Şimdi Ara

2. Abdülhamid tartışması

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
9
Cevap
2
Favori
1.466
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Son günlerde tekrardan patlak veren gündemi meşgul eden bir konu olan, tarihçiler arasında hassas bir konu olan ve hakkında çok farklı fikirlerin olduğu II. Abdülhamid hakkında ulaşabildiğim değişik kaynaklardan fikirleri burada paylaşacağım.

    Link paylaşmayacağım için biraz uzun olacak.

    Abdülhamid


    Atatürk'ün mareşal üniformalı tablosunu depoya kaldırtan TBMM başkanı ismail kahraman, Dolmabahçe Sarayı'nda padişah Abdülhamid'i anma sempozyumu düzenledi. “Ne yazık ki tarihi ve kültürel miras bilinmiyor, özellikle gençler bilmiyor, unutturuluyor, hükümdarımız Abdülhamid'e vefa borcumuz var” dedi.
    *
    Bence de öyle.
    *
    Mesela, bu topraklardaki ilk “rakı” fabrikası Abdülhamid döneminde kuruldu. Şahsen büyük vefa borcum var.
    *
    (Kendini yeni osmanlı filan zanneden ismail kahramangiller, rakının 19 Mayıs 1919'da icat edildiğini zanneder ama… İlk rakı fabrikası Cumhuriyet'ten 22 sene önce kuruldu. Hem de, bizzat Abdülhamid'in başmabeyincisi Sarıcazade Ragıp Paşa tarafından Tekirdağ'da kuruldu. Padişahın isteği, şeyhülislam'ın onayıyla kuruldu. O dönemin en meşhur markaları, Deniz Kızı Rakısı ve Üzüm Kızı Rakısı'ydı. Deniz Kızı Rakısı'nın asıl ismi Tenedos Rakısı'ydı ama, etiketinde güzeller güzeli bir deniz kızı resmi olduğu için, ahalimiz Deniz Kızı Rakısı diyordu. Abdülhamid döneminde üretilen tüm rakı markalarının etiketinde, kız resimleri kullanılıyordu.)
    *
    Peki, bu topraklardaki ilk “bira” fabrikası kimin döneminde kuruldu? Gene Abdülhamid döneminde kuruldu. Gel de vefa borcu hissetme birader.
    *
    (Cumhuriyet'i kuranlara “ayyaş” diyorlar ama… Abdülhamid döneminde, yılda 10 milyon litre bira tüketiliyordu. Cumhuriyet bu rakama, yani Osmanlı'nın içtiği kadar biraya, anca 1940'lı yıllarda ulaşabildi. Henüz bira fabrikası kurulmadan önce, övünmek gibi olmasın, Osmanlı'da ilk birahane İzmir'de açıldı. Birahanelerin açılma iznini veren de, Abdülhamid'in babası Abdülmecid'ti.)
    *
    Osmanlı'nın ilk “şampanya” fabrikası da Abdülhamid döneminde kuruldu. Resmi, mühürlü evrak var, Abdülhamid'in izniyle kuruldu.
    *
    (Abdülhamid şampanya fabrikası kurdurduğunda, elitler kurdu denilen Cumhuriyet'in kurulmasına 30 sene vardı. Şampanya fabrikasını, musevi Alatini kardeşler kurdu. Abdülhamid hazretleri, bu Alatini kardeşleri madalyayla ödüllendirdi, kendi elleriyle, bir değil, iki değil, üç defa “Mecidi Nişanı” taktı. Musevi Alatini kardeşlerle öylesine cankuştu ki, tahttan indirilip Selanik'e gönderildiğinde, üç sene boyunca, Alatini ailesine ait Alatini Köşkü'nde kaldı.)
