Şimdi Ara

••••TÜRK ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ •••• (19. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
1.818
Cevap
16
Favori
434.052
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 1718192021
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orjinalden alıntı: axi-laz

    @eggy13 kardeşimizin hesabı çalındı galiba bilgisi olan cevap yazabilir mi?..



    burdayım dostum sorun yok


    o konuyuda ben açtım
  • Yalan söyleme sanmam senin öyle bir konu açacağını...

    quote:

    Orjinalden alıntı: eggy13


    quote:

    Orjinalden alıntı: axi-laz

    @eggy13 kardeşimizin hesabı çalındı galiba bilgisi olan cevap yazabilir mi?..



    burdayım dostum sorun yok


    o konuyuda ben açtım
  • quote:

    Orjinalden alıntı: magnum_1453


    quote:

    Orjinalden alıntı: KIZILÖTESİİ

    MUSTAFA KEMAL PAŞA HANGİ OSMANLI PAŞAMIZIN YAVERİYDİ.

    M.Kemal Paşa ,bir paşa'nın değil Padişahın yaveriydi..
    O padişah da tam ismiyle Sultan 6.Mehmed Vahideddin idi...
     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••
    Sultanı Mustafa Kemal ile birlikte gösteren bir görüntü.

    EYVALLAH DOSTUM.BU RESMİN BÜYÜĞÜ YOKMU YADA BAŞKA RESİMLER MEVCUTMU
  • bnide eklerseniz sevinirim
  • benide ekleyin şanlı ecdadımın sevdalıları arasına
  • quote:

    Orjinalden alıntı: KIZILÖTESİİ


    quote:

    Orjinalden alıntı: magnum_1453


    quote:

    Orjinalden alıntı: KIZILÖTESİİ

    MUSTAFA KEMAL PAŞA HANGİ OSMANLI PAŞAMIZIN YAVERİYDİ.

    M.Kemal Paşa ,bir paşa'nın değil Padişahın yaveriydi..
    O padişah da tam ismiyle Sultan 6.Mehmed Vahideddin idi...
     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••
    Sultanı Mustafa Kemal ile birlikte gösteren bir görüntü.

    EYVALLAH DOSTUM.BU RESMİN BÜYÜĞÜ YOKMU YADA BAŞKA RESİMLER MEVCUTMU

    Dost inan yok...
  • beyler size bişi sormak istiyorum
    ben bi site açacam osmanlı tarihiyle daha önce söylemiştim sizce hangi scripti kullanam
    bana en iyi php-fusion geldi makale haber bloklar fln sizce iyi gidermi php fuion?

    @eggy13

    o konuyu sen açmadın demi kardeşim sen açtıysan büyük bir hayal kırıklığına uğrarım



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Jan!ssaRy -- 13 Mayıs 2008; 11:08:04 >
  • Fatih sultan mehmet han istanbulu aldıktan sonra Sadramını neden idam ettirdi
  • hocam benide ekle
  • İNSAN PİSLİĞİ & LOKUM

    Yavuz Sultan Selim zamanında İran şahı kıymetli mücevherlerle süslü bir sandık hediye gönderiyor Sultan Selim’e.Sandık açılıyor. İçinden çeşit çeşit değerli taşlar,kıymetli atlas,kadife kumaşlar çıkıyor.Fakat birde pis koku yayılıyor.Dehşet bir koku,herkes burnunu tıkıyor.Neyse en alttaki bohçadan insan pisliği çıkıyor. Yani Osmanlı’ya büyük hakaret!
    Cihan padişahı emir veriyor: ‘‘Herkes düşünsün,buna ince bir şekilde cevap vermeliyiz’’ Ve cihan padişahı yine çözümü kendisi buluyor.Aynı şekilde değerli mücevherler ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatıyor.İçine o zamanın Osmanlı İstanbul’unda imal edilen gül kokulu en nadide lokumlardan bir kutu hazırlatıyor,en altına da küçük bir pusula ve bir satır yazı.Gönderiyor.
    Şah sandığı açıyor.Açtıkça güzel bir koku ve en altta bir kutu lokum.Anlam veremiyorlar tabii.Bizim elçi yiyor önce,sonra lokumu oradakilere ikram ediyor.Kutunun içindeki pusulayı Şah okuyor :

    ‘‘HERKES YEDİĞİNDEN İKRAM EDER’’
  • quote:

    Orjinalden alıntı: KIZILÖTESİİ

    Fatih sultan mehmet han istanbulu aldıktan sonra Sadramını neden idam ettirdi

    Çandarlı Halil paşa'dır o...
    Buna bir kaç sebeb gösterilir...
    İlki,Çandarlı Halil Paşa'nın kendisini iki defa saltanattan alıkoyup babası 2.Muratı tekrar tahta teşvik etmesi.Bunun soncunda Fatih Sultan Maehmetin Çandarlıya olan hışmı...
    Diğeri;Istanbulu Fethetmeye kararlı olan Fatihi Sadrazam Çandarlı Paşa'nın engellemesi buna üstlük,Bizanstan Savaşı durdurması için Rüşvet aldığı iddiası...
    Bu ve buna benzer sebebler Çandarlı Halil Paşaya olan güveni iyice sarsmış sonrasında da onun idam edilmesiyle sonuçlanmıştır...
    Kısa haliyle bu..Ama geniş bilgi isterseniz gerek kitaplarda gereksede net üzerinde epey bilgi var...
  • yeni arkadaşları ekledim.Hoşgeldiniz.
  • Unutturulan Zaferimiz: Kut-ül amare


    Birinci Dünya Savaşı’nda Türk ordusunun Çanakkale’den sonra kazandığı en büyük zafer. İngilizlere Göre Kut Zaferi "1842’deki Kabil bozgunundan beri İngiliz ordusunun yaşadığı en aşağılayıcı hezimet…". Ne yazıkki TRT2'de çıkan bir tarih belgeselini izlemesem heralde bu zaferden ömrüm boyunca hiç haberdar olamayacaktım. Niye tarih kitaplarımızda bu zaferlerimiz yer almaz! Acaba tarih kitaplarına sığamayacak kadar çok zaferimiz olduğundan mı yoksa birilerinin bizim şanlı tarihimizi ve gerçek düşmanlarımızı yeni neslin öğrenmesini istememelerinden mi kaynaklanıyor?

    Irak-ı Arap;
    Bugünkü Irak'ın Dicle ve Fırat havzası içerisinde yer alan ve Basra'ya kadar uzanan bir zamanların Mezopotamyası. Osmanlı ordusunun I.dünya savaşında çarpıştığı cephelerden biri olan Irak cephesinde 1916 yılında Halil Paşa kumandasındaki Türk ordusu olanca yokluğa ve imkansızlığa rağmen Çanakkale'de yaptığının aynısını yapmış ve tüm hızı ile ilerleyen İngiliz ordusunu önce durdurmuş ve çembere almış ardından onları kurtarmaya gelen İngiliz birliklerini yenilgiye uğratmış ve sonrasında General Townshend komutasındaki İngiliz tümenini Kut’ül-ammare şehrinde 13 general, 481 subay, 13.300 askeri ve tüm savaş araç gereçleri ile esir almışlardır.
    Halil Paşa zafer sonrası ordusuna yayınladığı bildirisinde şöyle demiştir:

    29 Nisan 1916 tarihli günlük ordu emri…

    ORDUMA

    Arslanlar!..
    1- Bugün Türkler’e şerefü şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın müşemmes semasında sühedamızın ruhları şadü handan pervaz ederken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum.

    2- Bize ikiyüz seneden beri tarihimizde okunmayan bir vakayı kaydettiren Cenab-ı Allah’a hamdü şükür eylerim. Allah’ın azametine bakınız ki, binbeşyüz senelik İngiliz Devleti’nin tarihine bu vakayı ilk defa yazdıran Türk süngüsü oldu. İki senedir devam eden Cihan harbi böyle parlak bir vaka daha göstermemiştir.

    3- Ordum gerek Kut karşısında ve gerekse Kut’u kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve on bin neferini şehit vermiştir. Fakat buna mukabil bugün Kut’da 13 general, 481 subay ve 13.300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30.000 zayiat vererek geri dönmüşlerdir.

    4- Şu iki farka bakınca cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu vakayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır.

    5- İşte Türk sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci vakayı Çanakkale’de, ikinci vakayı burada görüyoruz.

    6- Yalnız süngü ve göğsümüzle kazandığımız bu zafer yeni tekemmül eden vaziyeti harbiyemiz karşısında muvaffakiyeti atiyemizin parlak bir başlangıcıdır.

    7- Bugüne KUT BAYRAMI namını veriyorum. Ordumun her ferdi, her sene bu günü tesit ederken şehitlerimize yasinler, tebarekeler, fatihalar okusunlar. Sühedamız, hayatı ulyatta, semevatta kızıl kanlarla pervaz ederken, gazilerimiz de atideki zaferlerimizle nigehban olsunlar.

    Mirliva Halil
    Altıncı Ordu Komutanı
    24 / 04 / 1916

    Avustralyalı araştırmacı Dr.Gaston Bodart bu zaferi, “İngiliz prestijinin birinci dünya savaşı’nda yediği en büyük darbe" olarak yorumlamıştır.

