Şimdi Ara

EVREN’İN KÜRT DEVLETİ PROJESİ RAFTAN İNDİRİLDİ

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
5
Cevap
0
Favori
270
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Birlikte çalıştılar

    İngiliz, ABD ve Fransızların, Orta Doğu petrolünü paylaşmak için 100 yıl önce başlattığı, Kurtuluş Savaşı ile rafa kaldırılan Bağımsız Kürdistan projesi, 2 Eylül 1980 darbesi ile ikinci kez devreye sokuldu. Darbeyle cumhurbaşkanı olan Evren ile başbakanlığa getirilen Özal, ülkeyi eyaletlere bölmek için el ele verdi.

    Yolunu AKP açtı

    14 yıllık iktidarı boyunca AKP’nin altyapısını hazırladığı proje, PKK, HDP tarafından 27 Aralık 2015’teki Demokratik Toplum Kongresi’ndeki (DTK) bildirgesinde “öz yönetim” adıyla ilan edildi. Bu bildiri, Bağımsız Kürdistan peşindeki Pirzade Bekir’in 1921’deki talepleriyle büyük benzerlik taşıyor.

    8 eyaletli Türkiye

    Pirzade gibi bildiride de otonomi talep ediliyor. Almanya’nın Bavyera eyaletindeki yapıyı örnek alan Kenan Evren, 8 eyalete bölünmüş, Turgut Özal ise Türkiye’nin adını “Anadolu” olarak değiştirdiği Doğu ve Güneydoğu’yu bir eyalet kabul ederek 6’ya bölünmüş bir Türkiye planlıyordu.

    Evren’in Kürt devleti projesi raftan indirildi

    İngiltere, ABD ile Fransızların, Orta Doğu petrollerini paylaşım projesi için geliştirdiği, Kenan Evren ve dönemin Başbakanı Turgut Özal eliyle “eyalet sistemi” maskesi takılarak raftan indirilen Kürt devleti projesi, 27 Aralık 2015’te Demokratik Toplum Kongresi (DTK) bildirgesi olarak ortaya sürüldü.

    İngiliz, Amerikan ve Fransızların 1900’lü yılların başında projelendirdiği bağımsız Kürt devleti projesi Kurtuluş Savaşı ile rafa kaldırıldı. Ancak 12 Eylül 1980 darbesi ile ikinci kez devreye sokuldu. Darbe sonrası cumhurbaşkanı olan Kenan Evren ile başbakanlığa getirilen Turgut Özal, Türkiye’yi eyaletlere bölmek için el ele çalıştılar. Bugün proje PKK, HDP ve diğer bileşenleri tarafından “öz yönetim” adı altında sürdürülüyor. Buna paralel olarak da AKP iktidarı da altyapısı eyaletler olan Başkanlık sistemi için diretiyor.

    Muhtıra ve darbe

    Kenan Evren’in Genelkurmay Başkanlığı’na geldiği 1978 yılıyla başlayan süreç, Türkiye’de sağ-sol çatışmasının en kanlı halini aldığı dönemdi. Ülkede sonu gelmeyen siyasi cinayetler ve faili meçhuller, bitmek bilmeyen öğrenci olayları genel görüntüyü veriyordu. Siyasi kamplaşmanın yanısıra, Anadolu’da Alevi-Sünni gerilimi de gittikçe tırmandırılıyordu. Evren’e 12 Eylül 1980 darbesinin kapılarını açan da, ülkede akan kanın durdurulamaması ve kaos ortamının düzelmiyor oluşuydu. Şiddetin her geçen gün tırmanması, “askerin yönetime el koyması fikrinin” daha da güçlenmesine yol açtı. Evren ve diğer komutanların elini güçlendiren son kanlı olaylar, 1978 Aralık ayında Kahramanmaraş’ta yaşandı. Yaklaşık 100 Alevinin hayatını kaybettiği olayların ardından, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, Evren’i çağırarak Kahramanmaraş’taki olaylardan dolayı bazı illerde sıkıyönetim ilan etme kararını bildirdi. Sıkıyönetim ilanı, askerin nüfuzunun artması için kaçınılmaz bir fırsattı. Bu gelişmenin ardından Genelkurmay ülkenin içinde bulunduğu durumla ilgili daha fazla söz sahibi oldu. 27 Aralık 1979 tarihinde Evren’in liderliğindeki Türk Silahlı Kuvvetleri, tüm kuvvet komutanlarının imzasıyla dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e, ülkenin gidişatıyla ilgili bir “uyarı mektubu” verdi. Çatışmaların sürmesi sonucunda kaçınılmaz son olarak görülen askeri darbe 12 Eylül 1980 tarihinde gerçekleşti. Türkiye halkı sabah tank sesiyle uyandı, bütün sokaklar askerler tarafından tutulmuştu.

