Şimdi Ara

En İyi Fenerbahçe Yazısı Ödülünü Almış Bağış Erten'in Muhteşem Yazısı

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
5 Misafir (2 Mobil) - 3 Masaüstü2 Mobil
5 sn
10
Cevap
0
Favori
11.305
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Madalyonun hep iki yüzü vardır derler. Eğer madalyon
    için söylenmiş olmasaydı; bu atasözü Fenerbahçe'ye
    yakışırdı. Yakışırdı, çünkü hep ikiliklerin,
    çelişkilerin, çatışmaların takımıdır Fenerbahçe.
    Seveni öldüresiye (kill for you) sever, nefret edeni
    kin kusar; en çok Fener'i yenmek zevk verir, en acı
    Fener "yener"; beş atar dört yer. İyi ya da kötü,
    hakkında en fazla tezahürat üretilen takımdır
    Fenerbahçe. Zaten "Fenerlilik" de bu zıtlıklardan
    türer. İyi Fenerbahçe-kötü Fenerbahçe, güçlü
    Fenerbahçe-zayıf Fenerbahçe, en büyük Fener- i..e
    Fener, yıldızlar takımı- acıların takımı,
    efsane-kestane...

    Fenerbahçeli olunmaz, doğulur denir, doğrudur. Ancak
    doğuştan gelen özelliklerle Fenerli olunur. Sonradan
    sempati göstermek çok zordur. Çünkü bir kez dışarıda
    kaldıysanız, çemberin içine girmek güçleşir. Çemberin
    içi dışarıya, dışı da içeriye sevecen bakmaz. "Dış
    görünüşüyle" yargılanmak en çok Fener'in kaderidir.
    Kendi ülkesinde, dışarıdan bu kadar itici görünen bir
    Real Madrid, bir de Bayern München vardır. Oysa
    "içeriden" bakanlar, yani sevdalılar için her şey toz
    pembedir. Fener'den öteye hayat yoktur. Hatta başka
    bir takımı insan neden tutar, bu bile merak konusudur.
    Zaten içgüdüsel, gözü kapalı sevmek karasevdalılarla
    Fenerbahçelilere yakışır.

    Fener'i sevmenin de sevmemenin de binbir zorluğu
    vardır. Çünkü Fenerbahçe eğlendirir: Ondan daha renkli
    bir takım yoktur, şaşaası, cümbüşü eksik olmaz,
    taraftarı sevinirken dozunu kaçıracak, zevkten
    bayılacak kadar abartır. Gole doymaz, 103 gol bile
    ancak tatmin eder, 4-0 biten ilk yarı Fenerli için en
    ideal maçtır. Ama Fenerbahçe ağlatır da: büyükler
    içinde en "ağır" yenilgileri o alır, en komik
    durumlara o düşer, en kötü yönetim ondan çıkar,
    tribünde en çok cefayı Fener seyircisi çeker; Pendik
    faciası ya da Aydın acısı yüreklerde hâlâ yaradır.

    Ama Fener seyircisi affedicidir; en aciz durumlarda
    bile, GS galibiyeti her şeyi unutturur, ortalık toz
    pembe/duman olur. Bir maça bu kadar anlam yükleyen
    başka hiçbir taraftar yoktur (belki bir de GS
    taraftarı). Bir önceki sezon Fener'e en ağır
    mağlubiyeti tattıran ayakların, bir sonraki sezon
    Fener forması giymesi adettendir (hatırlayınız: İlker,
    Oğuz, Aykut, Kemal vd.). Ne de olsa affetmek erdemdir.
    Evet, ama kindarlık da yabana atılacak bir şey
    değildir!.. Şampiyonluğa mal olacak hata yapanı
    sokakta görse selam vermez (garibim Erol'un GS maçında
    yaptırdığı penaltı neler açtı başına hatırlayın),
    ligin ilk yarısında deplasmandaki maçta, kendisine
    sert giren rakibini Fenerli oyuncu unutur, taraftar
    unutmaz; acısını çıkarmak için bir sezon bekleyen bile
    vardır. Mazisini aklında tutan takımdır Fener. Ama
    unutkandır da. En çok da bu huyundan vazgeçmez. En
    başarısız sezon bile bir sonraki sezon için kriter
    olmaz. Her sene, her şeye yeniden başlanır. En azından
    böyle olması istenir. "Bu maçı unuttuk, önümüzdeki
    maçlara bakıyoruz" en çok Fenerlinin ağzına yakışır.
    Sinyor Can Bartu'yu da unutur, Şeytan Rıdvan'ı da.
    Gelen ağamdır ama gidene paşam denmez kolay kolay.
    "Mazi kalbimde yaradır" ama unutursam geçer. Ali
    Şen'in, takımı kümede zor tuttuğu dönemleri bile
    unutur, "Ali Şen Başkan Fener Şampiyon"dur.

