Şimdi Ara

Bayramda küskünlerin barışması

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
24
Cevap
0
Favori
1.729
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Hoca iki müslüman 3 günden fazla küs durur da o şekilde vefat ederse cehennemlik olur dedi.Barıştırılması da bize düşer dedi..

    Babamla amcam 5-6 senedir küsler,annemle babannemler de 3-5 yıldır küsler..

    Ne yapacam bilmiyorum bi akıl verin Anne babam için çok üzülüyorum ama beni dinlemezler söylesem de biliyorum



  • kardeş onlar için yapcak bişey yok sanırım barışsalar çoktan barışırlardı
  • quote:

    Orijinalden alıntı: StareStyl

    kardeş onlar için yapcak bişey yok sanırım barışsalar çoktan barışırlardı

    şu cehennemlik olayına taktım çok üzüntü veriyor
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Monsterrr

    kardeş onlar için yapcak bişey yok sanırım barışsalar çoktan barışırlardı
    Bizde de durum neredeyse aynı. Gönül isterdiki amcalarım halalarım birlik içinde bir birlerine destek çıkmalarını biri açken diğeri tok yatmamalı biri zor durumdayken diğerleri destek olmalı olması gerekende bu ama olmadı. Dedem vefat ettikten sonra herşey değişti herkes dağıldı. Haftada 2 kere babaannemlerde toplanıp tüm ailecek yemek yenirdi şuan çoğu kişi konuşmuyor birbirleriyle. Sağlık olsun ben hayatıma bakıyorum sende öyle yap kimsenin hayatına karışma huzurunuz bozulur.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Bey Amca

    Bizde de durum neredeyse aynı. Gönül isterdiki amcalarım halalarım birlik içinde bir birlerine destek çıkmalarını biri açken diğeri tok yatmamalı biri zor durumdayken diğerleri destek olmalı olması gerekende bu ama olmadı. Dedem vefat ettikten sonra herşey değişti herkes dağıldı. Haftada 2 kere babaannemlerde toplanıp tüm ailecek yemek yenirdi şuan çoğu kişi konuşmuyor birbirleriyle. Sağlık olsun ben hayatıma bakıyorum sende öyle yap kimsenin hayatına karışma huzurunuz bozulur.

    öyle bi zamandayız ki kardeşin kardeşe faydası yok gerçekten ahir zamandayız heralde
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Elvis the Pelvis

    quote:

    Orijinalden alıntı: Bey Amca

    Bizde de durum neredeyse aynı. Gönül isterdiki amcalarım halalarım birlik içinde bir birlerine destek çıkmalarını biri açken diğeri tok yatmamalı biri zor durumdayken diğerleri destek olmalı olması gerekende bu ama olmadı. Dedem vefat ettikten sonra herşey değişti herkes dağıldı. Haftada 2 kere babaannemlerde toplanıp tüm ailecek yemek yenirdi şuan çoğu kişi konuşmuyor birbirleriyle. Sağlık olsun ben hayatıma bakıyorum sende öyle yap kimsenin hayatına karışma huzurunuz bozulur.

    öyle bi zamandayız ki kardeşin kardeşe faydası yok gerçekten ahir zamandayız heralde

    Alıntıları Göster
    Lan biraz beyninizi çalıştırın mantıklıca bi sorgulayın şu hocaların söylediklerini, memleket örümcek beyinliler yüzünden ne hallere gidiyor




  • quote:

    Orijinalden alıntı: eysidi

    Lan biraz beyninizi çalıştırın mantıklıca bi sorgulayın şu hocaların söylediklerini, memleket örümcek beyinliler yüzünden ne hallere gidiyor

    Alıntıları Göster
    Arkadaşım yaşın kaç bilmiyorum ama hocanın dediğine takma. Biraz mantıklı düşün, eğer tanrı varsa gerçekten, sırf onlar küs diye cehenneme mi yollayacak? Bir de şu tipik her şeyi cennet-cehennem hesabına göre yapma davranışından kurtulmanı tavsiye ederim. Bir iyilik yapıyorsan onu gerçekten istediğin için yapmalısın, burada sen ailelerin barışmasını istiyor musun yoksa sırf hocanın lafına göre, annenin babanın cehenneme gitmemesi için mi böylesin?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Kırmızı Pervane

    Arkadaşım yaşın kaç bilmiyorum ama hocanın dediğine takma. Biraz mantıklı düşün, eğer tanrı varsa gerçekten, sırf onlar küs diye cehenneme mi yollayacak? Bir de şu tipik her şeyi cennet-cehennem hesabına göre yapma davranışından kurtulmanı tavsiye ederim. Bir iyilik yapıyorsan onu gerçekten istediğin için yapmalısın, burada sen ailelerin barışmasını istiyor musun yoksa sırf hocanın lafına göre, annenin babanın cehenneme gitmemesi için mi böylesin?

    Alıntıları Göster
    hocaya selam yola devam




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Kırmızı Pervane

    Arkadaşım yaşın kaç bilmiyorum ama hocanın dediğine takma. Biraz mantıklı düşün, eğer tanrı varsa gerçekten, sırf onlar küs diye cehenneme mi yollayacak? Bir de şu tipik her şeyi cennet-cehennem hesabına göre yapma davranışından kurtulmanı tavsiye ederim. Bir iyilik yapıyorsan onu gerçekten istediğin için yapmalısın, burada sen ailelerin barışmasını istiyor musun yoksa sırf hocanın lafına göre, annenin babanın cehenneme gitmemesi için mi böylesin?

    basit bir küslük olayı olarak görüyoruz ama topluma büyüttüğünüzde bakışı büyük bir problem oluşuyor

    ve benim aklıma da cehennem olayı bu olaydan sakındırmak için söylenmiş olabilir diye geliyo ama yine de içim rahat değil




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Elvis the Pelvis

    quote:

    Orijinalden alıntı: Kırmızı Pervane

    Arkadaşım yaşın kaç bilmiyorum ama hocanın dediğine takma. Biraz mantıklı düşün, eğer tanrı varsa gerçekten, sırf onlar küs diye cehenneme mi yollayacak? Bir de şu tipik her şeyi cennet-cehennem hesabına göre yapma davranışından kurtulmanı tavsiye ederim. Bir iyilik yapıyorsan onu gerçekten istediğin için yapmalısın, burada sen ailelerin barışmasını istiyor musun yoksa sırf hocanın lafına göre, annenin babanın cehenneme gitmemesi için mi böylesin?

    basit bir küslük olayı olarak görüyoruz ama topluma büyüttüğünüzde bakışı büyük bir problem oluşuyor

    ve benim aklıma da cehennem olayı bu olaydan sakındırmak için söylenmiş olabilir diye geliyo ama yine de içim rahat değil

    Kardeş kardeşe küs olmamalı burdan dem vurup barıştırmaya çalış. Öteki taraftan cehennemlik olayı falan kesinlikle hurafe onu düşünme bile. Birşeye inanmadan önce de düşünmeyi ihmal etmeyin.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Skalpell

    quote:

    Orijinalden alıntı: Elvis the Pelvis

    quote:

    Orijinalden alıntı: Kırmızı Pervane

    Arkadaşım yaşın kaç bilmiyorum ama hocanın dediğine takma. Biraz mantıklı düşün, eğer tanrı varsa gerçekten, sırf onlar küs diye cehenneme mi yollayacak? Bir de şu tipik her şeyi cennet-cehennem hesabına göre yapma davranışından kurtulmanı tavsiye ederim. Bir iyilik yapıyorsan onu gerçekten istediğin için yapmalısın, burada sen ailelerin barışmasını istiyor musun yoksa sırf hocanın lafına göre, annenin babanın cehenneme gitmemesi için mi böylesin?

    basit bir küslük olayı olarak görüyoruz ama topluma büyüttüğünüzde bakışı büyük bir problem oluşuyor

    ve benim aklıma da cehennem olayı bu olaydan sakındırmak için söylenmiş olabilir diye geliyo ama yine de içim rahat değil

    Kardeş kardeşe küs olmamalı burdan dem vurup barıştırmaya çalış. Öteki taraftan cehennemlik olayı falan kesinlikle hurafe onu düşünme bile. Birşeye inanmadan önce de düşünmeyi ihmal etmeyin.

    peki teşekkür ederim değerli yorumlarınız için

    bayramınız mübarek olsun




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Elvis the Pelvis

    quote:

    Orijinalden alıntı: Kırmızı Pervane

    Arkadaşım yaşın kaç bilmiyorum ama hocanın dediğine takma. Biraz mantıklı düşün, eğer tanrı varsa gerçekten, sırf onlar küs diye cehenneme mi yollayacak? Bir de şu tipik her şeyi cennet-cehennem hesabına göre yapma davranışından kurtulmanı tavsiye ederim. Bir iyilik yapıyorsan onu gerçekten istediğin için yapmalısın, burada sen ailelerin barışmasını istiyor musun yoksa sırf hocanın lafına göre, annenin babanın cehenneme gitmemesi için mi böylesin?

    basit bir küslük olayı olarak görüyoruz ama topluma büyüttüğünüzde bakışı büyük bir problem oluşuyor

    ve benim aklıma da cehennem olayı bu olaydan sakındırmak için söylenmiş olabilir diye geliyo ama yine de içim rahat değil

    Tabi ki de o sebepten dolayı sakındırılmış bir şey. Dinlerin kapsadığı o kadar çok şey var ki insan bunlara inanmadan önce mantığıyla sorgulamalı.

