Şimdi Ara

En güzel Diyarbakır şiirleri

Bu Konudaki Kullanıcılar:
4 Misafir (1 Mobil) - 3 Masaüstü1 Mobil
5 sn
2
Cevap
0
Favori
163
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • GİRÂN


    Acıyı sırtlanmak gözlerinde

    Küfeci sabiler gibi ıssız ayaz

    Katran kösnüler çarşısında

    Yüreğini kusan ciğersizler öldü

    Bir idam gibi gece ağır sessizlik


    Uzak bir ümit gibi doğdun

    Mayınlar döşenmiş olasılıklara

    Emperyal amerikan tenteneli

    Obez korseleri kafatasında

    Canavar patronlar da ölecek

    Kepaze yardakçılar da


    Kör kılınçlar gibi çaresizsen

    Kimsesizsen aç, susuz bir rüya gibi

    Kaldıysan devrimsiz, tütünsüz, üryan

    Hınçla sürdüysen çorak tarlasını umudun

    Saray vantriloklarını vurmak hakkındır


    Çeteci yoldaşlar uğurlardın

    Asit kuyularında erimemiş künyesi

    Gerilla hüznü kaplar kalbindeki Küba’yı

    Puroların bile bir anlamı vardır şimdi

    Bir mesajı vardır o yosma burjuvaya


    Şu dağlarda deşildi ceninler

    Neneler, bacılar kurşuna dizildiler

    Şu pervazda tecavüz edildi

    Mazlumların, gariplerin cesedine

    Dönüştü rütbeliler, iblislere


    Nahiyeler tutulmuş dört koldan

    Eşkaller adressiz, eşkıya tetikte

    Bakışlar namlu, bronşlar cinnet

    Minik elleri üşür aşiret kızlarının

    Bir idam gibi gece ağır sessizlik


    JİYÂNÂ


    Bereket İşhanında ihtiyar çocukluk

    Kadim anılar tutar elinden götürür

    Kavganın gözlerinden öperek


    Saçaklarda gök nehirleri, sur rengi

    Kongre zabıtları, manifesto bildirileri

    Kuşatma, şahına kadar pulat


    Ve çiğdemin toprağı paramparça edişi

    Hırçın telaş, örselenmiş üstelik


    Yine hangi sevdaya kuyulandın

    Yine gömleğinin düğmesi kabir kıyamet

    Fişlenmiş, atom gülleri


    Dinamit gamzesi yollar ökse çubuğu

    Erinmemiş serüven

    Henüz çiğnenmemiş tarih


    Kollar ardında bağlı

    Yiğitler kanar her yandan, yorgun süvari

    Hoyrat yelelerde bir hışım heves

    Asuri ve Keldani


    Yine hangi sevdaya kuyulandın

    Gömleğinin düğmesi kabir kıyamet

    Kevoklar kanatlanır buklelerinden


    Gün gelir, biter kara kahır

    Romantik burjuva solcuları

    Din tüccarı sağcılar ölür

    Kuşatma, şahına kadar pulat


    Boş kovanlarda heba gençlik

    Yeniden bulacak saadeti

    Kavganın gözlerinden öperek


    ZUHUR


    Şevlerde, zistan kasvetleri davudî

    Maşrık ve mağrib

    Çözülmüş sonsuz gözlerinde aşkın

    Sürgünler yaşamınla sevişirken

    Sokulmuş koynuna acı gülüşler

    Vurulmuş düşlerin

    Mojende ok bahçesi

    Hançerende hançerler

    Rûberû sevdamız


    Asit çukurlarında yiten fidanlara

    Yakılan köylerin hatırasına hasret

    Bir matem gibi saran yorgun geceyi

    Bu ağırbaşlı surlar

    Kardeş çocuklardır

    Yan yana, omuz omuza

    Süngülemez yâreni

    Dağlarımız delila

    Künyelerimiz dilan


    Uzun Mehmed’in yüreği kaplar Dicle’yi

    Yılmaz’ın zulme sıkılmış yumruğu

    Yeşerir kollarında emekçi zarokların

    Umudun Hevsel’i filizlenir

    Deniz kirlenmez lağım sularıyla

