Şimdi Ara

Mazda, Skyactiv-X benzinli motorlarında dizel teknolojisi kullanacak (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
95
Cevap
2
Favori
6.439
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
4 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Mazda yönetisi Robert Davis elektrikli otomobillerin hava kirliliğini azaltmak için tek çözüm olmadığını, yanmalı motorlarla da emisyonların düşürülebileceğini söyledi.



    Mazda; Tek çare elektrikli otomobiller değil



    Geçtiğimiz günlerde bir seminerde konuşan Davis, yanmalı motorların tamamen ortadan kalkacağı iddiasının fazla abartıldığını iddia etti. Mazda’nın Kuzey Amerika’daki özel görevlerden sorumlu başkan yardımcısı Davis, otomotiv sektörünün emisyon standartlarına uyumluluk bakımından elektrikli otomobilleri mutlak zorunluluk gibi göstermesini eleştirdi. Davis “Sektörün temiz hava standartlarını yakalamak için kendi yöntemlerini bulmasına izin verin. CO2 emisyonu, yakıt ekonomisi, bunlar elbette iyileştirilmeli ama ne olursa olsun belirli bir teknolojiyi zorla dayatmayın.” dedi. Rakipleri piyasaya elektrikli modeller çıkartırken Mazda bir süredir kenarda bekliyor. Bunun sebeplerinden birisi de Mazda’nın yeni güç aktarım seçeneklerine para ayıramayacak kadar küçük bir otomobil üreticisi olması. Mazda Skyactiv teknolojileri ile yakıt verimliliğini bir öncelik haline getirdi. Öte yandan bu teknolojiler dizel seçenekler de dahil yanmalı motorlara odaklanıyor.







    Davis konuşmasında lityum-iyon piller ile ilgili kaygılarından da söz etti. Davis, bu pillerin telefon pilleri kadar kolay geri dönüşümden geçirilemediğini, ömrü biten otomobil pillerinin çevre için risk yaratabileceğini söyledi. Davis “Bundan daha iyisini yapabiliriz. Bu gerçek sıfır emisyon değil. Müşteriler ve çevre için en iyi çözümü bulmamız gerek. Nasıl bulacağımızın gösterilmesine ise ihtiyacımız yok” dedi.







    Davis ayrıca Fiat 500e gibi yeni teknolojilere uyum amaçlı otomobilleri de eleştirdi, bu otomobillerin popüler hale geldiğini, ucuz taksitlendirme seçenekleri ile Kaliforniya gibi yerlerde çok tutulduğunu ancak gerçekte üreticilerine para kaybettirdiklerini söyledi.



    https://www.mazdaclubtr.com/haberler/mazda/mazda-tek-care-elektrikli-otomobiller-degil-r168/

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Mazda elektrikli araç üretimine yanaşmıyor bi türlü ama abd, AB nin başta gelen ülkeleri 2018 gibi içten yanmalı araçlara üretim de düşünmüyor artık.







    bu saatten sonra mazda nın yapması gereken, super hızlı şarj, menzil mesafesi vs olmalı idi, 30bin dolara kadar geriletmiş tesla fiyatları,tek şarjla min 400km yapıyor elin oğlu, bunlar hala ne konuşuyor!olacak şey değil çağ dışı bir tavırı anlamak mümkün değil. bu saçmalıklar mazda ya yakışmıyor.







    Elektrik li araç demek,ucuz ulaşım, daha seri, hızlı, sessiz, çevresel,daha akıllı en önemilerinden birisi de bakım,muayene diye bişe yok.mükemmel... Otomobil sektörü bir devrim geçirmesi gerekiyor du enaz 10 yıl geç kalınmış bir olay.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi xxxx1 -- 9 Ağustos 2017; 20:30:50 >
  • Sky-X teknolojisinin yanına elektrikli motor eklemek isteyen Mazda, Toyota ile anlaştı.

    Toyota, Mazda'nın %5 hissesini bu iş için satın aldı bile.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Muguroz


    quote:

    Orijinalden alıntı: armyoflovers

    Dizel araclardaki sesin temel sebebi yakıt sisteminin tamamen mekanik parçalardan oluşmasıdır. Benzimli araclardaki depo içindeki basit bir su fiskiyesi mantığı ile çalışan yakıt pompası yerine tamamen mekanik(metal) parçalardan oluşan bir yakit pompası yakıtı çok yüksek basınçlara, araç cinsine göre püsküren yakıtın bir insanin parmağını kesip koparacak kadar yüksek basınçlara, çıkarttığı için doğal olarak ses yapar. Yanma olayının payı yok denecek kadar azdır.(dışarıdan duyulan seslerde)

    Çok alakasız bi yorum olmuş. "Yakıt sistemi tamamen mekanik parçalardan oluşur" bu sadece dizel motora has bir özellik değil ki, Otto motorlarda da(benzinli motorlar) yakıt depodan yanma odasına mekanik parçalarla taşınıyor! Yakıtı depodan motora taşıyan, mekanik olmayan bir parçaya örnek verir misin? Evet, dizel motorlarında yakıt yanma odasına muazzam bir basınçla gönderiliyor*1 ancak dizel motorlarındaki yüksek sesin sebebi, yanma işleminin herhangi bir "çakma" (tıpkı ocaklardaki veya manyetolu çakmaklardaki gibi) işlemi olmadan, tamamiyle yüksek basinç altında kendiliğinden*2 gerçekleşmesi. Dizel motorlarındakı yanma benzinli motorlara nazaran cok daha yüksek basinç altında gerçekleştiğinden*3, yanmadan dolayı etrafa yayılan basınç dalgası da daha güçlü olur (bu sadece sesi değil dizel motorlarının yüksek "titreşimli" (salınımlı) calışmasını da açıklar-küçük bir dipnot düşeyim: Ses titreşimdir, yani her titreşim ses yaratır, biz duysak da duymasak da!) Yanlış bir ifade olacak ama dizel motorlarındaki yanma bir nevi "patlama" gibi hayal edilebilir.

