Şimdi Ara

Fragman (7. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
450
Cevap
10
Favori
17.425
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
2 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 56789
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Yaşam Kürü (A Cure for Wellness-2016)



    Fragman



    "Değerli kurul üyelerim
    Hakikati gören insan, gördüğünü yadsıyamaz. Nasıl doğumdan öncesine geri dönmek yoksa gözleri açılan bir körde kendi isteğiyle tekrar karanlığa dönemez. İçe bakış yeteneğine sahip tek canlı türü biziz. Genetik kodlamasında kendinden şüphe etme zehri bulunan tek canlı türü biziz. Kabiliyetlerimizin ötesinde şeyler inşa ediyor, satın alıyor ve tüketiyoruz. Maddi başarılarımızın yanılsaması içinde kendimizi kaybediyoruz. Başarı olarak adlandırdığımız zirveye ulaşabilmek için yalan söylemekten ve etrafımızdakileri kandırmaktan çekinmiyoruz. Diğer insanlara tepeden bakmak için tırmanıyoruz. İçimizde bir hastalık var. Boğazımızda acı bir tat bırakan safra gibi yükseliyor. Bu masada oturan herkes bu illetten muzdarip. Bedenimiz zihnimize karşı isyan edip "İyi değilim" diye haykırana dek...varlığını inkar ediyoruz Şüphesiz aklınızdaki tek şey birleşme. Eşit derecede hastalıklı iki kurumun kirli birleşmesi. Ama hakikat göz ardı edilemez. Ancak rahatsızlığımızı öğrendiğimizde bir tedavi bulmayı ümit edebiliriz. Geri dönmeyeceğim. Bir daha benimle irtibata geçmeyi denemeyin.Saygılarımla" Roland E Pembroke.

    Birleşme arifesindeki büyük bir finans şirketinin CEO su , gittiği İsviçre alplerindeki kaplıcadan bu mektubu gönderir. Görünüşe bakılırsa dönmeye de niyeti yoktur. Oysa birleşmedeki bazı problemlerin halledilmesi için dönmesi şarttır. Yönetim kurulu bu iş için genç , hırslı ve yükselmek için kuralları pek takmayan Lockhart ı görevlendirir. 20 dakikada Pembroke u alıp New York a döneceğini düşünen Lockhart için işler hiç te tahmin ettiği gibi yürümeyecektir. Zira kaplıcanın kirli bir geçmişi ve karanlık sırları vardır.

    "Halka" hakkında araştırma yaparken haberdar olduğum Gore Verbinski filmi. 1996 yılından beri sadece 11 film çekmiş olan (şuan çekmekte olduğunu saymazsak) yönetmenin son filmi. Konu güzel , oyunculuklar iyi , yönetmen başarılı. Ama 2 saat 26 dakikalık süre biraz fazla. Sırrı parça parça çözmesi ilgiyi canlı tutsa da biraz daha kısa tutulabilirmiş. Onun haricinde filmin bir sıkıntısı yok (sonundaki yeşil zombi suratı saymazsak). Ben beğendim.


    Not : Söylemeyi unutmuşum , etrafta cıbıldak cıbıldak dolaşan yaşlı insanlar var. Bir de birkaç ayıpçı sahne. Tikkat.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi arghh -- 23 Ağustos 2018; 22:25:4 >




  • Şeytan (The Exorcist-1973)



    Fragman


    Tamam kabul ediyorum , bunca film hakkında yazıp ta The Exorcist hakkında şimdiye kadar yazmamış olmak benim ayıbım. Korku sineması , hatta tüm sinema tarihi içinde özel bir yeri olan film. 12 Milyon dolar bütçeyle 441.3 Milyon dolar gişe hasılatına ulaşan filmin "En çok kazandıran korku filmi" rekorunu ancak 2017 yılında "O" filmi geçebildi. Filmin konusu hakkında birşey demeyeceğim ama Filmin çekimi esnasında 9 kişinin öldüğünü , evde yangın çıktığını , başrol oyuncusu Linda Blair ın omuriliğini zedeleyip hastaneye kaldırıldığını ve yönetmen William Friedkin in sete Papaz çağırıp tüm oyuncuları kutsattığını bilgi notu olarak ekleyebilirim. Mutlaka seyredilmesi gereken filmlerin başında yer alıyor bana kalırsa.