    Yine de vefalıdır. Bordeaux zaferinin yaratıcıları
    Hüseyin, Selçuk, Şenol'u kimse unutmaz, Aykut hep
    "kocaman"dır, Lefter'i anmayana hain gözüyle bakılır.
    Vefanın üvey kardeşi nankörlükse, nankörlük de Fener'e
    yakışır. On sene takımın tüm yükünü taşıyan Oğuz Çetin
    Sakaryalı grubunun başıdır, bir önceki maç beş gol
    atan adamın en fazla iki pozisyon kaçırma lüksü
    vardır; üçüncüde yuhalanır. Geçen senenin şampiyon
    kadrosu üç maç kötü sonuç alsın dağıtılır vs.

    Türkiye birinci futbol ligi tarihinin en başarılı
    takımıdır Fenerbahçe (boşuna kızmayın, Fenerlilere
    göre bu böyledir). En çok şampiyon olan iki takımdan
    biridir, en çok galibiyet alan takımdır, ezeli
    rakiplerini en çok yenen takımdır, en çok gol atarak
    şampiyon olmuştur. Bir Fenerli için her şey, hatta tek
    önemli şey olan şampiyonluk için, rakipleri bazen
    yıllarca beklese de, Fenerbahçeli'nin gönlü beş
    seneden fazlayı kaldırmaz. Sarı lacivert zeminden
    baktığınızda hikâye böyle gözükür ama (dedik ya)
    madalyonun bir de öteki yüzü vardır. Son yirmi yılın
    en başarısız büyüğüdür Fener, Birinci Lig tarihinin en
    ağır yenilgilerini bu dönemde almıştır, şampiyon
    olmadığı neredeyse bütün senelerde taraftarını
    kahretmiştir, önce Karakartal sonra Cimbombom'lu altın
    yıllara gıptayla bakmıştır, sistemli başarıya hasret
    kalmıştır... Zaten Fenerbahçe ve sistem aynı cümlede
    ancak olumsuzluk ekiyle kullanılır. Birinci ligin
    42-43 senelik tarihinde iki kez arka arkaya
    şampiyonluğa sadece iki kez ulaşmıştır. Fenerbahçe
    şampiyonluk sonrasında rehavetin dozunu kaçırır. Tek
    tabanca, nokta atışı varken makineli tüfeğe ne gerek
    vardır. Nadasa kalmış takımın ertesi seneki görüntüsü
    nasıl bu kadar içler acısıdır, anlaşılamaz; şaşkınlık
    en çok Fenerbahçe'ye yakışır.

    Sarı Lacivert renkler en çok Fenerbahçe'ye gider. Evet
    Fener zıtlıkları sever, ama siyah beyazı yutar.
    Fenerbahçe'nin Lacivert'i asilliği, Sarı'sı rakiplerin
    gıpta ve kıskançlığını simgeler derler (en azından
    armadaki renklere verilen anlam bu). Ama Sarı'yla
    Lacivert'i karıştırırsanız yeşil çıkar ve yeşil
    Fenerbahçe için sadece ve sadece başarıyı simgeler
    (bakınız yine arma). Başarı dindir imandır, tevazu
    anlamsızdır, galibiyet tek yoldur, tersini söyleyenler
    (ne acı ki) hep azınlıkta kalır. "Tamam şampiyon
    olmayalım ama en iyi topu biz oynayalım" lafı bir
    Fenerlinin verebileceği tavizin sınırıdır. Şan,
    şöhret, para, pul varken tevazudan bahsetmek ayıptır.

    Gündüz gibidir Fenerbahçe... Sevenlerin içini açar, iş
    yoğunluğu tadında sevgi ister, bazen gözünüzü
    kamaştırır... Fenerbahçeli takımını hep gündüz gözüyle
    görür. Sürekli sever, her güzelliği ona atfeder. Her
    şeyi iyiye yorar, ama bir yere kadar. Yüreğine gece
    karanlığı çökerse bir anda değişir, dönüşür. Öfkesi
    taşar, her şey burasına gelmiştir, yakar yıkar. Kendi
    kalecisini döver, kulübü basar, yönetimden hesap
    sorar, kısacası zıvanadan çıkar. Fenerlinin zıvanası
    yarı açıktır zaten. Çıkmaya biraz da bahane arar.
    Soğukkanlılığın anlamı yoktur, hatta değil sıcak olan,
    kaynamayan kandan şüphe edilir. Fenerbahçeli
    şüphelenmeye bayılır. Hakemler, rakip, federasyon
    hepsi onun arkasından bir dolap çevirir. Ama oyuna
    gelmez. Esas oğlan sonunda mutlaka, herkese ve her
    şeye rağmen kazanacaktır. Kazanamamışsa bir oyuna
    gelmiştir; bunun hesabı gelecek sezonda sorulur.

