Şimdi Ara

Ahlat Ağacı | Nuri Bilge Ceylan (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
39
Cevap
2
Favori
1.916
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • falcon86 kullanıcısına yanıt
    Adamın filmleri aslında çok güzel. Ama 3 saatten aşağı olmuyor. Birde nedense karanlık çekiyor. Dialoglar işleyiş ağır olunca böyle oluyor. Kış uykusunda harbi uykum gelmişti.

    < Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >
  • Kış uykusunu vizyona ilk girdiği gün soluksuz izlemiştim.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bu adamın filmlerinin nesi beğenliyor anlamıyorum, hayatımdan çalınan 3 saat oldu, nedir kardeşim bu insanın içini karartmasını geçtim herhangi bi olay yok ve çok durgun

    Film dediğin Tarantino filmleri gibi olacak 2 dk sonra ne olacağını kestiremeyeceksin
  • müthiş bir nbc filmi daha. 1-2 hata var yalnız telefonla oynayan hocanın konuşma devam ederken farklı kameraya geçince telefonun kaybolması. yazar adamla konuşurken sağanak yamur yağıyor. 2 dakka sonra dışarı çıkıyorlar her yer kupkuru. Bu hatalara anlam veremedim


    sonda o kuyuda asılı göstermesi babasına yaptığı haksızlıklığa müthiş bir göndermeydi.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Rocqo -- 27 Aralık 2018; 23:11:44 >
  • Nuri Bilge Ceylan'ın, taşradan kopamadığı bir diğer filmi Ahlat Ağacı. Tabii onu taşranın içine çeken unsurun ne olduğunu filmleri izleyince anlıyoruz. Ahlat Ağacı'nda da gördüğümüz kadarıyla aslında taşra insanı tam olarak kopamayıp, içinde kaldığımız gerçekleri yansıtıyor. Bizi içine alan, ne kadar çırpınırsak içinde sürüklendiğimiz şeyler var o topraklarda. İnsanların yüzlerinden tutalım da iç dünyalarına kadar giden net bir resim bu. Anadolu'nun gelenekçi unsurlarından, baba - oğul ilişkisine dair tüm sahnelerden anlam çıkarmak aslında hiç de zor değil.

    Ahlat Ağacı ile net bir şeyi görmek mümkün; okulunu bitirip kendi toprağına dönmüş erkek için hayata tutunma, kendini ifade etme çabasının ne kadar karmaşık olacağı. Her erkek bunu yaşar. Çünkü sizden beklentiler vardır ve bunları rahatlıkla aşamazsınız.


    Sinan, öğretmenlik okumuş ve atama bekleyen binlerce adaydan sadece biri. Öğrenim hayatını bitirip kendi benliğine yani taşraya dönüyor. Burada direkt olarak karşımıza çıkan bir sahne var. Taşranın en büyük meselelerinden biri olan 'altın' davası. Kuyumcu kendince has esnaf üslubuyla sohbeti, Sinan'ın babası olan İdris'in ona olan altın borcuna getiriyor. Sinan'ın yaşadığı durum aslında baba otoritesinin zayıflığı, taşrasına döndüğünde hiçbir şeyin yolunda gitmeyeceğinin emaresi. Kısacası tek karakteri odağına alarak, koca bir taşrayı gezip hem çevreyi anlamaya çalışıyor hem de Sinan'ı tanıyoruz. Normal olarak Sinan kendi evine döndüğünde bunalımlı bir aile tablosu hakim. Evde televizyon açık, evde en önemli derdin kumanda hakimiyeti olduğu yozlaşmış ev görüntüsü. İdris'in mizacı fazlasıyla mizah içermekte. Nuri Bilge Ceylan'ın komedi unsuru içeren tek filmi diyebilirim. Öyle ki evin babası, kızına yaptığı elektrik şakasıyla ne kadar çocuk ruhlu olduğunu gösteriyor. Sanki hiç derdi yokmuş ya da kederini o kuyu gibi derine gömmüş gibi hali var. Ne oldu da öğretmen olan bir babanın böylesi hareketler içerisinde olduğu merak konusu oluyor.

