Şimdi Ara

Herkes Neden Kendi Şehrinin Takımı Değil de 3 Büyükleri Tutuyor ?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
25
Cevap
1
Favori
3.086
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Arkadaşlar herkese selamlar Öncelikle Tüm Galatasaray Camiasının Şampiyonluğunu Kutluyorum
    Konu uzun ama okuduğunuza umarım değecektir / Kimisine saçma gelebilir, bu yazdıklarıma karşılık “SANANE” diyebilir ama uzun zamandır merak ettiğim bu soruların cevabını siz kamuoyundan birinci şahıs ve görüşlerinizden duymak isterim

    Ben bir Ankaragücü taraftarıyım ve açıkçası Ankaragücü’ne olan bağlılığım tv den izlemekten öte haliyle tribünlerde o takımı yüreğimle desteklemekten geliyor yeri geldi birkaç sene ilk 5 i zorladı yeri geldi küme düştü genelde ise 8.12. sıra arasında ligde sürekli var olan bir takımdı son 6 seneye kadar.

    Sonuçta gözyaşlarımızla düştü ve zor da olsa bu sene de lige çıktık ama çıkmasak ta yine benim takımım bal ligine de düşse Ankaragücüydü yine Ankaragücü olarak kalacaktı.

    Her ne kadar bizim pek anlaşamadığımız Göztepe gibi tam tersine gönül bağımız olan Karşıyaka da böyledir veya sakaryaspor veya Trabzonspor gibi takımlarımızda şehirlerinde oldukça vefakar kendi şehrinin takımına sahip çıkan insanlarla dolu.

    Ben okul sebebiyle Ordu da yaşıyorum dün dışarıda Galatasarayın şampiyonluğunu kutlayan insanları görünce diyorum kendi kendime acaba bunlardan kaçı bu takımın maçına gidip neler hissetti ki burdan sadece ve sadece medya üzerinden, popüleritesinden kaynaklanan haliyle destekliyor? İşin tuhaf yanı Türkiye’nin dört bir yanında durum bu şekilde devam ediyor bu gün gs yarın fb sonra bjk başarılı olsun yine tamamı bu şekilde bir rekabet var şehirlerimizde.

    Bir insan bir kulübe gönülden bağlıysa, bana göre bunu tüm duygularıyla stadlar da yaşayan insandır ve şehrinin takımını da desteklemeyi sevmeyi bu yüzden ilk stadlarda görür ve kopamaz ondan kısacası o ruhu bir kez olsun tatmak koklamak hissetmek lazım diye düşünüyorum,
    İstanbul da doğup büyüyen (aslen oralı olsun olmasın) her kişinin asıl memleketi de artık İstanbul gibidir ve dolayısıyla o bölgenin takımlarından birine tek bir kez bile gitse stad ta desteklese gönülden bağlılığın ve o armaya karşı sevginin sevincin hissetmenin veya üzüntünün tamamını takımıyla yaşar ve bağlanır buna kimsenin itirazı yok.

    Dünyaca ünlü kulüplerin milyar sayıda seyircisi olmasını bununla kıyaslayabilirsiniz anlıyorum ancak örneğin Gerçek Real madridliler harici herkes Reale sadece sempati duyuyordur (ör: Şampiyonlar ligi kazandığında ooo kanka koyduk mu der Ertesi gün unutursun işine dönersin) Gidip İstiklal de Kızılay’da Londra Berlin de Pariste New York da kimse kutlamaz sadece Madridliler kutlar hissedebilir.

    Ancak bizde İstanbul dışında yaşayan 3 büyüklerin taraftarını ele alsak %90 ı ömründe bir kez maçına gitmeyi bırak İstanbul da stadının önünden bile geçmemiştir. Buna rağmen herhangi bir Anadolu insanının kanını akıtsan sarı lacivert, siyah beyaz, sarı kırmızı olacak şekilde akar bir başka ifadeyle ekonomik açıdan durumu her maça gitmeye müsait olsa bile mesafelerden ötürü sürekli gidemediği için bir yakınlık kurma fırsatına sahip olamayarak bu takımları destekleyen 50 60 milyon insan var.

    Bu büyük takımların bizde yarattığı algı gibi dünyada birçok büyük kulübün birçok taraftarı var ancak örnek vermem gerekirse İspanya da İngiltere de Almanya’da her şehrin takımı neredeyse kapalı gişe oynuyor bizde ise Anadolu’ da belli (Göztepe Karşıyaka Ankaragücü Sakaryaspor Bursaspor Trabzonspor) takımları % 70 80 seviyesi dolduruyor diğer harici neredeyse seyirci yok belki birkaç fanatik grubun olduğu kale arkalarında stadın kapasitesinin %20 lik kesimi maça geliyorlar, çünkü takıma sahip çıkabilecek koca şehirlerin bile taraftarı yok şehrin %90 ı 3 büyükleri tutuyorlar bu takımları sahiplenen yok.

    Gelelim sorularıma,

    1) Edirne de İzmir de Antalya da Ankara de Rize de Iğdır da Urfa da Türkiye’nin dört bir yanındaki insanlar neden bu hisleri hissetme gibi olanakları olmadan sadece tv de şampiyonluklar yaşadığına tanık olmuş takımlara bu kadar bağlanır sanki bu hisleri gerçek anlamda hissetmiş gibi doyasıya bunu şehrinde kutlayarak yaşayabilir bu biraz internette tanıştığın kızla sözde sevgili olup hayal alemin de gezmen gibi değil midir?

    2) Bu sevgi o zaman nerden geliyor takımların başarılı olmasından dolayı cefa çekmeme (düşmeme) ihtimalinin yüksek olmasından mı? Her sene şampiyon olma ihtimalinin diğer Anadolu takımlarına göre %1400 olmasından gelen rahatlık ve mutluluk beklentisinden dolayı mı?

    3) Anadolu da yaşayan kişinin arkadaşları/ailesi arasında futbol muhabbeti taraftarlık konusu olduğunda, rekabet oluştuğunda havalı takımı tutmanın verdiği rahatlıkla içlerinden herhangi birinin taraftarı olup şampiyon olduklarında kendini daha iyi hissetme ihtimalinin Anadolu takımlarına göre çok yüksek olması mı?

    4) Aileden gelen taraftarlık ile çocukluktan itibaren sorgusuz sualsiz al oğlum/kızım bak bu bizim takımımız tv de sarrııııı kırmııızzıı siyaaah beeeyaazzz şampiyonnnn vs vs/ ya ya ya şa şa şa dedirtip biz gs liyiz fb liyiz bjk liyiz şeklinde ta 50 sene önceden gelen nesillerle aktarılmış bir bağlılık mı?

    Kısacası Siz Eğer GS BJK FB taraftarı iseniz neden kendi şehrinizin takımını tutmak yerine daha adım bile atmadığınız şehre veya stadın takımına bu denli bağlanıp kendi memleketinizin takımlarına ayağınızın dibindeyken destek olup bir gs fb bjk çıkmasına fırsat vermiyorsunuz? Bana göre bir takımın taraftarı olmazsa hiçbir şeyi olmaz olamaz.