    Dizel motorlar içten yanmali motorlar içerisinde termal verimliliği en yüksek olan motorlardir (diğerleri: benzinli motor(otto motor), gaz türbini(örnek:uçak motoru). Bunun sebeplerinden birisi de dizel yakıtının "yüksek genleşme oranı"na sahip olmasıdır. Yani dizel motorlarının verimliliği hem çalışma prensibine hem de yakıtın cinsine bağlıdır. Konuyu buraya bağlamamin sebebi, bir insan yukarıdaki bilgilerden yola çıkarak "madem öyle Otto motorlarının da sıkıştırma oranını artırsınlar!" gibi bir sonuca varabilir. Ancak benzinin termo-kimyasal özellikleri dizele göre farklıdır. Benzinin yüksek basıç altında kendiliğinden*2 yanması dizele nazaran daha düzensizdir*4. Benzindeki "Oktan" değeri, benzinin basınca karşı "direnci" gibi düşünülebilir. Yani Yüksek oktan ==> daha yüksek basınçlarda yanma ==> verimlilik artışı gibi değerlendirilebilir. Mazda keza böyle bir motor bulup da vuruntu/yakıt olayına özel bi çözüm üretmediği taktirde, bu teknolojinin ne kadar uygulanabilir olduğundan şüphe ederim. (Yüksek Oktanlı benzin ihtiyacı ve bunun bütün ülkede bulunabilirliği vs vs)



    *1 Wikipedia'dan kontrol ettiğime göre 3. Jenerasyon Common-Rail (direkt injeksiyon) sistemleri yakıtı yanma odasına 2500-3000 bar basınçla gönderiyor!!!! Atmosfer basıncının neredeyse 2500-2900 katı!!



    *2 Burada yanmanın asıl sebebi sıkıştırılan havanın sıcaklığının da artmasi ve bu sıcaklığın etkisiyle yanmanın gerçekleşmesi. Enerjinin korunumu gereğince, bir gazı ne kadar sıkıştırırsanız sıcaklığı da o derece artar.



    *3 Sıkıştırma oranının ne olduğu aşağıdaki görselden anlaşılabilir (kaynak: sekizsilindir.com) :



    Sıkıştırma oranı en basit ifadeyle motor hacminin minimum ve maksimum degerlerinin birbiriyle karşılaştırılmasıdır. Bu karşılaştırma önemlidir çünkü piston maksimum konumdayken aldığı hava veya hava/yakıt karışımını minimum hacme (yanma odası denir) kadar sıkıştırır. Örneğin 2000 cc'lik bir motoru ele alalım. Bu motorun sıkıştırma oranı 10:1 ise bu motorun toplam hacmi 2000 cc yanma odası hacmi ise 200 cc'dir. Aynı motorun sıkıştırma oranı 20:1 ise yanma odasının hacmi 100 cc'e düşer. Bunun anlamı; sıkıştırma daha yoğundur, basınç ve dolayısıyla sıcaklık (bkn.*2) daha yüksektir ve asıl önemli nokta: Termal verimlilik daha yüksektir.

    Bonus Foto Dizel ve Otto (benzin) çevrimlerinin farkı, basınç hacim grafikleri: (kaynak: mech4study.com)

    Mazda, Skyactiv-X benzinli motorlarında dizel teknolojisi kullanacak

    Benzinli motorların tipik sıkıştırma oranı 9:1 gibi tek hanelidir. Teknolojinin ve yakıt kalitesinin gelişmesiyle bu değerler günümüzde 12:1'e kadar ulaşabilir.

    Dizel motorların sıkıştırma oranı ise 23:1 seviyelerine kadar ulaşabilir. Yani dizel motor benzinli motora kıyasla 2-2.5 kat daha fazla sıkıştırır, basınçlar daha yüksektir, verimlilik daha yüksektir (aşağıda arkadaşın birisi benzinli motorların daha yüksek basınçla çalıştığını iddia etmiş)



    *4 Az önce benzinin yapısı gereği dizel motorlarındaki gibi yüksek oranlarda sıkıştırılamadığından bahsettim. Farz edelim bir benzinli motorun sıkıştırma oranını dizel motor seviyesine çıkarttık. Benzin dizele göre daha yanıcı olduğundan, piston daha en üst noktaya ulaşamadan benzin tutuşacak ve zamansız yanma yüzünden verimliliği ve gücü gözle görülür şekilde düşecektir! Bu olaya vuruntu denir. Yüksek oktanlı benzinler daha az vuruntu yaparlar. ANCAK!: aracınıza 95 Oktan yerine 98 Oktan benzin almanız hiç bir işe yaramaz (üretici tavsiye etmediği müddetçe!) Oktan benzinin kalitesini veya enerji yoğunluğunu değil, vuruntuya karşı gösterdiği direnci gösteren bir parametredir (yanlışsam düzeltin lütfen %100 emin değilim) Sizin arabanız 95 Oktan benzinle çalışacak şekilde tasarlandıysa (sıkıştırma oranı yani motorun ölçüleri aracı aldıktan sonra değiştirebileceğiniz veriler değildir!-modifiye haricen!-) o araca 98 Oktan benzin koymanız verimliliğini zerre etkilemeyecektir!! Ancak 98 Oktan benzine göre tasarlanmış bir motora 95 Oktan benzin koyarsanız vuruntu yapar, gücü ve verimliliği düşer


    Ben evde oturmaktan sıkılmışım anlaşılan, biraz hava alayım

    Bilgiler dogru, oktan da dogru. LPG oktani cok daha yuksek diye hatirliyorum ben de, ben de %100 emin degilim. LPG ve yuksek sikistirma oranlarina gecelim hem daha cevreci yakit.

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >




  • skyactive x motoru şimdiki ne göre daha sesli mi çalışacak ?

    atmosferik mekanik sesi severim ama dizel gibi kır kır kır mı ses çıkacak

    ilgili arkadaşların fikri nedir ?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: OsbourneReynolds

    quote:

    Orijinalden alıntı: Muguroz


    quote:

    Orijinalden alıntı: armyoflovers

    Dizel araclardaki sesin temel sebebi yakıt sisteminin tamamen mekanik parçalardan oluşmasıdır. Benzimli araclardaki depo içindeki basit bir su fiskiyesi mantığı ile çalışan yakıt pompası yerine tamamen mekanik(metal) parçalardan oluşan bir yakit pompası yakıtı çok yüksek basınçlara, araç cinsine göre püsküren yakıtın bir insanin parmağını kesip koparacak kadar yüksek basınçlara, çıkarttığı için doğal olarak ses yapar. Yanma olayının payı yok denecek kadar azdır.(dışarıdan duyulan seslerde)

    Çok alakasız bi yorum olmuş. "Yakıt sistemi tamamen mekanik parçalardan oluşur" bu sadece dizel motora has bir özellik değil ki, Otto motorlarda da(benzinli motorlar) yakıt depodan yanma odasına mekanik parçalarla taşınıyor! Yakıtı depodan motora taşıyan, mekanik olmayan bir parçaya örnek verir misin? Evet, dizel motorlarında yakıt yanma odasına muazzam bir basınçla gönderiliyor*1 ancak dizel motorlarındaki yüksek sesin sebebi, yanma işleminin herhangi bir "çakma" (tıpkı ocaklardaki veya manyetolu çakmaklardaki gibi) işlemi olmadan, tamamiyle yüksek basinç altında kendiliğinden*2 gerçekleşmesi. Dizel motorlarındakı yanma benzinli motorlara nazaran cok daha yüksek basinç altında gerçekleştiğinden*3, yanmadan dolayı etrafa yayılan basınç dalgası da daha güçlü olur (bu sadece sesi değil dizel motorlarının yüksek "titreşimli" (salınımlı) calışmasını da açıklar-küçük bir dipnot düşeyim: Ses titreşimdir, yani her titreşim ses yaratır, biz duysak da duymasak da!) Yanlış bir ifade olacak ama dizel motorlarındaki yanma bir nevi "patlama" gibi hayal edilebilir.