  • A Ghost Story-2017



    Fragman



    Tamam sen Sanat yapacaksan yine yap , ama hobi olarak yap. Bu nedir ya , Film seyredeceğiz diye bukadar da işkence yapılmaz ki. Nuri Bilge Ceylan ın filmlerine "yavaş" diyenler bunu seyretsin. Birkaç kere "Film takıldı herhade" diye kontrol ettim o derece. Hele kadının turta yeme sahnesi var akıllara zarar. 5 dakika 26 saniye boyunca onu seyrediyoruz (Aslında sahnenin tamamı 8 dakika sürüyor , Filmin 10 da 1 ini kadın turtayla beraber yedi) Zaten filmde gördüğüm en son sahne o oldu. Bu tür filmlere meraklı olanlar vardır , saygı duyarım...da ben onlardan değilim. Korku filmi niyetiyle seyretmedim zaten , sadece konusu ilginç gelmişti. Film bana büyük twist yaptı.




  • 1922 (2017)


    Fragman


    Öncelikle bu bir sinema filmi değil , Netflix filmi. Steven Spielberg Netflix filmlerinin Oscar Ödülleri'ne aday gösterilmemesi gerektiğini söylemişti. Katılıyorum Netflix sinemanın değil , Televizyonun bir formatıdır. Buna karşılık Netflix de filmlerini sınırlı sayıda salonda gösterime sokarak yarışma ve festivallerde ödül almasının yolunu açmaya çalışıyor. Neyse Filmin hikayesi Stephen King den. Ama yazarın kendi tarzından biraz ayrı (King bende aslında bu tarzda yazmak isteyip te , kendinden beklenilen türü yazmak zorunda kalan bir yazar izlenimi bırakmıştır nedense) Hikayeyi okumadım ancak Film , yazarın "Dolores Claiborne" romanını hatırlattı bana. Korku çok yoğun olmasa da sıkılmadan seyrettim.




  • Karanlık Sır (El Secreto De Marrowbone / Marrowbone-2017)


    Fragman


    İlginç bir karışım olmuş. İngiliz bir ailenin Amerika da başından geçenleri anlatan bir İspanyol filmi. Amerika da pazar bulabilmek için yapılmış iyi bir taktik. Bunu daha önce Fransız Yapımcı/Yönetmen Luc Besson de defalarca yapmıştı (O yüzden Fransa da pek sevilmezmiş) Konuya geri dönelim ; Babalarından kaçarak anneleriyle birlikte Amerika ya gelen dört kardeşin başından geçen olaylar. Annelerinin ölümünün ardından en büyük kardeş 21 yaşına girene kadar annelerinin ölümünü gizleyip herkes den saklanmaları gerekmektedir. Aşk var , dram var , gerilim var , oyunculuklar da iyi daha ne olsun ? Son zamanlarda çekilmiş , izlediğim iyi filmlerden. Dikkat ettiyseniz başına "Korku" kelimesini koymadım. Çünkü daha çok gizem filmi bana kalırsa. Zaten orijinal adının karşılığı da "Marrowbone un Sırrı". Sonunda ki büyük Twist iyiydi. Ben beğendim.




  • Ölüm Günün Kutlu Olsun (Happy Death Day-2017)



    Fragman



    Amerikan yapımı "Teen Slasher" tarzı bir film. "Gençleri doğrayalım" anatemalı bu tür filmlerin atalarını "Halloween-1978" , "13. Cuma-1980" ve "Elm Sokagi Kâbusu-1984" olarak sayabiliriz. 1970 lerin sonu ve 1980 lerin başında moda olan türü yaratan Halloween (daha eskisi varsa ben hatırlamıyorum) , aslında o dönem Amerikan gençleri arasında yaygın olan "Özgür seks" furyasına bir başkaldırı olarak çıktı. Filmin sonunda sağ kalan "Bakire kız" ise türe bir klişe olarak yapıştı kaldı (ama bu film için değil). 1996 yılında Wes Craven in "Scream" filmiyle setlere geri dönen tür "Slasher" filmlerinin alt türü olarak varlığını sürdürüyor.