    İlgilenen herkese teşekkürler kimseyi rencide etmek görüşene hakaret etmeden yazmak istedim sadece bilmek istediğim şeyleri bizzat sizlerden mantıklı açıklamalar ile duymak istiyorum
    Biliyorum ki olumlu/olumsuz veya hakaret içerikli yazanlar olacaktır canları sağolsun hepsine saygım var
    Söz sizde hocalarım,



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi quattro6 -- 20 Mayıs 2018; 20:35:40 >







  • Doğma büyüme İzmirliyim. Eğitim hayatım bu şehirde geçti, Kariyerime de İzmir'de devam ediyorum. Turist rehberi olduğum içinde çok Yurt içi ve yurt dışı seyahatlerde bulunuyorum. Hatta maç turları altında ŞL finalinden, UAL finali, yerel derbilerden, özel maçlara kadar bir çok maça gittim, grup götürdüm. Avrupa Şampiyonası, Dünya Kupası Eurolig finali ve maçları, Formula 1 yine gittiğim organizasyonlar.

    Fan zone larda bir çok farklı profille karşılaştım, tanıştım. konuştuk, fikir alışverişinde bulunduk. çok enteresan ve çok farklı deneyimler, tecrübeler edindim. Çok şey gördüm, gözlemledim. Onların ışığında yazacağım bunları o yüzden genel bir görüş olduğu için belli şahısları, kurumları içereceğini ve yazdıklarımın hakaret olarak alınmasını istemem.

    İlk olarak bir TV programında gördüğüm sahneyle başlamak isterim. O zamandan beri taraftarlık durumunu gerçekten irdelerim. Bağış Erten ile Bağnu Yelkovan'ın sunduğu 'Yenilsen de Yensende' programında gerçek taraftarlar konuk olarak programa katılıyordu. Bir tane İngiliz gördüm programda üzerinde Kasımpaşa forması. Ben önce 'proje takımına reklam yapıyorlar' diye bir ön yargıyla dinlemeye başladım adamı ama Adam konuştukça, hikayesini anlattıkça ilgimi çekti. Hikayesinin özeti: Adam İngiltere'de banka da çalışıyormuş, Banka İstanbul'da ilk şubesini açınca bu adamı göndermişler, bir süre evde kaldıktan sonra ev bakmaya başlamış, şubeye yakın olsun diye Beyoğlunda tutmuş evi, bir süre sonra içinde ki futbol ve taraftarlık güdüsüyle yaşadığı semti ve takımını araştırmış, Kasımpaşa ile tanışmış, o günden beri Kasımpaşalıyım diyor adam. Geldiği yer olan İngiltere'de herkes şehrinin değil! Semtinin takımını tutar, bu böyledir çünkü sizin yaşadığınız yeri temsil eden, sizin yaşadığınız yerin simgesi, tarihi olan bir olgudur kulüp ve biz İngilizler bizi ve yaşadığımız yeri temsil eden kurumlara her yerde saygı duyarız, Futbolu da sevdiğimiz için bu saygı büyük bir tutkuya da dönüşür demişti.

    Hollanda, İtalya, İngiltere, Almanya, Fransa, İspanya da çok maça gittim. 2006 Almanya Dünya Kupasını, 2016 Fransa Avrupa Şampiyonasını yerinde takip ettim. Orada tanıştığım, konuştuğum insanlar içinde aynı şey geçerli idi: Bizi biz yapan değerler her şeyin üzerindedir. Bir Ronaldo'muz Messi'miz olmayabilir ama onları bu şehre getiren, bize rakip olma ayrıcalığını yaşatan kulübümüz ve onun formasını taşıyan takım, arma, kulüp her şeyin üzerindedir. Futbol bir yarışmadır, sonunda 1 takım kazanır ama o mücadelede yer almak, var olmak, buna renk katmak, bunun bir parçası olmak ta başlı başına bir gurur kaynağıdır. görüşlerin özeti bu.

    Kısacası, Mücadele, mücadelenin bir parçası olmak, yer almak, temsil edilmek gibi kavramlara önem veriyorlar ve bu açıdan da kulüplerinin mali yapısı, kadro gücü, stat kapasitesi her ne olursa olsun, yarışma da yer almanın ve bu yarışmada temsil edilmenin bile bir başarı olduğu, bir ayrıcalık olduğu hissiyle şehrinin takımına vefa borçlarını hiç eksiltmeden yerine getiriyorlar.

    Real Madrid'in, Barcelona'nın İspanya'da çok deplasman maçına gittim, Aynı şekilde İngiltere'de Liverpool, Arsenal, Manu, City, Hollanda'da Ajax ve PSV'nin, İtalya'da Milan, İnter, Juve, Napoli, Lazio, Roma, ALmanya'da Bayern, Dortmund, Wolfsburg, Stutgart, Hannover, Leverkusen, Schalke, Hertha Berlin takımlarının kendi liglerinde deplasman maçlarına gittim. Gerçekten de yukarıda saydığım takımlar deplasman takımı olduklarını hissediyorlar. Tribünde taraftarlarının sesleri bastırılıyor, sahada, top ayaklarında olduğunda müthiş bir uğultu ile karşılaşıyorlar, kalelerinde gol gördüklerinde bunun acısını her şekilde hissediyorlar. Ev sahibi olunca da büyük bir avantaja sahipler, Mesela Napoli stat anonsçusu Decibel Bellini ile tanışma şansım oldu bu sene ki Napoli - Roma Maçından önce Maç sonu tekrar bir araya geldik, hem Napoli ve italya'nın en meşhur pastahanesinde ünlü Gelato dondurmasının keyfini çıkardık, hem de futbol geyiğinin dibine vurduk onunla.

    İtalyanlar birçok nokta da bize çok benziyor, huyları, düşünce yapıları, fikirleri ile. İtalyan futbolu ve taraftar kültürü de eskiden bizim gibiymiş, özellikle de şehrin belediye başkanı veya valilerinin yönetimde aktif olduğu dönemde. Mesela Fatih Terim'in Fiorantina'yı çalıştırdığı dönemki Fio başkanı C.Gorri aynı zamanda dönemin Floransa valisi idi. AMa Jujentus'un şike olayının ortaya çıktığı futbolda ki temiz eller operasyonundan sonra bu iş biraz daha değişmiş. Kazanmanın değil, yarışmanın önemli olduğu ve o yarışmada temsil edilmenin gururu, ayrıcalığı ile bundan keyif almayı öğrendikten sonra İtalyanlar, Futboldaki o Milano - Roma hattının kırılmasına ve gerçekten de bu takımların deplasmanlarda artık eskisi gibi 'turistik gezi' gibi hissedememesine sebep olduğunu, bunun yanı sıra futbol toplumunca oluşturulan o 'mistik, ilahi' gücünde kırıldığını belirtiyor. Gerçekten de ligde çıktığı gibi düşen Benevento maçlarında bile ev sahibi tribünler ister SPAL ister, Juve her maçta tribünleri doldurmuş, özellikle de büyük takımlara karşı olan maçlarda tribün / taraftar olarak başarılı olduğunu söyledi.

    Bu tarz görüşlere ALmanya, Fransa, Hollanda'da benzer şeylere şahit oldum. İşte bu doğrultuda Avrupa'da olan durumun özeti şu:

    Kazanmak değil, yarışmak önemli

    Büyük isimlere sahip olmak değil, onlara karşı Temsil edilmek, o isimleri o statlara getirmek önemli

    Şampiyonluklar değil, şampiyonanın bir parçası olmak önemli.

    Zafer değil, Mücadele önemli.

    Güçlünün yanında değil, seni sen yapan değerlerin yanında olmak önemli.


    Şimdi gelelim Türkiye'ye

    bizde her daim kazanmak önemli

    Her daim güçlünün, kalabalığın yanında olmayı adet ediniriz. Bunun için kendi sosyal çevremizi hatta yeri gelir ailemizi bile karşımıza almaktan çekinmeyiz.