    Yaklaşık 5 ay süren kuşatmanın ardından, 13 general, 481 subay ve 7 bini Hintli 13 bin 300 İngiliz askeri Türk birliklerine teslim oldu. Tarihe Kut ül Amare zaferi olarak geçen savaşlar sırasında İngilizler 40 bin kayıp ve esir verirken Türk birlikleri ise 25 bin askerini kaybetti.

    Kut ül Amare savaşı sırasında Türk birlikleri sınırlı sayıda uçakla önemli görevler yaptı. Keşif görevleri yapan Türk uçakları bir taraftan da düşman hedeflerini bombardıman etti. 26 Nisan 1916’da Kut ül Amare’deki İngiliz kuvvetlerine erzak yardımına çalışan bir İngiliz uçağı da Türk avcı uçağı tarafından düşürüldü.

    Ancak kazanılan bu tarihi zafere rağmen savaşın genelinde mağlup olan Türk ordusu, takviye edilen İngilizlerin bölgeyi Şubat 1917’de işgal etmesine engel olamadı. Irak’ın güneyine 1914 sonlarında çıkarma yapan İngilizler, ancak Mart 1917’de Bağdat’a ulaşarak kenti işgal etti.
  • 29 Nisan 1916 günü Irak topraklarında büyük bir zafer daha kutlanıyordu: Kutul Amare! Çanakkale Zaferi’nden sonra elde edilen en büyük zafer olan Kutul Amare’de 33 bin İngiliz askeri ile 500’e yakın içinde generalin de bulunduğu subay grubu esir alınıyordu. Bütün dünya bu zafer karşısında şaşkınlığını gösterirken; güneş batmaz imparatorluk üzerinde bir güneş doğuyordu: Türk güneşi! İşte bu güneş Arap çöllerinde İngiliz hayallerini gömüyordu. Ama gelin görün ki diğer cephelerde yapılan hatalar bu zaferi gölgede bıraktı. İşte bu zaferin öyküsü:
    Hedef Bağdat Büyük kuvvetlerle Çanakkale’ye saldıran İngilizler, aynı tarihlerde de Arap topraklarında adım adım ilerliyorlardı. Çanakkale yenilgisinden sonra ağırlıklı olarak Arap Cephelerine kuvvet kaydıran İngilizler bölgenin kalbi Bağdat’ı ele geçirmek istiyorlardı.
    General Tawshend komutasındaki birlikleri 24 Temmuz 1915 günü Bağdat’a doğru hücuma geçti. Bu ilerleyiş karşısında Irak Umum Kumandanı Nurettin Bey komutasındaki birlikler 28 Eylül 1915 tarihinde İngilizler karşısında Kutul Amare’den çekildi ve İngilizler burayı işgal etti. 22 Ekim günü ise İngiliz birlikleri Bağdat üzerine iki koldan yürümeye başladılar. Bu birlikler Selman Pakt’ta Nurettin Bey komutasındaki birlikler tarafından 22 Kasım günü durduruldu. İngilizler tekrar Kutul Amare’ye geri çekilmek zorunda kaldılar. 23 Kasım günü de Türk birlikleri hücuma kalktı. Birçok yerde çok çetin çatışmalar oldu. Zaman zaman Türk birlikleri geri çekilse de genel saldırısını durdurmadı. 5 Aralık günü Türk birlikleri, Kutul Amare önlerine geldiler. Aralık ayı boyunca Kutul Amare’de sıkışan İngiliz birlikleriyle çok çetin çatışmalar oldu.
    İngilizler kuşatıldı
    Türk birlikleri Kutul Amare’de İngilizleri tam manasıyla kuşatmış ve bir çember içine almışlardı. Bunu yarmak için İngiliz birlikleri zaman zaman takviye aldıysa da başarılı olamadı. Mart ayına kadar süren bu kuşatma sırasında İngilizler içinde büyük kayıplar oluyordu. Nehirlerden yapılan cephane ve yiyecek yardımı yeterli olmuyordu. Bu yarma sırasında Sabis bölgesinde Ali İhsan Bey komutasındaki birliklerle de başarılı çarpışmalar oluyordu. Sabis Meydan Muharebesi olarak da tarihe geçen bu çatışmalarda Türkler büyük başarılar elde ediyordu. 10 Mart 1916 günü zor durumda bulunan İngiliz birliklerine, Türk Komutanlığı tarafından teslim olma önerisi verildi. İngilizler buna olumlu cevap vermedi. İngilizler 6 Nisan günü büyük bir saldırıya geçerek yarma harekâtına giriştiler, ancak başarılı olamadılar ve çok büyük kayıplar verdiler.