    *
    Abdülhamid efendimiz, rakı, bira ve şampanya fabrikası kurdurdu ama, kendisi “rom” tercih ederdi. Bizzat torunu Osman Ertuğrul televizyonda anlattı: “Dedem rom içerdi, babama söylerdi, bak ben bunu içiyorum, çünkü bu yasak değil, Kuran'a bak, orada şarap diyor, şekerden yapılanın bahsi geçmiyor derdi.”
    *
    Acayip “sigara” içerdi Abdülhamid… Birini yakar, birini söndürür, vapur gibi tüttürürdü. Saraydaki işi sadece sigara sarmak olan özel ustalar vardı. Kızlarının hatıralarında yazıyor, sürgüne giderken, bavullara en önce sigara paketleri doldurulmuştu.
    *
    (Türk tütünüyle yapılan Amerikan sigarası Ateshian'ın tiryakisiydi. Chicago'da üretilen bu sigara, New York, Boston ve San Fransisco'nun yanısıra İstanbul ve Kahire'de satılıyordu. Hatta, Ateshian firması, 1900'lerin başında Amerikan gazetelerine verdiği reklamlarda “Türk sultanı Abdülhamid'in içtiği sigarayı için” sloganını kullanıyordu. Bu reklamlarda “haremde, oryantal giysiler içinde sigara içen, saçı açık, hatta göbeği görünen, seksapel bir kadın” resmi kullanılıyordu. Paketi 25 cent'ti.)
    *
    Abdülhamid'in en önemli tarihi ve kültürel miraslarından biri ise… Bu topraklardaki ilk “kerhane”yi açtırmasıydı.
    *
    (Fuhuş elbette vardı, şehre yayılmasını önlemek, kontrol altına alabilmek için, varlıklarını ticarethane olarak sürdürmelerini sağladı. Acem'in hanesi, Alaycı Kadri'nin hanesi, Keseci Hürmüz'ün hanesi, Langa Fatma'nın hanesi gibi evler vardı, zaptiye rüşvet alıyor, göz yumuyordu. Abdülhamid buna son verdi. İstanbul Karaköy'deki Zürefa Sokak'ı hizmete açtırdı. Bugün hayvan zannedip zürafa sokak diyorlar, aslında zürefa'dır, Osmanlıcadır, lezbiyen anlamına gelir. Kendini muhafazakar zannedenler inanmakta güçlük çekecektir ama, bu topraklar kerhane kültürünün kurumsallaşmasını Abdülhamid'e borçludur.)
    *
    Ha bu arada…
    Binlerce yurtseveri Fizan'a Yemen'e sürgün etmiş, zindanlarda boğdurmuş, hafiyeleriyle jurnallerle 33 sene kan kusturmuş, Mısır'ı Tunus'u Kıbrıs'ı Sırbistan'ı Karadağ'ı Romanya'yı, toplam 1.5 milyon kilometrekare toprağı kaybetmiş, tarihçilerin bileceği iştir… Ben kendi payıma, vefa borcumuzu ödemek için “hayırlı” faaliyetlerini yazıyorum!
    *
    Dolayısıyla…
    “Gençlerimiz tarihi ve kültürel mirası bilmiyor, kendisine vefa borcumuz var” diyerek, Abdülhamid'i parlatmaya çalışan ismail kahraman'ı hakikaten tebrik ediyorum.
    *
    Padişahımızın doğumgünü vesilesiyle düzenlenen sempozyuma, eskort kızlar çağırıp, şampanya ve rom servisi yaparsanız dört dörtlük olur yani… Ben bile iki duble atmaya gelirim gari.
    Yılmaz Özdil