    “Bizim çocuklar başardı”

    12 Eylül gecesi asker harekete geçmeden dakikalar önce, dönemin ABD Ankara Büyükelçiliği, darbeyi Merkezi Haberalma Ajansı (CIA) Türkiye Masası Şefi Paul Henze’e telgrafla rapor etti. Henze de hemen konser izleyen dönemin Başkanı Jimmy Carter’ın yanına giderek “Our boys did it-Bizim çocuklar başardı” sözüyle duyurdu. Genelkurmay Başkanı Evren, ülke yönetiminin başına geçti. Evren, Milli Güvenlik Konseyi’nin (MGK) başkanı olarak, 1983 genel seçimine kadar ülkeye ilişkin tüm kritik kararları aldı. 24 Ocak Kararları’nı hazırlayan Turgut Özal, darbeden sonra, bu politikaları devam ettirmek amacıyla Bülend Ulusu Hükümeti’nde ekonomiden sorumlu Başbakan yardımcılığı görevine getirildi. 1983 yılındaki seçimlerde, Özal’ın başında bulunduğu Anavatan Partisi ise yüzde 45 oy oranı ve 211 sandalyeyle tek başına iktidara geldi. PKK da bu dönemde örgütlenmesini gerçekleştirdi ve ilk büyük silahlı saldırılarını başlattı.

    Darbe ve eyalet

    12 Eylül darbesinin mimarı Kenan Evren, eyalet sisteminin savunucularının başında yer alıyor. Evren’in talimatıyla 1983’te ülkenin 8 eyalete bölünmesiyle ilgili bir kararname hazırlanmıştı. 1 Mart 2007’de Hürriyet gazetesine konuşan Evren, eyalet sistemine geçilmesi gerektiğini tekrarlamıştı. Türkiye’nin 8 eyalete bölünebileceğini ifade eden Evren, bu eyaletleri “Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Erzurum, Diyarbakır, Eskişehir, Trabzon” olarak sıralamıştı. Evren, şunları kaydetmişti: “Cumhurbaşkanı iken Bavyera’yı ziyarete gitmiştim. Baktım üç bayrak çekmişler. Bir Türk, öteki Alman bayrağıydı. Bu üçüncüsü ne bayrağı diye sordum. ’Burası Bavyera Eyaleti, onun bayrağı’ dediler. Birçok ülkede bu var. Amerika da böyle yönetiliyor. Pakistan da. Yönetim zorlaşınca ülkeler eyaletlere bölünüyor. Türkiye’de mutlaka eyalet sistemine geçecek.”

    ANAP’lı eski bakanlardan İsmail Özdağlar’a ait olduğu belirtilen açıklamalar eski başbakanlardan Yıldırım Akbulut ve Tansu Çiller’e basın danışmanlığı yapan Mehmet Bican’ın “Terörle Sınanmak” adlı kitabında şöyle yer alıyor: “O gün Özal’ın kurmaylarıyla toplantı halindeydik. Bakanlardan Hüsnü Doğan, Ahmet Kurtcebe Alptemoçin, Özal’ın Başdanışmanı Adnan Kahveci. Konumuz Türkiye’nin eyaletlere dönüşmesiydi. Özal kafasındaki düşünceyi sadece aktarmıyor, kabul etmemiz için bastırıyordu. Ona göre, Doğu ve Güneydoğu bir eyalet hâlinde teşkilatlanacaktı. Karadeniz, Anadolu’nun içlerinde, Kuzey’de, Güney’de de 5 eyalet daha olacaktı. Yani Türkiye’yi altıya bölüyordu Özal. Ben Özal’ın bu görüşüne karşı çıktım. Sanki onun yakasına yapışmış, hesap soruyormuşçasına, ’Bunu yapamazsınız!’diye bağırdım galiba. Eyalet düzenine geçmemizin Türkiye’nin bölüneceği anlamına geldiğini, bunu yaparsak bu ülkeyi bize kazandıran başta Atatürk olmak üzere silah arkadaşlarının kemiklerini sızlatacağımızı söyledim.”

    Özal, ölene kadar eyalet fikrinden hiç vazgeçmedi

    Mehmet Bican’ın kitabında Özal’ın, Türkiye’in eyaletlere bölünmesi fikrinden ölünceye kadar vazgeçmediği ve Cumhurbaşkanlığı döneminde de faaliyetlerini sürdürdüğü şöyle anlatılıyor: “Devlet Bakanı İsmail Özdağlar’ın başının yenildiği gün toplantı masasına konulan ’Türkiye’nin eyaletlere bölünebileceği’ düşüncesi, Turgut Özal’ın iktidarında hem Başbakanlık Konutu’nun hem de Köşk’ün ana gündem maddelerinden biri olup çıkıyor. Yüzlerce askerimizi şehit eden, Kürt köylerini basarak kendi ırkından insanları bebek, kadın, ihtiyar demeden katleden Abdullah Öcalan’ın gemi azıya alıp terörü dağlardan kentlere indirmesi, Turgut Özal’ın görüşlerini hiç etkilemiyor. O terörün, Kürtlerin taleplerinin karşılanmasıyla çözümlenmesinden hiç vazgeçmiyor. ’Türkiye’de eyalet sistemini oluşturursak, sorun çözülecek’ diye bakıyor bu önemli meseleye. Öldüğü tarihe kadar aynı görüşleri taşıyor Özal, ancak Türkiye’yi bölmeye gücü yetmiyor.”

