Şimdi Ara

OLDIES! '80 ÖNCESİ UNUTULMAZ YABANCI-TÜRK HAFİF-ANADOLU ROCK ŞARKILAR (31. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
2.418
Cevap
28
Favori
228.015
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
3 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 2930313233
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • 1966 Sanremo'dan devam edersek, yarışmada 6. olmasına rağmen zaman içinde en çok sevilen parçalardan;

    Orietta Berti - Io ti darò di più (1966-2009)



    Felicità'nın bile birinci olamadığı 82 senesinden dereceye giremeyen güzel eserlerden biri;

    Giuseppe Cionfoli - Solo Grazie (1982)

  • 1960'LAR, TÜRK HAFİF MÜZİĞİ VE ANADOLU ROCK

    ABINCOMARTINEZ ve HÖLÜZÖFÜL'ün konusu buraya taşınıyor. Aşağıdaki yazılar Abincomartinez'in yazıları! Biraz karışıklık olacak Forum teknik nedenleriyle. Ben o konunun giriş yazısını da buraya almayı uygun gördüm. Şarkı-şarkıcı bilgileri sıralaması biraz karışacak, ama buna yapabileceğimiz birşeyde yok.


    " Arkadaşlar bu bölümde 1960 lı yıllardan günümüze Türkiye'de hafif müzik yada o zamanki adıyla "Türk Hafif Müziği"ne ve "Anadolu Rock"a ait
    bilgi, resim ve videoları paylaşalım. Katkıda bulunan herkese şimdiden çok teşekkürler."

    " Anadolu Rock, Anadolu halk müziği ile rock müziğin birleşimi müzik türü.II. Dünya Savaşı yıllarında dünyaya gelmiş 68 kuşağı müzisyenleri, 60'lı ve 70'li yıllarda en ünlüleri İngiltere ve Amerika'dan çıkmak üzere müzik piyasasını kasıp kavururken, Türkiye de gelişen bu akımlardan nasibini alıyordu. Yurtdışında ilk dönemlerde Beatles, daha sonraları Rolling Stones, Led Zeppelin, Yes, King Crimson, Pink Floyd ve bu listenin uzayıp gidebileceği daha bir dolu gruplar Rock müziğinin en başta giden temsilcilerinden olmuşlardır.

    Bu grupların patlamasından sonra '67-'68 yıllarında, Türkiye'de de başta Cem Karaca, Erkin Koray, Barış Manço ve Moğollar olmak üzere birçok grup ve müzisyen kendilerini yurt çapında üne kavuşturacak ilk 45'liklerini çıkarmışlardı ve Moğollar'ın ilk dönem klavyecisi Murat Ses'in öncülük ettiği bir akım olan Anadolu Rock’ın temelleri de yine aynı senelerde böylece atılmış oluyordu.Türkiye bu akıma çok ısınmıştı

    Bu müzisyenler yurtdışındaki akımları oldukça yakından takip ediyorlardı ve farkında oldukları bir şey vardı ki bu da kendi ülkelerinin müziğinin aslında çok köklü bir geçmişe sahip olduğu ve de en önemlisi altmışlı yılların ikinci yarısında temelleri Amerika Birleşik Devletleri'nde atılmış olan psychedelic rock akımının aslında kendi ülkelerinin müziğinin özünde bulunduğuydu. Batının '68 kuşağı hippileri de doğu mistisizmine bol miktarda meraklıydı ve bu konuda bolca araştırma yapıyorlardı. Türkiye'de yaşayan müzisyenler ise zaten bu olayın içinde doğup büyümüş oldukları için bu onlar için çok büyük bir avantajdı ve bunu çok iyi değerlendirmesini bilip hem batıdaki dünyayı sallamış grupların çalışmalarından, hem de kendi ülkelerinin yerel müziğinden yararlanarak çok sağlam doğu batı sentezleri ortaya çıkarmasını bildiler.Bu da anadolu rock müziğini ortaya çıkardı.
    (VikiPedi'den alintıdır.)"


    MÜNİR FİKRET KIZILOK (10 Kasım 1946, İstanbul - 22 Eylül 2001, Istanbul),
    Türk rock müziği sanatçısıdır. 1946 yılında İstanbul'da doğdu. 22 Eylül 2001'de bir hastanede uzun süredir çektiği kalp hastalığı yüzünden hayatını kaybetti. Hafif Türk müziği için rock tınıları ve deneysel çalışmalarıyla çok önemli bir sanatçıydı.
    Çocukluğu
    Öğrenim hayatına Galatasaray Lisesi'nin ilkokul kısmında başladı. Müzikle de ilk tanışması burada gerçekleşti. İlk enstrümanı kendisine yaş gününde armağan edilen kırmızı bir akordeondu. İlk müzik derslerini sınıf arkadaşlarından birinin klarnetçi olan babasından aldı; ilk konserini de bir 23 Nisan’da Taksim Belediye Gazinosu’nda düzenlenen okul müsameresinde verdi. Fikret Kızılok ve Orkestrası adlı küçük grubun elemanları Kızılok’un sınıf arkadaşlarıdır ve çaldıkları halk türküleri ile alkış alıyorlardı. Bu dönemdeki en büyük hitleri "Tamzara" türküsünün yorumuydu.

    İlk plakları
    Ortaokul ve lise yıllarında bu konserler sürdü. Lise yıllarında akordiyonu bırakan Kızılok, Elvis Presley'den etkilenerek eline gitarı aldı. Fikret’in o dönemdeki en büyük destekçileri ise üst sınıflarda okuyan Barış Manço ile Timur Selçuk'tu.

    Kadıköy'de oturan Fikret Kızılok, 1964'te arkadaşı olan Cahit Oben ile birlikte yeni bir atılım içine girdiler . Yeni bir grup kurarak profesyonel hayata geçmeye karar verdiler. Yanlarına bas gitarist Koray Oktay ve davulcu Erol Ulaştır'ı aldılar; böylece Cahit Oben 4 doğdu. Kendilerini "daha ziyade Beatles tipi müzik yapan bir grup" olarak tanımlayan Cahit Oben 4, İlham Gencer'in işlettiği Çatı Gece Kulübünde programlar yapmaya başladı, bir yandan da mahalle konserlerini sürdürdü. Bu arada kendi paralarıyla iki 45'lik plak doldurdular. Bunlardan ilkinde iki yabancı şarkıyı yorumladılar: The Rolling Stones'ın söylediği bir The Beatles şarkısı "I Wanna Be Your Man" ve "36 24 36". İkinci plaklarında daha "kendilerine" döndüler. Plağın ilk yüzünde Silifke’nin Yoğurdu vardı; diğer yüzü ise bir besteydi: Hereke, aynı zamanda Kızılok'un plak olarak yayınlanan ilk bestesiydi. Cahit Oben 4, Hürriyet Gazetesi'nin düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasının 1965 ayağına da "Makaram Sarı Bağlar / Halime" plağıyla katıldılar. Grup bu plaklardan sonra Oben, müzik hayatına nişanlısı Füsun Önal ile devam etmek istediği için ayrıldı.
    1965'te Kızılok, "Fikret Kızılok ve Üç Veliaht" adı altında ilk plağını yayınladı. Grup gitarda Harun Batıbaygil, basta Gökhan Torgay, davulda Koral Tümay'dan oluşuyordu. "Belle Marie / Kız Ayşe" şarkılarından oluşan plağın iki şarkısı da Fikret Kızılok'a aitti. Fikret Kızılok, bu iki grupla çıkardığı plaklardan sonra Cahit Oben 4 ile çalışmalarını sürdürürken girdiği dişçilik yüksekokulundaki eğitimini sürdürdü. Bir süre sadece okuluyla ilgilendi.

    Müzikten kopamayacağını anladığında ilk solo plağını doldurdu. Bu dört şarkıdan oluşan bir EP'ydi. Folk adını verdiği bölümde "Ay Osman" ve "Colours" şarkıları yer almaktaydı. Beat adını verdiği ikinci plakta ise The Beatles'ın All My Loving şarkısının Türkçe aranjmanı olan "Sevgilim" ve "Baby" şarkıları yer aldı. Bu plak o yıllarda fazla ses getirmedi. Bunun üzerine Kızılok okulunu bitirmeye karar verdi. Yine de zaman zaman arkadaşlarının kurduğu Kaygısızlar'la birlikte çalıştı, Barış Manço'ya eşlik etti. "Ay Osman" şarkısının Barış Manço ve Kaygısızlar olarak yeni bir yorumunda kaydetti. Ancak Barış Manço'nun ilk eşi Marie Claude ile aşk yaşamaya başladığı için ikilinin yolları ayrıldı.

    Anadolu şarkıları
    Dişçilik Yüksekokulu'nun son sınıfında okurken mahalleden arkadaşı Arda Uskan ile bir yolculuğa çıktı; bu müzik hayatını tümüyle etkileyecek bir yolculuktu. Bu yolculukta Aşık Veysel ile tanıştı. Dönüşte gitarını eline alan Kızılok stüdyoya girdi ve 1969'da Aşık Veysel'in Uzun İnce Bir Yoldayım türküsünü yeni bir düzenlemeyle kayda aldı. Bunu bir 45'lik olarak yayınladı. İkinci solo 45’liği Fikret Kızılok'un hayatında da önemli bir dönüm noktası oldu. Arka yüzünde sözlerini kendi yazdığı bir halk şarkısı, "Pınar Başından Bulanır" türküsünün bir bölümünü kullanan Benim Aşkım Beni Geçti yer aldı. O güne dek sürdürdüğü suskunluğu ve bunu bozmasının nedenini de plak kapağında şöyle açıkladı: Piyasa, öylesine Türk benliğinden uzak melodilere kucak açmıştı ki, beni dinlemeyeceklerdi bile. Bugün ise durum büyük bir hızla değişiyor. Bu öz benliğimize dönüşte ben de üzerime düşen görevi yapmaya karar verdim...

    Kasım 1969'da yine Aşık Veysel'in yanına Sivrialan'a gitti. Kar yolları kapayınca üç ay ustasının yanında kaldı. Dönüşte "Yumma Gözün Kör Gibi / Yağmur Olsam", Kızılok’un asıl çıkışını yaptığı plak oldu. 1970 tarihli plaktaki iki şarkının da sözleri Aşık Veysel'e, besteleri Fikret Kızılok'undu. Plakta, gitar, tumba ve sazın yanında değişiklik olsun diye enstrüman olarak tahta ve taş kullandı. Şarkılar çok beğenildi, plak çok sattı ve sanatçı ilk altın plağını aldı.

    Bu başarının ardından fazla ara vermeden bir 45’lik daha yaptı. Ancak bu kez kendisine ait bir şarkıyla ortaya çıktı: "Söyle Sazım". Plak kapağında, "Türk geleneklerine uygun 17 perdeli Hüseyni düzende üç değişik sazın batı anlayışında ve çoksesli olarak kullanıldığı" bir şarkı olarak tanımlanıyordu. Plağın arka yüzünde Kızılok’un Karacaoğlan'dan bestelediği Güzel Ne Güzel Olmuşsun vardı. Her iki şarkıda da kendisine Nedim Demirelli eşlik etti. Plak, listelerde de kendisini gösterdi ve haftalarca 1 numarada kalmış olan Barış Manço’nun Dağlar Dağlar'ını devirerek liste başı oldu.

    1970 yılını bu iki plakla kapattı. Bu plaklar yıl sonunda Hey dergisi tarafından düzenlenen "Yılın Müzik Oskarları" anketinde görülmemiş bir başarıya imza attı: "Söyle Sazım", "Yumma Gözün Kör Gibi" ve "Güzel Ne Güzel Olmuşsun", Barış Manço'nun "Dağlar Dağlar"ının ardından sırasıyla ikinci, üçüncü ve dördüncü oldu. Fikret Kızılok da aynı ankette "Yılın Erkek Şarkıcısı" seçildi.

    1970 yılının getirdiği başarıların ardından bir süre plak yapmayan sanatçı bu dönemde bir Anadolu turnesine çıktı. Turne sırasında Siverek yolunda donma tehlikesi geçirdi; bir kamyon şoförü tarafından kurtarıldı. Bu olayın ardından bir plak yaptı ve "Emmo" adlı bestesini bu kamyon şoförüne ithaf etti. Grafson şirketi ile anlaşan Kızılok'un 1971 tarihli firmadan çıkardığı ilk plağın arka yüzünde Ahmed Arif'in şiiri üzerine bestelediği "Vurulmuşum" adlı şarkı vardı. Kızılok, 1972'de bu şarkıyla Bulgaristan'da yapılan Altın Orfe Festivali'ne katıldı.

