Şimdi Ara

[Hikaye]Bay Vampir Ve Yaşayan Ölüler [Bölüm 27] (3. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
138
Cevap
37
Favori
4.705
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
3 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki

[Hikaye]Bay Vampir Ve Yaşayan Ölüler [Bölüm 27]


(En Son Oy Tarihi: 28.4.2019)
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: rjnrondo

    Hocam baya iyi gidiyor.Filmi bile çekilir bunun

    Teşekkür ederim.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: yusufsalih

    Beyler kitap olarak düşünmüştüm ama bir goruslerinizi alayım dedim. Yanlış yere açtıysam affola.

    E1 Bu şey başladığında Ankara'daydım. Küçük bir artı bir evimde bozulmamış yatağımı karşıma almış, belkide yirmi yıllık ahşap sandelyemde buzlu çay içiyordum. Yatağının başucundaki küçük iskemlenin üzerinde duran mini televizyonumdan gelen cızırtılı ses bana akşam haberlerinin başlamak üzere olduğunu bildiriyordu. Altyazıda ise bir son dakika gelişmesinden bahsediyordu. Düzce'nin küçük bir köyü olan beyköyde
    Insanların çılgına döndüklerinden, deli gibi birbirlerine saldırdıklarından söz ediyordu. Bir şeyi protesto etmeninde yolları vardır değil mi diye düşündüm. Niye masum insanlar hedef oluyor ki diye. Buzlu çayımı fondip yapıp duşa girdim. Sıcak su. Harika bir his. Üşüyen vücudumu tıpkı bir battaniye misali sarıp ısıtması beni hep heyecanlandırıyor. Zaten heyecan yaşadığım iki tip şey var. Biri duş diğeri de ... aman boşverin , şimdi öğretmenizin hiçbir anlamı yok. Duştan çıkıp siyah switimi ve petrol yeşili kot pantolonumu giyip evimin hemen sol çaprazındaki markete gittim. Biraz pastırma aldım. Kasada yine beni o güzel gülümsemesiyle yeşil gözlü kasiyer karşıladı . Ücretini ödediğim pastırmayı poşete koymama yardım ettikten sonra o harika sesiyle "iyi günler." dedi. Gülümseyerek "teşekkür ederim ,sizede iyi günler." dedim. Eve döndüm ve televizyonu açtım. Altyazıda geçen haberin hala devam ettiğini görünce şaşırdım doğrusu. Normalde bir protesto bu kadar ilgi çekmezdi. Haberde görüntülerede yer veriyordu.Ayrıca yaralananlarin - ölenlerin tekrar kalkıp hicbirsey olmamış gibi sağa sola saldırdıklarını söylüyordu. Insanlar gerçekten garip diye düşünürken bir adam bir gencin boğazını ısırıp bir parça et koparttı. Ve yedi! İşte tam o an, o adam yeşil şapkalı gencin boynundan bir parça koparttigi an, bir şeyden emin oldum . O bizden biri değildi... Bir kaç gün sonra...
    E2 Bir çığlıkla uyandım. Hayır bir çığlıkla değil onlarca , yüzlerce çığlıkla . Bu kadar çabuk mu ? Hayır, olamaz. Bu mümkün değil. Nasıl mümkün olabilir ki ? Daha birkaç gün önce salgın başlamıştı. Anlaşılan tahmin ettigimden daha hızlı yayılmış. Perdeyi hafifçe aralayarak dışarıya bir göz atmaya karar verdim. Dışarıda gördüğüm manzara karşısında ne yapacağımı bilmiyordum. Sokak tıpkı bir mezbaha gibiydi, insan mezbahası gibi. Heryerdeydiler ; arabalarin üzerinde, bahçelerde, apartman girişlerinde, çöp konteynerlarında, yolda, çalılıklarda vs. Kısaca aklınıza gelebilecek heryerde. Benim yerimde bir başkası olsaydı eminim ki ilk işi polisi veya tanıdıklarını aramak olurdu. Ama çok şükür, ben başkası değilim. Düşündüğüm ilk şey buradan nasıl çıkabileceğim oldu. Şu haliyle ön kapıdan kaçmaya çalışmak -her ne kadar normal bir insana kıyasla aşırı güçlü olsam da- intihardan başka bir şey olmazdı. Düşün. Galiba bir yol buldum. Aynı anda bahçe kapısından gelen ses