Şimdi Ara

Oltaya gelenler

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
2
Cevap
0
Favori
543
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • 10 yıldır temizlenmemiş gölde balıklar yosunların arasına saklanmış. Suyun yüzünde görünmüyorlar balıklar, göl o kadar pis işte. Derinliğini anlamak için sopayı daldırıyorum. Karaya oturmuşuz. Sopayı daldırdıkça çamur ve bataklık külü çıkıyor su yüzüne. Su kararıyor ve pis bir kokuyla kalıyoruz. Daha uzağa sürüyoruz kayığı; uzaklaşmak için.

    Egenin berrak suları ve Akdenizin devasa alanı başka bir dünya bize göre. Burası Ankara; Ne kadar gidersek gidelim yine döne dolaşa aynı kıyıya oturuyoruz. Dışarıyla bağlantımız yok. Kapana kısılmışız. Birden içim sıkılıyor. Temiz, mavi sularımız olsa belki, mutlu olabiliriz bir ihtimal. Balıklarımız zehirlenip kıyıya vurmamış olsaydı umudumuzu beslemeye devam ederdik. Allah bizi nimetinden esirgemeseydi daha güler yüzlü olurduk birbirimize karşı. Her hafta bıçaklı kavga etmezdik köyün çarşısında. Polis karakolunda dayak yemezdi gençlerimiz.

    Acaba biz çok mu dedikodu ve gıybet yaptık? Birbirimizin arkasından mı konuştuk? Niçin bakmadık gölümüze? Başımızdakiler arıtma sistemi kurmadı, bizim de istemek aklımıza gelmedi.

    Dedemin baya bir toprağı varmış eskiden. Sonra devlet bu toprakları elimizden almış. Ben daha kendimi bilmezken, küçük bir çocukken fasulye ekerdik. Ne çıkarsa bahtımıza hesabı. Dedem çıkan ürünü satıyor muydu yoksa kendimiz mi yiyorduk bilmiyorum. Ama kılçığının boğazıma kaçtığını hatırlıyorum. Sonra eskiden gölümüz berraktı. Denizin mahsulu boldu. Çok bereketliydi. Evimizin önünde ki küçük havuz ıstakoz ve balıkla dolardı. Istakozu pişirmezdik, pahalıydı bu yüzden satardık. Balıkların birazını kızartır, çoğunu ise satardık. Bu sürekli hale gelirdi. Göl bereketliydi. Adeta bizim toprağımızdı.

    Ama sonra göl de gitti elimizden. Eskiden gölde yüzmeyi çok severdik. Şimdilerde ise yanına yaklaşılmaz. Bundan 1 hafta önce bi çocuk hastalık kapmış gölden. Boyunun yarısındaki suda zıplayıp oynamak için bir de su gözlüğü almış. Çocuk boyu palet bile takmış ayaklarına. Şehirdeki güzel havuzlar yerine bizim gölümüzü tercih etmiş. Gözlüğü bile çamur kaplamış, kir kaplamış.


    Serserilik yapıp dövüşmeye meraklı gençler köyde kalır. Köyde gölün kıyısında azıcık da olsa gelen deniz kokusunda bira içmek güzeldir. Çıkarsa 2 - 3 balık çıkar, o da kızartma yapılır. Babadan parası olan, içip serserilik yapmayı seçen gençler köyden ayrılmaz. Okuyanlar bile ilçeye gönderilir; 3 - 4 yıl sonra geri gelir. İyi okuyanlar ve para kazanmaya hevesli olanlar Ankara'ya iş bulmaya gider. Bazen bu aileler komple Ankara'ya göç eder.

    Köyde iş bulamayanın yolu Ankara'ya düşer. Bizim yolumuzda Ankara'ya düşmüş zamanında.. Altındağ'a yerleşmişiz ilk gittiğimizde. 15 yıl bu semtte oturduk. Bir köyden başka köye. Burada da aynı manzara. Her şey zamanla yitip gitmeye programlı. Kaybolmaya yaşanıyor bu şehirlerde.

    Alışmak zor oldu. Çünkü her türden insan var. Orta hallisi de var, fakiri de. Köyden en büyük farkı yine öye benzemesine rağmen insanların kendini şehirli görmesi.. Yollar eninde sonunda merkeze, ordan da zengin semtlerine, hükümet binalarına yani kalbur üstü mekanlara bağlanıyor. Bunu bilmek bile her insanı farklı davranmaya zorluyor. İnsanlar kendini şehirli gibi hissettiğinde hemşerilik duygusu da yok oluyor. Aynı kaderi palaşma samimiyetinden çok, aynı kaderi başkalarına yaşatma hıncı ve öfke kaplıyor insanların içini... Hemşerilik kaybolduğu için kimse kimseyi tanımıyor ve kimsenin gözünün yaşına bakılmıyor.

    Tanımamak kötü insanın silahıdır. Kötüler kimseyi tanımaz. Tanımak da istemez. Siz size zarar veren kişinin gözlerine baksanız dahi ya görmezlikten gelir ya da işini tamamlamak için üstünüze atılır. Bir oyun daha oynar ve yahut sizi diğerleriyle birlikte görür. Kötü olmak en büyük bencilliktir. ''Siz iyisiniz ben kötüyüm'' bilinci' değildir bu. Ben avcıyım siz kurbansınız düşüncesiyle rahatlarlar. Kendilerini kalabıktan böyle ayırırlar.

    Kelebekle gezenler ''Ben başroldeyim ,siz ise seyircisiniz'' psikolojisiyle sallarlar bıçaklarını..

    Beraber yürüdüğünüz insanlarla haşrolunursunuz. Bu bir bireyin kaderi değildir, bir grubun, zümrenin kaderidir.. Şehir dediğiniz banliyölere ayrılmıştır. Bölünmüştür ve kurtulmak için ne kadar çabaladığınız, veya nasıl farklı bir gelişim gösterdiğiniz önemli değildir. Yermek ve kendinizi ayırmak zamanı etkilemez fakat mekanınız değişir.

    Zaman ve mekan. Ne çok seviyorum bu ikisini. Bence hayattaki her şey bu iki öge ile açıklanabilir.. Dünyaya bu ikisi için düşmüşüz. Bu ikisi ; yani zaman ve mekan bizim evimiz. Bu ikisini aynı kutuya koyabilirseniz yaşadığınızı hissedersiniz. Mekan içinize sinerse zamanı da sindirirsiniz. Zamanı ve mekanı kollamanız dileğiyle.



    Dün bir göngül adamının ölüm yıl dönümüydü. Kendisine Allah'tan rahmet diliyorum...







  • Güzelmiş ama okumadım.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.