< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Perceptron -- 29 Ağustos 2016; 14:37:09 > |
Bildirim
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Perceptron -- 29 Ağustos 2016; 14:37:09 > |
Ateist bir arkadaşı Müslüman yapabilmek adına, benle Kuran'ı hatim etmesi konusunda ikna ettim. İyi de gidiyorduk ama yavaş yavaş büyüyen şüphe damlaları Ahzab Suresi ve en ılımlı İslam alimlerinin dahi, "Yahu peygambere tabi ki ayrıcalık tanınacak.." demesinden öteye gidemeyen açıklama çabalarıyla doldu taştı..
Farkındalığın ilk gecesi çok sarsıcı oldu. Saatlerce ağlaya ağlaya Allah'a beni doğru yola iletmesi için yalvardım. Birini Müslüman yapmaya çalışan bir müminken, neden dinden uzaklaştım diye düşündüm. Kalbimin köreltilmesi cezası için hiçbir sebep yoktu. Kendimi Cehennemde cayır cayır yanarken düşündüm.. Ama merakıma engel olamayıp daha da derinlere indim. Indikçe, indim. İndikçe ilk gece içimi parçalayan şeylerin aslında yılların korku imparatorluğundan ibaret olduğunu gördüm. Tebessüm ettim. Şanslıyım ki kırdım o zinciri. Bir kez kırılınca, bambaşka oluyor herşey. Dinler uğruna düşman olduklarına inandırılan kişilere nefret ettiğim her hücremi daha fazla bilgi ve sevgiye ayırdım. O kadar boşluk açıldı ki hayatımda hala inanamıyorum. Mutluyum. |
Aslında seni ciddiye almamam gerekiyor. Normal hayatta ciddiye alacağım biri değilsin ama hiç bilmediğin ve anlamadığın bazı konularda yanlış bilgiler vererek burayı takip eden genç insanları yanıltıyorsun. Çok bilmiş havalarındasın ama islami kaynaklar dışında bir halt bildiğin yok.
O nedenle bu konuya ilişkin olarak sana bir cevap vermem gerekiyor. Once William G.Dever konusundaki çarpıtmanı düzeltelim: W.G.Dever arkeoloji bilimindeki model ve metodoloji sorununa ilişkin itirazlarını dile getirdiği bir cümlesini cımbızla seçip, sanki çağdaş arkeoloji tümden yalanmış, arkeolojiyi reddediyormuş gibi sunman büyük ahlaksızlık. Siyasal islamcılara “ahlaksız” derken beni doğrulayan ve haklı çıkaran örnekler sunduğun için sana teşekkür ederim. Bu ahlaksızlığı siyasal islamcılar hep yapıyor. Bir örneği de evrimcilerin kendi aralarında yine metodoloji ve modelleme sorunu üzerine yaptıkları tartışmaları hiç utanıp sıkılmadan güya evrim yalanmış gibi sundular. Hatta öyle ileri gittiler ki, Ünlü evrimcilerden J.Gould'un kesintisiz evrime karşı çıkan görüşlerini, evrimi çürüten tezler olarak sunmaktan çekinmediler. Oysa Gould kesintsiz evrim tezi yerine kesintili evrimi savunuyordu ve bu nedenle kesintisiz evrimi eleştiriyordu. Ama bu utanmazlar J.Gould’un görüşlerini çarpıtarak evrimi çürütmeye kalkıştılar. Bunlar böyle ahlak yoksunu insanlar. Makyavelist bir tavırla amaca giden yolda yapmayacakları çirkeflik yok! Once W.G. Dever'den başlayalım. Arkeoloji demek W.Dever mi demektir? W.Dever arkeoloji konusundaki tek uzman mıdır? Arkeoloji ondan mı sorulur? Ya diğer yüzlerce, binlerce akademisyen ne oluyor? Onlar figüran mı? Arkeolojide akan sular W.G.Dever deyince duruyor mu? Kendisi diğer pek çok akademisyen gibi arkeoloji alanında kariyer yapmış bir akademisyen. Üstelik alanı Tevrat arkeolojisi! Bildiğin ilahiyatçı-arkeolog. Ne eksik ne fazla. İkinci olarak, akademisyenler sürekli kendi aralarında tartışır, bilimde mutlak görüş birliği nadirdir. Zaten bu sayede bilim ilerler. Ancak senin gibi cahiller bilimin ne olduğunu, nasıl işlediğini bilmedikleri için, hakim bilimsel bir görüşe aykırı en küçük bir akademik sesi o hakim bilimsel görüşün çöpe atılması olarak yorumluyorlar. Ne zaman? Eğer o hakim bilimsel görüş kendi inandıkları masallara aykırı ise. Kendi inandıkları masallara aykırı değilse, zaten bu tür bilim içi tartışmalar onların umurunda olmuyor. Ama dini öğretilere aykırı hakim bir bilimsel görüşe bilim içinden bir eleştiri geldi mi, ona hemen dört elle sarılıyorlar. Fakat bunu yaparken gelen eleştiriyi yanıtlayan veya onu çürüten karşı-eleştirleri hasıraltı ediyorlar. İşte bunun için ahlaksızlar. Şimdi tekrar W.G.Dever’e gelelim ve senin ipliğini pazara çıkaralım… Aşağıdaki link W.G.Dever’in görece yeni yazılan makalesinin online sürümüne ait, http://individual.utoronto.ca/mfkolarcik/texts/WDeverArchaeology_ConquestABD.html