Şimdi Ara

Birkaç müsvedde

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
2
Cevap
0
Favori
219
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Merhaba arkadaşlar öncelikle yazılarımı okuyacağınız veya okumayacağınız için teşekkürler.
    Her türlü yorum'a açığım.
    Şimdi'den teşekkürer

    Sapyoseksüel

    Insomnia Kurbanı

    Bliing. Bliing.

    Saat 7.30(AM(uyAnacak kadar Mal))



    Her şeyin başladığı ve ya son bulduğu bu saatte uyanmak ne kadar da güç. Bir yandan giyinirken dün gece yaşadığı şeyleri düşünmekteydi. Sabah 6 ya kadar uyumamış O’nu düşünmüştü. Üstünü giyindi ve okula yollanmaya başladı.

    Ceplerini karıştırdığında bir kaç hacıyatmaz a rastladı. Ve bir kaç kuruş veya kuruş sandığı anahtarlar.



    İçi ne kadar kan ağlasa da en iyi bildiği şeyi yaptı. Pollyanacılık ya da her ne b*ksa. Sağına baktı O. Soluna baktı O. Gene başladı ağlamaya.

    Onun son laflarını düşündü. Ben seni bırakmadım sen bıraktın beni.





    Her ne kadar onu unut deseler de bunu onun ağızından duymuş bile o ona imkansız gelmekteydi. Veya mümkün değil.







    İlk yazı çok boktan oldu ama neyse ben yazmaya devam etmeliyim. Etmeliyim.







    Bugün Bayram



    Bugün bayram. Kalkın ve en kötü en pislik elbiselerinizi giyin ...





    Boom

    Her şey standardında giderken. Birden boom. Duygular değişti. Hayatın renkleri tamamen tersine döndü. Su dan aldığım tat değişti.

    İşte o zaman anladım.

    Her şeyin değişebileceğini.

    Herkesi umursamayabileceğini.

    Veya herkesi umursayabileceğini.

    Bir mesajına hasret kalmak gibi duygular gelişti bende.



    Veya sesine özlem duymak gibi.





    Ki



    Ki bazen unutuyorum çevremde olan biteni. Hayat duruyor bazen benim için. Yaptığım hiç bir şey zevk vermiyor. Hayat çok yavan geliyor bazen. O zaman anlıyorum hiç bir şey yapmadığımı. Ve bu hayatta ne yapabileceğimi.



    Ama çevremdekilerin beni umursadığını fark ediyorum sonra. Yanımdakileri.

    Bana değer verenleri. Kendime ne kadar değer vermesem de çevremdekilere çok değer veriyorum. Değer verdiğim çok az insan bana geri değer veriyor. Çoğu benim duygularımla oynuyor.







    O zaman bitiyorum işte.

    Kandırıldığım zaman.

    Düştüğüm zaman elimi tutup kaldıracak bir el olmadığı zaman.

    Dizlerim parçalandığı zaman bana büyüyünce geçer diyecek kimse olmadığı zaman.



    İşte o zaman bitiyorum



    Damla



    Dünya.. Bizden öncekilerden kimseye kalmadı. Bize de kalmayacak. Ölüm.. Birinin ölmesi kimsenin umurunda olmaz sevdiklerinden başka. Ben koca bir denizde ancak bir damla suyum. O bir damla su bütün denizi değiştiremez. Ancak çevresindekilere gücü yeter. Elbette ki o bir damla su eğer ki dalga olarak doğmuş ise değiştirebilir bazı şeyleri. Büyür... Büyür... Büyür... Ve koca bir tsunami etkisi yaratır.



    O yüzden dalga olmak zor ben damla olmayı seçtim.

    Ölüm...

    Bazıları için son bazıları için başlangıç.

    Birilerini yaşaması için bazılarımızın ölmesi gerekiyor.

    Bu dünyada kaç çiçek soldu biliyor muyuz ki?

    Veya kaç tohum filizken dondu.

    Evet bazı dizelerim şarkılardan kalma aklımda.

    Bilmiyorum..



    Hayat bu.





