Şimdi Ara

DEV TITANIC EFSANESİ,GERÇEKLERİ VE TARTIŞMA TOPİĞİ (8. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
210
Cevap
12
Favori
186.128
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 678910
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  •  DEV TITANIC EFSANESİ,GERÇEKLERİ VE TARTIŞMA TOPİĞİ
  • Tamamını okudum.Gerçekten güzel derlemişsin.Teşekkürler.
  • Titanic’teki buz bebek bilmecesi

    Henüz küçücüktü. Üşümesin diye sımsıkı giydirilmişti. Bulduklarında çoktan donmuştu. Tıpkı 1517 kurbanın çoğu gibi.


    Beyaz bir tabuta koyup gömdüler. Mezar taşına "Meçhul Çocuk" diye yazdılar. Aradan yüz yıla yakın bir süre geçti. Bebekten geriye üç süt dişi, bir kemik parçası ve ayakkabılarından başka bir şey kalmadı. Bu yazı, onun öyküsü.

    Çoğu çocuk 200 bin kadar İrlandalı işçinin, ağır koşullarda çalışarak tamamladığı dünyanın en büyük, en gelişmiş, en hızlı yolcu gemisi RMS Titanic, İngiltere’nin Southampton limanından 10 Nisan 1912 günü demir almıştı. Fransa ve İrlanda’ya uğradıktan sonra 2240 yolcu ve mürettebatıyla birlikte Kuzey Denizi’nde New York’a doğru yol alıyordu.

    Yolculuğun dördüncü günü bitmek üzereydi. Gökyüzü açık, yıldızlı, hava sıcaklığı sıfır derece, deniz durgundu. Saat tam 23.39’da, gözcü Frederick Fleet ve Reginald Lee, geminin hemen önünde büyük bir buzdağı gördü. Fleet, geminin çanını üç kez çaldı, köprüyü aradı. "Buzdağı, hemen önümüzde!" 36 saniye sonra korkulan oldu ve Titanic 2 saat 40 dakikada tamamen battı. İçindeki her üç kişiden ikisinin umut ve hayallerini de beraberinde götürerek.

    14 Nisan 2008 günü facianın 96. yıldönümüydü. Kurtulan şanslılardan halen hayatta olan son kişi, geminin 9 haftalık en küçük yolcusu, Bayan Millvina Dean, sesi kısıldığından anma törenlerine katılamadı. Aynı gemide, başka küçükler de vardı ve birinin kaderi farklı yazılmıştı.

    CESET DENİZİNDEKİ MEÇHUL ÇOCUK

    Mackay-Bennett kablo gemisinin denizcileri onu gördügünde, sarı saçlı başı gökyüzüne dönüktü, çoğu erkek 300’e varan cesedin arasında, suyun üzerinde yüzüyordu ve soğuktan donmuştu. Yakası ve kol ağızları kürklü gri paltosu, pembe yün kazağı, uzun pazen gömleği, fanilası, kahverengi çorapları ve kahverengi deri ayakkabıları vardı.

    Gemiciler, cesetlerin bir bölümünü toplayarak ülkelerine döndüler. Doktorlar, gri paltolu bebeğe "4 numaralı ceset, iki yaşında, sarı saçlı erkek çocuk, muhtemelen üçüncü sınıf yolcusu" diye kayıt düştü. Onu önce, iki yaşındaki İsveçli Gösta Palsson sandılar, sonra iki yaşındaki İrlandalı Eugene Rice. Baktılar, işin içinden çıkılamıyor, gri granit mezar taşına "Meçhul Çocuk" yazdılar ve üçte birinin kim olduğu anlaşılamayan 121 Titanic kurbanıyla birlikte, bir Kanada mezarlığına (Fairview Mezarlığı, Halifax, Nova Scotia) gömdüler.

    ÜÇ SÜT DİŞİ VE BİR KEMİK

    Kazadan 90 yıl sonra Kanadalı Joan Allison, Geomarine Ltd. Şirketi’nin başkanı, amatör Titanic tarihçisi Alan Ruffman’a başvurdu. "Anneannem, Mackay-Bennett gemisi tarafından sudan toplanan ve Fairview Mezarlığı’na gömülen kimliği meçhuller arasında olabilir," dedi.

    Alan Ruffman, Dr. Ryan Parr’ı buldu. Ontario’daki Lakehead Üniversitesi’nin paleo-DNA laboratuvarında çalışan Parr’ın, biyolojik antropoloji doktorası, Mısır mumyaları, Kızılderili kalıntılarıyla ilgili yayınları vardı. Gerekli izinleri alan Ruffman ve Parr, 17-18 Mayıs 2001 tarihlerinde, 240 ve 281 sayılı mezarların yanı sıra, yıllardır kuşku içinde yaşayan İsveçli Palsson Ailesi’nin talebi üzerine, "Meçhul Çocuk" mezarını da açtılar.

