Şimdi Ara

Ülkemizin Kaçırdığı En Büyük Eğitim Projesi: Köy Enstitüleri

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
64
Cevap
0
Favori
5.089
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj

  • http://www.elyadal.org/pivolka/17/koyens.htm


     Ülkemizin Kaçırdığı En Büyük Eğitim Projesi: Köy Enstitüleri



    Son yıllarda 17 Nisan'da Köy Enstitüleri’nin kuruluş yıldönümünün kutlanması sevindirici. Cumhuriyetin bu ulvi projesinin amacı; köyden gelen yetenekli çocukların tam donanımlı olarak yetiştikten sonra, tekrar köylerine dönerek geride kalan ve okuma fırsatı veya olanağı bulmamışları eğiterek ülkenin okuryazar düzeyini yukarı taşımasıydı. Köy Enstitüleri’nin o günkü eğitim yöntemi gününün en ileri eğitim yönteminden daha donanımlıydı. Bu modelde teorik ve pratik eğitim birlikte alınıyordu. Yalnız temel dersler değil, yaşama dair bütün konular bir bütünlük içinde işleniyordu. Bir taraftan güçlü bir tarih eğitimi yanında tarım, el işi ve güzel sanatlar ile yurttaşlık bilinci ve ulusal bilinç kazanıyorlardı; diğer taraftan dünya klasiklerini okuyarak, müzik dinleyerek, tiyatro yaparak dünya değerleri ile tanışıyorlardı. Bu model şimdi bütün dünyada tartışılan yüksek öğretimde probleme dayalı öğretme modeline çok benziyor. Ayrıca AB’nin yüksek öğretimde başlattığı Leonardo Da Vinci siteminin yıllar önce uygulandığı bir şeklidir.

    Köy Enstitüleri Ne Zaman Kuruldu?

    Cumhuriyeti kuran çağdaş aydın kadrolar eğitimin öncelikle köylerden başlaması gerektiğini belirleyerek, eğitimi köylere indirgemeyi benimsemişlerdir. En büyük eserleri ise Köy Enstitüleri’nin kuruluşu idi. Çok değişik ve çarpıcı bir girişim olan Köy Enstitüleri hareketi belki de dünyaya örnek bir projedir. Ne yazık ki halen önemi yeterince anlaşılamadı. Köy Enstitüleri’nin başlıca amacı kırsal alanı kalkındırmak, köylüyü eğitmek ve eğitmenlerle köylüyü üretici duruma getirmekti. Çünkü Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda ülkemizde okuryazar oranı neredeyse yok denecek kadar düşüktür. Özellikle kadınlarda ve köylerde durum daha da kötüdür. Bu tablo karşısında Atatürk ve arkadaşları yeni rejimin ruhunu ve düşüncesini köye de ulaştıracak bir eğitsel devrim hareketini başlatırlar. Gerçek anlamda devrimci bir hareket olan Köy Enstitüleri hareketi yalnızca köyün maddi kalkınmasını değil, aynı zamanda ve daha önemli olarak köy insanını bilinçlendirmeyi, onu hiçbir kuvvetin istismar edemeyeceği modern bir kırsal yaşam biçimine kavuşturmayı amaçlar. 17 Nisan 1940'da "Köy Enstitüleri" kurulmaya başlanır.

    Amaç Neydi?

    Köy Enstitüleri’nde yaşam, dönemin öğretmen ve öğrencilerinin anlatımı ile tam "birliktelik, katılım, yetki" ve "sorumluluk" eksenlerine oturtulmuştur. Enstitülerde kararlar yönetici-öğretici-öğrenci üçlüsünün katkı ve onayıyla alınır. Okul yöneticileri ile öğrenciler her konuyu tartışabilirler. Enstitüleri’nin kuruluşunda Atatürk politikası uygulanır, tarıma elverişli arazilerin seçilmesine özellikle özen gösterilir. Eğitim anlayışı açısından Köy Enstitüleri’yle diğer okullar arasında çok önemli nitelik farkı bulunmaktadır. Köy Enstitüleri’ne eğitim anlamında yüklenen sorumluluk ağır ve anlamlıdır. Köy Enstitüleri’ndeki anlayış o dönemde "Eğitim, Üretim içindedir" şiarıdır. Hep beraber ülkeyi kalkındırmak için üretmek ve hayata birlikte bakmaktır.

