Şimdi Ara

Dil devrimi gerekli miydi? (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
43
Cevap
0
Favori
1.075
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Biz müslümanız dolayısıyla özümüze yani Arapçaya dönmemiz şart yeni bir dil devrimi ile.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • jeodempp kullanıcısına yanıt
    Arapça bilmeyen müslüman olamıyormu kardeş

    Müslümanlık evrensel olmalı hoş görü dini budur arapça bilmek zorundasın demez

    her dilde çevrisi var kutsal kitabımızın her dilde hocalarımız alimlerimiz var



    Yok sen diyorsan müslümanlık için arapça şarttır diye ozaman başka
    ama ozamanda sen de şirk koşmuş olursun senin de müslümanlığın boşa çıkar mekruhtur bil istedim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi HighDamagE -- 18 Mart 2018; 9:56:1 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Okumayın üstü kapalı Atatürk düşmanlığı.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Ata'nın gereksiz ve yanlış buldugum 2.inkılabı. 1.si de insanların ayağında giyecek ayakkabısı yokken şapka devrimi yapması ve avrupa'dan kamyonlarca şapka getirilimesi...

    İlkokul ortaokul eğitiminde durmadan yok arap alfabesi zordu vs diye bahsettiler.Bu bir sebep olamaz. Üstelik Osmanlı Türkçesi'nin Arapça ile uzaktan yakından alakası yok. Çinli adam niye değiştirmemiş? Japon niye değiştirmemiş ? Bunun bir izahı yok. Avrupa latin alfabesi kullanıyor diye bizim de latin alfabesine geçmemiz tamamen saçmalıktan ibaret.

    Gene sığ düşünceli insanlar bunu da savunmaya kalkar.Beni Ata'nın düşmanı ilan ederler,malum Türkiyedeki kemalistlerin hali ortada.

    Hiçbir insan kusursuz değildir.Ata'ya saygım sonsuz,bu ülkeye yaptığı onlarca iyilik yanında birkaç yanlış kararı olması sevgimi katiyen azaltmaz.
  • Peki şu an okuyabildiğin dilde kaç tane kitap vs. okudun ki? Sanırsın şu an bütün kitapları , dergileri yalayıp yuttun Osmanlı dönemi kitaplar kaldı. Ya bir gidin Allah aşkına ya , yani sırf muhalefet olmak için o kadar boş yapıyorsunuz ki o kadar olur. Millet sanayi inkilabına geçmiş , İtalyanlar Trablusgarp'da uçak kullanıyor senin elinde tüfek var o da Allah'a emanet işte. Dilin , ölçülerin , kıyafetin sayesinde o dönemi bile takip edemiyorsun. Biri sarık giyiyor biri şalvar giyiyor biri a diyor biri b. Daha çoook uzun yazardım da verdiğin cevaplardan istersen önüne 3 ansiklopedi sereyim yine de " bir gecede cahil kaldık " diyecek kadar yozlamış birisin.O yüzden anlayana sivri sinek saz , anlamayana davul zurna az.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ülkücüadam

    Bir gece de cahil kalındığını söyleyenlere ithafen Yılmaz Özdil'in yazısıdır.

    nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu. traktör sıfırdı, karasaban’dı. beş bin köyde sığır vebası vardı. hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu. iki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon kişi trahomluydu, bebek ölüm oranı binde 480’di, her doğan iki bebekten biri ölüyordu. memlekette sadece 337 doktor vardı. sadece 60 eczacı vardı, sadece 8’i türk’tü. diş hekimi, sıfırdı. dört hemşire vardı. 40 bin köy, sadece 136 ebe vardı. ortalama ömür 40’tı.

    *

    yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bindi. ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu, kiremit bile ithaldi. limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti. toplam sermayenin sadece yüzde 15’i türk’tü. osmanlı’dan cumhuriyet’e miras kalan sadece dört fabrika vardı, hereke ipek, feshane yün, bakırköy bez, beykoz deri… elektrik sadece istanbul, izmir ve tarsus’ta vardı. otomobil sayısı bin 490’dı. sadece dört şehirde özel otomobil vardı.

    *

    kadın, insan değildi.

    *

    (veremle boğuşan halk, ahırda yatarken… bademlerin yere göğe sığdıramadığı abdülhamid’in 16 tane eşi vardı. nazikeda, safinaz, dilpesent, peyveste, nazlıyar, bidar, mezide, emsalinur hanım filan, 16 tane… yaş itibariyle, tamamı çocuktu. tayyip erdoğan’ın dedemiz dediği abdülmecid’in 22 eşi vardı. ahali ineğine verecek saman bulamazken, herif sarayında iki futbol takımı kadar kadınla yatıyordu.)

    *

    tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu. arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi olarak, trenlerle çalınmıştı.

    *

    kimisi alaturka saat’i kullanıyor, güneşin battığı anı 12.00 kabul ediyordu, kimisi zevali saat’i kullanıyor, güneşin en tepede olduğu anı 12.00 kabul ediyordu. kimisi güneş batarken grubi saat’i esas alıyordu, kimisi güneşin tamamen battığı ezani saat’i esas alıyordu. “saat kaç birader?” diye sorduğunda, her kafadan bi ses çıkıyordu.

    *

    kimisi hicri takvim kullanıyordu, kimisi rumi takvim kullanıyordu. kimisinin şubat’ı kimisinin aralık’ına denk geliyordu. herkes aynı zaman dilimindeydi ama, farklı aylarda yaşıyordu!

    *

    dirhem, okka, çeki vardı. arşın, kulaç, fersah vardı. ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne uzunluğumuz… ölçülerimiz ortaçağ’dı.

    *

    erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. toplam, 4894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, sadece 23 lise vardı. türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. tek üniversite vardı, darülfünun, medreseden halliceydi. ülke bilim’den çoook uzaktı.