    Tezgâh raporlara girdi

    Başta İngiltere olmak üzere Avrupa ülkelerinin nasıl bir oyun tezgahladığı o dönem raporlara yansıdı. Dönemin ABD Deniz Kuvvetleri Yüksek Komiseri Tuğamiral Mark L. Bristol, hazırladığı bir raporu 20 Şubat 1922’de ABD Dışişleri Bakanlığı’na sundu. Raporda İngilizlerin desteklediği Pirzade Bekir’in nasıl bir hainlik içinde bulunduğu gözler önüne seriliyor. O raporda şöyle deniliyor: “Bakanlığın bilgisi için Askeri Ateşe tarafından Kürdistan’daki durumla ilgili hazırlanan raporu sunuyorum. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi Kürt sorunu dikkati çekecek değerdedir. Normal koşullarda bile Kürtler daima komşuları için sorun olmuşlardır. Şimdi, Kürdistan’ın, ünlü petrol yatakları nedeniyle, yabancı entrikalar kuşkusuz başladığı için ciddi sonuçlar çıkabilir. İngilizler herhalde Kürdistan’ı denetim altına almak için Kürtleri Türklere karşı kullanmak isteyeceklerdir, Türkler de Kuzey Mezopotamya’yı ele geçirmek için aynı şeyi yapacaktır, Kürdistan’ı özel etki bölgesi sayan Fransızlar da Türk-İngiliz sürtüşmesinden çıkar sağlamakta bir an duraksamayacaklardır.

    Fransız istihbaratı

    Fransız Askeri İstihbaratı bu konuda şu bilgileri vermiştir: Dünya savası sırasında başlıca Kürt ailelerinden Bedirhan ailesinin başı Abdürrezak Bedirhan kendini Kürdistan Prensi tanıması koşuluyla Rusya’ya hizmetini ve 25 bin süvari vermeyi önerdi, Çarın egemenliğini kabul etmeye hazır olduğunu bildirdi. Rusya, bu öneriyi tehlikeli olacağı gerekçesiyle reddetmiştir. İstanbul Hükümeti Kürtleri ayaklandırmaya çalıştığı için Bedirhan’ı ölüme mahkum etmiş, o çabalarını sürdürmüş ve İngilizlere dönmüştür ama birdenbire ölmüştür. Paris’te yaşayan zengin ve etkili Kürt Şerif Paşa, bu anlaşmaya Kürt devleti kurulmasını sokturmayı neredeyse başarmış, ancak Londra Konferansı bunu engellemiştir.

    Korkut Özal’dan kardeşe eleştiri

    8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın kardeşi eski bakanlardan Korkut Özal, 2 Kasım 2004’te Habertürk Televizyonu’nda, Gülgün Feyman’a Türk’ten duyduğu rahatsızlığı açıkça ifade etmişti. Özal,

    “8. yüzyılda Müslümanlıkla tanışan Türkler, kurdukları devletlerde Türk ya da Müslüman adını kullanmadı. Devlete Türk adı koymak sıkıntı yaratmıştır” demişti. Korkut Özal, 2008 yılında Show TV’deki Siyaset Meydanı’nda da aynı ifadelerini tekrarlamıştı. Turgut Özal’ın kendisine 1986 yılında Türkiye’nin isminin değiştirilebileceğini söylediğini açıklayan Özal, “Rahmetli ağabeyim Türkiye’nin isminin değiştirilebileceğini, Anadolu yapılabileceğini söylemişti” demişti. “Söyledikleriniz önemli, kayıtlara geçiyor” uyarısının ardından Korkut Özal, söylediklerini bir kez daha tekrar etmiş ve Turgut Özal’ın bunu kendisine ikili bir görüşmede, “Keşke Anadolu olsaydı” dediğini yinelemişti.

    Öcalan’ın beğendiği lider

    Teröristbaşı Abdullah Öcalan da, Turgut Özal’ın federasyon politikasını ortaya koymuştu. Usta gazeteci Hulki Cevizoğlu’nun “Ya Sev Ya Sevr- Bir Gafletin Büyümesi” adlı kitabında bebek katili Abdullah Öcalan şunları söylüyor: “Aslında bizi en iyi anlayan Turgut Özal’dır. Hatta eminim, bize biraz da olsa sempati ile bakıyor. Eğer bizim sorunumuza bir çözüm bulunacaksa Özal bulacaktır. Kürt olduğunu söylüyor. Federasyondan söz ediyor. Konuyu en iyi Özal izliyor.” Emekli general Osman Özbek, 8 Temmuz 2004’te gazetemize yaptığı açıklamada, dönemin Başbakan’ı Turgut Özal’ın PKK’nın büyümesi için TSK’yı 1993 yılına kadar geçen 10 yıl devreye sokmadığını belirtmişti.