    Toprağın yapısı ve yeraltı sularının asitliği nedeniyle, 240 ve 281 sayılı mezardaki kalıntıların tamamı çürümüş ve erimişti. Çocuğun mezarında ise, 6 santim uzunluğunda bir kemik ve üç adet diş bulabildiler.

    "Kemik çok eski, çekirdek DNA’sı parçalanmıştır, mitokondriyal DNA çalışmalı" dedi Dr. Parr. "Eğer çocuk Gösta Palsson ise, mtDNA’sı ana tarafından akrabalarını tutmalı." 2002 baharı geldiğinde, çocuğun Gösta olmadığından kesinlikle emindi. mtDNA’nın incelediği HVS1 bölgesi, çocuğun İsveç’teki ana tarafından akrabalarını tutmuyordu.

    BEBEK KAÇ AYLIK

    "Yoksa çocuk iki yaşında değil mi?" diye düşündü Ruffman ve dişlerin gerçek yaşının peşine düştü. Antropolog Dr. El Molto ve Dr. Christy Turner’e göre, bunlar iki yaşından daha küçük bir bebeğin süt dişleriydi. Bunun üzerine, Titanic faciasında hayatını kaybeden iki yaşından küçük erkek çocuklara odaklandı. İkisinin akrabalarını bulabildi, kanlarını aldı. Parr, mtDNA’ların HVS1 bölgelerini inceledi. Hiçbiri kemiği tutmadı.

    "Bana tahmin değil, kesin bir yaş gerek" dedi Ruffman ve bu kez işi gerçek uzmanlarına, Toronto Üniversitesi Pediyatrik Diş Hekimliği Bölümü’ne havale etti. Prof. Dr. Keith Titley başkanlığında bir ekip, dişlerin 9 aylıktan büyük, 15 aylıktan küçük bir çocuğa ait olduğunda birleşti ve elektron mikroskobu incelemesinde, birinde DNA analizine imkan verecek dentin dokusu bulunduğunu gördüler. Ruffman, o dişi, ABD’de Utah’daki Brigham Young Üniversitesi’nin "ancient" (eski zaman) DNA laboratuvarına götürdü ve Dr. Scott Woodward’a teslim etti.

    TITANICIN TUNTEMATON LAPSI

    Amerikalılar, dişin dentin kısmından mtDNA saflaştıradursun, Dr. Parr, 6 santimlik kemikten yeniden mtDNA eldesine koyuldu. Amerikan PBS Televizyonu sayesinde, gemide hayatını kaybeden iki yaşından küçük kaç çocuk varsa anne tarafı akrabalarına ulaştı, kanlarını aldı. Sonunda, uyan birini buldu. Daha doğrusu, bir değil, iki kadın buldu. Biri, 19 aylık İngiliz Sidney Leslie Goodwin’in, diğeri 13 aylık Finli Eino Viljam Panula’nın ana tarafından akrabasıydı. "Ne büyük aksilik" diye yakındı Dr. Parr. "Meğerse, iki ailenin son 2000 yılda, ana tarafından ortak bir kadın akrabaları varmış." Bebeğin İngiliz mi, yoksa Finli mi olduğunu ayırt edemiyordu. Ancak, eldeki dişlere göre "Meçhul Çocuk" 15 aylıktan küçüktü. Pek içine sinmese de, "Mezardaki bebek, 13 aylık Finli Eino Viljam Panula’dır," deyiverdi.

    2002 Kasım’ında gazeteler, "Titanic’teki Bebeğin Artık Adı Var" diye yazdı. Diş hekimleri mutluydu. DNA’nın çözemediği bir meseleyi aydınlatmışlardı. Amerikan PBS Televizyonu mutluydu. Bebeğin teyzesinin kızı ve oğlunu, ayrıca teyzenin kızının kızını Finlandiya’da bulmuş, Kanada’ya getirmiş, 100 yıllık bilmecenin çözülmesini sağlamıştı.

    Finli Ulla Appelsin çok mutluydu. Buzlu sularda boğulan anne, beş oğlu, onları ABD’de boşuna bekleyen baba ve yüz yıllık isimsiz mezarın öyküsünü anlatacağı "Titanicin Tuntematon Lapsi" (Titanic’in Meçhul Çocuğu) adlı romanını yazmaya koyuldu.

    Küçük Eino Panula bir anda, dünya denizlerinde boğulan tüm çocukların; ailesi Panula’lar, açlık yüzünden 1870 ile 1929 arasında ABD’ye göç eden 350 bin Finlinin simgesi haline geldi. 2005’te gün yüzüne çıkan bir çift küçük ayakkabıyla her şey altüst oldu.

    KUSURA BAKMA FİNLANDİYA

    Halifax polis teşkilatından komiser muavini Clarence Northover, Fairview Mezarlığı’na getirilen cesetlerin defin işlemlerinden, ayrıca üzerlerindeki giysi, saat, cüzdan v.b. gibi malzemenin ailelere tesliminden, almaya gelen olmazsa, imhasından sorumluydu.

