Şimdi Ara

Orhan Veli Kanık Şiirleri (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
46
Cevap
0
Favori
728
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • erkurt02 kullanıcısına yanıt
    EyvAllah hocam sessiz gemi en favorim gercekten inanilmaz bir siir

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • SÖZ

    Aynada başka güzelsin,
    Yatakta başka;
    Aldırma söz olur diye;
    Tak takıştır,
    Sür sürüştür;
    İnadına gel,
    Piyasa vakti,
    Mahallebiciye.

    Söz olurmuş,
    Olsun;
    Dostum değil misin?

    Şubat 1941
    (Garip I, 1941)
  • EFKÂRLANIRIM

    Mektup alır, efkârlanırım;*
    Rakı içer, efkârlanırım;
    Yola çıkar, efkârlanırım.
    Ne olacak bunun sonu, bilmem.
    "Kâzım'ım" türküsünü söylerler,
    Üsküdar'da;
    Efkârlanırım.

    Eylül 1940

    (Garip I, 1941)

    * Orhan Veli'nin defterinde ilk dize şöyledir: "Hava güzel, efkârlanırım;" [ed.n.]
  • SAKAL*

    Hanginiz bilir, benim kadar,
    Karpuzdan fener yapmasını;
    Sedefli hançerle, üstüne,
    "Gülcemal" resmi çizmesini;
    Beyit düzmesini;
    Mektup yazmasını;
    Yatmasını,
    Kalkmasını;
    Bunca yılın Halime'sini
    Hanginiz bilir, benim kadar,
    Memnun etmesini?

    Değirmende ağartmadık biz bu sakalı!

    Temmuz 1941

    (İnkılâpçı Gençlik, 18.7.1942)

    * Orhan Veli'nin defterindeki adı "Değirmen"dir. [ed.n.]
  • İSTANBUL TÜRKÜSÜ

    İstanbul'da, Boğaziçi'nde,
    Bir fakir Orhan Veli'yim;
    Veli'nin oğluyum,
    Târifsiz kederler içinde.

    Urumelihisarı'na oturmuşum;
    Oturmuş da bir türkü tutturmuşum:

    "İstanbul'un mermer taşları;
    Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları;
    Gözlerimden boşanır hicran yaşları;
    Edalım,
    Senin yüzünden bu hâlim."

    "İstanbul'un orta yeri sinama;
    Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama;
    El konuşur, sevişirmiş, bana ne?
    Sevdalım,
    Boynuna vebâlim."

    İstanbul'da, Boğaziçi'ndeyim;
    Bir fakir Orhan Veli;
    Veli'nin oğlu;
    Târifsiz kederler içindeyim.

    (Ülkü, 1.2.1945)
  • TREN SESİ

    Garîbim;
    Ne bir güzel var avutacak gönlümü,
    Bu şehirde,
    Ne de bir tanıdık çehre;
    Bir tren sesi duymaya göreyim,
    İki gözüm,
    İki çeşme.
  • DEĞİL

    Bilmem ki nasıl anlatsam;
    Nasıl, nasıl, size derdimi!
    Bir dert ki yürekler acısı,
    Bir dert ki düşman başına.
    Gönül yarası desem...
    Değil!
    Ekmek parası desem...
    Değil!

    Bir dert ki...
    Dayanılır şey değil.
  • ESKİLER ALIYORUM

    Eskiler alıyorum
    Alıp yıldız yapıyorum
    Musikî ruhun gıdasıdır
    Musikîye bayılıyorum

    Şiir yazıyorum
    Şiir yazıp eskiler alıyorum
    Eskiler verip Musikîler alıyorum

    Bir de rakı şişesinde balık olsam
  • TAHATTUR

    Alnımdaki bıçak yarası
    Senin yüzünden,
    Tabakam senin yadigârın.
    "İki elin kanda olsa gel" diyor
    Telgrafın.
    Nasıl unuturum seni ben,
    Vesikalı yârim!

    Temmuz 1940

    (Küllük, 1.9.1940)
  • AH! NEYDİ BENİM GENÇLİĞİM!

    Nerde böyle hüzünlenmek o zaman;
    İçip içip ağlamak,
    Uzaklara dalıp şarkı söylemek;
    Hafta sekiz ben eğlentide;
    Bugün saz, yarın sinema,
    Beğenmedin Aile Bahçesi;
    Onu da beğenmedin, parka;
    Sevdiğim dillere destan;
    Sevdiğim,
    Meyil verdiğim;
    Ben dizinin dibinde elpençe divan,
    Samanlık seyran.
    Nerde,
    Nerde,
    Nerde böyle hüzünlenmek o zaman!

    (1.2.1947)
  • ÖLÜME YAKIN

    Akşamüstüne doğru, kış vakti;
    Bir hasta odasının penceresinde;
    Yalnız bende değil yalnızlık hâli;
    Deniz de karanlık, gökyüzü de;
    Bir acaip, kuşların hâli.

