Şimdi Ara

Damad Ferid Zihniyeti ve Günümüz

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
4
Cevap
0
Favori
345
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Damat Ferit, ne kimsenin huzura kabulünü, ne de bir muhalif gazetenin Padişah tarafından görülmesini ister. Bir gün bekleme odasında masanın üzerinde birkaç gazete olduğunu görünce, “Bu gazeteler buraya kadar çıkmamalıdır. Padişah tarafından okunabilecek gazete Sabah Gazetesiyle, bir dereceye kadar İkdam’dır” der…

    Damat Ferit, devletin 40 yıllık resmi gazetesi Takvim’i Vekayi’yi günlük siyasi gazete haline getirmeyi düşünür. Skandal olacağını söyleyerek, onu bir teşebbüsten vazgeçirirler…

    Nemrut Mustafa (o zamanki özel mahkemenin başkanı), Mustafa Kemal’e o kadar düşmandır ki, onun için “Paşa” unvanını kullanan iki gazeteyi kapatır, sahiplerini de cezalandırır…

    İngilizlerin, dini bağlantıları ve gazetesi olması sebebiyle en çok yararlandığı isimlerin başında gelen Said Molla, Adalet Bakanlığı Müsteşarı olur ve kısa sürede yargı camiasında, “hakim-i mutlak” olarak anılmaya başlar!...

    Damat Ferit bir gün Bitlis Valisi Mazhar Müfit Kansu’ya telgraf çekip, “ Bazı Doğu vilayetlerinin Ermenistan’a terki mecburiyeti hasıl olabileceğinden, halkın hazırlanmasını” ister…

    Türk milliyetçilerinin tutuklanmaya başlanması üzerine bazı gazeteciler şunları yazar:

    “Koparılması lazım gelen kafalar, kütükler üzerinde kesilip, günlerce ibret için sergilenmeli… Tutuklananların kafalarına bir düzine nalıncı çivisi çakılmalıdır…”

    Tutuklamaların yapıldığı günlerde İçişler Bakanı olan Kambur İzzet –ki İzmir’i işgalcilere teslim eden validir-, bir gazeteye verdiği demeçte, tutuklular için “caniler” der…

    Kimi gazeteciler, tutukluların cezalandırılabilmesi için kanun dışına çıkılabileceğini söyler, kimi de “soruşturmaya gerek yok, suçları belli” diye yazar.

    Tutuklanıp, bileklerini kelepçe vurulanlardan biri de eski Genel Kurmay Başkanı Cevat Çobanlı’dır. O ki Fransız işgal kuvvetleri komutanını kırmızı halıyla karşılamış, elini sıkıp, “Hoş geldiniz” demiştir oysa...

    Bir Derviş Vahdeti vardır; “Bizim kavgamız toprak için değil, toprak nemize lazım? Memleketi ister Rusya, ister başka millet alsın, yeter ki dinimize dokunulmasın” diyen…

    Ya Şeyhülislam Seyit Abdullah Efendi’nin meşhur fetvası; “Türk Milliyetçilerini öldürmenin bütün Müslümanlar için farz olduğunu, Kuvay-ı Milliye mensuplarını katledenlerin gazi, bu eşkıyalar tarafından katlolunanların şehit sayılacağını ve şefaate nail olacağını” söylemiyor muydu?

    Fransızların Osmaniye’ye kaymakam yaptığı Mesut Fani’nin genelgesini hatırlamamak olur mu? “400 yıldır altında yaşadığımız bayrak denilen o paçavradan ne fayda gördünüz? Bugün muazzam bir devletin şanlı bayrağı üzerimizde dalgalanıyor. Bari bundan istifade ederek, mesut yaşayalım” demesini…

    4. Damat Hükümeti’nde Eğitim Bakanı olan Hamit Amidamiri’nin, okullarda “Türk” kelimesinin kullanılmasını yasaklayıp yerine “Osmanlı”nın kullanılması talimatını vermesini unutabilir miyiz?

    Nemrut Mustafa Divanı’nın, önüne getirilen herkesi, “Zat-ı şahaneye suikast ha!.. İstanbul hükümetini yıkmak ve silahlı direniş kuvvetleri kurmak” diyerek, ipe göndermesi, sonunda da Mustafa Kemal ve arkadaşlarını; “Fitne çıkarmak, bozgunculuk yapmak, asker toplamak” gibi suçlardan ölüm cezasına çarptırmak da var!..