    Mücadele önemli değil, zafere nasıl ulaşırsan ulaş her yol mubahtır mantığı iliklerimize işlemiş.

    Bu doğrultuda da söz konusu futbol ve taraftarlık olunca tabi kide ülkenin geneli maalesef yukarıda belirttiğim özelliklere sahip olunca ve bu özellikler insanda aşağılık duygusu, kompleks, ezikliğe sebep verdiğinden işte futbol konusunda ki kompleksini, ezikliğini, 3 büyüklerden birini tutarak kapatmaya çalışıyor.

    Takımın taraftar sayısı ile övünür, kendi şehrinin hemşehrileriyle maça gitmek varken,

    Takımın yaptığı milyonlarca € transfer ve yıldız isimlerle övünür, sanki birisiyle karşılaşıp, fotoğraf çekme, diyalog kurma şansı varmış gibi, yada yolda karşılaşıp 2 kelime edecek kadar yakın hisseder, veya sanki transferi kendi verdiği parayla yapmış gibi övünür.

    En ağırı da 3 büyüklerden birisi kendi şehrine geldiğinde, doğduğu, doyduğu, köklerinin yattığı, ona ev olduğu şehirde, bu komplekslerden ötürü kendisini ait olduğu gücün gövde gösterisini yapmaya çalışır.

    Kısacası öz güveni eksik, kazanmaya odaklı, mücadelenin ve mücadele gücünün, bunların ne olduğunu bilmeyen, bilmek istemeyen, sonuçta sadece başarının olduğu, başarı gelmese de stat, bomba transfer, forma satışı, taşınmaz malları dile getirip 'oğlum büyüğüz işte' diye avunan bir anlayışın insanları olarak futbolda ki düzenimiz maalesef bu şekilde. 3 takıma dayalı bir federasyon, bir lig ve bir taraftar profiline sahibiz.

    Aslında bu futbolun değil, ülkenin sorunu. çünkü hayatın kendisi başlı başına bir mücadele iken biz ülke toplumu olarak genelde bu mücadeleyi ne şekilde verdiğimiz gayet açık ve net. Futbolda da başka bir şey olması beklenemezdi.

    Mesela dediğim gibi doğma büyüme İzmirliyim, ana okulundan itibaren tüm eğitim hayatım burada geçti, mesleğim turizmdi, hep doğup büyüdüğüm şehirde çalıştım. düzenim, hayatım, anılarım, köklerim, ailem hepsi bu şehirde. Bende şehrimi temsil eden takımı tutuyorum.

    Şampiyon olma gibi bir iddiamız yoktu, ama sırf şampiyonluklar, kupalar için takım tutulmazki.

    Çok yıldız oyuncularımız yoktu belki, ama 36 lık Selçuk'un, 33'lük Sabri'nin, 35'lik Beto'nun tecrübelerini ve bu tecrübelerin diğer oyunculara aktarıp, takım ruhu nedir? mücadele gücü nasıl sergilenir bunu gösterdi. Taraftarla nasıl bütünleşilir onu sergiledi. , paranın her şey demek olmadığını kantıladı. En önemlisi de bir duruşa sahip olunmasını ve bunun nasıl yapılacağını gösterdi.
    Demem o ki aslında nerede yaşadığınız ve hangi takımı tuttuğunuzdan ziyade, olaylara, futbola, hayaat hangi açıdan baktığınız önemli. Bizim ülkemizde, güç, para, büyük kitlelere sahip olma (eğer herkes oradaysa o iyidir, mantığı) maalesef en önemli kriter olarak sayıldığından herkes güçlünün, herkes zenginin, herkes kalabalıkları tercih ediyor. Haliyle futbolda da 3 büyük kavramı ortaya çıkıyor.
    Toplumun değer yargıları değişmediği sürece futbolda bu durumun değişmesi pek mümkün gözükmüyor.
  • Doğma büyüme İzmirliyim. Eğitim hayatım bu şehirde geçti, Kariyerime de İzmir'de devam ediyorum. Turist rehberi olduğum içinde çok Yurt içi ve yurt dışı seyahatlerde bulunuyorum. Hatta maç turları altında ŞL finalinden, UAL finali, yerel derbilerden, özel maçlara kadar bir çok maça gittim, grup götürdüm. Avrupa Şampiyonası, Dünya Kupası Eurolig finali ve maçları, Formula 1 yine gittiğim organizasyonlar.

    Fan zone larda bir çok farklı profille karşılaştım, tanıştım. konuştuk, fikir alışverişinde bulunduk. çok enteresan ve çok farklı deneyimler, tecrübeler edindim. Çok şey gördüm, gözlemledim. Onların ışığında yazacağım bunları o yüzden genel bir görüş olduğu için belli şahısları, kurumları içereceğini ve yazdıklarımın hakaret olarak alınmasını istemem.

    İlk olarak bir TV programında gördüğüm sahneyle başlamak isterim. O zamandan beri taraftarlık durumunu gerçekten irdelerim. Bağış Erten ile Bağnu Yelkovan'ın sunduğu 'Yenilsen de Yensende' programında gerçek taraftarlar konuk olarak programa katılıyordu. Bir tane İngiliz gördüm programda üzerinde Kasımpaşa forması. Ben önce 'proje takımına reklam yapıyorlar' diye bir ön yargıyla dinlemeye başladım adamı ama Adam konuştukça, hikayesini anlattıkça ilgimi çekti. Hikayesinin özeti: Adam İngiltere'de banka da çalışıyormuş, Banka İstanbul'da ilk şubesini açınca bu adamı göndermişler, bir süre evde kaldıktan sonra ev bakmaya başlamış, şubeye yakın olsun diye Beyoğlunda tutmuş evi, bir süre sonra içinde ki futbol ve taraftarlık güdüsüyle yaşadığı semti ve takımını araştırmış, Kasımpaşa ile tanışmış, o günden beri Kasımpaşalıyım diyor adam. Geldiği yer olan İngiltere'de herkes şehrinin değil! Semtinin takımını tutar, bu böyledir çünkü sizin yaşadığınız yeri temsil eden, sizin yaşadığınız yerin simgesi, tarihi olan bir olgudur kulüp ve biz İngilizler bizi ve yaşadığımız yeri temsil eden kurumlara her yerde saygı duyarız, Futbolu da sevdiğimiz için bu saygı büyük bir tutkuya da dönüşür demişti.

    Hollanda, İtalya, İngiltere, Almanya, Fransa, İspanya da çok maça gittim. 2006 Almanya Dünya Kupasını, 2016 Fransa Avrupa Şampiyonasını yerinde takip ettim. Orada tanıştığım, konuştuğum insanlar içinde aynı şey geçerli idi: Bizi biz yapan değerler her şeyin üzerindedir. Bir Ronaldo'muz Messi'miz olmayabilir ama onları bu şehre getiren, bize rakip olma ayrıcalığını yaşatan kulübümüz ve onun formasını taşıyan takım, arma, kulüp her şeyin üzerindedir. Futbol bir yarışmadır, sonunda 1 takım kazanır ama o mücadelede yer almak, var olmak, buna renk katmak, bunun bir parçası olmak ta başlı başına bir gurur kaynağıdır. görüşlerin özeti bu.