Sana göre W.G.Dever şunları demiş (ayrıca bunun için kanıt isteyeceğim senden): Ama bakın verdiğim linkte Dever ne diyor: Makalenin girişinde, “B. An Archaeological Critique of the Conquest Model “ başlığı altında bak ne diyor: [bold]1. Israel in Egypt. As is often observed, there is no direct archaeological evidence that any constituents of later Israel were ever in Egypt. The only Egyptian textual reference, the well known “Victory Stela” of Merneptah (now dated ca. 1207 b.c.; see further Stager 1985b) mentions “Israel” as a “people,” probably an ethnic element, not in Egypt but in Canaan, with no apparent knowledge of any Egyptian derivation. Nor is there anything in the material culture of the early Israelite settlements in Palestine that points to an Egyptian origin for that culture. The few Egyptian scarabs and possible house-types (as at Tel Masos; Fritz and Kempinski 1983) can easily be explained by the continuity of Egyptian elements from the local LB Canaanite culture into the early Iron Age[/bold] İngilizcen var mı? Çevireyim mi? Senin yukarıda kendisi için aslında arkeolojik kayıtların tam tersini gösterdiğini söylediğini iddia ettiğin adam, Mısırda İsrail varlığına ilişkin doğrudan hiç bir arkeolojik kanıt olmadığını, Mısırda İsraillilere ilişkin tek belgenin Merneptah taşı olduğunu söylüyor! Devamında da bunu destekleyen bilgiler ekliyor. Onları da sen çeviriver bi zahmet. Peki, ben sana göre sözde ahlaksızlık yaptığım yorumumda ne demişim: Yahudilerden ilk kez 1207-1208 tarihli Merneptah yazıtında söz edildiğini yazmışım. İlahi adaletin tokatına bakın ki, bu zavallının sözde beni yalanlamak için bulup getirdiği W.G.Dever de aynı şeyi söylüyor!.. . Sana tavsiyem, eğer İngilizcen varsa linkini verdiğim Dever’in kitabımı baştan sona oku. Adam orda senin inanmak istediğini söylemiyor. Adam pek çok bilim disiplininde mevcut olan metodoloji sorununa değiniyor, onu tümden reddetmiyor. Söylediği şu: “Günümüzde uygulandığı haliyle arkeoloji bilimi eski ahitteki hikayelerin bir kısmını doğrulamalı, bir kısmını da yanlışlamalıdır. Arkeolojinin, eski ahiti tümüyle bir masal kitabı olarak ele alması doğru olmayabilir.” Bak kitabından küçük bir alıntı daha yapayım, ne dediğimi anlaman için: [bold]1. Facing the Dilemma. The dilemma is simply that in ancient Israel’s Credo and epic literature—indeed in her cult and tradition as a whole—the Exodus-Sinai-Conquest themes are absolutely fundamental. It is the “conquest of Canaan” that is the fulfillment of Yahweh’s promise, the constitutive event that brings his Israelite people into existence. Yet if there is little real history in Israel’s proclamation of her “salvation-history,” is the tradition any more than a pious fraud? (For the latest, most radical view, see Lemche 1985.) All critical scholars recognize that the biblical sources in the Pentateuch and Deuteronomistic History are relatively late, composite works that simply cannot be read at face value as history. Even the earliest written materials, the several archaic poems such as Exodus 15, are probably not eyewitness accounts. Thus concerning Exodus 15, dealing with the “crossing of the Red Sea”—which Cross dates to just after 1200 and regards as “a primary source for the central event in Israel’s history” (CMHE, 123)—we must ask: “What event?” Are there any external data that would confirm that we are dealing here with history, and not myth? Today, skeptical voices dominate the scene. As G. E. Wright himself acknowledged in his Introduction to the Anchor Bible Joshua: “In this book ancient Israel recorded her belief as to how the nation came to live in ancient Palestine. Yet during the last century a majority of those attempting to apply the methods of modern historiography to Hebrew tradition have said the book is wrong; it never happened that way at all” (page 4). And now, as we have seen, the cumulative results of a century of archaeological investigation powerfully buttress the negative view of the conquest, much to the consternation of those who expected the “archaeological revolution” to confirm the tradition. Where does that leave us? 2.Methodological Considerations. Assuming that we cannot simply dismiss either the textual or the artificial evidence, there are nevertheless some methodological approaches that may lead at least to partial solutions.