Şimdi Ara

Ey genç, cevap senin elinde!

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
35
Cevap
0
Favori
1.234
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Bir zamanlar, iki kızıyla birlikte yaşayan yaşlı bir adam vardı. Kızları, herşeyi merak eder ve pek çok soru sorarlardı. Babaları soruların kimine cevap verebilirken, kimilerini cevapsız bırakırdı. Ve kısa bir süre sonra kızlar, tüm sorularına cevap verebilecek birine ihtiyaç duymaya başladılar. Bu nedenle babaları onları, dağda tek başına yaşayan bir bilgenin yanına göndermeye karar verdi.
    Kızlar, kısa bir süre sonra bilgenin yanına gittiler ve ona, ardı arkası kesilmeyen sorular sormaya başladılar. Sorular, sorular, sorular... Babalarının aksine, bilge kızların tüm sorularını cevaplayabiliyordu.
    Aradan aylar geçti. Giderek, kızların canı sıkılmaya başlamıştı. Ne sorarlarsa sorsunlar, bilge kişi soruları tek tek cevaplayabiliyordu. Zaman geçtikçe bilgenin her soruyu cevaplayabilmesi karşısında kızmaya başladılar. Ona bir oyun oynayıp, cevaplayamayacağı bir soru bulmaya karar verdiler.
    Bir gün büyük kız kardeş, elinde, masmavi, sevimli bir kelebekle geldi eve.
    “Aklıma çok güzel bir fikir geldi” dedi, küçük kız kardeşine. “Bu güzel kelebeği ellerimde saklayacağım ve bilgeye gidip, ellerimin içindeki kelebeğin canlı mı yoksa ölü mü olduğunu soracağım.”
    Sonra da, bilgeye oynayacağı oyunu açıkladı:
    “Bilge kelebeğin ölü olduğunu söylerse, ellerimi açacağım ve kelebeği serbest bırakacağım. Canlı olduğunu söylerse, o zaman ellerimi sıkıca kapatacağım ve ‘Bilemediniz işte... Kelebek ölü’ diyeceğim. Yani ne cevap verirse versin, sonunda sorumun doğru cevapını bilememiş olacak.”
    İki kız kardeş, akıllarına koyduklarını yapmak için gittiler, bir ağacın altında oturan bilgeye bir soru sormak istediklerini söylediler. Büyük kız kardeş, arasında kelebeği sakladığı ellerini uzatarak, bilge kişiye sordu:
    “Ellerimin arasında bir kelebek var” dedi. “Söyleyebilir misiniz, bu kelebek canlı mı yoksa ölü mü ?”
    Bilge kişi, iki kız kardeşin yüzlerine baktı ve bir süre birşey söylemedi. Sonra gülümseyerek onlara, yaşamları boyunca kulaklarında küpe olarak kalacak bir yaşam dersi verdi:
    “Sen akıllı bir kızsın” dedi. “Bu sorunun cevabı da, aynen kelebek gibi, senin ellerinde...”

    ________________

    Genç... Delişmen... Kanı hızlı akan...
    Hayata meydan okuyan ve onu test etmek isteyendir, genç. Hayatın bizatihi bir test, bir sınav olduğunu kolayca anlayamayan; türlü türlü tercihler arasında sekerken, hayatın yüzeyinde kayıp gittiğini farkedemeyen de genelde gençlerdir...
    O yüzden değil midir, o şerefli sözde "Gençlerin en hayırlısı yaşlılara benzeyendir" buyrulmuştur. Yaşı genç olsa da, bir yaşlının bilgeliğini kuşanabilen, hayatın derinine inebilen, sorularının cevaplarının aslında hep kendi elinde saklı olduğunu bilebilen gençtir, hayırlı genç.
    İnsan en çok gençken zalimdir Ve en çok da kendine zalimdir.
    Odağını kendine değil de dışarıya ayarladığında kendine zulme inen ilk basamağa adım atmıştır. Onun insafsız eleştiri oklarından herkes nasibini alır, kendisi hariç!
    Oysa, insan öncelikle kendinden sorumludur. Çevresini, toplumunu, dünyasını değiştirmenin yolunun kendinden geçtiğini anladığında, genç bilgelik yoluna girmiş demektir.
    Ellerinin yıkmak için değil, yapmak için; reddetmek için değil, kucaklamak için; yumruk yapıp sıkmak için değil, duayla gökyüzüne açılmak için verildiğini farkettiğinde, işte o zaman, genç, hayat karşısında özgür olabilecektir.
    O zaman, bir kelebek narinliğinde eline emanet edilen gençlik nimetinin kıymetini bilebilecektir...