    Kısacası, Mücadele, mücadelenin bir parçası olmak, yer almak, temsil edilmek gibi kavramlara önem veriyorlar ve bu açıdan da kulüplerinin mali yapısı, kadro gücü, stat kapasitesi her ne olursa olsun, yarışma da yer almanın ve bu yarışmada temsil edilmenin bile bir başarı olduğu, bir ayrıcalık olduğu hissiyle şehrinin takımına vefa borçlarını hiç eksiltmeden yerine getiriyorlar.

    Real Madrid'in, Barcelona'nın İspanya'da çok deplasman maçına gittim, Aynı şekilde İngiltere'de Liverpool, Arsenal, Manu, City, Hollanda'da Ajax ve PSV'nin, İtalya'da Milan, İnter, Juve, Napoli, Lazio, Roma, ALmanya'da Bayern, Dortmund, Wolfsburg, Stutgart, Hannover, Leverkusen, Schalke, Hertha Berlin takımlarının kendi liglerinde deplasman maçlarına gittim. Gerçekten de yukarıda saydığım takımlar deplasman takımı olduklarını hissediyorlar. Tribünde taraftarlarının sesleri bastırılıyor, sahada, top ayaklarında olduğunda müthiş bir uğultu ile karşılaşıyorlar, kalelerinde gol gördüklerinde bunun acısını her şekilde hissediyorlar. Ev sahibi olunca da büyük bir avantaja sahipler, Mesela Napoli stat anonsçusu Decibel Bellini ile tanışma şansım oldu bu sene ki Napoli - Roma Maçından önce Maç sonu tekrar bir araya geldik, hem Napoli ve italya'nın en meşhur pastahanesinde ünlü Gelato dondurmasının keyfini çıkardık, hem de futbol geyiğinin dibine vurduk onunla.

    İtalyanlar birçok nokta da bize çok benziyor, huyları, düşünce yapıları, fikirleri ile. İtalyan futbolu ve taraftar kültürü de eskiden bizim gibiymiş, özellikle de şehrin belediye başkanı veya valilerinin yönetimde aktif olduğu dönemde. Mesela Fatih Terim'in Fiorantina'yı çalıştırdığı dönemki Fio başkanı C.Gorri aynı zamanda dönemin Floransa valisi idi. AMa Jujentus'un şike olayının ortaya çıktığı futbolda ki temiz eller operasyonundan sonra bu iş biraz daha değişmiş. Kazanmanın değil, yarışmanın önemli olduğu ve o yarışmada temsil edilmenin gururu, ayrıcalığı ile bundan keyif almayı öğrendikten sonra İtalyanlar, Futboldaki o Milano - Roma hattının kırılmasına ve gerçekten de bu takımların deplasmanlarda artık eskisi gibi 'turistik gezi' gibi hissedememesine sebep olduğunu, bunun yanı sıra futbol toplumunca oluşturulan o 'mistik, ilahi' gücünde kırıldığını belirtiyor. Gerçekten de ligde çıktığı gibi düşen Benevento maçlarında bile ev sahibi tribünler ister SPAL ister, Juve her maçta tribünleri doldurmuş, özellikle de büyük takımlara karşı olan maçlarda tribün / taraftar olarak başarılı olduğunu söyledi.

    Bu tarz görüşlere ALmanya, Fransa, Hollanda'da benzer şeylere şahit oldum. İşte bu doğrultuda Avrupa'da olan durumun özeti şu:

    Kazanmak değil, yarışmak önemli

    Büyük isimlere sahip olmak değil, onlara karşı Temsil edilmek, o isimleri o statlara getirmek önemli

    Şampiyonluklar değil, şampiyonanın bir parçası olmak önemli.

    Zafer değil, Mücadele önemli.

    Güçlünün yanında değil, seni sen yapan değerlerin yanında olmak önemli.


    Şimdi gelelim Türkiye'ye

    bizde her daim kazanmak önemli

    Her daim güçlünün, kalabalığın yanında olmayı adet ediniriz. Bunun için kendi sosyal çevremizi hatta yeri gelir ailemizi bile karşımıza almaktan çekinmeyiz.

    Mücadele önemli değil, zafere nasıl ulaşırsan ulaş her yol mubahtır mantığı iliklerimize işlemiş.

    Bu doğrultuda da söz konusu futbol ve taraftarlık olunca tabi kide ülkenin geneli maalesef yukarıda belirttiğim özelliklere sahip olunca ve bu özellikler insanda aşağılık duygusu, kompleks, ezikliğe sebep verdiğinden işte futbol konusunda ki kompleksini, ezikliğini, 3 büyüklerden birini tutarak kapatmaya çalışıyor.

    Takımın taraftar sayısı ile övünür, kendi şehrinin hemşehrileriyle maça gitmek varken,

    Takımın yaptığı milyonlarca € transfer ve yıldız isimlerle övünür, sanki birisiyle karşılaşıp, fotoğraf çekme, diyalog kurma şansı varmış gibi, yada yolda karşılaşıp 2 kelime edecek kadar yakın hisseder, veya sanki transferi kendi verdiği parayla yapmış gibi övünür.

    En ağırı da 3 büyüklerden birisi kendi şehrine geldiğinde, doğduğu, doyduğu, köklerinin yattığı, ona ev olduğu şehirde, bu komplekslerden ötürü kendisini ait olduğu gücün gövde gösterisini yapmaya çalışır.

    Kısacası öz güveni eksik, kazanmaya odaklı, mücadelenin ve mücadele gücünün, bunların ne olduğunu bilmeyen, bilmek istemeyen, sonuçta sadece başarının olduğu, başarı gelmese de stat, bomba transfer, forma satışı, taşınmaz malları dile getirip 'oğlum büyüğüz işte' diye avunan bir anlayışın insanları olarak futbolda ki düzenimiz maalesef bu şekilde. 3 takıma dayalı bir federasyon, bir lig ve bir taraftar profiline sahibiz.

    Aslında bu futbolun değil, ülkenin sorunu. çünkü hayatın kendisi başlı başına bir mücadele iken biz ülke toplumu olarak genelde bu mücadeleyi ne şekilde verdiğimiz gayet açık ve net. Futbolda da başka bir şey olması beklenemezdi.

    Mesela dediğim gibi doğma büyüme İzmirliyim, ana okulundan itibaren tüm eğitim hayatım burada geçti, mesleğim turizmdi, hep doğup büyüdüğüm şehirde çalıştım. düzenim, hayatım, anılarım, köklerim, ailem hepsi bu şehirde. Bende şehrimi temsil eden takımı tutuyorum.

    Şampiyon olma gibi bir iddiamız yoktu, ama sırf şampiyonluklar, kupalar için takım tutulmazki.

    Çok yıldız oyuncularımız yoktu belki, ama 36 lık Selçuk'un, 33'lük Sabri'nin, 35'lik Beto'nun tecrübelerini ve bu tecrübelerin diğer oyunculara aktarıp, takım ruhu nedir? mücadele gücü nasıl sergilenir bunu gösterdi. Taraftarla nasıl bütünleşilir onu sergiledi. , paranın her şey demek olmadığını kantıladı. En önemlisi de bir duruşa sahip olunmasını ve bunun nasıl yapılacağını gösterdi.
    Demem o ki aslında nerede yaşadığınız ve hangi takımı tuttuğunuzdan ziyade, olaylara, futbola, hayaat hangi açıdan baktığınız önemli. Bizim ülkemizde, güç, para, büyük kitlelere sahip olma (eğer herkes oradaysa o iyidir, mantığı) maalesef en önemli kriter olarak sayıldığından herkes güçlünün, herkes zenginin, herkes kalabalıkları tercih ediyor. Haliyle futbolda da 3 büyük kavramı ortaya çıkıyor.
    Toplumun değer yargıları değişmediği sürece futbolda bu durumun değişmesi pek mümkün gözükmüyor.