[/bold] Bak adam ne diyor: “ Tüm önemli akademisyenlerin uzlaştığı üzere Tevratın pentakök ve teşniye tarihine ilişkin kaynakları görece yenidir, Bu nedenle Tevrat yazarlarının bileşik çalışmaları tarih olarak değerlendirilemez.” İstersen tüm kitabı sana çevireyim!.Adam açıkça makalesinin girişine yazmış: “Aşağıdaki çalışmam arkeolojideki yeni bulguların ışığında daha iyi bir senteze ulaşma çabasıdır, Yaklaşımım deneysel olmaktan çok sezgiseldir.” Dever, bir ilahiyatçı-arkeolog olarak sürekli bir biçimde arkeolojik bulguları Tevratın söylemiyle uzlaştırmaya çalışmaktadır. Bu da gayet doğaldır, çünkü içinde olduğu kürsü bunu yapmasını gerektiriyor. Buna rağmen Dever, ilahiyatçı-arkeologlar içinde en objektif olabilenlerinden. Arkeolojinin metodolojisine ve bulguların işlenmesine ilişkin haklı veya haksız bazı eleştirileri var. Senin cahil tayfa da mal bulmuş mağribi gibi bunları almış, delil diye gözümüze sokmaya çalışıyor. Kaynak göstermeden paylaşmışsın ama, hadi diyelim ki, Dever uzak geçmişte bir tarihte arkeoloji dünyasını Tevrat konusunda bir tür ahlaksızlık içinde olmakla suçladı. Bu neyi kanıtlar? Diğer tüm akademisyenlerin çalışmalarının çöp olduğunu mu? Dever öyle dedi diye akan sular duracak mı? Yukarıda bir arkadaş, Dever hakkında Wiki’den alıntı yapmış ama bir paragrafı eksik koymuş. Onu da ben tamamlayayım: [bold]“Archaeology as it is practiced today must be able to challenge, as well as confirm, the Bible stories. Some things described there really did happen, but others did not. The Biblical narratives about Abraham, Moses, Joshua and Solomon probably reflect some historical memories of people and places, but the 'larger than life' portraits of the Bible are unrealistic and contradicted by the archaeological evidence.[11]”[/bold] Özetle diyor ki; “Eski ahitte anlatılan öykülerin bir kısmı doğru, diğerleri doğru değildir (kendi iddiası, olgu değil). İbrahim, Musa, Yusuf ve Süleyman hakkında kitapta anlatılanlar MUHTEMELEN insanların ve yörenin tarihi bazı anılarını yansıtmaktadır fakat eski ahitin ‘hayatın kendisinden daha geniş’ porteleri gerçekçi değildir ve arkeolojik bulgularla desteklenmemektedir.” Bak, orda durmamış, şunları da söylemiş::[bold] “investigation of the Exodus story is pointless because of the alleged absence of evidence, stating that “not only is there no archaeological evidence for such an exodus, there is no need to posit such an event…I regard the historicity of the Exodus as a dead issue” (William Dever)”[/bold] Bak burada daha da ileri gidip “bu kanıt yetersizliği içinde Mısırdan Çıkışı araştırmak anlamsızdır. Mısırdan Çıkış öyküsünü destekleyecek arkeolojik kanıt olmadığı gibi, böyle bir olayı varsaymak bile gereksizdir.” demiş. Ayrıca şaşırtıcı ama Dever bir “biblical archeologist” yani eski/yeni ahit arkeolojisi denilen evangelist arkeolog W.F.Albright’ın temellerini attığı, Tevrat ve İncili arkeolojik bulgularla doğrulamaya çalışan sözde akademik bir disiplinin uzmanı. Adamın kariyeri tevratı doğrulamak üzerine kurulu olduğu halde bunları söylüyor. Özetle, W.G. Dever örneğini vererek kendi kalene gol attın. Üniversitede uygarlık tarihi dersi almış adamım. Aldığım derste Mısır anlatılırken Musa ve Exodus hiç yoktu. Aha Bu da Şikago üniversitesinden Mısır tarihi ilgili bir kitap: https://oi.uchicago.edu/sites/oi.uchicago.edu/files/uploads/shared/docs/most_ancient.pdf “Ctrl-F” yapıp arat bakalım içinde hiç “Exodus” var mı? İstersen sen bul getir bir saygın üniversite ders kitabı, içinde Musayı ve Mısırdan çıkışı olmuş bir gerçeklik gibi anlatan… Tabii El-Ezher’den olmasın bi zahmet!.. Tanınmış Aarkeologlardan Eric.H.Cline 2011 yılında yazdığı Tevrat Arkeolojisi kitabında durumu gayet güzel özetlemiş: "Despite attempts by a number of biblical archaeologists — and an even larger number of amateur enthusiasts — over the years, credible