Şimdi Ara

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA'yı kaybettik...

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
14
Cevap
0
Favori
1.233
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Altunizade'deki Başkent Üniversitesi İstanbul Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Kürşad Tokel, Anadolu Ajansı muhabirine yaptığı açıklamada, 94 yaşındaki şair Dağlarca'nın, kronik böbrek yetmezliği ve kateter enfeksiyon sebebiyle 28 Eylül 2008 tarihinde bir başka hastaneden hastanelerine getirildiğini belirtti.

    O tarihten bu yana hastanede tedavi altında bulunan Dağlarca'nın enfeksiyonun antibiyotiklere yanıt vermemesi sebebiyle bugün yoğun bakıma alındığını kaydeden Prof. Dr. Tokel, tüm müdahalelere rağmen durumu giderek kötüleşen Dağlarca'nın saat 16.50'de öldüğünü söyledi.

    26 Ağustos 1914 İstanbul doğumlu. Süvari yarbayı Hasan Hüsnü Bey'in oğludur, ilk öğrenimini Konya, Kayseri, Adana ve Kozan'da, orta öğrenimini Tarsus ve Adana ortaokulundan sonra girdiği Kuleli Askeri Lisesi'nde 1933 yılında tamamladı. 1935'te piyade subayı göreviyle Doğu ve Orta Anadolu'nun, Trakya'nın pek çok yerini dolaştı. Ordudaki hizmeti on beş yılı doldurunca, ön yüzbaşı rütbesiyle askerlikten 1950'de ayrıldı. 1952-1960 yılları arasında Çalışma Bakanlığı'nda iş müfettişi olarak İstanbul'da çalıştı. Buradan ayrıldıktan sonra İstanbul Aksaray'da "Kitap" kitapevini açtı ve yayıncılığa başladı. Ocak 1960-Temmuz 1964 yılları arasında dört yıl Türkçe isimli aylık dergiyi çıkardı. İlk yazısı 1927'de Yeni Adana gazetesinde yayınlanan bir hikayedir, İstanbul dergisinde 1933'te çıkan "Yavaşlayan Ömür" adlı şiiriyle adını duyurmaya başladı. Varlık, Kültür Haftası, Yücel, Aile, İnkılapçı Gençlik, Yeditepe ve Türk Dili dergilerinde şiirleri çıktı. Bugüne kadar kendisine bir çok ödül verilen şair 1967'de ABD'deki Milletlerarası Şiir Forumu tarafından "En iyi Türk Şairi" seçilmişti.

    Toplumculuğunun temelinde insana ve insan hayatına saygı yatan Dağlarca, bu yüzden hiç bir edebî akım ve kişiden etkilenmeden kendi kozasını örer. Çok yazan ve üreten bir şair kimliğiyle, bağımsız kalarak hiçbir şairden etkilenmemiş, hiçbir akımın etkisinde kalmayarak şiirlerini yazmıştır. Onun sanat anlayışını şu cümlesi özetler:

    “ Sanat eseri hem bir saat gibi içinde bulunduğumuz zamanı, hem de bir pusula gibi gidilmesi gereken yönü işaret etmelidir. ”


    FAZIL Hüsnü’nün ardından edebiyat dünyası yazar hakkında şunları anlattı:

    TÜRKÇE’NİN EVRENSELLİĞİNDEKİ ROLÜ BÜYÜK: (Ataol Behramoğlu) 20’nci yüzyılda Türkçe’nin evrensel bir dil olmasında büyük katkıları oldu. Şiirlerindeki öncü tutumu ile bu dilde bütün insani duyguların dile getirilebileceğini en büyük başarı ile kanıtladı.

    TÜRK ŞİİRİNİN EN BÜYÜK ŞAİRİ: (Enis Batur) Dağlarca benim gözümde Türk şiirin bütün zamanlarının en büyük şairidir. Aynı zamanda 20’nci yüzyılın en önemli dünya şairleri arasında en önemlisi olduğunu düşünüyorum. Umarım arkasında bıraktığı yapıtı değeri ölçüsünde korumayı başararız.

    YERİNİ DOLDURMAK ZOR: (Ahmet Oktay) İlhan Berk ve Fazıl Hüsnü Dağlarca... Türk şiiririn iki büyük ustasını arka arkaya kaybetmiş oluyoruz. Doğan boşluğun kolay ve kısa zamanda kapanacağını sanmıyorum. Türk şiirinin evrenini genişletmiş ustalardı.

    FAZIL HÜSNÜ ANLATACAKTIM (Haydar Ergülen): Yarın (bugün) Frankfurt’taki Kitap Fuarı’ndaki panelde Dağlarca’yı anlatacaktım. Acımız büyük. Cemal Sürreya, Dağlarca için “Dağların ve ovaların küçük mutasaffıfıdır” der. Ben de onun için “Şair olmanın ötesinde artık şiir olmuş birisi” diyorum. Onun sadece şiirleri değil konuşmaları ve denemeleri de bana şiir gibi gelir.

