Şimdi Ara

zamanda tesadüf

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
8
Cevap
1
Favori
678
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Yaşamın altında yatan sonsuz Deniz boşluktur. Her şey boşluktan meydana gelir ve boşluğa geri döner. Ufacık bir parçasında bile bütünün bilgisini barındırır. Var etme gücüne sahip sonsuz potansiyel enerji. Belki de bütün düzenin sırrı budur.


    Boşluğun elimizdeki yorumlanışı parçacıkların her an ortaya çıkıp kaybolmalarıyla kapsadığı alanların dalgalanmaları ile dolu muazzam enerjiye sahip bir ortam olduğu şeklindedir.


    Maddeyi meydana getiren parçacıkların içinden doğdukları boşluktan ayrı olmamaları ve bu ortamın her an her yerde mevcut olduğu kabul edilir.
    Belki de bu yüzden kuantum alan teorisi bir parçasın kendisini saran uzaydan ayri kabul edilemeyeceğini öngörür.
    Bu boşlukta istemediğiniz kadar enerji bulunduğu öne sürülüyor. Boşlukta meydana gelen bir parçacık ve anti parçacık çifti gibi kısa sürede birbirlerini yok ederek enerjiye dönüşüyormuş.
    Uzayda herhangi bir noktada sanal var olma durumuna sıçrayan ve daha sonra hemen birbirini yok eden bir parçacık ve onun anti parçacıgi boşlukta dalgalanmalar meydana getirir( boşluk dalgalanmaları). Bu dalgalanmalar sonsuz sayıda parçacık çifti gerçekliğin bir içine girip bir dışına çıkarak yaratılış ve yok oluşun muhteşem bir göstergesi gibi karşımıza çıkmaktadır.
    Yoktan var( Gerçek) oluyorlar ve yine yokluğun içinde kaybolub gidiyorlar. bilim boşlukta var olmuş veya var olabilecek her şey halihazırda potansiyel olarak orada diyor.
    Toparlayacak olursak bu boşlukta her şeyi var edebilecek olan (big bang,multi universler) ENERJI nedir?.


    hiç bitmeyen hep var olan tükenmek bilmeyen , ezeli olan enerji neyin nesidir ?.


    Hep var hiç tükenmiyor(ölmüyor). Iyide bu nasil olabilir . Bilim bizi kandirmiyorsa o zaman yokluk hiclik yok. O zaman büyük ihtimal bizde ölünce enerji olucaz , cünkü hersey gibi bizlerde ordan geldik.


    Ben iste tam bu noktada tanrinin gemisine atliyorum.
    Tabiki bu tanri iispati degildir, olamazda zaten ama en azindan bu teori tanri severleri yol da birakmiyor.
    Ateistler bu konuda,iste bakin görün, hersey kendiliginden oluyor diye bilirler.Iyi ama


    o zamanda tesadüf tartismalari ortaya cikiyor iste. Ne yapicaz ben de bilmiyorum.
    Ama bildigim bir sey var o da yoklugun olmadigi.


    Oradan geldik oraya geri dönücez gibi görünüyor.
    1)Bilincli gelmedik ama bilincli mi gidecez ?. Bilincli gidersek birseyler görücez mi ?,göre bilirsek neyi görüp neyi yasiyacaz?.
    2)Bilincli gelmedik ,bilincsiz de gider isek neyin anlami kalir ?. Sonsuz bir potansiyellikde tesadüfen gelmis anlamsiz gitmis oluruz.
    Ama bu anlamsizlik nasil olabilir. Hayatimizda gördügümüz herseyin bir anlami yok mu ?. Maddeyi olusturan atomlardan, hücreden canlilara kadar ,her sey anlamli ve bilincli bir sekilde calismaktadir.
    Sonsuzlukta zaman olmadigindan tesadüf olabilir ama hayatimizda zaman dedigimiz olay yüzünden tesadüf hesaplari tutmayacak derecede yoktur.
    Hayatimizin icinde olup bitenleri hesaba vurursak tesadüf teorisi yok denecek derecede sayif kaliyor. Ama biz yok yoktur demisdik degilmi , ozaman tesadüf yok cümlesini kurmus olmam yanlis olmus olur degilmi , ama ne zaman yanlis olmus olur?. Iste zaman oldugu vakit hesaplarda tesadüf olamaz oluyor, ama zamanin olmadigi yerde tesadüf ola bilir.