    Cumhuriyeti kuran genç kadro, büyük çoğunluğu köylü olan ve aynı oranda okuma yazma bilmeyen toplumu kısa yoldan okuryazar yapmak istiyordu. Bu proje aynı zamanda ülkemizin çağdaşlaşma ve modernleşme projesi idi. Yine genç cumhuriyet kadrosu, demokrasiyi altın tepside sunmuştu ve yaşaması için altının doldurulması gerektiğinin farkındaydı. Onun için demokratik bir yapılanmanın zorunlu olduğunun farkındaydılar. Bunun başarılması için de çok yönlü yetişmiş, özgüveni gelişmiş, karşılaştığı sorunu çözebilen yetenekli ve zeki köy çocukları ile işe başladılar. Eğitim ve öğretim sorun çözmeye yönelikti. Özellikle Türkiye gibi halen köy kökenli ve tarıma dayalı yapılarda modelin önemi çok sonradan daha iyi anlaşılmıştır. Çünkü köy çocukları bu modelde hem eğitiliyor hem de geleceklerini hazırlıyorlardı. Küçücük çocuk köyünden geldiği gibi üretimin içerisine giriyor, kendi okulunu kendisi yapıyor, koyun güdüyor, müzik yapıyor, klasik eserler okuyor. Kendisine koyun gütmesi söylenen çocuk artık sorumluluk almış olmakta ve kendi sorumluluğunu ve bilincini oluşturmak zorunda. İsmet İnönü Hasanoğlan’da yol kenarında koyun güden çocukların azıklarında ekmek parçasının yanında klasikler görünce aradığını bulduğunu ve gelecekten umutlu olduğunu belirtir. Duvar ören, tarım yapan, marangozluk, demircilik yapan, aynı zamanda dünya klasiklerini okuyan ve müzik yaparak ruhunu güzelleştiren mutlu insanları yetiştiriyordu. Bilindiği gibi bu şekilde yetişen çocuklar kendilerine güveni olan, mutlu ve üretken insanlardır. Ancak bugün özgüveni eksik, çok sayıda insanın mutlu olmadığı ve kimseye güvenmediği bilinmektedir. Karşısındakine güvenmeyen kendisine de güvenemez. Kendine ve karşısındakine güvenmeyen de demokrat olamaz (Erdal Ataberk). İşte Cumhuriyetin genç kuşağı üreten, paylaşan ve dönüştüren demokrat insanlar yetiştirerek ülkenin modernizasyonunu hedefliyorlardı. Bu, onların ülkenin geleceğine ilişkin temel felsefeleri idi.

    Çağın En İleri Eğitim Modelidir

    Köy Enstitüleri eğitim modeli, bireyler eolayların farkına varabilme yetisi kazandırıyordu. Kendi bilincine varan, ülkesinin ve dünyanın değerlerinin farkına varır. Bu da yurttaşlık bilincini yaratır. Ancak ülkemizi bu duruma getiren soğuk savaş mantığı sahipleri, ülkemizin geleceğe yönelik yetişmiş insan yetiştirme projesini erken fark ettiler ve engelleyebildiler.

