Şimdi Ara

SÖYLERMİSİNİZ BANA BÖYLE BİR AŞK VARMI????? (2. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
72
Cevap
0
Favori
948
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • S

    A

    Ç

    M

    A

    L

    A

    M

    A
    quote:

    Orjinalden alıntı: the_point

    quote:

    Orjinalden alıntı: DiabloXT


    quote:

    Orjinalden alıntı: the_point

    böyke bir aşk yoktur..
    onu ceçelim aşk diye birşey yoktur zaten..
    kendimiz kandırmayalım arkadaşlar...

    Aşk diye birşey yoktur derken ne demek istedin ben anlamadım.Madem yok bana uzun süredir yaşadığım yoğun duygunun ne olduğunu anlatabilir misin?

    anlatayım:
    insanların hisleri (duyguları, nefretleri. aşkarı..vs) tamamen hormonlarla ilgili bir olaydır..
    yani vücudunda hormon salgılanırsa aşık olursun, nefret edersin vs..
    bir kediyi severken salgılanan hormon ile aşık olunduğunda salgılanan hormon aynı hormondur..
    ama sen ön yaşantılarından ötürü kediye karşı sevgi, eğer karşındaki bir bayansa ona karşı muhabbet aşk hissedersin..
    yani aşk öğretilmiş bir şeydir.. kökten varolan birşey değildir.. haliyle sana küçükken kediye aşık olunur diye öğretilmiş olsa idi sen kediye aşık olabilirdin..
    ve insan "aşık olmak" gereksinimi hisseder.. herkes aşktan güzel bahsetmiştir..
    yani sen hissettiğin için aşık olursun.. aşıkolduğun için aşkı hissetmezsin..
    tüm duygular aynıdır ve duygunun ne olaacağına sen karar verirsin..
    onun için aşk deye bişey yoktur..
    yalnızca genel olarak duygular vardır..



  • B.S.S çok güzel bir hikaye.Paylaştığın için saol.Günümüzde böyle aşklar yok.Bizim günümüzde parayla satın alınan,aşktan ziyade menfeat ve çıkar peşinde olan birde dış görünüş aşkları moda.Böyle aşkları ya filmlerde ya da aşk romanlarında görebiliriz.
  • Aşk yoksa ben yaşamıyorum ozaman.Aşk dıye bısı yoksa havada yok suda yok yemek de yok.

    ustune basa basa soyluyorum...Ben suan ne dıs gorunuse ne maddıyata bakarak aşk yaşıyorum.tamamen duygusal



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi sipidaksipidakyusenbalik -- 23 Mayıs 2005, 13:44:56 >
  • Sinema TÜRK aklıma geldi....

    Emrah oğlummm sana Böbreği ben verdim...

    Emrah : Böbreğim yokkk beniimmmm.. Yokk benimmmm Yooookk benim...
  • Biraz türk filimlerini anımsatıyor.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: sipidaksipidakyusenbalik

    Aşk yoksa ben yaşamıyorum ozaman.Aşk dıye bısı yoksa havada yok suda yok yemek de yok.

    ustune basa basa soyluyorum...Ben suan ne dıs gorunuse ne maddıyata bakarak aşk yaşıyorum.tamamen duygusal

    Sen istisnasın balık.

    Kim demiş aşk yok diye.Aşk yok ise bende yokum.
  • bi de şey vardı adamın kulağı kopuyodu birden bi yerden kulak geliyodu adam öldüğü gün karısı saçını topluyordu bi bakıyolar kulak yok
  • sıkılmadan okuycagınızı dusunuyorum..buda baska bır hıkaye....


    Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez....
    Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir
    kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte,
    aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç...
    Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda
    başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı
    aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse,
    kız ise ablasında...Sırf birbirlerini görebilmek için, her sabah
    erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların
    durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...

    Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu...
    Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki
    yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor
    getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında
    da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen,
    banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da
    kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi
    onlarınki...

    Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü,
    büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi
    sürecine rağman çocuk sahibi olmayınca, "bütün mutlulukların bizim
    olmasını beklemek, bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarına.
    Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler...

    "Senin için ölürüm" derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adam da
    "Hayır, ben senin için ölürüm" diye yanıt verirdi hep...

    Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, "Bir
    tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak...." Kütüphanenin ikinci rafında
    başka bir not olurdu, "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok
    sevdiğimi sakın unutma" Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu
    notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek,
    kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla
    karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....

    Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun
    hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı
    yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler.
    Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı.
    Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı.
    Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken,
    harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde "satılık" levhası asılı olan.

    "Ne dersin, bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır, harika
    bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan,
    martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..."

    "Sen istersin de ben hiç hayır diyebilirmiyim?" diye yanıt verdi adam.
    "Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para
    olursa olsun, burası bizimdir artık...."

    Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor
    oldu, adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla.
    Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra,
    kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu
    görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki
    evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir
    cevap
    aldı: "Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut..."

    Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da
    çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini
    söylemesi için yalvardı adama, "Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur
    anlat" diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve
    sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton
    duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...

    Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği
    arkadaşına dert yanarken, "Artık dayanamıyorum, sana söylemek
    zorundayım" diye sözünü kesti arkadaşı. "O, seni aldatıyor. İş yerimin
    tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen.
    Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya...." "Sus, sus çabuk, duymak
    istemiyorum bu yalanları" diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını,
    kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın
    hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece
    masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç
    çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl
    sarıldığını gördü adamın...

    Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona
    sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar
    etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa
    geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve
    bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, "son bir kez kucaklamak
    isterim seni" diyecek oldu ama kadın, "defol" dedi nefretle...

    İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına
    kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın.
    Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen
    yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri
    geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin
    alması için dua ediyordu.

    Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile,
    kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle
    uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. "Sen, buraya ne
    yüzle geliyorsun" diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. "Lütfen, içeri
    girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor." dedi genç kadın.
    Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: "Hiçbir şey
    göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü.
    Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık
    bir senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi
    onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden
    uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de
    haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa
    ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi
    görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış,
    bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim Sana bu kutuyu vermemi
    istedi."Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın Hemen
    oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra
    akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda.

    İlk kağıtta, "Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem" diyordu...
    Sırayla okudu;

    "Seni çok sevdim",

    "Seni sevmekten hiç vazgeçmedim",

    "Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim."

    "Fakat benim için ölmeni istemedim"

    "Şimdi bana söz vermeni istiyorum."

    "Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?" son kağıdı eline alırken, kutuda
    bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:

    "Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman
    terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım...."
  • quote:

    Orjinalden alıntı: HuZuN_CiCeGi

    quote:

    Orjinalden alıntı: sipidaksipidakyusenbalik

    Aşk yoksa ben yaşamıyorum ozaman.Aşk dıye bısı yoksa havada yok suda yok yemek de yok.

    ustune basa basa soyluyorum...Ben suan ne dıs gorunuse ne maddıyata bakarak aşk yaşıyorum.tamamen duygusal

    Sen istisnasın balık.

    Kim demiş aşk yok diye.Aşk yok ise bende yokum.


    ooo Çiçek sende mi aşık olanlar kervaanına katıldın. Senide kaybettik demekki tuhh.
    şıpıdak olumsen tam bi zamaşıksın. şıpsevdim benim.

    @son_iz

    Olum sen naptın böle yaa mahvettin falla beni şimcik.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi B.S.S. -- 23 Mayıs 2005, 14:21:08 >
  • Ben aşk için yaratılmışım dermişim Aşkı savunmak için aşık olmak gerekmez B.S.S
  • quote:

    Orjinalden alıntı: HuZuN_CiCeGi

    Ben aşk için yaratılmışım dermişim Aşkı savunmak için aşık olmak gerekmez B.S.S


    hımmm demek ki aşk için varsın. Varya çiçek sen bi aşık falan olsan herhalde ömür boyu bırakamassın
  • B.S.S
    valla ben bısey yapmadım...hıkaye cok guzel banada arkadasım yolladı sızlerle paylasayım dedım...guzel ama dımı



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi son_iz -- 23 Mayıs 2005, 14:30:43 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: B.S.S.


    quote:

    Orjinalden alıntı: HuZuN_CiCeGi

    Ben aşk için yaratılmışım dermişim Aşkı savunmak için aşık olmak gerekmez B.S.S


    hımmm demek ki aşk için varsın. Varya çiçek sen bi aşık falan olsan herhalde ömür boyu bırakamassın

    doğru diyosun.O yüzden galiba onlar beni bırakıyo
  • valla güzel bide ben koyayım daha önce yayınladım bakalım nassı olacak.