    4 numaralı küçük sarışın "Meçhul Çocuk" cesedinin kimsesi yoktu. Komiser, üzerinden çıkanların hepsini yaktı. Küçük deri ayakkabılara kıyamadı, götürüp çalışma masasının çekmecesine koydu, 1919’da emekli olduğunda eve götürdü. 2002’de, torunu Earle Northover, onları Halifax’taki Atlantik Deniz Müzesi’ne bağışladı.

    29 Haziran 2005 günü ayakkabılar, aynı kazada ölen milyoner Charles Hays’in eldivenlerinin yanında sergilenmeye başladı. İlk ziyaretçilerinden biri, Dr. Ryan Parr’dı. Onları Toronto’daki Bata Ayakkabı Müzesi uzmanlarına inceletti ve 1900-1925 yılları arasında İngiltere’de imal edilmiş olduklarını öğrendi. Daha da önemlisi, 13 aylık bir çocuk için fazla büyüklerdi.

    Dr. Parr, elindeki örneklerin mtDNA’sını daha gelişmiş yöntemlerle araştırmaya başladı ve öncekine ek olarak, HVS2 bölgesini de karşılaştırdı. 2007 Ağustos’unda bir basın toplantısı düzenledi. "Kusura bakmayın" dedi. "Bir hata yapmışız. "Meçhul Çocuk", Finli Eino Panula değil, 19 aylık İngiliz Sidney Leslie Goodwin." Mutluluk sırası, DNA’nın gücüne inananlara gelmişti.

    Batmaz sanılan Titanic neden battı?

    Kaptan Edward Smith, buz dağını görüldüğünde hızını artırıp geriye gitmek yerine, etrafından dolanmayı tercih etse, kendisini de öldüren faciayı engelleyebilir miydi?

    İkinci subay Blair, yolculuktan hemen önce işten çıkartılmasa, gemiden ayrılırken dürbünün bulunduğu dolabın anahtarını cebine koyup gitmese, dolayısıyla gözcü Fleet, çevreyi çıplak gözle kolaçan etmek zorunda kalmasa, buzdağını 500 değil, 1000 yarda (900 metre) mesafeden fark edebilir miydi? Fark etse bir şey değişir miydi?

    Telgrafçı Phillips, Lady Astor gibi birinci sınıf yolcuların telgraflarını çekerek oyalanmasa, önlerinde buz dağı olduğunu haber veren uyarıları kaptan köşküne ilettiğinde ciddiye alınsa, facia önlenir miydi?

    Yolcu gemilerindeki filika sayısı, o tarihteki gemicilik kurallarının öngördüğü şekilde grostona göre değil, Titanic’in batışından sonra değiştirilen biçimde, yani yolcu kapasitesine göre hesaplansa, daha çok kişi kurtulur muydu?

    Geminin yapımında kullanılan çelik mi çok sertti, yoksa Thomas Andrews’ın planı mı hatalıydı? Ya da kimyacı Jennifer Hooper McCarty’nin, Dr. Tim Foecke danışmanlığında yürüttüğü doktora tezinde ileri sürdüğü ve geçen ay yayınlanan "What Really Sank the Titanic: New Forensic Discoveries" (Titanic’i Gerçekte Ne Batırdı: Adli Bilimlerle İlgili Yeni Deliller) adlı ortak kitaplarında okuduğum gibi, perçin çivilerinin yapısındaki yüksek fırın cürufu normalin 4 katı olduğu için mi Titanic buz dağına çarptığında sadece üç saat dayanabildi?

    Özetlersek, "Titanic neden battı?" sorusu, aradan geçen yüz yıla ve onlarca resmi soruşturmaya rağmen hálá yanıtlanabilmiş değil.

    Buz altında mucizeler

    Soğuk sularda seyreden gemiciler, istenmeyen durumlardaki en büyük tehlikenin boğulmak değil, hipotermi (vücut sıcaklığının 35 derecenin altına düşmesi) olduğunu iyi bilir. 5 derecelik suda bir saatten, buzlu suda 45 dakikadan fazla kalanın yaşama şansı yok gibidir. Elbette suya düşenin boyu, kilosu, yağ oranı, genel sağlık durumu, giysileri ve yaşı önemlidir ama, çokça yenen yemek, bolca içilen alkol, çırpıntılı su ve atılan kulaçlar ölümü hızlandırır.

    Buz tutmuş göl ya da nehirlerden kalbi durmuş, soluk almaz biçimde çıkartılan "ölü" çocukların yaşama döndürülebilmesi, gazetelere yansıdığı şekilde "mucize" değil, vücutlarındaki metabolik reaksiyonların, oksijene ihtiyaç duymayacak ölçüde yavaşlamasından ve doktorların yapılacakları bilmesindendir.