    Murat Ciftkaya







  • Gençlik hakkında benim de söyleyecek bir kaç şeyim var.
    Bugün zamanında genç olan ve fakat gerekli ailevi eğitimi alamamış ihtiyarların bazı taşkın gençler için şöyle söylediğine tanık oluyoruz. "Gençlikte yapılır..." Evet, maalesef yeterince akıllı ve bilgili olmayan bir ihtiyarın yorumu ancak bu kadar olabiliyor. Bunları örnek alarak ve bunların tecrübelerinden yararlanarak biryerlere gelmek isteyen gencin de ilerde olacağı faklı olmayıp gençliğine gençlik demek de benim kendi inancıma göre mümkün değildir.
    Bu konuda verebileceğim bir örnek; Kabil Habil'i öldürdüğünde O'nu ne yapacağını bilemedi. Bunu ona bir kuş öğretti. Hayvanlarla konuşabilme, insanın uçabilmesi yanlışım yoka Hz. Süleyman'dan öğrendik. Gemileri Hz. Nuh'dan öğrendik ve Hz. Davud'tan zırh yapmayı. İnsanlar ne öğrendilerse ya Peygamberler Allah'ın öğretmesi ve izniyle öğrettiler. Ya da Allah'ın vücutlarına imkan ve genlerine bilgisini verdiği hayvanlardan öğrendik. Zaten Allah'ımız da Hz. Adem'e eşyayı öğretip önce meleklere sormamış mı ? Sonra Hz. Adem sorulan şeylerin adlarını söylememiş mi ? Bugün kibirlenen akıl ve deney Allah'ın yarattıklarını anlama ve Allah'ın yaratıklarını örnek alarak birşeyler üretmekten öte nedir ?
    Bütün bunları söylememin sebebi Allah'ın izniyle bizim için güzel bir örnek olan Habil ile Kabil'in kurban olaylarındaki bir anlamdır. Allah mü'minlerin dünyayı ahiret karşılığında satarak kârlı bir iş yapan kişiler olduklarını söylüyor.
    Kabil ile Habil kurbanlarını sunduklarında Kabil'in kurbanı kabul olmamıştı. Çünkü o elde ettiği ürünlerin iyilerini değil çürüklerini seçmişti. Bu durumun neticesinde kurbanı kabul olmadı ve o'nu ebedi saadetten uzaklaştıracak bir fiile yöneltti.
    Buradan çıkarabileceğimiz çok mühim bir ders var. Eğer mü'min kişi dünyasını ahireti için terkeden kimse ise, dünyanın tadlarının en fazla alınabileceği gençliği Allah'a sunmak en güzel kurban değil midir yaradana. İhtiyarlayınca zaten yapamayacağın şeyleri yapmadığın için övünemezsin. Fakat yaşlılığn verdiği bazı fiziksel durumlar ibadetini de güzel yapmana engel olur. Bu durumda, yani yaşlanınca Allah'a yönelen adam Kabil gibi, Kabil'in çürük ürünleri kurban olarak sunması gibi, Allah'a taze ömrünü değil de çürümüş bedenini sunmuş, ibadet etmek için bedenin çürümesini beklemiş olmaz mı ?
    O zaman gençken, bir çok günahı rahatça işlemeye kabiliyetin varken, onlardan Allah rızası için uzak durmak, o genç bedeni ibadetle yormak Habil'in yaptığı gibi samimi ve güzel bir kurban olmaz mı ?
    Allah yoluna kurban vermede Kabil'in yolunu seçenin kurbanının kabul olmaması tehlikesi ve sonunda Kabil gibi ebedi saadetten mahrum olma tehlikesi, gençlikte alınacak üç beş geçici zevkten daha mı önemsizdir ?
    Bu gün sokaklarda gezip tozan, aklı fikri kızda, kadında olan, içki eğlence derdine düşmüş gençlerin de hallerini görüyoruz. İnsan dıştan bakınca sanki halleri güzelmiş gibi görünüyor. Ama biraz derine indiğinde onların ne buhranlarda ne acılarda oldukları görünüyor. Belki bu hayatın belli bir süre sürmesi o acılara karşı onları da bağışık hale getiriyordur. Ama işte bu artık kurtuluşun zor olduğu bir evredir. Bu duruma gelenin yaşlılıkta dönme şansı bile olduğunu sanmıyorum. Çünkü o tür bir yaşamın artık hüzün vermez bir hale gelmesi ancak kalbin ölmesi ile mümkün olabilir.