    "Baltacı devri geride kaldı"
    9 Nisan günü İngiliz Komutanı Tawshend’e Halil Paşa’nın "teslim ol" çağrısı gitti. General buna, "Türkler muharebe sahasında daima iyi asker ve necip insandırlar; fakat ben henüz teslim olmayı düşünmüyorum" cevabını verdi. 22 Nisan günü İngiliz birlikleri General Tawshend komutasında 5 bin kişilik bir birlikle hücuma geçtiler. Bundan da sonuç alamadılar. 3 bin ölü vererek geri çekildiler. Arada Hali Paşa’ya rüşvet teklif ederek kuşatmanın kaldırılmasını istediler. Hali Paşa da bu tarihî teklife şu anlamlı cevabı verdi: "Baltacı devirleri geride kaldı!"

    Ve tarihî an geldi...

    Bu hücum ve tekliften sonra sonuç alamayacaklarını anlayan İngilizler, General Tawshend’ın yazısıyla teslim olacaklarını bildirdiler. General Townshend şu satırları içeren telgrafı, İngiliz Avrupa Kuvvetleri Karargâhına gönderiyordu:
    "Kut’daki muhafızlarımızı almak üzere bir Türk alayı yaklaşmaktadır. Hem kalenin hem de şehrin üzerine beyaz bayrağı çektim. Taburlar saat 2’de Şumran yakınındaki kampa girmeye başlıyorlar. Biz telsizi yavaşça imha ediyoruz ki, bu iş yapılmaya değer. Kut’dan bütün gemiler ve istasyonlara elvedâ ve hepinize iyi şanslar… (29 Nisan 1919, Saat: 13.35, General Towshend" İngiliz birlikleri ellerindeki topları imha ettikten sonra 476’sı subay olmak üzere 33 bin 390 kişilik mevcuduyla kayıtsız ve şartsız olarak Türk kuvvetlerine teslim oldular. Bu tarihi zafer üzerine 6’ncı Ordu Kumandanı Mirliva Halil Paşa, ordusuna şu mesajı çekiyordu: "Bugüne ‘Kut Bayramı’ namını veriyorum."
    Bu zafer Avrupa’yı tam manasıyla şok etti. Bütün gazeteler Türk’ün zaferini yazmak zorunda kalırken, İngilizler için de "Çanakkale’den sonra en büyük hezimete uğradı" değerlendirmesini yaptılar. Gerçekten de en büyük zaferdi. Ancak gelin görün ki diğer cephelerdeki yenilgiler ve yanlış sevk ve idare bu zaferi başarısızlığa dönüştürdü. Bir süre sonra buradaki Türk birlikleri -Almanya’nın etkisiyle- İran cephesine gönderildi ve zayıf kalan bu cepheye İngilizler 1917 yılı başında büyük kuvvetler yığarak bekledikleri güce ulaştı ve 11 Mart 1917’de Bağdat’ı geri aldılar. Daha sonra da Musul’a doğru ilerlediler. Petrol yatakları Musul’u, Türk direnişi karşısında alamadılar. Ta ki mütarekeye kadar... Mütarekede bile buralar elimizdeydi. Mondros Mütarekesi’nden üç gün sonra burayı da haksız bir şekilde oldubittiyle işgal ettiler.
    İlginçtir bu bölgede görev yapan ve adlarını iki büyük zafere attıran Ali İhsan ve Halil Paşalar yıllar sonra soy ismi olarak bu bölgenin isimlerini aldılar. Sabis ve Kut! Bu vesileyle Arap çöllerinde canlarını veren aziz şehitlerimizi saygı ve rahmetle anıyoruz.


    Alıntıdır.
  • Hiç duymamıştım :S
  • Rodos'la 390 Yıl
     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••


    Hilalli Burçlarında 390 yıl Ay-Yıldızlı Bayrakların Dalgalandığı Rodos Kalesi

    20 Aralık 1522'de şanlı bir şekilde fethedilip 20.000 şehidin kanıyla yıkanan Rodos Adası Şövalye artıklarından temizlendikten sonra tam 390 yıl Türk Adası kimliğiyle yaşadı..


    Rodos Şövalyeleri’nin (The Knights of Rhodes) Adaya Gelişi

    Anadolu’nun güneybatısında bulunan Rodos Adası, müslümanlar tarafından ilk olarak 672'de, Emevîler zamanında Bizanslılar'dan alındı. Ada, 680’de tekrar Bizanslılar'a geçti.