  • konu da cok uzun verilen cevap da. okuyamadim kusura bakmayin :)
  • İşte bu yüzdendir ki giresunluyum ve bölge temsilcisi olduğu için trabzonsporluyum, ayrıca oturduğum semtten ötürü sarıyerliyim.

    Herkesin tuttuğu takımı tutmak asıl bana saçma gelen.Bi ortama girdiğimde hangi takımlısın diye soranlara trabzonspor deyince yüzlerindeki şaşkın ifadeyi

    görmek gurur verici.
  • Başarıya açlık ve ego tatmini. Barcelona veya City tutmak ile aynı şey bana göre de. Tabii ki insanları niye tutuyorsun diye sorgulanmasına da karşıyım.
  • Bahsettiğiniz taraftarı var dediğiniz üç büyüklerden hariç diğer takımların hepsi köklü, geçmişi olan takımlar. Altay, Göztepe, Ankaragücü, Samsunspor vs bu takımların hepsinin bir kökü, geçmişi, mazisi var; taraftarıyla bütünleşecek kadar mücadele etmiş görmüş geçirmiş. Anadolu’da çoğu takım son 15-20 yılda kurulmuş ve bölgesel amatör hariç hiçbir başarı elde edememiş veya bu takımlar maddi sıkıntılar yüzünden batıp da yerine “Belediyespor” adıyla kurulan paravan takımlar kurulan takımlar. Belediye, belediye başkanı ve partisi ile organik bağı olan be bir dönem seçilemeyince veya ekonomi sıkıntıya girince ilk feda eşlen şey oluyor. Biz bunu çok yaşadık, biliyoruz.

    Velhasıl kendimizi ait hissedebileceğimiz, babamızdan dedemizden heyecanı bize kalan tarihi bir kulüp olmadığı gibi bizden çocuklarımıza ve torunlarımıza kalacak da bir takım olamayacak, o yüzden tutmanın lüzumunu görmüyorum. Ha, denk geldiğinde memeleketin takımı diye desteği esirgemem ama orada kalır, taraftarlık gibi devam etmez. Bu da bize kendimizi ait hissedeceğimiz bir takım arayışına itmiş galiba ve şimdi tuttuğumuz takımları seçmişiz.

    Diyorsunuz ki menteşelerinizin takımını destekleyin, niye İstanbul takımlarını tutuyorsunuz? Cevap bundandır işte.




  • 2 farklı yerde açılmış konu. diger tarafta yazdıklarımı buraya copy paste yapıyorum





    valla bunun bir çok nedeni var.

    Bİr göztepe taraftarı olarak şöyle açıklayabilirim.

    Yurt dışına baktıgınız zaman . oturmuş bir futbol kültürü görüyorsunuz. semt takımları öncelikli. bir çocuk dogdugu zaman büyürken ona kendi mahallesinin takımı ögretiliyor. mesela ingiltere de everton da büyümüşse everton lı oluyor. komşusu liverpool da büyümüşse liverpool lu oluyor. böyle aşılanıyor insanlara. Keza ispanyada da aynı şekilde. mesela sevilla da madrid taraftarı bulamazsınız. madrid te barcelona kutlamaları göremezsiniz. futbo kültürleri. hadi onu geçtim holiganizm ,ultras kültürleri bile bizden çok çok ileride. en büyük sebebi bana göre budur.

    İkinci bir sebepte yozlaşmış istanbul kültürüdür. İstanbul bugün oldugu gibi bundan 60 sene önce de Türkiyenin ekonomik başkentiydi. Her şey istanbul da, taşı topragı altın istanbul. Yeşilçam ve yıldızları. futbol ve yıldızları, siyaset ve yıldızları herşey istanbulda. hatta ufak bir araştırma ile görebilirsiniz. bugün insanlar saçma türk dizilerini izliyor ve özeniyorsa o dönemler bu özenme olayı çok çok daha fazlaydı. yani ankara da bir çocuk doguyor. e annesi bababası ankaragüçlü futbolcunun magazin hayatını izlemiyorki! gs,fb ve bjk li futbolcunun televolesini izliyor. çocuk ankaragüçlü futbolcuyu merak etmiyorki. istanbul takımlarınınkini merak ediyor. biraz serpilip lise çağlarına geldimi. belki ankaragücünün farkına varıyordur. yani kendi farkına varması lazım. çünkü babadan çocuga malesef aktarılamıyor. bu geçmişte de böyleydi bugün biraz daha iyi durumda olsa da malesef gene böyle. oturmamış toplum kültürü var işte. hep bir şeylere özenme , kendi özünde kalmama. şehrine ihanet etme. vs... bunlar aşılanıyor çocuklara. yani yozlaşmış istanbul kafası aşılanıyor!!!

    Bakın burayı iyi okuyun ! size şöyle bir örnek vereyim !
    Ben 35 yaşındayım . dogma büyüme izmirliyim ama dogma büyüme göztepeli değilim . 25-26 yaşıma kadar GS taraftarıydım . daha dogrusu Göztepeyi de destekledigim için bir çok izmirli ,bursalı ve ankaralı gibi çift takımlıydım. Bir gün instagram da dolaşırken sürekli gs,fb ve bjk nin sosyal medya hesaplarının, taraftar grubu hesaplarının paylaşımlarına denk geliyordum. yapılan yorumları falan okuyorum. ya agza alınmayacak küfürler falan hadi bunları geçtim. Gs FB yi şike yapmakla suçluyor, Fb bjk yi şike yapmakla suçluyor. GS bjk ye bok atıyor. bunlar bitiyor. bu takımların hepsi hakemlere yükleniyor. hakemler bitiyor ,garibim anadolu takımlarına sövmeye başlıyorlar. yok göztep maç sattı, yok konya maç sattı, yok bursa şike yaptı. yok trabzon yattı vs... uzar gider. yani şöyle bir düşündüm ve bu istanbul takım ve taraftarlarının nekadar kirli, nekadar igrenç ve nekadar yozlaşmış olduklarının farkına vardım. o gün GS benim için bitti. bir daha ismini bile agzıma almadım. zaten önce den de GÖztepe maçlarına gidiyordum ve GÖztepeyi ömrümün sonuna kadar desteklemeye, bunu oğluma da aşılamaya yemin ettim. seviyorum futbolu.uzak kalmakta istemiyorum. inanın kendi şehrinizin ,ilçenizin ve semtinizin takımını gönülden desteklediginiz zaman her şey okadar güzel , okadar temiz geliyorki. futboldan zevk alıyorsunuz. müşteri değil taraftar oldugunuzu anlıyorsunuz. Yenilseniz bile ilk fırsatta maça gitme isteği doguyor içiniz de. yani en azından bu GÖZTEPE için böyle. çünkü göztepeli oldugunuz zaman ilk iş tribünde bu felsefeyi size aşlıyorlar. Biliyormusunuz? GÖztepe istanbul takımlarından sonra süperligte bulunan tek semt takımıdır! Bİliyormusunuz ? göztepe türkiye de bunca başarısızlıga aralıksız senelrce çekilen çilelere ragmen Türkiye de taraftar sayısını arttırabilen tek klüptür. istelik göztepe bir şehir takımı değil semt takımıdır. işte böyle kendi semtinizin ve şehriniizn takımını tutunca gurur duyuyorsunuz