    Bunları söyleyen ben de ömrümün en güzel yıllarını Allah'a adamış olmayı, o kadar akıllı olabilmeyi isterdim. Ama olamadım. Hala da olamıyorum. Ama gençlik ve onun gerekleri denen safsatalarda da kendimi kaybetmediğim için Allah'a şükrederim.

    Delikanlı - Tarih: 10/6/2008 Yazan: etusch

    Delikanlı; tam olarak, hayat tecrübesi zayıf, hiçbir şeyin özünü bilemeyen, yaşayıp göreceği, duyup dinlemeyeceği çok şey olan geleceğin ihtiyar ve nisbeten bilgili ve tecrübeli insanın bugünkü toy haline verilen addır. Delikanlı hamdır. Çektiği acılar çoğu zaman yersizdir. Bir lidere muhtaçtır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi etusch -- 31 Mart 2009; 23:51:32 >




  • Yasitlarimi anlamakda zorluk çekiyorum artik!

    Etusch, yazini yarin okuyacagim insallah.

    Hayirli geceler.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: üşkufe

    Yasitlarimi anlamakda zorluk çekiyorum artik!

    Etusch, yazini yarin okuyacagim insallah.

    Hayirli geceler.

    Sana da hayırlı geceler üşkufe. Yaşıtlar konusu bizim gibileri ortak sorunu sanırım. Bir arkadaşım şöyle demişti. İş yerinde hep yaşı büyük olanlarla iyi anlaşıyorum. Gençlerle anlaşamıyorum onlara bana çok toy geliyor. Bu kibirden değil gerçekten öyle. Hala oyunda oynaştalar şairin tabiriyle.
  • Orjinalden alıntı: etusch

    Gençlik hakkında benim de söyleyecek bir kaç şeyim var.
    Bugün zamanında genç olan ve fakat gerekli ailevi eğitimi alamamış ihtiyarların bazı taşkın gençler için şöyle söylediğine tanık oluyoruz. "Gençlikte yapılır..." Evet, maalesef yeterince akıllı ve bilgili olmayan bir ihtiyarın yorumu ancak bu kadar olabiliyor. Bunları örnek alarak ve bunların tecrübelerinden yararlanarak biryerlere gelmek isteyen gencin de ilerde olacağı faklı olmayıp gençliğine gençlik demek de benim kendi inancıma göre mümkün değildir.

    Evet, ibadetin bahanelerinden birisi, henüz genç olmaktir. Gariptir ki, ibadete ve namaza daha bir sevkle sarilmamizi saglamasi gereken gençlik, bazen engelmis gibi gösterilir. Nefsimiz ve çevremiz "Daha gençsin, yaslaninca kilarsin." diyelir. Halbuki yaslanincaya kadar yasayacagimiza dair kimin garantisi var? Kim Azrail'le sözlezme yapmis ki? Ölüm genç ihtiyar dinliyor mu? Diyelim, bize özel olarak garanti verildi, 100 sene yasayacagiz. Namaza ne zaman baslayacagiz? Ölçü nedir? 60 yasinda mi, 80 mi, 90 mi, yoksa ölmeden bir gün önce mi? Peki erginlik çagindan itibaren yaptiklarimizin hesabi sorulmayacak mi bize? Allah, "Ey yaslilar, namaz kilin." mi diyor, yoksa, "Ey iman edenler, namaz kilin." mi diyor? Islami yasamak yaslilar isi mi? Peygamberimiz (sav), her insanin Allah huzurunda gençligini nerede geçirdiginden hesaba çekilecegini buyuruyor. Bu gerçekleri bildigimiz halde nasil olur da ezan okunurken ilgisiz kalabiliriz?