    Bakma fakirmişim, kimsesizmişim;
    - Akşamüstüne doğru, kış vakti -
    Benim de sevdalar geçti başımdan.
    Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış;
    Zamanla anlıyor insan dünyayı.

    Ölürüz diye mi üzülüyoruz?
    Ne ettik, ne gördük şu fâni dünyada
    Kötülükten gayri?

    Ölünce kirlerimizden temizlenir,
    Ölünce biz de iyi adam oluruz;
    Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
    Hepsini unuturuz.
  • ZİLLİ ŞİİR

    Biz memurlar,
    Saat dokuzda, saat on ikide, saat beşte,
    Biz bizeyizdir caddelerde.
    Böyle yazmış yazımızı Ulu Tanrı;
    Ya paydos zilini bekleriz,
    Ya aybaşını.

    (Varlık, 1.12.1946)
  • SERE SERPE

    Uzanıp yatıvermiş, sere serpe;
    Entarisi sıyrılmış, hafiften;
    Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;
    Bir eliyle de göğsünü tutmuş.
    İçinde kötülüğü yok, biliyorum;
    Yok, benim de yok ama...
    Olmaz ki!
    Böyle de yatılmaz ki!

    (Varlık, 1.9.1946)
  • SİZİN İÇİN

    Sizin için, insan kardeşlerim,
    Her şey sizin için;
    Gece de sizin için, gündüz de;
    Gündüz gün ışığı, gece ay ışığı;
    Ay ışığında yapraklar;
    Yapraklarda merak;
    Yapraklarda akıl;
    Gün ışığında binbir yeşil;
    Sarılar da sizin için, pembeler de;
    Tenin avuca değişi,
    Sıcaklığı,
    Yumuşaklığı;
    Yatıştaki rahatlık;
    Merhabalar sizin için;
    Sizin için limanda sallanan direkler;
    Günlerin isimleri,
    Ayların isimleri,
    Kayıkların boyaları sizin için;
    Sizin için postacının ayağı,
    Testicinin eli;
    Alınlardan akan ter,
    Cephelerde harcanan kurşun;
    Sizin için mezarlar, mezar taşları,
    Hapishaneler, kelepçeler, idam cezaları;
    Sizin için;
    Her şey sizin için.

    (Yaprak, 1.5.1949)
  • İSTANBUL'U DİNLİYORUM

    İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;
    Yavaş yavaş sallanıyor
    Yapraklar, ağaçlarda;
    Uzaklarda, çok uzaklarda,
    Sucuların hiç durmayan çıngırakları;
    İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

    İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Kuşlar geçiyor, derken;
    Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
    Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
    Bir kadının suya değiyor ayakları;
    İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

    İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Serin serin Kapalıçarşı;
    Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa;
    Güvercin dolu avlular.
    Çekiç sesleri geliyor doklardan,
    Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları;
    İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

    İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Başımda eski âlemlerin sarhoşluğu,
    Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
    Dinmiş lodosların uğultusu içinde
    İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

    İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
    Küfürler, şarkılar, türküler, lâf atmalar.
    Bir şey düşüyor elinden yere;
    Bir gül olmalı;
    İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

    İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
    Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
    Alnın sıcak mı değil mi, biliyorum;
    Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum;
    Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
    Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
    İstanbul’u dinliyorum.

    (Varlık, 1.6.1947)




  • HÜRRİYETE DOĞRU

    Gün doğmadan,
    Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
    Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
    İçinde bir iş görmenin saadeti,
    Gideceksin;
    Gideceksin ırıpların çalkantısında.
    Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
    Sevineceksin.
    Ağları silkeledikçe
    Deniz gelecek eline pul pul;
    Ruhları sustuğu vakit martıların,
    Kayalıklardaki mezarlarında,
    Birden,
    Bir kıyamettir kopacak ufuklarda.
    Deniz kızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
    Bayramlar seyranlar mı dersin, şenlikler cümbüşler mi?
    Gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mı?
    Heeeey!
    Ne duruyorsun be, at kendini denize;
    Geride bekleyenin varmış, aldırma;
    Görmüyor musun, her yanda hürriyet;
    Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
    Git gidebildiğin yere.

    (Aile, Ekim 1947)
  • DALGACI MAHMUT

    İşim gücüm budur benim,
    Gökyüzünü boyarım her sabah,
    Hepiniz uykudayken.
    Uyanır bakarsınız ki mavi.

    Deniz yırtılır kimi zaman,
    Bilmezsiniz kim diker;
    Ben dikerim.

    Dalga geçerim kimi zaman da,
    O da benim vazifem;
    Bir baş düşünürüm başımda,
    Bir mide düşünürüm midemde,
    Bir ayak düşünürüm ayağımda,
    Ne haltedeceğimi bilemem.

    (Yaprak, 1.3.1949)
  • YALNIZLIK ŞİİRİ

    Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
    Nasıl korku verir sessizlik insana;
    İnsan nasıl konuşur kendisiyle,
    Nasıl koşar aynalara,
    Bir cana hasret,
    Bilmezler.

    (Meydan, 15.5.1948)
  • 
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.