    Bu zaman dedigimiz seyin neden var oldugunu kendime hep sormusumdur ,.
    Tesadüf cümlesini düsünmemiz icin olmasin sakin ?.







  • Bu konuyu en iyi anlatan film bence kelebek etkisiydi.
  • boşluk dediğin kuantum alanı mı? şeyden bahsediyorsun herhalde evrenin belli noktaya kadar genişleyip sonra büzüşüp tekrar boşluğa tek bir noktaya geri gelmesi ve böyle böyle tekrar etmesi. değil mi? bu teori çok zayıf diyebiliyorum. doğru kabul ettik diyelim fakat yine bu sonsuz döngünün bi arkaplan olması gerektiğini düşünüyorum. zaten ezelilik tanrıyı ortadan kaldırmaz. tanrıyı ortadan kaldıran şey statikliktir. oda şu an için imkansızdır. zaten statik birşey hayat doğurur mu oda ayrı bişi. dediğim gibi ezelilik tanrıyı ortadan kaldırmaz. başlangıç ise tanrıyı ispatlar. ezelilik hakkında anaksimandros ve muhammed ikbal felsefesini tavsiye ederim

    Dipnot: Mesela sufilerin "Allah kün emrini var'a mı verdi yoksa yok'a mı?" sorusuna cevabı ikiside değil. Çünkü var olan birşeye ol denmez, yok olan birşeyde onunla birlikte kadim olur. Yani yok yoktur. Ozaman zuhurat gerçekleşme/fiiliyat/davranış vardır. Kün emri budur diyorlar. Halaka yarattı ifadesi takdir etme manasındadır deniyor.Başka bir ifadeyle evren Allah'ın sıfatlarının sebebiyse, sıfatların ezeli oluşundan ötürü evrende ezeli olabilir.Mantık bu.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-B94E0875B -- 16 Kasım 2016; 19:28:41 >




  • Aynen ,sıfır enerjiden bahsediyorum. Döngüsel modelden yani evrenin sonsuz kez kendini tekrarladığından bahs etmiyorum. Entropi yasasına göre bu model zaten olamaz gibi. Ezelilik Tanrı'yı ortadan kaldırmaz derken de dikkat etmek gerekir. Bu gibi teorilerin asıl amacı aslında, nedeni yani bilinçli bir yaratıcı gücü ortadan kaldırmak için vardır. Çünkü kendiliğinden var olan bir şey tanrıya muhtaç değildir, bu tür teorilerin hedefi budur. Ben bu sıfır enerjiyi Tanrı'ya bağlıyorum.Bing bangi tetikleyen bu enerji/ tanrı olmalı diyorum.

    Benim düşüncem de şu an Big Bang in bir içi ve dışı var. Bu sıfır enerji Big Bang'in hem içinde hem dışında ,her yerde, yani sonu monu olmayan ezeli bir güçten bahs ediyorum.
    Bu enerji aynı tanrı gibi hiçbir şeye muhtaç değil,kendiliğinden var olabiliyor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi dine mine ne -- 16 Kasım 2016; 20:34:18 >
  • dine mine ne kullanıcısına yanıt
    Ezeliliğin amacı evet Tanrıyı ortadan kaldırmaktır. Fakat yaratılışçıların uzak bakmaması gerektiğini düşünüyorum. Eğerki tekvin (yaratılış) sonsuz ise evrende sürekli vardır ve ezelilik mevcuttur. Fakat statik değildir. Dinamiktir.Sürekli değişen gelişen,sabit değil. Sebepli bi ezeliliktir yani. Anaksimandrosun apeironu gibi. Bu açıdan yaratılışçılar kabul edebilir. Tanrıyı ortadan kaldıran ezelilik statik bir ezeliliktir. Sebepsiz bir ezeliliktir.
  • Bir şeyin yok olması anını duşunursek aslında o şeyin yok olduğu esnada bir şey soylemesi ya da bir fiilde bulunması icap eder.