    Hikayenin biraz ilerisinde 'kuyu' meselesiyle karşı karşıya kalıyoruz. Köylü her ne kadar ona inanmasa da İdris'in, su çıkaracağına inandığı kuyuda buluyoruz kendimizi. Koskoca bir taşa ipi bağlayarak yukarı çekmeye çalışıyorlar. Dede, baba ve oğlu. Aslında ne kadar birbirlerine yerseler de, dededen babaya; babadan da oğula geçen kuşak aktarımından kaçamayacaklarının görüntüsü bu.

     Ahlat Ağacı | Nuri Bilge Ceylan


    Çok fazla nefret duygusuna girseler bile olmaktan kopamayacakları hali birbirlerine aktarıyorlar. Kuru, şekilsiz ve farklı olmanın, tıpkı ahlat ağacı gibi. Pieter Brueghel'in, Körlerin Kıssası tablosuna benziyor.

     Ahlat Ağacı | Nuri Bilge Ceylan


    Önündeki körü, kurtulamayanı takip edersen senin de sonun aynı olacaktır. Tüm gücüyle çektikleri taş, ne kadar sağlam bağlanırsa bağlansın aşağıya düşüyor. Taşın, taşranın ağırlığı bu. Ne kadar gayret etseler de oradan kurtulamayacaklarının imgelemi. Kuyuya baktıklarında ise kendi boşluklarının, kaçışlarının kendilerine tekrardan dönmesini ifade ediyor.

     Ahlat Ağacı | Nuri Bilge Ceylan


    Andrei Tarkovski'nin Ivanovo Detstvo filminde olduğu gibi.

     Ahlat Ağacı | Nuri Bilge Ceylan


    Sinan öğretmenliğin yanı sıra kitap çıkarmayı düşünen, yazarlık fikriyle yanıp tutuşan biri. Aslında o da biliyor bir şeylerin imkansız olduğu. Fakat insanlara üst perdeden bakması, yersiz yerlerde amaçsız aforizmalar verme kaygısıyla kendisinin esiri oluyor. Kitabının basılmasındaki mali kaynak için gittiği başkanlık odasından, inşaat firmasındaki adama kadar gidiyor Sinan. Takındığı üslupla kitabının basılmasından çok yaptığı konuşmalarla, şehitlik savunmasına geçen İlhami ile tartışmakta beis görmüyor. Üste çıkma çabası, böylece kitabının basımından daha önemli hale geliyor. Sorun da burada. Üniversite okumamış İlhami'den destek isteyip bilirkişi tavırları sergilemek Sinan'ın hayatı boyunca yaptığı hatalardan biri. İlhami'nin bahsettiği ''sizin gibileri benim yanımda çalışıp, dut yemiş bülbüle dönüyorlar'' sözü, ülkedeki en büyük sıkıntılardan. Taşranın zorluğuna, sokak hayatına adapte olamamış kendini nitelikli gören grup çoğunlukla birlikte ezilip gidiyor. İlhami gibi insanlar da, Sinan'ın bahsettiği sarhoş adamın mutluluğunda ve toz pembe dünyada değil, şehitliğin gerçekliğinde kendilerini bulmuşlar böylelikle.