    Bu konuda verebileceğim bir örnek; Kabil Habil'i öldürdüğünde O'nu ne yapacağını bilemedi. Bunu ona bir kuş öğretti. Hayvanlarla konuşabilme, insanın uçabilmesi yanlışım yoka Hz. Süleyman'dan öğrendik. Gemileri Hz. Nuh'dan öğrendik ve Hz. Davud'tan zırh yapmayı. İnsanlar ne öğrendilerse ya Peygamberler Allah'ın öğretmesi ve izniyle öğrettiler. Ya da Allah'ın vücutlarına imkan ve genlerine bilgisini verdiği hayvanlardan öğrendik. Zaten Allah'ımız da Hz. Adem'e eşyayı öğretip önce meleklere sormamış mı ? Sonra Hz. Adem sorulan şeylerin adlarını söylememiş mi ? Bugün kibirlenen akıl ve deney Allah'ın yarattıklarını anlama ve Allah'ın yaratıklarını örnek alarak birşeyler üretmekten öte nedir ?

    Allah, insanlara mesajini duyurmak için peygamberler ve kitap göndermistir. Tipki bir ögrencinin ders kitaplarina ve ögretmene ihtiyaci oldugu gibi. Ne yazik ki, bazi insanlar seytana ve nefislerine uyup, dünyanin zevki ve lezzeti ugruna Allah'in unutmuslardir. Oysa ki, o insanlar bir sinege dikkatle baksalar ne kadar harika bir sanat eseri oldugunu göreceklerdir. Ve bu harikalikta Allah'in ilmini ve kudretini bulacaklardir. Ama onlar seytana ve nefislerine uydular. Düsünmediler ki, insanin dünyaya gönderilmesi ne kadar müthis harikalarla doluysa, tekrar dirip hesap vermesi de öyle olacaktir...

    Bütün bunları söylememin sebebi Allah'ın izniyle bizim için güzel bir örnek olan Habil ile Kabil'in kurban olaylarındaki bir anlamdır. Allah mü'minlerin dünyayı ahiret karşılığında satarak kârlı bir iş yapan kişiler olduklarını söylüyor.
    Kabil ile Habil kurbanlarını sunduklarında Kabil'in kurbanı kabul olmamıştı. Çünkü o elde ettiği ürünlerin iyilerini değil çürüklerini seçmişti. Bu durumun neticesinde kurbanı kabul olmadı ve o'nu ebedi saadetten uzaklaştıracak bir fiile yöneltti.
    Buradan çıkarabileceğimiz çok mühim bir ders var. Eğer mü'min kişi dünyasını ahireti için terkeden kimse ise, dünyanın tadlarının en fazla alınabileceği gençliği Allah'a sunmak en güzel kurban değil midir yaradana. İhtiyarlayınca zaten yapamayacağın şeyleri yapmadığın için övünemezsin. Fakat yaşlılığn verdiği bazı fiziksel durumlar ibadetini de güzel yapmana engel olur. Bu durumda, yani yaşlanınca Allah'a yönelen adam Kabil gibi, Kabil'in çürük ürünleri kurban olarak sunması gibi, Allah'a taze ömrünü değil de çürümüş bedenini sunmuş, ibadet etmek için bedenin çürümesini beklemiş olmaz mı ?
    O zaman gençken, bir çok günahı rahatça işlemeye kabiliyetin varken, onlardan Allah rızası için uzak durmak, o genç bedeni ibadetle yormak Habil'in yaptığı gibi samimi ve güzel bir kurban olmaz mı ?
    Allah yoluna kurban vermede Kabil'in yolunu seçenin kurbanının kabul olmaması tehlikesi ve sonunda Kabil gibi ebedi saadetten mahrum olma tehlikesi, gençlikte alınacak üç beş geçici zevkten daha mı önemsizdir ?