    Haçlı Seferleri sonucunda Urfa ve Kudüs’te Haçlı kontlukları oluşturularak Kudüs’e mukaddes yerleri ziyarete gelen Hıristiyan hacıları ağırlamak için 1118’de bir manastır-hastane kurdular. Burada hizmet edenler Ortaçağ’da hakim olan şövalyelik ruhuna bağlı "doğruluk, tevazu ve itaattan" oluşan üçlü yemin ile manastıra bağlanıyorlardı. Fakat papaz veya keşiş olsun istisnasız bütün şövalyeler Müslüman düşmanlığında müttefiktiler.

    Müslümanlar 1291’de tekrar Kudüs’ü fethedince Saint Jean Şövalyeleri (Les Chevaliers de Saint Jean de Jerusalem) Kıbrıs’a sığındılar. Kıbrıs Kralı'nın himayesinden memnun olmayan şövalyeler hiçbir krala tabi olmadan İslam’a karşı savaşlarını devam ettirecekleri bir yer aramaya koyuldular. Kıbrıs’a uzak olmayan Rodos’u gözlerine kestiren şövalyeler adadaki Müslüman ve Yunanlılardan oluşan yerli halk tarafından bir kaç defa püskürtülürlerse de 15 Ağustos 1309 tarihinde Ada şövalyelerin eline geçti. Bu tarihten sonra Rodos 213 yıl boyunca bölgede Hıristiyanlığın İslam’a karşı tek ve en güçlü kalesi olarak şer faaliyetlerinin merkez üssü oldu.

    Korsanlar ve Eşkiyalar Cumhuriyeti


    Adalar Denizi ile Akdeniz arasında ulaşım yollarına hakim olan bu dini teşkilat hakikatte Hıristiyanlık kisvesi altında bir şekavet ocağından başka birşey değildi. Civar sahillere sarkıntılık ederek ve bilhassa korsanlıkla esircilik ederek servet topluyorlardı. Batılı yazarların da itiraf ettikleri gibi bu bir korsanlar cumhuriyetinden başka birşey değildi.

    Fatih Sultan Mehmet’in küçük oğlu Cem Sultan da iktidar mücadelesini kaybettikten sonra Rodos Korsanları'nın eline düştü. Rodos’u Osmanlı mülküne katmak için sefere çıkan donanma, 300 kadırga ile 25 Temmuz 1522 günü Rodos açıklarında göründü. Bir ay sonra Sultan Süleyman da Marmaris üzerinden ikinci bir donanma ile kuşatmaya bizzat katıldı. Adanın bugün dahi görülen müstahkem kaleleri ve şövalyeler bütün varlıklarıyla fethe direndi ise de Türk destanına dönüşen büyük bir savaşın ardından Rodos (Saint-Jean) Şövalyeleri 20 Aralık 1522'de teslim bayrağını çekmek zorunda kaldılar.

    390 Yıllık Türk Adası'nın Huzur Yüzyılları

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••


    Şövalyelerin Büyük Reisi L’Isle Adam maiyyetiyle birlikte teslim şartlarını konuşmak için Sultan’ın ordugahına geldi ise de Genç Sultan, mağlup reisi gün boyunca yağmurun altında bekletti. Nihayet Kanuni Sultan Süleyman erguvan renkli bir çadır altında, harikulade ve zengin iki Altın Arslan arasındaki altın tahta oturmuş şaaşalı bir şekilde mağlup reisi kabul etti. Ağır ve uzun bir sessizlik içinde iki büyük düşman birbirini süzdükten sonra ihtiyar Şövalye genç Sultan’ın elini öptü. Kanuni de ona hil’at giydirdi. Sultan ona "Size teşkilatınızı, idare adamlarınızı olduğu gibi muhafaza etme hakkı tanıyor, evinizde ve dışarıda askerlerinize emir verme hakkı bahşediyorum" diyerek Osmanlı hizmetine girmeyi teklif etti. L’Isle Adam "Devletimden mahrum olmaktansa şu bahtsız hayatımın sona ermesini, yahut adamlarımdan kaçarak daima şerefsiz yaşamaktansa mağlup diye anılmayı istiyorum. Mağlubiyet talihin bir eseri ve size mağlup olmak utanç verici değildir. Fakat kanaatime göre kendi adamlarını terk etmek ve karşı tarafın ordusuna geçmek haince ve utanç vericidir" der. Sultan, bu cesur cevaptan etkilendi ve cömert bir teslim anlaşması imzaladı. Şövalyeler bütün silah ve mallarını alarak adayı terk etme iznini aldılar. Adayı terk etmek isteyenlere izin verilirken, kalmak isteyenlerin de bütün güvenceleri sağlandı. 20.000’den fazla şehidin verildiği Rodos'un fetihten sonra, Kanunî Sultan Süleyman Han, 29 Aralıkta şehre girip kaleyi gezdi. 2 Ocak Cuma günü ise camiye çevrilen Saint Jean Kilisesi'nde Cuma namazını kıldı. Adına okunan hutbeyi dinledi.