    Düşünüyorum da, kendisi dışında bir takım olsa Real
    Madrid, ülke olsa Brezilya, hakem olsa taraflı olurdu
    Fenerbahçe. Real Madrid, ama biraz eksik bir Real
    Madrid olurdu. Bu kadar zenginlik içinde yüzerken dahi
    altyapıya Fenerbahçe'ye göre daha çok önem veren,
    Avrupa başarıları ile dünyanın en büyük üç takımından
    biri olan ve dört bir yanda taraftarı bulunan Real
    Madrid'le Fener'in ilişkisi biraz abi-kardeş ilişkisi
    gibi ama kim benzerlikleri yadsıyabilir ki? Devletle
    içli dışlı olmak, lig tarihinde başarıya doymamak, en
    çok gole tapmak, su gibi para harcamak... Olamasa da
    hep Brezilya olmak istedi Fener. Onun gibi fiyakalı,
    onun gibi gözü doymak bilmeyen, onun gibi çalımcı,
    onun gibi karanlık, onun gibi sarı (kıskandıran), onun
    gibi lacivert (asil). Takım yıldızı değil yıldız
    takımı olmak yani... Ve tabii ki taraflı. Fener'den
    hakem olmaz; bu bahsi geçelim, karşı tarafa düdük
    çalan her hakem i..edir. Aksini iddia eden de öyle.
    Fenerli gelemez öyle şeye. .

    Futbolcu olsa kaleci, sistem olsa 2-3-5 olur, antrenör
    olsa kovulurdu Fenerbahçe... Kaleci'nin yalnızlığı ve
    sınırda duran hali dillere destandır. Hiçbir zaman
    Fevzi gibi bir kaleci olmayacaktır Fener ama Rüştü'den
    yukarısını bir kez tatmıştır; o da deli çıkmıştır
    (Schumacher). Rüştü'nün yediği ve kaleciliğine
    yakışmayan ne kadar gol varsa Fenerbahçe'de kulüp
    olarak bu golleri yer. Şampiyonlar ligine kalır, sıfır
    çeker; kupada final oynar kaybeder (tabii ki
    penaltılarla), son haftadan önce şampiyon olmasına pek
    az rastlanır, kaleci gibi son çizginin takımıdır.
    Kalecilere en çok 2-3-5 denen, şimdilerde kimsenin
    uygulamadığı mazide kalmış bir sistemde iş düşer.
    Fenerbahçe'de herkes gol atmak ister. Takım kötü
    giderken hep forvet arayışına gidilir. Takımı takım
    yapan unsurlar defans ve orta saha hep ikinci
    plandadır. Mümkün olsa hâlâ dört beş forvetle oynamak
    ister Fenerbahçe ama hiçbir antrenör bu riski almaz.
    Zaten Fenerbahçe'den antrenör olmaz. Olsa da hemen
    kovulur...

    Ama en önemlisi haber olsa asparagas olurdu
    Fenerbahçe... Attığı her adım, söylediği her söz
    haber olur ama yalan haber olur. Bir takımdan bu kadar
    haber çıkabileceğine bir tek İtalyanlar inanır.
    Fenerbahçe basının göz bebeğidir, ekmek kapısıdır.
    Fenerbahçe'de yaprak kımıldamasa neden kımıldamadığı
    haber olur, hatta bundan iki Siyaset Meydanı bir Bizim
    Stadyum çıkar. Fenerbahçe kulübü kapansa basındaki
    işsizler ordusu ortalığı Arjantin'e çevirir, ama Fener
    Brezilya'yı sever ve onları yüzüstü bırakmaz. Nasıl
    ki, asparagas, sırf yalan ve uydurma olduğundan hiçbir
    anlamı yoktur, Fener basını da Fener'e hiçbir katkıda
    bulunmaz. Zaten hepsi lanet basındır. Fenerbahçe
    düşmanıdır.

    Öyle ya da böyle; peki nedir Fenerbahçe? Futbolda dolu
    dolu bir hayat vardır diyenlere sormak lazım bu
    soruyu. Bir takımdan öte bir şey olduğu kesin. Bir
    yaşam/varoluş biçimi mi? Böyle söylemek de biraz
    abartılı olur (bu raddede seven yok da değil hani!).
    Dünyanın en garip takımı mı? Bu da çok belirsiz. Yoksa
    her ikisi birden mi? Bir Fenerbahçe taraftarı olarak,
    benim yüreğim ortada bir yerde çarpıyor. Oysa,
    bıktırmak pahasına tekrarlayalım: Madalyonun iki yüzü
    vardır: Yazı mı, tura mı?