    Oturduğunuz yerde birden üst deriniz gitti. Şaşkınlık içinde damarlarınızı gordunuz. Birden kas dokunuz gitti ve siz yok oluşu algının ötesinde yaşıyorsunuz. Birden şu gitti bi gitti ve siz bence son yokluk hali olan bir evrende bir şekilde bizim duyamadığımız ancak sizin vakıf olduğunuz bir sesle karşılık veriyorsunuz. Aslında varlığınız belki de o son sesin size ekosundan başka bir şey değil. Bizim hatırlamadığımız şey işte o son ses safahatındaki dunyevi realite olmalı.

    Yokluğun baba denen kavramla oluştuğunu düşünüyorum. Baba bir hayrı tahmil eden duşuncedir. Bilgi paylaşımı görev verme bir işi yaptırma amelini taşıyan kişi aslında babadır. Patron iş veren evde şunu yap diyen dışarıda kurallara uy diyen trafik polisi askerde spor yaptırtan subay vs. Hepsi bu açıdan baba denen kavrama denk düşer.

    Bu kavramlarda aslolan bir hayrı tahmildir. Yani bir meselenin dış çeperi benim sen içinde bulun denen bir kainat modelidir. Bu açıdan baba bardağa benzer ve bu kavram hayrı tahmil işinde bu bardağın çeperi olup karşısındakini içresinde ibata eder banisi olur.

    Teorik olarak bu kavramın mevcudiyeti yokluğun tanımı olmalıdır. Ancak bu durum yani baba denen kavramın yokluk oluşunun gerek şartı kız denen hayır taşıyan evlat kavramıyla aynı anda duşunulmelidir.

    Baba denen kavram neden bardaktır? Zira o kız denen hayır taşıyan evladı kucaklamak sarılmak ister. İnsi evrende kişinin kızına sarılması yok ve varın evreninde suyun bardağa dolması olarak tanımlanmakta.

    Esasen insanın denklik içerisinde anlatım nakisiyeti esbab olarak yok ve varın kainatının lisanını ifade olarak görülebilir.

    Bence baba denen kavram yani hayrı tahmil edici olan kavram bizce yokluktaki hali anlatırsa aslında kız denen kavramın yani hayır taşıyan varlığın da olmadığı bir kainatın mevcudiyetinden haber verecektir.

    Dikkat edilirse hayır taşımayan bir varlığın aleminden bahsetmek için denen bir yaratılış gerekçesi mevcut. Yokluk vardır ve bir amacı vardır ve bu amaç haber vermektir denebilirse o zaman baba kız ve sonrasında anne oğul denen kavramların aslında haberciler olduğu anlaşılacaktır.

    Bu kavramlar bize yokluk üzerine hayrın olmadığı bir alemi haber vermektedirler. Uyumlu frekansta bulunan kendisini oluşturan o son sesi de yakalayacak ve aslında ne olduğunu ve yok olurken verdiği son sesin nasıl dunyevi kendisine donduğunu idrak edecektir diye düşünüyorum.


    Ssaygılarımla...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi HADO77 -- 16 Kasım 2016; 23:22:53 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Konuşulması ve tartışılması gereken önemli bir konu.
  • Bilinç, değişim yaratmada büyük bir faktördür. Sevgi, sıfa niyeti, namaz, iyi niyet düşüncelere gönderme ve daha fazlası, bu duygulara yöneldiğinizde bunların güçlü bir etkisi olabiliyor.