    Filmde çok fazla yer almasa da, posterlerde Hatice karakterini çok görüyoruz. Verdiği etkinin büyük olduğunu buradan anlayabiliriz. Her eski 'çeşme başı' tanışma hikayesinde olduğu gibi burada da tarladan uzakta su almaya gelmiş Hatice ile karşılaşıyoruz. Sinan, Hatice'ye başı bağlı olduğu için tanıyamadığını söylüyor. Anadolu'da örtünmek kızlarda adet döneminin ilk görüldüğü dönemle eş değerdir. Kızın vücut hatları, kibele misali doğurganlık emareli ortadaysa örtünmek zorundadır, tercih meselesi değildir. Sinan ile ağacın arkasına geçtiklerinde örtü çıkar, saçın görünümü Sinan için cinsellik adımıdır. Nuri Bilge Ceylan burada rüzgarı, ağaçları, Hatice'nin saçlarını bol bol fotoğraflamış. En sonunda da öpüşmelerini görüyoruz. Hatice'nin erkeğin alt dudağını ısırması ise Sinan'ı şaşırtıyor. Asuman, parada pulda gözü olmayan ve İdris'in güzel sözlerine kandığını söyleyen anneydi hatırlarsak. Hatice ise, filmin başında gördüğümüz kuyumcunun yani maddiyatın pençesinden kendini kurtaramamış, onun evlenirken ayrılmak zorunda kaldığı kişi düğünü izleyip kendini doğaya vuruyor. Sinan, Hatice'nin ayrıldığı erkeğin karşısına geçerek kendi gerçeklerinden habersiz, hayattaki realitenin önemine vurgu yaparak karşısındaki insanı tahrik eder üslup takınıyor. Böylece dayak yiyip alt dudağı patlıyor. Hatice'nin ısırarak kanattığı alt dudak, yumruk darbesiyle patlıyor. Ve neredeyse film boyunca hafif yara iziyle dolaşıyor, tıpkı damgalı bir günahkar gibi.

    Öğretmen olması atamalara bağlı Sinan, arkadaşıyla telefonda konuşuyor. Fakat bu sahne çok garip. Sahne o kadar çok kesintiye uğruyor ki her geçişte farklı bir yerdeyiz ve telefon konuşması hala bitmemiş. Öğretmenlik okuyup çevik kuvvet olan arkadaşı olayları anlatırken, Sinan bulunduğu taşranın açmazlarından şikayetçi. Bomba atılsa umrumda olmaz diyerek bulunduğu yer hakkındaki nefretini, kendi gerçeğini kusuyor. Çanakkale'de okuyan biri için Sinan'ın söyledikleri adeta ütopya. İnanılmaz bir yerden çıkıp gelmiş gibi kendine has ukalalığı şikayetçi olduğu taşradan kopamayacağının ön gösterimi. Sadece kafa olarak taşradan kurtulmuş gibi Sinan, bedeni ve yaşadıklarıyla taşraya gömülü halde yaşamaya devam edecek. Sudan çıkmış balık gibi de her çareyi deniyor. Öğretmenlik sınavına yeterince çalışmayıp atanmayı, sistemi eleştiriyor. Sınava gidiş yolunda babası ise sanki onun arkadaşıymış gibi para isteyip, köfte yerine başka işlere bulaşıyor.

    Eş zamanla gittiğim için bir sahneden ayrıca bahsetmek istiyorum. Sinan'ın sınavdan sonraki gittiği mekanda lütfen milli piyangocu Nevzat abimizin oyunculuğuna iyi bakın. O bir oyunculuk değil, kesinlikle anı yaşamaktır. Sanki sohbet etmişler de, NBC gizlice kayda girmiş gibi görünüyor. Böylesi doğal ve samimi bir oyunculuğa son zamanlarda hiç rastlamadım. Ve tabii ki konu. Ardındaki konu, yine bizden. Bir soru soruyor milli piyangocu: Bazı bankalarda bir sistem varmış. Askere para gönderirken amına koyim havale ücreti almıyorlarmış. Bakın bu her yerde, çevrenizde göreceğimiz türden bir konuşma. Havale ücreti, lavabo civatası, elektrik faturası... Ülkenin aynası olmak bir filmle ne kadar mümkün olabilir görüyorsunuz değil mi? İnsanlarımız geçim sıkıntısından başlarını kaldıramıyorlar ve ellerindeki kağıt kalem ile ceplerindeki paranın hesabına düşmüşler. Önlerindeki denizin dalgasından keyif almak yerine yarının kaygısındayız. Bugünü yaşayamıyoruz, yaşlanıyoruz çoktan. Buna özellikle değinmek istedim. Sahneyi de özel olarak kestim.