    Şimdi filmi seyredenler "Nasıl Teen Slasher türüne sokarsın bu filmi ? Film boyunca Topu topu bir kişi ölüyor." diyebilirler. Haklılar da film boyunca (genelde) bir kişi ölüyor. Ama film bizi "Bugün Aslında Dündü-1993" veya Sandra Bullock un kocasının ölümünü engellemeye çalışan kadını oynadığı "Premonition-2007" gibi aynı günün tekrar ettiği bir kısırgöngüye sokuyor. Yani ölen bir kişi , işlenen cinayet defalarca. Ayrıca müziğinden tut ses efektlerine , hatta oyunculuğuna kadar "Teen Slasher" tarzına daha yakın buldum filmi ben. Oyunculuk demişken , beklediğim kadar kötü çıkmadığını itiraf edeyim. Bu arada ben (gerçek) katili filmin başında tahmin ettim (Ve doğru çıktı) arada şaşırtmaca yapmışlar ama yemezler.




  • Doğruluk mu Cesaret mi ? (Truth or Dare-2018)


    Fragman


    Hızlı tüketilen , geride hiçbir iz bırakmayan , gençlere yönelik , sıradan bir pop korku(?) filmi. Meksika ya tatile giden bir gurup genç , yeni tanıştıkları birinin peşinden gittikleri eski bir kilise de , Amerikalıların milli "Doğruluk mu Cesaret mi ?" oyununu oynarlar bla bla bla. Öncelikle şunu söyleyeyim , ben fena halde bıktım şu "yabancı ülkelerde başlarına kötü olaylar gelen amerikalı" zırvasından. Bu terane den en fazla nasibini alan ülke de Meksika. Doğu avrupa , arap ülkeleri ve Türkiye de aynı dertten muzdarip. "Az gelişmiş ülkelere gitmeyin , bakın o barbarlar bizim kadar medeni değil başınıza bir sakatlık gelir" saçmalığı artık öyle bir hal aldı ki olayı seriye bağlayan "Taken" gibi filmler ortaya çıktı. İkinci bir bıkkınlık veren konu ise , her foka maydanoz olan iblisler. İnsan bedenini ele geçirmekle işe başlayan bu iblisler artık iyice işin suyunu çıkartmış durumda. Bu filmde de oyunu elegeçirip insanları öldürüyor , öldürttürüyor. Biri artık bu iblislere dur demeli , biri artık böyle osuruktan senaryolara dur demeli.




  • Dogu Ekspresinde Cinayet (Murder on the Orient Express-2017)



    Fragman




    Ünlü polisiye roman ve hikaye yazarı Agatha Christie nin neredeyse kendisi kadar ünlü romanından uyarlama. Önce film ; Kenneth Branagh ın yönetip başrolünü oynadığı filmin oyuncu kadrosunda Johnny Depp ten Willem Dafoe ya Penélope Cruz dan Daisy Ridley e pek çok ünlü ve iyi oyuncu var. Romanı okumadım ancak daha önce ki uyarlamasını seyretmiştim (1974) yani sonunu daha önceden biliyordum. Ona rağmen sonlara doğru "Ulan yanlış mı hatırlıyorum yoksa ?" şüphesine düşmedim değil. Ayrıca sonu bukadar dramatize edilmişmiydi ve filmin içinde bukadar "Amerika" geçiyormuydu ondan da emin değilim. Sonuçta 55 Milyon dolar bütçeyle 352 Milyon dolar gişe yapmış. Orijinaline nekadar sadık kalınmış onu söyleyemem , kötü olduğunu hiç söyleyemem. Günümüz şartları gereği aksiyonu biraz arttırılmış sanki. Ben beğendim.