    Fizikçiler insan bilinci ile maddenin yapısı arasındaki ilişkiyi araştırıyorlar. Bilim adamları evrendeki her şeyin enerjiden yapıldığını fark etmeye başladıklarında, çok şey değişti. Kuantum fizikçileri, fizik atomların sürekli olarak dönen ve titreşen enerji dolaşımlarından oluştuğunu keşfettiler. En az gözlemlenebilir düzeyde olan madde enerjidir ve insan bilincine bağlıdır, insan bilinci davranışını etkiler ve hatta onu yeniden yapılandırır.

    "Gerçek olarak adlandırdığımız her şey gerçek sayılmayacak şeylerden yapılır" - Niels Bohr

    Modern bilimin hipotezi, alanın boşluğun bir uzantısı olarak düşünülürse, madde temel gerçeklik olarak başlar.Maddenin yaratılması fenomeni, günümüz biliminin kapsamının ötesine geçmektedir. Bilimsel bir teori, evrensel maddenin ve enerjinin kökeninin sorusu ile baş edemediğinde, canlı varlıklarda görülen bilinç fenomenini nasıl kavrayabilir ve açıklayabilir.Evrenin fiziksel parçalarının bir araya gelmesi değil de, bunun yerine maddi olmayan enerji dalgalarının birleşmesinden kaynaklandığıdır ,üfürükçülük değil ,Albert Einstein, Max Planck ve Werner Heisenberg'in çalışmalarından bunlar kaynaklanmaktadır.


    Kuantum çift yarık deneyi,bilincin ve fiziksel maddi dünyanın nasıl birbirine karıştığının harika bir örneğidir.Psikokinezi, insan bilincinin fiziksel veya biyolojik sistemlerin veya süreçlerin davranışı üzerindeki olası etkisini kapsar .Küresel bilinç deneyi gibi veya Uzaktan görüntüleme, bireylerin birkaç yüz bin kilometre uzaktaki uzak coğrafi yerleri tanımlama yeteneğidir. Bu kavram birçok defa güya kanıtlanmış, gösterilmiş ve belgelenmiş. Bireyler, objeleri ve insanları mevcut fiziksel konumlarından tamamen engellenmiş ayrı odalardaki yerlerini de görüntüleyebilmiş. Bazılarının bilinçlerini mevcut fiziksel konumlarından başka yere yansıtabilme özelliği olması da oldukça şaşırtıcıdır.
    Bu projeler onlarca yıldır gerçekleşirken, bazıları onları "sözde bilimler" olarak gördü.

    Son otuz yıldaki deneyler insan niyetinin tek başına suyun özelliklerini etkileyip etkilemediğini de araştırdı.Bu soru, alternatif tip alanlarında bir süredir var, çünkü insan vücudu yaklaşık% 70 sudan oluşur. Araştırmacılar, kasıtlı olarak etkilenen suyun, o suyun örneklerinden oluşan buz kristallerinin incelenmesi ile tespit edilebileceğini öne sürdü. Tutarlı sonuçlar genellikle pozitif niyetlerin simetrik, iyi şekillendirilmiş, estetik açıdan hoş kristaller üretme eğiliminde olduğuna ve olumsuz niyetlerin asımetrik, kötü şekillendirilmiş ve çirkin kristaller üretme eğiliminde olduğunu göstermekte.

    Düşünceler ve duygular bunu suya yapabilirse, bize yaptıklarını düşünün.Birçok kişi bu deneyin bir sahtekarlık olduğuna dikkat çekiyor ancak bilim alanında çok saygın kişiler tarafından kabul görüyor.
    Biyolojimizi sadece doğru olduğuna inandığımız şeylerle değiştirebileceğimizde iyi belgelenmiştir (Plasebo etkisi). Uygulanan bir ilaç veya ınvazıv tedaviye atfedilemeyen sağlık veya davranışta ölçülebilir, gözlemlenebilir veya hissedilen iyileşme olarak tanımlanır. Bu, iyileşme için zihin kullanarak çeşitli rahatsızlıkları tedavi edebileceğini ima eder.