    Genç olmak, bizi ibadete dört elle sarilmaya sevk etmelidir. Cünkü gençlik, hayirli isler yapmaya en güzel vasitadir. Gençlikteki enerji ve heyecani, Allah yolunda degerlendirmek gerekir.


    Bu gün sokaklarda gezip tozan, aklı fikri kızda, kadında olan, içki eğlence derdine düşmüş gençlerin de hallerini görüyoruz. İnsan dıştan bakınca sanki halleri güzelmiş gibi görünüyor. Ama biraz derine indiğinde onların ne buhranlarda ne acılarda oldukları görünüyor. Belki bu hayatın belli bir süre sürmesi o acılara karşı onları da bağışık hale getiriyordur. Ama işte bu artık kurtuluşun zor olduğu bir evredir. Bu duruma gelenin yaşlılıkta dönme şansı bile olduğunu sanmıyorum. Çünkü o tür bir yaşamın artık hüzün vermez bir hale gelmesi ancak kalbin ölmesi ile mümkün olabilir.

    Ne kadar genç "Inanmiyorum, yok böyle bir sey" dese de çok derinlerdeki "Allah var, seni yaratan O!" haykirislari duyulur. Ama itiraf edemez bir türlü. Bütün bunlar yanlis bildikleri inanç yüzünden. Bu bir toplum suçudur, bir egitim suçudur, bir yönetim suçudur. Gençlere iman ve inanç verilmezse asi, isyankar ve yikici bir gençlik kendiliginden yetismis olur. Sonra da "Neden gençler anarsist oldu" derler... Bu isten payi olanlar baksin ve titresin!

    Cevremdeki yasitlarimdan ilk gelen sorular söyle oluyor:
    Niçin bana herkes zulmediyor? Neden Allah bana acimiyor? Niçin bu duruma düsürüldüm? Benim suçum, günahim neydi? Neden Allah bu adaletsizlige ve haksizliga göz yumuyor? Sonuna kadar böyle yasamaya mecbur muyum? Öyle ise ne için digerleri çok iyi hayat sürüyorlar da ben ayaklar altinda eziliyorum? Iste ateistligin, devrimciligin, hak ve esitlik felsefenin temeli bu.

    Allah bize kullanmamiz için iki mükemmel emanet vermistir: birincis, kendi vücüdumuz ve hayatimiz, ikicisi de kainat ve içindeki binlerce nimetler. Eger insan hayati ve kainat düzeni insan eliyle bozulup, karmasik hale getirilmez de, dogal bir sekilde yaradilisina ve verilis hikmetine uygun kullanilirsa, insanlar hiçbir prolem yasamazlar. Bütün sikintilarin kaynagi (hasa) Allah'in adaletsizliginden degil, insanlarin kendi elleriyle hayati bozmalarindan kaynaklaniyor.
    Örnek vereyim, simdi bir odaya zengin bir adam gelse, sizlere para dagitsa ama baziniza az, baziniza da çok verse. Sen o adama, "Neden bana az verdin de digerlerine çok verdin?" diyebilir misin? Dersen çok nezaketsizlik etmis olursun, degil mi? Cünkü, verilen paralar senin hak etmedigin ve sana ait paralar degildir. O adam acimis, sana yardim etmis. Ama yardim miktarini da kendisi takdir etmis. Bu durumda sizin sikayet etme hakkiniz olamaz. Eger olursa, vermis oldugu parayi da alabilir.
    Bu dünya, imtihan dünyasi oldugu için, az verdiklerini az hesapla, çok verdiklerini de çok hesapla imtihan ediyor.



    "Bunları söyleyen ben de ömrümün en güzel yıllarını Allah'a adamış olmayı, o kadar akıllı olabilmeyi isterdim. Ama olamadım. Hala da olamıyorum. Ama gençlik ve onun gerekleri denen safsatalarda da kendimi kaybetmediğim için Allah'a şükrederim."