    Sultan Süleyman Rodos’u gezdikten sonra şövalyelerin Büyük Reisine iade-i ziyarette bulundu. Olayın şahidi şövalye İacopo Fontanna bu ziyareti şöyle anlatır: "Padişah Grand Maestroluk Sarayına girdiğinde Büyük Reis galib hükümdarı diz çökerek karşılamak ister. Kanuni işaret ederek kaldırır ve eliyle selamlar. Yine Osmanlı hizmetine girme konusu konuşulmuş olmalı ki; I’Isle Adam, padişaha hitaben "Bana tahsis edeceğiniz bir şehirden ziyade bizzat ben, Türk merhamet ve faziletinin ebedi sembolü olacağım" der.

    Şövalyeleri Girit’e kadar Osmanlı gemileri götürdü.

    3 Ocak günü Aydın, Midilli, Karasi, Menteşe, Saruhan Sancakbeylerine, Anadolu Beylerbeyi Kasım Paşa'nın nezaretinde Rodos’taki inşaat, imar ve iskân işleri bitinceye kadar adada kalmalarını emredip, İstanbul’a döndü. Rodos’a derhal Türk göçmenleri yerleştirilmeye başlandı. Ada bir sancak yapılıp, Cezâyir-i Bahr-i Sefîd Eyaleti'ne bağlanarak Sancakbeyi olarak Mehmed Bey tayin edildi.

    Adalarda Silinmek İstenen Türk İzleri

    Hristiyanlığın koruyuculuğunu üstlenen Şövalye artıklarından temizlendikten sonra birçok cami, imaret, mektep, medrese ve yol yapılıp gül bahçesine çevrilen Rodos Adası bir Türk Adası olarak tam 390 yıl Osmanlı yönetimi altında altın çağlarını yaşadıktan sonra Yunanlılar'ın adadaki tahribatları ve Türk izlerini silme çalışmaları başlatıldı.

    Yapılan bütün tahribatların ardından Rodos’tan günümüze sadece 12 çeşme, 3 hamam, Süleymaniye Medresesi başta olmak üzere bazı medreseler ile Sultan Süleyman İmareti, Saat Kulesi, Fethi Paşa Rüştiyesi, Hafız Ahmed Ağa Kütüphanesi, 18 mescit ve 11 cami kalmış. Camilerden sadece iki tanesi faal.
  • Türk Şehitlikleri Bulunan Ülkeler

    30 ülkede 77 şehitlik var

    Milli Savunma Bakanlığı'nın istatistiklerine göre 5 kıtada, 30 ülkede 77 şehitlik var. İstatistiklere göre Türk şehitlikleri bulunan ülkeler şunlar: Almanya, Arnavutluk, Avusturya, Azerbaycan, Burma, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Güney Kore, Hindistan, Irak, İsrail, İngiltere, İtalya, Japonya, KKTC, Letonya, Libya, Macaristan, Malta, Mısır, Polonya, Romanya, Rusya, Suriye, Suudi Arabistan, Ukrayna, Ürdün, Yemen, Yugoslavya, Yunanistan.


     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••


    Kore Cumhuriyeti'nin Pusan kentinde bulunan ve Birleşmiş Milletler tarafından yaptırılmıştır. Kore Savaşı'nda hayatını kaybetmiş askerler BM Çokuluslu Gücü'nün askerleri için yaptırılmıştır. Türk askerlerinin yattığı kısıma "Pusan Türk Şehitliği" adı verilmiştir.

    14.4 hektarlık bir alanda kurulu olan şehitlik 18 Ocak 1951'de inşa edilmiştir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Çöl Gezer -- 14 Mayıs 2008; 0:45:29 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: magnum_1453


    quote:

    Orjinalden alıntı: KIZILÖTESİİ

    MUSTAFA KEMAL PAŞA HANGİ OSMANLI PAŞAMIZIN YAVERİYDİ.

    M.Kemal Paşa ,bir paşa'nın değil Padişahın yaveriydi..
    O padişah da tam ismiyle Sultan 6.Mehmed Vahideddin idi...
     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••
    Sultanı Mustafa Kemal ile birlikte gösteren bir görüntü.