    *

    600 sene boyunca türkçe’nin ırzına geçilmiş, osmanlıca denilmişti. arapça, farsça, fransızca, italyanca kelimeler, levanten terimler dilimizi istila etmişti. karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan arapça’yla türkçe yazmaya çalışıyorlardı.

    *

    “harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik, köpekleştirildik” falan deniyor ya… ibrahim müteferrika’dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? sadece 417’ydi. bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. ki zaten, müteteferrika da devşirmeydi, macar’dı.

    *

    bu topraklara kitap gelene kadar, avrupa’da 2.5 milyon farklı kitap basılmış, beş milyar adet satılmıştı. voltaire, bir kitabında şu ağır tespiti yapmıştı: “istanbul’da bir yılda yazılanlar, paris’te bir günde yazılanlardan azdır!”

    *

    ve neymiş efendim, mezar taşı okuyacakmış…
    sen önce iki tane kitap oku da, dünyadan haberin olsun biraz!"



    Bu kara propagandalara inanan varsa beni bloklasın. Zira cahil ve bağnazları görmek istemiyorum.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Şehmistan


    quote:

    Orijinalden alıntı: ülkücüadam

    Bir gece de cahil kalındığını söyleyenlere ithafen Yılmaz Özdil'in yazısıdır.

    nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu. traktör sıfırdı, karasaban’dı. beş bin köyde sığır vebası vardı. hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu. iki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon kişi trahomluydu, bebek ölüm oranı binde 480’di, her doğan iki bebekten biri ölüyordu. memlekette sadece 337 doktor vardı. sadece 60 eczacı vardı, sadece 8’i türk’tü. diş hekimi, sıfırdı. dört hemşire vardı. 40 bin köy, sadece 136 ebe vardı. ortalama ömür 40’tı.

    *

    yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bindi. ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu, kiremit bile ithaldi. limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti. toplam sermayenin sadece yüzde 15’i türk’tü. osmanlı’dan cumhuriyet’e miras kalan sadece dört fabrika vardı, hereke ipek, feshane yün, bakırköy bez, beykoz deri… elektrik sadece istanbul, izmir ve tarsus’ta vardı. otomobil sayısı bin 490’dı. sadece dört şehirde özel otomobil vardı.

    *

    kadın, insan değildi.

    *

    (veremle boğuşan halk, ahırda yatarken… bademlerin yere göğe sığdıramadığı abdülhamid’in 16 tane eşi vardı. nazikeda, safinaz, dilpesent, peyveste, nazlıyar, bidar, mezide, emsalinur hanım filan, 16 tane… yaş itibariyle, tamamı çocuktu. tayyip erdoğan’ın dedemiz dediği abdülmecid’in 22 eşi vardı. ahali ineğine verecek saman bulamazken, herif sarayında iki futbol takımı kadar kadınla yatıyordu.)

    *

    tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu. arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi olarak, trenlerle çalınmıştı.

    *

    kimisi alaturka saat’i kullanıyor, güneşin battığı anı 12.00 kabul ediyordu, kimisi zevali saat’i kullanıyor, güneşin en tepede olduğu anı 12.00 kabul ediyordu. kimisi güneş batarken grubi saat’i esas alıyordu, kimisi güneşin tamamen battığı ezani saat’i esas alıyordu. “saat kaç birader?” diye sorduğunda, her kafadan bi ses çıkıyordu.

    *

    kimisi hicri takvim kullanıyordu, kimisi rumi takvim kullanıyordu. kimisinin şubat’ı kimisinin aralık’ına denk geliyordu. herkes aynı zaman dilimindeydi ama, farklı aylarda yaşıyordu!

    *

    dirhem, okka, çeki vardı. arşın, kulaç, fersah vardı. ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne uzunluğumuz… ölçülerimiz ortaçağ’dı.

    *

    erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. toplam, 4894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, sadece 23 lise vardı. türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. tek üniversite vardı, darülfünun, medreseden halliceydi. ülke bilim’den çoook uzaktı.

    *

    600 sene boyunca türkçe’nin ırzına geçilmiş, osmanlıca denilmişti. arapça, farsça, fransızca, italyanca kelimeler, levanten terimler dilimizi istila etmişti. karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan arapça’yla türkçe yazmaya çalışıyorlardı.

    *

    “harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik, köpekleştirildik” falan deniyor ya… ibrahim müteferrika’dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? sadece 417’ydi. bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. ki zaten, müteteferrika da devşirmeydi, macar’dı.

    *

    bu topraklara kitap gelene kadar, avrupa’da 2.5 milyon farklı kitap basılmış, beş milyar adet satılmıştı. voltaire, bir kitabında şu ağır tespiti yapmıştı: “istanbul’da bir yılda yazılanlar, paris’te bir günde yazılanlardan azdır!”

    *

    ve neymiş efendim, mezar taşı okuyacakmış…
    sen önce iki tane kitap oku da, dünyadan haberin olsun biraz!"



    Bu kara propagandalara inanan varsa beni bloklasın. Zira cahil ve bağnazları görmek istemiyorum.

    Hocam sen gerçek rakamları söyle o zaman öğrenelim. Hadi bize okuma yazma oranı yüzde 90 de keyifle dinliyorum.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ülkücüadam


    quote:

    Orijinalden alıntı: Şehmistan


    quote:

    Orijinalden alıntı: ülkücüadam

    Bir gece de cahil kalındığını söyleyenlere ithafen Yılmaz Özdil'in yazısıdır.

    nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu. traktör sıfırdı, karasaban’dı. beş bin köyde sığır vebası vardı. hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu. iki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon kişi trahomluydu, bebek ölüm oranı binde 480’di, her doğan iki bebekten biri ölüyordu. memlekette sadece 337 doktor vardı. sadece 60 eczacı vardı, sadece 8’i türk’tü. diş hekimi, sıfırdı. dört hemşire vardı. 40 bin köy, sadece 136 ebe vardı. ortalama ömür 40’tı.