    Cennetin Krallığında bir sahne vardır; haçlılar müslümanlarla savaşırlar ve savaştın durduğu anda orlando bloom'un oynadığı karakter, savaşta ölen askerlerin cesetlerini hastalık yaymasınlar diye ateşe verir. Bu sırada bir rahip bunun yanlış olduğunu, onlara saygısızlık yapıldığından bahseder. Orlando Bloom'un cevabı ise eğer gerçekten tanrı bunu istiyorsa o tanrıya inanmadığını söyler. (buna benzer bir diyalog geçiyordu)

    Ailelerin büyük ihtimal barışır, ama şahsi önerim referans aldığın kısma dinin önüne mantık ve akılı koyman. Daha rahat bir yaşamın olur.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Kırmızı Pervane

    quote:

    Orijinalden alıntı: Elvis the Pelvis

    quote:

    Orijinalden alıntı: Kırmızı Pervane

    Arkadaşım yaşın kaç bilmiyorum ama hocanın dediğine takma. Biraz mantıklı düşün, eğer tanrı varsa gerçekten, sırf onlar küs diye cehenneme mi yollayacak? Bir de şu tipik her şeyi cennet-cehennem hesabına göre yapma davranışından kurtulmanı tavsiye ederim. Bir iyilik yapıyorsan onu gerçekten istediğin için yapmalısın, burada sen ailelerin barışmasını istiyor musun yoksa sırf hocanın lafına göre, annenin babanın cehenneme gitmemesi için mi böylesin?

    basit bir küslük olayı olarak görüyoruz ama topluma büyüttüğünüzde bakışı büyük bir problem oluşuyor

    ve benim aklıma da cehennem olayı bu olaydan sakındırmak için söylenmiş olabilir diye geliyo ama yine de içim rahat değil

    Tabi ki de o sebepten dolayı sakındırılmış bir şey. Dinlerin kapsadığı o kadar çok şey var ki insan bunlara inanmadan önce mantığıyla sorgulamalı.

    Cennetin Krallığında bir sahne vardır; haçlılar müslümanlarla savaşırlar ve savaştın durduğu anda orlando bloom'un oynadığı karakter, savaşta ölen askerlerin cesetlerini hastalık yaymasınlar diye ateşe verir. Bu sırada bir rahip bunun yanlış olduğunu, onlara saygısızlık yapıldığından bahseder. Orlando Bloom'un cevabı ise eğer gerçekten tanrı bunu istiyorsa o tanrıya inanmadığını söyler. (buna benzer bir diyalog geçiyordu)

    Ailelerin büyük ihtimal barışır, ama şahsi önerim referans aldığın kısma dinin önüne mantık ve akılı koyman. Daha rahat bir yaşamın olur.

    Alıntıları Göster
    hoca yalan söylüyor. kuran'da olmayan şeylere inanma. hocaların çoğu kuran'da yeri olmayan hurafelerle kafanızı dolduruyor.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: eysidi

    Lan biraz beyninizi çalıştırın mantıklıca bi sorgulayın şu hocaların söylediklerini, memleket örümcek beyinliler yüzünden ne hallere gidiyor

    ey man-tıklı arkadaş burda ne var ki insanlar küs kalmasın araları bozuk olmasın diye biraz korkutuyorlar ne oldu şimdi medeniyette düşmanlık kin nefret kötü değilmi siz medeniyetesiniz biz örümcek kafalıyız ama bizde düşmanlık iyi değil küslük iyi değil

    Müslümanlar arasında dargınlığın süresi en fazla üç gündür. Bundan fazlası caiz değildir. Bu nedenle kişi haklıda olsa üç günden fazla dargın kalmamalıdır. Dargın olanlardan biri diğeri ile konuşmak istediği halde diğeri buna yanaşmazsa konuşmak isteyenin üzerinden mesuliyet kalkar. Konuşmak istemeyen mesul olur.

    Aynı Allah’a, aynı Peygambere ve aynı mukaddeslere inanan ve iman dâvâsına gönül veren insanlar arasında kopmaz ve sarsılmaz bir bağ vardır. Bu birlik ve beraberliğin temelinde Allah rızası ve din sevgisi olduğundan, bambaşka bir yücelik taşımaktadır.

    Aynı ana-babadan meydana gelen kimseler nasıl ki bu irsî bağın neticesinde kardeş sayılıyorlarsa, aynı ulvî değerlere inanan kişiler de kardeş olmaktadırlar. Çok kere, nesebî kardeşlikten daha büyük bir ehemmiyet arzeden bu kardeşlik, Yaratıcımızın bizlere bir lütfu, nimeti ve ihsanıdır. Çünkü imanın nuru kalplerde yer etmediği zamanlar insanlar birbirlerine düşmandır. Onları bir araya getiren, ancak İlâhî bir güçtür. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de bu hakikat şöyle ifade buyurulur:

    “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâma, Kur’an’a) sımsıkı yapışın, parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetlerini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de, O, gönüllerinizi birleştirmiş ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz.”1

    Bu kardeşliğin mü’minin üzerine yüklediği mükellefiyetlerin başında, birbirlerini sırf Allah için sevmeleri, gerektiğinde yardımına koşmaları, ellerinden gelen desteği esirgememeleridir. Kardeşlik rabıtasını zedeleyen kin, haset, gıybet, inat, nifak ve düşmanlık gibi çirkin ve zararlı huylara yer vermemelidir. Fakat insan nefis sahibi olduğu, “gadabiyye kuvvesi”nin icabı olan bazı duygular taşıdığı ve her zaman peşinde insî ve cinnî şeytanlar bulunduğu için, kalbdeki muhabbet hissi gölgelenmekte, yerine nefret ve düşmanlık duyguları geçmeye çalışmaktadır.

    Böylesi durumlara mâruz kalındığında, aradaki mânevî değerlerin ehemmiyeti hatırlanıp, en kısa zamanda telâfisine gidilmelidir. Yoksa kalbde yer eden nokta kadar bir leke, zamanla büyüyüp, bütün kalbi kaplayabilmektedir. Böyle bir davranışta da Rabbimizin biz mü’minlere tavsiyesi şöyledir:

    “Mü’minler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki, esirgenesiniz.”2

    Ayrıca, bir kimsenin mü’min kardeşine düşmanlık beslemesi, kin tutması, haset etmesi ve ona karşı nefret duyması bir zulüm ve haksızlıktır. Bu nevi acı hallere düşmemek için de şu ifadelere kulak vermek gerekir:

    “Mü’min kardeşine kin ve adavet (düşmanlık) ne kadar zulümdür. Çünkü, nasıl ki sen âdi, küçük taşları Kâbe’den daha ehemmiyetli ve Cebel-i Uhud’dan (Uhud Dağından) daha büyük desen, çirkin bir akılsızlık edersin. Aynen öyle de, Kâbe hürmetinde olan iman ve Cebel-i Uhud azametinde olan İslâmiyet gibi çok evsaf-ı İslâmiye, muhabbeti ve ittifakı istediği halde, mü’mine karşı adavete sebebiyet veren ve âdi taşlar hükmünde olan bazı kusuratı, iman ve İslâmiyete tercih etmek, o derece insafsızlık ve akılsızlık ve pek büyük bir zulüm olduğunu aklın varsa anlarsın.”3

    Muhabbeti yaralayan huylara her ne kadar meydan verilmemeye çalışılsa da, insanlık hali, birtakım sebepler yüzünden kardeşler arasında dargınlık ve kırgınlıklar olabilmektedir. Bu hususta da ümmetine ikazda bulunan Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:

    “Bir Müslümana, kardeşini üç geceden fazla terk etmesi helâl değildir. Birbirlerine karşı gelirler. O yüz çevirir, bu da yüz çevirir. Bunların hayırlısı, başta selâm verendir.”4

    Bu hadisi İmam Müslim, “Dinî bir özür yokken üç geceden fazla dargınlığın haram kılınması” bâbında zikretmektedir. Hadisin şerhinde ise, “insan nefis taşıdığı için bir kardeşine dargın olması mümkündür, fakat bu müddetin üç günü geçmemesi gerekir. Bu üç gün içinde aradaki pürüzler yumuşayacağı ve dargınlığa meydan veren meseleler hafifleyeceği için, üç gün beklemek mubah kılınmıştır,” denilmektedir.