    Rüzgárın gücüne direnemeyip buz tutmuş göle düşen henüz iki buçuk yaşındaki Michelle Funk, hastaneye getirildiğinde vücut sıcaklığı 19 dereceydi, rengi masmaviydi ve kalbi durmuştu. Bugüne değin hiç kimse, küçük kızın 22 yıl önceki rekorunu kırabilmiş değil. Su altında kaldığı süre tam 66 dakikaydı. Çocuk hastalıkları uzmanı Dr. R.G. Bolte ve arkadaşlarının, 1988’de Amerikan Tıp Birliği dergisinde yayınlanan tedavi yöntemleri (kanın vücut dışında ısıtılması) güncelliğini hálá koruyor.

    Size bol yıldızlı bir gece dilerim

    Uluslararası Titanic Derneği’nin yıllık toplantısı, 16-18 Mayıs 2008 tarihlerinde New York’taki Crowne Plaza Meadowlands Oteli’nde yapılacak. Kristal salondaki gala yemeğinin konuşmacısı Alan Ruffman, "Meçhul Çocuk"un bir isme kavuşmasının serüvenini anlatacak.

    Biraz sabrınız varsa, 8 Nisan 2012’ye dek bekleyin ve şeref başkanlığını, hayattaki son kazazede Bayan Millvila Dean’in yaptığı İngiliz Titanic Derneği’nin Southampton limanından kalkacak yolcu gemisine binin. Gemi, 14 Nisan’ı 15’ine bağlayan gece, Titanic’in 100 yıl önce battığı noktada olacak. Umarım, bu yıl sesi kısıldığından 96. anma törenlerine katılamayan Bayan Millvila düzelir, orkestranın çaldığı son parça olduğu sanılan "Sonbahar" adlı şarkıyı dinlerken şampanyanızı içersiniz. Ve umarım geceniz bol yıldızlı, ama buzsuz olur.

    KAYNAK




  •  DEV TITANIC EFSANESİ,GERÇEKLERİ VE TARTIŞMA TOPİĞİ
  • UP!
  • quote:

    Orjinalden alıntı: feath

    geminin adı TİTANic mitolojik bir tanrının adı ve batmayacağı söylendi ve battı

    uzay üssünün adı Challenger yani meydan okuyan demek ve Allaha meydan okuyan kastıyla bu adın konulduğu söyleniyor. Neden yok oldukları belli gibi.



    Bu mantıkla yaklaşırsanız, insanlığa pekçok şey katan ateist bilim adamlarının buluşlarını ve ilerlemelerini yok saymak zorunda kalırsınız.

    Ayrıca Titanic, Transatlantic kelimesinden geliyor bildiğim kadarıyla.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Biruni 3-4

    Faciadan hemen sonra, New York´da bir söylenti yayıldı; Titanik´in batış nedeni bulunmuştu çünkü kargonun konulduğu yerin gizli bir bölmesinde demir kafesli bir sandığın içinde bir lahit vardı. Lahit ve içindeki Mısır kralının mumyası, ABD´de gizlice satılmak üzere eski eser kaçakçıları tarafından gemiye yüklenmişti. Mısır inançlarına göre bu hırsızlık, tanrılara karşı bir hakaretti ve Anubis´in kudreti buna izin vermezdi. Tanrılar Titanik´i batırdı ve mumya denizin dibini boyladı. Belki… İki yıl sonra, söylenti yine başladı ama bu kez farklıydı; mumya batmadan evvel kaçırılmıştı yani gemide bulunan kaçakçılar veya kaçakçı gemicilere rüşvet vererek, mumyayı ambardan çıkarttırmış ve bir filikaya yükletmişti. Ve şirketin subaylarından birisi bu öyküyü onaylıyordu. Sonra kaçakçı rüşvet vermeye devam ederek, mumyayı Carpathia gemisine yüklemeyi de başararak, New York´a getirdi. Ama şansı orada sona erdi, satış yapılamadı, kimse mumyayı almıyordu. Kaçakçılar mumyayı geri götürmeye karar vererek, bu kez Empress Of Ireland adlı gemiye yüklediler ve Empress Of Ireland´da battı ama mumya yine kurtarıldı ve Ameriya´ya geri döndü. Sonuncu kez yine bir gemiye yüklenerek, yola çıkarıldı ama kader kararından dönmüyordu. Üçüncü gemi de torpillenerek batırıldı. Geminin adı Lusitania´idi. Kimliği bilinmeyen gizemli firavun sonunda huzura kavuşmuştu.


    Bu hikayeyi bende duymuştum. Ama şehir efsanesidir diye düşünüyorum.