dikkatimi dağıttı. Pencerenin önüne gelip az önce yaptığım gibi yalnızca perdeyi hafifçe çektim. Anladığım kadarıyla az önce beni görmüşler. Bahçe kapıma dayanan 10-15 - ben onlara böyle diyorum, siz zombi diyebilirsiniz - ölüyü gördükten sonra burda daha fazla kalamayacağımı tespit etmem çok kısa bir zaman diliminde gerçekleşti. Bu yüzden hemen az önce düşündüğüm planı uygulamaya koydum. Ama önce buzdolabindakilerden 1-2 tane yol azığı olarak aldım. Ardından banyoya geçerek ordan tavan arasına, tavan arasından da çatıya çıktım. Çatıdan bakılınca her şey daha net anlaşılıyordu . Dünyanın sonu gelmişti. Nitekim dünyanın sonu gelsede benim ölmeye hiç niyetim yoktu. Ne yapıp edip kurtulacaktım bu işten , bu yüzden hemen kendime bir kaçış güzergâhı belirledim. Planım şöyleydi : Evimin duvarlarından yola kadar yürüyecek ardından yoldan markete kadar koşacaktım, markette yaşayanlar olabilirdi. Ve benim onlara ihtiyacım olacak. Neden diye soracak olursanız ; araba kullanmayı bilmiyorum.
    E3 Kaçış için belirlediğim güzergâhda emin adımlarla ilerleyerek sokağa vardım. Buraya kadar herşey gayet güzel gitmişti. Ama iş asıl şimdi ciddiye binecekti. Bahçemin duvarlarında yürüdüğümü gören ölüler duvarın etrafını sarmış; etrafımı kuşatmışlardı. Bende geldiğim yolu geri döndüm. Tabii ölüler de peşimden. Ardından bütün gücümü ayaklarıma vererek sokağa doğru koşmaya başladım. Bahçe duvarının sonuna geldiğimde dahi hızımı kesmedim , atlayıp markete doğru koşmaya devam ettim. Arkamdaki grup oldukça geride kalmışsa da henüz rahatlamak için çok erkendi , bunun nedeni ise önümdeki 10-15 ölüden oluşan gruptu. Koşmaya devam etmem halinde beni aralarına alıp yahni yapacakları kesindi. Bende durdum. Öyle boş boş değil , yararlı birşeyler bulma umuduyla etrafıma bakınarak. Ve buldum da. Anlaşılan bir cesur yürek hepsini bir beyzbol sopasıyla haklayabileceğini düşünmüş. Böylece bir silah edinmiş oldum. Artık hiçbir engel kalmamıştı ama yinede kolay olacağa benzemiyordu. Kaybedecek neyim var ki diye düşündüm. Zaten burada biraz daha beklemem halinde arkada bıraktığım grup yetişir ve iki gruba birden yem olurdum. Ayrıca az da olsa şimdi bir şansım vardı. Bende şansımı denedim. Bana en yakın olanı seçtim ve beynini parçaladım . Beyinlerine kadar çürümüş olmalılar ki kafası resmen dağıldı. Yüzüm gözüm kan oldu. Ama şimdi duramazdım , bende devam ettim. Ikincisinde birincisindeki gibi beyni akmış bir halde devrildi. Üçünü bir daha yürüyemeyecek bir hale soktuktan sonra kalan beş tanenin ikisinin beyinlerini birleştirdim . Diğer üçünün bu görüntülerden sonra arkalarına bakmadan kaçmalarını bekledim ama öyle olmadı . Aksine dahada hızlandılar. Galiba kan onları çekiyordu. 3 hamlede onlarında devirdim. Sanırım bu iş düşündüğümden daha kolay olmuştu. Artık markete gidebilirdim koşmaya başladım. Marketin önüne geldiğimde bu benim için tam bir hayal kırıklığı oldu. Çünkü içeriye girmek için tek bir yol bile yoktu...