    Birçok çalışma plasebo etkisinin (bilinç gücü) gerçek ve son derece etkili olduğunu göstermiştir.
    Misal Kalpte öyle.Vücutta üretilen en büyük elektromanyetik alanı üretir. Araştırmacılar, kalbin ürettiği manyetik alanın spektrum analizini analiz ettiler ve sonuçlar, duygusal bilgilerin bu elektromanyetik alana kodlandığını gösteriyor. Böylece, duygularımızı değiştirerek, kalp tarafından yayılan bu elektromanyetik alana kodlanmış bilgileri değiştiriyoruz. Bu, çevremizdeki kişileri etkileyebilir. Şefkat, sevgi, sükran ve anlayış duygularını hissettiğimizde, kalp çok farklı bir mesaj atmış oluyor.

    Yani bilincin ve fiziksel maddi gerçekliğin, yukarıda anlatmaya çalışdiğim gibi pek çok farklı örnekle pek çok farklı şekilde birbirine nasıl bağlandığı belgeleyen sayısız çalışma bulunmaktadır.Bu türden bilimsel araştırmalar sık sık "sözde bilim" olarak adlandırılmaktadır.Fakat henüz tam olarak anlaşılamamış olsa da, "sözde bilim" ortak etiketinin, dogmatik bilim insanlarının meşru bir iddiadan çok bir savunma mekanizması olduğu görülmektedir. Sonuçta, bilim ruhu içinde bir teori, bilimsel yöntemle yanlış olduğunu ispatlayana kadar geçerlidir bence.

    Epigenetik alanı, biyolojik sistemlerin gelişimi, işleyişleri ve evriminin, DNA dizisinin dışında faaliyet gösteren, hücre içi, çevresel ve enerjik etkiler dahil olmak üzere nasıl etkilendiğini araştıran bilim anlamına gelir.Epigenetik çalışma genişledikçe, araştırmacılar DNA ve genetiklerimiz hakkında daha önce geçmişte bilmedikleri çok şey keşfediyorlar. Birincisi, genlerimizin her zaman kurbanı olmadığımızı, deneyimlerimizin ve düşüncelerimizin / davranışlarımızın DNA'yı etkileyebileceğinide fark ediyoruz.

    Tartışmalı Bir Konu.
    Bu konu birkaç yıldır hakkında konuşuldu ve zaman geçtikçe ve zihinler açılmaya devam ederken, sohbet daha gerçek hale geldi. Bu çalışma alanı çok alay konusu olsa da doğrudur. Bilimde gelişim yavaş veya çabuk olabilir. Bilimin hiçbir şekilde yanlışlığı değil, insan egosu hatası olduğuna inanıyorum.
    Bilimsel bir geçmişe sahip olabilen prestij ve küstahlik içinde çok kolay sıkışıp kalırız. Kibirle, bilimsel bir yaklaşım izlediğimizde sıklıkla aşırı zeka pozisyonundaymış gibi düşünebiliriz. Bu ne yazık ki, bir zamanlar inandığımız teorilerin ötesine bakmak için egoistik bir direniş inşa edebilir,ediyorda zaten. Sonunda ne oluyor? Bir zamanlar belirtildiği gibi dogmatik bir şekilde saplandıkça, bilime ve bilgiye doğal olarak ilerlemesine izin vermiyoruz. Dinsel inançların yaptığı gibi çok şey yapabilir. Bilimsel zihinlerin genellikle din hakkında nasıl hissettiklerini not ederseniz oldukça ironik olur.