    Bağış Erten







  • '' Sarı Lacivert renkler en çok Fenerbahçe'ye gider '' olay budur
  • Fener'i sevmenin de sevmemenin de binbir zorluğu
    vardır. Çünkü Fenerbahçe eğlendirir: Ondan daha renkli
    bir takım yoktur, şaşaası, cümbüşü eksik olmaz,
    taraftarı sevinirken dozunu kaçıracak, zevkten
    bayılacak kadar abartır. Gole doymaz, 103 gol bile
    ancak tatmin eder, 4-0 biten ilk yarı Fenerli için en
    ideal maçtır. ama Fenerbahçe ağlatır da: büyükler
    içinde en "ağır" yenilgileri o alır, en komik
    durumlara o düşer, en kötü yönetim ondan çıkar,
    tribünde en çok cefayı Fener seyircisi çeker; Pendik
    faciası ya da Aydın acısı yüreklerde hâlâ yaradır.



  • quote:

    Orijinalden alıntı: taytankasabası

    Fener'i sevmenin de sevmemenin de binbir zorluğu
    vardır. Çünkü Fenerbahçe eğlendirir: Ondan daha renkli
    bir takım yoktur, şaşaası, cümbüşü eksik olmaz,
    taraftarı sevinirken dozunu kaçıracak, zevkten
    bayılacak kadar abartır. Gole doymaz, 103 gol bile
    ancak tatmin eder, 4-0 biten ilk yarı Fenerli için en
    ideal maçtır. ama Fenerbahçe ağlatır da: büyükler
    içinde en "ağır" yenilgileri o alır, en komik
    durumlara o düşer, en kötü yönetim ondan çıkar,
    tribünde en çok cefayı Fener seyircisi çeker; Pendik
    faciası ya da Aydın acısı yüreklerde hâlâ yaradır.






    eksik oldu bu yüzden hep destek tam destek bizim işimiz.....




  • Futbolcu olsa kaleci, sistem olsa 2-3-5 olur, antrenör olsa kovulurdu Fenerbahçe..

    Harika
  • Fenerbahçe;

    6 Aylık bebeği chealsea ye atılan 2. golde korkutup uyandırmaktır,

    90+4 de G.Antep e atılan golde anne kucağındaki kızını ağlatmaktır.

    Fenerbahçe sessiz olun çocuk uyuyor lan deyip Karabük maçındaki tek gole deli gibi bağırmaktır.

    Yok olum ben fanatik değilim deyip, Sırf ağız dalaşına girmemek için tek başına maç izlemektir.

    Fenerbahçe demek totem demektir.

    Sabaha kadar hangisinin Fenerbahçe hangisinin gavur (avrupa maçlarında) olduğunu eşine annesine anlatmaktır.

    gs kızı sevip ilk derbiye iddiaya girip onu Fenerbahçeli bir Eş yapmaktır.

    Fenerbahçe ne anlatırsak anlatalım asla anlaşılamamktır.
  • Fenerbahçeli olunmaz, doğulur denir, doğrudur. Ancak
    doğuştan gelen özelliklerle Fenerli olunur. Sonradan
    sempati göstermek çok zordur. Çünkü bir kez dışarıda
    kaldıysanız, çemberin içine girmek güçleşir. Çemberin
    içi dışarıya, dışı da içeriye sevecen bakmaz. "Dış
    görünüşüyle" yargılanmak en çok Fener'in kaderidir.
    Kendi ülkesinde, dışarıdan bu kadar itici görünen bir
    Real Madrid, bir de Bayern München vardır. Oysa
    "içeriden" bakanlar, yani sevdalılar için her şey toz
    pembedir. Fener'den öteye hayat yoktur. Hatta başka
    bir takımı insan neden tutar, bu bile merak konusudur.
    Zaten içgüdüsel, gözü kapalı sevmek karasevdalılarla
    Fenerbahçelilere yakışır.






  • Şehrimin en ünlü restorantlarından birinin sahibi koyu Galatasaraylıdır tesadüf bir gün bir sohbet esnasından futbol konuşuluyordu. Adamın söylediği cümleler aynen şöyle " Yemişim Galatasarayı Beşiktaşı bana Fenerbahçe lazım benim dükkanımı mekanımı en çok Fenerbahçe dolduruyor..."

    Olumlu ya da olumsuz hakkında en çok tartışılan takım hep Fenerbahçe olmuştur.
  • Ne zaman takımıma karşı garip hissetsem, kafam karışsa döner bu güzel yazıyı okurum ve kendime gelirim. Şu aralar benim gibi hisseden çok taraftar olduğunu bildiğimden konuyu uyandırma ihtiyacı hissettim. Umarım bir nebzede olsa okuyana birşeyler katar.
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.