    E4 Ne yapacaktım? Arkamdakiler gittikçe yaklaşıyordu. Çatıya çıkabilirdim, ne de olsa çok yüksek değildi. Etrafıma bakınıp üzerine çıkabileceğim bir şey aradım. Gözüme marketin yük boşaltma bölümünün tam karşısındaki yan yatmış çöp konteynırı takıldı. Koşarak gidip onu marketin yanına çektim. Üzerine çıkmamla beraber dengemi kaybedip düştüm. Sanırım konteynırın tekerleklerinden biri kırılmıştı. Bu sefer daha dengeli bir biçimde üstüne çıkıp çatıya ulaştım. Ölülerinde benimle aynı yolu izleyip yanıma çıkma ihtimali -çok az da olsa- olduğu için ellerimle duvardan destek alıp ayaklarımla konteynırı devirdim. Artık güvende sayılırdım. Hemen etrafa bakınıp içeri girebileceğim bir yer buldum. Kapağındaki asma kilidi kırıp içeriye atladım. İçerisi dışarıda göründüğünden daha karanlıktı. Gözlerimin karanlığa alışmasını bekleyip şöyle bir etrafı süzdüm. Burası neresiydi böyle? Dört tarafım da duvarlarla çevriliydi. Burnuma gelen hafif is kokusu bana buranın ne olabileceği hakkında bir fikir verdi. Galiba burası -eskiden- şömineydi. Kapana kısılmıştım. Ne yapacağımı şöyle bir etraflıca düşünmek bana bir fikir verdi. Eğer burası şömineyse -eskiden de olsa- buranın açık bir tarafı olmalıydı. Şömine kapatılmış olsa da kapatılan taraf diğerlerine göre daha ince olup aynı zamanda daha zayıf olmalıydı. Şansımı denemeye karar verdim, sağıma doğru bir tane geçirdim. Duvarda çatlaklar oluşsa da burası değildi. Önümü denemeye karar verdim. Tekrar bütün gücümü sağ yumruğuma verdikten sonra haykırarak bir tane daha savurdum. Bingo! Doğru düşünmüşüm. Ama biraz büyük savurmuş olmalıyım ki yumruğumla beraber ben de içeriye savruldum. İçerisi de -az önceki yer kadar olmasa da- oldukça karanlıktı. Galiba yanılmışım. Burada hiç kimse yok, derken marketin arka tarafından tıkırtılar geldi. Arkamı dönüp baktığımda bir gölge gördüm. Gittikçe yaklaşan bir gölge. Tabii benim onu fark ettiğimi bilmiyordu. Karanlıkta saklanmanın onun avantajına olacağını düşünüyor olacak ki emin adımlarla yaklaşmaya devam ediyordu. Bende yaklaşmasını bekledim. Yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı… Bir adımımla nefesimi boynunda hissetmesini sağlayabileceğim kadar yakına…
    E5 Bu adamın sorunu ne? Neredeyse ağzıma girecekti ama en ufak bir korku belirtisi göstermemişti. Yalnızca elindeki -bir beyzbol sopasına benzer ama daha kısa ve parlak-cismi kaldırdı. Ardından karşıma dikilip birşeyler mırıldanmaya başladı. Sanırım yapmak üzere olduğu şeyden ötürü affedilmek için Allah'a yalvarıyordu. Anlaşılan bu adamın inancı sağlamdı. Bu inanç o kömür gibi simsiyah gözlerinde tıpkı bir kor gibi ışıldıyordu. Bende bekledim, ki duasını bitirsin. Ve atıldım, bitirir bitirmez elindeki cismi alıp boynuna dayadım. Bu arada marketin arka tarafında bir şeyler hareket etti. Duymamıştım yalnızca hissetmiştim. Ama ne olduğunu anlamam için saniyeler yeterli olmuştu. Baba! Diye bağırdı bir kız. Anlaşılan başından beri izleniyordum. Düşmanın babasına üstünlük kurduğunu gören kız da daha fazla dayanamayıp bağırmış olmalıydı.
    Ardından kızın yaklaşan ayak sesleri duyuldu. Hayır, yalnızca kızın değil. Galiba bir grupla karşı karşıyaydım. Kaç kişi olduklarını öğrenmem de çok uzun sürmedi. Kucağımdaki ile beraber dört kişilerdi. Sanırım grubun lideri ellerimdeydi, ki gelen üç kişiden biri kız diğer ikiside erkekti. Biri oldukça genç bir çocuktu, grubun lideri olamayacak kadar genç. Sanırım bu markette kasiyer olarak çalışıyordu. Diğeri ise iriyarı bir adamdı. Kel kafası ve umursamaz gözleriyle kendisinden başkasını düşünmeyen birine benziyordu. Kız ise oldukça kısa boylu, kızıl saçlı ve beyaz tenli biriydi. Gözlerindeki telaş babasını ne kadar çok sevdiğini gösteriyordu. Öne çıkan kasiyer çocuk oldu.
    -Bırak onu, diye bağırdı.
    -Yoksa?, diye cevapladım umursamaz bir ifadeyle.
    -Yoksa... yoksa seni öldürürüm, dedi titreyen bir sesle.
    Tam cevap vermek için ağzımı açmıştım ki kız lafa karıştı.