    Sahi



    Sahi biz ne zaman gözlerimizi kapatıp düşüncelerimizle baş başa kaldık. Bilmiyorum. Hatırlamıyorum.

    Bir karanlık ve burnunun direğinin sızlaması.

    Ve arkadan bir müzik.

    Hayatın karanlığının sadece birazcık daha küçük hali.

    Kimiz nereye gidiyoruz ne oluyoruz başkalarının hiç umurunda değil.

    Sadece ben-cil’ler kendilerini düşünmekteler.

    Dost üzülür düşman güler. Böyle derde gülünür mü?

    Hayatın anlamı dostlarımızda bence.

    Eğer ki yalnız yaşamamız istenseydi tek başımıza doğardık ve tek başımıza büyürdük ki bu inanılmaz iğrenç bir durum olurdu.

    Düşünebiliyor musunuz? Starbucks dan kahve yapacak insanlar yok. Burger King’deki hamburgeri pişiren eşşek gibi çalışan ancak karşısında babası hayali ihracat vergi kaçırma dan trilyonlar kazanan çocuğun atarını dinleyecek kimler olurdu ki acaba?





    Evet insanlar olmasaydı diye yazdığımızda bu durumları düşünen insanların sayısı çok fazla.





    Ordan Burdan Şurdan



    Her zaman sevdiğim seslerden olmuştur keman sesi. Farid farjad. Keman dinlemeye ben onunla başladım ve sevdim. Gerisi ise geldi. Klasik müziğe onunla başladım.



    Ufkumu genişletmemde Zara,Ayı ve Karga’nın da büyük etkisi oldu tabii.



    Kısacası hayatlarımız bizler,hatalarımız ve başarılarımız üzerine kurulu” der bilir kişi.



    Ancak ben katılmıyorum. Benim pek başarılı bir insan olduğum söylenemez ancak ona rağmen çok iyi dostluklara sahip oldum. Geleceğin nasıl olduğu beni ilgilendirmez ben şuana bakarım ki şu anki durum beni çok mutlu ediyor.



    Elbette hatalarımız bize yol gösterir. Ancak gerçek dostluklar hatalar gördüğü zaman bitmez gerçek dostluklar hatalar gördüğü zaman birlikte düzeltmeye çalışır. Veya yardıma ihtiyacı varsa zaten onu anlar. Yardım eder şüphesiz.





    Hastalık



    Not : İtalik yazılar konu dışıdır. Okumamakta özgürsünüz.





    Hastalık… Söylemek ne kadar da basit değil mi? Ama aslında yaşananlar hiç te öyle değil. Özellikle bir yerden bir yere beyin göçü yapmışsanız ve oraya yeni yeni alışmaya çalışıyorsanız.



    Beni Düşünen dostlarımın olması çok güzel.



    Öyle oluyorsunuz ki. Sanki boğazınızda bir smaug varmış gibi. Ve ciğerlerinizde böyle parça parça su toplanmış gibi. Sigara bile içemiyorsunuz.



    Ama dostlarımın yanımda olması çok güzel.



    Ve onları özleyebilmem de çok güzel.



    Ve hayatta olmam da çok güzel.



    Ve Çok Güzel…



    Ofis çok iyi eğleniyorum.



    Hayatımda hep böyle dostlara sahip olmak istedim (Bu cümleyi daha önce de kurdum).



    Ve onlarla birlikteyim. Eğer gerçekleşirse İstanbul’a gelecekler.



    Bugün çıkışta hastaneye gideceğim oradan da taksime sonra cihangir.





    Görüşmek Üzere.





    Kahvenin Hazin Sonu



    Türk kahvesinin sonundaki telve gibiydi hayatlarımız. Birileri tarafından içilmiş ve yorumlanmaya bırakılmış gibi. Ve gelen geçen yorumlamaya çalışıyor gibi. Ancak kimse bilmez o kahve içilirken telvenin dipteki sabırsızlığını. O son insanın sonu gibidir. Çevrendekiler seni anlamaya, yorumlamaya çalışır.



    Hayatım boyunca farklı insanlar hep beni yorumlamaya çalıştı. Ama hiç birini anlayamadım.