    Diğer anadolu klüpleri bazında bakarsak. yok ankaragücü göztepe ile kırgınmış. yok sakarya altay ile kavgalıymış, yok konya (konyayı geç ya yobazların aramızda yeri yok diye düşünüyorum ) yani biz geçen sene play off finalinde eskişehir ile niye lavga ettik niye aramız bozuldu anlamıyorum. yani eskişehir ta 1970 lerden beri en dost klüplerinden biriydi. gidiyoruz final maçında birbirimize giriyoruz. bunlar olmamalı! istanbul hegamonyasını yıkmak istiyorsan . en başta anadolu klüpleri birbirlerini destekleyecek! yoksa daha çok aglarız anakra da millet niye ankaragücünü tutmuyor. izmir de millet niye göztepeli karşıyakalı degğil diye! sen ilk önce kırgınlıkları bir bir unutucaksın. istanbul takımı geldimi gerekirse sende maça gidip destek olucaksın. yoksa bizlerle çomarın kemiği ile oyadıgı gibi daha çoooooook oynarlar. hakemi, TFF si falan üstümüzden geçmeye devam eder.

    Ya mesela ben dün İzmirli olmaktan utandım arkadaş! alsancaga giriyorsun .bir sürü sarı kırmızı insan ama göztepe dğeil aga GS li hepsi. İzmir de bunlar için bir laf vardır "İzmirli köpekler,istanbulu destekler" diye. anlayamıyorum yani şu şehir de benim gibi neyin ne oldugunun farkına varan başka insanlar yokmu diye düşündüm ! üzüldüm yani adamın 30 senesi bu şehir de geçmiş. izmir de ekmek yemiş, okumuş büyümüş ama istanbul takımını tutuyor diye sövüyoruz. işte aslında böyle düşünmemek lazım. bunlar da bizim suçumuz. biz gittik anlattıkmı bu arkadaşlara? sordukmu ankaralı ,izmirli, bursalı oldugun halde istanbul takımı tutuyorsun diye? sormadık. sormamayai öğretmemeye de devam ediyoruz. sonra gelip forumda "Herkes Neden Kendi Şehrinin Takımı Değil de 3 Büyükleri Tutuyor ? diye başlık açıyoruz , tartışıyoruz.

    Burayı okuyan taraftar gruplarına üye arkadaşlar varsa. kardeşim millet kendi şehrinin takımını tutsun istiyorsan ilk önce birbirinizi yemeyi bırakacaksınız, sonra bir araya gelip istanbula karşı ne yapılır diye konuşacaksınız. bursalısı, ankaragüçlücü, sakaryalısı, göztepelisi hepsi bir araya gelecek. yoksa Göztepe gibi çukur mizahlı semt takımlarını çok baglamaz ama bursa gibi ankaragücü gibi, kayseri gibi takımlar neden bizi tutmuyorlar diye çok aglarlar.

    biraz uzun oldu aa işin özü budur diye düşünüyorum



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi kvo35 -- 22 Mayıs 2018; 13:19:21 >




  • kvo35 kullanıcısına yanıt
    Taraftarlık - sempatizanlık - hayranlık Bu 3 kavramı birbirinden ayırmak gerekir ki bence sen bu yazınla özellikle Bakın burayı iyi okuyun ! size şöyle bir örnek vereyim ! kısmından sonra bunu anlatmaya çalışmışsın.

    Ailem de herkes Fenerbahçeli evde de sarı lacivert renkler hakim. Mobilyalar, koltuk takımları, perdeler, halılar. Kombin hep bu 2 renk üzerine kurulmuş. 10 yaşına yani ilk okul 5 bitene kadar ailem olmadan bir yere gidemiyorum, ev okul arası ise 750 mt. babam alır beni maça götürür Maç Altay Fenerbahçe maçı, Fenerbahçenin Avrupa maçıı (8 Ağustos 1995 fenerbahçe - Partizani Tiran yer: İzmir Atatürk Stadı) evde herkes Fenerli. Benim öyle bir durumum yok aman aman. Zira gittiğim 2-3 maçtan sonra bunu sürekli yapmak, o formayı giyip dışarda şöyle salına salına yürümek o ayrıcalığı hissetmek istiyorum ama ne mümkün?

    11 yaşında ilk okul bitince ailem iyi bir yabancı dil eğitimi için beni Koleje kaydettirdi. okul çıkışlarında arkadaşlarla 'Yalı' da takılırdık, oradan abilerle tanıştık Gençliğimin katili ile ilk o zaman tanıştım. Hafta sonları arkadaşlarla sinemaya gidicem diye evden çıkıp Alsancak stadına koşardık, Okulu ekip Kupa maçlarına giderdik (10 Kasım 1999'da oynanan Göztepe Marmaris Belediye Gençlik spor maçı Gürsel Aksel Stadında oynanmıştı ve o statta Göztepeyi izleme şansına ve onuruna sahip olmak bile yeter benim için şimdi nasipse yeni statta da yine izleyeceğim Göztepemi) Formayı giyer, atkıyı takar yalı'da Alsancak'ta dolaşır, spreylerle duvarları süsler, antremanları izler, Alsancakta Güzelyalıda futbolcularla karşılaşır, sohbet eder, konuşur, hatta tavla, ihale bile oynardık.

    İşte taraftarlıkta budur bana göre, Hissettiğin, gördüğün, dokunduğun, yaşadığın kokladığın yani kısacası varlığının ve bunun bir parçası olduğun noktada taraftar olabilirsin. O yüzden Göztepe taraftarıyım.

    Fenerbahçe ancak aileden geldiği için bir sempati duyulacak bir durum olabilir, öteye geçemezdi. Haa 1 FB maçı için hiç mi kalkıp İstanbul'a gitmedim? gittim, 19 Eylül 2007 deki ŞL Grup ilk grup maçına gittim. Sabah saat 11:00 de otobüse bindim, saat 8 de
    otobüsten inip direk stada girdim. Maç 23:45 te maç bittikten sonra da 12:30 otobüsüyle geri döndüm. Moda, Cadde, Boğa heykeli hikaye İstanbula gittim bile diyemem. Ama bir futbol sever olarak Kezman, Roberto Carlos, İBRAHIMOVIC ve FİGO'yu izleme şansına erişmişken bunun yanı sıra Alex ve Lugano ülkemize getirerek bir yıldız tanıma fırsatı bulmuşken bunu kaçıramazdım, atılan gol ise pastada ki çilek oldu. Ama hepsi o bugün ne olur? eğer Fenerbahçe öyle bir kadro kurarsa, karşısında da yine bu günün dünyasının yıldız futbolcularına sahip olan bir ekip gelirse yine giderim Kadıköy'e. UAL Beşiktaş'a iyi bir rakip çıksın bir futbolsever olarak giderim Vodafone Parka. Mesela seneye ŞL'nde Real Madrid çıksın GS'ye Asalantepe'ye de giderim.