    İşkenceyle, kahpelikle boğuşan

    Elmaslar kirlenmez

    Düşmekle çamura


    Elbet çiçeklenir Mezopotamya bir gün

    Adaletle, cesaretle, sevdayla

    Dilsizler, dile gelir

    Susulanlar kusulur

    İşte intikam mevsimi

    Puşt yüreklerden

    Öc almak gerektir


    ROHAT


    Siyasi çengiler bırakmaz yakanı

    Sırtın maziye sıla, tüter cıgaran

    Raconların gül ırzına geçilmiş

    Mahallesiz caddelere dönülmüş

    Adı büyük aşk olmuş orospuluğun

    Kahpeye şeref olmuş

    Hayın namussuzluk


    Şimdi çeyiz sandıkları kan pınarı

    Ve irin nehridir oyalı yazmalar

    İhanetin mavzerine isyan türküsü

    Zırhına erlik çekiçidir saplanan

    Cengâverler, destanlar günüdür

    Seğmenler tayfundur taylarında

    Hey Karacadağlım

    İşte senin vaktindir


    Şimdi, şimdi ey Rohat

    Es esebildiğin kadar yüceltilere

    As asabildiğin kadar karanlıkları

    Vur vurabildiğin kadar alçakları

    Baharda, filizde, yazda, düştesin

    Teke tek dövüşte yenilmeyensin

    Kır kırabildiğin kadar

    Boğ boğabildiğincesi

    Zulüm ellerinde sönmek içindir

    Küfür, çerağında ölmek içindir


    Bırak depreşsin asi depremin

    Bırak sarsılsın dehşetle köpek yürek

    Gökçe canlar yoldaşındır

    Fedaî güller haldaşındır

    Kündeye getirmek senin işindir

    Hey şahid olsun ulu dağlar dumanı

    Arslanlar sırtlanlara

    Onurlu kıyamlar sarmaktadır


    HOZAN


    Kınalı külhanbeyleri

    Yanık efeler bağrı bu dağlar

    Zalime amansız

    Mazluma anne kucağı

    Bu dağlar bre

    Sarmaz iti, çakalı

    Dar gelir sığ heveslilere


    Karanlık hücrelerinde

    Kırgın arzın

    Şerefli bedenlerin çürür

    Sen ruhumuzsun

    Eğilmez hürriyet

    Sen koynumuzun

    Sıcak yüreği


    Firari, fişlenmiş

    Buruk savaşçıların

    Zulmün zindanlarında

    Şimdi kan ağlıyor


    Külhanî sazlarımız

    Sevdana kuyulanmış

    Yorgun şarjörlerimiz

    Mermine hasret

    Gel artık ey asil istiklal

    Gel ve doğrult

    Bizi aşkla yeniden


    Coplanmış yiğitlerin

    Hasretini çığırır bre

    Yankılanır paslı parmaklıklarda

    Tetikler ümitsizdir

    Gel artık gün senindir

    Filize su verir gibi

    Aşka umut aşıla


    LİLİYAR


    Işığı yeşerttik

    Geceyi çatlata çatlata

    Şahid Yıldız Dağları

    Şahid Amed Kalesi

    Bomba atar mermiler öldü

    Riyakâr gaz fişekleri

    Protez yargı süreci

    Kırıtan boşbakanlar hep öldü

    Doğduk kırgın dağlara

    Kuşatarak karanlığı

    Köylerimiz şen şimdi


    Cıvıldıyor gözleri

    Pırıldıyor argın yüreği

    Çağıldıyor nazenin

    Koşuyor sessizliği

    Uçuyor çocuksu

    Uçuyor yararcası feleğini

    Ceylansı zalım dilber

    Deşiyor çatal cevheri

    Nurlarla karaları

    Yüceyle alçakları

    Doğruyor fütursuz

    Doğruluyor canımız


    Devasa halaylarda

    Karanfiller iklimi serin

    Duldasız Liliyar

    Hey hey ah eyler beni

    Kalleşnikoflar önü ayaz

    Mazi silinmez kırağıda

    Nekrofili paşalar davul zurna

    Yakar güzellikleri

    Kavrulur bozkır