    Bu dönemde Kızılok Bir Ali Var adlı bir oyun yazdı ancak bu oyun hiç sahnelenmedi. Bu oyunun şarkıları bu dönemde plak olarak yayınlandı. 1971'de "Gün Ola Devran Döne / Anadolu'yum" (Anadolu'yum şarkısının ilk kıtası Ahmed Arif'e aittir), 1972'de "Leylim Leylim (Kara Tren) / Gözlerinden Bellidir", 1973'te "Köroğlu Dağları / Tutamadım Ellerini" hep Bir Ali Var oyununun şarkılarıydı. Köroğlu Dağları şarkısı Türk müziğinde çok ender yer alan sitar ile başlamaktaydı. Bu oyunun diğer şarkılarından "Kime Sormalı"yı Dönüşüm eşliğinde Tansu, "Duyar Mısın"ı ise o dönemde ününün doruğunda olan Timur Selçuk yorumladı. Aynı yıl "Bacın Önde Ben Arkada / Koyverdin Gittin Beni" plağını çıkardı.

    1973'te Aşık Veysel hayatını kaybetti. Kızılok cenaze törenine de katıldı. Bu ölüm üzerine daha sonra Kızılok sazını kırdı, bir süreliğine müziği bıraktı ve kendini tümüyle diş hekimliğine verdi. Bu dönemde eşi Şeyda Kızılok ile evlendi. Fikret Kızılok 1974'te Tehlikeli Madde adını taşıyan yeni grubuyla uzunca bir Anadolu turnesine çıkana kadar ortalıkta gözükmedi. Grup klavyede Turhan Yükseler, gitarlarda Ataman Hakman ve Siret Yurtsever, bas gitarda Sahir Kayıhan, davulda Eser Sayıner'den oluşuyordu. Turnenin ardından İstanbul’da seri konserler verdi. Tehlikeli Madde ile folk motiflerinin rock ile harmanlandığı şarkılar yaptı. Giderek folk motiflerinin yerini daha alaturka sesler aldı. Yine Ahmed Arif'in şiirlerinden yararlandığı "Haberin Var mı / Kör Pencere / Ay Battı" bu dönemin en önemli plağı olarak dikkat çekti. Kör Pencere'ye bağlı olarak plağa alınan "Ay Battı" ise, popüler müziğimizin enstrümantal şarkıları arasında özel bir yere sahipti. Aynı yıl grupla ikinci ve son plağında "Aşkın Olmadığı Yerde" ve yine bir Aşık Veysel türküsü "İnsan Mıyım Mahluk Muyum Ot Muyum" şarkıları yer aldı.

    Bu plaktan sonra yapılan "Anadolu’yum 75", daha önce yayınlanan aynı adlı şarkıya bir göndermeydi. Bu şarkıda Fikret Kızılok, ilk kez Nazım Hikmet şiirinden yararlandı. B yüzünde "Darağacı" şarkısı yer aldı. Son 45'liği ise Mart 1976'da yayınlandı. Mahzuni Şerif'ten "Biz Yanarız" ve vazgeçemediği Veysel'den "Sen Bir Ceylan Olsan" adlı türküleri yorumladı sanatçı bu plağında. Plak eleştirildi. Fikret Kızılok’un kendini yenileyeceği günleri bekliyoruz gibi ifadeler kullanılmıştı bu eleştirilerde. Kızılok, bütün bunlar üzerine ortadan kayboldu.

    Müziğe verdiği ara
    1977 ortalarında, 1971 - 1972 yıllarında yaptığı ancak o güne dek yayınlamadığı kimi kayıtları bir albüm olarak piyasaya sürdü. Not Defterimden adını taşıyan bu albümde Kızılok’un deneysel çalışmaları vardı: Atonal bir altyapı üzerine Nazım Hikmet şiirini koydu ve kendi deyimiyle "şarkıcılığı değil, müzisyenliği" dener. Ancak dönemin "nazik" siyasi ortamında bu çalışma fazla ortalarda gözükmedi. Plak çıktıktan kısa bir süre sonra toplatıldı. (Yeniden yayınlanması ise 1993'ü buldu.) Bu arada Varşova'da bu albümüyle iki ödül aldı. Ancak, plağın toplatılması onu etkiledi ve Fikret Kızılok, müziği bıraktığını açıkladı. O güne dek 13 altın plak ve çeşitli ödüller alan sanatçı, bundan sonra derin bir sessizliğe gömüldü. Buna gerekçe olarak da "hazırladığı yapıtların ticari olmadığı gerekçesiyle plakevleri tarafından geri çevrilmesini" gösterdi ve bir daha profesyonel olarak müzik hayatına dönmeyeceğini bildirdi. 1978'te oğlu Yağmur Kızılok doğdu.

    Zaman Zaman
    1983'te 5 senelik bir aradan sonra tabla, bas gitar, ney ve bendir eşliğinde kaydettiği Zaman Zaman albümünü yayınladı. En iyi albümlerinden biri olarak Zaman Zaman'da, klibinde ud çaldığı albüme adını veren şarkı Zaman Zaman, daha sonra yeniden yorumlanacak Yeter Ki, Sevda Çiçeği, daha önce 45'lik olarak okuduğu Güzel Ne Güzel Olmuşsun şarkısının yeni yorumu ve daha bir çok başarılı şarkı vardı. Albümün plağında Kızılok'un "Ege Şarkıları", "Veyselname" ve "İnsancıklar" adlı albümlerinin yayınlanacağı söylense de bu gerçekleşmedi. Bu albümdeki "Sevda Çiçeği"nin, Orhan Gencebay'ın "Tanrıya Feryat" şarkısından esinlendiği iddia edilmiştir. Ancak Kızılok şarkının bir Bektaşi nefesi tarzında olduğunu söylemiştir.

    Çekirdek Sanat Evi
    Fikret Kızılok 1980'lerin başında Bülent Ortaçgil ile tanıştı. İkili Çekirdek Sanatevi projesine başladılar. Bu projede Türkiye'de popüler müziğin dışında kalan gruplar, burada dinletiler yapıp, bunlar kaydedilip sınırlı biçimde basılıp dağıtılıyordu. Para amacı gütmeyen bu projede, birçok sanatçı ilk sahne deneyimlerini yaşadı. Bu sanatçılar içinde Erkan Oğur, Yeni Türkü, Ezginin Günlüğü gibi bir çok kişi vardı. Bu dönemde Fikret Kızılok diş hekimiliğini de bıraktı ve kendini sadece müziğe verdi. Fikret Kızılok, burada dağıtılan ürünlerde kayıtları yaptı. 1985'te Bülent Ortaçgil ile "Biz Şarkılarımızı..." albümü kaydetti. 1986'da ise bandrollü albüm olan "Pencere Önü Çiçeği" albümü çıkarttı. TRT'nin "Cumartesiden Cumartesiye" programı için çocuk şarkıları kaydettiler. Daha sonra yasalar nedeniyle albüm yayınlamak zorlaşınca, evin üretkenliği azaldı, daha sonra da Kızılok ve Ortaçgil'in uyuşmazlıkları baş gösterince ikili yollarını ayırdı.

    Son albümleri
    Kızılok, Ortaçgil ile birlikte Sonay Tanrısever'in albümü "Gecenin Üçünde" albümünü prodüktörlüğünü yaptı ve Ortaçgil'in "Mum" şarkısı dışında bütün şarkıları yazdı. Aynı yıl Sibel Sezal'in "Bu Kalp Seni Unutur Mu?" albümünü yine Ortaçgil ile yapımını üstlendi. Şarkıların çoğunu da Özkan Samioğlu ile yazdı. Aynı yıl Yana Yana albümünü çıkardı. Bu albümde Erkan Oğur, Fuat Güner, Fahir Atakoğlu gibi sanatçılar, Kızılok'a eşlik etti. Bu albümde prodüktörlüğünü yaptığı Sonay ve Sibel Sezal albümlerinden iki şarkıyı doğrudan albümden alıp üstüne vokallerini kaydetti. (Sırasıyla Gecenin Üçünde ve Bu Kalp Seni Unutur mu? şarkıları) Eleştirel "Why High One Why" şarkısının geri vokallerinde Hıncal Uluç, Ferhan Şensoy, Grup Gündoğarken gibi isimler yer aldı.

    1990'da Olmuyo Olmuyo albümü yayınlandı. Bu albüm Kızılok tarafından da eleştirilen, milletvekili seçimleri öncesine yetiştirilmek için aceleye gelmiş bir yapım olarak görülmektedir. Çekirdek Evi döneminden Ninni, Entelektüel, Alaturka Liberal, Düşler şarkıları da albümde yeni düzenlemeleriyle yer almaktaydı. 1993'te Ferhan Şensoy'un "Köhne Bizans Operası"nın müziklerini yaptı. Aynı yıl ikinci eşi Dicle Kızılok ile evlendi.

    Politik çalışmalar Bir süre yine müzik çalışmalarına ara veren Kızılok, 1995'te Demirbaş şarkısı ile geri döndü. Türkiye'deki en başarılı siyasal taşlamalardan biri olan "Demirbaş", Süleyman Demirel'in siyaset sahnesinden uzaklaşamamasını esprili bir dille anlatan bir şarkıydı. Bu şarkının içinde bulunduğu albümde "Ninni", "En Entellektüel", "Şarkıdaki Maymun" gibi eski taşlamaların yeni düzenlemeleri, "Uğur Mumcu" isimli bir şarkı, Zülfü Livaneli ve Ahmet Kaya'ya taşlamalarda bulunan "Pşşt Barmen" şarkısı vardı. Albüm Deniz Som'un "Vaziyetler" kitabı ile birlikte satılıyordu. Aynı yıl "Demirbaş" ve "Pşşt Barmen"in de yer aldığı, yeni şarkılardan oluşan "Yadigar" albümü çıktı. Bu albümden çıkan "Kalbim" şarkısı dikkat çekti.

    Kızılok daha önce 25 Ağustos 1975'te Uğur Mumcu'nun yazdığı "Sesleniş" yazısını, 10 bölümde inceleyip senfonik şiir olarak bestelemiş, 1993'te Show TV'de bu çalışmanın bir bölümünü Derya Baykal okumuştu. Bu çalışma "Vurulduk Ey Halkım" adıyla albüm haline getirildi ve 1996'da yayınlandı.

    1998'de Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatını Atatürk'ün ağzından anlattığı, araştırmalarını, metin yazarlığını, söz ve bestelerini tamamen kendisinin yaptığı veda albümü Mustafa Kemal - Bir Devrimcinin Güncesi ile destansı, lirik bir müzik yaptı. Albüm yanında konuyu anlatan bir kitapla piyasaya sürülmüştü. 28 Şubat Süreci'ni yaşayan Türkiye'de Kızılok safını göstermişti. Bu albümden sonra "Suya Yazılan Şarkılar" adlı bir albüm çıkaracağını söylese de o albüm hiç yayınlanmadı
    Son yılları Devrimci'nin güncesi sonrası Fikret Kızılok, şarkıcı olarak müzik dünyasından uzaklaştı. 1995'te Fuat Güner ile MFÖ hiti "Sakın Gelme" şarkısının sözlerini yazdı. 1999'da Fuat Güner'in solo albümü için 4 şarkının sözünü yazdı. Aynı yıl Ferhan Şensoy'un yazdığı, Derya Baykal'ın oynadığı "Şu An Mutfaktayım" oyununun müziklerini yaptı. 60'lı yıllardaki 45'liklerinin bir bölümü "Gün Ola Devren Döne" adıyla bir albümde toplandı. 2001'de Sertab Erener'e "Oysa" ve "Kumsalda" şarkılarını verdi ve Erener "Kumsalda"yı albümün ilk klip parçası yaptı.