    *

    yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bindi. ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu, kiremit bile ithaldi. limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti. toplam sermayenin sadece yüzde 15’i türk’tü. osmanlı’dan cumhuriyet’e miras kalan sadece dört fabrika vardı, hereke ipek, feshane yün, bakırköy bez, beykoz deri… elektrik sadece istanbul, izmir ve tarsus’ta vardı. otomobil sayısı bin 490’dı. sadece dört şehirde özel otomobil vardı.

    *

    kadın, insan değildi.

    *

    (veremle boğuşan halk, ahırda yatarken… bademlerin yere göğe sığdıramadığı abdülhamid’in 16 tane eşi vardı. nazikeda, safinaz, dilpesent, peyveste, nazlıyar, bidar, mezide, emsalinur hanım filan, 16 tane… yaş itibariyle, tamamı çocuktu. tayyip erdoğan’ın dedemiz dediği abdülmecid’in 22 eşi vardı. ahali ineğine verecek saman bulamazken, herif sarayında iki futbol takımı kadar kadınla yatıyordu.)

    *

    tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu. arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi olarak, trenlerle çalınmıştı.

    *

    kimisi alaturka saat’i kullanıyor, güneşin battığı anı 12.00 kabul ediyordu, kimisi zevali saat’i kullanıyor, güneşin en tepede olduğu anı 12.00 kabul ediyordu. kimisi güneş batarken grubi saat’i esas alıyordu, kimisi güneşin tamamen battığı ezani saat’i esas alıyordu. “saat kaç birader?” diye sorduğunda, her kafadan bi ses çıkıyordu.

    *

    kimisi hicri takvim kullanıyordu, kimisi rumi takvim kullanıyordu. kimisinin şubat’ı kimisinin aralık’ına denk geliyordu. herkes aynı zaman dilimindeydi ama, farklı aylarda yaşıyordu!

    *

    dirhem, okka, çeki vardı. arşın, kulaç, fersah vardı. ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne uzunluğumuz… ölçülerimiz ortaçağ’dı.

    *

    erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. toplam, 4894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, sadece 23 lise vardı. türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. tek üniversite vardı, darülfünun, medreseden halliceydi. ülke bilim’den çoook uzaktı.

    *

    600 sene boyunca türkçe’nin ırzına geçilmiş, osmanlıca denilmişti. arapça, farsça, fransızca, italyanca kelimeler, levanten terimler dilimizi istila etmişti. karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan arapça’yla türkçe yazmaya çalışıyorlardı.

    *

    “harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik, köpekleştirildik” falan deniyor ya… ibrahim müteferrika’dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? sadece 417’ydi. bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. ki zaten, müteteferrika da devşirmeydi, macar’dı.

    *

    bu topraklara kitap gelene kadar, avrupa’da 2.5 milyon farklı kitap basılmış, beş milyar adet satılmıştı. voltaire, bir kitabında şu ağır tespiti yapmıştı: “istanbul’da bir yılda yazılanlar, paris’te bir günde yazılanlardan azdır!”

    *

    ve neymiş efendim, mezar taşı okuyacakmış…
    sen önce iki tane kitap oku da, dünyadan haberin olsun biraz!"



    Bu kara propagandalara inanan varsa beni bloklasın. Zira cahil ve bağnazları görmek istemiyorum.

    Hocam sen gerçek rakamları söyle o zaman öğrenelim. Hadi bize okuma yazma oranı yüzde 90 de keyifle dinliyorum.

    Okuma yazma oranı % 90.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Şehmistan


    quote:

    Orijinalden alıntı: ülkücüadam


    quote:

    Orijinalden alıntı: Şehmistan


    quote:

    Orijinalden alıntı: ülkücüadam

    Bir gece de cahil kalındığını söyleyenlere ithafen Yılmaz Özdil'in yazısıdır.

    nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu. traktör sıfırdı, karasaban’dı. beş bin köyde sığır vebası vardı. hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu. iki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon kişi trahomluydu, bebek ölüm oranı binde 480’di, her doğan iki bebekten biri ölüyordu. memlekette sadece 337 doktor vardı. sadece 60 eczacı vardı, sadece 8’i türk’tü. diş hekimi, sıfırdı. dört hemşire vardı. 40 bin köy, sadece 136 ebe vardı. ortalama ömür 40’tı.

    *

    yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bindi. ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu, kiremit bile ithaldi. limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti. toplam sermayenin sadece yüzde 15’i türk’tü. osmanlı’dan cumhuriyet’e miras kalan sadece dört fabrika vardı, hereke ipek, feshane yün, bakırköy bez, beykoz deri… elektrik sadece istanbul, izmir ve tarsus’ta vardı. otomobil sayısı bin 490’dı. sadece dört şehirde özel otomobil vardı.

    *

    kadın, insan değildi.

    *

    (veremle boğuşan halk, ahırda yatarken… bademlerin yere göğe sığdıramadığı abdülhamid’in 16 tane eşi vardı. nazikeda, safinaz, dilpesent, peyveste, nazlıyar, bidar, mezide, emsalinur hanım filan, 16 tane… yaş itibariyle, tamamı çocuktu. tayyip erdoğan’ın dedemiz dediği abdülmecid’in 22 eşi vardı. ahali ineğine verecek saman bulamazken, herif sarayında iki futbol takımı kadar kadınla yatıyordu.)

    *

    tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu. arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi olarak, trenlerle çalınmıştı.

