Şimdi Ara

Eski AB Temsilcisi[ajanı] KAREN FOGG'un E-postalarını Ele Geçiren Hacker ile Söyleşi

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
1
Cevap
0
Favori
607
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • quote:

    KAREN FOGG
     Eski AB Temsilcisi[ajanı] KAREN FOGG'un E-postalarını Ele Geçiren Hacker ile Söyleşi



    Olay hafızalarda hala canlı. İşçi Partisi genel başkanı Doğu Perinçek, 7 Şubat 2002 günü düzenlediği basın toplantısında, Madam Fogg'un e-postalarını ele geçirdiklerini açıkladı. Peşpeşe düzenlediği toplantılarda ortaya çıkan tablo şuydu: Madam Fogg, ele geçirilen yedi bin küsur e-postanın muhteviyatından anlaşıldığına göre, temsilcilik görevinin hudutlarını çok aşmış; Türkiye'de fiilen bir beşinci kol hareketi örgütlemeye girişmiş; bu bağlamda gazeteciler, akademisyenler, sivil toplum örgütleri ve kimi bürokratlarla bir 'şebeke' teşkil etmiş. Büyük bütçelerle oluşturulan gruplar Brüksel'e bağlanmışlar.

    DOĞU PERİNÇEK


    Madam Fogg ülkeyi terk etmeye mecbur kaldı.

    E-postaların muhteviyatı bir yana, kim tarafından ve nasıl ele geçirildiği de tartışılan konular arasındaydı. Rivayet muhtelifti. Mit, Jitem, Emniyet, Ordu veya genel olarak 'derin devlet' diyenler çoğunluktaydı. Dile getirilen bir diğer ihtimale göre, bu işin arkasında AB içinde Türkiye'nin üyeliğini istemeyenler bulunuyordu. Üçüncü ihtimal ise bunun bir bilgisayar korsanlığı (hacking) olayı olduğuydu. 'Perinçek'in Teknik Ekibi' diye dalgasını geçenler de vardı bu ihtimalle.

    Karen Fogg'un e-postalarını ele geçiren ve İşçi Partisine ileten bilgisayar korsanıyla, Ahmet Mehmet’le konuştuk.

    ********

    Kendinizi bir 'hacker' olarak tanımlar mısınız?

    Fiilen öyleyim aslında. Ama, bir ‘hacker’ın teorik müktesebatına sahip olduğumu söyleyemem. Bilgisayar konusundaki bilgim, sıradan kullanıcının üzerinde...

    Karen Fogg’un bilgisayarına girip yazışmalarını ele geçirdiniz ve bunu , ‘uzman’lığınız olmadan yaptığınızı söylüyorsunuz? Nasıl oluyor bu?

    İki imkanımı değerlendirdim, diyebilirim. Birincisi ‘cüret’. Bu çeşit bir iş her şeyden evvel cüret gerektiriyor. İkincisi ise bir iki ecnebi lisandan anlamak. Böylece hem internette bilgisayar güvenliğiyle ilgili gelişmeleri ve dökümanları takip edebiliyordum, hem de nüfuz ettiğim sistemde karşıma çıkan birkaç dilde yazılmış evrakın manasını sökebiliyordum.

    İnternette sörf yaparak ve biraz yabancı dil bilerek, insan bir Büyükelçiliğin bilgisayar sistemine sızabiliyor mu?

    Haklısınız. Biraz tuhaf. Belki şu sizi tatmin eder. Türkiye’deki Avrupa Temsilciliğinin bilgisayar sistemi çok özel koruma duvarları arkasında değildi. Niye böyleydi derseniz; sadece aptallıktan değil, derim. Asıl neden pervasızlıktı bana göre. Temel bir tutum bu onlar için. Türkiye’de pek pervasızlar. Aptallık bunun bir sonucu.

    Çok kolaydı yani?

    Tam öyle değil. İşin çocuk oyuncağı veya zahmetsiz olduğu anlamına gelmez bu. Bilakis. Ama şu da doğru: Evet, internette sörf yaparak ve biraz yabancı dil, tercihen İngilizce bilerek bu işleri kıvırabilirsiniz. Çünkü internet bir çöplük ama karıştırınca çok iyi şeyler de çıkabiliyor. Bu, modern çöplüklerin genel bir özelliği değil mi zaten?

    İnternet, çöplük...?

    Burada bir farklılık var tabii, hak da yemeyelim. İnternet bir paylaşım ortamı. Kuvvetli bir otoriteden de şimdilik azade. Şimdilik, diyorum, çünkü bunun çaresine bakmayı düşünüyorlar muhakkak ki. Benim Karen Fogg hadisesinde kullandığım kodu –hatırladığım kadarıyla- bir Çinli yazmıştı, mesela. Çinli bunu “C” programlama dilinde yazdığı için ben onu kullanmadım da, PC’mde daha kolay çalıştırdığım “Perl” versiyonunu kullandım. Bunu C’den Perl’e çeviren de bir İranlıydı! Görüyorsunuz, bunlar muhalif ülkelerin vatandaşları hep. İnternet böyle bir yer işte.

    Evet, güzel bir dayanışma örneği gibi görünüyor. Ama Karen Fogg’a dönersek...? Nasıl başladı bu iş?

    2001 yazı başıydı. Bir Nadire Mater olayı patlak vermişti, hatırlayacaksınız. Bu hanım AB fonlarından desteklenen bir kitap yayımlamıştı. Mehmedin Kitabı, diye. Türk ordusuna hakaretler yağdıran, bir küfür kitabıydı. Ben de kendimi milliyetçi olarak tanımlarım. Ne demek milliyetçi? Bunun ilkin bir hissiyat olduğunu söyleyeyim. Fikri çerçevesi de, bu çerçeveyi doldurduğunuz ayrıntılar da başka başka olabildiği için, tafsilata girmeyeyim.

    AB temsilciliğiyle derdim böyle başladı. Bardağı taşıran damla bu oldu yahut.



    ALINTIDIR



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi mucitmuzo -- 17 Temmuz 2006; 5:10:18 >







  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.