    -Bayım, lütfen babamı bırakır mısınız?
    Sanırım sesi fazla ikna ediciydi, veya çok tatlı. Öyle ki farkında olmadan adamı bırakmışım. Adam hemen toparlanıp ayağa kalktı. Kasiyerin elindeki sopayı kaptığı gibi bana doğru savurdu. Hafifçe geriye doğru eğilip savuşturdum. Hemen arkasından gelen ve tam kafamı isabet alan darbeyi kollarımla karşıladıktan sonra ileriye doğru bir hamle yaparak adamın elindeki sopayı alıp olabildiğince uzağa fırlattım. Bu olaylar o kadar kısa bir zaman diliminde gerçekleşmişti ki diğerleri yalnızca izleyebilmişti.
    -Buda neydi şimdi? diye bağıran kız oldu.
    -Ne neydi? Az önce boğazıma sopa dayayıp beni öldürmeye çalışan adama şimdi 'hey ahbap nasılsın?' dememi mi bekliyordun?
    -Öldürmek gibi bir amacım olsaydı, sizi temin ederim ki duanız bitmeden önce bunu rahatlıkla yapabilirdim.
    -Aman ne güzel, şimdi de beni öldürmediğin için sana teşekkür etmeliyim, öyle mi?
    -Gerekmez.
    Adam tam bana sövüp saymaya başlayacaktı ki kız araya girdi ve:
    -Bize katılmak ister misiniz? diye sordu.
    -Sen, ne... ne dedin? Bize katılması mı? Yo yo, söz konusu bile olamaz. Hem ona neden güvenelim ki? Daha neden burda olduğunu bile bilmiyoruz. Ya onu bekleyen birileri varsa. Ya ısırılmışsa? Ya kötü biriyse? diye kekeledi ihtiyar moruk.
    -Sanırım kendisi cevap verebilir.
    -Teklifinizi kabul ediyorum. Zaten buraya gelmemdeki amaç sağ kalan birileri varsa onlara katılmaktı. Hem ne kadar çok olursak o kadar güçlü olacağımıza inanıyorum.
    Bu arada kasiyer ve bodyguard kılıklı herif geldiğim deliği incelemeye başlamışlardı.
    -Bunu sen mi yaptın? diye sordu yıktığım duvarı göstererek.
    -Evet.
    -Sanırım tedarikli gelmişsin. Zaten bir balyozu ihtiyacımız vardı. Bu arada balyoz nerede?
    -Yok.
    -Nasıl yani? Bu deliği kafanla açtığını söyleme bana. Bu duvar en azından altı santim var.
    -Kafamla değil, bununla. dedim sağ yumruğumu göstererek.
    Anlaşılan inanmamıştı ki şüpheli bakışlarıyla beni süzüyordu.
    -Göstereyim, dedim sertçe.Ardından duvarın karşısında yerimi aldım. Önceki gibi bütün gücümü yumruğuma verdim. Bu sefer daha dengeli bir biçimde gerilip bir sağ düz yumrukla az önceki gibi bir delik açtım. Arkamı döndüğümde herkes şaşkın şaşkın bana bakıyordu.
    -Ne?
    -Bu muhteşemdi, dedi bodyguard tipli adam.
    -Bu yumruk bir insana ait olamaz, diye kekeledi.
    Zaten değil, demek istedim...
    E6Ön kapıdaki sesler oldukça artmıştı. Gidip kontrol etmeyi önerdim. Enver’in-kasiyer çocuk- de benimle gelmesi koşuluyla kabul ettiler. Yalnız başıma gitmem tehlikeliymiş. Siz asıl tehlikenin ne kadar yakınınızda olduğunu biliyor musunuz? Elbette hayır. Enver ile birlikte kontrol etmeye gittiğimizde gördüklerimiz, dışarısının ne halde olduğunu bilen ben için bile büyük sürpriz olmuştu. Sanki şehirde ne kadar ölü varsa hepsi bizim kapıya üşüşmüş. Marketin kepenkleri bir ileriye bir geriye sallanıyor. Enver titremeye başladığında, bunun olacağını biliyormuş gibi hiç bozuntuya vermeden geri dönüp diğerlerini uyarmamız gerektiğini, kapının bu şekilde fazla dayanmayacağını söyledim. Zaten korkudan altına etmek üzere olduğundan önerimi hemen kabul etti. Geri dönüp diğerlerine olanları anlattık ve bir plan yapıp buradan çıkmamız gerektiğini kısaca açıkladık. Kısaca planımız şuydu: Marketin yük boşaltma bölümünden çıkmak. Bu o kısacık zaman diliminde aklımıza gelen en iyi şeydi. Belki biraz daha zamanımız