    Agatha Christie ; 15 Eylül 1890 de İngiltere de doğan yazarın tam adı , Agatha Mary Clarissa Miller Christie Mollowan. Ölümüne kadar yayınlanan 80 kitap (66 roman , 150 hikaye) haricinde sahnelenen tiyatro oyunlarıyla da meşhur olan Christie , kitapları en çok satan romancıdır. Yazarın İstanbul a ilgisi ise ayrı bir yer tutar hayatında. Zira bu filme konu olan "Murder on the Orient Express" romanını İstanbul da , Pera Palas otelinin 411 numaralı odasında 1926-1932 yılları arasında yazar. Hatta otelin sahibi Misbah Muhayyeş in yakın arkadaşıdır ve yalısında Christie ye ait özel bir oda mevcuttur. Yazarın hayatı da kitapları kadar gizemlidir , mesela İngiliz casusu olduğu iddia edilir (Ki gizli servislerin birçok yazar ve gazeteciyi casus olarak kullandığı herkesin bildiği bir gerçektir). Hayatındaki en büyük gizem ise "kayıp 11 gün" dür. İlk kocasının sevgilisi olduğunu öğrendikten sonra 3 Aralık 1926 gecesi , kızını hizmetçilere emanet edip arabayla evden ayrılır. Arabası ertesi gün ağaçlara çarpmış olarak bir göl kenarında bulunur. Kuzey İngiltere’de bir spa otelde ortaya çıkana kadar 11 gün boyunca kendisinden haber alınamaz. Christie hiç bir açıklama yapmaz. Kazada hafızasını kaybettiği iddia edilir. Diğer bir iddia ise kocasının sevgilisini öldürmek için plan yaptığı ve kayboluşunun bununla alkalı olduğu. En ilginç iddia ise kayıp günlerini Pera Palas ta ki odasında , hatta Misbah Muhayyeş in yalısında kendine ayrılan oda da geçirdiği.

    "1979 yılında, Warner Bross film şirketi, bu esrarlı on bir günün öyküsünü film yapmak ister, ancak yapımcılar pek de iyi bulmadıkları senaryoyu biraz renklendirmek için bir medyuma ihtiyaç duyarlar. Zamanın tanınmış medyumlarından Tamara Rand, Agatha Christie’nin ruhunu çağırmakla görevlendirilir. Rand’in açıklamasına göre Agatha’nın ruhu kendisine şu mesajı vermiştir: “Benim kayboluşumun sırrı Pera Palas’ta gizlidir. Medyum Tamara’nın yapmış olduğu ikinci bir ruh çağırma seansında Agatha’nın ruhu bir anahtardan bahseder, “Anahtarın, otelin o günkü sahibinin (Misbah Muhayyeş) yalısında gizli bir odayı açtığını ve bu odadaki hatıra defterinde kaybolduğu 11 günün tüm ayrıntılarının yazılı olduğunu” söyler. New York Times gazetesi, bu konuda yazılacak olan hikayenin yayın hakkı için 75 bin dolar teklif eder. İstenilen olur, bu inanılmaz hikâyeye bütün dünya basını büyük ilgi gösterir. Dünyanın dört bir yanından gelen gazeteciler 1979 yılının 7 Mayıs günü, Agatha’nın “Şark Ekspresi’nde Cinayet” romanını yazdığı 411 numaralı odada toplanır. Medyum Rand, polisiye kraliçesinin ona söylediklerini Los Angeles’dan İstanbul’a telefonla bildirir ve her şey Amerikan televizyonlarından canlı olarak yayınlanır. Yazar, medyumla kurduğu iletişimde, odadaki ahşap yer döşemelerinden söz eder ve gerçekten de tam belirttiği yerdeki döşeme yerinden çıkartıldığında ahşap döşeme ile beton zemin arasında paslı bir anahtarın durduğu görülür. O dönem otelin yöneticisi olan Hasan Süzer, bir basın toplantısı düzenleyerek gazetecilere Pera Palas’ın bakıma ihtiyacı olduğunu ve anahtarın 2 milyon dolara satılarak elde edilen parayla otelin restore edileceğini açıklar. Buna ilave olarak, film şirketince yapılacak filmin Türk televizyonunda ücretsiz olarak yayınlanmasını ve yapılacak filmden yüzde 15 oranında kar payı verilmesin ister. Ancak Warner Bross’ın temsilcilerinin “böyle bir karar almaya yetkileri yoktur”. Büyük bir hayal kırıklığıyla, gerisin geriye, Los Angeles’a dönerler. Ama Warner Bross’un yetkilileri bu sırla ilgili filmden vazgeçmezler, çareyi bir kez daha medyum Rand’in hünerlerine sığınmakta bulurlar. Rand yeniden devreye girer, Agatha ile transa geçer ve Agatha’dan şu mesajı getirir; “Bayan Rand eline anahtarı almadıkça bu esrar çözülmeyecektir.” Daha sonra 20 Ağustos 1979 tarihinde şirket, 411 numaralı odada düzenlediği olağan üstü toplantıyla yeniden dünya basınının karşısına çıkar. Nihayet Tamara Rand, anahtarı eline almıştır ve Pera Palastaki gizem çözülecektir. Ama ne yazık ki, tam da o sıralarda, otel çalışanları neredeyse bir yıl sürecek bir greve giderler ve hikâyenin yarattığı heyecan dalgası yavaş yavaş söner, proje de suya düşer. O tarihten beri paslı anahtar bir bankanın kasasında güvende bekliyor."