    Çünkü dedim ya Taraftarlık- Sempatizanlık - Hayranlık diye, Real Madrid Hayranıyım. Evet bir futbol severim, Evet Göztepe taraftarıyım. Ama taraftarı olduğum kulübün içinde bulunduğu branş olan futbolda global anlamda bir lider, zirvenin sahibi, Göztepeli tabiriyle 'Futbolun AGASI' var ise o kulüp Real Madrid'tir. Tarihi, Öyküsü, Başarıları, Madrid'e hatta bırak Madrid'i İspanyaya kattıkları (1960 lı yıllarda ekonomisinde açık veren İspanya krallığında, Real Madrid ilgili sezonun sonunda kazandığı tüm gelirleri İspanya Kralına bağışlamıştı) los galacticos projesi ve çocukluğumdan beri hala daha zevkle oynadığım Football Manager oyunu gibi her sene bir dünya yıldızı alması, futbol denince akla ilk gelen kulüp olması bende hayranlık uyandırıyor. Bu hayranlığın verdiği manyaklıkla Kaç kez Real Madrid maçına gittim artık sayısını hatırlayamıyorum.

    Kısacası sempatizan olabilirsin hayranlık duyabilirsin ama taraftarlık başkadır. hissedersin, yaşarsın. Mesela geçen sene 3-3 lük
    Beşiktaş Benfica maçına gitmiştim, stat 10 numara, futbol 10 numara goller 10 numara, tribünler için bir şey diyemiyorum çünkü hissedemiyordum, benim için Bir ingiliz'in fıkra anlatması gibi bir şey, anlıyorum, ama hissedemiyorum, yakalayamıyorum önemli olan duyguyu.

    Ama döndüm İzmir'e ilk maç Bornova stadında Malatya maçı. Tribün olarak millet coşmuş, marşlar, besteler, alkışlar arka arkaya. Güftelerde hep İzmir, hep şehrinle ilgili şeyler, içgüdüsel olarak hissediyorsun, tribünde ki o sevgi ve coşku bir akım gibi sahaya doğru gidiyor, bunu görebiliyorsun, çünkü takım tempoyu arttırıyor, o tribündeki coşkuya bir şekilde karşılık vermek istiyor, İşte o zaman bütünleşiyorsun.

    Avrupa'da ama özellikle Türkiye'de çok maç izledim, ama Göztepe tribününde ki gibi bir başka bir ambiansla bütünleşemedim.

    İzmirli olup İstanbul'u destekleyenlerin de o takımlarla bütünleştiklerini sanmıyorum, onlar için başarı, kupa, galibiyet, diğer 2 İstanbul takımı ile olan sidik yarışı önemli.




  • Jersey Devil kullanıcısına yanıt
    5 dk nızı ayırıp konuya fikrinizi belirtmenizi isterim tabi ki :)
  • quote:

    Orijinalden alıntı: winwin35

    Taraftarlık - sempatizanlık - hayranlık Bu 3 kavramı birbirinden ayırmak gerekir ki bence sen bu yazınla özellikle Bakın burayı iyi okuyun ! size şöyle bir örnek vereyim ! kısmından sonra bunu anlatmaya çalışmışsın.

    Ailem de herkes Fenerbahçeli evde de sarı lacivert renkler hakim. Mobilyalar, koltuk takımları, perdeler, halılar. Kombin hep bu 2 renk üzerine kurulmuş. 10 yaşına yani ilk okul 5 bitene kadar ailem olmadan bir yere gidemiyorum, ev okul arası ise 750 mt. babam alır beni maça götürür Maç Altay Fenerbahçe maçı, Fenerbahçenin Avrupa maçıı (8 Ağustos 1995 fenerbahçe - Partizani Tiran yer: İzmir Atatürk Stadı) evde herkes Fenerli. Benim öyle bir durumum yok aman aman. Zira gittiğim 2-3 maçtan sonra bunu sürekli yapmak, o formayı giyip dışarda şöyle salına salına yürümek o ayrıcalığı hissetmek istiyorum ama ne mümkün?

    11 yaşında ilk okul bitince ailem iyi bir yabancı dil eğitimi için beni Koleje kaydettirdi. okul çıkışlarında arkadaşlarla 'Yalı' da takılırdık, oradan abilerle tanıştık Gençliğimin katili ile ilk o zaman tanıştım. Hafta sonları arkadaşlarla sinemaya gidicem diye evden çıkıp Alsancak stadına koşardık, Okulu ekip Kupa maçlarına giderdik (10 Kasım 1999'da oynanan Göztepe Marmaris Belediye Gençlik spor maçı Gürsel Aksel Stadında oynanmıştı ve o statta Göztepeyi izleme şansına ve onuruna sahip olmak bile yeter benim için şimdi nasipse yeni statta da yine izleyeceğim Göztepemi) Formayı giyer, atkıyı takar yalı'da Alsancak'ta dolaşır, spreylerle duvarları süsler, antremanları izler, Alsancakta Güzelyalıda futbolcularla karşılaşır, sohbet eder, konuşur, hatta tavla, ihale bile oynardık.

    İşte taraftarlıkta budur bana göre, Hissettiğin, gördüğün, dokunduğun, yaşadığın kokladığın yani kısacası varlığının ve bunun bir parçası olduğun noktada taraftar olabilirsin. O yüzden Göztepe taraftarıyım.

    Fenerbahçe ancak aileden geldiği için bir sempati duyulacak bir durum olabilir, öteye geçemezdi. Haa 1 FB maçı için hiç mi kalkıp İstanbul'a gitmedim? gittim, 19 Eylül 2007 deki ŞL Grup ilk grup maçına gittim. Sabah saat 11:00 de otobüse bindim, saat 8 de
    otobüsten inip direk stada girdim. Maç 23:45 te maç bittikten sonra da 12:30 otobüsüyle geri döndüm. Moda, Cadde, Boğa heykeli hikaye İstanbula gittim bile diyemem. Ama bir futbol sever olarak Kezman, Roberto Carlos, İBRAHIMOVIC ve FİGO'yu izleme şansına erişmişken bunun yanı sıra Alex ve Lugano ülkemize getirerek bir yıldız tanıma fırsatı bulmuşken bunu kaçıramazdım, atılan gol ise pastada ki çilek oldu. Ama hepsi o bugün ne olur? eğer Fenerbahçe öyle bir kadro kurarsa, karşısında da yine bu günün dünyasının yıldız futbolcularına sahip olan bir ekip gelirse yine giderim Kadıköy'e. UAL Beşiktaş'a iyi bir rakip çıksın bir futbolsever olarak giderim Vodafone Parka. Mesela seneye ŞL'nde Real Madrid çıksın GS'ye Asalantepe'ye de giderim.

    Çünkü dedim ya Taraftarlık- Sempatizanlık - Hayranlık diye, Real Madrid Hayranıyım. Evet bir futbol severim, Evet Göztepe taraftarıyım. Ama taraftarı olduğum kulübün içinde bulunduğu branş olan futbolda global anlamda bir lider, zirvenin sahibi, Göztepeli tabiriyle 'Futbolun AGASI' var ise o kulüp Real Madrid'tir. Tarihi, Öyküsü, Başarıları, Madrid'e hatta bırak Madrid'i İspanyaya kattıkları (1960 lı yıllarda ekonomisinde açık veren İspanya krallığında, Real Madrid ilgili sezonun sonunda kazandığı tüm gelirleri İspanya Kralına bağışlamıştı) los galacticos projesi ve çocukluğumdan beri hala daha zevkle oynadığım Football Manager oyunu gibi her sene bir dünya yıldızı alması, futbol denince akla ilk gelen kulüp olması bende hayranlık uyandırıyor. Bu hayranlığın verdiği manyaklıkla Kaç kez Real Madrid maçına gittim artık sayısını hatırlayamıyorum.