direct archaeological evidence for the Exodus has yet to be found. While it can be argued that such evidence would be difficult to find, since nomads generally do not leave behind permanent installations, archaeologists have discovered and excavated nomadic emplacements from other periods in the Sinai desert. So if there were archaeological remains to be found from the Exodus, one would have expected them to be found by now. And yet, thus far there is no trace of the biblical "600,000 men on foot, besides children" plus "a mixed crowd...and live stock in great numbers" (Exod. 12:37-38) who wandered for forty years in the desert. " Adam açıkça söylüyor, bir kaç ilahiyatçı-arkeolog ve amayörlerin çabalarına ragmen yıllar içinde itibar edilecek doğrudan bir kanıt ortaya konamadı diyor. Bunu 50 yıl once değil, 2011 yılında söylüyor. Aha, köşeye sıkıştık mı,, gelsin komplo teorisi: “Onları hep ateistler yazdı.” Sığınacağın son liman bu, ki onu da çok kolay çürütürüm. Mısırla ilgili üniversite ders kitaplarını yazanlar arasında teistler de var, deistler de; ve evet ateistler de. Ama ne hikmetse üç beş isim hariç, ezici çoğunluğu aynı şeyi yazıyor: “Exodus (Mısırdan Çıkış) bulgularla desteklenmeyen fiktif bir yahudi efsanesidir.” Bütün dünya akademik disiplinlerde Exodus öyküsünün yeri olmadığını biliyor, ama sen öğrenememişsin, burda beni boşu boşuna yoruyorsun. Ha, o üç-beş kişiden biri de yıllar önce vefat eden evangelist Professor William F. Albright. Kendisi son yüzyılda yapılan çalışmalardan elde edilen bulguların hep eski ahiti yalanlamaya yönelik yapıldığını, oysa farklı yorumlarla bazı bulguların eski ahit lehine olabileceğini söylüyor. Buna rağmen kendisi de eski ahitte yazılanların kelimesi kelimesine doğru olduğuna inanmıyor. Sadece bazı öykülerde gerçeklik payı bulunabileceğini söylüyor ki, W.G.Dever de zaten farklı bir şey söylemiyor. Söylemiyorlar ama net bir şekilde hangi bulguların eski ahit öykülerini desteklediğini de göstermekte zayıf kalıyorlar ve yeterince ikna edici olamıyorlar ve o yüzden görüşleri günümüzde kabul görmüyor. Cevap diye bana yazdıklarından çıkardığım sonuç: Senin bilimin nasıl işlediğine ilişkin hiç bir fikrin yok. Bilim söz konusu olduğunda, boş teneke gibisin, tın tın ötüyorsun. Yaptığın bir kaç kaynağı belirsiz alıntı ile yazdıklarımı çürüteceğini sanacak kadar da basiretsizsin. Al benden de kaynağı belirsiz bir alıntı: “Israelites were never in Egypt...The many Egyptian documents that we have make no mention of the Israelites' presence in Egypt” (Zeev Herzog).” Şimdi Zeev Herzog böyle dedi diye, bilimsel olarak Mısırda yahudi varlığı hemen yalan mı oldu? Elbette hayır. Herzog gibi daha yüzlerce akademisyen mevcut bulguları yorumlayarak aynı kanıya vardıktan sonra bu bilimin ortak görüşü oldu. Dedim ya, bilimin nasıl işlediğine dair hiç bir fikrin yok. Ararsan elbette bu ortak görüşe karşı çıkan bir kaç aykırı sesi akademi camiasında bulursun. Ee, bulunca ne olacak? Akademi dünyasının %90’ının doğru bulduğu görüşler çöpe mi gidecek? K.A. Kitchen’e gelince… Uzmanlığı eski ahit ve Mısır tarihi. Evangelist hristiyan ve doğal olarak Exodus’u mevcut arkeolojik ve tarihi bulgularla uyumlu hale getirmeye çalışan yapıtlar kaleme almış. Doğal olarak “bias”lı biri. Üstelik kitabının adı “On the Probability of the Old Testament” Yani, “Eski Ahitin Olabilirliği. Kendisi bile eski ahit kesindir demiyor, kitabına “olabilir” başlığını koymuş! Ama yine de önerini dikkate alıp, kitabı sipariş edeceğim. Okuduktan sonra burada paylaşırım görüşlerimi. Ben de sana alternatif kitaplar önereyim ama eminim sen bunları okumayacaksın: Bu kitap senin lehine: Exodus - Mythy or History? David Lohr (Akademisyenler görüşlerini kabul etmiyor çünkü alternatif bir Mısır tarih kronolojisi yaratıyor. Bunu yapmaktaki amacı Ramses döneminde bir türlü bulunamayan Musayı 12-14. Hanedan döneminde bulmak). Bu da aleyhine: The Myth of Genessis and Exodus by Yosef Ben-Jochannan. Kendisi Yahudi bir akademisyen ve Tevratın bu öykülerinin nasıl birer mitten ibaret olduğunu gösteriyor. Ama bence en iyisi Cahit Doğan Doyar’ı oku. Konvansiyonel