    Vefatının üzerinden bir asırdan fazla bir süre geçmesine rağmen Cennet Mekan Abdülhamid han 28 Şubat zihniyetini hala rahatsız ediyor. Paçavra gazete 'Sözcü' çöplüğünün kirli kalemleri köşelerinden zehir saçmaya devam ediyor. Peki ama neden bu çöplük bekçilerini rahatsız eden ne? Aslında nedeni çok basit... Abdülhamid'in yaşadıklarını bugün içinde bulunduğumuz olaylara benzetmemiz mümkündür. Şimdi yaşananları daha iyi kavrayabilmemiz için Abdülhamid’in gerçekleştirdiği bazı icraatlarını sıralayalım:
    • Ülkeye ilk defa elektriği, gazı getirdi. İlk modern eczanemizi açtırdı.
    • ilk otomobili getirdi ve 5 bin km kara yolunu yaptırdı.
    • Kudüs-Yafa, Ankara-İstanbul ve Hicaz demir yollarını yaptırdı
    • Kuduz aşısının bulunmasından sonra ülkemizin ilk kuduz hastanesini (istanbul darü’l-kelb tedavihanesi) açtırdı
    • Polisiye romanların ülkemize girişini sağladı
    • Okullara gönderdiği emirde, Türkçe’nin iyi öğretilmesini sağladı. Azerbaycan okullarında türkçe yasağını kaldırttı. Paris’te islam külliyesi kurdurdu
    • Israrla yerli kumaş giydi, Hereke bez fabrikası ve Feshaneyi kurdu
    • Ziraat bankasını kurdu, ticaret, sanayi ve ziraat odalarını açtırdı
    • Yıldız çini fabrikasını, Beykoz ve Kağıthane kağıt fabrikalarını kurdu
    • Toplu sünnet merasimleri yaptırıp her bir çocuğa çeyrek altın gönderen, bu yüzden yaz aylarında toplu sünnetler yaptırdı
    • Yoksul halkına kendi cebinden ödeyerek yakacak ve kışlık malzeme dağıttırdı
    • Modern matbaa makinelerini türkiye’ye getirdi. ücretsiz kitap dağıttırdı. 6 bin kitabın çevrilmesini sağladı. Beyazıt kütüphanesini kurup 30 bin kitap bağışldı
    • Beş vakit namazını aksatmadan kıldı. Hiçbir evrakı abdestsiz imzalamadı
    • Yeni gemiler aldı, toplar –ki çanakkale savaşı’ndaki çoğu top buradan gelmiştir-, tüfekler getirdi
    • Telefonu avrupa’dan ülkemize getirdi
    • ABD’nin erzurum’da konsolosluk açmasını reddetti. İzmir limanına izinsiz girmeye kalkan ABD savaş gemisini top ateşine tutturdu • İstanbul Boğazı için iki köprü projesi çizdirdi
    • Çocuk hastanesi (şişli etfal [çocuklar] hastanesi) açtırdı
    • Kendisine “Allah’ın belası”diyen Namık Kemal’i Rodos ve Sakız Adası Valiliklerine atadı, parasını cebinden ödediği yerde kabir yaptırdı. Hepsinin yanısıra gayrı müslüm Osmanlı vatandaşlarına da kendi inanışlarına göre sınırsız diyebileceğimiz özgürlükler sağaldı. Hatta öyle ki bir kusur işleyen vatandaş Hristiyan olması durumunda kendi inançlarına göre yargılandı. Hristiyanlar için helal kabul edilen yiyecek ve içeceklere -umuma açık olmaması ve belirli yerlerlerde tüketilmesi kaydesiyle- özgürlük tanıdı. BÜTÜN BUNLARI ABDÜLHAMİT HAN YAPTI! Hani neredeyse bütün sözde aydınların sövdüğü, öğretmenlerimizin kendi ideolojik yaklaşımı ile anlattığı, baskı yapıyor diyerek, o dönemin şartlarını bile düşünmekten aciz olan insanların sevmediği Abdülhamid han’dan bahsediyoruz. Peki, neden kimse 1925’deki takrir-i sükun kanununu ile bütün muhaliflerin susturulduğunu düşünmez? Bu dönemde hükümet veya mahkeme kararıyla pek çok yayın organı kapatıldı, özellikle sol yayınlar tamamen yeraltına itilmişti. Ya da ismet inönü döneminde 44 gazete kapama emri verildiğini. Yakub Kadri’nin “İsmet paşa bir polis devleti kurdu dediğini. Düşünmeyiz; çünkü o kişilere karşı körü körüne yargılarımız yoktur, at gözlüğü ile değil o dönemin şartlarına göre bakarız tarihe. Abdülhamid han’ı sevmezsiniz çünkü osmanlı topraklarında petrol araması yaptırıp 65 yerde petrol buldurması, bunun üzerine musul topraklarını şahsi parasıyla alıp sömürgecilerin eline geçmesine mani oldu. Peki, nedir sizleri rahatsız eden yahudilerin 5 milyon altın teklifine rağmen Filistin’e yerleşmelerine izin vermemesi mi? Ya da 240 üyeli osmanlı meclisine 140 türk vatandaşı sokmayı beceren ittihatçıları dinlemeyip meclisi kapaması mı? Belki de Prof. Dr. Yılmaz Öztuna’nın dediği gibi “Milletimiz bu hükümdarın dehasına çok şey borçludur” veya Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın dediği gibi “Osmanlının son hükümdarı, son evrensel İmparator II. Abdülhamid’dir” Lütfen düşünün bizim kadar köklü tarihi olup ta o tarihe sırtını dönen, iftira atmaktan zevk alan, Osmanlıyı kötülemeyi Cumhuriyetçilik sayan, laik düşünceyle dinin egemen olduğu bir sistemi eleştiren, okumak yerine duymakla yetinen, araştırmadan her konuda uzman olan kaç millet vardır?