  • vay be ya birde bir şey soracağım bunun filmi kaç senesinde yapıldı.Ya görsel efektler müthiş yani bilmesem gerçek batışında çekilmiş sanacamnasıl yapımışlar filmi ya
  • quote:

    Orjinalden alıntı: fatih989

    vay be ya birde bir şey soracağım bunun filmi kaç senesinde yapıldı.Ya görsel efektler müthiş yani bilmesem gerçek batışında çekilmiş sanacamnasıl yapımışlar filmi ya


    Bildiğim kadarıyla 120 metrekarelik bir havuzda yapmışlar..
  • Olağanüstü çalışma.
    Fotoğraflarlar ve belgeler gerçekten tüyleri diken diken eder cinsten.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: feath

    geminin adı TİTANic mitolojik bir tanrının adı ve batmayacağı söylendi ve battı

    uzay üssünün adı Challenger yani meydan okuyan demek ve Allaha meydan okuyan kastıyla bu adın konulduğu söyleniyor. Neden yok oldukları belli gibi.



    Yok artık lebron james
  • quote:

    Orjinalden alıntı: NovariX


    quote:

    Orjinalden alıntı: fatih989

    vay be ya birde bir şey soracağım bunun filmi kaç senesinde yapıldı.Ya görsel efektler müthiş yani bilmesem gerçek batışında çekilmiş sanacamnasıl yapımışlar filmi ya


    Bildiğim kadarıyla 120 metrekarelik bir havuzda yapmışlar..

    peki kamera arkası görüntüleri felan var mı ya?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Olur Öyle Şeyler -- 27 Haziran 2009; 21:13:26 >




  • Emeğine sağlık müthiş birşey olmuş
  • Filmin bir sahnesinde Müslümanlarla dalga geçildiğini biliyorsunuzdur, veya izlerken dikkatinizi çekmiştir.
    çocukla kız gemi batarken yukarı katlara çıkmaya çalışırken bir takkeli adam kitabı karıştırıp neler olduğunu sorduğu sahne ?
    açıkça ima etmişler anlayan anlıyor , film yapıp paramızı alıyorlar üstüne birde dalga geçiyorlar ; birileride titaniğe aşık oluyor
    böyle durumlar için söylenen sözler vardır da bu saatte aklıma gelmedi ksr bakmayın..
  • TITANIC

    VİOLET JESSOP'UN LANETİ

    Titanic. Titanic. Titanic.

    Bu gemiye dair her şey büyük. Büyük gemi. Büyük felaket. Büyük enkaz. Büyük
    film.

    Sizi yaşananların detaylarıyla sıkmayacağım. Eminim birçok kez
    duymuşsunuzdur. Ayrıca, ben burada batmayan Violet Jessop'tan bahsetmek
    istiyorum.

    Ne düşündüğünüzü biliyorum. Batmayan Molly Brown, değil miydi o? Elbette
    ama siz başka bir hikayeden bahsediyorsunuz. Molly tek bir deniz kazasından
    kurtuldu. Violet Jessop ise, her nasılsa, üç!

    Önce, Violet'in yaşam öyküsüne bakalım ve bu felaketlerden nasıl zarar
    gördüğünü öğrenelim.

    Violet, 2 Ekim 1887'de, ailesi Dublin'den Arjantin'e göç ettikten kısa süre sonra
    doğmuştu. On sekiz yaşına geldiğinde babası öldü ve annesi de tası tarağı
    toplayıp Avrupa'ya geri dönmeye karar verdi.

    Violet, yirmi bir yaşına geldiğinde, hangi mesleği seçmek istediğine karar
    vermişti. Hostes olmak istiyordu. Hayır, bir uçak hostesi değil; büyük bir
    geminin kamarotu. Kamarot, zengin insanların kaprisleriyle uğraşan kamara
    hizmetçileri için uydurulmuşşık bir isimdi.

    îlk yolculuğu, 28 Ekim 1908'de denize açılan Royal Mail'in Ormoco'sunda başladı.
    28 Eylül 1910'da, White Star Hattı'na geçti ve Majestic adlı gemiye bindi.

    White Star, sermayedar J.P. Morgan'ın büyük mali yardımı sonucunda, tüm
    zamanların en büyük gemilerini inşa etme projesine başlamıştı. Üç tane kardeş
    gemi yapılacaktı: Olympic, Titanic ve Gigantic.

    En büyük gemiler için, en iyi ekibe ihtiyaç vardı. Şirketin hatlarında çalışan her
    gemiden en iyiler özenle seçildi. Violet Jessop seçilmiş olanlardan biriydi. Genç,
    çalışkan ve çekiciydi.

    Denize açılan ilk gemi Olympic oldu. O zamana kadar îngi-liz bayrağını taşımış
    en büyük ve en iyi gemiydi. Violet Jessop da birinci sınıf bölümünde kamarot
    olarak görev yapıyordu.

    Olympic'in ilk seferleri olaysız geçti. Ancak, beşinci yolculuk aynı ölçüde şanslı
    değildi. 20 Eylül 1911'de, Kaptan E.J. Smith'in (evet, battığında Tîtanic'i komuta
    eden aynı kaptan) yönetimi altındaki Olympic, küçük İngiliz kruvazörü HMS
    Hawke ile çarpıştı. Hawke, Olympic'in omurgasına doğru, su düzeyinin altında
    on iki metre uzunluğunda derin bir yarık açtı. Her iki gemi güçlükle limana
    ulaştı. Olympic'in acil tamiratı sebebiyle, Titanic'in tamamlanması yaklaşık bir
    ay gecikti.