bilimle ilgili eleştirilerinin çoğuna katılmam, ki o da arkeolojik kayıtların yorumlanmasındaki problemlere dikkat çekiyor ama deyim yerindeyse, Exodus’un, Genesis’in ve pentakökün diğer kitapları olan Levilier, Sayılar ve Tesniye kitaplarındaki akıl almaz hata ve çelişkileri birer birer sayıp döküyor: https://www.idefix.com/Yazar/cahit-dogan-doyar/s=34772 Şiddetle tavsiye ederim,Özellikle Zamanın Gerçek tarihini. Biraz aydınlanırsın… “Hapiru” terimine gelince… Ne anlama geldiğini yazmıştım. Tekrarlamayacağım. Merak eden bu kelimenin etimolojisini internetten bulup öğrenir. Ama tek cümle: Hapiru sözcüğü Yahudileri kastediyor olsa bile bunlar Mısırdaki değil, Ürdün ve Irak tarafındaki Yahudileri kastediyor, konumuzla ilgisi yok. Biz Mısır’dan söz ediyoruz. Tüm bu açıklamalarımda adı geçen bir kaç Kanonik arkeolog tarafından benimsenen bir görüşe göre bazı Mısır yazıtlarında geçen pr.w kelimesi ile orjinali Akad ca olan “hapiru” kelimesi ilişkilendiriliyor. Tabii bu görüşe katılmayan çok sayıda arkeolog var. Sen kalkmış, bu iddiayı kanıt diye sunıyorsun. Sir Alan Gardiner 1963’de ölmüş. 53 yıl önce. Böyle bir söz söyledi mi bilmiyorum çünkü yazdıklarına kaynak gösterme alışkanlığın yok. Söylediyse bile muhtemelen en az 60 yıl önce söylemiştir. Arkeoloji ve Mısır tarihi üzerine insanlık 60 yılda çok yol aldı. İddasının aksine, hiç de az şey bilmiyoruz. Kendisi Wilbour Papirüsü diye bir kitap yazmış. Brooklyn müzesinde sergileniyor. Wiki’de papirüsün içeriğine ilişkin bilgi var. Wiki kaynak olarak Gardinerin sözünü ettiğim kitabından faydalanmış. Bulunan en büyük papirüslerdenmiş. İçinde vergi, hükümet, tarım, miras gibi konular yer alıyor. https://en.wikipedia.org/wiki/Wilbour_Papyrus Gardiner’in kitabının aslı burada. Ben üşendim, yahudi isimlerini aramadım. İddia sahibi sen olduğuna göre, bir zahmet bulup bize gösteriver: https://www.scribd.com/doc/113592549/Gardiner-a-The-Wilbour-Papyrus-II-1948 Yav ne iş, senin göstermediğin kaynakları ben gösteriyorum. Bu kadar özensiz bir çalışma ile benim yazdıklarımı çürütebileceğini sanman büyük hata. Ben sana doğrusunu anlatayım: Brooklyn Müzesinde birden çok papirüs var. Senin sözünü ettiğin papirüs 35.1446 nolu papirüsün bir bölümünde geçen 95 hizmetçi adı. Bu hizmetçi adlarının çoğu kadınlara ait. 45’i Mısırca, diğer 45’I Asyatik dillere ait.30 kadarı da Samice. İbranice de Sami dili sayılıyor ama yörede Samice konuşan çok kabile ve millet var. Bu 30 isimden 10 kadarının ise İbranicede var olduğu iddia ediliyor (Albright iddia etmiş, ancak meslektaşları pek ciddiye almamış). Bunlardan bazıları şöyle: Menahema,Ahera,Aqoba,Ayyabum,Sekera,Dawidi-huat,Esebtw,Hayah-wr,Shiphrah,Miriam Bu isimlerin ikisi hariç hepsi kadın ismi ve evde hizmetçilik yapıyor. Bu isimlerden sadece birisi akademisyenler tarafından İbranice ile ilişkilendiriliyor: “šp-ra”. Muhtemelen Aramicedeki “Sapphira” ile aynı kelime. Talmudda bu isim “Siphrah” olarak geçiyor ve Yahudiler tarafından Musanın annesi ile ilişkilendiriliyor. Çoğu akademisyen buna katılmıyor. Papirüsün yazıldığı MÖ 1800’lerde Kenan bölgesinde aynı dili konuşan bir çok semitik halk bulunuyor ve İbranice ile ortak bir kelime havuzunu kullanıyorlar. Zaten İsraillilerin bu semitik halkların çözülmesiyle ortaya çıkmış olduğu konusunda bir görüş birliği mevcut. Adı geçen isimleri Midyan, Edom, Moab, Paran, Shur halkları da kullanmaktaydı. Kenan dediğimiz yer avuç içi kadar bir bölge. İbranice, Kuzeybatı semitik filleri grubunda yer alıyor. Aynı havuzu paylaşan Aramice, Etopyaca vb. Gibi dillerle ortak kökenden geliyor, ortak kelime havuzunu kullanıyorlar. Sonuç olarak bu isimlerin Yahudilere ait olması ihtimali ile diğer bölge halklarına ait olması ihtimali aynıdır. Kaldı ki, bu isimler gerçekten Yahudilerin atalarına ait olmuş olsun. Bu durum, Tevratın iddia ettiği Mısırdan Çıkışı, 430 yıllık Yahudi esaretini, 10 felaketi, Kızıl Deniz geçişini kanıtlar mı? Elbette hayır. Sina yarımadasında yaşan semitik halkların Mısıra gidip gelmesi olağandır. Bu semitik halkların arasında belki yahudilerin ataları (kendileri değil, ataları) da vardı. Ne var ki Mısır tarihinde