    Not : Son paragraf alıntıdır.




  • Çarpık Evdeki Cesetler (Crooked House-2017)



    Fragman



    Yine bir Agatha Christie uyarlaması. Bu sefer bir önceki gibi Amerikan değil İngiliz filmi. Film yavaş tempolu , az aksiyonlu , bol dialog lu. Hatta okadar ki şimdiye kadar seyrettiğim en romana yakın film diyebilirim. Konu olarak değil tarz olarak. Bir önceki film kadar beğendiğimi söyleyemem ama uzun bir aradan sonra Glenn Close u seyretmek güzeldi. (En son "The Girl with All the Gifts-2016" da seyretmiştim galiba) Amerikalı rakibine kıyasla mütevazi bütçeli (10 Milyon dolar) film neyazık ki parasını çıkartamamış ve 3,2 Milyon dolar da kalmış. Bu da "az hareket çok çene" nin yan etkisi sanırım.




  • Vahşiler (Hostiles-2017)



    Fragman



    Kızılderililerle savaşta birçok kez yaralanmış ve çok arkadaşını kaybetmiş bir yüzbaşıya , hapiste tutulan şef Sarı Atmaca yı ve ailesini topraklarına götürüp serbest bırakması emredilir. Yüzbaşı görevi şiddetle reddeder zira Kızılderililere karşı özel bir nefreti vardır. Ancak biraz tehdit ile istemeyerek de olsa görevi kabul eder. Yolda kocası ve üç çocuğu Kızılderili saldırısında öldürülen kadına rastlayıp yanlarına alırlar. Ve film yol boyunca "Onlar bize ne yaptı , biz onlara ne yaptık" muhasebesine girişir. Oyunculuklar iyiydi , özellikle Christian Bale in oyunculuğu. Kurgusundaki gerçekçilik sayesinde sıradan "Kahraman" filmlerinden biraz ayrı bir film olmuş. (Mesela filmlerin çoğunda kötü adamın peşine hep kahraman düşer ne hikmetse). Bu sefer filmin Türkçe adı doğru seçilmiş , film de tam bunu anlatıyor zaten.

    Film olarak tarafsıza yakın bir yol izliyor (Hatta Kızılderili tarafına daha yakın) Bundan daha sertini "Watch for Me on the Mountain-Dağlardan Sorun Beni" kitabında okumuştum. ku klux klan liderlerinden Asa Earl Carter tarafından yazılan roman resmen "Kuzeyli Beyaz Adam" ı yerden yere vurup Geronimo nun savaşını göklere çıkartıyordu. Yazarın şeroluğunu bir kenara bırakırsak güzel romandır.




  • Karanlık tonlu filmler önceliğiniz sanırım genelde .

