Şimdi Ara

Aç gözlülük üzerine(Deprem)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
4
Cevap
0
Favori
94
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi Türkiye'de herkes potansiyel milyonerdir. Türk-islam kültürüyle yatıp kalkan bizler bu rüya ile yaşarız, buna göre etrafımızı şekillendiririz; oy kullanarak gücü paylaşabileceğimiz kimseleri seçeriz, buna göre arkadaş ağımızı kurarız.. Bu bizim için yaşam tutkusudur. Zengin olduğumuzda ise zenginliğin nasıl devam ettirilmesi gerektiğini bilmediğimizden, 21. yy kapitalizmini anlamadığımızdan(artı değerin nasıl yaratıldığı vesair) ilkel iç güdülerimizle hareket ederiz. Artı değer yaratarak, üreterek zenginlik yerine başkasının üzerinden geçinme veya "kazıklama" ya da bunlara genel olarak diyeceğimiz; bir asalak gibi "insan sırtından geçinme" ile para kazanmaya çalışırız. Belirttiğim gibi zenginlik üzerinden 1 nesil geçmemiş, toplumdaki rol-model burjuva/aristokrasi sınıfının mevcudiyetsizliğinden dayanak alınacak herhangi bir örnek de yoktur.


    Arkadaş ağlarından güçlü akrabalık bağlarının bağrından çıkagelen nepotizmle veya çevresindeki diğer ağlardan edinilmiş bağlantılarla girişilen ve bunun sonucu ihale alma durumuyla meydana gelebilen(ve diğer bilimum yollarla) müteahhitlik, biz türklerin en önemli zengin olma yollarından biridir. Coğrafya koşullarının izin vermediği ölçülerde yapılan binaların kâr marjı son derece yüksektir. Göz görmeyince gönül katlanır sözünün de etkisiyle denetimin de olmaması/eksikliğiyle birlikte çok kazandıran meslekler arasına girmiştir biz türklerin rüyasını süsler şekilde. İlkel İçgüdülerle üretilen binalar da aynı şekilde zengin olma rüyasını taşıyan türklere mezar olmuştur. Bu noktada kendinizi herhangi bir başka partiden başka kültürden tanımlayıp yıkılan binaları yapan müteahhitlere hakaret yağdırabilirsiniz ama bilmediğiniz bir nokta bu insanların içimizden birileri olmasıdır. Onlar biziz aslında, zengin olma ümidiyle ağzından akan salyayla insan sırtından para kazanmaya çalışanlar...


    Bu durumu aşmak da hiç kolay bir iş değil. Kollektif bilinçaltına insan üzerinden kurnazlık yapmanın ahlaksızlık olduğunu altın harflerle kazımak gerekir. Bu da maalesef böyle yaşadığımız felaketlerle mümkün. Akıllanana kadar kitlesel ölümler bizi bekliyor olacak. Kendi felaketimizi bizzat kendi ellerimizle yaratıyoruz. Bu bizi öldürürken aynı zamanda kalanlara bir ders veriyor. Bu şekilde öğreniyoruz, bu şekilde öğrenmek zorunda kalıyoruz. Acı ama gerçek.








  • Yok canım... Biz buralarda bununla 80 sonrasındaki büyük göçle tanıştık. İnsanlar şose sokakları ortaklaşa süpürür, evler mütevazi ve güzellikle birbiriiyle yarışır, birinin boş arazisine hiç kimse dokunmaz, ancak geçici şeyler için kullanılır sonra tekrar eskisi gibi bırakılırdı. Devletin çok önceden planlayıp parsellediği arsalaran bazı boş kalanların bazen kime ait oldukları da bilinmezdi. Apartmanlar ortaklaşa temizlenirdi. Arabası olan komşular işten gelince anahtarlarını üzerinde bırakır, mahallenin çocukları da hava kararana kadar içinde oynarken zarar verir mi diye düşünmezlerdi. Zarar vermezlerdi çünkü. Böyle bir çocukluğu gördüğüm için burada tasvir edilenden başka bir bizin de olduğundan eminim.


    Yakın zamana kadar ekümenik kibarlığın ahlak gereği olduğunu düşünüyordum. Biz öyle büyümüştük, imkanı olanlar, makinaları olanlar evlerinde dikiş diktiler, Kızılay'a yardım etmek böyleydi... Her zaman "biz" denilirdi. Fakat tasvirlerin haklılığı karşısında bu denli çok, senelerle onulmaz ruhi kusurları olanlarla bu 'biz' kibarlığının doğru ahlak olduğundan artık şüpheleniyorum. Diğer bize hakaret etmeye hakkım yok diye düşünüyorum. Belki de biiiz, onlaaar diye nutuk atmayı seven apartheid siyasetçileri haklılardır. Yüz sene yanyana olsak da, aynı yapıların içine tıkıştırılıp, büyüklerimizin devletin istifadesine kendi istekleriyle ve belediyelere dilekçeler vererek yollar parklar olsun diye kollektif kullanıma terk ettikleri ortak mekanlarımız bugün konsantrasyon kamplarına dönüştürülüp iyice içi içe, her zamankinden daha yanyana yaşamaya zorlansak da, böyle yıllar da geçse biz başkayız, onlar başka.





  • Karbon 12 K kullanıcısına yanıt

    80 sonrası büyük göç, <<kadim>> anadolu kültürünün ta kendisini getirdi İstanbul'a.

  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.