    Ölümü
    Daha önce 1998'de kalp krizi geçiren Kızılok, Bodrum'da 2001 Temmuz'unda kalp krizi geçirdi. İstanbul'a getirilen Kızılok'un durumu bir süre düzeldi. Onu ölümden kurtaran hemşire için son bir şiir yazdı. Kalp pili takılsa da 22 Eylül 2001'de hayatını kaybetti. Ölümünden sonra daha önce şiirini bestelediği dönemin başbakanı Bülent Ecevit: "Değerli besteci ve yorumcu Fikret Kızılok'un zamansız aramızdan ayrılışından üzüntü duydum. Fikret Kızılok, birbirinden güzel besteleri ve eşsiz yorumculuğu ile her dönem büyük beğeni toplamış ve müzik tarihimizin öncü sanatçılarından olmuştur. Merhuma Allah'tan rahmet, ailesi ve sanatçı dostlarına başsağlığı dilerim." açıklamasını yaptı. Ortaçgil ise "Ölüm karşısında ne söylenir bilemiyorum. Çok üzgünüm. Bir zamanlar birlikte çalıştığımız iyi bir dostumdu. Hem iş ortağım, hem iyi arkadaşımdı. Son yıllarda kendisiyle fazla görüşme imkanımız olmadı ama onu her zaman, çok zeki ve iyi bir söz yazarı olarak herkes gibi ben de hatırlayacağım." dedi. Sanatçı, hayatının son yıllarını geçirdiği Bodrum'da defnedildi.

    Ölümünden sonra
    Sanatçının ölümünden sonra adı Ankara'da bir parka verildi. Nisan 2002'de Sezen Aksu, MFÖ, Bülent Ortaçgil, Sertab Erener, Gündoğarken, Cahit Berkay gibi sanatçıların katıldığı bir saygı konseri verildi. Denizi çok seven Kızılok 2004'te adına düzenlenen bir yelken yarışıyla da anıldı.

    Son şarkısı "Aşk Var Ya", Demir Demirkan ve Fuat Güner tarafından okundu. 2002'de Dünden Bugüne adlı Fikret Kızılok toplaması yayınlandı. Bu albümde daha önce yayınlanmamış Ama Babacığım ve Kumsalda şarkısının Fransızca orijinal demosu Plage Egoiste bulunmaktaydı. 2007'de Bülent Ortaçgil ile Çekirdek yıllarında kaydettikleri çocuk şarkılarından oluşan "Büyükler İçin Çocuk Şarkıları" albümü yayınlandı. Dream TV'de "Bir Sanatçıyı Anlamak" adlı bir belgesel ile anıldı.




    HÜMEYRA
    HÜMEYRA'NIN İLGİNÇ YAŞAMI...


    Yorumcu, oyuncu, grafiker... Bir dönem butik sahibi, başka bir dönem gece kulübü işletmecisi. ‘40 yıllık Hümeyra’ bugüne kadar ne yaptıysa hakkını verdi.
    Milliyet'ten Asu Maro'nun yazısı:

    Yıl 1969, mekân Melodi Plak. Grafiker genç kız çizdiği plak kapağının kurumasını beklerken gitarını alır eline... Mırıldanmaya başlar: “Güzelliğin on para etmez... Bu bendeki aşk olmasa...” Patrona yakalanır. “Ne dinliyorsunuz?” sorusuna karşılık “Plak dinlemiyorum, ben söylüyorum. Kendi bestem...” der. Cevap kısa ve nettir: “Yarın plak olsun.”
    Bu, masala benzeyen keşif öyküsü olmasa Hümeyra ne zaman ve hangi kılığıyla çıkacaktı karşımıza tahmin etmek zor. Bir şekilde hayatımızı aydınlatan yıldızlardan biri olacaktı, o kesin... Ama sesiyle, ama oyunculuğuyla, ama çizgileriyle...

    Mürebbiye ile büyümüş

    15 Ekim 1947’de Ankara Hukuk Fakültesi dekanı Muvaffak Akbay ile 4 dil bilen Malike Hanım’ın kızı olarak dünyaya gelir Hümeyra Akbay. Ankara’da, Avusturyalı mürebbiyesinin katı kurallarıyla büyür. 5 yaşındayken baleye gönderilir.
    kaynak: **** Msn messenger ifadeleri, Avatar, gif, smiley, Resimli Siirler, izle, indir, Komik Resimler, programlar, Resimleri, Haberlerhttp://www.****um.com/showthread.php?t=22350
    İlkokula Ankara Koleji’nde başlar ama 10 yaşındayken babasını kaybedince annesiyle İstanbul’a taşınırlar. İlkokulda niyeti balerin olmaktır. İngiltere’den burs da kazanır ama 1960 İhtilali mani olur gitmesine.
    Hayat onun yolunu İngiltere’ye düşürecektir yine de. Liseyi Londra’da dayısının yanında okur. Gitar çalıp beste yapmaya, Trafalgar Meydanı’nda şarkı söylemeye başlar. Fakat bu kez de resim vardır gönlünde. Biraz grafik okur Londra’da, dönünce Akademi’ye girmeyi planlarken maddi sıkıntılar eğitim hayallerini suya düşürür.

    İş, evlilikler, turneler

    18’inde İstanbul Ekspres gazetesinin Cemiyet ve Beyoğlu muhabiri olarak başlayan iş hayatı, Gorbon Seramik ve meşhur Melodi Plak’ta devam eder. İçindeki müzisyenin ‘keşfedileceği’ Melodi Plak... Bir yüzünde “Olmasa”, diğerinde Karacaoğlan’ın “Ölüm”ü vardır ilk kırkbeşliğinin...
    Aynı yıl çıkan “Kördüğüm / Yol” ile birlikte Hümeyra yolda yürüyemeyecek haldedir artık. Sinirlenince ona “Siz” diyen annesi Malike Hanım’ın “Hümeyra Hanım” diye başlayan konuşması ile sonsuza dek kendine gelir. Bir daha hayatının hiçbir döneminde prim vermez şöhrete.
    1971’de Philips’in teklifiyle Paris’e gidip diskografisine bir de Fransızca kırkbeşlik eklerken, özel hayatı da aynı hızla ilerler.
    İlk evliliğini Haluk Aşkın’la, hepi topu 30 gün sürüp kırık bir buruna mal olacak ikincisini ise Fikret Hakan ile yapar.
    İstemeyerek başladığı gazino dönemi, ayağına viski döken bir ‘baba’nın kafasına mikrofonu indirmesiyle sona erer. Sahnede bir tek Fikret Kızılok ile çıktıkları 42 günlük Anadolu turnesinde mutlu olur.
    1972’de Mithat Bigat ile nikâh masasına oturur, 11 Mart 1973’te oğlu Sadık dünyaya gelir. Bir yandan “Yardan Haber Yok”, “Sessiz Gemi” ve “Otuzbeş Yaş” birbirini izler. Şarkıcıdan ziyade ‘anlatıcı’ olarak görür kendini. Söylediği söze inanmak, inanmadığı şeyi söylememek esastır onun için...
    İlk albümü “Anlatamıyorum” 1977’de yayımlanarak Türk popunun ölümsüzleri arasında yerini alır. Ancak 80’lerde arabesk hâkimiyetini ilan eder ve Hümeyra’nın sözü Çince gibi gelmeye başlar insanlara. Özellikle de yapımcılara.

    Önyargıları kırma ustası

    1981’de son kırkbeşliğini çıkarıp usulca başka bir kulvara geçer: Oyunculuğa. Haldun Dormen “Unutulanlar” dizisinde Şevkiye May’ı oynamasını ister.
    “Sen kim koskoca Şevkiye’yi oynamak kim?” diyen annesi bile onu izleyince geri alır sözünü... Sonra sahne... Şan Tiyatrosu, “Selam Meloş”... “Şarkıcı kız geldi, tiyatro yapacakmış” tavrına sonsuz bir azimle direnir, hayatın her alanında ‘alaylı’ Hümeyra.
    Ayfer Feray, Haldun Dormen, İsmet Ay, Kamran Usluer hayat okulundaki tiyatro hocalarıdır ve önyargıları kırması uzun sürmez.
    “Gol Kralı Sait Hop Sait”, “Aş Bunları Aş”, “Deliler Boşandı”, “İçinden Tramvay Geçen Şarkı” derken Gencay Gürün’den bir teklif: “İstanbul Şehir Tiyatroları’na girmek ister misiniz?” Böylece “Kuşlar”ın Hüthüt’ü olarak çıkıverir Darülbedayi sahnesine.
    Kısa da bir sinema kariyeri olur bu arada, 1979’da Atıf Yılmaz’ın “Talihli Amele”siyle başlayan.
    İki elin parmaklarını geçmez filmlerinin sayısı, ama aralarında o dönem evli olduğu Ömer Kavur’un unutulmaz “Kırık Bir Aşk Hikâyesi” vardır. Her şeyi az ama öz yapmıştır. Dinleyicilerini “Bir avuçlar, ama kalabalık bir avuç” diye tanımlar. Müzik de o kalabalık bir avucun hatırına devam eder.

    İki sene de ABD’de

    1984’te “Benim Şarkılarım”, 1987’de “Yıllar Sonra”, 1989’da “Tutkulardan İntihar” ve uzun bir ara... Öyle ki yeni gelen kuşak, oyuncu zanneder Hümeyra’yı artık, hatta çoğu onu bile bilmez.
    Bir taraftan butik açar, annesinden geçmiş yetenekleriyle gece kulübü işletir. Sapa Bar, Figeyra, Sardunya... Ne yaptıysa özenle yapar hayatta...
    1995’te ses tellerinden bir ameliyat geçirir ve söz verir, hastaneden çıktığında ‘do’ diyebiliyorsa bir albüm yapmaya. Neyse ki çok daha fazlasını söyleyebiliyordur ki 1997’de ortaya çok özel bir albüm çıkar: “Beyhude”.
    Albüm iyi olduğu oranda az satar ve Hümeyra 1999’da ABD’ye gider, caz piyanisti Jimmy Cicero ile evlenmeye. San Francisco’da geçirdiği 2 seneyi resim dersleri alarak değerlendirir. Ama evlilik gene ona uymaz, 2001’de bir televizyon dizisiyle döner yurda: Üzgünüm Leyla.
    kaynak: **** Msn messenger ifadeleri, Avatar, gif, smiley, Resimli Siirler, izle, indir, Komik Resimler, programlar, Resimleri, Haberlerhttp://www.****um.com/showthread.php?t=22350

    Avrupa Yakası ve...

    Ve sıra gelir hayatındaki ikinci ‘şöhret dalgasına’. “Avrupa Yakası”nın İfot Teyze’sidir artık. Oyuncu olduğunu bilenler, bilmeyenler, ‘meğer ne komikmiş’e şaşanlar, takipçilerinin ondan her numarayı bekleyen sakin bakışları altında ‘keşfederler’ 40 yıllık Hümeyra’yı.
    O takipçilerden biri, Çağan Irmak çıkar, “Babam ve Oğlum” diye bir film çeker ve Hümeyra yıllar sonra beyazperdededir yine. Bunu 2008’de “Ulak” izler.
    Fakat sonbahar, bu keyfi kaçıracak bir haberle geldi; Hümeyra “Avrupa Yakası”ndan ayrılmıştı...
    İnandığı işleri yapmak uğruna şanı - şöhreti elinin tersiyle itmiş 40 yıllık Hümeyra’nın sırf daha fazla para uğruna ‘ailem’ dediği ekibi bıraktığı iddia ediliyor şimdi.
    Birlikte çalışırken karşılıklı sahnelerde oynayamayacak kadar arasının bozuk olduğu bilinen Ata Demirer’in diziye dönüşünün de tamamen rastlantı olduğu...
    Yapımcı Sinan Çetin’in de belirttiği gibi, ‘şerefli’ bir insan olduğu için pek konuşmuyor Hümeyra. Ve gene Çetin’in söylediği gibi, Hümeyra ‘mağdur’ değil gerçekten.
    Ortada bir mağdur varsa Hümeyra gibi bir yıldızı kaybeden “Avrupa Yakası” dizisidir o...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi neommy -- 12 Haziran 2010; 3:28:16 >
  • Açılması çok geç kalmış konunun! Unutulmaması gerekenlerinde bilgileriyle sunulması çok yerinde, devamında başarılar hazırlayan arkadaşa.
    Sanırım sırası geliyordu zaten;
    1970, Fikret Kızılok, Güzel Ne Güzel Olmuşsun; Karacaoğlan'dan, ayrıca Fikret Kızılok Aşık Veysel'in yanında 3 ay geçirmiş ve öğrenmişti!



    1974, Fikret Kızılok, Haberin Var mı? Harika Ahmed Arif şiiri, ve ilk böyle söyleyen Fikret Kızılok!




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi neommy -- 10 Mayıs 2012; 18:25:10 >
  • 1970, Fikret Kızılok, Söyle Sazım;



    1990, Fikret Kızılok, One High One Why; Arada çok şarkısı var ama bu şarkıda günümüze çok uygun!

  • Barış Manço, Anadolu;



    Barış Manço, Dönence;

  • Hümeyra, Sessiz Gemi; Yahya Kemal Beyatlı şiiri sanırım daha güzel yorumlanamazdı!