    Dizel motorlar içten yanmali motorlar içerisinde termal verimliliği en yüksek olan motorlardir (diğerleri: benzinli motor(otto motor), gaz türbini(örnek:uçak motoru). Bunun sebeplerinden birisi de dizel yakıtının "yüksek genleşme oranı"na sahip olmasıdır. Yani dizel motorlarının verimliliği hem çalışma prensibine hem de yakıtın cinsine bağlıdır. Konuyu buraya bağlamamin sebebi, bir insan yukarıdaki bilgilerden yola çıkarak "madem öyle Otto motorlarının da sıkıştırma oranını artırsınlar!" gibi bir sonuca varabilir. Ancak benzinin termo-kimyasal özellikleri dizele göre farklıdır. Benzinin yüksek basıç altında kendiliğinden*2 yanması dizele nazaran daha düzensizdir*4. Benzindeki "Oktan" değeri, benzinin basınca karşı "direnci" gibi düşünülebilir. Yani Yüksek oktan ==> daha yüksek basınçlarda yanma ==> verimlilik artışı gibi değerlendirilebilir. Mazda keza böyle bir motor bulup da vuruntu/yakıt olayına özel bi çözüm üretmediği taktirde, bu teknolojinin ne kadar uygulanabilir olduğundan şüphe ederim. (Yüksek Oktanlı benzin ihtiyacı ve bunun bütün ülkede bulunabilirliği vs vs)



    *1 Wikipedia'dan kontrol ettiğime göre 3. Jenerasyon Common-Rail (direkt injeksiyon) sistemleri yakıtı yanma odasına 2500-3000 bar basınçla gönderiyor!!!! Atmosfer basıncının neredeyse 2500-2900 katı!!



    *2 Burada yanmanın asıl sebebi sıkıştırılan havanın sıcaklığının da artmasi ve bu sıcaklığın etkisiyle yanmanın gerçekleşmesi. Enerjinin korunumu gereğince, bir gazı ne kadar sıkıştırırsanız sıcaklığı da o derece artar.



    *3 Sıkıştırma oranının ne olduğu aşağıdaki görselden anlaşılabilir (kaynak: sekizsilindir.com) :



    Sıkıştırma oranı en basit ifadeyle motor hacminin minimum ve maksimum degerlerinin birbiriyle karşılaştırılmasıdır. Bu karşılaştırma önemlidir çünkü piston maksimum konumdayken aldığı hava veya hava/yakıt karışımını minimum hacme (yanma odası denir) kadar sıkıştırır. Örneğin 2000 cc'lik bir motoru ele alalım. Bu motorun sıkıştırma oranı 10:1 ise bu motorun toplam hacmi 2000 cc yanma odası hacmi ise 200 cc'dir. Aynı motorun sıkıştırma oranı 20:1 ise yanma odasının hacmi 100 cc'e düşer. Bunun anlamı; sıkıştırma daha yoğundur, basınç ve dolayısıyla sıcaklık (bkn.*2) daha yüksektir ve asıl önemli nokta: Termal verimlilik daha yüksektir.

    Bonus Foto Dizel ve Otto (benzin) çevrimlerinin farkı, basınç hacim grafikleri: (kaynak: mech4study.com)

    Mazda, Skyactiv-X benzinli motorlarında dizel teknolojisi kullanacak

    Benzinli motorların tipik sıkıştırma oranı 9:1 gibi tek hanelidir. Teknolojinin ve yakıt kalitesinin gelişmesiyle bu değerler günümüzde 12:1'e kadar ulaşabilir.

    Dizel motorların sıkıştırma oranı ise 23:1 seviyelerine kadar ulaşabilir. Yani dizel motor benzinli motora kıyasla 2-2.5 kat daha fazla sıkıştırır, basınçlar daha yüksektir, verimlilik daha yüksektir (aşağıda arkadaşın birisi benzinli motorların daha yüksek basınçla çalıştığını iddia etmiş)



    *4 Az önce benzinin yapısı gereği dizel motorlarındaki gibi yüksek oranlarda sıkıştırılamadığından bahsettim. Farz edelim bir benzinli motorun sıkıştırma oranını dizel motor seviyesine çıkarttık. Benzin dizele göre daha yanıcı olduğundan, piston daha en üst noktaya ulaşamadan benzin tutuşacak ve zamansız yanma yüzünden verimliliği ve gücü gözle görülür şekilde düşecektir! Bu olaya vuruntu denir. Yüksek oktanlı benzinler daha az vuruntu yaparlar. ANCAK!: aracınıza 95 Oktan yerine 98 Oktan benzin almanız hiç bir işe yaramaz (üretici tavsiye etmediği müddetçe!) Oktan benzinin kalitesini veya enerji yoğunluğunu değil, vuruntuya karşı gösterdiği direnci gösteren bir parametredir (yanlışsam düzeltin lütfen %100 emin değilim) Sizin arabanız 95 Oktan benzinle çalışacak şekilde tasarlandıysa (sıkıştırma oranı yani motorun ölçüleri aracı aldıktan sonra değiştirebileceğiniz veriler değildir!-modifiye haricen!-) o araca 98 Oktan benzin koymanız verimliliğini zerre etkilemeyecektir!! Ancak 98 Oktan benzine göre tasarlanmış bir motora 95 Oktan benzin koyarsanız vuruntu yapar, gücü ve verimliliği düşer


    Ben evde oturmaktan sıkılmışım anlaşılan, biraz hava alayım

    İşte bu saydıklarınız nedeniyle elektrik motorlarına geçmeliyiz. ICE, verim açısından vasat seviyelerde bir motor ve artık yerini elektrik motoruna bırakması gerekiyor. Kaldı ki, bataryaların enerji yoğunluğu ve güç yoğunluğu dışında, elektrikli araçların teknik altyapısında sizin paragraflarca bahsettiklerinize benzer hiçbir olumsuz durum söz konusu değil.