    “Günahkâr olan kimseyle dargın durmanın caiz oluşu” adında bir bâb açan İmam Buharî ise, İslâm tarihinden bazı misaller vererek haklı bir sebep olunca, bir müddet dargın kalmanın cevazı kanaatine varmıştır. Nitekim, Tebük Gazvesine katılmayan Kâ’b bin Mâlik ve iki arkadaşıyla Peygamberimiz elli gün kadar konuşmamış ve tevbe edinceye kadar da Sahabîlerin onlarla konuşmamasını istemiştir. Kâ’b hadisinin izahında Buharî Şârihi Aynî şu hükümlere yer vermektedir:

    “Günah işleyen kimseye selâmı kesmek ve üç gün kendisini terk etmek ve böyle bir kimsenin de selâmını almamak caizdir.”

    Aynı zat, “Günahkâr kimseyle küs durmanın caizliği” bâbının şerhinde ise şöyle der:

    “Dinî suç işleyenin, durumuna ve işlediği günahın derecesine göre, onunla bir müddet dargın durmak caizdir. Eğer o kimse dinen günah sayılan büyük bir cürüm işlemişse, onunla küs durmak, ona yaklaşmamak ve konuşmayı kesmek gerekir.”5

    Bu durumda, açıktan açığa, kimseden utanmadan masiyette bulunan, İslâmın yasakladığı kötülükleri işlemekte ısrar eden kimseyle arayı soğutmak, ona bir ceza olacağından, caiz görülmüştür.

    Ayrıca, insanın dinine, namus ve malına zararı dokunabilecek, dinî hizmetine zarar verecek, İslâmî yaşayışına mâni olacak kimselerden uzak durması, onlarla samimiyeti azaltması, gerektiğinde irtibatı kesip konuşmayı terk etmesi caiz görülmüştür. Çünkü bu tür kimseler, “üç günden fazla konuşmanın yasak edildiği” hadisinin içinde dahil olmamaktadır.


    Dipnot:

    1. Âl-i İmran Sûresi, 103.
    2. Hucurat Sûresi, 10.
    3. Mektubat, s. 243.
    4. Müslim, Birr ve’s-Sılâ: 25.
    5. Umtedü’l-Kari, 22: 144.



    Dargın olma, küsme, gücenme hâli; kırgınlık, konuşmama.

    İslâm'da dargınlık hâli, müminler arasında herhangi bir konuda ihtilâf edilebileceği kabul edilerek geçerli sayılmış; ancak bu hâlin üç günü geçmemesi gerektiği emredilmiştir. (Buhârî, Edep, 57, 62; Müslim, Birr, 23, 25).

    Bu, alelâde günlük vakalar içindir. Ayrıca, "yüz çevirme" denilen bir dargınlık türü de vardır ki, asîler ve fasıklara karşı yapılır. Dârü'l İslâm' da yaşayanlardan müslümanlar arasında kesinlikle ayrılık söz konusu olamaz. Eğer küskünlük meydana gelmiş, nefslere uyulmuşsa, Allah'ın şu emri tatbik edilir: "Muhakkak müminler kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki, size rahmet edilsin." (el-Hucurat, 49/10).

    Hz. Peygamber de şöyle buyurur:

    "Bir kişinin kardeşini üç günden fazla küs bırakması helâl değildir. İki mümin karşılaştıkları zaman birisi yüzünü şu tarafa, öbürü öte tarafa çevirir. Halbuki bu iki mü'minin hayırlısı önce selâm vermeye başlayandır." (Tecrid-i Sarih Tercemesi, XII 145)

    Yüz çevirmeye gelince; bu, asî, fasık, zalim kimselere karşı yapılacak bir davranıştır. Tebük gazasına katılmayıp geride kalan Kâ'b ibn Mâlik, Mürâre İbn Rebî' ve Hilâl İbn Ümeyye adlarındaki üç sahabî ile Hz. Peygamber'in emriyle elli gün hiçbir müslüman konuşmamış, onlara selâm bile verilmemiş ve selâmları alınmamış, onlara güleryüz gösterilmemiş, tamamen dışlanmışlardı. Kâfirlere karşı düzenlenen cihat harekâtından geri kalan bu üç kişiden Kâb, bizzat, yaşadığı o acıklı durumu şöyle anlatır:

    "...Sonra Rasûlullah müminlerin bizimle konuşmasını yasakladı. Savaşa katılmamış olan üçümüzle de kimse konuşmuyordu. Herkesten ayrı kalmıştık. Yeryüzü bana çok dar ve manasız gelmişti o zaman..." Bunlar toplum içinde yapayalnız kalınca çok pişman olmuş ve yaptıklarına tevbe etmişlerdi. Nihayet Allah Teâlâ onları affedip haklarında şu âyeti indirdi:

    "Ve Allah savaştan geri kalan o üç kişinin de tövbelerini kabul buyurdu. Bütün genişliğiyle beraber yeryüzü başlarına dar gelmiş canları kendilerini sıktıkça sıkmış ve Allah'tan, yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Allah onların tövbesini kabul Buyurdu ki tövbe etsinler. Çünkü Allah tövbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir. " (et-Tevbe, 9/118).

    Bu âyet indikten sonra, kendilerinden yüzçevirilen üç sahâbî büyük bir sevinçle ümmetle bütünleşmişlerdi. (Hadîsin ve olayın tam metni için bk. Buhârî, Meğâzî, Gazvetü Tebük

    Bu olay göstermektedir ki, İslâm toplumunda müslümanlar bir vücût teşkil ederler. Onlar, birlik ve bütünlük içinde topluca Allah'ın şerîatına sarılırlar, Ümmete aykırı düşenler hemen toplum dışına itilirler. Ka'b ve arkadaşlarının başına gelen olay ayrıca İslâm toplumunun samimi bir iletişim düzeni kurmasının önemini; Allah rızası için dostluk kardeşlik bağı ile bağlı olan müminlerin cemâat anlayışında bulunması gereken aşıklık ve netliği: davanın mükellefiyetlerine göğüs germe, verilen emirlere değer verme ve müşrûiyyet dairesinde itirazsız itaat etmenin ehemmiyetini; müslümanlardan ayrı düşüldüğünde nasıl pişman olunduğunu da anlatmaktadır.

    Rasûlullah (s.a.s.) Müslümanların birbirine buğz etmelerini, arka çevirmelerini, hased ve birbirleriyle alay etmelerini yasaklamıştır. (Buhârî, Edep 57; Müslim, Birr, 24, 28; Tirmizî, Kıyâme, 54) Rasûlullah, İslâm toplumunda da insanlar arasında türlü geçimsizliklerin çıkacağını bilerek müminlere kesinlikle üç günden fazla birbirlerini bırakmamalarını emretmiştir. Rasûlullah, müminlerin birbirlerine üç günden fazla küs durmalarının onları kin, nefret, buğz duygularıyla donatacağını ve doğal olarak zıtlaşmanın çatışmalara bile yol açacağını haber vermiştir.