    Elahmdülillah...
    Mevlam dünya ve ahiret her türlü imtihaninda muvaffak kilsin. Hz. Allah ögrendiklerin ve bildiklerin ile amel ettirsin insallah...



    Delikanlı - Tarih: 10/6/2008 Yazan: etusch

    Delikanlı; tam olarak, hayat tecrübesi zayıf, hiçbir şeyin özünü bilemeyen, yaşayıp göreceği, duyup dinlemeyeceği çok şey olan geleceğin ihtiyar ve nisbeten bilgili ve tecrübeli insanın bugünkü toy haline verilen addır. Delikanlı hamdır. Çektiği acılar çoğu zaman yersizdir. Bir lidere muhtaçtır.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: üşkufe

    Elahmdülillah...
    Mevlam dünya ve ahiret her türlü imtihaninda muvaffak kilsin. Hz. Allah ögrendiklerin ve bildiklerin ile amel ettirsin insallah...


    Amin, ecmain. Teşekkür ediyorum.
    Peygamberimiz (s.a.s.) Allah'ım bana senin, seni sevenin ve beni sana ulaştıracak şeylerin sevgisini ver diye dua edermiş. İnşaallah bizim de kalbimize Allah, O'nu sevenlerin sevgisi, başta Hz. Peygamber olmak üzere arkadaşları ve onlardan sonraa gelenlerle alimlerin sevgisini ve bizi Allah'a ulaştıracak şeylerin sevgisini yani ibadet ve ilim sevgisini verir.
    Herşeyde O'na muhtaç olduğumuz inancını ve fikrini bizden hiçbir zaman eksik etmez inşaallah.

    />




  • quote:

    Orjinalden alıntı: etusch


    quote:

    Orjinalden alıntı: üşkufe

    Elhamdülillah...
    Mevlam dünya ve ahiret her türlü imtihaninda muvaffak kilsin. Hz. Allah ögrendiklerin ve bildiklerin ile amel ettirsin insallah...


    Amin, ecmain. Teşekkür ediyorum.
    Peygamberimiz (s.a.s.) Allah'ım bana senin, seni sevenin ve beni sana ulaştıracak şeylerin sevgisini ver diye dua edermiş. İnşaallah bizim de kalbimize Allah, O'nu sevenlerin sevgisi, başta Hz. Peygamber olmak üzere arkadaşları ve onlardan sonraa gelenlerle alimlerin sevgisini ve bizi Allah'a ulaştıracak şeylerin sevgisini yani ibadet ve ilim sevgisini verir.
    Herşeyde O'na muhtaç olduğumuz inancını ve fikrini bizden hiçbir zaman eksik etmez inşaallah.

    />



    Amin, insallah...




  • "Bir asker, namaz kılan (en zor şartlarda bile terk etmeyen) diğer askere sordu:
    Arkadaş kaçıncı asırda yaşıyoruz? Niçin kendini zahmete sokup her gün 5 defa namaz kılıyorsun.
    -Namaz kılan asker, tam o sırada uzaktan görünen teğmeni gösterdi:
    -Şu insan; niçin yanından geçerken toplanıyor, selam veriyor ve bütün emirlerine itaat ediyorsun. "yat" dese yatıyor, "kalk" dese kalkıyorsun?
    O da senin gibi iki ayağı, iki eli ve bir başı olan bir insan değil mi?
    Diğer asker cevap verdi:
    -Evet! O da benim gibi bir insan ama rütbesi var, omuzun da yıldızı var!

    Namaz kılan askerin cevabı:

    -Ey arkadaş! Sen omuzun da bir tane yıldızı var diye senin gibi bir insana
    itaat ediyorsun da ben, yerdeki kumlar adedince yıldızları olan ve hepsini
    tespih tanesi gibi kudret eliyle çeviren bir zata niçin itaat etmeyeyim?
    Niçin namaz kılıp emrini yerine getirmeyeyim?"