    Kurur çeşmeler

    Susar bahçemiz


    DİLEDA


    Cigom benim

    Mahzun ciğerim

    İki gözümün gülü

    İki gönlümün

    Közümün, özümün

    Ve sözümün

    Dağlarında bahar

    Hücrende perperoklar

    Hürriyet kadar


    Turnam öksüz

    Turnam gariban

    Tutsak kanatlarından

    Arda kalan

    Senin yorgun yüreğin

    Yüreğindir

    Maral maral göveren

    Ağlatan hançerleri


    Havar, havar yiğitler

    Cigom yitmiş ellere

    Cigom solmuş, sararmış

    Toprağın kor bağrında

    Susmuş mu

    Susamış mı

    Cigolar ağlamasın

    Dağlanmasın dayeler

    Gülünce gülüşelim

    Güllerle güle güle


    Gönlü kırıklarına

    Bir deva ver ey Hüda

    Yeşerelim sevdanla

    Yeşerelim kahırsız

    Yeşerip yeşerttikçe

    Kök salalım


    RONAHİ


    Eflâtun karanfiller verir Aras

    Hıncahınç yaşamak

    Gürbüz kızanlarına

    Körpe tomurcuklar salınır ekinde

    Cehennem göğüslerde asi boran

    Ciğerde iştiyak, çıldırasıya

    Çatlıyor kısrağın

    Kanıyor heyben

    Kanıyor dudakları dikenli demirin

    Sevdaya set çekmiş saygın çıyanlar

    Kurulmuş vadilerine haramî

    Görmemiş tarih böyle hayınlık

    Böyle maval aynazı

    Çekirge utanır istilasından


    Tendürek dağına sor yüceltileri

    Kato’ya, Cudi’ye, Karacadağ’a

    Harnupların irkinç hışırtısı

    Götürür hülyanı gidebildiği cana

    Çığlığın, akçakavaklar

    Çığlığın seyelan, külhani

    Bin yıllık asırlardan mahzun miras

    Fütursuz, ajitatör, Terme ormanı

    Umular figanında yeşerir

    Ronahi, yuvasıdır leylimin

    Barışın bağını, bahçesini büyütür


    82 burç, 82 destan

    Dayanmış içerden onca yıkıma

    Şarkın bülbülü şavkır Dicle’yi

    Şavkın, en karanlık yerimi okşar

    Türküsü başlar söylenemezlerin

    Kuyumuz yurt olanda

    Gözlerinin, gözlerinin nağmesi gelir

    Uzaktan, en uzaktan

    Ben sana Diyarbekir

    Sen bana masum Dersim


    BOTAN


    Namusun namlusunda göverdiler

    Eşit paylaşmanın lezzetine vurgun

    Onurlu partizanlar

    Bir ceylansı düşe beraber inandılar

    Kahpeliğe secde eden engereklerden

    Zamazingo puştlardan

    Kaşkaval kümelerin

    Pazarından, mezarından ırakta

    Kalemle, sahneyle, sazla, aşkla, silahla

    Dik durmanın kitabını yazdılar

    Bilekleri Yılmaz

    Yürekleri Kaya

    Vicdanları Arif

    İdrakleri Sezai

    Bir ceylansı düşe beraber aldandılar

    Canlarında azmin ve sabrın fişengi

    Kana kana içtiler sevgiliyi

    Sevdayla, düşle, umutla

    Yeşerdikçe yeşerttiler erliği

    Susmadılar susarcasına

    Tetikte şarjörün mahiri

    Alanlarda kavgasının çakırpençesi

    Mermisi mavzerinde

    Çıldırasıya tenha

    Yiğitler dökülür dağların sırtlarına

    İşte Ömer, diğeri Che

    Biri Ali, Castro öteki

    Kapital imansızın çöktüler gırtlağına

    Civanmert, cengaver

    Sıkılmış yumruklarla

    Özgürlüğün marşlarını dinlettiler

    Tanklara, füzelere kurşunlarıyla

    Cesaretin cesaretiydiler

    İhtilalcilerin bir mezarı bile yok tarihte

    Onlarsa tarihin haysiyeti

    Haysiyetin tarihi oldular