    Nihayetinde, keşfettiğimiz şey hakkında açık fikirli ve meraklı kalmamız gerektiğini hissediyorum. Çoğu zaman, böyle yeni bilgileri yargılamak ve alay etmek için hızlı davranıyoruz, bunun yerine muhtemelen delicesine heyecanlı olmalıyız. Bu araştırmanın açık ve teorik olarak gösterdiği şey, bir zamanlar imkansız olduğunu düşündüğümüz şeyleri kasıtlı olarak değiştirme gücüne sahip olduğumuz. Bunu doğal bir yetenek olarak görüp keşfetmeye devam etmemiz gerekirse, onunla yapabileceğimiz şaşırtıcı şeyleri hayal edin.

    Bilinç nedir? Bilinç birtakım şeyleri içerir. Dünyamızı, düşüncelerimizi, farkındalıklarımızı, niyetlerimizi ve daha fazlasını ."Bilinç gerçeği yaratıyor", dünyadaki çeşitli alternatif medya organlarında çokça dikkat çeken bir bildiridir. Hiç hata yapmayın, bilinç birçok bilim adamı tarafından, özellikle de kuantum fiziği ile ilişkili olarak ve gerçekliğimizin doğası ile nasıl ilişkilendirilebileceğini araştırdı (uzunca bir süre).

    "Beyindeki bilinci aramak radyoda spiker aramak gibidir." - Nasionim Haramein, Rezonans Projesi araştırma direktörü.

    Dünyaya bakıp onu kolektif düzeyde incelersek ne görürüz? Nasıl algılıyoruz? Şu anda kitleler onu doğduğu, okula gittiği, faturalarını ödediği, ailesi yükseldiği ve mevcut paradigmada kendinizi desteklemek için bir "iş" bulduğu şeklinde algılamaktadır. Burada karar yok, ancak gezegendeki birçok insan bu tecrübeye tepki göstermiyor. Değişim istiyorlar.Gerçeğimizi çok uzun süre yineleyerek algıladık, gerçekten olup bittiğini ve gezegenimizi ilgilendiren çok az bilgi ile. Neredeyse biz, şeyleri oldukları gibi kabul etmek için eğitilmiş ve beyini yıkanmış robot gibiyiz.

    Dünyamızda olup bittiğini sorgulamamak ve statükoya devam etmek, yalnızca kendimize ve kendi hayatlarımıza bakmak. Noam Chomsky'nin söylediği gibi, onayımız üretildi. Bu yoldan devam edersek ve gerçeği "bunu olduğu şekilde" algılarlar ve görmeye devam edersek, özünde, insan ırkına bu tür bir varlığı ve tecrübeyi hiç değiştirmeden uzatırız.
    Kendimiz için yeni bir gerçeklik yaratmak ve tezahür edebilmek için düşünce kalıpları ve gerçekliği algılama biçimi değişmelidir. Gerçeği algılama biçimimizi nasıl değiştirir?Bilgili yapar.

    Yeni bilgiler ortaya çıktığı zaman, bizlere bakış şeklimizi değişir ve sonuç olarak gerçekliğimiz değişir ve yeni bir deneyim ortaya koymaya başlarız ve aklımızı daha geniş bir gerçeklik bakışına açmaya başlarız.
    Yeni fizikten gelen öğretiler için de önemli olan şey şu ki bilinç faktörleri gerçekliğimizin yaratılması ile bağlantılıysa, bu, değişimin içinde başladığı anlamına gelir. İç dünyamızdan dış dünyayı izlememizin yolu ile başlar. Bu gerçekliğimizi nasıl algıladığımızın ilk noktasına değinir.

