Osage halkının beyazlar tarafından organize şekilde öldürülmelerini anlatır film. Topraklarında tesadüfen petrol bulan kızılderili halkı, Scorsese'nin de bir sahnede gösterdiği gibi bu petrolle adeta yıkanır. Bedenin petrole bulanma durumu kanla eş değerdir. There Will Be Blood filminde de benzer bir alegori ele alınmıştır. Halkın kadınlarıyla evlenen beyazlar onları yok ederek bütün servetin tek temsilcisi olmak isterler. Bu topraklar tamamen özerk oldukları için adeta western kanunsuzluğuna bulanmış, insanları saran bir epidemi gibi bütün varisleri yutar. Halkın kadınları ise cahilliklerinin ve köklerinden kopmanın cezasını çekerler. Uyarlama; yine hem kurgusuyla hem de anlatım dilinin akıcılığı sayesinde hiçbir zaman süresinin uzunluğunu hissettirmiyor. Martin Scorsese özellikle Amerikan panoramasını, paralel giden kurmaca öyküyle ustaca anlatan bir yönetmen. The Irishman filminde de görülen, Amerikan başkanları üzerinden giden tarihini anlatırken aynı zamanda üç farklı yapıyla giden senaryosunu finale bağlamıştır. Killers of the Flower Moon keşke en başında düşünülen şekliyle federal araştırma konulu, geniş boyutlu tasarlansaydı dedim izlerken. Hiç şüphesiz başyapıt olurdu. Şu haliyle biraz fazla dramatize, suçlu tiplemeleri anlamında komikliğe kaçan figürler var. Federal hükümetin olaya dahil olduğu ve mahkemeye uzanan anlar çok özensiz. Oysa ki olayın vehametini izleyici ancak bu yolla anlayabilirdi. Bunun haricinde olumsuz bir şey söylemek zor. Suç örgütünün başındaki William King Hale, De Niro'nun muazzam oyunculuğuyla kendinden nefret ettirir. Lily Gladstone, modellendirdiği karakterin ağırbaşlılığını çok güzel yansıtıyor. Beğendiğim bir film oldu. Zirveye gidecekken tercih hatasının kurbanı olmuş sadece. 8/10 |
Bildirim