    https://streamable.com/xas9q

    İçinde rüya sekansını da barındıran yazarla olan ilişkisinden bahsedelim. Bence burada yazarla hiç sohbet etmiyor. Çünkü yazarı gördüğü ana bakarsak gidip gitmemekte çok tereddütkar bakışlar attığını görüyoruz. Sahaftan çıktığında direkt olarak otobüsüne gidiyor. İki unsurdan dolayı böyle düşünüyorum. Konuştukları sırada yağmur yağıyor, dışarıya çıktıklarında ise etraf kuru. Böyle bir hatayı yapmış olamazlar. İkincisi ise siz eğer bir yazarın tüm kitaplarını okumuşsanız 'bilge' tavır takınmazsınız. Rüyasında her konuda aziz tavrı takınan ve kendince karşısındaki yazarı alt etmeye çalışan bir kimlikle görüyoruz Sinan'ı. Yoldayken, sempozyumdaki mektuptan da bahsediyor. Gönderen kendisi olduğu için rüyasında onu da sorgulamaya çekmiş durumda. Zaten yazarın patlama anından biraz sonra ilerde tekrar karşısına çıkması da bunun göstergesi. Heykelin suya atılması bir suç işleme göstergesi. Krzysztof Kieslowski'nin, Krótki film o zabijaniu filmini izleyenler bilir. Orada da karakter köprüden aşağıya arabanın camına taş atıyor bilerek. Burada da köprüden suya heykelin parçasını atan Sinan var. İki sahne de birbiriyle çok yakın. Suça yakın olunduğunun, emarelerin bulunduğunun işareti.

    Sinan'ın en büyük sınavı ise babasını yerde yatarak gördüğü bölümdür. İntihar ettiğini düşünür, önce gider fakat derin bir nefes alarak geri döner. Her yanını karıncalar kaplayan babasının bedeni, yer altında kurtçukların sardığı ceset gibidir. Ağaçta sallanan iple beraber İdris'in öldüğü düşüncesi, daha doğrusu babanın artık hayatta olmadığı gerçeği Sinan'ı şoka uğratır. Bu, baba için sadece uyanış olurken Sinan için artık gerçeğe uyanma vaktinin geldiğini gösterir. Fakat yine de babasının en çok değer verdiği, onsuz yapamam dediği köpeği satar ve kitaplarını bastırır.

    Sonrasında ağaçta gördüğü imamlarla varoluş, inanç, yaşamın getirdikleri üzerine sohbet eder. Üç kişinin birinin tamamen dogmatik, diğerinin açık fikirli diğerinin ise tamamen inanç kavramından uzak olduğu görülür burada. Ve ilk kez o uyanıştan sonra babasını İdris'i burada savunur, şaşırtıcı şekilde. Sinan'ın konusu aslında imamın, dedesinin altınlarını vermeyip başkasının düğününe gitmesi üzerine. Döndük dolaştık yine altına geldik. Taşranın, şehire kadar getirdiği konudur altın. İnsanlar evlendiğinde mutluluğu kaydetmenin yanı sıra, kimin ne kadar taktığına bakarlar. Düğünde oradaysanız davetinize iştirak edilir, ne taktıysanız o takılır. İşte altın hikayesi gibi kavramlar taşranın en önemli meselesi olmuştur. Ahlak ve etik kavramı da bu gibi şeyler üzerinedir.

    Hikayenin ileri noktasında karların içinde Sinan görülür. Sanki oradaki beyazlık bir şeyin değişimini gösterir gibidir. Taşraya, evine geri döndüğünde Sinan'ın yaraları kaybolmuş, kilo almıştır. Ve en önemlisi kitapları oradan oraya savrulmaktadır. Islanıp, küflenmiştir. Kardeşi ve annesi kitabını okumaya zaman bulamamıştır. Kitapçıya gittiğinde kitabın satışının olmadığını öğrenince taşradan çıkamayacağı gerçeğiyle yüzleşir. Çıktığında ise yazarın posteri dışarda asılı haldedir. Sonrasında köye gider, etraftaki yoğun sis sinematografik anlamda hayli iyi işlenmiş, bir yeniden doğuş simgesidir. İdris ortalarda yoktur. Sinan eline babasının cüzdanını aldığında kitabının tanıtımının olduğu küpürün içinde olduğunu görür. Bir şey cüzdan içinde taşınıyorsa sizden parça ifade ediyor demektir. Burada gözyaşı döker. Sonrasında dedesinin anlattığı, babasının bebekken kundağı karıncaların sardığı halde rüya görmektedir, yalnız halde uyanır.