    AKLIMDASIN

    Değişik ama Gerçek bir Aşk hikayesi...

    Hikayenin kahramanı Yüksel Şahin Ağzından aktarılmış bir şekilde:

    Üniversite 2.sınıfa gidiyordum. Gençlik bu ya, başımda kavak
    yelleri esiyor.
    Zaman ise benim geleceğin en büyük gazetecilerinden biri olmam
    için geçiyor gibime geliyordu. Geliyordu ama ben derslerden çok,
    arkadaşlarla üniversite binamızın içerisindeki sahalarda ve ağaçların
    arasında top oynamayı, gezmeyi ve arkadaşlarla sohbet etmeyi tercih
    ediyordum.
    Ama itiraf edeyim, özellikle bahar aylarında etraftaki değişimleri,
    yeşillikleri geleceğin büyük gazetecisi gözüyle de izliyordum. Eh, gözleme
    yeteneğin olacak ve tabiattaki güzellikleri –bayanları- göreceksin de
    şairlik taslamayacaksın, aşık olmayacaksın olur mu?
    “Öğrenci dediğin fotokopisinden belli olur”, “Fotokopisiz öğrenci
    meyvesiz ağaca benzer” öğrenci atasözleri uyarınca vize dönemlerinden bir ay
    önce gördüğümüz derslerin notlarının fotokopilerini bulup almak için Azim
    Fotokopi’ye gittim. Azim Fotokopi hemen hemen bizde ki bütün derslerin dönem
    içindeki notlarının fotokopilerini çoğaltır ve satardı. Orada fotokopileri
    alırken yanımda bizim birinci sınıfta gördüğümüz bir dersin fotokopisinin
    olup olmadığını soran bir kız vardı. Fotokopiciden o dersin notlarının
    olmadığını öğrenince oldukça üzüldüğünü gördüm. İçimdeki yardımseverlik
    duyguları kabardı. Belirtmeliyim ki genellikle güzel bayanlara karşı her
    zaman yardımseverimdir. Kıza dönerek:
    - “Her halde İletişim Fakültesinde okuyorsunuz” dedim.
    - “Evet” dedi.
    - “Bizim geçen yıl gördüğümüz Gazete Yazı Türleri dersinin
    fotokopileri
    bende hala duruyor. İsterseniz onları size ben temin ederim” dedim.
    - “Ah, size zahmet olmasın?” dedi.
    - “Yok canım ne zahmeti” dedim.
    Sonra oradan beraberce konuşarak çıktık. Yolda adını söyledi: Figen’miş.
    Neyse biz böylece tanışmış olduk.
    Ertesi gün ders notlarını ona verdim. Kız beni çok etkilemişti. Bir içim su
    derler ya öyleydi. Tabii, beni çok etkilediği içinde bana öyle gelmiş
    olabilir. Neyse... Bu yardım severliğimin karşılığında kız beni ne zaman
    görse hemen yanıma gelmeye başladı. Diğer arkadaşlarımla da tanıştırdım onu.
    Artık çok samimi olmuştuk. Olmuştuk olmasına ama kıza da tutulmuştum.
    Ne yapmalıydım... Düşünüyordum ama bir türlü de karar veremiyordum. Şimdi
    kıza arkadaşlık teklif etsem, yardım etmemin karşılığında ondan faydalanmak
    istediğimi düşünebilirdi. Ayrıca arkadaşlık teklif etmemin diğer
    arkadaşlarımın hele hele Osman’ın kulağına gitmesi... Aman aman ölsem daha
    iyi. Çünkü bizim arkadaş gurubumuzun arasında şöyle bir beddua vardı: “Allah
    seni Osman’ın medyatik diline düşürsün de, manşetlerden inme emi !”
    Çok düşündüm bir karar veremedim. En sonunda ona aşkımı mektupla ilan etmeye
    karar verdim. Bu amaçla oturdum ve usturuplu bir aşk mektubu yazdım.
    “Bu mektubu kaldığım yerin soğuk duvarlarını ısıtmaya çalışan yüreğimin her
    atışında ismini hatırlatan sıcaklığında yazıyorum. Bir melankoli içerisinde
    yazmaya çalıştığım bu satırlar daha çok seven yüreğimin sevilme mutluluğunu
    yakalaması için çabalaması ve belki de karşılıksız bir sevda bataklığına
    nasıl gömüldüğünün ifadesi.
    Acaba Figen; senin o melekler kadar güzel olarak tasavvur ettiğim hayalini
    gönlümden silip atsam mı diyorum. Yazık olmaz mı sorusu aklıma geliyor.
    Yazık olmaz mı aşkıma? Acaba unutsam sana karşı hissettiklerimi, hiçbir şey
    yaşanmamış gibi acaba bir anda geçen onca zamanın ötesine gidebilir miyim?
    Yakalanan bir kuşun esaretten kurtulmak için çırpınması gibi seni görünce
    çırpınan kalbimin atışlarını, yüzümün her kızarışını, benim sana olan
    tutkumu tavır ve yüz ifademden, heyecanımdan, titrememden anlamandan
    duyduğum korkuları... unutsam mı?
    Böyle bir şey mümkün olsa bile herhalde yaşadığım onca duyguyu bir anda
    jiletle kazıyıp, söker gibi atamam, atmam.
    Çevremde çok pişkin, yüzsüz, her şeyi çok rahat ifade edebilen biri olarak
    görülmeme rağmen aslında sevdiğine karşı aşkını ve duygularını ifadeden bile
    çekinen utangaç yapıda biri olarak sevgimi yazı ile belirtme ihtiyacı duydum