    Hümeyra, Kördüğüm;



    Hümeyra, Dilber; Bizden, Karacaoğlan'dan.

  • Berkant, Samanyolu, 1967;


    Ajda, iki Yabancı, 1967;
  • TİMUR SELÇUK.

    Ses sanatçısı, orkestra şefi, besteci. Babası, geleneksel Türk müziği ustalarından, besteci, ses sanatçısı, orkestra şefi Münir Nurettin Selçuk'tur. Annesi tiyatro sanatçısı Şehime Erton'dur.Bir yandan Galatasaray Lisesinde, bir yandan da İstanbul Belediye konservatuvarında (bugün İstanbul Üniversitesi Devlet konservatuvarı), solfej, armoni ve piano bölümlerinde öğrenim gördü. Daha sonra, 1964 yılında Paris'e giderek, "Ecole Normale de Musique de Paris" müzik okuluna girdi. Bu okulun piano, orkestra şefliği, ve bestecilik sınıflarına devam etti. 1965 yılından başlayarak Ümit Yaşar, Faruk Nafiz, gibi şairlerden şarkı formunda eserler bestelemeye başladı, ve 1967 yılında ilk plağını doldurdu. Bu plağın ilgi görmesi üzerine, Orhan Veli, Nazım Hikmet, Attila İlhan'ın şiirlerinden bestelediği şarkılarını pianosu eşliğinde seslendirerek dizi konserler başlattı. 1974'te Türkiye'ye döndükten sonra, oda müziği, tiyatro ve film müziği çalışmalarına ağırlık vermeye başladı. 1977'de "İstanbul Oda Orkestrasını" kurdu. Bu toplulukla, tümüyle özgün kendi bestelerinin yanı sıra, geleneksel müziklerimizden seçilmiş örneklerin çok sesli yorumlarını gerçekleştirdi. Gene 1977'de "Çağdaş Müzik Merkezi" adıyla kendi müzik eğitimi merkezinde öğrenci yetiştirmeye başladı.

    1975 yılından başlayarak, Saadet İkesus'la şan eğitimi gördü. Kendi seslendirdiği şarkılarında, lirik sanatın kurallarına uygun bir üslup seçti. Gerek orkestra yapıtlarında ve düzenlemelerinde, gerekse sözlü ya da sözsüz sahne ve film müziklerinde, ritmik melodik ve armonik ögelerle bütünleşen bir orkestrasyon uygulayarak, modern yazı tekniklerine yer vermeye özen gösterdi, hem dramatik hem de lirik bir müzikal atmosfer yaratma yolunu seçti. Geleneksel Türk Müziği birikimini sık sık baş vurduğu zengin bir kaynak olarak değerlendirdi.

    Başlıca yapıtları arasında, Sen Nerdesin?, Ayrılanlar İçin, Beyaz Güvercin, İspanyol Meyhanesi adlı şarkılar, Nereye Payidar?, Tak-Tik, Sakıncalı Piyade, Küçük Adam N'Oldu Sana, Rümuz Goncagül, Galileo Galilei,Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Halide, Lozan, Abdülcanbaz, Woyzeck adlı oyun müzikleri, oda müziği yapıtları olarak Paris Mektupları, (gitar ve yaylılar için), Saksağan, (soprano saksafon ve yaylılar için) Bir Çift Sözüm Var (solo kontrabas ve yaylılar için), Bentler (arp ve nefesli sazlar için), Pireli Yapıt (iki piano için), Yolculuk (Piano, keman, klarinet için Mishigan Üniversitesi Verdehr Trio siparişi), şan ve Piano için çağdaş Türk şairlerinden şarkılar, Tarih Merdiveni bale süiti, Mevlana uvertürü, Yunus Emre bale müziği, Üç İstanbul orkestra süiti ve film müziği, Bir Uzay Masalı operası, "İstanbul'un Çağırdığı Su" (belgesel), Sarıpınar 1914, Cahide, (TV dizileri), Hakkari'de Bir Mevsim, Kuyucaklı Yusuf, Gülüşan, Polis, Mavi Sürgün, Dönüş Yolu, Abdülhamit Düşerken film müzikleri, Yasaklar ve Sarı Naciye müzikali bulunmaktadır.

    Amerika, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya, Belçika, Hollanda, İsveç, Polonya, Bulgaristan, İspanya gibi ülkelerde orkestra şefi ve ses sanatçısı olarak konserler vermiştir.


    ESİN AFŞAR;

    ses sanatçısı, yazar, çevirmen, tiyatro ve sinema oyuncusu.
    Hayatı
    Ankara Devlet Konservatuarı piyano bölümü mezunu olan Afşar, ünlü opera sanatçıları Leyla Gencer, Maria Callas gibi isimlere öğretmenlik yapan Madam Hidalgo, Madam Böhm gibi isimlerden ses ve şan dersleri alarak, çocuk yaşlarda yaşamına yön verdi.

    Sanatçının bir albüm kapağı1940'lı yıllarda piyanist olarak girdiği Devlet Tiyatrolarında, Muhsin Ertuğrul'un desteğiyle 12 yıl oyuncu olarak görev yaptı. Ankara Meydan Sahnesi'nde konuk oyuncu olarak çalışırken, tekrar müziğe yöneldi. Önceleri dönemin popüler müziği olan "aranjman" olarak nitelendirilen, Türkçe sözlü hafif müzik dalında çalışırken, Ruhi Su ile tanışarak çağdaş folk müziği türünde emek harcayarak bu akım üstünde söz sahibi oldu.

    1969'da Diplomatik sanatçı tanımlamasıyla Macaristan'a konser için giden Esin Afşar, birçok ülkede ve yurt içinde çeşitli konserler verdi, ödüller kazandı. Çevirisini 1980 yılında yaptığı "Kırmızı Pabuçlar" dört yıl Ankara ve İstanbul Devlet Tiyatroları'nda ve TV'de oynadı.

    Sanatçı, yazarlığını Bilgesu Erenus'un yaptığı tek kişilik tiyatro oyunu "Kelaynaklar" da oynadı. 1986 yılında ilk Uzunçalar (LP) eserini çıkardı. 18 Mayıs 1990'da Fransa - Audincourt'da ırkçılığa karşı düzenlenen festivalde Polonya'lı, İspanyol, İtalyan, Portekiz, Cezayir, Tunus'lu sanatçıların katıldığı festivalde bir konsere davet edildi. Annesinin ölümü üzerine yaşlılar için bir kampanya başlattı. Boğaziçi Üniversitesi'nde gençleri örgütledi. Kendi bestelerinden oluşan Yunus Emre kaseti çıktı.

    Sivil Toplum Kuruluşlarında etkinliklere katılan Afşar, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Atatürkçü Düşünce Derneği Türkiye - Yunanistan Dostluk Derneği yönetim kurulu üyesi, Sokaktaki Çocukları ve Gençleri Koruma Derneği kurucu üyesi, Sigara İçmeyenler Derneği, Beyoğlu'nu Güzelleştirme Derneği ve Müzik Dostları Derneği yönetim kurulu üyesi olup, sanatçı Kerim Afşar'ın eski eşi, ünlü Türk bilim adamı Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nun kızkardeşidir.

    Eserleri

    Albümler

    Söz: Çiğdem Talu (Kolektif), 2006
    Yunus Emre & Mevlana Şarkıları, 2002
    Nazım Hikmet Şarkıları, 2000
    Caz Yorumlarıyla Aşık Veysel, 1999
    Pembe Uçurtma, 1998
    Özlem, 1998
    Atatürk, 1997
    Esin Alaturka, 1995
    Yunus Emre, 1991
    Ruhi Su'ya Türkü, 1987
    Dün ve Bugünün Türk Şiir ve Ezgileri, 1986

    Sanatçının bir albüm kapağı45'lik plaklar

    Zühtü / Kaz
    Hacer Hanım / Ben Olayım
    Sanatçının Kaderi / O Pencere
    Canı Sıkılan Adam / Yiğidin Öyküsü
    Sandığımı Açamadım / Güneşe Giden Gemi
    Dert Şarkısı / Niye Çattın Kaşlarını
    Gel Dosta Gidelim / Sorma
    Sivastopol / Küçük Kuşum
    Diley Diley Yar / Yaprağı
    Yağan Yağmur / Çatladı Dudaklarım Öpülmeyi Öpülmeyi
    Kara Toprak / Yunus (Bana Seni gerek Seni)
    Yoh Yoh / Bebek (Bir Masal Türküsü)
    Allam Allam Seni Yar / Drama Köprüsü
    Halalay Çocuk / Güzelliğin On Para Etmez
    Gurbet Yorganı / Elif
    Niksarın Fidanları / Aliyi Gördüm Aliyi
    Allam Allam Seni Yar / Yoh Yoh



    Kitapları

    Anılar Yanıltır mı?
    Sefername 2
    Kırmızı Pabuçlar, 2001
    Gül Prenses, 2001
    Filmografisi [değiştir]
    Neredesin Firuze - 2003
    Gönüller Sultanı Mevlana - 1989
    Göç - 1974

    Rol aldığı bazı oyunlar

    Aşk Acısı
    Dünkü Çocuk
    Tahta Çanaklar
    Dışardakiler
    Poker Partisi

    Televizyon çalışmaları

    ETV için Onlar Hep Genç adlı tv programını hazırlayıp sundu.
    10 bölüm olarak hazırlanan programın içeriği, insanların yaşlansa da ruhsal olarak dinç kalabileceği temasına dayanıyordu. Semiha Berksoy, Necdet Mahfi Ayral, Türkiye'nin ilk tarih öğretmeni, ilk kütüphanecisi gibi, en gençleri 80 yaşlarında ve henüz aktif olan kişilerle müzikle renklendirilen söyleşileri içeren yapımlara imza attı.



    TÜLAY GERMAN (d. 1935, İstanbul) ses sanatçısı, yazar.

    Henüz dört yaşındayken şarkı söylemeye başlayan sanatçı, Ankara Radyosu'nda, Ayşe Abla'nın Cumartesi akşamları çocuklar için yaptığı programlarda Schubert'in "Serenad"ını ve "Ihlamur Ağacı"nı söyledi. Ferdi Statser'den piyano dersleri aldı.

    1956 yılında Üsküdar Amerikan Kız Koleji'ni bitiren Tülay German, ailesinden habersizce Ankara'da Süreyya gazinosunda sahneye çıktı. 1960 - 1962 yıllarında caz şarkıcısı olarak isim yaptı, İstanbul Radyosu'nda Hulki Saner'in hazırladığı "Melodi Kervanı" adlı programda yer alan ilk Türk şarkıcısı oldu, radyoda Salim Ağırbaş Beşlisi'nin haftalık programlarında caz şarkıları söyledi.

    Müzik yaşamının ilk yıllarında Atıf Yılmaz'ın evinde Ruhi Su'dan ders aldı. Aşık Nesimi Çimen ve Aşık Ali İzzet'ten öğrendiği türküleri, çağdaş yorumla söyledi. 1960'lı yıllarda dörtlü dinletilerde çalıp söylediler. Timur Selçuk'la albüm çalışmaları yaptı.

    1962'de eşi Erdem Buri ile "Çoksesli Türk Popüler Müziği"ni gerçekleştirdi. 1964 yılında, Yurdaer Doğulu, Erol Büyükburç, Tanju Okan gibi sanatçılarla, Milli Orkestra ile katıldığı "Balkan Melodileri Festivali"nde, eleştirmenlerin en beğendiği şarkıcı seçilip, dönemin popüler yayın organı olan Arena dergisine kapak oldu ve Türk Pop müziğinin ilk "hit"i kabul edilen "Burçak Tarlası" plağını doldurdu. Bu plakla birlikte, "Aranjman" adıyla bilinen batı müziği şarkılarına Türkçe sözler yazılarak oluşturulan ve yıllarca hüküm süren 'tür' tarihe karışır ve Türk Popüler müziği bu albümden sonra gerçek anlamda doğmuş olur.

    Caz dünyasının efsanevi sanatçılarından Charles Mingus, German'ın Tract albümünü dinleyince, Duke Ellington'un ölümü üzerine yazdığı şarkıyı seslendirmesini ister. Duke Ellington's Sound of Love, önce German'ın geçirdiği bir trafik kazası, ardından Mingus'un ölümü üzerine yayınlanamaz. Avrupa'nın ünlü virtüozlarından François Rabbath ile de çalışan sanatçı, Zülfü Livaneli'nin Günlerimiz albümüne de Yiğidim Aslanım ve albümle aynı adı taşıyan şarkılarını seslendirerek konuk olmuş, Rabbath, Cahit Berkay, Erol Erdinç ve Engin Yörükoğlu ile birlikte bu albüme katkıda bulunurlar.