    Küskünlükler, bir münakaşada kızgınlık sebebiyle ve sarfedilen kelimelerle; eline, beline, diline sahip olmayan şuursuz müminler arasında görülebileceği gibi, bir başkası tarafından taşınan sözler sebebiyle, karşılıklı vuruşma, sövme gibi sebeplerle meydana gelmektedir. Günümüzde mezhep, meşrep vb. görüş farklılıklarının taassup ve fanatizm derecesine varmasından da ümmet fertleri arasında ayrılıklar görülmektedir. Netîce itibariyle her kim Rasûlullah'ın en güzel yoluna uymuşsa, cahilî, ilkel, kaba yobaz, ham softâ tavır ve tutumları bırakmak zorundadır. Buna riayet eden müslümanlar asla dargın kalmazlar.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi trakyAli-1986 -- 25 Ekim 2012; 4:39:38 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: trakyAli-1986

    quote:

    Orijinalden alıntı: eysidi

    Lan biraz beyninizi çalıştırın mantıklıca bi sorgulayın şu hocaların söylediklerini, memleket örümcek beyinliler yüzünden ne hallere gidiyor

    ey man-tıklı arkadaş burda ne var ki insanlar küs kalmasın araları bozuk olmasın diye biraz korkutuyorlar ne oldu şimdi medeniyette düşmanlık kin nefret kötü değilmi siz medeniyetesiniz biz örümcek kafalıyız ama bizde düşmanlık iyi değil küslük iyi değil

    Müslümanlar arasında dargınlığın süresi en fazla üç gündür. Bundan fazlası caiz değildir. Bu nedenle kişi haklıda olsa üç günden fazla dargın kalmamalıdır. Dargın olanlardan biri diğeri ile konuşmak istediği halde diğeri buna yanaşmazsa konuşmak isteyenin üzerinden mesuliyet kalkar. Konuşmak istemeyen mesul olur.

    Aynı Allah’a, aynı Peygambere ve aynı mukaddeslere inanan ve iman dâvâsına gönül veren insanlar arasında kopmaz ve sarsılmaz bir bağ vardır. Bu birlik ve beraberliğin temelinde Allah rızası ve din sevgisi olduğundan, bambaşka bir yücelik taşımaktadır.

    Aynı ana-babadan meydana gelen kimseler nasıl ki bu irsî bağın neticesinde kardeş sayılıyorlarsa, aynı ulvî değerlere inanan kişiler de kardeş olmaktadırlar. Çok kere, nesebî kardeşlikten daha büyük bir ehemmiyet arzeden bu kardeşlik, Yaratıcımızın bizlere bir lütfu, nimeti ve ihsanıdır. Çünkü imanın nuru kalplerde yer etmediği zamanlar insanlar birbirlerine düşmandır. Onları bir araya getiren, ancak İlâhî bir güçtür. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de bu hakikat şöyle ifade buyurulur:

    “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâma, Kur’an’a) sımsıkı yapışın, parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetlerini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de, O, gönüllerinizi birleştirmiş ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz.”1

    Bu kardeşliğin mü’minin üzerine yüklediği mükellefiyetlerin başında, birbirlerini sırf Allah için sevmeleri, gerektiğinde yardımına koşmaları, ellerinden gelen desteği esirgememeleridir. Kardeşlik rabıtasını zedeleyen kin, haset, gıybet, inat, nifak ve düşmanlık gibi çirkin ve zararlı huylara yer vermemelidir. Fakat insan nefis sahibi olduğu, “gadabiyye kuvvesi”nin icabı olan bazı duygular taşıdığı ve her zaman peşinde insî ve cinnî şeytanlar bulunduğu için, kalbdeki muhabbet hissi gölgelenmekte, yerine nefret ve düşmanlık duyguları geçmeye çalışmaktadır.

    Böylesi durumlara mâruz kalındığında, aradaki mânevî değerlerin ehemmiyeti hatırlanıp, en kısa zamanda telâfisine gidilmelidir. Yoksa kalbde yer eden nokta kadar bir leke, zamanla büyüyüp, bütün kalbi kaplayabilmektedir. Böyle bir davranışta da Rabbimizin biz mü’minlere tavsiyesi şöyledir:

    “Mü’minler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki, esirgenesiniz.”2

    Ayrıca, bir kimsenin mü’min kardeşine düşmanlık beslemesi, kin tutması, haset etmesi ve ona karşı nefret duyması bir zulüm ve haksızlıktır. Bu nevi acı hallere düşmemek için de şu ifadelere kulak vermek gerekir:

    “Mü’min kardeşine kin ve adavet (düşmanlık) ne kadar zulümdür. Çünkü, nasıl ki sen âdi, küçük taşları Kâbe’den daha ehemmiyetli ve Cebel-i Uhud’dan (Uhud Dağından) daha büyük desen, çirkin bir akılsızlık edersin. Aynen öyle de, Kâbe hürmetinde olan iman ve Cebel-i Uhud azametinde olan İslâmiyet gibi çok evsaf-ı İslâmiye, muhabbeti ve ittifakı istediği halde, mü’mine karşı adavete sebebiyet veren ve âdi taşlar hükmünde olan bazı kusuratı, iman ve İslâmiyete tercih etmek, o derece insafsızlık ve akılsızlık ve pek büyük bir zulüm olduğunu aklın varsa anlarsın.”3

    Muhabbeti yaralayan huylara her ne kadar meydan verilmemeye çalışılsa da, insanlık hali, birtakım sebepler yüzünden kardeşler arasında dargınlık ve kırgınlıklar olabilmektedir. Bu hususta da ümmetine ikazda bulunan Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:

    “Bir Müslümana, kardeşini üç geceden fazla terk etmesi helâl değildir. Birbirlerine karşı gelirler. O yüz çevirir, bu da yüz çevirir. Bunların hayırlısı, başta selâm verendir.”4

    Bu hadisi İmam Müslim, “Dinî bir özür yokken üç geceden fazla dargınlığın haram kılınması” bâbında zikretmektedir. Hadisin şerhinde ise, “insan nefis taşıdığı için bir kardeşine dargın olması mümkündür, fakat bu müddetin üç günü geçmemesi gerekir. Bu üç gün içinde aradaki pürüzler yumuşayacağı ve dargınlığa meydan veren meseleler hafifleyeceği için, üç gün beklemek mubah kılınmıştır,” denilmektedir.

    “Günahkâr olan kimseyle dargın durmanın caiz oluşu” adında bir bâb açan İmam Buharî ise, İslâm tarihinden bazı misaller vererek haklı bir sebep olunca, bir müddet dargın kalmanın cevazı kanaatine varmıştır. Nitekim, Tebük Gazvesine katılmayan Kâ’b bin Mâlik ve iki arkadaşıyla Peygamberimiz elli gün kadar konuşmamış ve tevbe edinceye kadar da Sahabîlerin onlarla konuşmamasını istemiştir. Kâ’b hadisinin izahında Buharî Şârihi Aynî şu hükümlere yer vermektedir:

    “Günah işleyen kimseye selâmı kesmek ve üç gün kendisini terk etmek ve böyle bir kimsenin de selâmını almamak caizdir.”

    Aynı zat, “Günahkâr kimseyle küs durmanın caizliği” bâbının şerhinde ise şöyle der:

    “Dinî suç işleyenin, durumuna ve işlediği günahın derecesine göre, onunla bir müddet dargın durmak caizdir. Eğer o kimse dinen günah sayılan büyük bir cürüm işlemişse, onunla küs durmak, ona yaklaşmamak ve konuşmayı kesmek gerekir.”5

    Bu durumda, açıktan açığa, kimseden utanmadan masiyette bulunan, İslâmın yasakladığı kötülükleri işlemekte ısrar eden kimseyle arayı soğutmak, ona bir ceza olacağından, caiz görülmüştür.

    Ayrıca, insanın dinine, namus ve malına zararı dokunabilecek, dinî hizmetine zarar verecek, İslâmî yaşayışına mâni olacak kimselerden uzak durması, onlarla samimiyeti azaltması, gerektiğinde irtibatı kesip konuşmayı terk etmesi caiz görülmüştür. Çünkü bu tür kimseler, “üç günden fazla konuşmanın yasak edildiği” hadisinin içinde dahil olmamaktadır.


    Dipnot:

    1. Âl-i İmran Sûresi, 103.
    2. Hucurat Sûresi, 10.
    3. Mektubat, s. 243.
    4. Müslim, Birr ve’s-Sılâ: 25.
    5. Umtedü’l-Kari, 22: 144.



    Dargın olma, küsme, gücenme hâli; kırgınlık, konuşmama.

    İslâm'da dargınlık hâli, müminler arasında herhangi bir konuda ihtilâf edilebileceği kabul edilerek geçerli sayılmış; ancak bu hâlin üç günü geçmemesi gerektiği emredilmiştir. (Buhârî, Edep, 57, 62; Müslim, Birr, 23, 25).