    Dostum diğer insanların da anlayabilmesi için yukardaki gibi tane tane bir yazı yazacaktım ama çok geniş bir konu ve yazmakla bitmiyor, senin de bilgi seviyenin iyi olduğunu farzederek atlayarak biraz dam kapı yazacağım :)

    Temel olarak dediklerine karşı çıkan bir bilgi yazmadım, elektrikli motor ICE karşılaştırması yapmadım. Arkadaşların yorumlarından konuya vâkıf olmadıklarını farkedip bilgilendirme yapmak istedim.

    Elektrikli motorların direkt olarak kendileriyle alakalı problemler olmasa da büyük resimde eksik yönleri yok değil. Örneğin: elektriğin depolanması, batarya üretimlerinden kaynaklanan (kaynaklanabilecek olan) muzzam karbon ayak izleri ve değerli materyal tüketimi, o elektrikli motorları besleyecek olan elektriğin kendi karbon ayak izi.

    Ayrıca benim düşüncem ICE motorlar bu dünyadaki misyonlarını henüz tamamlamadılar ve temiz enerjiye geçişte de ironik olarak büyük bir role sahipler. Kısa-Orta vadede taşıma sektöründe azalacak olsalar dahi, enerji sektöründe kullanımları artabilir. Hatta duruma göre taşıma sektöründe de (spekülatif anlamda diyorum, kimse bilemez) artabilir* (aşağıda yıldız koyarak açıklayacağım ne demek istediğimi)

    Şu sebeple: YES (Yenilenebilir Enerji Sistemleri) tek başlarına elektrik ihtiyacını karşılamada yeterli değil. Burada söylemek istediğim şey yanlış anlaşılmasın: Neredeyse sınırsız güneş ve rüzgar enerjisi var ve bu sistemlerin verimlilikleri/maaliyetleri yaygın hatta temiz enerjiye tamamiyle geçiş için yeterli olgunluğa erişti. Ancak şu anki problem çalışma prensiplerinden kaynaklanıyor:

    Rüzgâr türbinleri ve PV paneller hava koşullarına göre elektrik üretebilirler. Bu özelliklerinin neden bu kadar büyük problem oluşturduğunu şöyle açıklayayım: elektrik kullanımım en yoğun olduğu zaman dilimlerinden birisi akşam 6-8 arasıdır. Talep en üst düzeydedir. Peki akşam saat 6-8 arasında güneş ve rüzgâr yoksa bu talep nasıl karşılanır? (Üretim eksikliği) 2. örnek olarak aynı bölge aynı sistem kurulu saat öğlen 13-15 arası- elektriğe talebin en düşük olduğu an diyelim (varsayımsal). Masmavi bulutsuz gökyüzü, tatlı bir esinti var. Yenilenebilir enerji sistemlerini doğru boyutlandırmazsanız bu durumlarda o kadar çok elektrik üretilecektir ki ihtiyacın 1,5-2 katına kadar (kurulu güce bağlı olarak tabiki) tekabül edebilir (Üretim fazlası).

    İşte ICE burada devreye giriyor. Üretim eksikliği durumunda içten yanmalı motorlar hızlı reaksiyon süreleri sebebiyle anlık elektrik eksikliğini büyüklüklerine göre 15-20 dakika bazında giderebilirler ve şebeke dengesini sağlamakta-şimdilik- en etkili ekipmanlardır.

    Dipnot: Hızlı reaksiyon büyük gaz ve buhar santrallerine kıyasla. Buhar türbiniyle çalışan bir santrali açıp kapamak büyüklüğüne göre 12 saat ila 2 gün sürebilir- her biri! Yani kapatmak 2 gün sürer açmak 2 gün sürer. Batarya sistemlerinin ise saniyelik reaksiyon süreleri vardır ancak şebeke destekleyicisi olarak kullanılmaları maliyetleri sebebiyle sıkıntılıdır.


    Üretim fazlalısı durumunda da oynayacağı rol vardır. Şöyleki; elektriği depolamanın ve depolanan elektriği şebekeye beslemenin belki 30 farklı çeşidi vardır. O konuya girip yine dağıtmayacağım, her birinin kendine has özellikleri var. Büyük kısmı hâlâ gelişme aşamasında. Gelişme aşamasında olan sistemlerden birisi Power-to-gas tekniği (https://en.wikipedia.org/wiki/Power_to_gas ). Yani "elektrikten gaza". Bu yeni sistemler vasıtasıyla fazla elektrik enerjisi Metan (CH4) veya Hidrojen Gazı (H2) üretimi gerçekleştirilmektedir. Gazların depolanması elektriğe kıyasla katbekat kolaydır. Depolanan bu gazın sisteme geri dönüşü ise ICE motorlarıyla -gerek taşıma gerek de enerji sektöründe kullanılmak üzere- mümkündür* (yukarıda bahsettiğim gibi)

    Bu sebeplerden dolayı ICE gelişimlerini, her ne kadar "eskimiş" teknoloji gözüyle bakılsa bile, olumlu karşılamak gerekir diye düşünüyorum.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ogameci

    skyactive x motoru şimdiki ne göre daha sesli mi çalışacak ?

    atmosferik mekanik sesi severim ama dizel gibi kır kır kır mı ses çıkacak

    ilgili arkadaşların fikri nedir ?

    Benim verdigim bilgiler motorlarin calisma prensipleriyle alakali temel bilgiler. Motorlardaki ses ve titresim yayilimi ve bunun önlenmesi yüksek lisans seviyesi ders konusudur ve malesef o kadar bilgili degilim. Motorun calisma basincinin artmasi sesin de artacagi anlamina gelmez cünkü üstte anlattigim gibi benzin ve dizel cevrimleri arasinda calisma prensibi farklari da vardir.

    Su iki noktayi belirtmekte fayda var:

    Atmosferik beslemeli motorlarin sesleri kullanim keyfi acisindan en ideal secimdir. Fakat özellikle son 10 yilda moda olan engine downsizing* atmosferik beslemeyi ve dolayisiyla da motor-egzos sesi gibi sürüs keyfini etkileyen faktörleri verimlilik namina gölgede birakmistir. (*Engine donwsizing yani hacmi kücülen buna karsi gücü artirilan motorlar, örnegin eskilerde 1.6 litre atmosferik beslemeli motordan 90-100 hp güc alinirken, turbo sarj ve direkt enjeksiyon teknikleri sayesinde 1.4 lt motordan 170 hp bile güc alinabiliyor -Volkswagen 1.4 TSI motor hatirladigim-)

    Günümüz arabalarinin seslerinin tatminkar olmamasinin baska sebebi de motorlarda ve egzos sistemlerinde Avrupa'da cikan yeni yasalar yüzünden daha fazla "susturucu" teknigin kullanilarak cevreye ses yayilimini en aza indirme calismalaridir. Top Gear vesaire tarzi programlar izlediginizde motor sesinden hep yakindiklarini görürsünüz.