    Pirzade Bekir bildirisiyle aynı

    Kurtuluş Savaşı sırasında fırsatı kaçırmak istemeyen İngiltere’nin organize ettiği sözde Kürt sorunu, Batı’nın dayatmalarıyla bir kez daha “talep açıklama” noktasına getirildi. Türkiye’yi parçalamak veya zayıflatmak için Batı ile iş birliği yapan hainlerin adı değişse de oynanan oyun hiç değişmedi. Kurutuluş Savaşı esnasında İngiltere’nin desteklediği Pirzade Bekir yönetiminde Kürtleri ayaklandırmaya çalışan güçler bugün aynı taleplerle PKK’yı kullanıyor. 1921 yılında Pirzade Bekir’in taleplerinin benzerleri 27 Aralık 2015’te Demokratik Toplum Kongresi (DTK) bildirgesi olarak ortaya sürüldü. Kongrenin 14 maddelik bildirgesinden “özyönetim ilanlarına ve hendekler kazıp kentleri birer savaş alanına çeviren PKK’lı teröristlere açık destek” çıktı. Bildirgede “Halk meclislerinin ilan ettiği özyönetim ilanlarını, halkımızın her alanda yürüttüğü haklı ve meşru direnişi sahipleniyoruz” denildi. Atatürk ve silah arkadaşları, bağımsızlık savaşı verirken, etrafına topladığı bölücü güruhuyla Türk milletini sırtından hançerleyen Pirzade Bekir, Haziran 1921’de Kürt sorununun (!) çözümü için Ankara’dan şu taleplerde bulunmuştu: 1- Kürt vilayetlerini içine alan otonom bir Kürt devletinin tanınması, 2- Bu devletin sınırlarının Kürtler ve müttefiklerince saptanması, 3- Türk memur ve jandarmalarının geri çekilmesi, 4- Otonom Kürdistan’ın kurulmasında Türklerin ellerini uzak tutması, 5- Ankara Hükümeti tarafından toplanan savaş vergilerinin Kürdistan’a geri verilmesi, 6- Türkiye’nin sınırları içinde yaşayan Kürtlere güvenlik tanınması ve askerde olan Kürtlerin hemen terhis edilmesi.

    Salim Yavaşoğlu

    Kaymak:
    http://www.yenicaggazetesi.com.tr/mobi/evrenin-kurt-devleti-projesi-raftan-indirildi-128445h.htm



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Kril -- 10 Mart 2017; 8:8:32 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >







  • Evet verip de toprak verileceğine inanmayan arkadaşların ilgisine.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Mesajı alması gerekenler böyle bir Wall Of Text'i okumaz.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bu ülkede neler oldu, neler. Genel Kurmay başkanları istifa etti. Hapislere atıldı. Hiç mi düşünmez insanımız, hiç mi okumaz :

    Eski bir yazı ama değişen bir şey yok...

    Genelkurmay Başkanı niçin Ergenekonla suçlanıyor?