    Bu, alelâde günlük vakalar içindir. Ayrıca, "yüz çevirme" denilen bir dargınlık türü de vardır ki, asîler ve fasıklara karşı yapılır. Dârü'l İslâm' da yaşayanlardan müslümanlar arasında kesinlikle ayrılık söz konusu olamaz. Eğer küskünlük meydana gelmiş, nefslere uyulmuşsa, Allah'ın şu emri tatbik edilir: "Muhakkak müminler kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki, size rahmet edilsin." (el-Hucurat, 49/10).

    Hz. Peygamber de şöyle buyurur:

    "Bir kişinin kardeşini üç günden fazla küs bırakması helâl değildir. İki mümin karşılaştıkları zaman birisi yüzünü şu tarafa, öbürü öte tarafa çevirir. Halbuki bu iki mü'minin hayırlısı önce selâm vermeye başlayandır." (Tecrid-i Sarih Tercemesi, XII 145)

    Yüz çevirmeye gelince; bu, asî, fasık, zalim kimselere karşı yapılacak bir davranıştır. Tebük gazasına katılmayıp geride kalan Kâ'b ibn Mâlik, Mürâre İbn Rebî' ve Hilâl İbn Ümeyye adlarındaki üç sahabî ile Hz. Peygamber'in emriyle elli gün hiçbir müslüman konuşmamış, onlara selâm bile verilmemiş ve selâmları alınmamış, onlara güleryüz gösterilmemiş, tamamen dışlanmışlardı. Kâfirlere karşı düzenlenen cihat harekâtından geri kalan bu üç kişiden Kâb, bizzat, yaşadığı o acıklı durumu şöyle anlatır:

    "...Sonra Rasûlullah müminlerin bizimle konuşmasını yasakladı. Savaşa katılmamış olan üçümüzle de kimse konuşmuyordu. Herkesten ayrı kalmıştık. Yeryüzü bana çok dar ve manasız gelmişti o zaman..." Bunlar toplum içinde yapayalnız kalınca çok pişman olmuş ve yaptıklarına tevbe etmişlerdi. Nihayet Allah Teâlâ onları affedip haklarında şu âyeti indirdi:

    "Ve Allah savaştan geri kalan o üç kişinin de tövbelerini kabul buyurdu. Bütün genişliğiyle beraber yeryüzü başlarına dar gelmiş canları kendilerini sıktıkça sıkmış ve Allah'tan, yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Allah onların tövbesini kabul Buyurdu ki tövbe etsinler. Çünkü Allah tövbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir. " (et-Tevbe, 9/118).

    Bu âyet indikten sonra, kendilerinden yüzçevirilen üç sahâbî büyük bir sevinçle ümmetle bütünleşmişlerdi. (Hadîsin ve olayın tam metni için bk. Buhârî, Meğâzî, Gazvetü Tebük

    Bu olay göstermektedir ki, İslâm toplumunda müslümanlar bir vücût teşkil ederler. Onlar, birlik ve bütünlük içinde topluca Allah'ın şerîatına sarılırlar, Ümmete aykırı düşenler hemen toplum dışına itilirler. Ka'b ve arkadaşlarının başına gelen olay ayrıca İslâm toplumunun samimi bir iletişim düzeni kurmasının önemini; Allah rızası için dostluk kardeşlik bağı ile bağlı olan müminlerin cemâat anlayışında bulunması gereken aşıklık ve netliği: davanın mükellefiyetlerine göğüs germe, verilen emirlere değer verme ve müşrûiyyet dairesinde itirazsız itaat etmenin ehemmiyetini; müslümanlardan ayrı düşüldüğünde nasıl pişman olunduğunu da anlatmaktadır.

    Rasûlullah (s.a.s.) Müslümanların birbirine buğz etmelerini, arka çevirmelerini, hased ve birbirleriyle alay etmelerini yasaklamıştır. (Buhârî, Edep 57; Müslim, Birr, 24, 28; Tirmizî, Kıyâme, 54) Rasûlullah, İslâm toplumunda da insanlar arasında türlü geçimsizliklerin çıkacağını bilerek müminlere kesinlikle üç günden fazla birbirlerini bırakmamalarını emretmiştir. Rasûlullah, müminlerin birbirlerine üç günden fazla küs durmalarının onları kin, nefret, buğz duygularıyla donatacağını ve doğal olarak zıtlaşmanın çatışmalara bile yol açacağını haber vermiştir.

    Küskünlükler, bir münakaşada kızgınlık sebebiyle ve sarfedilen kelimelerle; eline, beline, diline sahip olmayan şuursuz müminler arasında görülebileceği gibi, bir başkası tarafından taşınan sözler sebebiyle, karşılıklı vuruşma, sövme gibi sebeplerle meydana gelmektedir. Günümüzde mezhep, meşrep vb. görüş farklılıklarının taassup ve fanatizm derecesine varmasından da ümmet fertleri arasında ayrılıklar görülmektedir. Netîce itibariyle her kim Rasûlullah'ın en güzel yoluna uymuşsa, cahilî, ilkel, kaba yobaz, ham softâ tavır ve tutumları bırakmak zorundadır. Buna riayet eden müslümanlar asla dargın kalmazlar.

    Okumayın gözünü korkutmak için yalan söylemek gerekmez




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Absyrtos

    quote:

    Orijinalden alıntı: trakyAli-1986

    quote:

    Orijinalden alıntı: eysidi

    Lan biraz beyninizi çalıştırın mantıklıca bi sorgulayın şu hocaların söylediklerini, memleket örümcek beyinliler yüzünden ne hallere gidiyor

    ey man-tıklı arkadaş burda ne var ki insanlar küs kalmasın araları bozuk olmasın diye biraz korkutuyorlar ne oldu şimdi medeniyette düşmanlık kin nefret kötü değilmi siz medeniyetesiniz biz örümcek kafalıyız ama bizde düşmanlık iyi değil küslük iyi değil

    Müslümanlar arasında dargınlığın süresi en fazla üç gündür. Bundan fazlası caiz değildir. Bu nedenle kişi haklıda olsa üç günden fazla dargın kalmamalıdır. Dargın olanlardan biri diğeri ile konuşmak istediği halde diğeri buna yanaşmazsa konuşmak isteyenin üzerinden mesuliyet kalkar. Konuşmak istemeyen mesul olur.

    Aynı Allah’a, aynı Peygambere ve aynı mukaddeslere inanan ve iman dâvâsına gönül veren insanlar arasında kopmaz ve sarsılmaz bir bağ vardır. Bu birlik ve beraberliğin temelinde Allah rızası ve din sevgisi olduğundan, bambaşka bir yücelik taşımaktadır.

    Aynı ana-babadan meydana gelen kimseler nasıl ki bu irsî bağın neticesinde kardeş sayılıyorlarsa, aynı ulvî değerlere inanan kişiler de kardeş olmaktadırlar. Çok kere, nesebî kardeşlikten daha büyük bir ehemmiyet arzeden bu kardeşlik, Yaratıcımızın bizlere bir lütfu, nimeti ve ihsanıdır. Çünkü imanın nuru kalplerde yer etmediği zamanlar insanlar birbirlerine düşmandır. Onları bir araya getiren, ancak İlâhî bir güçtür. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de bu hakikat şöyle ifade buyurulur:

    “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâma, Kur’an’a) sımsıkı yapışın, parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetlerini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de, O, gönüllerinizi birleştirmiş ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz.”1

    Bu kardeşliğin mü’minin üzerine yüklediği mükellefiyetlerin başında, birbirlerini sırf Allah için sevmeleri, gerektiğinde yardımına koşmaları, ellerinden gelen desteği esirgememeleridir. Kardeşlik rabıtasını zedeleyen kin, haset, gıybet, inat, nifak ve düşmanlık gibi çirkin ve zararlı huylara yer vermemelidir. Fakat insan nefis sahibi olduğu, “gadabiyye kuvvesi”nin icabı olan bazı duygular taşıdığı ve her zaman peşinde insî ve cinnî şeytanlar bulunduğu için, kalbdeki muhabbet hissi gölgelenmekte, yerine nefret ve düşmanlık duyguları geçmeye çalışmaktadır.