    Eee? Ne olmuş ki, diyebilirsiniz. Ama öykümüz daha bitmedi. Okumaya devam
    edin...

    White Star'ın kıymetli bir çalışanı olan Violet, yeni denize açılan Titanic'e
    transfer edildi.

    Bu gemide başına neler geleceğini hepimiz biliyoruz sanırım.

    Evet, Titanic 15 Nisan 1912 tarihinde Kuzey Atlantik'in dibini boyladığında,
    Violet de bahtsız gemideydi. Titanic heybetli buzdağına çarpıp okyanusun dibine
    doğru inişine başladığında, odasında kitap okuyor ve uyukluyordu. Görevlilerden
    biri olduğu için, tüm yolcular tahliye edilene kadar cankurtaran sandallarından
    birine binmeyi düşünmüyordu. Birkaç kilometre ötede başka bir geminin (büyük
    ihtimalle, motoru ve telsizi kapalı duran Californian) ışıkları gözüküyordu ve
    herkes bu geminin gelip kendilerini kurtarmasını bekliyordu.

    Görevliler, dil sorunu sebebiyle, göçmen kadınları sandallara bindirmekte
    zorlanıyorlardı. Bir görevli, diğer kadınlara örnek oluşturması için cankurtaran
    sandallarından birine binmesini istediğinde, Violet arka tarafta bekliyordu.
    Violet sandala bindi, kucağına bir bebek verildi ve diğerleri de onu izledi. Sandal
    suya indirildi. Violet, geride bıraktıkları insanların büyük ihtimalle öldüklerini
    ancak ertesi gün Atlantik'in ortasında beklerlerken anladı.

    Violet'in cankurtaran sandalı, kurtarma çalışmalarına yardım etmek için
    Akdeniz güzergahından dönen Carpathia tarafından kurtarılan son sandaldı.
    Carpathia, kurtulanlar ve cesetlerle birlikte New York'a döndü. Violet kimseyle
    konuşmama kararı aldı ve ilk gemiyle İngiltere'ye dönmeyi bekledi.

    Titanic'in batışının ardından, Olympic de altı ay sürecek düzenlemeler için
    limana geri çekildi. Bazı yapısal değişiklikler yapıldı ve cankurtaran
    sandallarının sayısı artırıldı. Geminin yeniden elden geçirilmesi
    tamamlandığında, Violet yeniden görev aldığı Olympic''te denize açıldı. Birinci
    Dünya Savaşı patlak verene dek gemide kaldı. Savaşta faydalı olmak
    istediğinden, hemşire olarak Gönüllü Yardım Müfrezesi'ne katıldı.

    Bu sırada, büyük kardeş gemilerden üçüncüsü olan Gigantic için (Allah'tan
    sadece üç tane yapıldı) çalışmalar başlamıştı. Gigantic ismi çok fazla Titanic'i
    çağrıştırdığından, isim Brittanic olarak değiştirildi. Daha sonra, 13 Kasım
    1915'te, Brittanic'e resmen el koyan İngiliz Deniz Kuvvetleri Komutanlığı gemiyi
    bir yüzer hastane olarak tamamladı. Gemi ilk yolculuğuna 23 Aralık 1915
    tarihinde başladı.

    21 Kasım 1916'da Napoli'den yola çıkan Brittanic, altıncı yolculuğuna Ege
    Denizi'nde başladı.

    Ve bilin bakalım ne oldu? Violet Jessop da hemşire olarak gemide görevliydi.
    Yeni bir trajedinin yaklaşmakta olduğunu düşünüyorsanız, kesinlikle haklısınız.

    Violet, yemek salonunda hasta bir kadına kahvaltısını hazırlarken, kulakları
    sağır eden, boğuk bir ses duydu ve geminin sarsıldığını hissetti. Gemi bir Alman
    mayınına çarpmıştı ve batmaya başladı.

    Herkes cankurtaran sandallarına!

    Kamarasına dönen Violet, en değerli eşyalarını önlüğünün ceplerine doldurdu.
    Sonra da dört numaralı cankurtaran sandalına bindi.

    Geminin kaptanı, son bir çabayla daha sığ sulara ulaşmak için motorları yeniden
    çalıştırdı. Kaptanın farkında olmadığı şey, cankurtaran sandallarının o sırada
    indirilmekte olduğuydu. Motorlar çalışınca oluşan girdap sandalları Brittanic'in
    devasa pervanelerine doğru çekti. En usta kürekçi bile böylesine güçlü bir
    akıntıyla başa çıkamazdı.