    *

    kimisi alaturka saat’i kullanıyor, güneşin battığı anı 12.00 kabul ediyordu, kimisi zevali saat’i kullanıyor, güneşin en tepede olduğu anı 12.00 kabul ediyordu. kimisi güneş batarken grubi saat’i esas alıyordu, kimisi güneşin tamamen battığı ezani saat’i esas alıyordu. “saat kaç birader?” diye sorduğunda, her kafadan bi ses çıkıyordu.

    *

    kimisi hicri takvim kullanıyordu, kimisi rumi takvim kullanıyordu. kimisinin şubat’ı kimisinin aralık’ına denk geliyordu. herkes aynı zaman dilimindeydi ama, farklı aylarda yaşıyordu!

    *

    dirhem, okka, çeki vardı. arşın, kulaç, fersah vardı. ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne uzunluğumuz… ölçülerimiz ortaçağ’dı.

    *

    erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. toplam, 4894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, sadece 23 lise vardı. türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. tek üniversite vardı, darülfünun, medreseden halliceydi. ülke bilim’den çoook uzaktı.

    *

    600 sene boyunca türkçe’nin ırzına geçilmiş, osmanlıca denilmişti. arapça, farsça, fransızca, italyanca kelimeler, levanten terimler dilimizi istila etmişti. karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan arapça’yla türkçe yazmaya çalışıyorlardı.

    *

    “harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik, köpekleştirildik” falan deniyor ya… ibrahim müteferrika’dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? sadece 417’ydi. bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. ki zaten, müteteferrika da devşirmeydi, macar’dı.

    *

    bu topraklara kitap gelene kadar, avrupa’da 2.5 milyon farklı kitap basılmış, beş milyar adet satılmıştı. voltaire, bir kitabında şu ağır tespiti yapmıştı: “istanbul’da bir yılda yazılanlar, paris’te bir günde yazılanlardan azdır!”

    *

    ve neymiş efendim, mezar taşı okuyacakmış…
    sen önce iki tane kitap oku da, dünyadan haberin olsun biraz!"



    Bu kara propagandalara inanan varsa beni bloklasın. Zira cahil ve bağnazları görmek istemiyorum.

    Hocam sen gerçek rakamları söyle o zaman öğrenelim. Hadi bize okuma yazma oranı yüzde 90 de keyifle dinliyorum.

    Okuma yazma oranı % 90.

    Trol amacıyla ortalıkta gezen senin gibi biri için değerli vaktimi tabiki heba etmeyeceğim. Halil İnalcık diye bir adam var. Sen bilmezsin gerçi alakan olmaz ama onun araştırmalarına göz at diyeceğim ama sen fesli dondurmacıdan başkasını da okumaz dinlemezsin.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ülkücüadam


    quote:

    Orijinalden alıntı: Şehmistan


    quote:

    Orijinalden alıntı: ülkücüadam


    quote:

    Orijinalden alıntı: Şehmistan


    quote:

    Orijinalden alıntı: ülkücüadam

    Bir gece de cahil kalındığını söyleyenlere ithafen Yılmaz Özdil'in yazısıdır.

    nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu. traktör sıfırdı, karasaban’dı. beş bin köyde sığır vebası vardı. hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu. iki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon kişi trahomluydu, bebek ölüm oranı binde 480’di, her doğan iki bebekten biri ölüyordu. memlekette sadece 337 doktor vardı. sadece 60 eczacı vardı, sadece 8’i türk’tü. diş hekimi, sıfırdı. dört hemşire vardı. 40 bin köy, sadece 136 ebe vardı. ortalama ömür 40’tı.

    *

    yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bindi. ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu, kiremit bile ithaldi. limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti. toplam sermayenin sadece yüzde 15’i türk’tü. osmanlı’dan cumhuriyet’e miras kalan sadece dört fabrika vardı, hereke ipek, feshane yün, bakırköy bez, beykoz deri… elektrik sadece istanbul, izmir ve tarsus’ta vardı. otomobil sayısı bin 490’dı. sadece dört şehirde özel otomobil vardı.

    *

    kadın, insan değildi.

    *

    (veremle boğuşan halk, ahırda yatarken… bademlerin yere göğe sığdıramadığı abdülhamid’in 16 tane eşi vardı. nazikeda, safinaz, dilpesent, peyveste, nazlıyar, bidar, mezide, emsalinur hanım filan, 16 tane… yaş itibariyle, tamamı çocuktu. tayyip erdoğan’ın dedemiz dediği abdülmecid’in 22 eşi vardı. ahali ineğine verecek saman bulamazken, herif sarayında iki futbol takımı kadar kadınla yatıyordu.)

    *

    tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu. arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi olarak, trenlerle çalınmıştı.

    *

    kimisi alaturka saat’i kullanıyor, güneşin battığı anı 12.00 kabul ediyordu, kimisi zevali saat’i kullanıyor, güneşin en tepede olduğu anı 12.00 kabul ediyordu. kimisi güneş batarken grubi saat’i esas alıyordu, kimisi güneşin tamamen battığı ezani saat’i esas alıyordu. “saat kaç birader?” diye sorduğunda, her kafadan bi ses çıkıyordu.

    *

    kimisi hicri takvim kullanıyordu, kimisi rumi takvim kullanıyordu. kimisinin şubat’ı kimisinin aralık’ına denk geliyordu. herkes aynı zaman dilimindeydi ama, farklı aylarda yaşıyordu!

    *

    dirhem, okka, çeki vardı. arşın, kulaç, fersah vardı. ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne uzunluğumuz… ölçülerimiz ortaçağ’dı.

    *

    erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. toplam, 4894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, sadece 23 lise vardı. türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. tek üniversite vardı, darülfünun, medreseden halliceydi. ülke bilim’den çoook uzaktı.

    *

    600 sene boyunca türkçe’nin ırzına geçilmiş, osmanlıca denilmişti. arapça, farsça, fransızca, italyanca kelimeler, levanten terimler dilimizi istila etmişti. karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan arapça’yla türkçe yazmaya çalışıyorlardı.