hemen hiç iz bırakmayacak kadar önemsiz bir nomadik hareketlilik olarak kalmış. Papirüsle ilgili bilgi müzenin sayfasında var: https://www.brooklynmuseum.org/opencollection/objects/3369 Yahudilere göre papirüs bilinçli olarak MÖ 1680 civarına tarihleniyor (müzenin tarihlemesi ise daha eski tarihlere dayanıyor); yani Tevrata göre Yusufun Mısıra gittiği döneme. Yine yahudilere göre Exodusun tarihi MÖ 1440. Yani Yusuf Mısıra geldikten 240 yıl sonra Yahudiler Mısırdan çıkıyor. Oysa bu bir çelişki çünkü Tevrata göre yahudiler Mısırda 430 yıl kaldı. Tevrata göre önce Yusuf Mısıra gidiyor, ardından kendisi vezir olunca, kardeşleri geliyor vs. Vs. Bu sayı yanılmıyorsam 70 yahudi. Şimdi, eğer bu isimler bu 70 Yahudiye aitse ve bu iş MÖ 1680’de olduysa, 240 yılda nasıl oldu da Yahudi nüfusu Mısırda 3-4 milyona ulaştı? Evet, Tevratın Sayılar kitabına göre Yahudiler Mısırı terk ederken, 600 bin civarında silahlı erkek, çocukları, eşleri, ana-babaları ve hayvanlarıyla birlikte terk ettiler. 70 kişiden sadece 240 yılda 3-4 milyon insana… Günümüzde bile 600 bin kişilik bir orduyu toplamak olağanüstü güçken. Milattan önce 1400lerde 600 bin silahlı erkekten söz etmek…Bunlar nasıl köle ki, silahları var? Neyse, bu detaylara girmeyelim, konumuz Yahudiler Mısırda yaşadılar mı. Hayır yaşamadılar. Daha doğrusu Tevratta anlatıldığı şekilde yaşamadılar. Elbette Mısıra gitmiş ufak gruplar vardır, olabilir. Lakin böyle gruplar varsa bile elimizde MÖ 1208’den önce Mısırda olduklarına dair bir bilgi yok. İşte bunun için Mısırda Yahudi varlığını MÖ 1208’den sonrasına tarihliyoruz. Burada küçük bir dip not düşeyim: 2-4 milyon arası yahudi demek, o tarihlerdeki tahmin edilen Mısır nüfusunun yarıdan fazlası demek! Bu Yahudi isimleri falan çok eskiden beri gelen ve akademik dünyanın çok da ciddiye almadığı iddialar. Bu iddiları kısaca sıralayayım: - Leiden Müzesindeki Papirsüslerde yahudilerden söz ediliyor iddiası. Bu iddiaya göre: Papirus # 348’de yahudiler anıt inşa ederken tasvir ediliyor. Papirus # 344’de (Ipuwer dokümanları) 10 felaketten söz ediliyor Brooklyn Müzesi Brooklyn Papirus 35.1446 Yahudi kölelerin isimlerinin olduğu iddiası. Yukarıda açıkladım. Bu iddialar eski ve çürütüleli çok zaman oluyor. Bunların hiç biri yeni iddia değil, en yenisi 50-60 yıllık, güncelliğini çoktan yitirmiş iddialar. Şurayı bir oku: http://theheards.us/chris/?page_id=288 Yukarıdaki linkte Ipuwer ve Brooklyn papirüsne ilişkin yukarıdaki asılsız iddiaların çürütülmesi var. Oku istersen… Gelelim Manfred Bietak’a… Sözde şöyle olmuş: [bold]manfred Bietak ise tora da bahsi geçen pitom ve ramses de ambar kentlerini kurdukları bilgisini ilgili kentleri tanımlayarak doğrulamış "mısırda kalış" ile aynı döneme ait olduklarını ele geçen kalıntılar ile ispat etmiştir.[/bold] Tam bir kuyruklu yalan! Birincisi bulunan kalıntıların adı Tell-el-Rebata. Burada yapılan kazılarda Ramses II’ye ait olduğu düşünülen kalıntılar bulundu ve o dönemin arkeologları bunu yanlış bir şekilde Pi-Ramsesses şehri olduğunu düşündüler. İkincisi bu kazıları Manfred Biteak yapmadı. Bu kazılar 1883 yılında Eduardo Naville tarafından Mısır Keşif Topluluğu adına yapıldı. Manfred Bietak o tarihte dünyaya gelmemişti bile! İkincisi, Mandfred Bietak ve Kenneth Kitchen bu sitenin Pitom şehri olduğunu öne sürdüler ki bu görüşün temeli kazılardan hemen sonrasına dayanır. Esasen orjinal bir fikir bile değildir. Neyse uzatmayayım, Bu iddiayı ilk kez yukarıda adı geçen Albright atmış, daha sonra Kitchen tarafından da desteklenmiştir. Ancak sonradan yapılan kazılar bu sitenin Tevratta adı geçen tarihlerde terk edilmiş olduğunu göstermiştir. Üçüncüsü, Pithom sadece Tevratta adı geçen bir şehir değildir. Eski, Yunan ve Roma kaynaklarında da geçmektedir. Dolayısıyla, Pithomun varlığı Mısırda Yahudi varlığının doğrudan kanıtı değildir. Çünkü Pithom çok muhtemelen bir Yahudi yerleşkesi değildir, ancak Wadi Tumilat denilen Nilin doğusu ile daha doğudaki Kenan toprakları ile kervan ticaretinin yapıldığı bir yer olduğu için Yahudiler tarafından bilinmesi şaşırtıcı olmayacaktır. W.F. Albright, Kenneth Kitchen, W.G. Dever… Bunlar Tevrat