    İşte hikayenin ana çerçevesi haline gelmiş baba/oğul ilişkisi sonlarda öyle şekilde yanstılıyor ki ekrana bakar halde kalıyoruz. Sigmund Freud, erkek çocuklarının küçükken, babalarını tanrı figürü yerine koyduklarını söyler. Bu ilişki yani figür ne kadar kuvvetliyse inanç o kadar sağlam olur. Sinan'ın babasına inancı her zaman zayıf, eleştireldi. Hatta nefret noktasındaydı. Fakat taşraya çakılı kaldığı sırada artık kafasını kaldırıp gerçeklere döndü. Babası kendi zamanında öğretmen olmuşken, Sinan günümüzde atama problemleriyle tek başına kaldı. Öğretmen bile olamayacaktı. Ahlat Ağacı adıyla bastırdığı tek kitabını da babası okudu. Köpeğim benim tek arkadaşım diyen babası, bu kez aynı ifadeyi oğlunun kitabı için kullanıyordu. Çünkü oğlu kendisini anlatırken aynı zamanda İdris'e ışık tutuyordu. Etraflarında çakallar varken karların ortasında baba oğul taşranın da taşrasında olduklarını bilip kaderlerine razı geldiler. İdris koyunlarını otlattığı sırada bizler alternatif senaryoya dahil oluyoruz. Gündeme de işaret eden intihar olayı, sallanan iple beraber içimizi acıtıyor. Ancak kimseyi şaşırtmıyor. Sonrasında kamera İdris'le beraber hareket ettiğinde oğlunu kuyunun dibinde görüyor. Su çıkmamıştı belki de ama en azından oğul eskiden boş olarak gördüğü işlere el vermişti. Ya da belki de taşradan çıkmanın yolunu yerin altında arıyordu artık. Ne olursa olsun babalara benzeyecek olan oğulların çabalama hikayesi bir yere takılıp duruyordu ve çemberi oluşturarak şikayet ettiğimiz babaların devamı olarak yaşıyorduk hayatlarımızı.


    Nuri Bilge Ceylan'ı bu harika şaheseri kazandırdığı için tebrik eder, sizleri de bu karanlık ve kasvetli filmi izlerken bol bol düşünmenizi tavsiye ederim. Yunus Emre, Anton Çehov, Fyodor Dostoyevski, Friedrich Nietzsche, Polat Onat, İbn-i Arabi, Hz. Muhammed, Şemsi Tebrizi ve Peyami Safa alıntılarını filmde görebiliriz. İzleyin, izletin.




  • Yine döktürmüşsünüz hocam. Nuri Bilge gerçekten de ülkemiz için büyük bir değer ve umarım daha fazla şaheser ile karşımıza çıkmaya devam eder. Bana nedense kıymeti pek bilinmiyor gibi geliyor. Belki de Oğuz Atay gibi vefat edince değeri anlaşılır. Ben sanat filmleri izlemeye Nuri Bilge ile başladım ve yerli yapımların dışına pek çıkamadım. Tavsiyeleriniz olursa memnun olurum.
  • _Türkolog_ kullanıcısına yanıt
    Aslında son zamanlarda Nuri Bilge'nin ismi hiç ummadığımız yerlerde de anılmaya başlandı. Hatta bugüne kadar Kültür Bakanlığı'ndan en büyük maddi destek bu film için verildi diye biliyorum. Kıymet bilme konusunda maalesef ülke olarak vefasız davranıyoruz. Sadece sanatta değil, neredeyse her alanda böyle sürüp gidiyor.

    Yerli yapımların dışına çıkmak istersen de özelden tavsiyeler verebilirim.
  • 7/10

    Uzun ve sıkıcı bir filmdi. Ama görüntü güzel düzenlenmiş ayrıca oyunculuklarda iyi. Sonu hoşuma gitti yine.İzlediğime memnunum ama pek çok insan yarısında uyur filmin.Sanat filmi falan gibi bir şey bu da. Bir zamanlar anadolu'da filmine benzettim. Kaliteli görüntü , iyi oyunculuk , uzun ve ağır senaryo... çok da vurucu olmayan bir son. Bu filmde aynı o kıvamda.