    ROZA


    Yoldular, soydular, kırıştılar

    İnsanı insanla yıktılar

    Aşna fişne iskandiller ağında

    Bıçkınları puluçlarla oydular


    Adındır, dudağımda asırlık

    Esrarına amade yalım

    Adındır, terk etmez, sıddık

    Vurur yumruğunu

    Sadrıma sadrıma

    Hücremin başkenti suskunluğun


    Gözlerin, yalın kılınç

    Gözlerin ıssız, kallavi

    Bir benim şimdi

    Firari sensizliğin belasında

    Bir benim tütsülü

    Voltalı ahrazlığa


    Şimdi yürek yorgun

    Virane, ıssız

    Ansızın yaşlanmış bir gecede

    Yaşlanmış canına kadar

    Orostopolluk

    Sırtlanca, sefil

    Yığınların tenhasında savrulmuş

    Yırtılmış bir hecede

    Kursağıma avazın gelmiş


    Sevmişem, şahidim dağlar

    Sevmişem Allah’ına kadar

    Ölünceye dek değil

    Ölümden sonra da

    Yeşerinceye değin

    Tutuşan ellerimiz

    Seni yangın bağrımın

    Avlusuna gömmüşem


    BEJNA


    Gözlerin savruk bozkırlar

    Gözlerin hoyrat

    Ceylansı, afacan

    Sevimli taraçalar koylarda

    Kalyonlar kanyonlarda

    Herkesten sakladığım

    Künyeni sayıklar

    Gözlerin, gözlerin jiyan


    Perçemin pençeler canı

    Perçemin perva

    Vahim, amansız

    Çitlembikler taç olmuş saçlarına

    Cimcime sekseklerin

    Otağıma volkandır


    Fezan; behişt, benefşe

    Fezan saflık, insaniyet

    Sen bana gürül gürül memleket

    Ben sana hep gurbet kalmışım


    Biz bizde Diyarbekir

    Biz bizken masumiyet

    Biz bizsizsek esaret

    Bir gün sen de anlarsın

    O gün sen de ağlarsın


    Rengin nasıl da ateş Bejna

    Teninde nehirler ve başaklar

    Gülüşün nasıl da mermi

    Nasıl da hançer bakışın


    Vefakâr boranlara

    Harfsiz vasiyetimdir

    Kurutunca yokluğun

    Beni simana gömsünler


    SEVDE


    Çifte dikiş gider sabanlar

    Fersiz toprağın koynu

    Fersiz, yetim, analar

    Kuş uçan, kervan geçen

    Bostanlar ölgün şimdi

    Ölgün Dicle denizi


    Ve çakırkeyif buğdaylar

    Kahyalar körkandil çeper

    Mösyölerde bir kültür

    Nankör çıyanlık

    Kepenekler mahzun

    Bağlamalar öksüz

    Kalleşlik mazinin töresine

    Şimdi âdet diye bellenen

    Hicapsız ikirciklik


    Heybesiz bulvarlarda

    Cartalı haybeciler salınır

    Dümenci dubaralar

    Ertekeden nümayiş

    İmam kayığındayız sürgit

    Façalar çiğnedik muttasıl

    Erce, âdil, hilesiz

    Bundandır kavlimizden kaçışı

    Geçmişi tam kınalı

    Piyazcı sendikalar

    Kaparoz puştlarının


    Çifte dikiş gider sabanlar

    Cana bir çınar gerek

    Yüreğin, yüreğin gibi serin

    Derin kuyular içim

    Mars olmuş, dumanaltı

    Kaybolmuşam, gel artık

    Karışsın közlerimiz

    Karışsın yeşil…


    HİVDA


    Kül yutmaz kevaşeler hanında

    Hancıyı vurmuş gibi yürek

    Şimdi unutulmuş bir marştadır

    Mavzerlerde mermiler hazan

    Bir umuttur alnımızın çatında


    Sevdalanmış sedanda salıncaklar

    Ay ışığı kokar derin kuyuların

    Gül Hivda… Gülşen Hivda…

    Sen bende hür, ben sende parya

    Ve keşmekeş; yaralar yaralarda