    O sabırsızlığı gençlik zamanına benzetebiliriz. Yorumlanma ise yaşlılık zamanına. Bilmiyorum belki ben çok çabuk yaşlandım belki de moron’un tekiyim bilmiyorum.



    Bilinmezlik... Ne kadar kötü bir şey değil mi? Hayatının sonunun nasıl geleceğini bilmiyorsun. Ki yaşlandıkça ölümü beklemeye başlıyorsun artık.



    Bazen derler ki çok kabarmışsın sen. Veya sana yol var. Ki hayatımız yollardan ibaret değil midir? Gitmekten. Durmuyoruz. Sürekli bir hareket içindeyiz.



    Ama bilinmez ki o yolun sonu uçurum. Eninde sonunda düşeceksin. Ne kadar kaçarsan kaç. Bir küre üstünde yapacağın bütün yolculuklar aslında başlangıç noktasına varmak için değil midir?



    Bilmiyorum.



    Bu metin de çok kötü oldu ama ben beğendim.



    Hayat daha sana ne kadar uzak görünebilir ki?





    Veya yakın?



    İnce Belli

    Önsöz -

    O kafedeki çay bardakları kadar ince belliydi hayatlarımız. Karşılıklı oturmuş çaylarımızı(ben pek sevmem) içerken neden konuşmuyorsun diyordu karga bana.

    Ben ise ona hiç diyordum. Aslında hiç değildi. Aklımda binlerce şey vardı ancak bunu insanların yüzüne veya sesli olarak ifade etmem çok zor.

    O yüzden yazıyorum. İçimden geldiği gibi.





    ---



    Hayatım da hep mutsuz oldum. Ancak şu günlerde hayatımın en mutlu günlerini yaşıyorum gerçek dostlarım var ve bunların hayal olmamasını diliyorum kendi kendime. Çünkü biliyorum ki insanlar öldükleri zaman değil unutuldukları zaman ölürler. Bu yüzden arkadaşlarım üzerinde bir iz bırakmaya çalıştım her zaman.

    Biliyorum belki biraz değişiğim belki çok duygusal belki çok iyimser ama içimden geleni yapıyorum ben.

    Bu zamana kadar hep bu huylarım yüzünden kaybettim. Ancak şu aralar gerçek dostlarımı bulduğumu düşünüyorum(Karga,Tosbağa,Ayı).





    Hayat ne kadar garip değil mi? Öldükten bir kaç sene sonra insanlar senden sadece silik bir anı gibi bahsediyor. Ve sonraki senelerde dile bile getirilmiyorsun.

    Bugün o kahvede ölüm’ ü düşünüyordum. Eğer o gün ölsem kaç kişi ağlardı arkamdan veya kaç kişi ölene kadar beni hatırlamayı sürdürürdü. Sadece ölüm yıldönümlerimde belki hatırlanır belki hatırlanmazdım. Ve sonra tekrar yaşamı düşündüm. Duyguları ve düşünceleri. Hayatın ne kadar kısa olduğunu. Ve ne kadar boş şeylerle zaman kaybettiğimizi.

    Ve kaybedeceğimizi. Ve geleceğimizin karanlığını. Her gün 8-9 saat uyuyarak bile değerli zamanımızı çarçur ediyoruz. Aslında şu anda da yaptığım da zaman kaybından başka bir şey değil ancak yapma ihtiyacı hissediyorum. Ve göğsümün ortasında bir sertlik rahatsızlık var 2-3 aydır çözemediğim bir sertlik. Sanki başkalarına yük oluyormuşum gibi bir sertlik. İçimin hiç bir zaman rahat etmeyeceği bir sertlik.

    Diğerleri gibi olmak istedim. Cidden istedim. Ancak olamadım. Liseye geçtiğimde herkesin benim gibi çokça kitap okuyan TSM dinleyen gençler olduğunu düşünüyordum. Bir sene depresyona girip hiç bir şey yapamadım. Olduğum yere çakılıp kalmıştım. Çünkü liseden önce hayatım kitap okumak ve ders çalışmaktan ibaretti.



    Hayatın farklılıkları çok fazla. Hala da bu farklılıkları keşfediyorum.





    Daha yazacağım ....