    Kısacası sempatizan olabilirsin hayranlık duyabilirsin ama taraftarlık başkadır. hissedersin, yaşarsın. Mesela geçen sene 3-3 lük
    Beşiktaş Benfica maçına gitmiştim, stat 10 numara, futbol 10 numara goller 10 numara, tribünler için bir şey diyemiyorum çünkü hissedemiyordum, benim için Bir ingiliz'in fıkra anlatması gibi bir şey, anlıyorum, ama hissedemiyorum, yakalayamıyorum önemli olan duyguyu.

    Ama döndüm İzmir'e ilk maç Bornova stadında Malatya maçı. Tribün olarak millet coşmuş, marşlar, besteler, alkışlar arka arkaya. Güftelerde hep İzmir, hep şehrinle ilgili şeyler, içgüdüsel olarak hissediyorsun, tribünde ki o sevgi ve coşku bir akım gibi sahaya doğru gidiyor, bunu görebiliyorsun, çünkü takım tempoyu arttırıyor, o tribündeki coşkuya bir şekilde karşılık vermek istiyor, İşte o zaman bütünleşiyorsun.

    Avrupa'da ama özellikle Türkiye'de çok maç izledim, ama Göztepe tribününde ki gibi bir başka bir ambiansla bütünleşemedim.

    İzmirli olup İstanbul'u destekleyenlerin de o takımlarla bütünleştiklerini sanmıyorum, onlar için başarı, kupa, galibiyet, diğer 2 İstanbul takımı ile olan sidik yarışı önemli.
    Bu arkadaş konuyu kapatmış zaten, daha konuya konuşmak gerekmez.




  • sKjaer kullanıcısına yanıt
    Aslında merakim geçmişi olan Anadolunun köklü kulüplerinin taraftarlarının görüşlerinden çok 3 büyükleri şehir dışından tutan bir kez olsun ne stadına icine ne de bırakın stadı istanbula bile daha ayak basmamış kişilerin neden tuttukları ve hislerini buraya yazmaları diyebilirim :)
  • Sen niye Ankaraspor’u değil de Ankaragücü nü tutuyorsan ondan.

    Not:doğma büyüme İstanbulluyum gs lıyım maçlara giderim, emin ol il dışından gs tutanlar bizden daha gs.
    Adam stada gelmiş mesela Mersin’den gece dönüp sabah işe gidecek insanlar var trübünde.
    Emin ol il dışındaki insanlar maddi yetmezlik zaman yetmezliği gibi nedenlerle maça gelememişlerdir.
    Ayrıca neden hemşericilik.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi gurkan19 -- 23 Mayıs 2018; 0:47:31 >
  • Medyanın eskiden beri bu 3 büyütülmüş takımı halka dayattırmasından dolayı başka açıklaması yok.

    Keşke İngiltere ve Almanyada ki gibi herkes kendi şehrinin takımı desteklese, 3. lig te bile tribünleri dolu

    İyi ki Bursasporluyum tv taraftarı değilim , tv den İstanbul takımı taraftarlığı çok acınacak bir durum, keyifle stadyumdan maçı izleyip o coşkuyu yaşıyorum,anadoludan tertemiz şampiyonluğun tadını tv den izleyenler bilemez,

    20 defa şampiyon olsa Sarıyeri tutacak adamlar gelmiş burda ben hasta gs fb bjk liyim diye konuşuyor
  • cevabı basit; başarı, göz önünde olma...
  • quote:

    Orijinalden alıntı: quattro6

    Aslında merakim geçmişi olan Anadolunun köklü kulüplerinin taraftarlarının görüşlerinden çok 3 büyükleri şehir dışından tutan bir kez olsun ne stadına icine ne de bırakın stadı istanbula bile daha ayak basmamış kişilerin neden tuttukları ve hislerini buraya yazmaları diyebilirim :)
    Televizyondan izlediği takım onu daha çok etkiliyor ki o takımı tutuyor.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: BAYOKAN84

    İşte bu yüzdendir ki giresunluyum ve bölge temsilcisi olduğu için trabzonsporluyum, ayrıca oturduğum semtten ötürü sarıyerliyim.

    Herkesin tuttuğu takımı tutmak asıl bana saçma gelen.Bi ortama girdiğimde hangi takımlısın diye soranlara trabzonspor deyince yüzlerindeki şaşkın ifadeyi

    görmek gurur verici.
    3 Takım tutmak kadar saçma olamaz
  • gurkan19 kullanıcısına yanıt
    Ankaraspor diye bir takım yoktur Ankara'nın iki takımı vardır biri genclerbirligi diğeri ise Ankaragücüdur ben secimimi Ankaragücü'nden yana yaptım bu genclerbirligi de olabilirdi ama altını cizmek gerekir ki ikiside benim sehrimin takımı ikisi de olurdu



    Soruna gelirsek melih gokcek in kendi forsunu en üst seviyelere çıkarmak için proje olarak yapılmış bir takimdır Ankaraspor türlü hukuksal illegal oyunlarla ankaragücünu bitirip kendi markasinda büyük bir kitle yaratmak istedi iste ben yaptım benim takımım diye herkesin dilinde melih olsun istedi

    Peki sonuç?

    Biz kimiz? Biz ankaragucluyuz, biz nerdeyiz? melih nerde? Onun proje takımı ankarasporu nerde?

    Yeterli cevabı almışsınızdır diye düşünüyorum
  • quote:

    Orijinalden alıntı: quattro6

    Ankaraspor diye bir takım yoktur Ankara'nın iki takımı vardır biri genclerbirligi diğeri ise Ankaragücüdur ben secimimi Ankaragücü'nden yana yaptım bu genclerbirligi de olabilirdi ama altını cizmek gerekir ki ikiside benim sehrimin takımı ikisi de olurdu



    Soruna gelirsek melih gokcek in kendi forsunu en üst seviyelere çıkarmak için proje olarak yapılmış bir takimdır Ankaraspor türlü hukuksal illegal oyunlarla ankaragücünu bitirip kendi markasinda büyük bir kitle yaratmak istedi iste ben yaptım benim takımım diye herkesin dilinde melih olsun istedi

    Peki sonuç?

    Biz kimiz? Biz ankaragucluyuz, biz nerdeyiz? melih nerde? Onun proje takımı ankarasporu nerde?

    Yeterli cevabı almışsınızdır diye düşünüyorum
    Hayır çok alakasız birşey söylüyorsun

    Ben genel olarak sordum Ankaraspor’u Melih gökçek mi kurdu

    Sen niye Ankaraspor’u değilde ya Ankaragücü ya gençleri tutuyorsan o yüzden gs fb BJK tutuluyor

    Ben neden tuttuğunu söyleyeyim Ankaragücü Ankaraspor dan daha başarılı daha köklü olduğu için tutuyorsun

    Kimseden farkın YÖK sadece kendine bir sınır koymuş bu sınır içinde de en başarılı en köklü en şanlı takılma yönelmişsin



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi gurkan19 -- 23 Mayıs 2018; 14:37:55 >




  • toplum psikolojisi.

    rekabet hissi yani abim galatasaraylı diye bende fenerbahçeli olmuştum. bu arada sivaslıyım. ben ortaokuldayken sivassporda başarılıydı. şampiyonluğa oynuyordu. ama yaş ilerledikçe yani lise bittikten sonra rekabet hissi azaldı. zaten yönetimin başarısızlıkları vs. de iyice soğuttu. şimdi sivasspora daha fazla sempatiyle yaklaşıyorum.
  • çünkü herkes sevinmek için seviyor.
    herkes şampiyon takımı tutuyor, kimse tuttuğu takımı şampiyon yapmakla uğrasmak istemiyor.
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.