    Sana olan sevgimi hoş karşılaman dileğiyle...”
    “Yakın çevrenden biri”
    Mektubu daktilo ile yazdıktan sonra bir zarfa yerleştirdim.
    Figen’in de aralarında bulunduğu arkadaşlarla okulun önünde sohbet ederken
    lavaboya gitme bahanesiyle gidip sınıfta Figen’in ders notlarını tuttuğu
    ajandanın içine koydum ve sonucu beklemeye başladım.
    Ertesi gün üniversitenin ana binasında bulunan yemekhaneye giderken Figen
    bir ara yanıma yaklaştı ve:
    - “Yükselciğim san bir şey söyleyeceğim ama aramızda kalsın. Aramızdaki
    samimiyetten bir tek sana söylüyorum” dedi ve devam etti “Yahu dangalağın
    bir bana bir mektup göndermiş” dedi.
    - “Şaka mı yapmış mektupta?” diye sordum.
    - “Şaka mı bilmiyorum ama mektupta bana tutulduğunu, aşık olduğunu...

    falan filan yazmış işte. Yani oldukça duygulu bir dille bana ilan-ı aşk
    ediyor herif” dedi. Ben de:
    - “Peki kim bu herif” dedim.
    - “Ne bileyim, ismini yazmamış ki! Ama yazdıklarından
    bir şeyler çıkarmaya çalışıyorum. Bir iki tahminim de var” deyince
    heyecanlanarak;
    - “Peki kim olabilir” diye sordum.
    - “Tahminime göre bizim gruptakilerden biri ve... Neyse
    ismini de sonra öğrenirsin Yüksel” dediği sırada diğer arkadaşların da
    yanımıza gelmesiyle sözünü keserek onlarla konuşmaya başladı.
    Beni bir merak sarmaya başlamıştı. Acaba tahmini ben miydim de
    tavırlarımdan öğrenmek için konuyu bana açmıştı. Anlamış mıydı acaba...
    İçim içimi kemiriyordu; mektup yazmasa mıydım. Eğer gerçekten benim
    yazdığımı anlamışsa ve benimle bir daha konuşmazsa ne yapardım. Belki hem
    bir arkadaşı yitirecektim, hem de sevdiğim kızı.
    Bu arada şeytan da dürtüyordu beni bir mektup daha yaz diye. Bu
    sefer duygularımı daha açık belirtecektim. Bu düşüncelerle tekrar daktilonun
    başına geçerek yazmaya başladım:
    “Figen; şu an sana söylemek istediğim ama söyleyemediğim
    duygular var ya, o duyguları sana bir sahilde hafif bir yağmur çisiltisi
    altında ıslanırken ve deniz dalgalarının, martı sesleriyle birleşerek
    oluşturduğu o nefis fon müziği eşliğinde dans ederken söylemek isterdim.
    Bilmem sen hiç bir şeyi, pek çok şeyi kaybetme pahasına daha doğrusu
    yüreğin pahasına satın almak ister misin? Bil ki ben yüreğimi sana, senin
    için satmaya hazırım.
    Keşke sana olan aşkımı, seni görünce hissettiğim duyguları gözlerinin
    derinliklerinde köşe kapmaca oynarken anlatsaydım. Acaba anlatabilir miydim?