    Standart Bir Gün

    Soğuk... Her zamanki gibi bir gün ve monoton yaşam. Ve değiştirmek için elimden hiç bir şey gelmiyor.

    Yalan söyledim. Günüm her zamanki gibi değildi. Ama bir bakımdan her zamanki gibi de diyebiliriz. O kadar kötüydü ki sabah uyandığımda ağlamaktan gözümü açamadım. Gerçek anlamda açamadım. Sağ gözüm 2 saatliğine kapandı. Yaşlar gene akıyordu ancak göz kapağımı açamıyordum.

    Her neyse. Derslere girdim gene sıkıcıydı ve gene aynıydı

    Gene kandırdım galiba sizi. Dersler evet gene sıkıcıydı ancak aynı olduğunu söylemem imkansız dersin ortasında sinirlerim bozulup ağlamaya başlamadan önce her şey çok iyiydi.

    Psikolog gene değişik bir ilaç yazdı. Ve beni tamamen duygularımın yönettiğini söyledi. Doğru tespit. Ben her şeyi duygularıma göre yaparım. Duygularım ne diyorsa o. Ancak edebiyat öğretmenimin sevdiğim bir sözü vardır. Bıçak sana saplandımı duygu neyim kalmaz. O yüzden o bıçağı saplattırmamaya çalışacaksın.

    Evet duygularına göre yaşa ancak yerine göre yaşa.







    Diye devam ediyor ve anlıyorum sanırım hocamı. Ve arkadaşlarımı. Evet kargaya, tosbağaya ve ayıya selam yollayalım buradan. Ama ben insanları mutlu etmeyi severim.



    Ancak değişik zevklerim yüzünden insanlar beni sevmiyor. Müzik zevkim olsun film zevkim olsun. Benden hoşlanmıyorlar. Ben de onlardan benden hoşlanmalarını isteyemem zaten. Ama bu sene kurduğum dostlukların beni açtığını keşfettim.

    Onlar olmasaydı ben olmayacaktım.



    Ki umarım bu kurduğum dostluklar ömrümün sonuna kadar sürer.

    Kendimin farkına varmamı sağladı bu dostluklar.



    Yüzlerce boş beleş arkadaşım olacağına bir kaç tane dostum olsun bana yeterli.

    Ömrümün sonuna kadar kafamı koyabileceğim bir kaç omuz olsun yeterli.



    Şimdilik bu kadar.



    Düşünseli

    Düşüyor yanaklarımdan gene gözyaşlarım. Tutamıyorum onları artık tutmak gibi de bir derdim yok hava çok soğuk ancak umurum da değil. O kadar kötüyüm ki normal zamanlarda on parmak yazdığım klavyeyi bile göremiyorum. Ve burnum akıyor evet burnum akıyor. Ve ben gene ağlıyorum. Neden bu kelimeler bana hep soğuk ve anlamsız geliyor. Bilmiyorum. Bazı insanlar yazılarım la gurur duymam gerektiğini söylüyor. Ancak ben hiç bir zaman edebi kaygı gütmedim. O kadar soğuk ki yanaklarımı gözyaşlarım ısıtıyor ve burnum buna karşılık çenemi soğutuyor.

    Bu yazma ritüeli bir bakıma zihnimi boşaltmak benim için.





    Ağlamaktan devam edemiyorum sonra devamını yazarım.



    Karanlık



    Yine hayatın karanlığına alışmış bir şekilde yaşıyoruz.

    Arkadan haluk levent zifir çalıyor Be abi.

    O kadar karanlık ki en çok aydınlık olan bir stadyum da bile. Yanınızdaki insanın neler yaşadığını bilmediğimiz kadar karanlık. Ve Zifiri.

    Bazen böyle taksim de çekilen fotoğraflar veya ora hakkında yapılan resimlere bakıyorum. Çeken adam biliyor mudur acaba tramvayın arkasına takılan gencin hayatını.

    Veya tramvayın içindeki toplumun elit diye adlandırdığı kadının oraya gelene kadar neler çektiğini?

    Veya neden insanlar bir şeyler elde ederken bir şeylerin bedelini ödemek zorunda?