    Özetleyecek olursak Mazda'nin bu motorunun dizel motor gibi ses cikartacagini düsünmüyorum. Hatta sesi eski versiyona göre azalabilir bile!




  • Skya activ x e şu videoda sağlam değinip anlatmışlar;
    https://www.youtube.com/watch?v=-RN9WWtDgzQ

    ingilizcesi olan arkadaşlar açıp bakabilir....

    Piyasada bulunan araçlardaki hava yakıt karışımı yani AFR oranları rölantide 15:1 falan olur. Sky-activ X de ise bu 36.8:1 e çıkmış! yani birim benzinden neredeyse iki kat güç demek.

    Dediklerine göre 1.5 sky-activ g den az yakan ama 2.5 sky activ g gibi giden bir motor olacakmış.
  • Muguroz M kullanıcısına yanıt
    teşekkürler dostum.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Muguroz


    quote:

    Orijinalden alıntı: OsbourneReynolds

    quote:

    Orijinalden alıntı: Muguroz


    quote:

    Orijinalden alıntı: armyoflovers

    Dizel araclardaki sesin temel sebebi yakıt sisteminin tamamen mekanik parçalardan oluşmasıdır. Benzimli araclardaki depo içindeki basit bir su fiskiyesi mantığı ile çalışan yakıt pompası yerine tamamen mekanik(metal) parçalardan oluşan bir yakit pompası yakıtı çok yüksek basınçlara, araç cinsine göre püsküren yakıtın bir insanin parmağını kesip koparacak kadar yüksek basınçlara, çıkarttığı için doğal olarak ses yapar. Yanma olayının payı yok denecek kadar azdır.(dışarıdan duyulan seslerde)

    Çok alakasız bi yorum olmuş. "Yakıt sistemi tamamen mekanik parçalardan oluşur" bu sadece dizel motora has bir özellik değil ki, Otto motorlarda da(benzinli motorlar) yakıt depodan yanma odasına mekanik parçalarla taşınıyor! Yakıtı depodan motora taşıyan, mekanik olmayan bir parçaya örnek verir misin? Evet, dizel motorlarında yakıt yanma odasına muazzam bir basınçla gönderiliyor*1 ancak dizel motorlarındaki yüksek sesin sebebi, yanma işleminin herhangi bir "çakma" (tıpkı ocaklardaki veya manyetolu çakmaklardaki gibi) işlemi olmadan, tamamiyle yüksek basinç altında kendiliğinden*2 gerçekleşmesi. Dizel motorlarındakı yanma benzinli motorlara nazaran cok daha yüksek basinç altında gerçekleştiğinden*3, yanmadan dolayı etrafa yayılan basınç dalgası da daha güçlü olur (bu sadece sesi değil dizel motorlarının yüksek "titreşimli" (salınımlı) calışmasını da açıklar-küçük bir dipnot düşeyim: Ses titreşimdir, yani her titreşim ses yaratır, biz duysak da duymasak da!) Yanlış bir ifade olacak ama dizel motorlarındaki yanma bir nevi "patlama" gibi hayal edilebilir.

    Dizel motorlar içten yanmali motorlar içerisinde termal verimliliği en yüksek olan motorlardir (diğerleri: benzinli motor(otto motor), gaz türbini(örnek:uçak motoru). Bunun sebeplerinden birisi de dizel yakıtının "yüksek genleşme oranı"na sahip olmasıdır. Yani dizel motorlarının verimliliği hem çalışma prensibine hem de yakıtın cinsine bağlıdır. Konuyu buraya bağlamamin sebebi, bir insan yukarıdaki bilgilerden yola çıkarak "madem öyle Otto motorlarının da sıkıştırma oranını artırsınlar!" gibi bir sonuca varabilir. Ancak benzinin termo-kimyasal özellikleri dizele göre farklıdır. Benzinin yüksek basıç altında kendiliğinden*2 yanması dizele nazaran daha düzensizdir*4. Benzindeki "Oktan" değeri, benzinin basınca karşı "direnci" gibi düşünülebilir. Yani Yüksek oktan ==> daha yüksek basınçlarda yanma ==> verimlilik artışı gibi değerlendirilebilir. Mazda keza böyle bir motor bulup da vuruntu/yakıt olayına özel bi çözüm üretmediği taktirde, bu teknolojinin ne kadar uygulanabilir olduğundan şüphe ederim. (Yüksek Oktanlı benzin ihtiyacı ve bunun bütün ülkede bulunabilirliği vs vs)



    *1 Wikipedia'dan kontrol ettiğime göre 3. Jenerasyon Common-Rail (direkt injeksiyon) sistemleri yakıtı yanma odasına 2500-3000 bar basınçla gönderiyor!!!! Atmosfer basıncının neredeyse 2500-2900 katı!!



    *2 Burada yanmanın asıl sebebi sıkıştırılan havanın sıcaklığının da artmasi ve bu sıcaklığın etkisiyle yanmanın gerçekleşmesi. Enerjinin korunumu gereğince, bir gazı ne kadar sıkıştırırsanız sıcaklığı da o derece artar.



    *3 Sıkıştırma oranının ne olduğu aşağıdaki görselden anlaşılabilir (kaynak: sekizsilindir.com) :



    Sıkıştırma oranı en basit ifadeyle motor hacminin minimum ve maksimum degerlerinin birbiriyle karşılaştırılmasıdır. Bu karşılaştırma önemlidir çünkü piston maksimum konumdayken aldığı hava veya hava/yakıt karışımını minimum hacme (yanma odası denir) kadar sıkıştırır. Örneğin 2000 cc'lik bir motoru ele alalım. Bu motorun sıkıştırma oranı 10:1 ise bu motorun toplam hacmi 2000 cc yanma odası hacmi ise 200 cc'dir. Aynı motorun sıkıştırma oranı 20:1 ise yanma odasının hacmi 100 cc'e düşer. Bunun anlamı; sıkıştırma daha yoğundur, basınç ve dolayısıyla sıcaklık (bkn.*2) daha yüksektir ve asıl önemli nokta: Termal verimlilik daha yüksektir.