    1966 yılı başında plak yapmak üzere Paris'e gitti. Fransızca on plak doldurdu. Fransa'da, Belçika'da, Almanya'da, Polonya'da, Tunus'ta, Fas'ta, Hollanda'da ve Brezilya'da radyo ve televizyon programları yaptı, konserler verdi, çeşitli festivallere, televizyon ve radyo programlarına katıldı. Fransa'nın en önemli konser salonlarında Charles Aznavour, Lèo Ferre, Moody Blues gibi isimlerle birlikte konserler verdi. A.B.D için İlhan Mimaroğlu'nun kendisi için yazdığı "Tract" albümünü doldurdu.

    Fransa'da Türkçe olarak yaptığı albüm, Charles Cros Akademisi 1981 Plak Büyük Ödülü`nü aldı.

    Tülay German, en son olarak "Nazım Hikmet'e Saygı" adlı bir albüm doldurduktan sonra, 1987 Hollanda konseriyle sahnelerden çekildi. 1988'de dünya piyasalarına çıkan "The Song of Poets" (Şairlerin Şarkısı) derleme albümü, 1999 yılında "Yunus'tan Nazım'a" adı altında Kalan Müzik tarafından Türkiye'de yeniden çıkarıldı.

    Sanatçı, müzik yaşamının yanısıra yazarlık da yapmaktadır. Yayımlanan iki kitabının dışında 1999'dan beri Adam Sanat dergisinde yazıları çıkıyor.

    Ödülleri
    Fransa'nın en büyük ödülü sayılan "Académie Charles Cros Grand Prix du Disque", 1981, Bu ödülü, Türkiye'de sadece 1971'de Moğollar, 1988'de Ruhi Su almış olup, Pink Floyd, Jimi Hendrix gibi isimlere verilmiştir.
    "Balkan Melodileri Festivali", 1964, Eleştirmenler En Beğenilen Şarkıcı"

    Diskografisi
    45'likler
    Burçak Tarlası / Mecnunum Leylamı Gördüm, 1964
    Kızılcıklar Oldu mu / Yarının Şarkısı, 1965
    La Chanson De L'oubli / Le Coeur D'un Ange, 1967
    O Eski Günler / Sevmem Bir Daha, 1967
    Kumbaya / C'est Joli De S'aimer, 1968
    Dere Geliyor Dere / Kara Kızın Türküsü, 1968
    Aras Üste, Buz Üste / Seni Alıp Kaçayım, 1968
    Mara Eva / Mara Eva 2, 1970
    Kumbaya - Parler A la Pluie / N'allez Pas Lui Dire

    Sanatçının hayatını anlatan kitap Albümleri

    Tract, 1975
    Yunus'tan Nazım'a, 1999
    Burçak Tarlası, 2001
    Sound of Love

    Kitapları

    Erdemli Yıllar, 1996, Bilgi Yayınevi, ISBN 9754945632
    Düşmemiş Bir Uçağın Karakutusu, 2001, Çınar Yayınları, ISBN 9789753481533



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi neommy -- 10 Haziran 2010; 18:02:25 >
  • 1974, Timur Selçuk, Beyaz Güvercin; Sanırım en güzel Türkçe şarkılardan birisidir, Süzülüp Mavi Göklerden yere Doğru,...



    1974, Timur Selçuk, İspanyol Meyhanesi, orkestraya da dikkat, bu kadar çok meşhuru bir Orkestrada görmek zor!

  • 1964, Timur Selçuk, Ayrılanlar için;



    1974, Timur Selçuk, Karantinalı Despina; İzmirlilere ve İzmir sevenlere ( bu ben olurum! )

  • 1970, Timur Selçuk, Derbeder Ömrüm, " Bu sarki, en dipte, en sonda olanın şarkısıdır. " Allahim bu mudur son denen anlar? " (YouTube Y.)



    1970, Timur Selçuk, Böyledir Akşamları İstanbulun, Şiir tabii Ümit Yaşar Oğuzcan;

  • quote:

    Orijinalden alıntı: neommy

    1975, Melih Kibar & İstanbul Gelişim Orkestrası, düzenleme Timur Selçuk'a ait, Çoban Yıldızı; Eurovision'larımızın sinyal müziğini herkes bilir!



    1973, Timur Selçuk, Kırık Kalpler;


  • 1964, Timur Selçuk, Sen Nerdesin;



    2004, Timur Selçuk, Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın; Timur Selçuk babası Münir Nurettin Selçuk'un 50 yıllık şarkısını söylüyor!

  • Biyografileri hazırlayan arkadaşlar galiba bugün çok fazla mesai yapacaklar!

    1970, Esin Afşar, Yoh Yoh; Galiba ülkemizde eski 45'lik plakların bir arşivleyeni yok, Esin Afşar'ın gençlik sesini bulmak çok zor YouTube'da! Çok sevilen onlarca şarkısının hemen hepsi çok yeni yorumlar ve bunlarda da gençlik sesi ve kaydı yok! Alttaki iki şarkı söylemek istediğimi iyi açıklıyor!
    İlk çıkan şarkısı Yoh Yoh çok sevilince hayatının geri kalan kısmını Bayan Yoh Yoh diye geçirdi!



    Esin Afşar, Bu Yalnız Geceler; Off, nihayet genç Esin Afşar sesi!

  • 1964, Tülay German, Burçak Tarlası;



    1968, Tülay German, Kumbaya;

  • 1969, Ertan Anapa, Benim Bütün Dualarım Seninle;



    1969, Mehmet Taneri, Bir Yabancı Gibi;

  • MUHTAR CEM KARACA (d. Antakya, 5 Nisan 1945 - ö. İstanbul, 8 Şubat 2004)

    Türk müzisyen. Türk müziğinin en önemli sanatçılarından biridir.Anadolu Rock'ın ve Anadolu Pop'ın kurucularındandır. Bu müzik tarzlarını uygulayan bir çok grupla çalışmış (Apaşlar, Kardaşlar, Moğollar ve Dervişan) kurucusu ve yöneticisi olmuş güçlü bir rock ve pop kültü yaratmıştır. Her tarzda rock ve pop müziğini anadolu insanına Türkçe sözlerle tanıtan ve sevdiren kişidir.Eserlerinde sosyal ve politik içerikli konulara değinmesiyle daha büyük sorumluluklar üstlenen Karaca, özgün stiliylede anadolu müziğinin efsane sanatçısıdır.

    Hayatı
    Annesi Ermeni asıllı Toto Karaca ve babası Azeri asıllı Mehmet Karaca olan Cem Karaca, sanatla hep iç içe büyüdü. Ortaöğrenimini Robert Kolej'de yapan Cem Karaca sanatçı bi çiftin çocuğu olduğundan müziğe doğustan yetenekliydi.Müzik ile ilk tanışması annesinin teyzesi Rosa Felegyan'ın Cem Karaca'ya piyano notaları ve piyano nağmeleri öğretmesi ile olmuştur. Kolej yıllarındayken dünyadaki popüleritesini arttıran rock müziğine ilgi duyar ve kız arkadaşlarını etkilemek için dönemin rock starlarının şarkılarını söyler.Karaca'nın sesinin keşfedilmesi ise annesi Toto Karaca tarafından olmuştur. İlk dönemlerde Jaguarlar, Dinamitler gibi gruplarla amatörce çalışmalar yapan Cem Karaca popüler rock'n roll parçalarını söylüyordu. O dönemlerde kendisinin en büyük destekçilerinden biri de İlham Gencer'di ve onun orkestrasında müzikal deneyimini oldukça ilerletmişti. Bu yıllarda aynı zamanda tiyatro ile de ilgilenen Cem Karaca çeşitli oyunlarda da görev aldı.

    Askerliği sırasında Anadolu'nun ilkokul kitaplarında anlatıldığı gibi olmadığını fark etti. Asker arkadaşının çaldığı bağlama ise onu bambaşka diyarlara taşıdı. Bir zamanlar ilkel ve sıkıcı bulduğu müziğin kendi duygularını anlattığını keşfetti...

    Müzikal geçmişi
    1967'de askerlik dönüşü Apaşlar grubuna katıldı. Bu grupla Hürriyet'in düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasında Emrah isimli parçalayla ikinci oldular ve doğu-batı müziği sentezinde şarkılar üretmeye çalıştılar. 'Resimdeki Gözyaşları' isimli parçayla büyük başarı elde eden Apaşlar'la Batı Almanya'ya gitti. Apaşlar'la olan beraberliği 1969'un sonlarına kadar sürdü. Grupta gitarist Mehmet Soyarslan ve Cem Karaca arasında doğan bazı politik anlaşmazlıklardan ötürü Apaşlar dağıldı.

    Apaşlar'ın basçısı Seyhan Karabay ile birlikte Kardaşlar grubunu kurdu. Bu sırada Almanya'ya giderek Ferdy Klein Orkestrası'yla dört tane 45'lik doldurdu. Amacı maddi sıkıntı yaşamadan çalışmalar yapmaktı. İlk 45'likleri 'Dadaloğlu' ile büyük bir başarı elde ettiler. Fakat 1972'de Seyhan Karabay arasındaki tartışmalar nedeniyle Kardaşlar'la yolları ayrıldı. Bu sırada eşi benzeri görülmemiş bir değiş-tokuş meydana geldi. Cem Karaca, Kardaşlar'dan ayrılıp Anadolu Rock'ın güçlü sesi Moğollar'la birleşirken Kardaşlar da Moğollar'la anlaşamayan Ersen Dinleten'i gruplarına dahil etti.

    Üç 45'lik çıkaran Karaca, Moğollar'ın dağılmasıyla kariyerinin en önemli dönemini yaşayacağı Dervişan grubunu kurdu. Dervişan politik rock'ın yanısıra progressive rock'ın Türkiye ile tanışmasında önemli rol oynadı. Aynı zamanda tam anlamıyla ilk stüdyo albümünü bu grupla çıkardı: 'Yoksulluk Kader Olamaz'. Dervişan'ın dağılmasından sonra Edirdahan isimli grubu kurdu. Yeni albümü 'Safinaz'la eski başarısını elde edemedi. Bu albümden sonra Almanya'ya gitti ve 1987'ye kadar sürgün hayatı yaşamak zorunda kaldı. Bu dönemdeki çalışmalarında sık sık gurbet acısı gibi temaları işledi. Bu süre içindeki en iyi albümünü Almanca olarak çıkardı: 'Die Kanaken'. Bu albümde yabancı düşmanlığı, gurbetçilerin yaşamı gibi konuları işledi. Albümdeki bazı parçaların Türkçesini sonraki albümlerinde kaydetti. 'Die Kanaken' albümünün arka kapağında kendisiyle ilgili şunlar yazılıydı:

    Cem Karaca ülkesi olan Türkiye'de bir rock yıldızı. Ülkesinde 50'ye yakın 45'lik ve LP yayınlayan Karaca'nın parçalarının çoğu sosyal içerikli sözlere sahip. 1981'in ocak ayında Almanya'dayken son albümü yüzünden ülkesinde aranmaya başladı. Bunun üzerine Karaca, ülkesine geri dönmedi. Mallarına el konan şarkıcı 200 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve 1983'te de darbeci generaller onu Türk vatandaşlığından attılar. Almanya'da daha çok Nazım Hikmet'in şiirlerini seslendirmesiyle tanınan Karaca, ilk olarak 1983'ün başlarında Almanca sözlerle ve doğu-batı sentezinden oluşan bir müzikle seyirci önüne çıktı. Amacı Türkiye'de olan biteni anlatmak değil, burada olup bitenleri anlatmak ve Alman-Türk ilişkilerini düzeltmeye çalışmak.

    Yurda döndüğü zaman Turgut Özal'ın elini öptüğü iddia edildi ve döneklikle suçlandı. Hem Cem Karaca hem de Özal ailesi bu iddianın gerçek olmadığını ısrarla belirttikleri halde, sanatçı yine de 12 Eylül bozgununa sorumlu arayan eski solcuların günah keçisi olmaktan ve dışlanmaktan kurtulamadı. Bu aydın sapmasını hicvettiği 'Yarım Porsiyon Aydınlık' adlı şarkısında 'hiç bir şey üretemeden sadece eleştirirsiniz' diyerek kırgınlığını dile getirdi. Seksen sonrası dönemde müzik yapımcılarının desteğini alamadan çıkardığı albümler o yıllar büyük ses getirmemesine karşın, yıllar içinde şarkılar değerini buldu. Oh Be, Kahya Yahya,Hep Kahır gibi hit şarkılar bu dönemde çıktı.