    Köy Enstitüleri aslında ülkemizin içinde tam algılanmadan, dünyada yankı bulmuştu. Şakir Ezacıbaşı NTV'de yanlanan Kültür ve Kimlik programında 1950'li yıllarda Londra'da toplanan Asyalı öğrenciler konseyi toplantısında konuşan UNESCO başkanının Türkiye'nin, yani Tonguç Hocanın Köy Enstitüleri’nin önemini vurgulayan bir konuşma yaptığını belirtiyor. Toplantıda UNESCO başkanı Birleşmiş Milletler’de Köy Enstitüleri ile ilgili birçok belgenin ve dokümanın olduğunu ve örnek gösterildiğini vurgular. Tabii bu büyük projenin çıktıları olan eğitmenler gittikleri köylerde hemen işe sarılır, köylüleri eğitmeye başlar. Ülkenin her tarafına yayılan eğitmenler bir taraftan okuma yazma öğretir, diğer taraftan doğrudan köylülerin üretim artışına yönelik pratik işlere girişirler. Kısa sürede bu eğitmenlerin gittiği köylerde sosyal faaliyet artar. Köylerde tiyatro bile kurulur, köy kahvelerinde okuma odaları açılır. Bugün ülkemizin köy kökenli okumuş kişilerinin genelde bu tür eğitmenlerin bulunduğu ortamdan geldiğini göreceksiniz. Bu konuda araştırma yapmış bir okurumdan aldığım bir e-posta iletisinde, Köy Enstitüleri açıldığında zamanın Amerikan hükümetinin hazırladığı istihbarat raporunda "Dikkatli olun Türkler büyük bir eğitim atılımıyla geliyor" denilmektedir. Ancak Köy Enstitüleri’nin kapanması ülkemizin bağımsızlık politikasının kırılma noktası ve miladı olarak görülebilir. Bu tarihten sonra eğitimin dokusu ve felsefesi değişmiş, köylere kültürel ağırlıklı eğitim, yerini ezberci eğitime bırakmıştır. Cumhuriyetin temel hedefi olan köylüyü aydın çiftçi durumuna getirmek yerine sahipsiz, kendi sorunlarını devlete iletemeyecek kadar yalnız ve aciz bırakılmış, çaresiz durumda görmek hepimizi rahatsız etmektedir.

    14 Nisan 2005 Perşembe günü Prof. Dr. Emre Kongar'ın Çukurova Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Kolu’nun davetlisi olarak 3 saati aşkın süren mükemmel konferansını dinleyince olayın ne denli önemli olduğunu anladım. Sayın Kongar'ın konferansında insanlık tarihinin geçirdiği tarım, sanayi ve bilişim devrimlerinin yanında dünyadaki gelişmelere ve soğuk savaşın ülkemiz üzerindeki etkilerini dinleyince bir kez daha Köy Enstitüleri’nin niçin kapatıldığını daha iyi anladım.

    Batı Bu Modelden Neden Korktu?

    1940'lı yıllarda üniversitelerin özerkliğinin başladığı dönem Hasan Ali Yücel’in Köy Enstitüleri’nin kurulduğu döneme denk gelmektedir ki; bu dönemde UNESCO tarafından dünyaya Türk eğitimi model örnek olarak gösterilmektedir. Türk eğitim tarihine bakıldığında Cumhuriyetin eğitim projesinin bu dönemde şahlandığı, ancak çok kısa sürede önünün kesildiği görülmektedir. Bu dönemden sonra soğuk savaş anlayışı ile ülkemizin önüne konulan süreç sonucu insanlarımız birbirine düşürüldü, toplumun en dinamik kesimi olan üniversite gençliği ağırlıklı olarak olaylara da taraf oldukları için üç kez ülkede darbe yapıldı ve her seferinde üniversiteler sorunların merkezi olarak gösterildiği için üniversiteler zaptü-rapt altına alınmaya çalışıldı.