olsa daha yaratıcı şeyler düşünebilirdik, ama yoktu. Hemen yola koyulup kapıya kadar geldik ve burada karşımıza şöyle bir soru çıktı: İlk olarak kim çıkacak? Hem fazla zamanımızın olmayışı hem de bu işi yapmaya en uygun kişi ben olduğumdan gönüllü olup dışarıya çıktım. Sanırım az önce yanılmamışım. Burada yalnızca iki ölü vardı, galiba diğerleri de marketin kapısını kırmaya yardımcı olmaya gitmişti. O iki ölüyü sopam yardımıyla birkaç saniyede temizledikten sonra bizimkilere çıkmaları için işaret ettim. Hep beraber parmaklarımızın ucuna basarak oradan uzaklaştık. Marketin arka tarafının küçük bir koru olması onlara görünmeden işimizi yapabilmemiz olanak sağlıyordu. Amacımız bir araç bulamaktı. Aslında etrafta o kadar çok araba vardı ki şaşardınız. Ama hepsi ya hurdaya dönmüş ya da anahtarsız durumdaydılar. En sonunda bir araç bulmayı başardık. Ama onun da etrafı ölülerden bir grupla çevriliydi. Bunu halletmemiz gerekliydi. Başka bir şansımız olmayabilirdi. Enver ve Adem’e benimle gelmelerini söyledim, Suzan’a da babasıyla beraber kalmasını tembihleyip yola çıktık. Henüz bizi fark etmemiş olmalarını fırsat bilip yanlarına sokulduk. En yakındaki ölünün beynini sopamla dağıtmamla beraber atağa geçtik. Bu iş tahmin ettiğimden daha eğlenceli bir hal almaya başlamıştı. Sopamı öyle ustaca kullanıyordum ki sanki elimde görünmez bir kılıç vardı. Ölüleri bir bir yere devirirken o derece kendimden geçmiştim ki Adem’in sesini ancak üçüncüsünde duyabilmişim. Bir taraftan çıkarttığımız sesi duyup bu tarafa doğru gelmekte olan ölüleri uzak tutmaya çalışırken bir taraftan da Enver’in olduğu tarafı gösterip bağırıyordu. Sessiz olmasını, bu şekilde daha fazla ölüyü bu tarafa çektiğini söylerken işaret ettiği tarafa doğru döndüm ve bağırmakta ne kadar haklı olduğunu gördüm. Bir ölü Enver’e doğru gidiyor, buna karşılık Enver gözleri ardına kadar açılmış bir halde kıpırtısızca bekliyordu. Gözlerindeki korkuyu bu mesafeden bile çok rahat görebiliyordum. Bir şeyler yapmam gerektiğini anlayıp koşmaya başladım. Yetişebilecek miyim? Hayır. Aralarındaki mesafe çok az. Hadi Enver kendine gel, kımılda, kımılda, kımıldasana! Artık aralarındaki mesafe yirmi santimden azdı. Bende yapabileceğim en iyi şeyi yapıp bağırmaya başladım. Beni duyup duymadığını bilmiyordum çünkü en ufak bir tepki bile vermiyordu. Tam Enver’i kaybettiğimizi düşündüğüm anda olan oldu. Birkaç el silah sesiyle beraber ölü yere devrildi. Kurtarıcı meleğimiz gelmişti, saniyeler sonra Suzan göründü. Enver hala hareketsiz duruyordu. Sanırım kendine gelmesi için bir iki tokat gerekiyordu, bende memnuniyetle bu görevi üstlendim. Kendine geldiğinde sorduğu soru şuydu: ‘’ Ne oldu?’’ bu soruyu ben cevaplandırdım.
    -Ne mi oldu? Gerçekten ne olduğunu bilmediğini söyleme bana. Olan şu o ölüyü karşında görünce altına yaptın, ve Suzan olmasaydı ne olacağını çok iyi biliyordum.
    -Ama… ah!
    Enver’in neden bağırdığını anlamamız için bir saniye yetti. Az önceki ölü Enver’in bacağını ısırıyordu. Anlaşılan kurşunlar onu öldürmemiş. Suzan bu sefer işini tam yapıp ölünün kafasında iki kurşun deliği açtı, Enver’in bacağından fışkıran kanlar ve insan dışı çığlıkları etraftaki bütün ölülerin bize yönelmesine sebep olmuştu. Suzan etrafı şöyle bir kolaçan etti ve Enver’e dönüp:
    -Umarım bunu neden yaptığımı biliyorsundur ve umarım beni affedebilirsin, diye fısıldadı.
    Tekrar duyulan silah sesinden sonra Enver’in çığlıkları susmuştu…