    Böylesi durumlara mâruz kalındığında, aradaki mânevî değerlerin ehemmiyeti hatırlanıp, en kısa zamanda telâfisine gidilmelidir. Yoksa kalbde yer eden nokta kadar bir leke, zamanla büyüyüp, bütün kalbi kaplayabilmektedir. Böyle bir davranışta da Rabbimizin biz mü’minlere tavsiyesi şöyledir:

    “Mü’minler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki, esirgenesiniz.”2

    Ayrıca, bir kimsenin mü’min kardeşine düşmanlık beslemesi, kin tutması, haset etmesi ve ona karşı nefret duyması bir zulüm ve haksızlıktır. Bu nevi acı hallere düşmemek için de şu ifadelere kulak vermek gerekir:

    “Mü’min kardeşine kin ve adavet (düşmanlık) ne kadar zulümdür. Çünkü, nasıl ki sen âdi, küçük taşları Kâbe’den daha ehemmiyetli ve Cebel-i Uhud’dan (Uhud Dağından) daha büyük desen, çirkin bir akılsızlık edersin. Aynen öyle de, Kâbe hürmetinde olan iman ve Cebel-i Uhud azametinde olan İslâmiyet gibi çok evsaf-ı İslâmiye, muhabbeti ve ittifakı istediği halde, mü’mine karşı adavete sebebiyet veren ve âdi taşlar hükmünde olan bazı kusuratı, iman ve İslâmiyete tercih etmek, o derece insafsızlık ve akılsızlık ve pek büyük bir zulüm olduğunu aklın varsa anlarsın.”3

    Muhabbeti yaralayan huylara her ne kadar meydan verilmemeye çalışılsa da, insanlık hali, birtakım sebepler yüzünden kardeşler arasında dargınlık ve kırgınlıklar olabilmektedir. Bu hususta da ümmetine ikazda bulunan Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:

    “Bir Müslümana, kardeşini üç geceden fazla terk etmesi helâl değildir. Birbirlerine karşı gelirler. O yüz çevirir, bu da yüz çevirir. Bunların hayırlısı, başta selâm verendir.”4

    Bu hadisi İmam Müslim, “Dinî bir özür yokken üç geceden fazla dargınlığın haram kılınması” bâbında zikretmektedir. Hadisin şerhinde ise, “insan nefis taşıdığı için bir kardeşine dargın olması mümkündür, fakat bu müddetin üç günü geçmemesi gerekir. Bu üç gün içinde aradaki pürüzler yumuşayacağı ve dargınlığa meydan veren meseleler hafifleyeceği için, üç gün beklemek mubah kılınmıştır,” denilmektedir.

    “Günahkâr olan kimseyle dargın durmanın caiz oluşu” adında bir bâb açan İmam Buharî ise, İslâm tarihinden bazı misaller vererek haklı bir sebep olunca, bir müddet dargın kalmanın cevazı kanaatine varmıştır. Nitekim, Tebük Gazvesine katılmayan Kâ’b bin Mâlik ve iki arkadaşıyla Peygamberimiz elli gün kadar konuşmamış ve tevbe edinceye kadar da Sahabîlerin onlarla konuşmamasını istemiştir. Kâ’b hadisinin izahında Buharî Şârihi Aynî şu hükümlere yer vermektedir:

    “Günah işleyen kimseye selâmı kesmek ve üç gün kendisini terk etmek ve böyle bir kimsenin de selâmını almamak caizdir.”

    Aynı zat, “Günahkâr kimseyle küs durmanın caizliği” bâbının şerhinde ise şöyle der:

    “Dinî suç işleyenin, durumuna ve işlediği günahın derecesine göre, onunla bir müddet dargın durmak caizdir. Eğer o kimse dinen günah sayılan büyük bir cürüm işlemişse, onunla küs durmak, ona yaklaşmamak ve konuşmayı kesmek gerekir.”5

    Bu durumda, açıktan açığa, kimseden utanmadan masiyette bulunan, İslâmın yasakladığı kötülükleri işlemekte ısrar eden kimseyle arayı soğutmak, ona bir ceza olacağından, caiz görülmüştür.

    Ayrıca, insanın dinine, namus ve malına zararı dokunabilecek, dinî hizmetine zarar verecek, İslâmî yaşayışına mâni olacak kimselerden uzak durması, onlarla samimiyeti azaltması, gerektiğinde irtibatı kesip konuşmayı terk etmesi caiz görülmüştür. Çünkü bu tür kimseler, “üç günden fazla konuşmanın yasak edildiği” hadisinin içinde dahil olmamaktadır.


    Dipnot:

    1. Âl-i İmran Sûresi, 103.
    2. Hucurat Sûresi, 10.
    3. Mektubat, s. 243.
    4. Müslim, Birr ve’s-Sılâ: 25.
    5. Umtedü’l-Kari, 22: 144.



    Dargın olma, küsme, gücenme hâli; kırgınlık, konuşmama.

    İslâm'da dargınlık hâli, müminler arasında herhangi bir konuda ihtilâf edilebileceği kabul edilerek geçerli sayılmış; ancak bu hâlin üç günü geçmemesi gerektiği emredilmiştir. (Buhârî, Edep, 57, 62; Müslim, Birr, 23, 25).

    Bu, alelâde günlük vakalar içindir. Ayrıca, "yüz çevirme" denilen bir dargınlık türü de vardır ki, asîler ve fasıklara karşı yapılır. Dârü'l İslâm' da yaşayanlardan müslümanlar arasında kesinlikle ayrılık söz konusu olamaz. Eğer küskünlük meydana gelmiş, nefslere uyulmuşsa, Allah'ın şu emri tatbik edilir: "Muhakkak müminler kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki, size rahmet edilsin." (el-Hucurat, 49/10).

    Hz. Peygamber de şöyle buyurur:

    "Bir kişinin kardeşini üç günden fazla küs bırakması helâl değildir. İki mümin karşılaştıkları zaman birisi yüzünü şu tarafa, öbürü öte tarafa çevirir. Halbuki bu iki mü'minin hayırlısı önce selâm vermeye başlayandır." (Tecrid-i Sarih Tercemesi, XII 145)

    Yüz çevirmeye gelince; bu, asî, fasık, zalim kimselere karşı yapılacak bir davranıştır. Tebük gazasına katılmayıp geride kalan Kâ'b ibn Mâlik, Mürâre İbn Rebî' ve Hilâl İbn Ümeyye adlarındaki üç sahabî ile Hz. Peygamber'in emriyle elli gün hiçbir müslüman konuşmamış, onlara selâm bile verilmemiş ve selâmları alınmamış, onlara güleryüz gösterilmemiş, tamamen dışlanmışlardı. Kâfirlere karşı düzenlenen cihat harekâtından geri kalan bu üç kişiden Kâb, bizzat, yaşadığı o acıklı durumu şöyle anlatır:

    "...Sonra Rasûlullah müminlerin bizimle konuşmasını yasakladı. Savaşa katılmamış olan üçümüzle de kimse konuşmuyordu. Herkesten ayrı kalmıştık. Yeryüzü bana çok dar ve manasız gelmişti o zaman..." Bunlar toplum içinde yapayalnız kalınca çok pişman olmuş ve yaptıklarına tevbe etmişlerdi. Nihayet Allah Teâlâ onları affedip haklarında şu âyeti indirdi:

    "Ve Allah savaştan geri kalan o üç kişinin de tövbelerini kabul buyurdu. Bütün genişliğiyle beraber yeryüzü başlarına dar gelmiş canları kendilerini sıktıkça sıkmış ve Allah'tan, yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Allah onların tövbesini kabul Buyurdu ki tövbe etsinler. Çünkü Allah tövbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir. " (et-Tevbe, 9/118).

    Bu âyet indikten sonra, kendilerinden yüzçevirilen üç sahâbî büyük bir sevinçle ümmetle bütünleşmişlerdi. (Hadîsin ve olayın tam metni için bk. Buhârî, Meğâzî, Gazvetü Tebük

    Bu olay göstermektedir ki, İslâm toplumunda müslümanlar bir vücût teşkil ederler. Onlar, birlik ve bütünlük içinde topluca Allah'ın şerîatına sarılırlar, Ümmete aykırı düşenler hemen toplum dışına itilirler. Ka'b ve arkadaşlarının başına gelen olay ayrıca İslâm toplumunun samimi bir iletişim düzeni kurmasının önemini; Allah rızası için dostluk kardeşlik bağı ile bağlı olan müminlerin cemâat anlayışında bulunması gereken aşıklık ve netliği: davanın mükellefiyetlerine göğüs germe, verilen emirlere değer verme ve müşrûiyyet dairesinde itirazsız itaat etmenin ehemmiyetini; müslümanlardan ayrı düşüldüğünde nasıl pişman olunduğunu da anlatmaktadır.