    Bu arada afişte gördüğüm kızın 3 dk lık rolü yok ne diye koymuşlarsa , dönüp dolaşıp konu ona gelecek falan sandım
  • olağan_şüpheli kullanıcısına yanıt
    Aynen bende biryerde bağlarlar diye düşündüm ama hüsrandı, ama filme yorumum gerçekten hoşuma gitti
  • Ed Wood kullanıcısına yanıt
    Hocam filmi şimdi televizyondan izledikten sonra yorumunuzu okudum.

    Gerçekten bakış açınıza hayran kaldım.

    Açıkçası sizinle tanışıp sohbet etmek isterim. ☺️

    Bu arada filmi çok beğendim, bir de yeni mezun işsiz, kpss çalışan bir genç olunca insan Sinan da buluyor kendini.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Anlam yüklemek isterseniz; her zamanki gibi efsane
    Yalın bir şekilde bakarsanız; sıradan aile içi ilişkiler
    Genel izleyici olarak bakarsanız; sıkıcı.
    Tipik nbc filmi.

    Bunda da bizim aileden birşeyler var ama Sivas, bende daha güzel etki bırakmıştı. Kendimi görmüştüm.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • NBC... seninle gurur duyuyorum
  • https://www.youtube.com/watch?v=KmdFCN29dTs&feature=youtu.be

    Doğu Demirkol Yetenek Sizsiniz sahnesinde yuhlanırken bir anda kendisini Ahlat Ağacı filminin setinde bulmasının ilginç hikayesi.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Hobbitkoylusu

    https://www.youtube.com/watch?v=KmdFCN29dTs&feature=youtu.be

    Doğu Demirkol Yetenek Sizsiniz sahnesinde yuhlanırken bir anda kendisini Ahlat Ağacı filminin setinde bulmasının ilginç hikayesi.
    Karakterde, babanın vurdumduymazlığı ve soğukkanlılığı olması gerekiyor ama Bu kadar b.ktan bir oyunculuk olamaz. Kütüğe kaş göz çizip koysan, hiç konuşmasa, daha dikkat çekici olurdu.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • peki şuan ülkede yüzbinlerce gencin sinan'ın durumunda olması..


    en iyi ihtimalle güç bela atanıp babası gibi vasat bir hayat sürecek olması... ya da farklı işler kovalayıp alakasız işlerde ekmek peşinde koşacak olması... sosyal hayat yok... aşk hayatı yok... hobiler eğlenceler yok... evlenecek para yok... ev araba alıcak para yok... yok da yok...

  • quote:

    Orijinalden alıntı: BlackLead

    peki şuan ülkede yüzbinlerce gencin sinan'ın durumunda olması..


    en iyi ihtimalle güç bela atanıp babası gibi vasat bir hayat sürecek olması... ya da farklı işler kovalayıp alakasız işlerde ekmek peşinde koşacak olması... sosyal hayat yok... aşk hayatı yok... hobiler eğlenceler yok... evlenecek para yok... ev araba alıcak para yok... yok da yok...

    İnsanları eğitmek için yola çıkmış öğretmen adayların polis olması..

  • Sinan'ın odasında mum ışığında annesi ile konuşurken kar yağmaya başlaması ve dışarı bakıp iç çekmesi. Muazzam bir sahneydi sadece şu sahne bir çok filme bedel..




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Sen Aydınlatırsın Geceyi -- 25 Mart 2021; 23:56:4 >
  • Nbc çok sevmeme rağmen bu filmi ön yargılı izlemiştim.başroldeki karakterin gösterileri falan hiç benlik değildi çünkü. Nbc filmlerini birbirleriyle hiç kıyaslayamam ama bunu ilk üçe koyarım
    'kuru otlar üstüne' bekliyorum çaresizce :(

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.