    İçinde bulunduğu sandalın suya inmesinden birkaç dakika sonra, Violet herkesin
    denize atlamakta olduğunu fark etti. Arkasını dönünce, devasa pervanelerin
    önlerine çıkan her şeyi parçaladıklarını gördü.

    Violet'in de atlamaktan başka şansı yoktu. Ancak, ne yazık ki, yüzme bilmiyordu.
    Ayrıca, paltosunu cankurtaran yeleğinin altına giymek gibi bir hata yapmıştı. Bu
    yüzden, suyla dolduğunda paltosunu çıkarmayı başaramadı.

    Suya daldı. (Violet'ten bahsediyorum.)

    Ancak batmayan vücudu yavaşça yüzeye çıktı.

    Küüüt!

    Violet'in kafası sert bir şeye, muhtemelen sandalın kıçına çarpmıştı. Sonra ikinci
    kez çarptı ve üçüncü kez.

    Violet kurtulabilecek miydi? Hiç şüpheniz olmasın. Burada batmayan Violet
    Jessop'tan bahsettiğimizi unutmayın!

    Violet'in burnu, dalgalı suyun ancak üstüne çıkabiliyordu. Gözlerini açtığında,
    yanında yüzen bir başka cankurtaran yeleğini fark etti. Suyun üzerinde
    kalabilmek için buna tutundu. Bundan sonra gördüğü ilk şey, yarılmış ve beyni
    dışarı taşmış bir kafatasıydı. Vücut parçaları ve geminin kalıntıları etrafında
    yüzüyordu. Tüyler ürpertici bir görüntü.

    Biraz ötede, Brittanic'in suyun dibine batışını görebiliyordu. Daha bir yaşında
    bile olmayan gemi, elli beş dakikada batmıştı. 1976 yılında Jacques Cousteau
    tarafından bulunana kadar gemiyi bir daha gören olmadı.

    Kısa bir süre sonra, Brittanic'in deniz motorlarından biri Violet'i kurtarmaya
    geldi. Hasar mı? Violet'in bacağında derin bir yarık vardı. Yıllar sonra bir diş
    röntgeni çektirdiğinde, kafatasının ciddi bir şekilde kırıldığı anlaşılacaktı ama o
    an bunu gösteren hiçbir işaret yoktu.

    Başkaları onun kadar şanslı değildi. Sadece yirmi sekiz kişi ölmüş olmasına
    rağmen, birçok kişi ciddi yaralar almış hatta kimileri kollarını, bacaklarını
    kaybetmişti. Neyse ki, Brittanic'te o sırada hiç yaralı hasta yoktu. Aksi takdirde
    ölüm oranı Titanic'e eşdeğer olabilirdi.

    Herhalde Violet elinde diş fırçasıyla kurtarılan tek Brittanic yolcusuydu. Gemi
    batmaya başladığında kamarasına gidip diş fırçasını alması gerektiğini, dört yıl
    önceki Titanic kazasından öğrenmişti.

    Savaştan sonra, kamarot olarak çalışmaya devam etti. 1950 yılında, denizlerde
    geçirdiği kırk iki yılın ardından emekli oldu. 1971 Mayıs'ında vefat etti.
    Ölümünden sonra, 1934 yılma ait el yazmaları yeğenleri tarafından bulundu.
    1997 yılında Titanic Kazazedesi adı altında yayınlandılar. Bu el yazmaları
    olmasaydı, öyküsünün bütünüyle gün ışığına çıkması mümkün olmayacaktı.

    işte hepsi bu. Violet Jessop sadece zamanının en büyük gemilerinde görev yapma
    ayrıcalığına kavuşmamıştı; aynı zamanda üç bahtsız kardeş gemiden de
    kurtulmuş tek kadın olma şerefine ulaşmıştı.

    Violet Jessop çok şanslı bir bayandı. Ama bu gemilerin diğer yolcuları için de bir
    lanetti. Benimle aynı gemide olduğunu bilsem herhalde rahat uyuyamazdım.




  • uppp
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Miralge

    Filmin bir sahnesinde Müslümanlarla dalga geçildiğini biliyorsunuzdur, veya izlerken dikkatinizi çekmiştir.
    çocukla kız gemi batarken yukarı katlara çıkmaya çalışırken bir takkeli adam kitabı karıştırıp neler olduğunu sorduğu sahne ?
    açıkça ima etmişler anlayan anlıyor , film yapıp paramızı alıyorlar üstüne birde dalga geçiyorlar ; birileride titaniğe aşık oluyor
    böyle durumlar için söylenen sözler vardır da bu saatte aklıma gelmedi ksr bakmayın..