    Yeniakit


    Edit: Aslında yukarıdakilerin devamını getiricektim ama yeterli vaktim yoktu. Taraflı tarih yazdıklarını söyleyenler için ne kadar yazı bulabilirsem paylaşmaya çalışacağım. Zaten ilk cümlede de söylediğim gibi fikirleri paylaşmaya çalışacağım bilgileri değil bu yüzden ilk sıraya en zıt fikirleri bilerek koydum. Belki ikisi de zırva olabilir benim amacım bu konu başlığında farklı fikirleri karşılaştırarak bir herkese faydalı olacak bir tartışma ortamı yaratmak.




    **
    – İlk Anayasa'mızın mimarı, hürriyet kahramanı Mithat Paşa'yı sürgüne gönderdi ve Taif zindanında boğdurarak öldürttü.
    – Vatan şairi Namık Kemal'i Kıbrıs'a sürdürüp, Magosa zindanına attırdı.
    – Abdülhamid, kurduğu hafiye teşkilatındaki jurnalcilerin jurnalleriyle binlerce insanı zindanlarda çürüttü.
    – Abdülhamid döneminde Osmanlı İmparatorluğu 1,5 milyon kilometrekare (bugünkü Türkiye'nin iki misli) toprak kaybetti.
    – Mısır, Romanya, Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ, Bosna Hersek, Kıbrıs, Girit ve doğudaki topraklarımızın önemli bir bölümü kaybedildi.
    **
    Rahmi Turan
    22 Eylül 2016 Acayip Vefa Borcu adlı köşeyazısından


    Abdülhamid’e hiçbir ön fikre saplanmadan tarafsız şekilde bakıldığında hükümdarın şahsî zaaflarının bulunduğunu, uzun iktidar senelerinde bazı önemli hataların yapılmış olduğunu ve daha da önemlisi Abdülhamid’in saltanat yıllarında devletin her ne sebeple olursa olsun büyük toprak kayıplarına uğradığını reddetmek mümkün değildir...
    Ama bu gerçekler ciddî şekilde masaya yatırılacak ise konunun seviyeyi aşağılara çekmeden ve düzgün üslûpla söylenmesi, bir önceki devletimizin hükümdarı hakkında “kızıl sultan, alçak, korkak, resmî genelev açılmasına izin vermiş ilk padişah” gibisinden yakışıksız ifadelerin kullanılmaması gerekir.
    Unutmayalım: Abdülhamid can düşmanımız olan yabancı bir memleketin değil, bizim devlet başkanlarımızdandır ve tarihimizin hassas bir dönemini teşkil eden 33 senelik iktidarı, hükümdarı sevsek de, sevmesek de yine bizim tarihimizdir!
    Murat Bardakçı