    Ama bir de o Beyoğlu sokaklarının o eski sahaf köşeleri var. O eski kitap kokusu anlatamam o kokunun nasıl olduğunu böyle çekersiniz de bir nefes yetmez bir daha çekmek istersin işte o tarz bir koku. O nefes te yetmez bir daha bir daha.




    Devam




    Sonra sevdiğini hatırlarsın böyle burnunun direği sızlar ya. İşte o olay çok kötü.

    Hayatım da hep duygusallığım yüzünden başıma bir şeyler geldi.



    Ve neden hep mükemmel zannettiğimiz şeylerin sonradan hep üstünde lekeler olduğunu fark ederiz.



    Bilmiyorum. Hayatta ki o solgun çizgiler var ya. Ki o çizgiler hayatı bir anlamda anlamlandırır. Her şeyin toz pembe olması mümkün değildir ki hayatta.



    Eğer ki hayat tozpembe ise o insan için dışarıya çıkıp hiç insanlara bakmamıştır bile. Sadece kendine öğretileni yapmıştır.



    Gecenin Bir Yarısı

    Saat gecenin biri ve ben hala bir şeyler yazmak için çırpınıyorum. Çünkü içimdekileri dışarı vurmak istiyorum ki bu gayet gerekli olan bir şey. Bazı insanlar bunu dahi yapamamakta. Sonra da patlıyorlar bir süre sonra.

    Tamamen uydurmalardan oluşan bir dünyada yaşıyoruz.idealar dünyasının fenomen dünyaya dökülmüş halini yaşıyoruz aslında. Aslında saatler günler veya şu anda okuduğunuz kelimleler bile bir hayal ürünü.
    Tamamen bir insandan çıkma her şey.
    Ancak her şey idea da başlar. Yani fikirde sonra sen bu ideanı alır fenomenleştirir ve gerçek hayata sunarsın. Ama paradokslarda vardır hayatta.
    Kısır döngülere bir kere girdin mi çıkışı yoktur hayatta.

    Yanımda tek bir tane kalmış sigaram onu yakmaya bile üşeniyorum bu saatte. Arkadan ufak bir televizyon cızırtısı.
    Yanımda içinde sigara izmaritleri olan bir kahve bardağı ve geçmiş bir soba.
    Hayatım iyi olsun diye çok çırpındım.
    Ancak ne kadar iyisini yaparsan yap önüne bir kademe daha iyisi çıkacak ve o iyiyi de geçmeye çalışacaksın.

    O yüzden sistemi kavramamız biraz zor. Sistemi anlamak için sistemi alt etmek gerekiyor.
    Eğer ki sistemi alt edersen zaten sen en üst kademedesindir.

    Ama şunu da unutmamak gerekiyor tabii sistemin tepesine çıkayım derken merdivenlerden yuvarlanmamak.

    Eğer ki düşersen o merdivenler den geri çıkman yıllarını alacaktır.

    Aşk konusu'na gelecek olursak diğer yazımda da belirttiğim gibi insanın aşık olduğu kişi sayısının fazla olması çok zor. Çok fazla olanlara sünger kalp'li terimini bulmuştum ben.
    Ki iyiydi bu kavram.
    Evet tuttum ben bu kavramı.

    Bide şu aralar gösteriş için sigara içenler türedi. Ben asla gösteriş olsun diye sigara içmedim. Hatta mümkün mertebe bir köşeye çekilip düşüncelerimle yalnız kalmak istedim.

    Sözde blogda film ve kitap kritiği yapacaktık.
    Bitirmeden bir kitap da önereyim.(Hatta bir kaç)

    Dublörün Dilemması,Korkma Ben Varım(Murat Menteş)
    Aylak Adam(Yusuf Atılgan)
    Erken Kaybedenler(Emrah Serbes)
    Oğullar ve Rencide Ruhları(Yazarını hatırlamıyorum)
    Neva(Ilgın Olut)
    Sevgi,Yaşamak sevmek ve öğrenmek(Leo Buscaglia)
    Sağırdere(Kemal Tahir)

    Hadi sağlıcakla kalın
    Iyi geceler.



  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.