    Köy Enstitüleri’nin temel espirisi, bu eğitim modeli kişinin kendi farkına varılabilirliğini kazandırmasıydı. Anlıyor, düşünüyor, sorguluyor ve üretiyor. Yaptığı işin verdiği mutluluk ile yaşamına anlam katabiliyordu. Maalesef ülkemiz o gün bu kazanımı koruyamadı. Çünkü o dönemde toplumun eğitim düzeyi, demokrasiyi sindirme bilinci, batının baskısı sonucu bu proje ortadan kaldırıldı. Bugün bizler Köy Enstitüleri’ni okuyunca hayıflanıyoruz, ancak yakalanan fırsatların değerlendirilmemesi kaçan trene benziyor. Toplum olarak o dönemde neye sahip olduğumuzun farkında değildik. Bugün de farkında olduğumuz inancında değilim.

    Köy Enstitüleri’nin Kapatılmasının Bugüne Yansıması Nedir?

    O dönemde ülkemizin karşı karşıya olduğu zorlu koşullar ve dış dinamiklerin ülkemiz üzerinde kurdukları psikolojik etkinin sonucu olarak Köy Enstitüleri, soğuk savaşa kurban edilip kısa sürede kapatılarak tarihin raflarına kaldırıldı. Bunu takip eden süreçte ülkenin aydınlık geleceğinin eğitim projesi önce yatılı öğretmen okullarına, sonra yatılı okula, sonra da normal lise eğitimine zamana yayılarak bertaraf edildi. Ülkenin dinamik gençlik sağ sol ayrımı yapmadan anarşinin içine sürüklendi ve üç kez yapılan darbelerle gençlik pasif hale getirildi.
    Ülkenin yönetiminde söz sahibi olması gereken entelektüel kesim devletten yavaş yavaş dışlandı. Bu dönemden sonra da ülkemiz eğitimi kalite yönünden gerilemiş, ülkemiz sürekli borçlu bir duruma gelmiş, kırsaldan kentlere plansız göçler başlamış, devasa kentler etrafında kontrol edilemez büyüklükte varoşlar ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak bugün yönetilemez ve kontrol edilemez bir duruma gelinmiştir. Ülkenin yetişkin insan kaynaklarını yetiştiren üniversitelerinin özerkliği çok bulunarak kısılmış, neredeyse ileri lise düzeyinde eğitim veren kurumlar durumuna sürüklenerek, bugün hepimizin bildiği tablo ile karşı karşıya gelinmiştir.
    Sorumlu yok. Hesap verecek de yok.

    Bir kez daha vurgulamak gerekirse, bazı detaylarda yapılacak eleştiriler, böyle büyük bir projenin değerini düşürmediği gibi, o günden bugüne, bir daha aynı büyüklükte bir "düşünce" ve "planlamaya" rastlayadığımızı, üzülerek ifade etmek durumundayım. Ancak olumlu tarafından bakarsak, o günün zor koşullarında bunlar başarılabildiğine göre, bugün çok daha fazlasını neden başaramayalım, diye kendi kendime soruyorum.

    Köy Enstitüleri Projesi’nin günümüz koşullarına uyarlanmış probleme dayalı öğrenme modalarını başta üniversitelerimiz olmak üzere denemeye ne dersiniz!



  • Yazı için teşekkürler. Umarım bir de bu taraftan bakanlar olur...
  • Konuyla alakali olarak, Ugur Mumcu"nun köy enstitüleri konusmasini tekrar dinlemekte yarar var sanirim.

  • turkiye icin iyi olan seyler , dis gucler tarafindan icerdeki adamlari sayesinde yapilmaz
  • Halk cahil kalsın bizde koyun gibi güdelim mantalite bu.
    12 EYLÜL darbesi bütün aydınları ceza evlerinde ya çürüttüler yada delirttiler.
    Günümüzün aydınları evrim geçirip birer gücetapan olup çıktılar.
  • Köy enstütüleri halkın kendi topragına sahip cıkması toprak agalara meydan vermemesi acısından cok önemliydi.Toprak nasıl işlenir hayvancılık nasıl yapılır bilimsel olarak ögretildigi egitim yuvalarıydı.Bugun domates tohumunu bile israilden alıyorsak bunun sebebi köy enstütülerinin olmamasıdır.
  • Köy enstütüleri güzel karşısında milyarlar kazanan özel okullar,dershaneler ve halkın o kadar çokta eğitimli olmasını istemeyen insanlar var.
  • İdeolojik saplantıların insanları nasıl kışkırtıp, toplumları aşılmaz bir kısır döngü içinde bıraktığının somut delilidir şu Uğur Mumcu’ya ait sözler. Varolabilmek için bir “şey”lerin mutlaka ötekileştirilmesi , yeterli gelmezse haklılığı ispat için “düşman” addedilmesi gerekir değil mi?