    İKİNCİ ABDÜLHAMİT’İ DOĞRU ANLAMAK


    Bugünlerde ikinci Abdülhamit üzerine tartışmalar yeniden alevlendi. Aslında bu tartışma, zaman zaman kamplaşma için yerli yersiz gündeme getiriliyor. Ya İslamcılık adına bazı Türk ve Atatürk düşmanları İkinci Abdülhamid’i Atatürk’e karşı Ulu Hakan diye yüceltiyor ya da tam tersine İslam, Osmanlı düşmanları güya Atatürkçülük adına İkinci Abdülhamid’e Kızıl Sultan diye saldırıyorlar. Her iki tutum da sakattır. İkinci Abdülhamid’i Atatürk’e ya da Atatürk’ü İkinci Abdülhamid’e karşı rakip olarak çıkarmak son derece yanlış bir tutumdur. Onlar birbirinin rakibi değil devamıdırlar, hatalarıyla savaplarıyla Türk milletinin iki seçkin beyidir. Osmanlı da bizimdir, Cumhuriyet de. İkinci Abdülhamit de bizimdir, Atatürk de. Ayrıca tarihe mal olmuş büyük şahsiyetler, Türklerin kamplara ayrılıp birbirini dövmeleri için bayraklaştıracağı kişiler değildir.
    Biz bugün tarihe mal olmuş büyük atalarımızı, devletlerimizi yani bir bütün olarak tarihimizi değerlendirirken bize kalan mirastan bugünü ve geleceği sahih temeller üzerine inşa etme aşamasında nasıl faydalanabiliriz diye bakarız. Tarihî mirasın işimize yarayan faydalı yönlerini alır, yanlışlarını eleriz. İkinci Abdülhamit de doğruları ve yanlışlarıyla bir bütün olarak değerlendirilmelidir.
    *Kızıl Sultan lafını Fransızlar, Masonlar, Yahudiler, Türk düşmanları, Avrupa’nın menfaatleri için çalışan vatan, millet, devlet hainleri taktı. Amaçları Osmanlı Devletini dağıtmak, topraklarını Avrupa’nın istediği şekilde paylaşıma açmak, İsrail devleti kurdurmak, İslam dünyasında İngiliz hâkimiyetini perçinlemek, Türklüğü ve Müslümanlığı bitirmekti. Bu amaçlarının önünde İkinci Abdülhamit bir engeldi. O yüzden sultana düşman oldular. Abdülhamit, Kızıl Sultan değildi ama Ulu Hakan da değildi. Vasat bir hakandı.
    O bir muhafazakârdı. Devleti mevcut haliyle muhafaza etmeye çalıştı, başaramadı. Devlet parasını ve kaynaklarını israf etmedi. Bütün yaptığı iş, ince siyasetle Osmanlı Devleti’nin çöküşünü otuz üç sene geciktirmektir.
    Şimdilerde İslamcı siyaset esnafı Abdülhamid’i öne çıkarmakta, yüceltmekte, adeta bayraklaştırmaktadır. Bu arkadaşlara tavsiyem şudur: Madem sultanı bu kadar çok seviyorsunuz, o halde bu sevginizi, onun doğru politikalarını uygulayarak, yanlışlarını da terk ederek gösterin. Bakalım:
    *Abdülhamit Türkçü idi. Doğu Türkistan’a askerî yardım göndererek Çinlilere karşı onları örgütledi. Pekin’de Hamidiye Üniversitesini kurdurdu. Bugünkü İslamcı görünümlü siyaset esnafı ise Doğu Türkistan Türklüğünü yok sayıyor, vize vermiyor, vatandaşlığa almıyor. Onların yerine Filistin, Suriye, Mısır davası güdüyor. Yani Sultan Türkçü idi, bunlar ise Arapçı. Bir de şunu hatırlatalım. Harp okullarına, diğer okullara ve devletin önemli kademelerine Anadolu Türk çocuklarının en çok alındığı dönem, İkinci Abdülhamit dönemidir. Çanakkale Savaşlarını ve Millî Mücadeleyi kazanan subaylar, İkinci Abdülhamid’in Harp okulundan yetişen Türk çocuklarıydı.