    Ülkesine yeniden dönüşünden sonra ilk albümünü 1987'de eski arkadaşı Cahit Berkay'la birlikte yaptılar. 'Merhaba Gençler ve Her Zaman Genç Kalanlar'. Bundan bir sene sonra 1988'de, aranjör Oğuz Abadan'la birlikte 60'lı yılların sonunda yaptığı çalışmalarda da olduğu gibi, orkestrasyona ağırlık vererek, yaylı varyasyonlarının hakim olduğu bir başka çalışmayı gerçekleştirirler: 'Töre'. 1990 ve 1992'de Uğur Dikmen ve Cahit Berkay'la 'Yiyin Efendiler' ve 'Nerde Kalmıştık' albümleriyle biraz da olsa eski günlerine döndü. 1997'de çekilen 'Ağır Roman' filminde seslendirdiği 'Resimdeki Gözyaşları' ile yeniden popüler oldu.

    1999'da Cahit Berkay, Engin Yörükoğlu, Ahmet Güvenç ve Uğur Dikmen'in desteğiyle 'Bindik Bir Alamete...' isimli albümünü çıkardı. Son albümü de sayılabilecek olan bu albüm eski günlerin gürül gürül Cem Karaca'sının yeniden geri döndüğü başarılı bir çalışmadır. 'Kahpe Bizans' filmi için üç parça kaydedip, filmde küçük bir rol aldı. 2000'li yıllarda çeşitli şiir çalışmaları da yaptı. Barış Manço'nun efsanevi grubu Kurtalan Ekspres'le birleşerek konserler verdi. Son olarak Yol Arkadaşları isimli grubuyla sahneye çıkan ve bu grupla son albümü Hayvan Terli ve Murathan Mungan albümündeki Göç Yolları isimli şarkıyı kaydeden Cem Karaca, 8 Şubat 2004'de hayata gözlerini yumdu. Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi.

    Diskografi
    45'likler
    1967

    Emrah / Karacaoğlan (Hürriyet Gazetesi H-018) (Apaşlar)
    Hudey / Vahşet / Bang Bang / Shakin' All Over (Sayan EP Seri FS 127) (Apaşlar)
    Emrah / Hücum / Karacaoğlan / Ayşen (Sayan EP Seri FS 134) (Apaşlar)
    Ümit Tarlaları / Anadolu Oyun Havası / Suya Giden Allı Gelin / Nasılda Geçtin? (Sayan EP Seri FS 145) (Apaşlar)
    1968

    İstanbul'u Dinliyorum / Oy Bana Bana (Türkofon TU-St 1505) (Türküola 1505) (Apaşlar - Ferdy Klein Orkestrası)
    Oy Babo / Hikaye (Türkofon TU-St 1506) (Türküola 1506)
    İstanbul / Why (Türkofon TU-St 2010) (Apaşlar - Ferdy Klein Orkestrası)
    Emrah 1970 / Karanlık Yollar (Türkofon TU-St 1507) (Apaşlar - Ferdy Klein Orkestrası)
    Resimdeki Gözyaşları / Emrah (Sayan FS 167) (Apaşlar - Ferdy Klein Orkestrası)
    Resimdeki Gözyaşları / Şans Çocuğu (Türkofon TU-St 1508) (Apaşlar - Ferdy Klein Orkestrası)
    Tears / No , No , No (Türkofon TU-St 2011) (Apaşlar - Ferdy Klein Orkestrası)
    1969

    Ayrılık Günümüz / Gılgamış (Türkofon TU-St 1520) (Türküola 1520) (Apaşlar - Ferdy Klein Orkestrası)
    Zeyno / Niksar (Türkofon TU 1002) (Türküola 1521) (Apaşlar - Ferdy Klein Orkestrası)
    Bu Son Olsun / Felek Beni (Karacaoğlan III) (Türkofon TU 1003) (Türküola 1524) (Apaşlar - Ferdy Klein Orkestrası)
    1970

    Emmioğlu / O Leyli (Türküola 1528) (Ferdy Klein Orkestrası)
    Kendim Ettim Kendim Buldum / Erenler (Türküola 1529) (Ferdy Klein Orkestrası)
    Adsız / Unut Beni (Türküola 1530) (Ferdy Klein Orkestrası)
    Muhtar / Baba (Türküola 1531) (Ferdy Klein Orkestrası)
    Dadaloğlu / Kalender (Türkofon M-1014) (Kardaşlar)
    1971

    Oy Gülüm Oy / Kara Sevda (Türkofon M-1016) (Kardaşlar)
    Tatlı Dillim / Demedim mi? (Türkofon M-1017) (Kardaşlar)
    Kara Yılan / Lümüne (Türkofon M-1018) (Kardaşlar)
    Acı Doktor (Kısım 1) / Acı Doktor (Kısım 2) (Türkofon M-1019) (Kardaşlar)
    Kara Üzüm / Mehmet'e Ağıt (Türküola 1536) (Kardaşlar)
    1972

    Askaros Deresi / Üryan Geldim (Yavuz 1545) (Kardaşlar)
    1973

    Obur Dünya / El Çek Tabib (Yavuz 1547) (Moğollar)
    Gel Gel / Üzüm Kaldı (Yavuz 1553) (Moğollar)
    1974

    Namus Belası / Gurbet (Yavuz 1560) (Moğollar)
    Beyaz Atlı / Yiğitler (Yavuz 1567) (Dervişan)
    1975

    Tamirci Çırağı / Nerdesin? (Yavuz 1571) (Dervişan)
    Mutlaka Yavrum / Kavga (Yavuz 1574) (Dervişan)
    Beni Siz Delirttiniz / Niyazi (Yavuz 1578) (Dervişan)
    1976

    Parka / İhtarname (Yavuz 1582) (Dervişan)
    1977

    Mor Perşembe / Bir Mirasyediye Ağıt (Yavuz 1585) (Dervişan)
    1 Mayıs / Durduramıyacaklar Halkın Çoşkun Akan Selini (Gönül GP525) (Dervişan)

    Almanya'da çıkan 45'likler [değiştir]
    İstanbul / Why (1968) (Türkofon 2010)
    Tears / No , No , No (1968) (Türkofon 2011)
    Üryan Geldim / Hasan Kalesi (1973) (Türkofon 1549)
    Askaros Deresi / Kazak Abdal (Türkofon 1572)

    Albümler
    1973

    Kardaşlar - Apaşlar (Türkofon VELP 6503)
    1974

    Cem Karaca (Apaşlar , Kardaşlar , Moğollar ve Ferdy Klein Orkestrası) (Yavuz LP 1006)
    1975

    Nem Kaldı (Yavuz LP 1012)
    1977

    Parka (Yavuz LP 1019)
    Yoksulluk Kader Olamaz (Yavuz LP 1021) (Dervişan)
    1978

    Safinaz Gönül GPLP10) CD & Kaset (1994) (Kalan 050) (Edirdahan)
    1980

    Hasret Kaset (Türküola 1289) LP (Türküola)
    1982

    Bekle Beni Kaset (Türküola)
    1984

    Die Kanaken LP (Plane RC 0972-88375/76)
    1987

    Merhaba Gençler Ve Her Zaman Genç Kalanlar Kaset (Emre 569)
    1988

    Töre Kaset (Emre HE 579) (Oğuz Abadan Orkestrası)
    1990

    Yiyin Efendiler (Özbir 032)
    1992

    Nerde Kalmıştık ? (Marşandiz 083)
    1997

    Ağır Roman (O.S.T)
    1999

    Bindik Bir Alamete... (MajörMüzik 21550)
    2000

    Kahpe Bizans (O.S.T)
    (Cem Karaca bu albümde Dost Hakkı, Aşk-ı İlahi ve Meydan Bu Meydan şarkılarını seslendirdi. )

    2003

    Düet (Cem Karaca-İbrahim Sadri / Attila İlhan'ın "Ben Sana Mecburum" adlı şiirinde.)
    Gurbet Şiirleri - "Hep Kahır" (şiir) .
    Gurbet Şiirleri - "Balacan
    2004'

    Söz Vermiş Şarkılar- Murathan Mungan / "Göç Yolları" şarkısı.
    Ölümünden Sonra Yayınlanan Albümler
    2004 Hayvan Terli
    2004 Hayat Ne Garip (Mahsun Kırmızıgül-Sarı Sarı/Başroldeyim) "Son Düet"

    2006 Mutlaka Yavrum (Cem Karaca Şarkıları) (çeşitli sanatçılar)

    Filmleri
    Kralların Öfkesi
    Avcı (2001) TV dizisi
    Yeni Hayat (2001) TV dizisi
    Kahpe Bizans

    (Vikipedi'den alıntıdır.)

    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Abincomartinez -- 16 Şubat 2010; 21:29:54 >



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi neommy -- 12 Haziran 2010; 3:38:54 >
  • FECRİ EBCİOĞLU

    (d. 2 Mart 1927, İstanbul - ö. 6 Mart 1989) Türk besteci, şarkı sözü yazarı, aranjör, DJ ve şarkıcı,eski kaleci. 1960'lı yıllarda Türk popüler müziğine damgasını vurmuş müzik insanı.

    1961 yılında Bob Azzam'ın "C'est écrit dans le Ciel" adlı parçasına Türkçe sözler yazıp "Bak Bir Varmış Bir Yokmuş" adıyla İlham Gencer'e söyletmesi ile Türk Popu'nu başlatmıştı. Bu parça Türkçe söylenmiş ilk pop şarkısıdır. O tarihe kadar bu tarz parçalar yine Türk şarkıcılar tarafından orijinal dillerinde yani İngilizce, İspanyolca, Fransızca ve İtalyanca söyleniyordu.

    1960'ların başında Fecri Ebcioğlu ve Sezen Cumhur Önal birlikte yabancı şarkılara Türkçe söz yazma modasını başlattılar, böylece 10 yıl kadar sürecek olan "aranjman" müzik akımının öncüleri oldular. Fecri Ebcioğlu Ajda Pekkan Ay-feri, İlham Gencer, Selçuk Ural gibi şarkıcılara Türkçe sözlerle Avrupa şarkılarını söyletirken, Marc Aryan ve Adamo gibi Avrupalı sanaçlılara da Türkiye'ye geldiklerinde kendi parçalarına Türkçe sözler yazarak plak doldurttu.

    Gençliğinde kalecilik yapmış ve bir dönem Fenerbahçe'de forma giymiştir. İstanbul Levent'te hayatının bir bölümünü geçirdiği sokağa adını vermiştir.

    2 Mart 1927 yılında İstanbul'un Cihangir semtinde dünyaya geldi. Evin tek erkek çocuğu olduğu için el üstünde büyütülmüştü. Müziksever bir ailesi vardı, annesi ut çalıyordu evde Türk müziği hiç eksik olmazdı. Babıali'de bir kırtasiyeci dükkânı işleten babası alafranga müziğin düşmanıydı ve sırf bu nedenle eve radyo almıyordu. Buna rağmen evlerine çok yakın olan 'Ege Bahçesi' nden duyulan alafranga müzikler küçük Fecri'yi etkileyecekti. Hep bir sanatçı olmayı düşleyen Fecri ortaokul ve lise'yi Taksim'de okur. Cihangir yıllarından bir arkadaşı da Gazanfer Özcan'dı. Aile sonra Cağaloğlu'na taşınır, yazları ise Anadoluhisarı'ndaki konaklarında geçirirler. Bu yıllarda futbolla ilgilenir, Anadoluhisarı'nda lakabı "Kedi kaleci"dir, çok yeteneklidir ve Fenerbahçe futbol takımının kadrosuna seçilmiştir. Sonra çeşitli takımlarda birkaç sene daha kalecilik yapmıştı. Hisar'daki arkadaşlarından biri de Ergun Sav'dır (emekli diplomat) ve onun Küçüksu gazinosunda piyano çalıp şarkı söylediğini gayet iyi hatırlamaktadır.