    İnsanlar madde ve mana arasında, denizde salınan tekneler misali
    gelip giderken; ben kendimi sevdama kucak açmış, senin gönül limanında
    demirlemiş olarak bulmak isterdim. Sana bağlanmak sarılmak ve ...
    Hayali bile yaşadığım hayatın sahte yaşantısından daha gerçek ve daha güzel.

    Mektubuma çok sevdiğim, güzel bir söz ile son vermek istiyorum:
    “Sevsen, sevilsen ve sevilebilir olsan”
    Beni sevilebilir biri olarak görmen dileğimle...
    “Yakın Çevrenden Biri”
    Mektubuma ek olarak da “Figen’e” diye ithaf ederek yazdığım:
    AKLIMDASIN
    Papatya açmış kırlardan
    Peygamber çiçeklerinin sarısından
    Kekik otlarının kokusundan
    Doyasıya içime çektiğim sen!

    Belki değilsin, belki farkındasın
    Sen benim hep aklımdasın

    Turnalarla gönderdim sana
    Gönlümde yetiştirdiğim gülleri
    Yalancı gönüllerde
    Karanlık tünellerde
    Aşkı aramaya çalışırken sen
    Senin aşkını hayat gibi yaşardım ben

    Belki aşkıma uzaksın, belki yakındasın
    Sen bilmesen de hep benim aklımdasın !


    Şiirimi de zarfa koyarak bu sefer postaladım.
    Ertesi günde dedemin vefat ettiği haberi geldi. Alel acele Gümüşhane’ye gitmek zorunda kaldım. Bir hafta sonra döndüm ve okula gittim.
    Figen beni görünce hemen gülerek yanıma geldi ve:
    - “Yüksel hani bana biri aşk mektubu yazıyor demiştim ya işte ondan
    ikinci bir mektup daha geldi. Bir de bana ithaf ederek yazdığı şiirini
    koymuş. Çok etkilendim.”
    - “Peki kim olduğunu bulabildin mi?” diye sordum. O da:
    - “Sana bir iki tahminim var diyordum ya... Artık emin oldum.”
    - “Emin mi oldun, peki kim?” diye heyecanla sordum
    - “Hiç tahmin edemezsin... Osman!” dedi.
    - “Osman mı?” dedim şaşırarak
    - “Tabii... Yakın çevremden biri, çok pişkin, yüzsüz,
    her şeyi çok rahat ifade edebilen biri olarak görünen başka kim
    olabilir?” deyince şaşkın, yıkılmış bir ifade ile:
    - “Çok şaşırdım” dedim.
    - “Şaşır, şaşır ... Dahası var. Emin olunca ben gittim
    ona ondan hoşlandığımı belirttim. Yazdıkları beni çok etkilemişti.
    Ayrıca çok utangaç, ona kalırsa bana hiç açılamayacak ve beni sevdiğini
    söyleyemeyecek... Bu sebeple ona ben açıldım. O da benden hoşlandığını fakat
    benim seninle olan diyalogumuzdan ve samimiyetimizden dolayı ikimizin
    arasında bir şey olduğunu sandığından bana açılamadığını söyledi.
    Düşünebiliyor musun ayrıca ikimizin arasında bir şey var sanıyormuş” dedi.