arkeologları. Meslekleri Tevratla arkeolojinin bulgularını eşleştirmeye çalışmak olan insanlar. Yani bildiğin ilahiyatçı-arkeologlar. Bizde böyle bir kürsü yok ama ABD’de var. Üstelik bu kürsünün mucidi Albright,öleli 45 yıl olmuş, en genci 1933 doğumlu olan hayli eskimiş, nerdeyse tarihte kalmış arkeologlar. Bula bula bunların çoğu çürütülmüş iddialarını bulup getirmen konuya çok uzak olduğunun ispatı. Herhalde sen bunları ****ın veya benzeri bir şarlataının sitesinden apartıp buraya taşıyorsun. Kaynak göstermediğine göre böyle olmalı. Bu arkeologların Exodus konusunda sürekli gündeme gelmesi de tesadüf değil. Kendileri Tevrat/İncil arkeolojisi denilen bir akademik alanda faaliyet gösteriyorlar. İlahiyat arkeolojisi diyebileceğimiz arkeolojinin dar bir alanı ile ilgililer. Diğer arkeologların Exodus’u kanıtlama veya çürütme diye bir dertleri olmadığı için isimleri pek geçmiyor ama Mısır konusunda uzman pek çok arkeolog var. Mesela Giovanni Battista Belzoni, Robert Brier, Howard Carter, Jean-François Champollion, Theodore M. Davis, Zahi Hawass, Jean-Philippe Lauer, Charles Lenormant, Jean Antoine Letronne, Victor Loret, Auguste-Édouard Mariette, Gaston Maspero, Pierre Montet,Christiane Desroches Noblecourt, William Matthew Flinders Petrie, Reginald Stuart Poole, John Romer (Egyptologist), Donald P. Ryan, Otto Schaden, Flaxman Charles John Spurrell, vb. gibi… Bu isimleri saymamın nedeni yukarıda sık sık adı geçen Dever, Kenneth, Albright gibi isimlerin işi zaten Exodus’u kanıtlamaya çalışmak. Sanki antik Mısırla ilgili bir bunlar çalışıyormuş zannına kapılmayın diye sayıyorum bu isimleri. Yaptıkları ise Antik Mısırla ilgili arkeolojik bulguları Tevrat lehine yorumlamaktan başka bir şey değil. Adamın işi bu yahu, işi bu!. Varsa başka iddiaların, onlara değinmeyeceğim, sıkıldım. Yorucu bir çalışma oldu benim için. Bu kadar yeter. Kıssadan hisse: iddiaların, Tevratın doğruluğunu kanıtlamak isteyen Yahudilerin eski iddiaları. En yenisi muhtemelen 50 yıllık falan. Günümüzde arkeologların çoğu tarafından ciddiye alınan iddialar değil bunlar. Öyle olduğu içindir ki akademik ders kitaplarında Mısırdan Çıkış (Exodus) yaşanmış tarihi bir olay olarak yer almaz. Demek ki ders kitapları yanlış, sen doğrusun. Kafa bu olunca insanlığın günümüze kadar edindiği her türlü ampirik bilgiyi çöpe atabilirsin. Arkeoloji pozitif bilimler arasında mıdır tartışılır. Çoğu bulgusu pozitif olarak değerlendirilebilir ancak üzerinde konsensus olmayan gri alanlar da vardır. Arkeolojinin her dediği doğru olmayabilir ancak pek çoğu ama pek çoğu doğrudur. Exodusu savunanların da argumanları var. Mesela, neden Mısırda Yahudi varlığına ilişkin yeterli arkeolojik bulgu yok dendiğinde, “yok çünkü günümüze ulaşamadan tahrip edildi” diyorlar. Bu iddianın aksini ispatlayabilir miyiz? Hayır? Doğruluğunu kanıtlaya bilir miyiz? Yine hayır! Peki, ne doğruluğunu, ne de yanlışlığını kanıtlayabildiğimiz bir görüşle bilim yapabilir miyiz? Elbette hayır… Gerçek şu: Tevrata göre Yahudiler Mısırda 430 yıl kaldı, sayıları 2 ila 4 milyon civarına ulaştı ( o tarihler için muazzam bir rakam. Günümüz İsrailinde dahi 7 milyon Yahudi yaşıyor). Bu 430 yıl içinde Mısırın başına 10 büyük felaket geldi, Kızıl Denizde Firavun ordusuyla birlikte sulara gömüldü, Bunca şey oldu fakat Mısırda yaşayan 37 tür yılanı ve sokmalarına karşı alınacak önlemleri bile hiyerogliflere yazan Mısırlılar, nasıl oluyor da tüm bunlardan hiç söz etmiyor? Peki ya Kuzey ve doğuda Hititler, Babiller, Akatlar?.. Onlar niye MÖ 1300 öncesi yahudi varlığından söz etmiyor? Mısırda Tevratın anlattığı gibi bir yahudi varlığı hiç olmamıştır. Bunu destekleyecek arkeolojik bulgu yoktur. Senin kanıt diye sundukların eskimiş iddialar. Son olarak şunu oku: https://www.darkmoon.me/2015/the-first-jewish-lie-the-old-testament-fabrication-that-the-israelites-were-slaves-in-egypt/ Evet, yazıda çok can alıcı bir saptama var. Diyor ki, Yahudiler yüzyıllarca Mısırda köle olarak kaldılarsa ve piramitleri köleler inşa ettiyse, neden Tevratta bir tane bile piramitten söz edilmez? Var mı buna bir cevabın? Neyse; Mısır tarihinden ziyade Tevratı açıp