    *

    “harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik, köpekleştirildik” falan deniyor ya… ibrahim müteferrika’dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? sadece 417’ydi. bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. ki zaten, müteteferrika da devşirmeydi, macar’dı.

    *

    bu topraklara kitap gelene kadar, avrupa’da 2.5 milyon farklı kitap basılmış, beş milyar adet satılmıştı. voltaire, bir kitabında şu ağır tespiti yapmıştı: “istanbul’da bir yılda yazılanlar, paris’te bir günde yazılanlardan azdır!”

    *

    ve neymiş efendim, mezar taşı okuyacakmış…
    sen önce iki tane kitap oku da, dünyadan haberin olsun biraz!"



    Bu kara propagandalara inanan varsa beni bloklasın. Zira cahil ve bağnazları görmek istemiyorum.

    Hocam sen gerçek rakamları söyle o zaman öğrenelim. Hadi bize okuma yazma oranı yüzde 90 de keyifle dinliyorum.

    Okuma yazma oranı % 90.

    Trol amacıyla ortalıkta gezen senin gibi biri için değerli vaktimi tabiki heba etmeyeceğim. Halil İnalcık diye bir adam var. Sen bilmezsin gerçi alakan olmaz ama onun araştırmalarına göz at diyeceğim ama sen fesli dondurmacıdan başkasını da okumaz dinlemezsin.

    Fesli dondurmacı güzel dondurma yapıyor mu?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Şehmistan


    quote:

    Orijinalden alıntı: ülkücüadam


    quote:

    Orijinalden alıntı: Şehmistan


    quote:

    Orijinalden alıntı: ülkücüadam


    quote:

    Orijinalden alıntı: Şehmistan


    quote:

    Orijinalden alıntı: ülkücüadam

    Bir gece de cahil kalındığını söyleyenlere ithafen Yılmaz Özdil'in yazısıdır.

    nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu. traktör sıfırdı, karasaban’dı. beş bin köyde sığır vebası vardı. hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu. iki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon kişi trahomluydu, bebek ölüm oranı binde 480’di, her doğan iki bebekten biri ölüyordu. memlekette sadece 337 doktor vardı. sadece 60 eczacı vardı, sadece 8’i türk’tü. diş hekimi, sıfırdı. dört hemşire vardı. 40 bin köy, sadece 136 ebe vardı. ortalama ömür 40’tı.

    *

    yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bindi. ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu, kiremit bile ithaldi. limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti. toplam sermayenin sadece yüzde 15’i türk’tü. osmanlı’dan cumhuriyet’e miras kalan sadece dört fabrika vardı, hereke ipek, feshane yün, bakırköy bez, beykoz deri… elektrik sadece istanbul, izmir ve tarsus’ta vardı. otomobil sayısı bin 490’dı. sadece dört şehirde özel otomobil vardı.

    *

    kadın, insan değildi.

    *

    (veremle boğuşan halk, ahırda yatarken… bademlerin yere göğe sığdıramadığı abdülhamid’in 16 tane eşi vardı. nazikeda, safinaz, dilpesent, peyveste, nazlıyar, bidar, mezide, emsalinur hanım filan, 16 tane… yaş itibariyle, tamamı çocuktu. tayyip erdoğan’ın dedemiz dediği abdülmecid’in 22 eşi vardı. ahali ineğine verecek saman bulamazken, herif sarayında iki futbol takımı kadar kadınla yatıyordu.)

    *

    tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu. arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi olarak, trenlerle çalınmıştı.

    *

    kimisi alaturka saat’i kullanıyor, güneşin battığı anı 12.00 kabul ediyordu, kimisi zevali saat’i kullanıyor, güneşin en tepede olduğu anı 12.00 kabul ediyordu. kimisi güneş batarken grubi saat’i esas alıyordu, kimisi güneşin tamamen battığı ezani saat’i esas alıyordu. “saat kaç birader?” diye sorduğunda, her kafadan bi ses çıkıyordu.

    *

    kimisi hicri takvim kullanıyordu, kimisi rumi takvim kullanıyordu. kimisinin şubat’ı kimisinin aralık’ına denk geliyordu. herkes aynı zaman dilimindeydi ama, farklı aylarda yaşıyordu!

    *

    dirhem, okka, çeki vardı. arşın, kulaç, fersah vardı. ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne uzunluğumuz… ölçülerimiz ortaçağ’dı.

    *

    erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. toplam, 4894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, sadece 23 lise vardı. türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. tek üniversite vardı, darülfünun, medreseden halliceydi. ülke bilim’den çoook uzaktı.

    *

    600 sene boyunca türkçe’nin ırzına geçilmiş, osmanlıca denilmişti. arapça, farsça, fransızca, italyanca kelimeler, levanten terimler dilimizi istila etmişti. karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan arapça’yla türkçe yazmaya çalışıyorlardı.

    *

    “harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik, köpekleştirildik” falan deniyor ya… ibrahim müteferrika’dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? sadece 417’ydi. bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. ki zaten, müteteferrika da devşirmeydi, macar’dı.

    *

    bu topraklara kitap gelene kadar, avrupa’da 2.5 milyon farklı kitap basılmış, beş milyar adet satılmıştı. voltaire, bir kitabında şu ağır tespiti yapmıştı: “istanbul’da bir yılda yazılanlar, paris’te bir günde yazılanlardan azdır!”

    *

    ve neymiş efendim, mezar taşı okuyacakmış…
    sen önce iki tane kitap oku da, dünyadan haberin olsun biraz!"



    Bu kara propagandalara inanan varsa beni bloklasın. Zira cahil ve bağnazları görmek istemiyorum.

    Hocam sen gerçek rakamları söyle o zaman öğrenelim. Hadi bize okuma yazma oranı yüzde 90 de keyifle dinliyorum.

