Şimdi Ara

Tanrı, Cennet, Melek

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
3
Cevap
0
Favori
990
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Gözlerimi kapattığımda Tanrı beni kucağına aldı. Kulağıma adımı fısıldadı, sonra da bana bir şeyler anlatmaya başladı. Tanrının kudreti öyle büyük ki, bana anlattıklarını duymuyor, yaşıyordum. Sanırım anlattığı şeyleri yaşayarak görmemi istiyordu. Keşke dünyada da böyle bir teknolojiye erişebilsek, diye düşündüm.

    Önce her yer ve her şey bembeyazdı. Sonra yavaş yavaş kahverengi, kimi ince ve uzun, kimi kalın ve kısa ağaç gövdeleri belirmeye başladı. Her ağaç gövdesinden yine inceli kalınlı dallar, budaklar saçaklanmaya başladı. Ağaçlar köklerini yerin altına doğru uzatabildikleri kadar uzattılar. Tam “yer yok ki kökler yerin altına gidebilsin” diyecektim, Tanrı toprağı yarattı. Toprak tüm köklerin üzerini bir yorgan gibi örttü.

    Sonra gökyüzü kendini hatırlattı. Başımı yukarı kaldırdığımda her yer masmaviydi; ama bu uzun sürmedi ve beyaz, görkemli, ağırbaşlı bulutlar yavaş yavaş kayarak geldiler. Artık ayaklarımın altında parmaklarımı içine gömebileceğim bir toprak ve başımın üstünde mavi-beyaz bir dam vardı.

    Güneş gelmiş o arada, geldiğini farketmemiştim, ağır aksak geçti gökyüzünden. Bulutların arkasında bir göründü, bir kayboldu, sonra tekrar göründü.

    Sonra yapraklar peyda oluverdi ağaçların dallarından, hemen yeşerdiler, hemen büyüdüler, henüz doyamamıştım seyretmeye ki bir de baktım sarardılar. Kökleri inceldi ve bazıları koptular dallarından, aheste aheste yere indiler, toprağın üzerine kondular.

    Şimdi bir sonbahar tablosunun içindeydim, gözlerim etrafta seni aradı. Yere konmuş sarı-kahverengi yapraklar ve iki yanında uzayıp giden ağaçlarla uzunca bir koridorda seni gördüm. Ağaçların dalları yarı çıplaktı, sen de öyle sayılırdın. Üstünde beyaz, ipekten, tek parça bir elbise vardı. Sağ omzunu kapatmış sol omzunu açık bırakmıştı.

    Saçların açıktı ve tenin beyaz. Gözlerin siyaha çalıyordu kadın, kaşların bir hattatın kalemiyle çizilmişti. Ve kirpiklerin bembeyaz dişlerinin aksine kapkaraydı, sandım ki yüzün benimle dalga geçiyor.

    Bu sefer Tanrı kulağıma fısıldadı gerçekten, sesini duydum yaşamaktan ziyade, zira nutkum tutulmuştu ve daha fazla yaşayamayacaktım bu yerde.

    - Burası cennet, oğlum.

    dedi ve ben de

    - Biliyorum, tanrım.

    dedim.

    Sonra sen yok oldun sonbaharın koridorunda, diğer her şey aynı kaldı, daha fazla yaprak, daha fazla ağaç, daha fazla gökyüzü, daha fazla bulut vardı.

    Burası cennet değil, tanrım.

    dedim ve o da

    Biliyorum, oğlum.

    dedi.

    Sonra da ben uyanmak istedim.







  • özet geç
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.