    E7 Ardından yola koyulduk, amaçsızça, herhangi bir hedefimiz olmadan. Yalnızca uzaklaştık, kaçmak istedik gerçeklerden. Ama gerçek heryerdeydi, biz kaçmak istesek de o kaçmamıza izin vermiyordu, heryerde buluyordu bizi. Yol boyunca düşünmeye bol bol vaktim oldu; neler yaşadığımı, nasıl bu hale geldiğimi. Kars'ın küçük bir köyünde doğdum; küçük, sessiz ve soğuk bir köyde. Insanlarının kendisinden hiçbir farkının olmadığı bir köyde. 12 yaşıma kadar anne-babam olarak bildiğim Hasan amca ve Sema teyzeyle birlikte. Öğrendiğim zaman bu zamana kadar neden söylemediklerini sormuştum onlara. Öğrenirsen bizi bırakıp gidersin diye korktuk demişlerdi. Ama bu duydukları korku birkaç gece sonra yaşayacağımız korkunun yanında hiç olarak kalırdı. Herşey bir gecede birkaç evsizin ölümüyle başladı. Sonuçta soğuktu, böyle ölümler daha öncede olduğundan dikkat çekici birşey değildi. Sonraki gecede oldu, bir sonraki gecede... İşte o zaman insanlar endişelenmeye başladı. Nedeni ise basitti aslında. Bu sefer ölümler soğuktan değil; karanlıktan geliyordu. Sonra bize geldi ölüm, 12 Şubat 1992 akşamı. Geldiğini anlamak hiçte zor değildi aslında, yalnızca azıcık kulak kabartmak yeterliydi. Dışarıdaki tipiyle rağmen rahatlıkla anlaşılabilecek bir ses çıkartıyordu gelirken. Bu ses bir insanın diğerine fısıldamasına veya tavan arasında tembel tembel dolaşan bir farenin çıkarttığı hışırtıya benziyordu. Kapıdaki gölge Hasan amcayla Sema teyzenin taş kesilmelerine neden olmuştu. Ve kapı çaldı. Tık... Tık... Tık... Sanki hiç acelesi yokmuş gibi çalıyordu. Nasıl olsa hiçbir yere kaçamazsınız der gibi. Tık... Tık... Tık... Sonra kapıyı açtığımı gördüm, onun bana gülümsediğini, Hasan amcayla Sema teyzenin ardına kadar açılmış gözlerini gördüm, çığlık atmak için açılmış ama yalnızca ciğerlerindeki havanın çıktığı ağızlarını, rengi sarıdan kırmızıya dönen kanepemizi, bana doğru dikilmiş ve zevkten dört köşe olmuş gözlerini... Ve bana sorduğunu: Benim gibi olmak istemez miydin?