    *Her şey 1991 yılı başında ABD'nin Körfez saldırısı ile başladı.*
    ABD, Bağdat'a yürümedi, Irak'ın kuzeyinde bir Kürt isyanı kışkırttı.
    Arkasından, Irak Ordusunun 36. enlemin kuzeyine geçmesini önleyerek buradaki
    Kürt oluşumunu güvence altına aldı.
    *ABD'nin planı şuydu:* Önce Kuzey Irak'ta bir Kukla Kürt Devleti kurmak ve
    sağlamlaştırmak, sonra Irak'ı tümüyle işgal etmek. Kukla Devleti Türkiye'nin
    güneydoğusu, Suriye'nin doğusu ve İran'ın batısından koparacağı parçalarla
    birleştirerek Büyük Kürdistan'ı, yani İkinci İsrail'i kurmak.
    Yani : Büyük Ortadoğu Projesi (Tayyip ve Gül'ün eş başkanları olduğu proje;
    Buşh'un deyimiyle 'Haçlı Seferi')
    Türkiye'deki* bütün hükümetler, İncirlik'e yerleşen Çekiç Güç'ün görev
    süresini uzatarak* ABD'nin Kuzey Irak'taki Kürt oluşumunu desteklemesine
    yardımcı oldular. ('ABD Ordusu ile mükemmel işbirliği !!!)
    İşte Türk Ordusu bu süreçte Kuzey Irak'taki oluşum üzerinden Türkiye'nin
    bölünmesi tehlikesini ve tehdidini algılayınca, ABD ile cephe cepheye
    geldiğini anladı.
    *İLK OLAY: TORUMTAY'IN İSTİFASI*
    Özal'ın kuzeyden Irak'a girme emrini uygulamamak için *Genelkurmay Başkanı
    Org. Necip Torumtay* istifa etti. Böylece, Türk Ordusu, Amerikancı planlarda
    rol almayacağının ve direneceğinin ilk işaretini vermiş oldu. O andan
    itibaren Türk Ordusuna karşı Ergenekon tertibi planlanmaya başlandı.
    Amerikan planlarına engel olan komutanlar, Ergenekon çeteciliği ile
    suçlanacaktı.
    *ÖZEL HARP DAİRESİ SORGULANIYOR*
    Sovyet tehdidine karşı kurulmuş olan* Özel Harp Dairesi ABD *güdümündeydi,
    ama Sovyetler yıkıldığı için oradan gelecek tehlike ortadan kalkmıştı. Şimdi
    ise tehdit, Kuzey Irak'taki ABD varlığından geliyordu. Dolayısıyla, ABD
    güdümünde olan Özel Harp Dairesi, ABD'den gelen bir tehdide karşı durmak
    için kullanılamazdı .
    Geçmişteki Kontrgerilla eleştirileri de Ordu'da rahatsızlık
    yaratmıştı. *GenelkurmayBaşkanı Org. Doğan Güreş*, Özel Harp Dairesi'ni yeniden örgütleme ve adını *Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK)* olarak değiştirme çözümünü uyguladı. Yıl 1991.
    ÖKK'nın bölücü terörü hedef alması ve Kuzey Irak'taki Kukla Devlete karşı
    tavır alması, ABD denetiminden kurtulma sürecinin başlangıcıydı. Tugay
    düzeyindeki birlik, tümen düzeyine çıkarıldı. ÖKK, Kuzey Irak'ta ABD ile
    karşı karşıya geldi ve ABD tehdidine karşı uyanışın öncüsü oldu.
    Ankara'da ÖKK için yeni bir yerleşim yerinde yönetim ve eğitim tesisi
    yapımına başlandı. ABD bundan son derece rahatsız oldu, ajanları vasıtasıyla
    Askeri Savcılığa ÖKK tesis inşaatında yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla dava
    açtırdı ve ÖKK'nın yapılandırılması nı uzun süre felce uğrattı.
    *ORG. EŞREF BİTLİS'İN ŞEHİT EDİLMESİ*
    ABD'nin Kuzey Irak'taki Kukla Devleti pekiştirme planlarını bozan bir planı
    uygulamakta olan Org. Bitlis, *Amerikan Çekiç Güç Helikopterlerinin PKK'ya
    silah ve malzeme attığını saptadı* ve raporlarında bunu belirtti.
    *Orgeneral Eşref Bitlis* işte, *Jandarma Genel Komutanı* olarak, Amerika'nın
    Türkiye'nin toprak bütünlüğünü ve güvenliğini hedef aldığını gördüğü; *bu
    tehlikeyi önlemek için tedbirler aldığı* ve ülke savunmasına yönelik bir
    strateji geliştirdiği için Amerika tarafından hedefe konuldu.
    Org. Bitlis, helikopterle Kuzey Irak'a giderken, bu seyahat Amerika'ya haber
    verilmiş olduğu halde, iki Amerikan jeti yakın uçuş yaparak saldıkları yoğun
    egzost gazı ile helikoperi oksijensiz bırakıp motorunu durdurarak düşürme
    denemesi yapmışlarsa da, usta pilotumuz ani dalış manevrası ile bu suikastı
    boşa çıkartmıştı. Bu suikasttan hemen sonra Amerikalılara saldırdıkları
    helikopterde orgeneralimiz olduğu tekrar bildirilmesine rağmen iki Amerikan
    jeti saldırıyı tekrarlamışlar fakat usta pilotumuz olaya tekrar hakim
    olabilmişti.
    İkinci teşebbüs başarılı oldu. CIA tarihinin en önemli suikasti 17 Şubat
    1993 günü gerçekleşti. Uçağına yapılan sabotaj sonucunda Org. Bitlis şehit
    edildi.
    *ÇELİK HAREKATI*
    Ağustos 1994'de Genelkurmay Başkanı olan *Org. İsmail Hakkı
    Karadayı*döneminde Eşref Bitlis Planı uygulandı, Kuzey Irak'a Çelik
    Harekatı yapıldı.
    35 bin Mehmetçik Mart 1995'de Kuzey Irak'a girdi.
    Kuzey Irak'a giren ordumuz, ABD'nin egemenlik alanına girmiş oldu. Çünkü o
    bölge ABD ordusunun işgali altındaydı.
    *ABD'nin* *Foreign Affairs, Foreign Reports, Mediterranean Quarterly
    *ve*Joint Forces Quarterly
    * gibi yarı resmi organları. *'Türk komutanları hizadan çıktı', 'Türk Ordusu
    ABD-Türkiye ilişkilerini bozuyor'* gibi görüşlere yer vermeye başladılar.
    *GAZİ OLAYLARI*
    Çelik Harekatı öncesinde CIA'nın Moskova İstasyon Şefi, CNN televizyonundan,
    'Türkiye'nin karışacağını', daha doğrusu Amerika'nın Türkiye'yi