    1944 yılında 17 yaşındayken Babıali'de 'Öz Fenerbahçe' dergisinin yazı işleri müdürü olarak iş yaşamına başlamıştı, burada ilk tanışı Halit Kıvanç olmuştu. 1950'lerin başında Yeşilköy Hava Limanı'nda bir havayolu şirketinde çalışmaya başladı. Şirket onu kurs için 1953'te ABD'ye gönderdiğinde, orada da müziğe olan ilgisi devam etti, akşamları TV ve DJ'lik kurslarına devam etti, TV'lerda takdimcilik yaptı. 1956'da Türkiye'ye dönünce DJ olarak çalıştı. 1957-1960 yıllrı arasında Önce Yeni Sabah sonra da Hürriyet gazetelerinde müzik yazıları yazdı. 1961'de İstanbul Radyosu'nda haftalık bir müzik programı yapmaya başladı, 'Çay Saati Melodileri' adlı bu programda çaldığı plakların bir kısmını Amerikan Haberler Merkezi'nden temin ediyor, çoğunluğunu da dinleyicilerin gönderdiği plaklar arasından seçiyordu. Salı günleri yayınlanan ve bir saat süren bu radyo programı dinleyici rekorları kırmış ve Türkiye'de birçok şarkının sevilmesine yol açmıştı. Özellikle ithal plaklara ulaşmanın kolay olmadığı bir tarihte program büyük bir eksikliği gideriyordu.

    Şarkı sözü yazarlığına başlaması ise şöyle olmuştu; Avrupa ülkelerinde popüler olmuş parçaların her ülkede o ülkenin diliyle de söylendiği ve çok beğenildiği konusu zaten uzunca bir süredir aklını kurcalıyordu. 1960'da Hollanda'dan dönerken Bob Azzam'ın o günlerin popüler şarkısı C'est Ecrit Dans Le Ciel'ine Türkçe sözler yazmaya başladı ve bunları uçak biletinin arkasına (başka bir söylentiye göre de sigara paketinin arkasına) karalayıverdi, parçanın adını da Bak Bir Varmış Bir Yokmuş yapmıştı. İstanbul'a indiğinde arkadaşı İlham Gencer'in çalıştığı gece klübü "Çatı" ya gittiğinde kendisinden bir şarkı isteği yapılmıştı. Orada bu parçayı söylediğinde önce şaka yapıyor zannedilmiş sonra da şarkıyı defalarca tekrar etmek zorunda kalmış. İlham Gencer bu şarkıyı plak yaptığında Türkiye'de bir ilk gerçekleşiyor ve ilk kez bir pop şarkısı Türkçe sözlerle söylenmiş/plağa alınmış oluyordu. Bunun arkası gelecekti. 1964 yılında Belçika'lı şarkıcı Adamo konser için İstanbul'a geldiğinde onun meşhur şarkısı Tombe La Neige'i de Türkçeleştirmişti. Adamo kendi şarkısını Her Yerde Kar Var adıyla Türkçe okuyunca Atlas Sinemasında yer yerinden oynadı, şarkının plağı yok sattı. Şarkılarını Fransızca ve İspanyolca söyleyen İzmir'li şarkıcı Dario Moreno'ya da ilk kez Türkçe sözler yazdı, bunlar Deniz ve Mehtap ve Her Akşam Votka, Rakı ve Şarap'tı.

    1965 yılında o tarihlerde henüz çok tanınmamış bir sinema oyuncusu olan Ajda Pekkan'a "Her Yerde Kar Var" ve "Onyedi Yaşında" şarkılarını verdi ve plak yaptırttı. (Ajda Pekkan 1963 yılında Ses Dergisi'nin kapak yıldızı yarışmasında birinci seçilerek aynı yıl ilk filmini çekmişti) Daha sonra Pekkan için yazdığı Strangers in the Night ın aranjmanı olan İki Yabancı hit oldu ve arkası geldi, Ebcioğlu Ajda Pekkan için onlarca aranjman daha yapacaktır. 1960'larda popüler müzikle ilgili her alanda onu görürüz. Şarkı sözü yazarlığı, müzik festivalleri ve yarışmalarında sunuculuk dışında onlarca filmin de müziklerini yapmıştır. 1968'e kadar müziklerini yaptığı filmler arasında Acı Hayat, Suçlular Aramızda, Yılanların Öcü ve Susuz Yaz gibi filmler de vardı. Bu arada İstanbul Radyosundaki DJ'lik çalışmaları devam ediyor pazarları yayınlanan "Dinleyici İstekleri" programına haftada 6.000 mektup geliyordu. Fecri Ebcioğlu aynı zamanda Türkiye'nin ilk TV sunucusudur, 1956 yılında İstanbul'da deneme yayınlarına başlayan İTÜ televizyonunda 'Ebcioğlu Show' u uzunca bir zaman sunmuştu. Hatta şarkıcı Gönül Yazar'a bu televizyonda ilk play-back'i de o yaptırtmıştı. TRT ile devam eden televizyon serüveni 'Yedi Tepeden' 'Biz Bize', 'Laf Lafı Açar' (1978) ve 'Hatıralar' (1984) adlı show programları ile devam etti.

    58 yaşında felç geçirerek Çapa Hastanesi'nde uzun bir süre yattı. Boynundan aşağısını hareket ettiremiyordu ancak büyük bir azimle iki yıl içinde ayağa kalktı. Artık Levent'e taşınmıştı. 6 Mart 1989 tarihinde Levent'teki evinde kalp krizi geçirerek öldü. Evinin bulunduğu sokağa adı verilmiştir; "Fecri Ebcioğlu sokak".

    Fecri Ebcioğlu 1961 yılında Fransız şarkıcı Bob Azzam'ın "C'est écrit dans le Ciel" adlı Fransızca şarkısına Türkçe sözler yazarak "Bak Bir Varmış Bir Yokmuş" adıyla İlham Gencer'e söyletmişti. Böylelikle Türkiyede bir ilk gerçekleşiyordu ve ilk kez yabancı dilde yazılmış bir şarkı Türkçe sözlerle plağa alınıyordu. Artık müzikte Türk Popu dönemi başlamıştı. İlk aranjmanı yapmak Ebcioğlu'na nasip olmuştu ama piyasada güçlü bir rakibi daha vardı o da Sezen Cumhur Önal'dı. Her ikisi de canla başla yabancı şarkılara Türkçe sözler yazma yarışına giriştiler. Aralarında tatlı bir rekabet de vardı. Hatta sanatçıları bile paylaşmışlardı. Ajda Pekkan, Gönül Turgut, Ay-feri gibi bazı sanatçılar Fecri Ebcioğlu'nun söz yazdığı sanatçılar grubuna dahilken aralarında Berkant, Özdemir Erdoğan, Kamuran Akkor, Ertan Anapa ve Selçuk Ural'ın da bulunduğu bir diğer grup ise Sezen Cumhur Önal'ın şarkı sözü yazdığı diğer sanatçı grubunu oluşturuyorlardı.Tarzları da birbirine çok benziyordu. Örneğin her ikisi de Türkiye'ye konser için gelen Avrupa'lı şarkıcıların kendi bestelerine Türkçe söz yazıp yine kendilerine söyletiyorlar ve plak doldurtuyorlardı. Şarkı söylettikleri Avrupalı şarkıcıları da neredeyse paylaşmışlardı. Fecri Ebcioğlu Adamo, Marc Aryan ve Juanito'yu angaje etmişken Sezen Cumhur Önal da Patricia Carli ve Peppino Di Capri ve Sacha Distel'e plak doldurtuyordu. Ufak tefek çakışmalar da olmuyor değildi. Örneğin 1966 yılında Fecri Ebcioğlu Patricia Carli'nin Les Mal Aimés adlı şarkısının aranjmanını "İlkokulda Tanışmıştık" adıyla yapmış ve Ajda Pekkan'a plak doldurtmuştu. Sezen Cumhur Önal ise aynı yıl Patricia Carli'yi bizzat stüdyoya sokarak kendi parçası Les Mal Aimés'in iki ayrı Türkçe versiyonunu plak haline getirmişti bunlar "Boğaziçi" ve "Özlerim İstanbul'u" idi.
    Aranjman akımının (modasının) bu iki öncüsü Fecri Ebcioğlu ve Sezen Cumhur Önal'a bir süre sonra Fikret Şeneş ve Ülkü Aker, 1970'lerde de Norayr Demirci katıldı. Uzun yıllar bu alanda sadece bu isimler etkili oldu.
    (Vikipedi'den alıntıdır.)



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi neommy -- 12 Haziran 2010; 6:27:41 >
  • BARIŞ MANÇO (1943-....)

    Konya ovasında yaşayan Mançozade adlı büyük bir aile, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u alması ile birlikte Rumeliye göç etmiş ve Selanik'e yerleşmiştir. Birinci Dünya Savaşı'na kadar Selanik'de yaşayan Mançozade ailesi, savaşın hayat koşullarını güçleştirmesi nedeniyle tekrar İstanbul'a göç etmiştir. Mançozade'lerden Mehmet Abdi bey İstanbul'da bir konağa yerleşmiş ve arkadaşının kızkardeşi olan Nimet Hanım'la evlenmiştir. Yıllar sonra Nimet Hanım, Barış Manço'nun "Gülpembe" şarkısının ilham kaynağı olacaktır...

    Cumhuriyet devrimlerini yaşayan aile, soyadı kanunu ile birlikte "Mançozade" olan aile adlarını değiştirerek, "Manço" soyadını alırlar. Abdi bey ile Nimet Hanım'ın oğlu Hakkı Bey, Rikkat Uyanık ile evlenir. Hakkı Bey ile Rikkat Hanım'ın ikinci çocuğu 2 Ocak 1943 tarihinde doğan Mehmet Barış Manço'dur. Onlar, Barış Manço, Oktay Manço, Savaş Manço ve İnci Manço olarak dört kardeştiler.

    İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarında doğan Barış Manço, ailesinin savaşın bitmesine duyduğu özlem nedeniyle "Barış" isminin kendisine verildiğini söylemektedir. Dönemin Türk Sanat Müziği sanatçısı olan Rikkat Hanım ile Hakkı Bey, Barış 3 yaşındayken ayrılırlar. Babasının yanında büyüyen Barış Manço'nun çocukluğu Kadıköy'de geçmiştir. İlkokulu Gazi Mustafa Kemal İlkokulu'nda tamamlamış, daha sonra Galatasaray Lisesi'ne devam etmiştir. 10.sınıftayken babasını kaybeden Barış Manço, Galatasaray Lisesi'nden ayrılarak Şişli Terakki Lisesi'ne gitmiş ve oradan mezun olmuştur.

    Barış Manço, aileden gelen yetenekle 2 yaşından itibaren şarkı söylemeye ve Ortaokul 2.sınıf öğrencisiyken de amatör olarak müzikle uğraşmaya başlamıştır. Liseyi bitirince 20 Eylül 1963 tarihinde, önce Paris'e, oradan da Belçika'ya ağabeyi Savaş Manço'nun yanına gider. Belçika Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi'nde resim, grafik ve iç mimari okur. Lisede çok başarılı olmayan hatta müzik ve coğrafyadan ikmale kalan Barış Manço, bu okuldan çok iyi bir derece ile; okul birincisi olarak mezun olmuştur. Galatasaray Lisesi'nde başlayan müzik hayatı, Belçika'da da devam etmiştir...

    Manço, 1969'da yurda döndüğünde, "Dağlar Dağlar" şarkısını yaptı. Bu şarkı, O'nun hayatında önemli bir dönüm noktası oldu. Aynı yıllarda görüntüsü değişmekte, müziği ve kıyafetleri ile bir ekol oluşturmaya başladı. Barış Manço, insan ilişkileri konusunda çok iyidir. Bağlantı kuramayacağı hiçbir canlı yok denebilir. Zaten daha sonraki yıllarda da yaptığı bir röportajında; "Kendimi, toplumla diyalog kuran bir iletişim aracı olarak görüyorum" diyecektir.

    1971 yılında askerlik yılları başlayacaktır. Askerdeki ilk ayları; hem ani olarak askere alınması, diplomasına rağmen üniversite mezunu olmasının tartışılması, hem de saçlarının kesilmesi nedeniyle çok keyifli başlamadı. Askerliğini Polatlı'da Topçu asteğmen olarak yaptı. Askerliğin son ayları ise güzel dostluklar ve askeriyede bir dizi konserlerle üretken bir hale dönüştü.

    Askerlikten sonra yine bir süre Belçika günleri araya girmektedir. Barış Manço, sıradışı kıyafetleri, takıları, enterasan el hareketleri ve şarkılarına çektiği klipler ile bizleri şaşırtmayı sürdürmeye devam eder. Sanatçı, görevinin biraz da şaşırtıcı şeyler yapmak olduğuna inanmıştı. Yıllar geçtikçe bu davranış ve biçimlerin onun özgün kişiliği olduğunu daha iyi anlayacaktık...