    Vahdettin henüz veliahtken Mustafa Kemal birlikte Almanya'ya gitmişlerdir hatta. Daha önce Osmanlı topraklarını karış karış gezen Alman imparatoru II. Wilhelm'e iade-i ziyarette bulunmak için. O esnada I. Dünya Savaşı henüz bitmemişti. Yıl 1917 yanlış hatırlamıyorsam.
    Ziyaret esnasında Mustafa Kemal Alman komutanlara savaş konusunda önemli stratejiler sunarken Alman subayların kendisine güldüklerini fark eder. Özellikle Suriye cephesi hakkında çok ciddi şeyler söylediği halde neden böyle yaptıklarına anlam veremez ve dayanamayıp sorar neden beni ciddiye almıyorsunuz diye.
    Alman subaylardan biri "Kafanızda o komik şey olduğu sürece kusura bakmayın kimse sizi ciddiye almaz burada" der. Mustafa Kemal o günden bu yana fes takmamıştır. Şapka devrimine kadar başında kalpakla dolaşır.
  • Of Muharebeleri 1916

    Ruslar, 24 Şubat 1916'da Rize'yi, 15 Mart 1916'da Of'u, 18 Nisan 1916'da Trabzon'u işgal ettiler. Ruslara karşı ilk önemli direniş Of ile Rize arasındaki Baltacı Deresinde olmuştur. Bu direniş yaklaşık bir ay sürmüştür. Of'un işgaliyle Solaklı Vadisinde bir direniş meydana geldi. Ruslar bu direnişi kırarak Soğanlı ve Demirkapı geçitlerinden Bayburt'a inmeyi düşünüyordu. Rusların bu tasarısı ilk aşamada pek faydalı olmadı. Zira bölgenin gerçek sahipleri olan Türkler, Rus kuvvetlerine büyük kayıplar verdirdiler. Fakat sayıca üstün olan Ruslar bir süre sonra Çaykara'nın aşağı köylerini işgal etmeye başladılar.
    Yöre halkı kıyıdan uzakta olduğu için daha çok dağlık kesime, iç kesimlere doğru çekilmek zorunda kaldı. Bu çekilme sırasında direnişlerine devam etmişlerdir. Geri çekilen askerler Of'un bütün köyleri ve yakın kazalardan toplanan gönüllüler ile Trabzon Hapishanesindeki mahkumların da izin alarak, müfreze halinde gönüllü olarak katılmalarıyla Baltacı Deresinin batı yanında Ruslara karşı savunma hattı oluşturuldu.

    Savaşın en şiddetli günleri:
    07 Mart 1916 : Düşman ilk saldırıya başladı. Düşman Baltacı Deresinden geri atıldı. 26 şehit verdik.
    08 Mart 1916 : İki gün sürdü. Düşman geri püskürtüldü.
    10-11 Mart 1916 : Düşman karadan ve denizden saldırdı, her tarafı yaktı. 200 kumandan 380 şehit verdik.
    12 Mart 1916 : 11. Alay Sürmene'ye nakledildi. Kelali tepelerinde verilen mücadelede başarısız olundu. Göç başladı.
    13 Mart 1916 : Rus donanması savaşa girdi.
    14 Mart 1916 : Düşman 600 ölü, 800 yaralı verdi. Baltacı deresi kana bulandı.
    15 Mart 1916 : Ruslar donanma sayesinde karaya asker çıkarmaya devam etti.

    Rus ordusu sivil halkın üzerine yüklenmiş ve 15 Mart 1916'da Of'a girmiştir. Ruslar Solaklı vadisinden yukarıya doğru giderken Oflu halk mücadele ettiyse de; İspir'e asker çıkarılmasıyla Of işgal edilmiş oldu. 20 Nisan 1916'da Ruslar Madur Dağı'nın güneyinde Leman Suyu ve Öküzlü Yaylası'na kadar ilerledi. Bayburt'taki 3. Ordumuz, karşı taarruza geçerek Sürmene-Of istikametinde denize ulaşmayı, Rus ordusunu imha etmeyi ve Trabzon'u kurtarmayı planlıyordu.