    Dış dünya hakkındaki algısı iç dünyamızın varlık hali olan iç dünyamızın bir yansıması olabilir. Kendinize sorun, mutlu musunuz? Gözlemleyip, algılayıp, sevgi dolu bir yerden hareket mi ediyorsun? Nefret ya da öfke yerinden mi? Bir barış yerinden Bu faktörlerin tümü bilincimizle ilişkilidir, gözlemimizle birlikte "gözlemciliği" yapan kişi (veya çokları), insanlık ırkının kendisi için ne tür fiziksel dünyanın ortaya çıktığı konusunda büyük rol oynayabilir.

    parafsikolojik' fenomeni ele alan çok gizli olmayan kağıtlar örneğin, hükümet deneyleri insanların zihinleri ile fiziksel maddi nesneleri bükme kabiliyetine sahip olduklarını ortaya koydu.Başka bir harika örnek, "çift yarık deneyi" olarak bilinen şeydir. Bu çalışma, odaklanmış dikkatin meditasyon, deneyim ve elektrokortikal belirteçler gibi bilinçle ilişkili faktörlerin maddi gerçek üzerinde etkisi olduğunu bulmuştur.

    Bilinç ile fiziksel malzeme gerçeği arasındaki korelasyona dair hiçbir bilimsel kanıt olmadığını söyleyen yorumlarsa var. Bununla birlikte, dünyanın dört bir yanındaki uzmanlar, bilim insanları ve akademik kurumlar için uzmanlar tarafından yayınlanmış bir dizi çalışma bulunmaktadır. Çalışma, bunu açıkça gösteren, saygın, dergilerdede mevcuttur.

    İnsan niyet ve bilincinin, fiziksel materyal dünyasıyla ilişkili olduğunu açıkça belirtmek istedim.İnsan bilincinin ve niyetin fiziksel dünyamızı değiştirebileceğini bilmek, Noetik Bilimler Enstitüsündeki bilim adamları tarafından yapılan araştırmalara daha fazla itibar sağlar.


    Bilinç, gezegenimizi değiştirmede çok önemli bir rol oynayabilir gibide görünüyor. Bu düşüncelerin tek başına tutulması, bilinçte meydana gelen büyük değişime katkıda bulunabilir. İç barışınızı bulun, barış olun, sevgi olun,yaşamınızı böyle bir yerden yaşayın, dünyayı değiştirmede kim bilir belkide çok önemli bir rol oynaya bilir.
    Gerçekten gözlemciyiz, kendimizi, başkalarını ve çevremizdeki dünyayı gözlemleme şeklimiz aracılığıyla, yeni olasılıklar yaratmak, yönümüzü değiştirmek için değişimler yaratabilir miyiz ,desenleri kırabilir miyiz?

    yeniden inşa etmek için kullanmak isteyen ve her doğruyu yanlışa kullanıp kan dökenler İnsanlığın niyetini, namazını, bilinçliliğini, onu değiştirmek, dönüştürmek ve dünyamızı var. Bu zaten gerçekleşiyor - bilincin bir yönüde algı ve dünyayı nasıl algılıyoruz ile ilgili. İnsanlık tarihi boyunca, 'hakikati' algılamamız sürekli değişti. Bu algılamanın değiştirilmesinden yeni bulgular ve daha fazlası sorumludur.

    Bölünmüş olduğumuza inanmaya yol açan bir yarış halindeyiz. Bununla birlikte, gittikçe daha fazla insan, bir ülkeye veya bir mezhep grubuna ait olmadığımızı fark ettikçe, bunun yerine biz Dünya gezegenimize ait olduğumuzu ve bir insan ırkı olduğumuzun farkına varıp değişe bilir.Evet değişebilir ama kanla çatışmayla değil.

    Bilinç güçlüdür ve bizi kontrol etmek isteyenler için büyük bir tehdittir ve bizi takmayan bir sisteme zorlar. Halkın bilincini kontrol ederseniz, algılarını kontrol ederseniz, dünyayı kontrol edersiniz. Kontrolümüzü geri almamız ve insan ırkının yönünü değiştirmek için yeni bir deneyim,yeni olasılıklar, değişimler yaratmalıyız.
    Bilim adamları tarafından yapılan bu tür araştırmalara bu yüzden daha fazla şans tanımalıyız.




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.