    Köy Enstitüleri de pek çokları gibi buna hizmet ettirilen konulardan biridir.Bir kesim, çağdaşlık seromonisine en müştak katılımını icra edebilmek için “devrimci” bir teşebbüs , diğer bir kesim de adı geçen dönem söz konusu edildiğinde yapılabileceklerin en iyisi olduğunu görmezden gelip “komünist yuvası” kurumlar olarak görmeye odaklanmış.

    Köy Enstitüleri’ni kaldıran şahsa biçilen kaftan; Enstitülere “Devrimci” özellik kazandırmayacağı gibi , sonraki dönemlerde kuruluş amacından saptırıp savunduğu ideolojiye bile bile kurban edenlerin kimlikleri de onu “komünist yapılanmaya hizmet “eder göstermez.Zira kuruluş ilke ve amaçları iyi bilindiğinde bu çok açık bir şekilde görülür. Yani daha âmiyâne tabirle borazanlığa lüzum yok.

    Enstitülerin kuruluş tasarısı uzun olmakla birlikte özü şudur; O zamana değin köylere gönderilen öğretmenler şehirlerde kurulan ve oralarda yetiştirilen öğretmenlerden mürekkepti.Bu durum, şehirde yetişen öğretmenlerin köy koşullarına adapte olamamalarından dolayı eğitimde arzulanan seviyeye ülkeyi ulaştıramıyordu.Bu nedenle de köye öğretmen yetiştirmede farklı ve daha faydalı bir usulün tatbiki gerekmekteydi. Hasılı;Öğretmen adaylarının köyden alınıp yetiştirlmesi gerekiyordu.Bunun için de;köyden alınan çocukların köy hayatından uzaklaştırılmadan hem dünya konjonktürüne uygun bilgi sahibi hem de köy hayatına yabancı olmayan ve köyde beceri gerektiren işlere yatkın olması gerekiyordu.Daha sarih ifade ile;bu çocuklara öğretmenlik mesleği ile birlikte köyde geçerli olan; bağ-bahçe işleri, demircilik, dülgerlik,temel inşasat..vs bilgi – becerisi; bayanlara da i dikiş, ev idaresi,el işleri..gibi işlerin de öğretilmesi gerekiyordu.

    Özetle amaç, her alanda kalkınmayı sağlayacak bireyler yetiştirmek, bahsi geçen çevre koşullarında çalışabilecek, daha ileri ve verimli hayat koşulları oluşturmaktır,siyasi devrim değil. Tabii haliyle yoktan daha gelişgin bir toplum oluşturmak da bir devrimdir fakat yineliyorum bunun ideolojik kavramları güçlü ve yaygın kılmakla ilgisi yoktur. Olsa olsa kültürel ve sosyal bir katkıdır.

    Bir diğer nokta da şu; Köy Enstitülerinin kaldırılması başka bir siyasi düşüncenin dayatması sebebiyle olmamıştır. İşin esasında iki neden yatar. İlki, Köy Enstitülrerinin amacını aşarak; sadece köy ilkokullarını bitiren öğrencilere hasredilmesi neticesi şehirli ruhu ile köylü ruhunu dengeleyeceğine aradaki farkı açması. Zira bu okullardan mezun olan pek çok kişi kırsalın sorunlarını ortaya koymak gibi “iyi” bir vazife görmenin yanısıra topluma yabancılaşan bireyleri de ortaya çıkarmıştır.İkincisi de ulaşım,iletişim ve teknolojinin gelişim ve yaygınlık kazanması zaten bu enstitüleri kendiliğinden fes olacak hale getirmiştir. Bunun somut delili olarak 1950’li yıllarda traktörün kullanılmaya başlanması verilebilir.