    Rasûlullah (s.a.s.) Müslümanların birbirine buğz etmelerini, arka çevirmelerini, hased ve birbirleriyle alay etmelerini yasaklamıştır. (Buhârî, Edep 57; Müslim, Birr, 24, 28; Tirmizî, Kıyâme, 54) Rasûlullah, İslâm toplumunda da insanlar arasında türlü geçimsizliklerin çıkacağını bilerek müminlere kesinlikle üç günden fazla birbirlerini bırakmamalarını emretmiştir. Rasûlullah, müminlerin birbirlerine üç günden fazla küs durmalarının onları kin, nefret, buğz duygularıyla donatacağını ve doğal olarak zıtlaşmanın çatışmalara bile yol açacağını haber vermiştir.

    Küskünlükler, bir münakaşada kızgınlık sebebiyle ve sarfedilen kelimelerle; eline, beline, diline sahip olmayan şuursuz müminler arasında görülebileceği gibi, bir başkası tarafından taşınan sözler sebebiyle, karşılıklı vuruşma, sövme gibi sebeplerle meydana gelmektedir. Günümüzde mezhep, meşrep vb. görüş farklılıklarının taassup ve fanatizm derecesine varmasından da ümmet fertleri arasında ayrılıklar görülmektedir. Netîce itibariyle her kim Rasûlullah'ın en güzel yoluna uymuşsa, cahilî, ilkel, kaba yobaz, ham softâ tavır ve tutumları bırakmak zorundadır. Buna riayet eden müslümanlar asla dargın kalmazlar.

    Okumayın gözünü korkutmak için yalan söylemek gerekmez

    tabbi doğruları görünce gözünüz korkuyor okumayın doğruları öğrenmeyin cahill kalın kendinze medeni deyin




  • quote:

    Orijinalden alıntı: trakyAli-1986

    quote:

    Orijinalden alıntı: Absyrtos

    quote:

    Orijinalden alıntı: trakyAli-1986

    quote:

    Orijinalden alıntı: eysidi

    Lan biraz beyninizi çalıştırın mantıklıca bi sorgulayın şu hocaların söylediklerini, memleket örümcek beyinliler yüzünden ne hallere gidiyor

    ey man-tıklı arkadaş burda ne var ki insanlar küs kalmasın araları bozuk olmasın diye biraz korkutuyorlar ne oldu şimdi medeniyette düşmanlık kin nefret kötü değilmi siz medeniyetesiniz biz örümcek kafalıyız ama bizde düşmanlık iyi değil küslük iyi değil

    Müslümanlar arasında dargınlığın süresi en fazla üç gündür. Bundan fazlası caiz değildir. Bu nedenle kişi haklıda olsa üç günden fazla dargın kalmamalıdır. Dargın olanlardan biri diğeri ile konuşmak istediği halde diğeri buna yanaşmazsa konuşmak isteyenin üzerinden mesuliyet kalkar. Konuşmak istemeyen mesul olur.

    Aynı Allah’a, aynı Peygambere ve aynı mukaddeslere inanan ve iman dâvâsına gönül veren insanlar arasında kopmaz ve sarsılmaz bir bağ vardır. Bu birlik ve beraberliğin temelinde Allah rızası ve din sevgisi olduğundan, bambaşka bir yücelik taşımaktadır.

    Aynı ana-babadan meydana gelen kimseler nasıl ki bu irsî bağın neticesinde kardeş sayılıyorlarsa, aynı ulvî değerlere inanan kişiler de kardeş olmaktadırlar. Çok kere, nesebî kardeşlikten daha büyük bir ehemmiyet arzeden bu kardeşlik, Yaratıcımızın bizlere bir lütfu, nimeti ve ihsanıdır. Çünkü imanın nuru kalplerde yer etmediği zamanlar insanlar birbirlerine düşmandır. Onları bir araya getiren, ancak İlâhî bir güçtür. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de bu hakikat şöyle ifade buyurulur:

    “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâma, Kur’an’a) sımsıkı yapışın, parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetlerini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de, O, gönüllerinizi birleştirmiş ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz.”1

    Bu kardeşliğin mü’minin üzerine yüklediği mükellefiyetlerin başında, birbirlerini sırf Allah için sevmeleri, gerektiğinde yardımına koşmaları, ellerinden gelen desteği esirgememeleridir. Kardeşlik rabıtasını zedeleyen kin, haset, gıybet, inat, nifak ve düşmanlık gibi çirkin ve zararlı huylara yer vermemelidir. Fakat insan nefis sahibi olduğu, “gadabiyye kuvvesi”nin icabı olan bazı duygular taşıdığı ve her zaman peşinde insî ve cinnî şeytanlar bulunduğu için, kalbdeki muhabbet hissi gölgelenmekte, yerine nefret ve düşmanlık duyguları geçmeye çalışmaktadır.

    Böylesi durumlara mâruz kalındığında, aradaki mânevî değerlerin ehemmiyeti hatırlanıp, en kısa zamanda telâfisine gidilmelidir. Yoksa kalbde yer eden nokta kadar bir leke, zamanla büyüyüp, bütün kalbi kaplayabilmektedir. Böyle bir davranışta da Rabbimizin biz mü’minlere tavsiyesi şöyledir:

    “Mü’minler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki, esirgenesiniz.”2

    Ayrıca, bir kimsenin mü’min kardeşine düşmanlık beslemesi, kin tutması, haset etmesi ve ona karşı nefret duyması bir zulüm ve haksızlıktır. Bu nevi acı hallere düşmemek için de şu ifadelere kulak vermek gerekir:

    “Mü’min kardeşine kin ve adavet (düşmanlık) ne kadar zulümdür. Çünkü, nasıl ki sen âdi, küçük taşları Kâbe’den daha ehemmiyetli ve Cebel-i Uhud’dan (Uhud Dağından) daha büyük desen, çirkin bir akılsızlık edersin. Aynen öyle de, Kâbe hürmetinde olan iman ve Cebel-i Uhud azametinde olan İslâmiyet gibi çok evsaf-ı İslâmiye, muhabbeti ve ittifakı istediği halde, mü’mine karşı adavete sebebiyet veren ve âdi taşlar hükmünde olan bazı kusuratı, iman ve İslâmiyete tercih etmek, o derece insafsızlık ve akılsızlık ve pek büyük bir zulüm olduğunu aklın varsa anlarsın.”3

    Muhabbeti yaralayan huylara her ne kadar meydan verilmemeye çalışılsa da, insanlık hali, birtakım sebepler yüzünden kardeşler arasında dargınlık ve kırgınlıklar olabilmektedir. Bu hususta da ümmetine ikazda bulunan Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:

    “Bir Müslümana, kardeşini üç geceden fazla terk etmesi helâl değildir. Birbirlerine karşı gelirler. O yüz çevirir, bu da yüz çevirir. Bunların hayırlısı, başta selâm verendir.”4

    Bu hadisi İmam Müslim, “Dinî bir özür yokken üç geceden fazla dargınlığın haram kılınması” bâbında zikretmektedir. Hadisin şerhinde ise, “insan nefis taşıdığı için bir kardeşine dargın olması mümkündür, fakat bu müddetin üç günü geçmemesi gerekir. Bu üç gün içinde aradaki pürüzler yumuşayacağı ve dargınlığa meydan veren meseleler hafifleyeceği için, üç gün beklemek mubah kılınmıştır,” denilmektedir.

    “Günahkâr olan kimseyle dargın durmanın caiz oluşu” adında bir bâb açan İmam Buharî ise, İslâm tarihinden bazı misaller vererek haklı bir sebep olunca, bir müddet dargın kalmanın cevazı kanaatine varmıştır. Nitekim, Tebük Gazvesine katılmayan Kâ’b bin Mâlik ve iki arkadaşıyla Peygamberimiz elli gün kadar konuşmamış ve tevbe edinceye kadar da Sahabîlerin onlarla konuşmamasını istemiştir. Kâ’b hadisinin izahında Buharî Şârihi Aynî şu hükümlere yer vermektedir:

    “Günah işleyen kimseye selâmı kesmek ve üç gün kendisini terk etmek ve böyle bir kimsenin de selâmını almamak caizdir.”