    *Abdülhamit, bugünkü manada millî bir devlet değil, çok milletli bir devlet olan Osmanlı Devleti için 1876’da hazırlattığı anayasa olan Kanun-ı Esasinin 18. maddesinde devletin resmî dilinin Türkçe olduğunu ve memurların Türkçe bilmesi şartını getirdi. 57.maddede de bütün heyetlerin resmî müzakerelerinin Türkçe ile olması şartını getirdi. 68.maddede ise Türkçe bilmeyenin milletvekili olamayacağı kaydını getirdi. Bizim Abdülhamitçi olduğunu iddia eden arkadaşlar ise Osmanlı Devleti gibi çok milletli değil, “tek millet: Türk milleti” esasına dayalı olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinde bile Türkçeyi resmî dil olmaktan çıkarma, Türklüğü silme gayretlerine düştüler.
    *1895-96’da Avrupa ve Rusya, Doğu Anadolu’da Ermeni Devleti kurmaya çalışıyordu. Sultan bu şeytanlığı sezdi ve bölgenin Müslüman Kürtlerinden Hamidiye Alayları kurdu ve bu kanalla Ermeni eşkiyalığının önüne geçti. Çünkü o bölgede Ermeniler Kürtleri kesiyordu. Bugün de yine aynı bölgede Amerika ve Avrupa, PKK’ya Kürt devleti adı altında aslında bir Ermeni devleti kurdurmaya çalışıyor. İslamcı arkadaşlar eğer Abdülhamitçilik yapacaksa onun bu konudaki politikasını güçlendirerek devam ettirmelidir. Yani Hamidiye Alaylarının devamı sayılabilecek olan koruculuk sistemini daha da geliştirip güçlendirerek devam ettirmeli ve PKK’ya ihale edilen Kürt Devleti etiketli Ermeni Devleti kurma projesini yok etmelidir.
    *Abdülhamit, Yahudileri çok iyi tanıyordu ve Yahudi siyasetine karşı Türkleri ve diğer Müslümanları koruma konusunda çok hassastı. Yahudilere taviz vermediği için başını yediler.
    Filistin’de devlet kurmak isteyen Yahudi başkanı Theodor Herzl‘e şöyle dedi: “Ben bir karış dahi olsa vatan toprağını satmam. Zira bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim de bu toprakları ancak aldığı fiyata verir. Çünkü bu topraklar kanla alınmıştır, kanla verilir!”. İslamcı siyaset esnafı ise bayraklaştırdıkları Sultanın yaptığının tam tersini yapıyorlar. Abdülhamid’in kurdurtmadığı İsrail Devleti ile en çok anlaşmayı bunlar yaptı, her türlü ilişki bunların döneminde dört kat arttı. Abdülhamitçi olmak demek, İsrail ve dünyadaki İsrail akrabaları ile ilişki kurmamak, onlara hiçbir taviz vermemek demektir.