    Köy Enstitüleri'nin bugün aynı işlevle yürürlükte olmasını istemek ancak ve ancak bilmem hangi Batı ülkesinin “şey”lerini alıp kendimize yamamktan gurur duymak yerine milli bir model olması hasebiyle makul görülebilir. Yoksa bu kurumlar üzerinden “devrimci zihniyeti” yeniden mesrur ve huzurlu kılmak namına çabalamak,ilkel ve ilkesel “gerici”likten başka olamaz.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi seymes -- 1 Ekim 2009; 17:06:53 >
  • O dönemlerde en büyük gelir kaynağı tarım olan bir ülkede bir eğitim enstitüsünü kapatmak,komünist yetiştiriyor diye çamur atmak. Çok yazık gerçekten. Siz köy enstitülerini kapatırsanız tabi tarım kaybeder. Sonuçta kırsal nüfus azalır. Şehirlere yığılma olur.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Thoughtless -- 1 Ekim 2009; 19:45:00 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Thoughtless

    O dönemlerde en büyük gelir kaynağı tarım olan bir ülkede bir eğitim enstitüsünü kapatmak... Çok yazık gerçekten. Siz köy enstitülerini kapatırsanız tabi tarım kaybeder. Sonuçta kırsal nüfus azalır. Şehirlere yığılma olur.





    Köy Enstitüleri kapanmasaydı belki de ülkemiz bugünkü durumundan farklı olarak gelmişmiş bir tarım ülkesi olabilirdi.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ugr7


    quote:

    Orijinalden alıntı: Thoughtless

    O dönemlerde en büyük gelir kaynağı tarım olan bir ülkede bir eğitim enstitüsünü kapatmak... Çok yazık gerçekten. Siz köy enstitülerini kapatırsanız tabi tarım kaybeder. Sonuçta kırsal nüfus azalır. Şehirlere yığılma olur.





    Köy Enstitüleri kapanmasaydı belki de ülkemiz bugünkü durumundan farklı olarak gelmişmiş bir tarım ülkesi olabilirdi.


    Sadece tarımda değil bilimde, sanatta kısaca her alanda çok ileri bir ülke olurduk. Köy enstitülerinde uygulamalı eğitimin yanısıra her öğrenci bir müzik enstrümanını çalmayı, güzel resim yapmayı, bir spor dalını iyi şekilde mutlaka öğrenirdi. Kendilerini kısa sürede yakalayacağımızı anlayan emperyalistler işbaşına getirdikleri işbirlikçi marifeti ile kapattırdı bu güzelim okulları.