    karıştıracağını tüm dünyaya şöyle ilan etti: 'Önümüzdeki dönemde dünyanın
    en çok karışacak ülkesi Türkiye'dir.. Şu anda Türkiye, gizli servislerin
    gündeminde ilk sıraya yerleşmiştir.'
    Gazi Mahallesi tertibinden birkaç gün önce de, ABD Dışişleri Bakan
    Yardımcısı Holbruk (Holbrooke), Türkiye'nin Kuzey Irak sınırında yaptığı
    yığınağa dur demek için tertip yapacaklarını şöyle ilan etti: 'Kuzey Irak
    sınırına asker yığıyorsunuz. Önümüzdeki günlerde terör olaylarının artma
    ihtimali var. Oraya yapacağınız bir harekatta dikkatli olmanızı tavsiye
    ederim'
    CIA Şefinin ve Holbruk'un haber verdiği gibi,12 Mart 1995 gecesi
    İstanbul'da Gazi Mahallesi tertibi düzenlendi.
    Ancak Türk Ordusu bu tehdidi önemsemedi ve Çelik Harekatı yapıldı.
    *KONTRGERİLLA (GLADYO) POLİS İÇİNE KAYDIRILIYOR*
    NATO tarafından NATO üyesi ülkelerde o ülkeleri komünizmden korumak için
    kurulan Kontrgerilla (diğer adları Gladyo ve Süper NATO) örgütleri, İtalyan
    Savcının tespit ettiği gibi, esasında CIA tarafından yönetiliyordu ve esas
    görevleri bu ülkelerdeki hükümetlerin ABD kontrolünden çıkmalarını
    önlemekti. Türkiye'de *Özel Harp Dairesi* işte bu kontrgerilla ile irtibatlı
    idi ama artık Sovyetler yıkıldığı için komünizm tehdidi kalmamış, aksine
    tehdit Kuzey Irak'taki ABD varlığından gelmeye başlamıştı. Dolayısıyla, ABD
    güdümünde olan Özel Harp Dairesi, ABD'den gelen bir tehdide karşı durmak
    için kullanılamazdı .
    Bu açmazdan kurtulmak için 1991 yılında Özel Harp Dairesi'nin *Özel
    Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK)'*ye dönüştürülmesi aslında bir millileştirmeydi.
    ABD bu kuruluştan dışlanıyor ve kuruluş, hedefini komünizme karşı mücadele
    yerine Kuzey Irak'tan yöneltilen tehdide karşı mücadele olarak belirliyordu.
    Bunun üzerine, ABD, *'Kontrgerilla yapılanmasında Türk ordusunun yerine
    polisi koyabilir miyiz'* denemesine girişti ve Türkiye'deki operasyon
    merkezini polisin içine kaydırdı. 1973'den beri İçişleri Bakanlığı içinde
    örgütlenen 'İslamcı Cunta', artık 'Fethullahçı Gladyo' olarak Kontrgerilla
    içinde ordudan boşalan yeri alıyordu. Fethullahçı Gladyonun ilk büyük
    tertibi, işte bu 1995 Gazi Olaylarıdır.
    *1996 EYLÜL HAREKATI*
    ABD ordusu, özellikle Çekiç Güç, Irak'ın kuzeyinde 7,500 'CIA
    peşmerge'sinden oluşan bir askeri güç örgütlemişti.
    Eylül 1996'da, Eşref Bitlis Planı gereğince, Barzani, Türk Genelkurmayını n
    yönlendirmesi ile Saddam yönetimi ile işbirliği yaparak CIA peşmergelerini
    dağıttı. 200'e yakın ölü veren CIA peşmergeleri, ABD tarafından Guam
    Adası'na taşındı. ABD kaynakları, bu harekatı 'ABD'nin Vietnam'dan sonraki
    en büyük yenilgisi' olarak değerlendirdiler.
    Bu harekattan 20 gün önce, bir Tuğgeneral, iki Albayın önünde, Aydınlık
    Dergisi'ne bir demeç vererek, Eşref Bitlis'in uçağının ABD'ye bağlı 'Çiller
    Özel Örgütü'ndeki Gladyo görevlilerinin düşürdüğünü açıkladı. Aydınlık, 25
    Ağustos 1996 günkü sayısında bu haberi yayımladı.
    Türk Ordusu, Çelik Harekatı'nı Başbakan Çiller'e haber vermeden
    gerçekleştirmişti. Çünkü ABD vatandaşı Çiller'in ABD'ye örgütsel bağlılığı
    İşçi Partisi tarafından açıklanmıştı ve TSK tarafından biliniyordu.
    *28 ŞUBAT*
    28 Şubat harekatının en önemli başarısı, Fethullah Hoca'ya indirdiği darbe
    oldu. Fethullah Hoca kaçıp ABD'ye yerleşti.
    Mayıs 1977 YAŞ toplantısında 160 subayın irtica bağlantısı nedeniyle ordudan
    atılması başbakan Erbakan'a dayatıldı.
    Bu uygulama, ordu içindeki Gladyo'yu, yani ABD görevlilerini temizlemek
    anlamına geliyordu. Çünkü artık Kontrgerilla, Fethullahçı Gladyo idi.
    28 Şubat kadrosu içinde ABD'nin Truva Atı olan Çevik Bir de, 1998 sonrasında
    tasfiye edildi.
    Bu sayede Haçlı İrtica, 2002 yılı sonuna kadar iktidara el koyamadı.
    *KONTRGERİLLA, GENELKURMAY KARARGAHINDAN ÇIKARILDI*
    1994-1998 arasında Genelkurmay Başkanı olan Org. Karadayı, ABD ve NATO
    yuvalanmasını, yani Kontrgerillayı Genelkurmay Karargahından çıkardı. Özel
    Kuvvetler'in milli amaçlar için kullanılmasına yönelik önlemleri geliştirdi.
    Özel Harp subaylarımızın Çin'in Uygur bölgesinde ve Çeçenistan'da
    kullanılmasına engel oldu.
    *ABD ORDUSU TÜRKİYE'Yİ İŞGAL TATBİKATI YAPIYOR:*
    *MILLENIUM CHALLENGE 2002*
    1998 yılında *Genelkurmay Başkanı* olan *Org. Kıvrıkoğlu*, ABD'nin bölge
    ülkeleri için tehdit oluşturduğunu açık bir dille belirtti. Kıvrıkoğlu,
    Vaşington ziyaretini iptal etti ve NATO döneminde ABD'yi ziyaret etmeyen ilk
    Genelkurmay Başkanı olarak tarihe geçti.
    Kıvrıkoğlu, *'28 Şubat'ı BİN YILLIK MÜCADELE AZMİYLE sürdürmeye
    kararlıyız'*dedi. Yani ABD tehdidine karşı bin yıl da sürse
    direnilecekti.
    *Mesajı alan ABD, aynı kelimeleri kullanarak cevap verdi: *