    Bonus Foto Dizel ve Otto (benzin) çevrimlerinin farkı, basınç hacim grafikleri: (kaynak: mech4study.com)

    Mazda, Skyactiv-X benzinli motorlarında dizel teknolojisi kullanacak

    Benzinli motorların tipik sıkıştırma oranı 9:1 gibi tek hanelidir. Teknolojinin ve yakıt kalitesinin gelişmesiyle bu değerler günümüzde 12:1'e kadar ulaşabilir.

    Dizel motorların sıkıştırma oranı ise 23:1 seviyelerine kadar ulaşabilir. Yani dizel motor benzinli motora kıyasla 2-2.5 kat daha fazla sıkıştırır, basınçlar daha yüksektir, verimlilik daha yüksektir (aşağıda arkadaşın birisi benzinli motorların daha yüksek basınçla çalıştığını iddia etmiş)



    *4 Az önce benzinin yapısı gereği dizel motorlarındaki gibi yüksek oranlarda sıkıştırılamadığından bahsettim. Farz edelim bir benzinli motorun sıkıştırma oranını dizel motor seviyesine çıkarttık. Benzin dizele göre daha yanıcı olduğundan, piston daha en üst noktaya ulaşamadan benzin tutuşacak ve zamansız yanma yüzünden verimliliği ve gücü gözle görülür şekilde düşecektir! Bu olaya vuruntu denir. Yüksek oktanlı benzinler daha az vuruntu yaparlar. ANCAK!: aracınıza 95 Oktan yerine 98 Oktan benzin almanız hiç bir işe yaramaz (üretici tavsiye etmediği müddetçe!) Oktan benzinin kalitesini veya enerji yoğunluğunu değil, vuruntuya karşı gösterdiği direnci gösteren bir parametredir (yanlışsam düzeltin lütfen %100 emin değilim) Sizin arabanız 95 Oktan benzinle çalışacak şekilde tasarlandıysa (sıkıştırma oranı yani motorun ölçüleri aracı aldıktan sonra değiştirebileceğiniz veriler değildir!-modifiye haricen!-) o araca 98 Oktan benzin koymanız verimliliğini zerre etkilemeyecektir!! Ancak 98 Oktan benzine göre tasarlanmış bir motora 95 Oktan benzin koyarsanız vuruntu yapar, gücü ve verimliliği düşer


    Ben evde oturmaktan sıkılmışım anlaşılan, biraz hava alayım

    İşte bu saydıklarınız nedeniyle elektrik motorlarına geçmeliyiz. ICE, verim açısından vasat seviyelerde bir motor ve artık yerini elektrik motoruna bırakması gerekiyor. Kaldı ki, bataryaların enerji yoğunluğu ve güç yoğunluğu dışında, elektrikli araçların teknik altyapısında sizin paragraflarca bahsettiklerinize benzer hiçbir olumsuz durum söz konusu değil.

    Dostum diğer insanların da anlayabilmesi için yukardaki gibi tane tane bir yazı yazacaktım ama çok geniş bir konu ve yazmakla bitmiyor, senin de bilgi seviyenin iyi olduğunu farzederek atlayarak biraz dam kapı yazacağım :)

    Temel olarak dediklerine karşı çıkan bir bilgi yazmadım, elektrikli motor ICE karşılaştırması yapmadım. Arkadaşların yorumlarından konuya vâkıf olmadıklarını farkedip bilgilendirme yapmak istedim.

    Elektrikli motorların direkt olarak kendileriyle alakalı problemler olmasa da büyük resimde eksik yönleri yok değil. Örneğin: elektriğin depolanması, batarya üretimlerinden kaynaklanan (kaynaklanabilecek olan) muzzam karbon ayak izleri ve değerli materyal tüketimi, o elektrikli motorları besleyecek olan elektriğin kendi karbon ayak izi.

    Ayrıca benim düşüncem ICE motorlar bu dünyadaki misyonlarını henüz tamamlamadılar ve temiz enerjiye geçişte de ironik olarak büyük bir role sahipler. Kısa-Orta vadede taşıma sektöründe azalacak olsalar dahi, enerji sektöründe kullanımları artabilir. Hatta duruma göre taşıma sektöründe de (spekülatif anlamda diyorum, kimse bilemez) artabilir* (aşağıda yıldız koyarak açıklayacağım ne demek istediğimi)

    Şu sebeple: YES (Yenilenebilir Enerji Sistemleri) tek başlarına elektrik ihtiyacını karşılamada yeterli değil. Burada söylemek istediğim şey yanlış anlaşılmasın: Neredeyse sınırsız güneş ve rüzgar enerjisi var ve bu sistemlerin verimlilikleri/maaliyetleri yaygın hatta temiz enerjiye tamamiyle geçiş için yeterli olgunluğa erişti. Ancak şu anki problem çalışma prensiplerinden kaynaklanıyor:

    Rüzgâr türbinleri ve PV paneller hava koşullarına göre elektrik üretebilirler. Bu özelliklerinin neden bu kadar büyük problem oluşturduğunu şöyle açıklayayım: elektrik kullanımım en yoğun olduğu zaman dilimlerinden birisi akşam 6-8 arasıdır. Talep en üst düzeydedir. Peki akşam saat 6-8 arasında güneş ve rüzgâr yoksa bu talep nasıl karşılanır? (Üretim eksikliği) 2. örnek olarak aynı bölge aynı sistem kurulu saat öğlen 13-15 arası- elektriğe talebin en düşük olduğu an diyelim (varsayımsal). Masmavi bulutsuz gökyüzü, tatlı bir esinti var. Yenilenebilir enerji sistemlerini doğru boyutlandırmazsanız bu durumlarda o kadar çok elektrik üretilecektir ki ihtiyacın 1,5-2 katına kadar (kurulu güce bağlı olarak tabiki) tekabül edebilir (Üretim fazlası).

    İşte ICE burada devreye giriyor. Üretim eksikliği durumunda içten yanmalı motorlar hızlı reaksiyon süreleri sebebiyle anlık elektrik eksikliğini büyüklüklerine göre 15-20 dakika bazında giderebilirler ve şebeke dengesini sağlamakta-şimdilik- en etkili ekipmanlardır.

    Dipnot: Hızlı reaksiyon büyük gaz ve buhar santrallerine kıyasla. Buhar türbiniyle çalışan bir santrali açıp kapamak büyüklüğüne göre 12 saat ila 2 gün sürebilir- her biri! Yani kapatmak 2 gün sürer açmak 2 gün sürer. Batarya sistemlerinin ise saniyelik reaksiyon süreleri vardır ancak şebeke destekleyicisi olarak kullanılmaları maliyetleri sebebiyle sıkıntılıdır.