    Babaçkolar rıhtımında bir mavi rüzgar

    Aparıyor gönlünü çılgın enginlere

    Bozuk çalsa da bozum havamız leyley

    Çarkına tükürmüşüz bir kere

    Kayarto kopillerin, dalkavuk hırboların

    Ne çiçektir biliriz

    Kokoz kokorozlar da


    Vardakostalar zamazingo

    Voliyi vurmuş godoş hırtapozlar kanişi

    Hey gidi erlik hey şimdi şinanay

    Zartayı çekmiş yiğitler

    Mıshıtçı gebeşlerin melun insicamında

    Sigortası atmış janti yürekler

    Bilenmiş zırzoplara

    Puskun, kıvam bekler


    Ranzam, zulam, soluk resmin

    Saplanır soluğuma

    Can Hivda… Canan Hivda…

    İşte böyle yazıyorum canına

    Hatıran mermidir damarımda

    Dışarda çılgın bir bahar

    İçerde hep kış mevsimi


    LEYLAN


    Ilgım ılgım açar yediverenler

    Ambarlarda yeşerir hamal fidan

    Görsen her biri bir filinta

    Pahabiçilemezdir burada alınteri

    Helal ekmeğin verdiği memnuniyet

    Emeğin kitabı, işhanlarında yazılır

    Komşuluk destandır antik katlarda

    Seni namusluca sevmeyi

    İlkin buralarda öğrendim

    Şırfıntılar sokağında tütün emekçisi

    Avuçlar bilirim, ihtiyar, nasırlı

    Memleketim gibi ak alınları vardır


    Sen hep o küçeden gelirdin canıma

    Eserdi terütaze hivbanu nefesin

    Arzuhalcim, kadife karanfilim

    Daya endamını santimantal bağrıma

    Daya da dinle, çaylardan su içer gibi

    Can feryad, can figan, can yangın yeri

    Bayramlar, matemlere sapmış

    Namlu yürek, aşka, sevdaya kıvrılmış

    Nasıl, nasıl sevmişem bir sevebilsen

    Anlarsın zehir zıkkım geceleri

    Anlarsın, netameli oyundur, heba

    Vurulur denizin, ırmaklarınca


    Kaç dağdır aşılmaz olumuş içim

    İçin için tüter kuyumda bir yara

    Birden hüzünlenir bütün avlular

    Cümle vadilerde zılgıtın kopar

    Derin mutsuzluğun türküsüdür

    Eser, eser korkunç albenin

    Çekilir sürgüler demir koyaklara

    Çekilir hayalimden asi bakışın

    Gömülürüm kendime bir başına

    Tek başına hırgür sensizliğim

    Leylanım, nupelda pervinim


    KAMER


    Birlik aktarında ne burcular vardır ne burcular

    Sürgülenmiş, geçmiş yürek yüreğe

    Aşktan baygın rayihalar, ıtırlar

    Teklik semaverinde fokurdar

    Güzelliğin görgüsü

    Buhurdanlar çağıldar buruk koylarda


    İşte nezaketin zarafeti Sevgilimiz

    Nasıl da salınır incelikler deryasında nasıl

    Hasretiyle kavrulmuş

    Gönüller meclisimiz

    Nasıl da kıvranıyor ateşin firdevsinde nasıl

    Can feryad, can figan, can yangın yeri


    Kâinatın kalbi aşkınla taşar durur

    Çalkalanır gök deryası

    Susar şemsler tekkesi

    Coşar zahirler ardında görklü ehad denizi

    Caşar da deşer ruh dağını

    Dağlaya, dağdağa

    Vur mızrabı canın canına, mühürle ey


    Sırların sırrında belirmiş aşkın karası

    Gömülmüş susuzluğun göğsüne

    Uçsuz umman

    İns aynalarının hirasında

    Bu aynasızlık da ne

    Bu mahşeri ıssızlık kalbe nerden musallat

    Gel dindir gecemizi

    Ölsün sessizliğimiz


    Bilal Yavuz








  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.