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Irishman

    Karanlık tonlu filmler önceliğiniz sanırım genelde .
    Evet , sayılır. Aslında çabuk sıkılan biriyim bu yüzden ilgi ve alakayı canlı tutan Korku/Gerilim tarzını tercih etmekle beraber , iyi olmak kaydıyla Bilim-Kurgu (Distopik tercih sebebidir) Aksiyon , Gizem filmlerini de severim. Sevmediğim Jump-scare filmlerini korku filmi olarak görmediğimi düşünürsek , Korku/Gerilim , Distopya , gizem filmlerinde karanlık tonlar (Hem şekilsel , hem manasal olarak) olmazsa olmaz faktör. Ama benim için en önemli şey filmin konusu. Hikaye iyi , senaryo tutarlı olduktan sonra diğer konular ikinci planda kalıyor.
  • arghh kullanıcısına yanıt
    Şimdi ki filmler gittikçe fantastiğe kayıyor .. Yakında karanlık tonlu filmleri parmakla falan ölçeceğiz sanırım .



    En son bilim kurguda Alien Covenant izlemiştim . 1.5 senelik film ..

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bu tarz filmlere meraklıysanız Dark City (1998) filmini önerebilirim.
  • Çakı Gibi (Swiss Army Man-2016)



    Fragman




    Osuruktan film diye işte buna derim ben. Denizde yakalandığı fırtına sonucu bir adada mahsur kalan genç , tam intihar etmek üzereyken karaya vuran bir ceset görür. Osuruk gücüyle çalışan yeni ceset arkadaşının yardımıyla eve dönmeye çalışır. Zira cesedin dalgası pusula gibi evin yönünü göstermektedir. Filmin geri kalanı da özeti gibi osuruktan ve sonu da "Hadi hepberaber osuralım" denebilecek bir felsefeye bağlanıyor. Felsefe yapmaya çalışan filmler hakkında görüşlerimi daha önce de yazmıştım , kısaca...sevmiyorum. Sadece Daniel Radcliffe in "ceset" rolündeki oyunculuğunu görmek için seyredilebilir.




  • Üç Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri (Three Billboards Outside Ebbing, Missouri-2017)



    Fragman



    İki Oscar (En İyi Kadın Oyuncu ve En iyi Yardımcı Erkek Oyuncu) yanında birçok festival ve yarışmadan birçok ödüllü. 15 Milyon dolar bütçesiyle 157,8 Milyon dolar gişe yapmış. Hem eleştirmenlerden hem seyirciden iyi yorumlar ve yüksek puanlar almış bir film. Konusu ; Kızı öldürülürken tecavüze uğrayan ve yakılan bir anne , aradan uzun zaman geçmesine rağmen suçlunun bulunamamasına kızar ve evinin önünden geçen yolun kenarındaki üç panoya Şerifi suçlayıcı ilanlar asar. Ağzı bozuk , sözünü sakınmayan bu sert mizaçlı anne gelen sert tepkilere aynı sertlikte yanıt verir.

    Öncelikle Oscar ödülleri hakkında düşüncelerimi söyleyeyim ; Umurumda değil. Takip etmem , kim kazanmış , neden kazanmış , neden kazanamamış gibi konuları düşünmem. Aslında Oscar lı filmlerle aramız biraz limoni , uzak durmayı tercih ediyorum. Değerlendirdikleri kriterler her neyse pek bana uymuyor. Biraz fazla sanatsal ve sıkıcı geliyor bana.

    Filme geri dönecek olursak ; Acı(lar) ve dram(lar) yüklü bu film bol küfürlü olmasına rağmen , benim gibi küfürden hoşlanmayan birini bile rahatsız etmedi ne hikmetse. "Oscar'ı hak etti-etmedi" konusuna girmeden , oyunculukların hepsinin iyi hatta çok iyi olduğunu söyleyebilirim. Ve müziğin bir filmde nekadar önemli olduğunu da gösteriyor film bize. Hikaye iyi , senaryo iyi , oyunculuklar mükemmel...Ben beğendim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi arghh -- 21 Eylül 2018; 13:57:23 >




  • Kabustan Gelen (Before I Wake-2016)