    Üretim fazlalısı durumunda da oynayacağı rol vardır. Şöyleki; elektriği depolamanın ve depolanan elektriği şebekeye beslemenin belki 30 farklı çeşidi vardır. O konuya girip yine dağıtmayacağım, her birinin kendine has özellikleri var. Büyük kısmı hâlâ gelişme aşamasında. Gelişme aşamasında olan sistemlerden birisi Power-to-gas tekniği (https://en.wikipedia.org/wiki/Power_to_gas ). Yani "elektrikten gaza". Bu yeni sistemler vasıtasıyla fazla elektrik enerjisi Metan (CH4) veya Hidrojen Gazı (H2) üretimi gerçekleştirilmektedir. Gazların depolanması elektriğe kıyasla katbekat kolaydır. Depolanan bu gazın sisteme geri dönüşü ise ICE motorlarıyla -gerek taşıma gerek de enerji sektöründe kullanılmak üzere- mümkündür* (yukarıda bahsettiğim gibi)

    Bu sebeplerden dolayı ICE gelişimlerini, her ne kadar "eskimiş" teknoloji gözüyle bakılsa bile, olumlu karşılamak gerekir diye düşünüyorum.

    Parça parça cevap vereyim ben de öyleyse:

    İlk olarak ben de zaten "siz şöyle yanlış dediniz doğrusu böyledir" gibi bir cümle kurmadım. Söylediklerinizin çıktığı nokta ICE'nin artık otomobiller için yerini elektrik motoruna bırakması gerektiğidir dedim. Bu cepte.

    Elektriğin depolanması demişsiniz. Bakın buradan itibaren yanlışsın derim. Zira elektrik depolamak diye bir tabir yoktur, enerji depo edilir ve elektrik enerjisini kimyasal enerjiye çevirerek depo edebilirsiniz, ki bu işi yapan nesneler batarya olarak adlandırılır. Bataryaların üretimi ile ilgili çevreye sizin parantez içinde belirttiğiniz "olabilecek olan" karbon ayak izi dediğiniz şey mevcut değil. Yani batarya üretimi çevreye zarar veren veya "değerli" malzemelerin tüketilmesi gibi bir yan etkisi olan bir iş değil. Yani bu yazdığınız paragrafın bilimsel bir dayanağı, herhangi bir mantığı yoktur, bütünüyle (yanlış anlama olmasın lütfen) sallamasyondur.

    ICE'nin açılımı zaten Internal Combustion Engine olduğundan "ICE motor" demek, "içten yanmalı motor motor" demek gibi bir şey oluyor ki bu da yanlıştır. ICE dediğinizde ardından motor demenize gerek yok, iki kere motor demiş oluyorsunuz. O kısımda da anlaştığımıza göre gelelim ICE'nin yakın gelecekteki misyonuna; elbette ICE, yabana atılacak bir teknoloji değil. Fakat şuan konumuz ICE'nin otomobillerde kullanımının bırakılmasıyla beraber dünyadan tamamen silinmesi değil zaten. Yani örneğin yıllar sonra sokaktaki araçların hepsi elektrikli olduğunda dahi askeri araçlar, tanklar, uçaklar (petrol tabanlı olduğu için dahil ettim, jet motorunun ICE olmadığını hepimiz biliyoruzdur diye tahmin ediyorum) hala ICE kullanmaya devam edecekler. Onun dışında sizin de verdiğiniz örnekteki gibi ihtiyaç halinde dizel generatörler gibi petron tabanlı generatörler, on-grid veya off-grid olarak elektrik ihtiyacını karşılamaya katkı sağlayacaklardır, fakat bunların genel elektrik enerjisi üretimindeki yüzdesi çok düşüktür, daha da düşecektir.

    Yenilenebilir Enerji Sistemleri(YES) henüz yeterli verimliliğe sahip değiller ve bunun yanında ucuz da değiller. Dolayısıyla mühendis yaklaşımıyla YES, amortisman süresinin çok uzun kalması sebebiyle her durumda akılcı bir çözüm olmayabilir. Burada anlatmaya çalıştığım şey şu; orta-uzun vadede elektrik şebekelerinin tamamen yenilenebilir enerji sistemleri tarafından beslenmesini beklemeyin. Böyle bir şeye imkan verecek herhangi bir teknoloji mevcut değil hala.

    YES çalışma prensibi hakkında yorum yapmışsınız. Kendince bir mantığı vardır, saygı duyuyorum. Fakat malesef yanlıştır. YES, zaten var olan elektrik şebekesine dahil (on-grid dediğimiz durum) olduğunda, ilgili yenilenebilir enerji sistemi müsait olduğu durumda şebekeye enerji sağlar. Eğer sağlamaya uygun durumda değilse sağlamaz. Şebeke de bundan ötürü büyük yük altında falan kalmaz. Yani YES'i sadece şebekeyi besleyen asıl generatörlerin işine yardım eden bir yan sistem olarak düşünebilirsiniz, günümüzde bu böyledir. Üretim eksikliği yahut fazlalığı durumu ancak şebekenin sadece YES tarafından oluştuğu durumda çözülmesi gereken bir problem halini alır. Çözülmesi gereken diyorum, zira basit bir şekilde örneğin 4-5 kişilik bir ailenin yaşadığı bir ev için asıl şebekeden bağımsız, sadece YES tabanlı bir sistem için (off-grid oluyor bu) evimizdeki kombiden hallice büyüklükte bir batarya sistemi kullanılarak enerji üretiminin eksik kaldığı anlarda bataryadan şebekeye, enerji üretim fazlası olduğunda şebekeden bataryaya şeklinde problemi çözebilirsiniz.

    Üretim eksikliği durumunda ICE devreye girer demişsiniz. Şebekeye daha çok güç gerektiği takdirde bildiğim kadarıyla generatörlere uygulanan yük momenti artırılır(baraj kapaklarını daha fazla açmak gibi) veya kurulu güce ulaşıncaya dek santralde üretilen toplam güç artırılır, fazladan ICE tabanlı generatör mümkün dahilinde devreye alınmaz.

    Teknolojik gelişmenin eskisi yenisi olmaz diye düşünüyorum, gelişme gelişmedir. ICE'nin otomobillerdeki kullanımından buralara gelmek biraz garipti. Ama madem konusu açıldı, biz de bir iki yorum yapalım değil mi?