  • quote:

    Orjinalden alıntı: üşkufe

    "Bir asker, namaz kılan (en zor şartlarda bile terk etmeyen) diğer askere sordu:
    Arkadaş kaçıncı asırda yaşıyoruz? Niçin kendini zahmete sokup her gün 5 defa namaz kılıyorsun.
    -Namaz kılan asker, tam o sırada uzaktan görünen teğmeni gösterdi:
    -Şu insan; niçin yanından geçerken toplanıyor, selam veriyor ve bütün emirlerine itaat ediyorsun. "yat" dese yatıyor, "kalk" dese kalkıyorsun?
    O da senin gibi iki ayağı, iki eli ve bir başı olan bir insan değil mi?
    Diğer asker cevap verdi:
    -Evet! O da benim gibi bir insan ama rütbesi var, omuzun da yıldızı var!

    Namaz kılan askerin cevabı:

    -Ey arkadaş! Sen omuzun da bir tane yıldızı var diye senin gibi bir insana
    itaat ediyorsun da ben, yerdeki kumlar adedince yıldızları olan ve hepsini
    tespih tanesi gibi kudret eliyle çeviren bir zata niçin itaat etmeyeyim?
    Niçin namaz kılıp emrini yerine getirmeyeyim?"

    Çok Güzel Bir Yazı




  • quote:

    Orjinalden alıntı: etusch

    Üstad Necip Fazıl'a da gerçekten namaz kılıyor musun diye hayretle soranlar olmuş. Menderes'i anlattığı bir kitabında yazıyordu. Bu milleti nasıl bu kadar gariban duruma düşürebildiler aklım almıyor. Bizim niyetimiz elbetteki Allah rızası olmasına rağmen bilimsel denen methodlarla da incelendiğinde islam ilkelerinin kişi ve toplumu nasıl kuvvetlendiren bir yapıya sahip olduğu insana nasıl sağlam bir karakter verdiği ortaya çıkacaktır. Yoga vs bir sürü saçmalığı yapan insanlar iş islama gelince cahilane ve üstünkörü o lafı, o beylik lafı rahatça kullanacak kadar aptallar; çağdışı.



    ...
    Vazgeçtim, birsey yazamiyorum(!)
    Öfkeyle kalkarsam, zarar vermeden oturmayacagimi biliyorum.
  • çok güzel yazılar yazmışsınız teşekkürler
    ama birileri böyle topiclerden rahatsız olabiliyor hala böyle biri çıkmamış şaşırdım
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Celtic

    çok güzel yazılar yazmışsınız teşekkürler
    ama birileri böyle topiclerden rahatsız olabiliyor hala böyle biri çıkmamış şaşırdım

    Benim de son yazımı yazarken aklıma geldi.
    />

    Ama onlara göre kendimizi kısıtlayamayız.
    />




  • quote:

    Orjinalden alıntı: üşkufe


    quote:

    Orjinalden alıntı: etusch

    Üstad Necip Fazıl'a da gerçekten namaz kılıyor musun diye hayretle soranlar olmuş. Menderes'i anlattığı bir kitabında yazıyordu. Bu milleti nasıl bu kadar gariban duruma düşürebildiler aklım almıyor. Bizim niyetimiz elbetteki Allah rızası olmasına rağmen bilimsel denen methodlarla da incelendiğinde islam ilkelerinin kişi ve toplumu nasıl kuvvetlendiren bir yapıya sahip olduğu insana nasıl sağlam bir karakter verdiği ortaya çıkacaktır. Yoga vs bir sürü saçmalığı yapan insanlar iş islama gelince cahilane ve üstünkörü o lafı, o beylik lafı rahatça kullanacak kadar aptallar; çağdışı.



    ...
    Vazgeçtim, birsey yazamiyorum(!)
    Öfkeyle kalkarsam, zarar vermeden oturmayacagimi biliyorum.