    Okuma yazma oranı % 90.

    Trol amacıyla ortalıkta gezen senin gibi biri için değerli vaktimi tabiki heba etmeyeceğim. Halil İnalcık diye bir adam var. Sen bilmezsin gerçi alakan olmaz ama onun araştırmalarına göz at diyeceğim ama sen fesli dondurmacıdan başkasını da okumaz dinlemezsin.

    Fesli dondurmacı güzel dondurma yapıyor mu?

    Severek yiyorsunuz, size sormak lazım




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ülkücüadam


    quote:

    Orijinalden alıntı: Şehmistan


    quote:

    Orijinalden alıntı: ülkücüadam


    quote:

    Orijinalden alıntı: Şehmistan


    quote:

    Orijinalden alıntı: ülkücüadam


    quote:

    Orijinalden alıntı: Şehmistan


    quote:

    Orijinalden alıntı: ülkücüadam

    Bir gece de cahil kalındığını söyleyenlere ithafen Yılmaz Özdil'in yazısıdır.

    nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu. traktör sıfırdı, karasaban’dı. beş bin köyde sığır vebası vardı. hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu. iki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon kişi trahomluydu, bebek ölüm oranı binde 480’di, her doğan iki bebekten biri ölüyordu. memlekette sadece 337 doktor vardı. sadece 60 eczacı vardı, sadece 8’i türk’tü. diş hekimi, sıfırdı. dört hemşire vardı. 40 bin köy, sadece 136 ebe vardı. ortalama ömür 40’tı.

    *

    yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bindi. ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu, kiremit bile ithaldi. limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti. toplam sermayenin sadece yüzde 15’i türk’tü. osmanlı’dan cumhuriyet’e miras kalan sadece dört fabrika vardı, hereke ipek, feshane yün, bakırköy bez, beykoz deri… elektrik sadece istanbul, izmir ve tarsus’ta vardı. otomobil sayısı bin 490’dı. sadece dört şehirde özel otomobil vardı.

    *

    kadın, insan değildi.

    *

    (veremle boğuşan halk, ahırda yatarken… bademlerin yere göğe sığdıramadığı abdülhamid’in 16 tane eşi vardı. nazikeda, safinaz, dilpesent, peyveste, nazlıyar, bidar, mezide, emsalinur hanım filan, 16 tane… yaş itibariyle, tamamı çocuktu. tayyip erdoğan’ın dedemiz dediği abdülmecid’in 22 eşi vardı. ahali ineğine verecek saman bulamazken, herif sarayında iki futbol takımı kadar kadınla yatıyordu.)

    *

    tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu. arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi olarak, trenlerle çalınmıştı.

    *

    kimisi alaturka saat’i kullanıyor, güneşin battığı anı 12.00 kabul ediyordu, kimisi zevali saat’i kullanıyor, güneşin en tepede olduğu anı 12.00 kabul ediyordu. kimisi güneş batarken grubi saat’i esas alıyordu, kimisi güneşin tamamen battığı ezani saat’i esas alıyordu. “saat kaç birader?” diye sorduğunda, her kafadan bi ses çıkıyordu.

    *

    kimisi hicri takvim kullanıyordu, kimisi rumi takvim kullanıyordu. kimisinin şubat’ı kimisinin aralık’ına denk geliyordu. herkes aynı zaman dilimindeydi ama, farklı aylarda yaşıyordu!

    *

    dirhem, okka, çeki vardı. arşın, kulaç, fersah vardı. ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne uzunluğumuz… ölçülerimiz ortaçağ’dı.

    *

    erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. toplam, 4894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, sadece 23 lise vardı. türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. tek üniversite vardı, darülfünun, medreseden halliceydi. ülke bilim’den çoook uzaktı.

    *

    600 sene boyunca türkçe’nin ırzına geçilmiş, osmanlıca denilmişti. arapça, farsça, fransızca, italyanca kelimeler, levanten terimler dilimizi istila etmişti. karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan arapça’yla türkçe yazmaya çalışıyorlardı.

    *

    “harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik, köpekleştirildik” falan deniyor ya… ibrahim müteferrika’dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? sadece 417’ydi. bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. ki zaten, müteteferrika da devşirmeydi, macar’dı.

    *

    bu topraklara kitap gelene kadar, avrupa’da 2.5 milyon farklı kitap basılmış, beş milyar adet satılmıştı. voltaire, bir kitabında şu ağır tespiti yapmıştı: “istanbul’da bir yılda yazılanlar, paris’te bir günde yazılanlardan azdır!”

    *

    ve neymiş efendim, mezar taşı okuyacakmış…
    sen önce iki tane kitap oku da, dünyadan haberin olsun biraz!"



    Bu kara propagandalara inanan varsa beni bloklasın. Zira cahil ve bağnazları görmek istemiyorum.

    Hocam sen gerçek rakamları söyle o zaman öğrenelim. Hadi bize okuma yazma oranı yüzde 90 de keyifle dinliyorum.

    Okuma yazma oranı % 90.

    Trol amacıyla ortalıkta gezen senin gibi biri için değerli vaktimi tabiki heba etmeyeceğim. Halil İnalcık diye bir adam var. Sen bilmezsin gerçi alakan olmaz ama onun araştırmalarına göz at diyeceğim ama sen fesli dondurmacıdan başkasını da okumaz dinlemezsin.

    Fesli dondurmacı güzel dondurma yapıyor mu?