    İsrail’in meşhur kurucularından David Ben-Gurion’un politikası şuydu:

    “Filistinleri asla geri dönmemeleri için herşeyi yapmalıyız. Yaşlılar ölecek, gençler unutacak!..


    Müyesser Yıldız - Oda TV Tutuklusu



    -------



    Alıntıdan konu açmayı sevmesem de bu tutuklu gazetecinin yazdığı kitaptan alıntı yaptım. Kimilerine çok şey, kimilerine kiçbir anlam ifade etmez. İlginç olan ayrıntı kafaların gelişememesi ve her zaman hain bir nüfusun bu memleketin başına bela olma tehlikesini bertaraf edemeyişizmizle alakalı. Dedesi Fatih'in emaneti olan İstanbul'u İngilizlere peşkeş çeken hain torun Vahüdiddin'in sadrazamı... Acaba Fatih geri dönse bu torununu ne yapardı, bu hainleri ne yapardı diye de düşünmeden edemiyor insan.







  • quote:

    Orijinalden alıntı: El Fuego


    Bir Derviş Vahdeti vardır; “Bizim kavgamız toprak için değil, toprak nemize lazım? Memleketi ister Rusya, ister başka millet alsın, yeter ki dinimize dokunulmasın” diyen…

    Ya Şeyhülislam Seyit Abdullah Efendi’nin meşhur fetvası; “Türk Milliyetçilerini öldürmenin bütün Müslümanlar için farz olduğunu, Kuvay-ı Milliye mensuplarını katledenlerin gazi, bu eşkıyalar tarafından katlolunanların şehit sayılacağını ve şefaate nail olacağını” söylemiyor muydu?

    4. Damat Hükümeti’nde Eğitim Bakanı olan Hamit Amidamiri’nin, okullarda “Türk” kelimesinin kullanılmasını yasaklayıp yerine “Osmanlı”nın kullanılması talimatını vermesini unutabilir miyiz?


    Müyesser Yıldız - Oda TV Tutuklusu


    -------



    İlginç olan ayrıntı kafaların gelişememesi ve her zaman hain bir nüfusun bu memleketin başına bela olma tehlikesini bertaraf edemeyişizmizle alakalı. Dedesi Fatih'in emaneti olan İstanbul'u İngilizlere peşkeş çeken hain torun Vahüdiddin'in sadrazamı... Acaba Fatih geri dönse bu torununu ne yapardı, bu hainleri ne yapardı diye de düşünmeden edemiyor insan.

    Bu toprakların kaderi mi bu acep
    Taa Osmanlı'dan aldığımız hainleri bu günlere kadar taşımışız
    BU FORUMDA DAHİL OLMAK ÜZERE TÜRKLÜK BAZILARINA O KADAR BATIYOR Kİ
    ONUN DIŞINDA NE VARSA OLMAYA HAZIRLAR..!



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi nocen -- 29 Ocak 2012; 21:41:57 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: nocen
    ...TÜRKLÜK BAZILARINA O KADAR BATIYOR Kİ...

    Onyıllardır buna programlandılar. Karen Fogg'un yıllar önce "Ah şu Türk tarihini silemiyor oluşumuz.." serzenişi her şeyi anlatmaya yetiyor. "apoyu asmayalım, Muğlaya paşa yapalım" dahiyane çözümünün mimarı mümtazer Türköne'nin yeni incisi: "Paşaları yağlı kazığa oturtalım"
    http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=darbecileri+ya%C4%9Fl%C4%B1+kaz%C4%B1%C4%9Fa+oturtal%C4%B1m




  • Hainin büyüğü mustafa sabri
    Osmanlının son şeyhülislamı
    Türklükten istifa ettiği 340 dizelik şiirinden

    ""Ben de ayniyle red edip Türk'ü,
    Tövbe yarabbi tövbe Türklüğüme
    Beni Türk milletinden ad etme"

    Sevr Antlaşması'nın imzalandığı günün gecesi evine dönen Mustafa Sabri'nin,
    Eşi Ulviye Hanım'ın ağlayarak sorduğu şu soruları ile karşılaştığı ve cevap veremediği ileri sürülüyor.


    "Sen Allah'tan korkmadın mı?
    Peygamber'den utanmadın mı?
    İzmir'in Yunanlılara verilmesine nasıl razı oldun?
    İstifa edeydin de imza etmeseydin"

    Günümüzde bazıları aynı genleri taşıyor...
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.