    *BİN YILIN MEYDAN
    OKUMASI, MILLENIUM CHALLENGE 2002*
    Ve bu isim altında 24 Temmuz 2002'de Nevada Çölü'nde Türkiye'yi işgal
    tatbikatı yaptı. Bu, ABD tarihinin en büyük askeri tatbikatı idi.
    ABD'nin en önemli yarı resmi ajansı *ASSOCIATED PRESS*, tatbikatın
    Türkiye'yi işgal senaryosu üzerine kurulu olduğunu yazdı.
    Deprem (bir karışıklık kastediliyor) sonrası ordu yönetime el koyuyordu.
    Bunun üzerine ABD Deniz Kuvvetleri ülkenin güneyindeki adayı (Kıbrıs)
    kuşatıyor ve 96 saat içinde hedef ülkeyi işgal ediyordu.
    Türk ordusunun saldırıya karşı hazırlanma müddeti olan 96 saat seçilerek,
    hedef ülkenin Türkiye olduğu adeta gözlere batırılıyordu
    *ABDULLAH GÜL, AMERİKA İLE GİZLİ HİZMET SÖZLEŞMESİ YAPIYOR*
    Dış işleri Bakanlığı Koltuğunu işgal eden A. Gül, 2 Nisan 2003 günü ABD
    Dış işleri Bakanı Powell ile Ankara'da 2 sayfa 9 maddelik bir gizli anlaşma
    yaptığını itiraf etti, haber Vatan Gazetesi'nde yayımlandı. Bu haberde Gül,
    anlaşma içeriğini açıklayamayacağını, gizli olduğunu söyledi.
    *13 Temmuz 2003 günü, Doğu Perinçek, bu gizli anlaşmanın maddelerini
    açıkladı.*
    *Birinci madde: 'Türk askeri ve Özel Kuvvetler 4 ay içinde aşamalı olarak
    Kuzey Irak'tan çekilecek' şeklindeydi.*
    *ÇUVAL OLAYI*
    Abdullah Gül'ün yaptığı bu gizli anlaşmadan 3 ay sonra, ABD ordusu, Türk
    askerinin başına çuval geçirdi. Çuval geçirme eylemi, gizli anlaşmanın
    uygulanması için bir ihtardı.
    Tayyip'in 'Müzik notası' vecizesi, anlaşmanın uygulanması
    gerektiğine ilişkin orduya yönelik bir açıklamaydı. 'Biz anlaşma yaptık,
    Kuzey Irak'tan çık artık' diyordu Tayyip Türk Ordusuna.
    ABD Savunma Bakanı Rumsfeld'in, Çuval Olayından sonra, Başbakanlık koltuğunu
    işgal eden Tayyip'e gönderdiği mektupta şöyle deniyordu: 'TSK (ÖKK
    kastediliyor) Kuzey Irak'ta sizin bilginiz haricinde eylemler yapmaktadır'
    *Rumsfeld, çuvalı Tayyip'in değil, Türk Ordusunun başına geçirdiklerini
    böyle veciz bir şekilde anlatmış oluyordu.***
    Milli devlet ve Kemalizm karşıtı pervasız açıklamalar yapan, *'Milli
    Egemenlik ve Milli Güvenlik kavramlarının artık geçersiz olduğu' *açıklamaları
    yaparak Orduyu zehirleyen *Org. Hilmi Özkök*, böylece, tarihe 'başına çuval
    geçirilen komutan' olarak kaydedildi. Ve böylece, Ergenekoncu olarak
    suçlanmaktan kurtuldu.