    Severek yiyorsunuz, size sormak lazım

    Kardeş ben tanımıyorum onu sen tanıdığına göre yemişsindir.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Şehmistan


    quote:

    Orijinalden alıntı: ülkücüadam


    quote:

    Orijinalden alıntı: Şehmistan


    quote:

    Orijinalden alıntı: ülkücüadam


    quote:

    Orijinalden alıntı: Şehmistan


    quote:

    Orijinalden alıntı: ülkücüadam


    quote:

    Orijinalden alıntı: Şehmistan


    quote:

    Orijinalden alıntı: ülkücüadam

    Bir gece de cahil kalındığını söyleyenlere ithafen Yılmaz Özdil'in yazısıdır.

    nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu. traktör sıfırdı, karasaban’dı. beş bin köyde sığır vebası vardı. hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu. iki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon kişi trahomluydu, bebek ölüm oranı binde 480’di, her doğan iki bebekten biri ölüyordu. memlekette sadece 337 doktor vardı. sadece 60 eczacı vardı, sadece 8’i türk’tü. diş hekimi, sıfırdı. dört hemşire vardı. 40 bin köy, sadece 136 ebe vardı. ortalama ömür 40’tı.

    *

    yanmış bina sayısı 115 bin, hasarlı bina sayısı 12 bindi. ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu, kiremit bile ithaldi. limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti. toplam sermayenin sadece yüzde 15’i türk’tü. osmanlı’dan cumhuriyet’e miras kalan sadece dört fabrika vardı, hereke ipek, feshane yün, bakırköy bez, beykoz deri… elektrik sadece istanbul, izmir ve tarsus’ta vardı. otomobil sayısı bin 490’dı. sadece dört şehirde özel otomobil vardı.

    *

    kadın, insan değildi.

    *

    (veremle boğuşan halk, ahırda yatarken… bademlerin yere göğe sığdıramadığı abdülhamid’in 16 tane eşi vardı. nazikeda, safinaz, dilpesent, peyveste, nazlıyar, bidar, mezide, emsalinur hanım filan, 16 tane… yaş itibariyle, tamamı çocuktu. tayyip erdoğan’ın dedemiz dediği abdülmecid’in 22 eşi vardı. ahali ineğine verecek saman bulamazken, herif sarayında iki futbol takımı kadar kadınla yatıyordu.)

    *

    tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu. arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi olarak, trenlerle çalınmıştı.

    *

    kimisi alaturka saat’i kullanıyor, güneşin battığı anı 12.00 kabul ediyordu, kimisi zevali saat’i kullanıyor, güneşin en tepede olduğu anı 12.00 kabul ediyordu. kimisi güneş batarken grubi saat’i esas alıyordu, kimisi güneşin tamamen battığı ezani saat’i esas alıyordu. “saat kaç birader?” diye sorduğunda, her kafadan bi ses çıkıyordu.

    *

    kimisi hicri takvim kullanıyordu, kimisi rumi takvim kullanıyordu. kimisinin şubat’ı kimisinin aralık’ına denk geliyordu. herkes aynı zaman dilimindeydi ama, farklı aylarda yaşıyordu!

    *

    dirhem, okka, çeki vardı. arşın, kulaç, fersah vardı. ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne uzunluğumuz… ölçülerimiz ortaçağ’dı.

    *

    erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. toplam, 4894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, sadece 23 lise vardı. türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. tek üniversite vardı, darülfünun, medreseden halliceydi. ülke bilim’den çoook uzaktı.

    *

    600 sene boyunca türkçe’nin ırzına geçilmiş, osmanlıca denilmişti. arapça, farsça, fransızca, italyanca kelimeler, levanten terimler dilimizi istila etmişti. karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan arapça’yla türkçe yazmaya çalışıyorlardı.

    *

    “harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik, köpekleştirildik” falan deniyor ya… ibrahim müteferrika’dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? sadece 417’ydi. bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. ki zaten, müteteferrika da devşirmeydi, macar’dı.

    *

    bu topraklara kitap gelene kadar, avrupa’da 2.5 milyon farklı kitap basılmış, beş milyar adet satılmıştı. voltaire, bir kitabında şu ağır tespiti yapmıştı: “istanbul’da bir yılda yazılanlar, paris’te bir günde yazılanlardan azdır!”

    *

    ve neymiş efendim, mezar taşı okuyacakmış…
    sen önce iki tane kitap oku da, dünyadan haberin olsun biraz!"



    Bu kara propagandalara inanan varsa beni bloklasın. Zira cahil ve bağnazları görmek istemiyorum.

    Hocam sen gerçek rakamları söyle o zaman öğrenelim. Hadi bize okuma yazma oranı yüzde 90 de keyifle dinliyorum.

    Okuma yazma oranı % 90.

    Trol amacıyla ortalıkta gezen senin gibi biri için değerli vaktimi tabiki heba etmeyeceğim. Halil İnalcık diye bir adam var. Sen bilmezsin gerçi alakan olmaz ama onun araştırmalarına göz at diyeceğim ama sen fesli dondurmacıdan başkasını da okumaz dinlemezsin.

    Fesli dondurmacı güzel dondurma yapıyor mu?

    Severek yiyorsunuz, size sormak lazım

    Kardeş ben tanımıyorum onu sen tanıdığına göre yemişsindir.

    Yav he he




  • öncelikle yanlışın var dil devrimi olmadı, harf devrimi oldu. ve evet harf devrimi gerekliydi. arap harfleriyle devam edilemez miydi? pek tabii devam edilebilirdi ama latin harfleri türkçe'ye daha uygundu ve batı medeniyetleriyle iletişimimizi kolaylaştırıyordu. batı medeniyetinden banane denilemez çünkü çoğu araştırma bilimsel makale batıdan çıkmıştır. latin alfabesinin bir diğer yanı da diğer türk devletleriyle ortak alfabe oluşturma çabasıdır. bunun için 1920'lerden itibaren çokça panel, forum ve konferans yapılmış bunun için çabalanmıştır.