    />




  • Güzel paylaşımlar
  • quote:

    Orjinalden alıntı: etusch

    Sana da hayırlı geceler üşkufe. Yaşıtlar konusu bizim gibileri ortak sorunu sanırım. Bir arkadaşım şöyle demişti. İş yerinde hep yaşı büyük olanlarla iyi anlaşıyorum. Gençlerle anlaşamıyorum onlara bana çok toy geliyor. Bu kibirden değil gerçekten öyle. Hala oyunda oynaştalar şairin tabiriyle.


    Maalesef...

    Inan yasitlarimi hep anlamaya çalistim ama olmuyor.

    Hayirli geceler.
  • Gençliğe Hitabe

    Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre... Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet... İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet... Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur'ân'ında 'belhüm adal-hayvandan aşağı' dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü? .... Son yarım asır! .. İşgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedî helâke mahkûmiyet... İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilâkı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...

    Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün 'dikey'leri 'yatay' hale getirecek bir çığlık kopararak 'mukaddes emaneti ne yaptınız? ' diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...

    Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik...

    Halka değil, Hakka inanan; meclisinin duvarında 'Hakimiyet Hakkındır' düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik...

    Emekçiye 'Benim sana acıdığım ve seni koruduğum kadar sen kendine acıyamaz, kendini koruyamazsın! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın! ' diyecek... Kapitaliste ise 'Allah buyruğunu ve Resûl emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın! ' ihtarını edecek... Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik...

    Bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde yanıp kavrulan ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan taşa çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı, Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezheb, ortada ne kadar illet varsa devasının ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin İslâmda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütün insanlığa model teşkil edecek bir gençlik...

    'Kim var? ' diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert 'ben varım! ' cevabını verici, her ferdi 'benim olmadığım yerde kimse yoktur! ' fikrini besleyici bir dâva ahlâkına kaynak bir gençlik...

    Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispetle usûle, stratejiye uygun bir gençlik...

    Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifirî karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik...

    Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı, çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi, mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hâsılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik...

    Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara 'siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi! ' diyecek ve gerçek müslümanlığın 'nasıl'ını ve 'ne idüğü'nü her haliyle gösterecek bir gençlik...

    Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezayı bütün yıldızlariyle manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak, ve O'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak tanımayacak ve O'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik...

    İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum. Şekillenmesi, billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbaz kodomanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerimden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil! Allahın selâmı üzerine olsun...

    Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!

    Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es! ...


    Necip Fazıl Kısakürek




  • quote:

    Orjinalden alıntı: etusch

    Gençliğe Hitabe



    Halka değil, Hakka inanan; meclisinin duvarında 'Hakimiyet Hakkındır' düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik...





    Bu nasıl bir terbyesizliktir kimin neyin hakkı..Hakkınızı yerler gıkınız çıkmaz..Tamam burda diğer sanatlar başlığı altında imam_ı azamlık yapıyorsununz ama bazen boyunuzu aşan cümleler yazıyorsunuz..
  • quote:

    Orjinalden alıntı: дltuğ


    quote:

    Orjinalden alıntı: etusch

    Gençliğe Hitabe



    Halka değil, Hakka inanan; meclisinin duvarında 'Hakimiyet Hakkındır' düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik...





    Bu nasıl bir terbyesizliktir kimin neyin hakkı..Hakkınızı yerler gıkınız çıkmaz..Tamam burda diğer sanatlar başlığı altında imam_ı azamlık yapıyorsununz ama bazen boyunuzu aşan cümleler yazıyorsunuz..

    Burada biz kendimize göre makale ve yazılar paylaşıyoruz. Senin gibilerle tartışmak istemiyoruz. Lütfen bilinçsizce kullandığın bütün kavram ve kelimelernide alıp git.
    />




  • Makale imiş meclis duvarında görmek istedikleri "hakimiyet hakkındır" yazısı..hastalıklı beyinlerin hastalıklı takırtılarıdır ancak..Tartışılacak neyi var bu yazılanların orası da ayrı bir mevzu..birde utanmadan yazmış kendimizce yazılarımızı paylaşıyoruz diye..Ne hale geldi güzelim ülkenin gençliği..atan ceddin bunlar için savaşsın sen gel sanal alemde klavyeye dokunarak bunları dile getir..
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.