  • Eninde sonunda kabullenecek

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Hybrid haricinde elektrikli motorlu aracı bizim ülkede kaç kişi kullanacak merak ediyorum. Herkes apartmanda yaşıyor, bahçeli evi olup şarj imkanı olanlar bu araçları kullanacak. Vergi sistemi dikkate alındığında coğunluğu büyük şehirlerde oturanlar alacak ama onlarında şarj imkanı olmadığı için ya hybrid ya da klasik sistem motorlar devam denilecek. Ne zaman ki istasyonlarda tam şarj süresi 10 dk gibi bir rakama gelir ve menzil ortalama 500 km olur, işte o zaman elektrikli araçlar rağbet görür.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi AkBnt -- 10 Ağustos 2017; 23:39:41 >
  • Mazda da sonunda çark etti ya. Yeni motorda süperşarj kullanılacak olması şahsımı memnun etti. Bu sayede %30 fazla tork alınabilecekmiş.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • NecronLord kullanıcısına yanıt
    Supercharge yok! Siz yanlış okudunuz sanırım :) Kaldı ki hali hazırda turbo motorları da var Mazda'nın

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • mrmst kullanıcısına yanıt
    Mazda kendi bülteninde açıkladı kullanılacağını.



    Compression ignition and a supercharger fitted to improve fuel economy together deliver unprecedented engine response and increase torque 10-30 percent over the current SKYACTIV-G gasoline engine.



    http://www2.mazda.com/en/publicity/release/2017/201708/170808a.html

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: NecronLord

    Mazda kendi bülteninde açıkladı kullanılacağını.



    Compression ignition and a supercharger fitted to improve fuel economy together deliver unprecedented engine response and increase torque 10-30 percent over the current SKYACTIV-G gasoline engine.



    http://www2.mazda.com/en/publicity/release/2017/201708/170808a.html









    Süperşarjın kullanılma nedeni, tork hissi yaratmak değil. Motorda aslında buji var fakat belirli koşullarda kullanılmıyor. Özellikle alt devirlerde. Alt devirlerde motoru süperşarj ile yükleyip, yüksek sıcaklık sebebiyle sıkıştırma ateşlemesi yapmasını sağlayacaklar. Asıl nedeni bu.




  • Arkadaşlar, scyactive-x 2019 da pazarda olacaksa

    önümüzde 1.5-2 yıl var

    her 6 ayda bir %5-6 zam geliyor

    birde mazda yeni motor için firma zammı yaparsa

    power donanım bir mazda 3 scyactive-x

    en iyi ihtimalle 130.000 - 140.000 TL bandında çıkacağını düşünüyorum.


    sizin fikirleriniz nedir ?
  • Mazda skyayactiv x motorları ile yaklaşık 3.5 litre ortalama yakıt tüketimi yakalacağını iddia ediyor.(c segmenti araç içindir diye düşünüyorum) Bu gerçekten devrim niteliğinde bir gelişmedir.

    Arkadaşlar diyor ki dünya elektirikli motorlara yöneliyor. Çok doğru.

    Yalnız şu an daha çok ulaşılabilir olanlar hibrit modeller.(fiyat satış pazarlama açısından söylüyorum. Yoksa amacım tesla ile mukayese yapmak değil) . Mazda da diyor ki:" hacılar ,benzinliyi dizeli zaten artık geçtim ,rakip olamazlar da siz hibrit araçlar da alıyorsunuz(örneğin prius) Araç hibrit iken bile ortalama yakıt tüketimi 3.6 litre. Alın benim teknolojim ile bu 3.5 litre. O zaman neden bu hibritleri alacaksınız ve ömrü dolacak bataryaların çevreye vereceği zarar için neler yapılacak?Boşuna sıkıntı.Eğer olay hibrit ise Bizde 2021 de skyactiv x motora toyotanın elektirik motorunu da ekleyip piyasaya hibrit araç çıkaracağız.O zaman görürsünüz hibrit i ve yakıt tüketimini..."

    Adamlar çok akıllı, çok öngörülü ve çok bilinçli ilerliyorlar. Bu motoru Avrupa da2019 da yürürlüğe girecek yeni emisyon yasalarına göre geliştirdiler. Dizeller zaten bitiyor. Firmalar yavaş yavaş dizelleri üretim bantlarından çekiyorlar. Çekmeyenler içinde emisyon değerlerini tutturmada büyük sıkıntılar oldu ve olacak.

    Eğer gerçekten dedikleri gibi 3.5 litre ortalama benzin tüketimi olur, hibriti bile gereksiz kılar, şu an ki motorlarında %30 tork artışını yakalayabildilerse mazda yürür gider.

    Zaten toyota çat diye %5 ini satın aldı geçenlerde.
    Ayrıca minik bir kaç not:
    Bir markanın satış başarısı adet üzerinden değil ,üretim kapasitesine göre yaptığı satış üzerinden değerlendirilmelidir.
    Mazda turbo kullanmıyor çağdışı falan denilmiş.Dizellerinde turbo zaten var.
    Yeni kasa benzinli cx9larında zaten var.
    Turbonun da kralını yapıyorlar da bu yeni motorla belkide normal binek araçlarda turboyu bile komple gereksiz kılacaklar. (C sınıfı bir binekte 195 tork 1.5 litre motordan elde edecekler gibi gözüküyor)
    Kısaca gerçekten devrimsel yeniliklerle geliyor adamlar. Umarım herşey dedikleri kadar net olur bizde alırız. Arabaları zaten sorunsuzdu artık iyice mükemmel olur



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Duman efendi -- 14 Ağustos 2017; 12:52:43 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ogameci


    quote:

    Orijinalden alıntı: mugurgok

    Mazda kadar içten yanmalı motor üzerine düşen firma yok sanırım, aklıma 1.3lt 250bg'lik rx8 falan geliyor. Farklılık yaratmaya çalışıyor ama işleri butik kaldığı için az satış yapabilen, çok para kazanayan çok sevdiğim firmalardan birisi. Tebrik etmek lazım.

    almanlar alıştı işin kolayına

    dayıyorlar 3-4 tane turboyu 800-1000 hp

    kimse mimari ile oynayıp atmosferik motor yapayım diyen yok, tebrikler mazdaya.

    turbo koyup beygir düşüren de var...

    bknz:1,2tsi 86hp




  • Duman efendi D kullanıcısına yanıt
    fiyat konusu çok riziko ama

    bizim gibi ülkeler açısından

    şimdi veya seneye power 115 bine 2018 model mi

    yoksa

    130-140 bine skyactive x mi tercih edilir.
  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.