    Not:Devamı gelecek...

    GÜZEL OLMUŞ ŞU ŞARKIYI DİNLİYEREK OKUDUM




  • Yeni bölümleri eklemeyeli çok uzun zaman oldu ama, inşallah en kısa sürede ekleyeceğim onları da. Bilgisayar bulmam epey zor oluyor. Telefondan da yazmak çok uzun sürüyor. Bu yüzden ekleyemiyorum. Bir taraftan da sizi bekletmek istemiyorum.

    Ama hikayenin sonuna kadar yazmadım daha. Eğer bu şekilde beğeni almaya devam ederse uzun sürdürmeyi planlıyorum.

    Anlayışınız için teşekkür ederim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi M.D. Luffy -- 3 Mayıs 2013; 21:33:42 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Güzel güzel
  • Hort. Mesajım bulunsun

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yeni bölümler gelecek mi

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Şu an yurt dışında olduğumdan yazamıyorum. Türkiye'ye dönünce devam edeceğim.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • OKUYUN

    Heyecan 10/5
    Senaryo 10/8

    Nasıl vampir oldugunu açıklarsan daha iyi olabilir bence.Güzel olmuş.Senaryo gerçekten iyi hakkını vermek lazım.Fazla heyecan göremedim fakat en son yazdıgın cümle 5 puan vermeme yetti.Ellerine saglık.
  • takipeteyim
  • quote:

    Orijinalden alıntı: TickTok

    OKUYUN

    Heyecan 10/5
    Senaryo 10/8

    Nasıl vampir oldugunu açıklarsan daha iyi olabilir bence.Güzel olmuş.Senaryo gerçekten iyi hakkını vermek lazım.Fazla heyecan göremedim fakat en son yazdıgın cümle 5 puan vermeme yetti.Ellerine saglık.

    Teşekkür eder hocam. Zaten bir kısımda yazıyor nasıl vampir olduğu. Romanlarda olduğu gibi o kısımlara da dönüş yapacağım tekrardan.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: yusufsalih


    quote:

    Orijinalden alıntı: TickTok

    OKUYUN

    Heyecan 10/5
    Senaryo 10/8

    Nasıl vampir oldugunu açıklarsan daha iyi olabilir bence.Güzel olmuş.Senaryo gerçekten iyi hakkını vermek lazım.Fazla heyecan göremedim fakat en son yazdıgın cümle 5 puan vermeme yetti.Ellerine saglık.

    Teşekkür eder hocam. Zaten bir kısımda yazıyor nasıl vampir olduğu. Romanlarda olduğu gibi o kısımlara da dönüş yapacağım tekrardan.

    Up up up

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Güzel olmuş hocam da çok çabuk mu atlıyosun olaylara ne Biraz hızlı gidiyo
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ~PanteR~

    Güzel olmuş hocam da çok çabuk mu atlıyosun olaylara ne Biraz hızlı gidiyo

    İsterseniz betimlemeler ekleyip olayları uzatabilirim. Bu arada ülkeye dönüş yaptım yol yorgunluğunu atayım ekleyeceğim bir bölüm.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi M.D. Luffy -- 10 Temmuz 2013; 1:14:09 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • ibretlik bir paylaşım ..
  • quote:

    Orijinalden alıntı: yusufsalih

    quote:

    Orijinalden alıntı: ~PanteR~

    Güzel olmuş hocam da çok çabuk mu atlıyosun olaylara ne Biraz hızlı gidiyo

    İsterseniz betimlemeler ekleyip olayları uzatabilirim. Bu arada ülkeye dönüş yaptım yol yorgunluğunu atayım ekleyeceğim bir bölüm.

    Hocam size kalmış ama sanki gidişat çok hızlı, nasıl diyim. Hikaye güzel ama anlatımdan ziyade olaylar çabuk gelişiyo. Anladınız siz beni Ben de yazsam mı diyorum sizden ilham alarak




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ~PanteR~

    quote:

    Orijinalden alıntı: yusufsalih

    quote:

    Orijinalden alıntı: ~PanteR~

    Güzel olmuş hocam da çok çabuk mu atlıyosun olaylara ne Biraz hızlı gidiyo

    İsterseniz betimlemeler ekleyip olayları uzatabilirim. Bu arada ülkeye dönüş yaptım yol yorgunluğunu atayım ekleyeceğim bir bölüm.

    Hocam size kalmış ama sanki gidişat çok hızlı, nasıl diyim. Hikaye güzel ama anlatımdan ziyade olaylar çabuk gelişiyo. Anladınız siz beni Ben de yazsam mı diyorum sizden ilham alarak

    Anladım hocam.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Biri Bana Özet Geçsin.

    NOT: 3 Kelimeyi Geçmesse İyi Olur Malum Çene Kaslarımız Yoruluyor
  • Güncel.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • güzel olmuş
  • Takip.Film gibi senaryosu var
  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.