    *Abdülhamit, istiklalci ve anti-emperyalistti. Osmanlı Devletini emperyalist devletlerin saldırı ve yağmasından uzak tutmaya çalıştı. ABD’nin Erzurum’da konsolosluk açmasını reddetti, İzmir limanına izinsiz girmeye kalkan ABD savaş gemisini top ateşine tutturdu. Şimdilerde Amerikan emperyalizmine karşı olduğunu söyleyen solcu ve sosyalistlerin Abdülhamid’e kızıl sultan diye saldırmalarını biz anlıyoruz. Bizim sosyalist geçinenler, aslında Amerika’nın beslediği, himaye ettiği yaramaz çocukları ve lejyoneridir. Ayrıca Abdülhamitçilik oynayan İslamcı tayfa ise Sultan gibi Amerika’ya kafa tutma cesaretine sahip değil. Amerika ile stratejik müttefikliğe devam ediyorlar, Amerika’nın bu bölgedeki Büyük Orta Doğu Projelerine taşeronluk yapıyorlar, PKK’ya her türlü destek veren Amerikan üslerini kapatmıyorlar.
    *İkinci Abdülhamit, İslam birlikçisi idi. Bugün İslamcı zannedilen siyasetçiler ise Avrupa Birlikçi.
    *Sultan, dindar bir adamdı ama onun dindarlığı kendisi içindi. İslam adına ciddi bir çalışması olmadı. Dindar kişiliği din adına bir cazibe oluşturmadı yani kimse ona bakarak dine ilgi duymadı; tam tersine Türkiye’de dinsizlik en çok onun döneminde arttı. Ona kızan aydınların pek çoğu dinden soğudu. Sultanı seven İslamcı siyaset esnafına tavsiyem: Siz de kendiniz için dindar olabilirsiniz. Ama sizin zamanınızda da maalesef dinsizleşme, dinden soğuma hızla artmaktadır. Kimse size bakarak dine heves duymamaktadır. Maalesef tam tersi olmaktadır. O halde Sultana bu yönüyle benzemeyin, gerçek ve samimi dindar olun, İslam’ın emir ve yasaklarını tam olarak uygulayın, en azından hak, hukuk, adalet gözetin, kibirden uzak durun, yetim hakkı, millet devlet parası yemeyin, tam manasıyla Kur’an ve peygamber Müslümanı olun ki insanlar size bakarak İslam’a daha çok yaklaşsın.
    *Abdülhamit, kendini devlet sanıyordu. Devlet deyince sadece kendisini anlıyordu. Dolayısıyla kendisinden başka kimseye güvenmemesi, her şeyden tek kendisini sorumlu hissetmesi, kendisinden başkalarının devleti sahiplenmelerini engelledi. İslamcı siyaset esnafına tavsiyem, Abdülhamid’in bu huyunu devam ettirmesinler, demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla işleterek “Devlet bütün Türk milletinindir” desinler.
    *Abdülhamit, tıp eğitiminden askeriliğe, kız eğitiminden sanat eğitimine kadar eğitimin her alanında büyük ilerlemeler kaydetti. İslamcı siyaset esnafının döneminde ise eğitim yerlerde sürünüyor.
    *Sultan sanat, mimarlık, askerî teşkilat, bilim ve teknolojide her türlü yeniliği hızla taşımaya çalıştı. Samimiyetsiz takipçileri ise TOKİ devrinden çıkamadı.
    *Şimdi arkadaşlar İkinci Abdülhamit Sempozyumu yapacaklarmış. Beni davet etmeyecekleri kesin. Ha bir de Yılmaz Özdil gibi ciddiyetsiz adamların şarap, kerhane muhabbetli zırvalarıyla İkinci Abdülhamid’i anlamaya çalışmayın.