    Fragman



    Uzun zamandır "Filmi çekilse de seyretsek" diye beklediğim , güzel bir hikaye. Yeniden çevrim değil , roman veya hikayeden de uyarlanmamış ama yine de hikaye pek orijinal değil. The Twilight Zone dizisinin "Nightcrawlers" bölümünden uyarlama (Ana fikir olarak) İlk seyrettiğimde "Güzel konuymuş , keşke uzun metraj film olsaydı" demiştim. Filmin konusunu öğrenince nihayet yapmışlar diye sevindim açıkçası. Ama sevincim kursağımda kaldı. Yaptıkları değişiklikler yüzünden film bende istediğim etkiyi yaratmadı. Araya bir "Boogeyman" eklemeselermiş iyiymiş ,ancak yine de filmin sonunda bu "Öcü"nün nereden geldiğini tatminkar bir şekilde açıklamayı başarmışlar.

    Filmin konusu , Annesi öldükten sonra birkaç bakıcı ailenin yanında kalan çocuk en sonunda oğulları ölen genç bir çiftin yanında kalmaya başlar. Çocuğun uyku problemi vardır , pek uyumak istememektedir. Geri kalan kısmını , filmin heyecanı kaçmasın diye yazmıyorum. Oyunculuklar ortalama , konu (Bu haliyle) ortalama , "korku" kısmı vasat. Sonuç olarak , seyredilmeyecek kadar kötü olmasa da çok iyi de sayılmaz. Boş vakit değerlendirmek için.

    Not : The Twilight Zone - Nightcrawlers , internet üzerinden seyredilebiliyormuş , öyle duydum.




  • The Ritual - 2017



    Fragman



    İngiliz yapımı korku filmi. Adam Nevill in romanından uyarlama. Konusu ; Dört arkadaş , bir soygun sırasında kaybettikleri arkadaşları anısına isveç-Norveç sınırında dağ yürüyüşüne çıkarlar. Bu yürüyüş onları ucu İskandinav Mitolojisine uzanan korkunç bir maceraya götürür.

    O kadar korkunç mu ?...Pek değil. Manzara güzel , oyunculuklar fena değil , konu da öyle. Ama korku konusunda biraz zayıf. Çok sıkmıyor ama çok da heyecanlandırmıyor. Ortalama bir film.




  • Summer of 84 - 2018



    Fragman



    Kendisinin "korku filmi" olduğunu iddia eden amerikan yapımı bir film. Klasik "Katil komşu ve peşindeki ergenler" anatemalı bu film , öncelikle korku filmi olmaktan uzak. İkinci olarak , daha önce onlarca örneği çekilen konuya hiçbir yenilik getirmiyor. "Hacı biz bunun devamını çekeriz. Sonunu öyle bir yapalım ki insanlar ikinci filmde ne olacağını merak etsin" diye aralarında konuşan yapımcılar , böyle bir foktan sona karar vermişler herhalde. Sanki ne olacağını merak eden varmış gibi. Ancak daha önce bu konuya dair filmleri hiç seyretmemiş olanlara "İşte bu konu da böyle birşey" diye gösterilebilecek bir film. Neyse , ben beğenmedim.




  • İnce Kırmızı Hat (The Thin Red Line-1998)



    Fragman



    Adı , Platoon , The Deer Hunter , Full Metal Jacket , Apocalypse Now gibi en iyi savaş filmleriyle birlikte anılan ve onlar kadar , hatta daha fazla felsefe barındıran bir film. James Jones un romanından uyarlama. İkinci dünya savaşında , pasifik cephesindeki Guadalcanal çarpışmasını anlatıyor. Da biraz fazla uzun anlatıyor. Süresi 2 saat 50 dakika. Ayrıca bol patlamalı çatlamalı havaya uçmalı film arayanlara göre değil. Daha çok okuduğu romanlardan , seyrettiği filmlerden hayatı anlayıp anlamlandırmaya çalışan insanlara göre. Yani kantarın topuzu felsefeden yana biraz fazla kaçmış bir film. Bana göre bu filmler arasında dengeyi en iyi kuran "Platoon" du. Beğenip beğenmediğim konusuna gelince , şukadarını söyleyeyim ; Filmi 3 günde bitirebildim.




  • 
Sayfa: önceki 56789
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.