    Çok şaşırmıştım. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Sonunda;
    - “Senin adına sevindim. Nihayetinde sana mektupları yazanı da
    bulmuş oldun böylece” dedim ve yanından ayrıldım.
    Bir yanda sevdiğim kız Figen diğer yanda en yakın arkadaşlarımdan Osman
    vardı. Ve ikisi de benim aşk mektuplarım sonucu... Tam bir çöküntü
    içerisindeydim, ne yapacağımı bilemiyordum. Bu hal içinde iki hafta okula
    gitmedim, hatta gidemedim.
    İki hafta kadar sonra okula gidince bu sefer Figen ve Osman bir ara
    yanıma geldiler. Osman bana:
    - “Yüksel seni yemeğe götürüyoruz. Orada sana bir de sürprizimiz var”
    dedi. Ben de:
    - “Osmancığım bugün olmasa” deyince, Figen:
    - “İtiraz etme hakkın yok. Çünkü seni son zamanlarda hiç
    göremiyoruz. Okula uğramıyorsun bile” dedi ve kolumdan çekerek dışarı doğru
    sürükledi.
    Benim isteğim üzerine Karadeniz Pidecisine gittik. Yemek siparişini
    verdik. Bu arada ben sohbet esnasında elimden geldiğince espiri yapmaya,
    güleç olmaya çalışıyordum.
    Konuşma esnasında Figen bir ara bana dönerek:
    - “Sana bir sürprizimiz var demişti ya Osman; şimdi onu söyleyeceğim
    sana. Biz Osman’la nişanlandık. Osman’ın romantik, duygusal mektuplarına
    dayanamadım. Ben de ona duygusal olarak karşılık verdim ve...” derken Osman
    söze girerek:
    - “Ne saçmalıyorsun, ne romantik, duygusal mektupları...” diye
    Figen’in sözünü kesince ben de Osman’ın sözünün devamını getirmesine fırsat
    vermeden hemen sözünü kesmek ihtiyacını hissettim:
    - “Demek ki Figen sendeki romantik, duygusal yönleri
    keşfetmiş ve sana tutulmuş. Çok şanslısın Osman; Figen’in kıymetini bil”
    dedim.
    Yemekten sonra Osman’ın ellerini yıkamak için lavaboya gittiği
    sırada masadaki peçeteyi aldım ve Figen’e dönerek sessizce:
    - “Bu günün anısına bu peçeteye duygularımı yazıyorum.
    Çıktıktan
    sonra yazdıklarımı oku ve sonra da yırt tamam mı?” dedim. Figen meraklı
    bakışlarla başını evet manasına salladı.
    Ben peçeteye O’na ithaf ederek yazdığım şiirin nakarat bölümü olan:

    Belki aşkıma uzaksın, belki yakındasın
    Bilmesen de, sen benim hep aklımdasın
    Ve altına da: “Allah’tan Osman’a ve sana mutlu bir yuva ve mutlu yarınlar
    diliyorum.”

    “Yakın Çevrenden
    “Yüksel”

    notunu yazdım. Notu yazdığım peçeteyi katlayarak Figen’in eline tutuşturdum.
    Osman da yanımıza gelince;
    - “Sizin bu mutlu haberinize çok sevindim İnşallah Allah tamamına
    erdirir” dedim ve devamla “Bu gün de aslında çok işim vardı. Sizinle buraya
    gelince unuttum hepsini. Şimdi gitmem lazım; anlayışla karşılayacağınızı
    umuyorum” dedim.
    Birlikte dışarı çıktık ve tokalaşarak yanlarından ayrıldım. Bir
    süre sonra dönerek arkama baktım Figen peçeteyi yırtıyordu ve gözleri yaş
    doluydu. Benim onlara baktığımı görünce gözlerini silerek bana el sallamaya
    başladı.
    Bir daha arkama bakmaya cesaret edemeden gözlerimde beliren yaşlarla oradan
    uzaklaştım.

    YAZAN: Yüksel ŞAHİN
    14 Haziran 1998
  • dayanamıyorum artık
  • B.S.S sen beni öldürcen mi? Çok güzeldi valla.
  • çinli noldu kujum nen var söle bakiim.

    çiçek aman sen ölme sen bize lazımsın . Teşekkür ederim
  • quote:

    Orjinalden alıntı: B.S.S.

    çinli noldu kujum nen var söle bakiim.

    çiçek aman sen ölme sen bize lazımsın . Teşekkür ederim

    B.S.S zaten bahar ayları duygusal değişimler zamanı,yağmurlu bi havada yazdıklarınızı okuduktan sonra yağmura eşlik etmek istiyorum
  • güzelmiş
  • Bence salak bi hikaye an baştaki, böyle bir şey gerçek olamaz bence !!!
  • 
Sayfa: önceki 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.