    -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Fazıl Hüsnü'yle hiç tanışmadım. Şiirlerini de 3-5 tanesinden fazla okumuşluğum yoktur. Ama bu koca adam küfesini yüklenip giderken, ben arkasından öylece kalıyorum. İçimden bir parça da alıp küfeye dolduruyor sanki. Onun gidişiyle benden de eksilen birşeyler var. Çok mu humanistim? Hayır, değilim. Peki neden çekip gidenin ardından böyle yalınayak kalıyorum. Çünkü O, temsil ettikleriyle, yaşadıklarıyla, anlattıkları ve yazdıklarıyla benden, benim kültürümden, benim ruhumdan birşeyler taşıyordu.

    Ben çok lafı yerli yersiz kullanırım. Giderken güle güle derim hep. Öğle vakti iyi akşamlar derim. Bilmem ki, doğru mudur bu. Garipseyebilirsiniz. Şimdi de doğrusunu yapalım. Giden, anayola çıkan o yaşlı amcanın arkasından el sallayalım, güle güle diyelim.

    Ölüme tarih düşmeyi bilmem, bilenlerden yaşayan olduğunu da sanmam. Ama eskilerin yankısını yapmak elimden gelir. Şöyle diyelim fısıltıyla birbirimize,

    "Sözü dilde, hayali gözde kaldı."







  • GERİ VERİN

    Peki alınız sizin
    Daha istemiyorum
    Bu el bu ayak
    Bu duyu bu düşünce
    Sizin
    Daha istemiyorum
    Dallarda göklerde sularda
    Açılarım bir denklemle uykusuz
    Belki anlarlar beni
    Sevindirirler umdururlar ama
    Sizin
    Daha istemiyorum

    Ta çocukluğumdan beri
    Yanım sıra yürüyen
    Sevince acıkınca
    Konuşunca yazınca duyduğum şey
    Sizin
    Daha istemiyorum

    Gece koyu karanlıklar büyür
    Alır tasalarımı yollarda
    Alır güzelliğimi dağlardan
    Peki sizin bu doldurduğum boşluk
    Sizin
    daha istemiyorum

    Hepsi taş toprak orman deniz
    Işıksızlığını yaşadığım varlık
    Yokluğunda ağrıdığım ölüler
    Hepsi hepsi
    Sizin
    Daha istemiyorum...

    Büyük usta..
  • Bir üstad daha gitti allah rahmet eylesin.
  • Türk edebiyatı yaşayan bir devini daha kaybetti... Allah rahmet eylesin
  • Allah (c.c) günahlarını affetsin. Kabri cennet olsun. Şu zamanda edebiyat dünyası için çok büyük bir kayıp. Yanlız TRT bir gaf yaptı ölüm haberini Faruk Nafiz Çamlıbel'in Han Duvarları'ndan mısralar okuyarak duyurdu çok şaşırdım.
  • Allah rahmet eylesin
  • Allah rahmet eylesin, edebiyatımız için büyük bir kayıp.
  • işte yazarın elinden ölüm

    hangi mahallede imam yok,
    ben orada öleceğim.
    kimse görmesin ne kadar güzel,
    ayaklarım, saçlarım ve her şeyim.

    ölüler namına, azade ve temiz,
    meçhul denizlerde balık;
    müslüman değil miyim, haşa,
    fakat istemiyorum, kalabalık.
    beyaz kefenler giydirmesinler,
    sızlamasın karanlığım havada.
    omuzlardan omuzlara geçerken sallanmayayım,
    ki bütün azalarım hülyada.

    hiçbir dua yerine getiremez,
    benim kainatlardan uzaklığımı.
    yıkamasınlar vücudumu, yıkamasınlar,
    cılgınca seviyorum sıcaklığımı...

    türk edebiyatı ve sevenleri için büyük kayıp...mekanı cennet olsun.
  • Yaşıda bayağı varmış merhumun.İlkokula giderken severek okur ve ezberlerdik şiirlerini.Allah rahmet eylesin,sevenlerine ve yaınlarına Allah sabırlık versin.

    Edit : Eksik yazı..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Kénan -- 17 Ekim 2008; 18:44:59 >
  • allah rahmet eğlesin.. mekanı cennet olsun üstadın..
  • Allah rahmet eylesin, edebiyatımız için büyük bir kayıp mekanı cennet olsun
  • ßaşımız Sağolsun
  • 2005'te Attila İlhan, 1-2 ay önce İlhan Berk şimdi de Fazıl Hüsnü...
    Bunların yerini dolduracak adamlar hala yok.. Edebiyatımızın kısırlığı giderek artıyor...
    Kadıköy'e gittiyseniz şairin orada bir evi var ve o evin bulunduğu sokağa Fazıl Hüsnü Dağlarca Sokağı adı verilmiş.Sokağın başında da II.Yeni'nin önemli şairlerinden Cemal Süreya'nın Fazıl Hüsnü ile ilgili söylediği bir söz anıtlaştırılmış.Şöyle yazıyor :

    "Kadıköy'de gezerken önüm hep ilikli geziyorum; karşıma Fazıl Hüsnü Dağlrca çıkar diye."
  • quote:

    Orjinalden alıntı: wIzI_

    "Kadıköy'de gezerken önüm hep ilikli geziyorum; karşıma Fazıl Hüsnü Dağlarca çıkar diye."


    Gönül insanlarını seviyorum, onlardan alınacak çok ders var.
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.