    Köy enstitülerinde yetişen öğretmen kalitesini bugün hala yakalayamadık.
  • Lehrer;
    Tamamen katıldım! Oralarda çalışmayı ( hala bu millet bilmiyor! ) ve Kültürü ( TC Devletinin başındakilerin Tiyatroya gelmediklerinde şikayet ediyordu bir tiyatro sanatçısı Televizyonlarda, geçenlerde, ve arasırada olsa klasik müzik dinlediklerini de hiç sanmam!) ve çok yönlülüğü öğrenip insan olarak geliştiler, aralarında pekçok sanatçı, yazarda çıktı! Birde şimdikiler bakın!
  • Toprak ağaların ve aşiretlerin kalkıp köy enstitüleri için "burda dinsiz imansız gominst insanlar yetiştiriliyor" dedikleri daha doğrusu bilinçlenen bir toplumu istememeleri. Herşey çok basit bunun altındaki nedenlerin başlıcaları, halkın aydınlanıp sömürüldüğünü fark etmesi ve bu sayede ağların iflasıdır.
  • Yadigar. arkadaşımız tarafından açılmış olan "Millet meclisi gerçekten milletin meclisi mi?" başlığına cevap bence bu başlıkta saklıdır. O yüzden bu konuyu canlandırma gereği duydum.
  • Bakıyorumda bu konuda ağlaşanların tamamı komünistlerden oluşuyor. Köy ensitülerinin komünist yuvası olduğu doğrudur ve defalarca kanıtlanmıştır. Dönemin gazetelerine bakarsanız köy ensitülerinin lağımlarına Türk bayrağı dahi atılmıştır... Yarardan çok zararı vardır kapatılması doğru bir karardı
  • Sevgili Kurtbaşlı Sancak,
    Ben komünist değilim, ama komünizmi de okuyarak öğrenmiş biriyim. Das Kapital ya da Ütopik Sosyalizm gibi kaynaklardan, bana göre birinci ellerinden öğrendim bahsettiğiniz sistemi. Belki yorumlarımın altında Atatürk'ün resmini görmediniz ve o yüzden de böyle bir yorum yaptınız. Bu açıklama benim kendimi size ifade etmem için kullandığım açıklamadır.
    Türk toplumlarının İslam öncesi yaşam şekli hakkında bilgiye sahipseniz, zaten bu toplumların da komünal yaşam şekline sahip olduklarını, yani sizin ve benim gurur duyduğumuz atalarımızın da aslında sizin kötülediğiniz sistemle yaşadıklarını, ancak müslüman oldurulduktan sonra kapitalizm ile tanıştıklarını da biliyorsunuzdur.
    Köy Enstitüleri'nin kapanma sürecine gelince, Adnan Menderes ve Emin Sazak önderliğinde belirli propagandalar kullanılarak halk arasında "komünist yuvasıdır" ve "komünist olan allahsızdır" telkinleriyle kapatılmıştır. Adnan Menderes ve Emin Sazak birer köy ağasıdır. Hatta Eskişehir'de hala Sazak Köyü vardır ve bu köy o dönemde Emin Sazak'a hem toprakları hem de tebasıyla birlikte aitti.
    Peki sizce neden bu insanlar köy enstitülerine bu kadar karşı olabilirler? Köylünün okuması, öğrenmesi, birey olması neden ve kimler için tehlike oluşturmuştur?
    Güneydoğuda yıllardır çözülemeyen, çözülmek istenmeyen sorunların da kaynağını aynı neden oluşturur. İnsanların büyük bir kesimi marabadır, maldır. Köyle birlikte alınıp satılır. Köyün ağasını ya da tarikatin şeyhini memnun eden parti, en azından o yöreden 20.000 oyu garantiler. Çünkü birey olamamıştır oradaki insanlar. Aile meclisi oturur karar verir. Biri ölecektir. Ne ölenin ne de öldürenin yaşamı önemlidir, çünkü onlar değerli değildir. Ne kendi yaşamları ne de karşılarındakilerin yaşamları onlar için değerli değildir.
    Eğitim çok tehlikelidir. Eğitim maliyet yükseltir. Eğitim sermayeyi azaltır. Eğitim, insanın olaylara bedeniyle değil beyni ile tepki vermesini sağlar. Eğitim, insanları düşünmeye ve sorgulamaya sevk eder. Eğitimli insan ne ağası için ne de şeyhi için kul olur; inancı varsa Allah'ı için kul olur.
  • bu kadar faydalı bir şey niye ideolojiye bulaştırılır
    verdiği güzel eğitimin yayında komunizmi yada dinsiziliği niye özenle öğretir

    ideoloji karıştırılmaması gereken bir kurumdu
  • quote:

    Orijinalden alıntı: webbie
    Sevgili Kurtbaşlı Sancak,
    Ben komünist değilim, ama komünizmi de okuyarak öğrenmiş biriyim. Das Kapital ya da Ütopik Sosyalizm gibi kaynaklardan, bana göre birinci ellerinden öğrendim bahsettiğiniz sistemi. Belki yorumlarımın altında Atatürk'ün resmini görmediniz ve o yüzden de böyle bir yorum yaptınız. Bu açıklama benim kendimi size ifade etmem için kullandığım açıklamadır.
    Türk toplumlarının İslam öncesi yaşam şekli hakkında bilgiye sahipseniz, zaten bu toplumların da komünal yaşam şekline sahip olduklarını, yani sizin ve benim gurur duyduğumuz atalarımızın da aslında sizin kötülediğiniz sistemle yaşadıklarını, ancak müslüman oldurulduktan sonra kapitalizm ile tanıştıklarını da biliyorsunuzdur.
    Köy Enstitüleri'nin kapanma sürecine gelince, Adnan Menderes ve Emin Sazak önderliğinde belirli propagandalar kullanılarak halk arasında "komünist yuvasıdır" ve "komünist olan allahsızdır" telkinleriyle kapatılmıştır. Adnan Menderes ve Emin Sazak birer köy ağasıdır. Hatta Eskişehir'de hala Sazak Köyü vardır ve bu köy o dönemde Emin Sazak'a hem toprakları hem de tebasıyla birlikte aitti.
    Peki sizce neden bu insanlar köy enstitülerine bu kadar karşı olabilirler? Köylünün okuması, öğrenmesi, birey olması neden ve kimler için tehlike oluşturmuştur?
    Güneydoğuda yıllardır çözülemeyen, çözülmek istenmeyen sorunların da kaynağını aynı neden oluşturur. İnsanların büyük bir kesimi marabadır, maldır. Köyle birlikte alınıp satılır. Köyün ağasını ya da tarikatin şeyhini memnun eden parti, en azından o yöreden 20.000 oyu garantiler. Çünkü birey olamamıştır oradaki insanlar. Aile meclisi oturur karar verir. Biri ölecektir. Ne ölenin ne de öldürenin yaşamı önemlidir, çünkü onlar değerli değildir. Ne kendi yaşamları ne de karşılarındakilerin yaşamları onlar için değerli değildir.
    Eğitim çok tehlikelidir. Eğitim maliyet yükseltir. Eğitim sermayeyi azaltır. Eğitim, insanın olaylara bedeniyle değil beyni ile tepki vermesini sağlar. Eğitim, insanları düşünmeye ve sorgulamaya sevk eder. Eğitimli insan ne ağası için ne de şeyhi için kul olur; inancı varsa Allah'ı için kul olur.



    hocam türklerin islamiyet öncesi yaşayışının komünizmle ne alakası var nasıl böyle bir çıkarıma vardınız
  • Alikuşçu;

    Komünizm, komünistlik veya ortakçılık, sosyal örgütlenme üzerine bir kuramsal sistem ve üretim araçlarının ortak mülkiyetine dayalı bir politik harekettir. Komünizm sınıfsız bir toplum yaratma amacındadır.Ayrıca

    mülkiyetin ortaklaşa olması esasına dayalı toplumsal örgütlenme. sınıf ayrımının olmaması, üretimin insan ihtiyaçlarına kaydırılması, zenginliğin toplum olarak paylaşılması da diyebiliriz Komünizme;Türkler'in Asya Tarihlerinde de bu vardır o yüzden bir nevi komünist olarak yaşamışlardır diyebiliriz.Tabiki şimdiki komünizm tanımı ile Türklerin Asya'da yaşayışları arasında fark vardır,fakat yukarıda yazdıklarımı okuduğunuzda bir nevi komünist toplum diyebilirsiniz.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi destroyer39 -- 19 Aralık 2009; 23:05:52 >
  • en büyük komunist kızılderililer
    adamların dilinde "benim" diye bir kelime yok
    en yakın anlamlı "bizim" kelimesi var

    tabi karını tanıtırken biraz zorlanırsın ama olsun :)
  • 
Sayfa: 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.