    Prof. Dr. Nurullah Çetin



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi chateaurox -- 25 Eylül 2016; 1:10:06 >







  • Yaziyi ciddi ciddi okuyodum sonra su maddeye geldim ve tum ciddiyetimi kaybettim;
    "Beş vakit namazını aksatmadan kıldı. Hiçbir evrakı abdestsiz imzalamadı"

    Konuya donersek, bi insan iyi seyler de yapar kotu seyler de. Mesela o zamanlar manda ve himayeyi destekleyenleri tarih kitaplarinda hep kotu karakterler olarak goruyoruz. O adamlar bu ulkenin iyiligini istemedi mi sizce? Onlar en mantikli kurtulus yolunu manda ve himayede gorduler ve ulkeyi kurtarmak icin onu savundular. Ataturk onlar gibi dusunmuyordu ve o da kendi yolunu savundu.

    Cok tarafli bi yazi paylasmissin. Abdulhamitin yaptigi iyi seyleri saydiktan sonra ataturk ve ismet inonu donemine laf atmasi, illetimizin yanlislarini sayarken soyle bi madde eklemesi: "laik düşünceyle dinin egemen olduğu bir sistemi eleştiren" yazinin hitap ettigi kismi ve amacini ortaya koyuyor. Ataturk gibi bi adam bile bizi biat kulturunden kurtaramadi, bize empatiyi ve mantigi ogretemedi. Bosuna yaziyorum.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Tarihi bir mesele hakkında hele ki Abdülhamid gibi insanların ideoloji uğruna kullanmaya çalıştığı kişi ve konularda okunacak ve baz alınacak en son taraf Yılmaz Özdil ve Akit denen paçavradır.
  • Burda aslen var olanın insanlık yaşanmışlar değil imgeler olduğu idrak etmekteyiz(yazılan metinlere bakılırsa)

    Herkes fantezi dünyalarının kapılarını aralayıp ayrı telden çalıyor

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Abdülhamit ismini son zamanlarda sıkça duymamızın nedeni ona yapılan (sözde ya da vaki) haksızlıklar vesaire değil. Konunun, bilhassa son yıllarda unutturulmaya çalışışan Atatürk ve devrimleriyle direk alakası var. Adını anmadan, çeşitli bahanelerle iptal edilen milli bayramlarla geçen yılların ardından oluşan sessizlikte bunların duyulmaya başlanması kadar doğal bir şey yok.

    Amaç belli: Osmanlı sistemini yeniden canlandırıp, hilafeti yeniden devlet başkanına verip memleketi o şekilde yönetmek. Ha, o aşamaya gelindiğinde saltanat yine Osmanoğulları'na teslim edilir mi? Eh, onu da siz yorumlayın...

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • En çok toprak kaybettiğimiz dönem diye hatırlıyorum. Yapılmak istenen den ziyade sonuçlara bakılınca öyle görünüyor.
  • Bir ara vahdettine sarmıştılar şimdide abdülhamite ya arkadaş anlamıyorum koskoca türk tarihinde yüzlerce hükümdar varken birine takılıp kalıyorlar sıradan bir osmanlı padişahı abartılacak bir yanı yok.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Herkes kendince haklı zira Abdülhamit'in denge politikası kelimenin tam anlamıyla ne şiş yansın ne kebap cinsinden bir politika. Devleti ayakta tutmaya çalıştı ama olmadı, zaten olmazdı.
    Bu denge politikası nedeniyle birbiriyle çelişen uygulamaları var. Örneğin bir yandan Panislamist politika güdüyor, öbür taraftan Alman İmparatoru ile dost olduğundan Çin'de Batılılara karşı Boxer ayaklanması başladığında Çinli Müslümanlara Batılılara karşı isyan etmemesi için nasihat heyeti gönderiyor.
    II. Abdülhamit tartışmaları o yüzden hiç bitmez.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Xae Ryu

    Bir ara vahdettine sarmıştılar şimdide abdülhamite ya arkadaş anlamıyorum koskoca türk tarihinde yüzlerce hükümdar varken birine takılıp kalıyorlar sıradan bir osmanlı padişahı abartılacak bir yanı yok.

    Bu dinciler böyle. Övülecek adamı gömerler gömülecek adamı göklere çıkarırlar. Tamamen cehalet ve hırsla hareket ediyorlar.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.