    Aynı zat, “Günahkâr kimseyle küs durmanın caizliği” bâbının şerhinde ise şöyle der:

    “Dinî suç işleyenin, durumuna ve işlediği günahın derecesine göre, onunla bir müddet dargın durmak caizdir. Eğer o kimse dinen günah sayılan büyük bir cürüm işlemişse, onunla küs durmak, ona yaklaşmamak ve konuşmayı kesmek gerekir.”5

    Bu durumda, açıktan açığa, kimseden utanmadan masiyette bulunan, İslâmın yasakladığı kötülükleri işlemekte ısrar eden kimseyle arayı soğutmak, ona bir ceza olacağından, caiz görülmüştür.

    Ayrıca, insanın dinine, namus ve malına zararı dokunabilecek, dinî hizmetine zarar verecek, İslâmî yaşayışına mâni olacak kimselerden uzak durması, onlarla samimiyeti azaltması, gerektiğinde irtibatı kesip konuşmayı terk etmesi caiz görülmüştür. Çünkü bu tür kimseler, “üç günden fazla konuşmanın yasak edildiği” hadisinin içinde dahil olmamaktadır.


    Dipnot:

    1. Âl-i İmran Sûresi, 103.
    2. Hucurat Sûresi, 10.
    3. Mektubat, s. 243.
    4. Müslim, Birr ve’s-Sılâ: 25.
    5. Umtedü’l-Kari, 22: 144.



    Dargın olma, küsme, gücenme hâli; kırgınlık, konuşmama.

    İslâm'da dargınlık hâli, müminler arasında herhangi bir konuda ihtilâf edilebileceği kabul edilerek geçerli sayılmış; ancak bu hâlin üç günü geçmemesi gerektiği emredilmiştir. (Buhârî, Edep, 57, 62; Müslim, Birr, 23, 25).

    Bu, alelâde günlük vakalar içindir. Ayrıca, "yüz çevirme" denilen bir dargınlık türü de vardır ki, asîler ve fasıklara karşı yapılır. Dârü'l İslâm' da yaşayanlardan müslümanlar arasında kesinlikle ayrılık söz konusu olamaz. Eğer küskünlük meydana gelmiş, nefslere uyulmuşsa, Allah'ın şu emri tatbik edilir: "Muhakkak müminler kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki, size rahmet edilsin." (el-Hucurat, 49/10).

    Hz. Peygamber de şöyle buyurur:

    "Bir kişinin kardeşini üç günden fazla küs bırakması helâl değildir. İki mümin karşılaştıkları zaman birisi yüzünü şu tarafa, öbürü öte tarafa çevirir. Halbuki bu iki mü'minin hayırlısı önce selâm vermeye başlayandır." (Tecrid-i Sarih Tercemesi, XII 145)

    Yüz çevirmeye gelince; bu, asî, fasık, zalim kimselere karşı yapılacak bir davranıştır. Tebük gazasına katılmayıp geride kalan Kâ'b ibn Mâlik, Mürâre İbn Rebî' ve Hilâl İbn Ümeyye adlarındaki üç sahabî ile Hz. Peygamber'in emriyle elli gün hiçbir müslüman konuşmamış, onlara selâm bile verilmemiş ve selâmları alınmamış, onlara güleryüz gösterilmemiş, tamamen dışlanmışlardı. Kâfirlere karşı düzenlenen cihat harekâtından geri kalan bu üç kişiden Kâb, bizzat, yaşadığı o acıklı durumu şöyle anlatır:

    "...Sonra Rasûlullah müminlerin bizimle konuşmasını yasakladı. Savaşa katılmamış olan üçümüzle de kimse konuşmuyordu. Herkesten ayrı kalmıştık. Yeryüzü bana çok dar ve manasız gelmişti o zaman..." Bunlar toplum içinde yapayalnız kalınca çok pişman olmuş ve yaptıklarına tevbe etmişlerdi. Nihayet Allah Teâlâ onları affedip haklarında şu âyeti indirdi:

    "Ve Allah savaştan geri kalan o üç kişinin de tövbelerini kabul buyurdu. Bütün genişliğiyle beraber yeryüzü başlarına dar gelmiş canları kendilerini sıktıkça sıkmış ve Allah'tan, yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Allah onların tövbesini kabul Buyurdu ki tövbe etsinler. Çünkü Allah tövbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir. " (et-Tevbe, 9/118).

    Bu âyet indikten sonra, kendilerinden yüzçevirilen üç sahâbî büyük bir sevinçle ümmetle bütünleşmişlerdi. (Hadîsin ve olayın tam metni için bk. Buhârî, Meğâzî, Gazvetü Tebük

    Bu olay göstermektedir ki, İslâm toplumunda müslümanlar bir vücût teşkil ederler. Onlar, birlik ve bütünlük içinde topluca Allah'ın şerîatına sarılırlar, Ümmete aykırı düşenler hemen toplum dışına itilirler. Ka'b ve arkadaşlarının başına gelen olay ayrıca İslâm toplumunun samimi bir iletişim düzeni kurmasının önemini; Allah rızası için dostluk kardeşlik bağı ile bağlı olan müminlerin cemâat anlayışında bulunması gereken aşıklık ve netliği: davanın mükellefiyetlerine göğüs germe, verilen emirlere değer verme ve müşrûiyyet dairesinde itirazsız itaat etmenin ehemmiyetini; müslümanlardan ayrı düşüldüğünde nasıl pişman olunduğunu da anlatmaktadır.

    Rasûlullah (s.a.s.) Müslümanların birbirine buğz etmelerini, arka çevirmelerini, hased ve birbirleriyle alay etmelerini yasaklamıştır. (Buhârî, Edep 57; Müslim, Birr, 24, 28; Tirmizî, Kıyâme, 54) Rasûlullah, İslâm toplumunda da insanlar arasında türlü geçimsizliklerin çıkacağını bilerek müminlere kesinlikle üç günden fazla birbirlerini bırakmamalarını emretmiştir. Rasûlullah, müminlerin birbirlerine üç günden fazla küs durmalarının onları kin, nefret, buğz duygularıyla donatacağını ve doğal olarak zıtlaşmanın çatışmalara bile yol açacağını haber vermiştir.

    Küskünlükler, bir münakaşada kızgınlık sebebiyle ve sarfedilen kelimelerle; eline, beline, diline sahip olmayan şuursuz müminler arasında görülebileceği gibi, bir başkası tarafından taşınan sözler sebebiyle, karşılıklı vuruşma, sövme gibi sebeplerle meydana gelmektedir. Günümüzde mezhep, meşrep vb. görüş farklılıklarının taassup ve fanatizm derecesine varmasından da ümmet fertleri arasında ayrılıklar görülmektedir. Netîce itibariyle her kim Rasûlullah'ın en güzel yoluna uymuşsa, cahilî, ilkel, kaba yobaz, ham softâ tavır ve tutumları bırakmak zorundadır. Buna riayet eden müslümanlar asla dargın kalmazlar.

    Okumayın gözünü korkutmak için yalan söylemek gerekmez

    tabbi doğruları görünce gözünüz korkuyor okumayın doğruları öğrenmeyin cahill kalın kendinze medeni deyin

    Müslümanım bunu bilin bu yazdıklarnız kaynagını gosterır mısnız?




  • ilk yazının altında kaynakları sıralı ikinci yazıdada sonlarda kuran da hangi ayet olduğu veya hadis işe kimden rivayet edildiği kimden alındığı yazıyor



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi trakyAli-1986 -- 25 Ekim 2012; 8:56:29 >
  • Kusluğun bin turlu sebebi var, onlari kusturen sebep nedir? Islam mantık dinidir ama senin soyledigin ya eksik ya da yanlıs, kus kalmak iyi degildir tmm eyw ama direk cehennemlik demek bağnazlık olur.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: çölde bir kum tanesi

    Kusluğun bin turlu sebebi var, onlari kusturen sebep nedir? Islam mantık dinidir ama senin soyledigin ya eksik ya da yanlıs, kus kalmak iyi degildir tmm eyw ama direk cehennemlik demek bağnazlık olur.
    Facebook dan sildi diye küsen konuşmayan arkadaş(IM) vardı ki bunların yaşı 20 21 asıl bu adamlar ile konuşmak insanı cehennemlik yapar
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.