    Dalga geçildiği falan yok. Alt kamaralarda kalan 3. sınıf yolcularının çoğunun ingilizcesi olmadığından üst güverteleri bulamadığı doğrudur. Olayın orjinalinde de vardır.

    quote:

    Were the third class passengers really locked below as the movie Titanic suggests?
    Yes, but not exactly in the way that the film implies. Titanic history tells us that gates did exist which barred the third class passengers from the other passengers. However, these gates weren't in place to stop a third class passenger from taking a first class passenger's seat on a lifeboat. Instead, the gates were in place as a regulatory measure to prevent the "less cleanly" third class passengers from transmitting diseases and infections to the others. This would save time when the ship arrived in New York, as only the third class passengers would need a health inspection.

    At the time of the sinking, some stewards kept gates locked waiting for instructions, while others allowed women and children to the upper decks. As a result of poor communication from the upper decks, the dire reality of the situation was never conveyed. The crew failed to search for passengers in the cabins and common areas, and the fact that some third class passengers did not speak English, also presented a problem. As a result, many of the third class passengers were left to fend for themselves. Only 25 percent of the third class passengers survived the disaster.

    http://www.chasingthefrog.com/reelfaces/titanic.php




  • ARKADAŞLAR TITANIC 'TE ÖLENDERDEN 4'Ü BİNGÖLLÜYMÜŞ

    HABER BURDA

    http://haber.mynet.com/detay/yasam/titanikte-batanlarin-4u-bingollu-cikti/469199
  • Çok güzel paylaşım, emeğinize sağlık.
  •  DEV TITANIC EFSANESİ,GERÇEKLERİ VE TARTIŞMA TOPİĞİ


    Titanik Hakkında Bilmediğiniz 5 Şey

    1– Titanik yasanın gerektirdiğinden daha fazla filika taşıyordu

    Bu trajedinin nedenini kötü bir şirketin düşük sınıflara ihanet etmek için yaptığı bir şey olarak görmek basitleştirmek olur ama bu şirket göründüğü kadar hain değildi.

    Deniz yasalarına göre Titanik 16 filikaya sahip olmalıydı. Bunların haricinde Titanik’te fazladan 4 tane portatif filika vardı – yasal gerekliliğinin üstündeydi yani. Esas soru nasıl bir felaketi düşündüler ki gemideki yolcuların sadece yarısını alabilecek filikalar gerekli görülmüştü. Bu sorular Titanik battıktan sonrada soruldu.

    2– Kimse Titanik için “batmaz” demedi ve hiçbir rekoru kırmaya çalışmıyordu

    Belki bazı insanlar “büyük ihtimalle batmaz” veya “buz dağlarını saymazsanız batıralamaz” demişlerdir ama hiçbir denizci bu gemiyi gördüğünde “bunu batırmaya çalış kolaysa, aptal okyanus! HAHA!” demedi.

    Veya gemi hiçbir hız rekoru kırmaya çalışmıyordu; hatta buz dağlarından kaçmak için yavaş ve uzun bir rotada ilerliyordu. Ancak bir şeyleri yeniden yazmazsak tarih çok sıkıcı olabiliyor.

    3– Bir kabin görevlisi 3 büyük gemi kazası atlattı

    Batan bir gemide bulunurken sizden beklenen tepki saçma tepkiler vermek ve bağırmaktır. En azından bir kabin görevlisi daha önceki deniz kazası deneyimini hatırlamış.

    Violet Jessop 1911’de Olympic ve Hawke çarpıştığında Olympic’teydi. Buradan Titanik’e geçti ve bir sene sonraki kazayı da atlattı. En son olarak Britannic’e transfer oldu, o da 1916’da mayına çarptı. Bu kadın tam 3 deniz kazası atlatmış oldu.

    4 – Bilerek buz dağına çarpmak Titanik’i kurtarabilirdi

    Titanik’in çarpışmasından çok kısa bir süre önce Kalifornya’lı biri Titank’in operatörüne bağlanmış. Jack Philips'e o bölgede çok buz olduğunu söylemiş. Philips ise adama susmasını söyleyerek işine geri dönmüş.

    Eğer Titanik’in kaptanı, Edward J. Smith, operatörü gibi davranıp buzdağına bağırarak üstüne gitseydi Titanik batmaktan kurtulabilirdi. Sadece ön kompartmanlar sel içinde kalırdı böylece gemi yüzmeye devam ederdi. Dönmeye çalışması ile 5 kompartman su altında kaldı ve bunlardan biri de sağ tarafıydı böylece gemi bu kadar zarara karşı koyamayarak battı.

    5 – 14 sene önce yayınlanan bir kısa hikaye çok benzer bir felaketi anlatıyor

    1898 yılında Morgan Robertson adlı bir Amerikan yazar Futility veya Titan’ın Enkazı isimli bir kitap yazdı. Bu kitapla esas olayın arasındaki benzerlikler biraz korkutucu. Gemilerin isimlerinin benzerliklerinin yanı sıra, hayali gemi aynı ayda yola çıkıyor, filikaları az sayıda, Southampton, İngiltere’den yola çıkıyor ve Atlantik’te bir buz dağına çarparak batıyor.




  • 
Sayfa: önceki 678910
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.