okumaya ihtiyacın var. Ben okudum. Elimde her 3 ibrani kitabın mealleri var. Cahit Doğan Doyarın kitaplarını okurken, Tevrattan yaptığı alıntıları doğrulamak için Tevratı epeyce okudum. Tevratı okursan, yazılanların tarihi olgulardan çok masal tadında mitolojiler olduğunu göreceğine inanıyorum. Lut’un sarhoş olup kızıyla sevişmesi ve onu hamile bırakması, İbrahimin karısı Sarayı her gittiği yerde kızkardeşi olarak tanıtması ve karısını Kral Avimelekle Firavuna sunması, Sodom ve Gomorre’de kızlarını halka sunan Rabbi, put yapan İsrail, evli kadınlarla seks yapan Yusuf, 750 karısı olan Süleyman, daha neler neler… Belki o zaman ayılırsın. Bir de artık benim postlarıma cevap yazıp durmasan… Takıntı mı oldum ben sende? Sana cevap vermek beni sıkıyor. Çirkin üslubundan ötürü seni bloklamayı düşünüyorum. Bir sürü ıvır zıvır ima yazacağına, direk yazdıklarımı çürütsen adam gibi tartışabilirdik ama adam gibi tartışmak için en az iki adam gerekiyor. Değilim ama de ki ateistim. Öyle olsa ne olacak, yazdıklarım çöp mü olacak? Niye ikide bir ateist imasında bulunuyorsun? Dinleri inandırıcı bulmadığımı söyledim. Demek ki dinsizim, daha ne kaşıyorsun, çocuk musun sen? Çocukça bir tavırla bana sözde ayar vermeye çalışan bir salak görünümü veriyorsun, farkında mısın? |
Aslında kendisiyle polemiğe girmek istemiyorum. Ancak kendisinde bana karşı sürekli bir atarlanma hali var. Ancak ben insanlarla anladığı dilden konuşurum, gereksiz nezaket göstermem. Karşımdaki terbiyesizlik ediyorsa ben de terbiyesizleşirim ve istemesem de bunu yaparım. Ergen midir nedir bilemiyorum. Ergense ergenliğine verip geçeceğim.
maalesef kişiliğinde bir problem olduğu belli. Benimle uğraşması tesadüfi değil. Ben bunun alıntıladığı sözde Curie'ye ait bir sözün gerçekte Curie'ye ait olmadığını göstermiştim. Bunu yaparken de gayet temiz bir üslupla yaptım. Zaten kimin yazdığına bakmaksızın bu sözü ne zaman görsem doğrusunu yazıyorum. Doğrudan onunla ilgili bir şey de değil bu. Ama kendisi oradan bana bir hınç biriktirmiş. Bunu kişiselleştirmiş. Kendine yedirememiş. Kendisini peygamber gibi kusursuz biri sanıyor herhalde… Nedenini de anlıyorum Senin söylediğin gibi kendini ve bilgisini mutlak yanılmaz, sorgulanamaz sanıyor. Bu bir saplantı hali elbette. Neyse, yememiş içmemiş, benim yorumlarımı takip etmiş. Bakmış ki ben dindar biri değilim, benim açığımı yakalamak üzere soteye yatmış. Böyle de bir kişilik işte. Ordan buraya geldik ve üslup karşılılı olarak iyice çirkinleşti. Ben ateist değilim. Müslümanlık veya başka bir dinle ilgili de bir derdim yok ama bazı müslüman ve bazı hristiyanlarla elbette derdim var. Genelde kuran ve ayetlerle ilgili tartışmalara girmem çünkü islam külliyatı üzerine kendisiyle ya da başkalarıyla tartışacak kadar yeterli bilgiye sahip değilim. Ben daha çok bilim froumunda yazıyorum ama zaman zaman buraya da giriyorum, bilime ve tarihe aykırı yorumlara cevap yazıyorum. Zaten o vesileyle kendimi bu seviyesizliğin içinde buldum. Bu arkadaş, Kadir Mısırlıoğlu gibi hastalıklı şahsiyetleri eleştirdiğim ve hatta aşağıladığım için de bana hınç duyuyor. Bunu anlayabilirim. Belki de bu insanları aşağılamamam gerekiyor. Ancak insanların gözlerinin içine baka baka yalan söylediklerini görünce dayanamıyorum. Kimseyle tartışmayı kişiselleştirmek istemem ama bu arkadaş kişiselleştirmiş. Hatta sanırım benden nefret bile ediyor. Esasen bu tartışma benim için burada bitmiştir fakat sürekli uzatıyor. Kendi bilir… |
|
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi paardon -- 26 Ağustos 2016; 12:49:34 > < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > |
|
|
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > |
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > |
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > |
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > |
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > |
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > |
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi semender96 -- 26 Ağustos 2016; 1:18:38 > |
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > |
|
|
|
|
|
|
|