Şimdi Ara

GÖNÜL MÜ TANRIDIR TANRI MI GÖNÜL?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
4
Cevap
0
Favori
192
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Çinliler “ Biz daha mahir ressamız, dediler. Rum halkı da dedi ki: “ Bizim maharetimiz daha üstündür.” Padişah “Sizi imtihan edeceğim; bakalım hanginiz davasında haklı” dedi. Çinlilerle Rum diyarı ressamları hazırlandılar; Rum diyarı ressamları ilimlerine daha vakıf kişilerdi.
    Çin ressamları “ Bize bir hususi oda verin, bir oda da sizin olsun” dediler. Kapıları karşı karşıya iki oda vardı. Bir tanesini çin ressamlar aldı. Öbürünü de Rum ressamları. Çinliler, padişahtan yüz türlü boya istediler. Yüce padişah bunun üzerine hazinesini açtı. Çinlilere her sabah hazineden boyalar verilmekteydi.
    Rum ressamları “ Pas gidermekten başka ne resim işe yarar, ne boya!” dediler. Kapıyı kapatıp duvarı cilalamaya başladılar. Gök gibi tertemiz, saf ve berrak bir hale getirdiler. İki yüz çeşit renge boyanmaktansa renksizlik daha iyi. Renk bulut gibidir. Renksizlikse ay. Bulutta parlaklık ve ziya görürsen bil ki yıldızdan aydan ve güneştendir.
    Çinli ressamlar işlerini bitirdiler. Hepsi de yaptıkları resimlerin güzelliğine sevinmekteydiler. Padişah kapıdan içeri girip odadaki resimleri gördü. Hepsi akıldan, idrakten dışarı, fevkalade güzel şeylerdi.
    Ondan sonra Rum ressamlarının odasına gitti. Bir Rum ressamı, karşı odayı görmeye mani olan perdeyi kaldırdı. Öbür odada Çin ressamlarının yapmış oldukları resimlerle nakışlar, bu odanın cilalanmış duvarına vurdu. Orada ne varsa burada daha iyi göründü; resimlerin aksi, adeta göz alıyordu.
    Oğul Rum ressamları sofilerdir. Onların; ezberlenecek dersleri kitapları yoktur. Ama gönüllerini adamakıllı cilalamışlar, istekten, hırstan, hasislikten ve kinlerden arınmışlardır. O aynanın saflığı, berraklığı gönlün vasfıdır. Gönle hadsiz hesapsız suretler aksedebilir. Gaybın suretsiz ve hudutsuz sureti, Musa’nın gönül aynası da parlamış, koynuna sokup çıkardığı elde görünmüştür.
    O suret göğe, arşa, ferşe, denizlere, ta en yüce gökten, denizin dibindeki balığa kadar hiçbir şeye sığmaz. Çünkü bütün bunların hududu, sayısı vardır. Halbuki gönül aynasının hududu yoktur. Burada akıl, ya susar, yahut şaşırıp kalır. Sebebi de şu : Gönül mü Tanrı’dır, Tanrı mı gönül?
    Hem sayılı hem sayısız olan (hem kesrete dalan, hem vahdeti bulan) gönülden başka bir nakşın aksi geçip gider, ebedi değildir. Fakat ezelden ebede kadar zuhur ede gelen her yeni nakış, gönle akseder, orada perdesiz, apaçık surette tecilli eder.
    Gönüllerini cilalamış olanlar; renkten, kokudan kurtulmuşlardır. Her nefeste zahmetsizce bir güzellik görürler. Onlar, ilmin kabuğundaki nakşı bırakmışlar, Aynel yakin bayrağını kaldırmışlardır. Düşünceyi bırakmışlar, aşinalık denizini bulmuşlar, bilişikte yok olmuşlardır.
    Herkes ölümden ürker, korkar. Bu kavimse ona bıyık altından gülmektedir. Kimse onların gönlüne galip gelmez. Sedefe zarar gelir, inciye değil.
    Onlar fıkhı ve nahvı terk etmişlerdir ama mahvolmayı ve yokluğu ihtiyar etmişlerdir. Sekiz cennetin nakışları parladıkça onların gönül levhine vurur, orada tecelli eder. Tanrı’nın doğruluk makamında oturanların, orasını yurt edinenlerin derecesi; arştan da yücedir, kürsüden de, boşluktan da!

    ALINTIDIR PAYLAŞMAK İSTEDİM..







  • güzel bir konuya değinmişsin. konunun provake edilmemesini temenni ederim. tasavvuf hakkında olaya çağ-bilim-geri kalmışlık yaftalarıyla yaklaşmadan sohbet havasında konuşabilirsek ne mutlu.

    tasavvuf 1400 yıllık bir kültürdür. hz.ebubekir e kadar uzanır. tasavvuf, gönülleri mamur etme okuludur. ama suistimale bunun kadar açık olan başka bir kurumda yoktur maalesef. tarihte çok suistimal edildiğini, bir çok azgının kendisine tasavvufu zemin edindiğini görüyoruz. bunun için tasavvuf iyi anlaşılmalı, iyi öğrenilmelidir.

    şam ve bağdat, büyük tasavvuf üstadları yetiştirmiştir. semerkand'dan da büyükler çıkmıştır. feridüddin attar'ın tezkiretül evliya kitabı meşhurdur. bu büyüklerin yaşam fesefelerini merak edenler için olmazsa olmaz bir kaynaktır.

    alıntının son kısmına dikkat edelim. burada tespit edilmesi faydalı olacağına inandığım bir nokta var. tasavvuf ilmi yok saymaz. özellikle nakşibendilik ilme çok önem verir. için hak, dışın halk ile olması ilkesini güder. kişinin cahil kalmasını asla tavsiye etmez. kişi çalışmalı, faydalı olmalı, her gün ilmini arttırmalı, aynı zamanda da batıni ilimleri talim etmelidir. "cahil sofi şeytanın elinde oyuncak olur" sözü nakşibendi büyüklerinin sözüdür.

    bunun dışında tasavvuf kültürü ehil üstadların elinde bir çok insanın manevi derecelerinin yükselmesine, muhabbet deryalarına dalmalarına sebep olmuştur. bir çok insan bu okulda istenmeyen huylarından arınmış, topluma yararlı insanlar olarak yeniden doğmuşlardır. tasavvuf, bir çoğunun sandığı gibi halktan kesilmek, bir yere kapanmak, ilmi ve çalışmayı terk ederek miskin miskin oturmak değildir. tasavvuf bir yaşam felsefesidir. asırlara sığmayan bir kültürdür. içerisinde çok büyük insanları barındırmış, çok kişinin insani değerleri kazanmasına zemin teşkil etmiştir. osmanlı bunu çok iyi korumuştur. son zamanlarda ülkemizden de çok büyük üstadlar yetişmiştir.




  • Orjinalden alıntı: C4

    güzel bir konuya değinmişsin. konunun provake edilmemesini temenni ederim. tasavvuf hakkında olaya çağ-bilim-geri kalmışlık yaftalarıyla yaklaşmadan sohbet havasında konuşabilirsek ne mutlu.









    bunu bende sizin kadar çok isterim umarım amacından saptırılmadan ve insanların yaralanabileceği bir şekilde konuya yaklaşılır..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi emell -- 20 Mart 2006; 1:45:19 >
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.