    Barış Manço, 18 Temmuz 1978'de Kadıköy Evlendirme Dairesi'nde Lale Çağlar (Manço) ile evlendi. Bu konuda da topluma örnek olmayı başaran Barış Manço, evliliğinde de İstanbul geleneğini sürdürdü. Bu evliliği, Lale Manço da 1998 yılında yaptığı bir röportajda "Barış içinde 23 yıl" diye tanımlıyor. Çiftin evdeki birliktelikleri, iş hayatında da devam etmiştir. Lale Manço, televizyon programlarına yönetmen ve yapımcı olarak imzasını atar. Bu beraberliğe, oğulları 19 Mayıs 1981'de Doğukan Hazar, 24 Temmuz 1984'de de Batıkan Zorbey katılır. Dünya çocuklarının Barış abisi, kendi çocuklarıyla da iyi arkadaş olduğunu söylemektedir. Yoğun iş programı çocuklarını ihmal etmesine asla neden olmamıştır.

    Çocukları için en büyük öğüdü, yaptıkları işin en iyisini severek yapmaları gerektiğidir. Çocukları için tek kaygısının "adam gibi adam"lık konusunda olduğunu dile getiren Barış Manço, çocuklarının hangi mesleği yaparsalar yapsınlar, tornacı bile olabilirler ama kendi deyimiyle onlar için "Doğukan usta, öyle bir vida sıkar ki başka türlü sıkar" denmesini arzu ettiğini söylemektedir. O, doğu ile batının sentezini yapmıştı. O'na göre, doğunun herşeyi kötü, batının herşeyi iyi doğru bir kavram değildi. Oğullarına da Doğukan ve Batıkan isimlerini koyması, doğu ve batının barış içinde olması dileğinden kaynaklanmaktadır.

    Barış Manço'ya göre, Türkiye'nin de bulunduğu konumun kesin bir sınırlaması yoktur. Türkiye, doğudan bakıldığı zaman batıda, batıdan bakıldığı zaman da doğudadır. Bu konudaki duygularını ise, Japonya konserinde 20.000 Japon'un Türk bayrağı çıkartıp sallamasından televizyon başındaki 60 milyon insanın gözyaşları içinde izlemesi gibi heyecanlandığını ve gurur duyması ile ifade ediyor. Barış Manço yabancı ülkelerdeki çalışmaları için yaptığı değerlendirmede, "Japonlar beni sahiplendiler, milyonlarca Japon konserlerime geliyor, CD'lerimi alıyor, Japonlar bende doğru birşeyler buluyor. Şarkılarımı didik didik inceliyorlar, onlardan konferanslar hazırlayıp televizyon programları yapıyorlar. Türkiye'de bunun onda biri yapılmadı. Belçikada ise, onların ülkelerini tanıttığım için Liege Prensliği onur ödülü verdiler. Törene limuzin ve dört eskort ile gittik. Belçika'nın en büyük gazetesi birinci sayfada yarım sayfa ayırdı. Türkiye'de ise 40 yıllık sanat yaşamımda baş sayfaya çıkamadım" gibi bir serzenişte bulunmuştu. Ne yazık ki yıllar sonra baş sayfada bulunma nedenin "vefat" olması çok hüzünlü bir durumdu...

    Önemli olmaktan çok değerli olmayı tercih ettiğini söyleyen Barış Manço, duygusallığı, seçtiği bir yaşam biçimi olduğunu vurgularken, kendi deyimiyle kuzey kutbunu da asla kaybetmediğini de sözlerine ekliyor. Manço; Rus romantikleriklerinden, Korsakof, Musolski ve Çaykoski'den etkilenerek, evinin dekorasyonunda da romantik çağı, 19.yüzyıl sonu ile 20.yüzyılın başını yansıtan tarzı tercih etmişti.

    Türkiye'deki en uzun ve en başarılı televizyon programlarını yaptı. 200'den fazla şarkısı O'na; 12 altın ve platin albüm/kaset ödülü kazandırdı. Şarkılarının bir bölümü Yunanca, Bulgarca, Arapça, Farsça, Japonca, İbranice, Fransızca, İngilizce ve Flemenkçe'ye çevrildi. Her ülkede şarkıları çok sevildi. Kongo'daki 12-13 bin kişinin katıldığı konserde "Domates Biber Patlıcan"ı söylerken, Kongoluların koro halinde şarkıya eşlik etmeleri şarkının evrenselliği hakkında bilgi vermektedir. Bu konuya başka bir örnek de Mısır'da yaşanmıştı. Barış Manço, Mısır Televizyonu'nda canlı yayında Dağlar Dağlar'ı Arapça söylemişti, bu programın sonunda Mısırlılar sokağa döküldüğü gibi, program da defalarca tekrarlanmıştı.

    En büyük arzusunun ansiklopedilerde yer almak olduğunu söyleyen ve "Barış Manço Müzesi" kurmak isteyen Manço, "20. yüzyılda yaşamış, o yüzyıla damgasını vurmaya çalışan bir Türk'üm, 20.yüzyılın Türk müziğini yapıyorum" demektedir. Müzik ve televizyon hayatında sayısız ödüller alan Barış Manço, 1991 yılında devlet sanatçısı ünvanı, yine aynı yıl Hacettepe Üniversitesi onursal doktora ünvanı, Uluslararası Teknoloji Ödülü, Japonya Uluslararası Kültür ve Barış ödülü, Belçika Krallığı Leopold II Şövalyesi nişanı, Fransız Kültür Bakanlığı Edebiyat ve Sanat Şövalyesi nişanı, Türkmenistan Cumhurbaşkanlığı; Türkmen Vatandaşlığı ödülleri kazanmıştır...

    Barış Manço, 1999 yılında 31 Ocak'ı 1 Şubat'a bağlayan gece, geçirdiği kalp krizi sonucunda hayata veda etmiştir. Ancak, bu büyük sanatçı bıraktığı eserler ile her zaman Türk Milleti'nin kalbinde yaşayacaktır...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi neommy -- 12 Haziran 2010; 6:32:19 >
  • ERKİN KORAY (1941 - .... )

    Türk Rock Müziği’nin en büyük isimlerinden olan Erkin Koray, 24 Haziran 1941’de İstanbul’da doğdu. Annesi Vecihe Koray’ın, İstanbul Belediye Konservatuarı'nda Klasik Batı Müziği piyano öğretmeni olmasından dolayı, sanatçı küçük yaşlarda müzikle tanıştı. 5 yaşında annesinden piyano dersleri almaya başladıktan sonra, Alman Lisesi'nde okurken rock müziği ile tanıştı. Aynı zamanda okulda okurken konservatuara da devam etti. Sanatçı, 29 Aralık 1957 yılında, 16 yaşındayken, Galatasaray Lisesi’nde piyanoyla ilk konserini verdi.
    Bu konser, Erkin Koray'ın hayatında büyük bir dönüm noktasını teşkil etti. Çünkü bu konser aynı zamanda sanatçının müzik hayatının da başlangıcı idi. İlk konserinden bir ay sonra Koray, 25 Ocak 1958’de Eminönü Halkevi’nde, 20 gün sonra da Almanya ve Avusturya Liselerinde konserler verdi ve artık konserler birbirini takip etmeye başladı. Bu konserlerden sonra gazeteler artık kendisinden "Rock'n'Roll Kralı" diye bahsetmeye başladılar.
    1960'ların ilk dönemlerine gelince Koray, “Erkin Koray ve Ritmcileri” isimli grubuyla, kendisinin gitar çalıp söylediği ve rock'n'roll çaldığı bar ve klüp programları yaptı. 1962 yılında ise ilk 45’liği “Bir Eylül Akşamı”/It's So Long'u yayınladı. Çıkarttığı 45’likten sonra askerliğini 1963 - 1965 yılları arasında Eskişehir Hava Kuvvetleri Caz Orkestrası'nda gitarist - solist olarak yaptı. Askerden döndükten sonra bir süre daha İngilizce çalışmalarına ve klüp programlarına devam eden sanatçı, bu programlarından birinde İstanbul Plak şirketinin yetkilileri ile tanıştı ve 1967 yılında ülkede büyük şöhret olmasını sağlayan “Kızları da Alın Askere” isimli 45'liğini yayınladı.
    Saçlarının uzunluğundan dolayı tepkiler de alan sanatçı, 1970'e geldiğinde, “Yeraltı Dörtlüsü” grubunu kurdu. Daha sonra Batı müziğini yerinde tanımak ve incelemek amacıyla, O sırada Beatles'ın da oradan şöhret olduğu, müziğin kalbinin attığı yer sayılan Almanya’nın Hamburg kentindeki Star Club'a gitti. Koray, burada her gün çalan en az üç İngiliz grubunu izledi ve bir çoğuyla da tanıştı. Bu arada Hiccups adlı bir Alman Grubu'yla da sahneye çıktı ve daha sonra o grubun basçısı Bernhard Weber'i yanına alarak Türkiye’ye döndü ve bu olay Türkiye’de Hard Rock döneminin başlangıcı oldu.
    Çıkarttığı hit parçalarla o dönem gündemde olan sanatçı, tekrar Avrupa’ya gitti ve Fransa’da Beatles'ın efsanevi ismi John Lennon'la tanıştı. Koray’ın “Yeraltı Dörtlüsü” ile müzik yaparken yararlandıkları en büyük avantaj, batıdaki Pink Floyd, Grateful Dead gibi aynı tarz gruplarından daha doğuda bir ülkede yaşamalarıydı. Dönemin Avrupalı çoğu rock müzisyeninin doğu mistisizmine ve de özellikle Hindistan'a merakı vardı ve bu merakı müziklerine de bol miktarda yansıtabiliyorlardı. Bunun en önemli örneklerinden birisi Beatles'ın önce “Norwegian Wood” adlı 45'liklerinde, daha sonra da “Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band” albümlerinin “Within You Without You” parçasında ‘Sitar' kullanmasıydı. Sitar, kökeni doğudan gelen bir enstrümandı ve bu enstrümanı İngiltere'de Beatles; Türkiye'de ise o dönemlerde Rock Müziği ile oldukça ilgili bir müzisyen olan Orhan Gencebay kullanıyordu.
    İstanbul’a tekrar döndükten sonra “Supergroup” ile "Yağmur" isimli 45'liğini çıkardı. Maddi sıkıntılardan dolayı dağılan “Supergroup”un ardından kısa bir süre sonra kurduğu 'Ter' adlı grupla “Hor Görme Garibi” isimli 45'liğe imzasını attı. Fakat “Ter” grubu da dağıldıktan sonra 'Stop!' isimli bir grup kuran Koray, bu grupla da uzun süre devam edemeden ayrıldı ve grup dağıldı.
    Avrupa'da Alice Cooper ve David Bowie renkli yüz makyajlarıyla sahneye çıkmaya başladı ve Erkin Koray’da bu modaya uyarak sahneye renkli yüz makyajlarıyla çıkmaya başladı ve büyük ilgi gördü. Bu çalışmalarından sonra da uzun süreliğine yurtdışına gitti. Koray, yurt dışından döndükten sonra tekrar çalışmalarına devam etti ve bu çalışmalar, Türkiye'nin çok iyi bildiği “Şaşkın”, “Arap Saçı”, “Fesuphanallah” gibi çalışmalardı. Bu dönemde bu tarz çalışmalara ağırlık vermesinin yanında “Krallar”, “Hadi Hadi Oradan” gibi rock çalışmaları, hatta başlı başına rock parçalarından oluşan “Elektronik Türküler' adında bir tane de LP yaptı. 1977 yılında, son rock grubu olan “Erkin Koray Tutkusu” isimli grubunu kurup, bu grupla aynı adı taşıyan bir rock LP'si çıkarttıktan sonra uzun süreliğine tekrar yurt dışına çıktı. Koray’ın Türkiye'yi terk etmesinin en önemli sebebi, 70'lerin ikinci yarısında Türkiye'de cereyan eden politik gerginlikler ve bu gerginliklerin ülkeyi müzik yapılamayacak hale getirmesiydi.
    12 Eylül Askeri Darbesi’nin haberini yurt dışında iken almasından bir yıl sonra,1982 sonbaharında, yurda dönmeye karar verdi. Yurtdışından döndükten sonra uzun bir süre tamamen solo çalışmalar yapan Erkin Koray'ın bu dönemdeki en ünlü çalışması şüphesiz 'Çöpçüler'dir.
    (Alıntıdır)



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi neommy -- 12 Haziran 2010; 6:34:42 >
  • 
Sayfa: önceki 2930313233
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.