    *ERGENEKON TERTİBİ AÇIĞA ÇIKIYOR*

    Başına çuval geçirilmesine ve Kuzey Irak'tan çıkarılmasına rağmen
    akıllanmayarak sınır ötesi harekatta ısrar eden Türk Ordusu'na karşı, Org.
    Torumtay zamanından beri hazırlana gelmekte olan tertip artık açığa
    çıkarılmalıydı. ABD'ye direnen 5 Genelkurmay Başkanı ve milli kuvvetler
    'Ergenekon çetesi' olarak suçlanacaktı.
    Suçlama belgeleri esasında çoktan hazırdı, ama Org. Özkök Ergenekoncu
    olmadığından, onun görev süresince tertip uykuya yatırılmıştı.
    Hatırlayalım: *(Fehmi Koru,* 'Taha Kıvanç' imzasıyla, *Yeni
    Şafak*gazetesinde yayımlanan
    *30 Nisan 2001 ve 1 Mayıs 2001* tarihli yazılarında *' 'Yeniden kurulsun
    diye hakkında rapor hazırlanan Ergenekon, çok kapsamlı, bir partiyle
    irtibatı bulunmayan, 'devleti yapılandırma' amaçlı bir örgüt'* demektedir. Koru
    yazısında, 24 sayfa olduğunu söylediği bu dokümanın sonunda *yazanın adının
    bulunduğunu* da belirtmekteydi. )
    Tertibin uykudan uyandırılmasının ilk işareti Org. Büyükanıt'a karşı
    Şemdinli tertibi idi. O tertipte Org. Büyükanıt çete kurmakla suçlanmış
    ancak tertip bozguna uğramıştı.
    Şimdi daha büyük ve kapsamlı bir tertip yapılmalıydı. İşte o tertip,
    günümüzde devam eden Ergenekon / Agarta Davasıdır.
    ABD'nin hazırladığı sivil darbe ile iktidara gelen AKP, Büyük Ortadoğu
    Projesi kapsamında ABD'ye sorunsuz olarak eş başkanlık yapabilmek için,
    başta ABD'ye direnen Türk Ordusu olmak üzere milli kuvvetleri saf dışı
    etmeliydi. Plana göre, bu dava sürecinde komutanlar yıldırılacak ve 1991
    öncesinde olduğu gibi ABD ile uyumlu olarak görev yapmaları sağlanacaktı.
    Yani, AB kriteri olarak dayatıldığı gibi, ordu 'sivil otoriteye' tabi
    olacak, kendisine Atatürk tarafında verilmiş olan 'ulusal bütünlüğü ve laik
    cumhuriyeti koruma' görevini unutacaktı.

    *Not:*

    **
    'AKP sivil darbe ile değil, seçimle geldi' itirazı yapacak olanlara bir
    açıklama:
    1
    *CIA'nın yan kuruluşu Rand Corporation' un yayın organlarında* ve *ABD
    strateji merkezlerinin hazırladıkları raporlarda* mealen şöyle deniyordu:
    *'ABD artık ANAP ve DYP gibi partilerle Türkiye'yi kontrol edemez,
    Fazilet Partisi'nin başına yenilikçi kanadın geçmesi, Tayyip Erdoğan'ın
    Başbakan, Abdullah Gül'ün de Dışişleri Bakanı olması halinde ABD Türkiye'yi
    kontrol altında tutmaya devam edebilir.'*

    2
    Bu raporları okuyan İşçi Partisi ve Aydınlık Dergisi, halkımıza bu planı
    haber verdi.

    (Muhakkak ki diğer partiler de bu yayınları okumuşlardı, ama onların
    halkımızı bilinçlendirmek gibi bir sorunları yoktu)
    3
    *Aydınlık Dergisi** 20 Ekim 1996* tarihli sayısında kapaktan haberi verdi:
    *'Merak edilen gizli mesajı açıklıyoruz:*
    *Abramowitz, Tayyip'i Erbakan'ın yerine hazırlıyor'*
    Yani, AKP'nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 seçimlerinden 6 yıl önce,
    Aydınlık Dergisi ve İşçi Partisi, Amerika'nın bu seçimi yaptığını halkımıza
    duyurdu.
    4
    *Cumhuriyet Gazetesi** 16 Şubat 1997*

    Leyla Tavşanoğlu'nun İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile söyleşisi:
    *Perinçek:*

    *'ABD, Tayyip Erdoğan'ı Başbakan, Abdullah Gül'ü de Dışişleri Bakanı
    yapacak. CIA'nın yan kuruluşlarından Rand Corporation' un yayın organında da
    bu yazıldı.'*

    Yani, AKP'nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 seçimlerinden 5 yıl 8 ay önce,
    Perinçek, Cumhuriyet Gazetesi kanalıyla da, bu gerçeği halkımıza duyurdu
    5
    Görülüyor ki, ABD seçmiş, hazırlamış, önümüze koymuş, seçtirmiş.

    Şimdi kim 'Bunları ben seçtim' diyebilir?
    Menderes'in 'Odunu aday göstersem milletvekili seçtiririm' sözlerini ABD
    iyice not etmiş olmalı ki, istediğini elhak seçtiriyor.

    ------------ --------- ---------


    http://www.cerkesvuslathaber.com/kose-yazisi/64/bin-yilin-meydan-okumasi-millenium-challenge-2002.html




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.