    Hazırlıklarını tamamlayarak 1916 yılının Haziranında harekete geçti. 22 Haziran'da Sultan Murat-Pistoklu Hanları arasındaki 60 km'lik mesafede gece baskınları düzenlendi. 23 Haziran 1916'da çoğu Çanakkale'den dönen Miralay Kazım komutasındaki birliğimiz Rusların keşif kolunu Yurt Yaylası'nda süngüden geçirmiştir. İkinci büyük taarruz Sultan Murat Tepesinde başladı. Topçu ateşi desteğiyle Rusların bütün siperleri ele geçirildi. Burada Ruslara büyük zayiat verdirildi. Rusların kayıpları 1000'den fazla ölü ve çok sayıda esirdi. Daha önce birliği ile birlikte burada şehit olacağını rüyasında gören Seyfeddin Bey ve kahraman Mehmetçiklerimiz Şüheda tepesini Ruslardan almıştır. Fakat bir subay, bir astsubay ve 70 er şehit verdik. Haziran ayının 27'sinde Harmantepe-Kabanbaşı hattında 36 saat devam eden mücadelede 60. Alayımız 7 zabıt ve 150 er şehit vererek Rusları geri püskürtmüştür.

    12 Şubat 1918'de, Vehip Paşa komutasındaki 3. Kafkas Ordusu ileri harekata girişti. Trabzonlu Albay Hacı Hamdi Bey komutasındaki 37. Tümen, Giresun'daki 123. Alay ile takviye edilerek Trabzon üzerine yola çıktı. Bölgedeki çeteleri temizleyerek ilerleyen birlikler, 15 Şubat 1918'de Vakfıkebir'i, 17 Şubat 1918'de Akçaabat'ı geri aldılar. Birkaç gün içinde çevreyi temizleyerek Trabzon'a girdiler. 24 Şubat 1918'de Trabzon Ruslardan geri alındı. Doğuya doğru ilerleyen Türk birlikleri 28 Şubat 1918'de Of'u düşmandan geri aldı.
  • TARİHİMİZDE KÖPEKLERİN YERİ
     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••


    Osmanlı ordusunda köpeklerle ilgili olarak 3 ayrı isimle askeri birimler var,bunlar:

    ZAĞARCILAR,
    SEKSONCULAR(SAMSUNCULAR)
    TURNACILAR


    ZAĞARCILAR
    İsminden de anlaılacağı üzre av köpeği yetiştiricisi askerlein yer aldığı bir birim.Bu birim barış zamanı padişah ve yüksek mertebedeki erkanın av şenliklerinde yer alan köpekleri eğitirlermiş.
    Ancak Sefer zamanı ordunun en sevdiği askeri birim haline gelrlermiş.Zira avladıkları hayvanları askerin karavanasıa katarlar askerin et yiyerek güçlü olmasına yardımcı olurlarmış.Atlı zağrcılar ve yaya zağarcılar olmak üzere iki grupta yer alırlarmış Atlılar daha kıdemlilerden seçilirmiş.

    SEKSONCULAR(samsuncular)
    Yeniçeri ocağı içinde yer almışlardır,özellikle imparatorluğun yükselme devrine oldukça başarılı hizmetlerde bulundular,

    eflak beyinden fathsultan mehmete gönderilen seksonlardan dolayı bu birim böyle anıldı.Sekson eski yunancada savaş köpeği anlamına gelmektedir

    Savaş alanınna padişahın korunmasında , süvarilere hücum edecek alan açılmasında ve konaklama bolgelerınde devriye gorevlerinde yer aldılar.
    Seksoncu başı zağarcı başının altına görev yapardı,Seksoncuların köpeklernin eğitimi icin tophane mevkinde bir yaylak verlmişti,köpeklerin hüünerlerinin padişahlara ispatı için onların huzurunda talimlerini ayılarla yaparlardı.samcuların sayısının 531 e kadar çıktığı bildirilmektedir.


    TURNACILAR

    sonraları zağarcılardan ayrılarak padişahın av günlerinde görev yaptılar beslenen turnalar avlaklarda salınarak padişah ve erkanının av yapması sağlandı.onların köpekleri daha çok tazılardan oluşmaktaydı.


    Genelde her zağarcı 3 her seksoncu 1 her turnacı da 3 köpeğe bakmakla mükellefti
    Bu köpeklerin yiyecekleri istanbulun işkkembecilerinden karşılanırdı,ancak bunun karşılığında onlardan normal esnaftan alınan bazı vergiler alınmazdı,

    Bununla birlikte köpeklerin yılda 1 HALT( tasma) istihkakları vardı) Günümüzde kullandığımız BİR HALTA YARAMAZ lafı o dönemde gelmektedir.Tabaklanan derilerin en kullanılmayan kısımlarından HALT lar yani tasmalar yapılırdı,tasma yapımında bile kullanılamayan derilere yani atılacak derilere " bir halta yaramaz" denirdi.Günümüzde de hiç bir işe yaramayan anlamı bu dönemdeki söylemlerden gelmektedir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Çöl Gezer -- 14 Mayıs 2008; 1:03:29 >
  • 
Sayfa: önceki 1718192021
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.