    Diğer taraftan dediğin dil devrimine gelirsek böyle bir şey yoktur. Dedelerimizin mezar taşlarını okuyamıyoruz, 100 sene önceki ecdadımızın yazdıklarını anlamıyoruz tamamen cumhuriyet düşmanlarının uydurmasıdır. Bizim anlayamadığımız yazılı kaynaklardır yani genel olarak divan edebiyatıdır. Divan edebiyatını zaten o zamanki halk da anlamıyordu. Divan edebiyatı padişahların vezirlerin katıldığı eğlence meclislerinde onları eğlendirmek için okunan halktan ve dönemin dertlerin tasalarından kopuk şiirlerdi. Yoksa konuşma dili şimdikine çok benzer bunu Osmanlı'nın mahkeme kayıtlarını bulup okuyarak görebilirsin. Veyahut illaki yazı dili diyorsan halk edebiyatına bakabilirsin o dörtlükleri çok rahat anlayacağına eminim. Hatta yazının sonuna birkaç örnek bırakacağım. Bence bu konuda araştırma yapmamış direkt ağza sakız olan konulardan etkilenip gelmişsin. Biraz okumanı, araştırmanı öneririm. Araştırınca eminim ki doğru bilgiye ulaşacaksın.

    Üryan geldim gene üryan giderim
    Ölmemeye elde fermanım mı var
    Azrail gelmiş de can talep eyler
    Benim can vermeye dermanım mı var

    Karacaoğlan (17.yy)

    Karlı dağların ardından
    Yel olup estiğin var mı
    Tek başına bu çöllerde
    Ordular bastığın var mı

    Köroğlu (16.yy)

    Ben toprak oldum yolunda
    Sen aşırı gözetirsin
    Şu karşıma göğüs geren
    Taş bağırlı dağlar mısın

    Yunus Emre (13.yy)

    Yol yordam öğrenip gözet dilini!
    Mürşidine sıkı bağla belini!
    Masivadan çekmez isen elini,
    Cahilliğin seni rezil edermiş.

    Ahmet Yesevi (11.yy)


    Bu da hepsinden sonra yaşamış nef'i nin bir beyiti. Umarım divan edebiyatı-halk edebiyatı, yazı dili- konuşma dili arasındaki farkı anlamana dil devrimi olmadığına inanmam için bir öncü olur bu yazı.

    Tûtî-i mu'cize-gûyem ne desem lâf değil
    Çarh ile söyleşemem âyînesi sâf değil

    Nef'i (17.yy)




  • Bakın, bundan 1000 yıl önce yazılan bir İngiliz edebiyat eserini; bugün bir İngiliz direk açıp okur. Hiçbir sıkıntı da çekmez.

    Bizdeki durum böyle değil ne yazık ki, halkımızın geçmişi öğrenmemesi için yapılan kasıtlı bir tuzaktı. Bir ülke işgale uğradığı zaman ilk dili tahrip edilir. Dini değerleri yerle bir edilir. Elindeki diğer toplumlarla olan bağları koparılır. En önemlisi de, halkı geçmişine küstürülür, onu istemeyecek hale gelir. Köleliğe razı getirilir yani. Bir düşünmek lazım işte. Herşeyin bir sebebi olduğunu, neden bu kadar uğraşıldığını ise araştırdıkça öğreniyor insan.
  • Eğer dili 150 sözcüğe kadar indirip milleti beyinsizleştirmek istersen gereklidir
  • Dil Devrimi'nin temel kaynaklarından biri Ömer Seyfettin'in Yeni Lisan adı ile yazmış olduğu birçok makalelerden oluşmaktadır. Bu makaleleri okursanız aslında Dil Devrimi'nin ne kadar amacından ve kaynağından sapmış olduğunu görürsünüz. Aslında Ömer Seyfettin daha uygun bir dil değişimi anlatıyor lakin maalesef Dil Devrimi zamanında bunlar göz ardı ediliyor.

    Yani bence evet Dil Devrimi gerekliydi ama bunu uygun bir şekilde yapmak bundan daha çok gerekliydi.
  • En gerekli şeylerden biriydi

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • konu sahibi heralde halk dili ile saray dilinin biribirinden çok farklı olduğunu bilmiyor ki böyle bir konu açmış.

    saray dilini halk anlamazdı zaten.
    ama halk dilinde de yine arapçadan ve farsçadan gelmiş kelimeler bolca vardı.
    bunlar bizim özümüze uygun değil.
    sonuç olarak, dil devrimi gerekliydi evet.

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: insipe12

    Bakın, bundan 1000 yıl önce yazılan bir İngiliz edebiyat eserini; bugün bir İngiliz direk açıp okur. Hiçbir sıkıntı da çekmez.

    Bizdeki durum böyle değil ne yazık ki, halkımızın geçmişi öğrenmemesi için yapılan kasıtlı bir tuzaktı. Bir ülke işgale uğradığı zaman ilk dili tahrip edilir. Dini değerleri yerle bir edilir. Elindeki diğer toplumlarla olan bağları koparılır. En önemlisi de, halkı geçmişine küstürülür, onu istemeyecek hale gelir. Köleliğe razı getirilir yani. Bir düşünmek lazım işte. Herşeyin bir sebebi olduğunu, neden bu kadar uğraşıldığını ise araştırdıkça öğreniyor insan.

    ÖZ TÜRKÇENİN osmanlıda yok edilmesini ve ARAPLAŞMAMIZI kastediyorsunuz değil mi?

    Neyse ki halk dilinde öz Türkçeyi yok edememişlerdi.
    Arapça ve farsça sarayda ve edebi eserlerde "ite kaka" kullanılsa da, halkın diline yeterince sokulamadı.
    Ve yanlış hesap eninde sonunda bağdattan döndü.

    Sen yine de o edebi eserleri okumak istersen arapça ve farsça öğrenebilirsin. Seni tutan yok.

    Fakat Türk halkına başka dilleri DAYATAMAZSIN!

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >




  • 
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.