Şimdi Ara

Şiirler,güzel sözler (252. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
3 Misafir (1 Mobil) - 2 Masaüstü1 Mobil
5 sn
5.331
Cevap
42
Favori
629.989
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 250251252253254
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Hani derler ya ben sensiz yaşayamam diye..
    İşte ben onlardan değilim.
    Ben sensiz de yaşarım..
    Ama seninle bir başka yaşarım...

    N.Hikmet Ran
  • DesertRose çok teşekkürler.
  • Rica ederim :)


    Paylaşıma devam arkadaşlar...
  • Bu görünen ben değilim, ben ben dediğim nedir?
    Dilimle söz söyleyen, sözü söyleten midir?
    Baştan ayağa gömleksem, içimdeki ben midir?
    Sureti ben sanıp da, avlanma deli gönül !!!^^



    HZ MEVLANA
  • Şu kavga bir bitse dersin,
    Acıkmasam dersin,
    Yorulmasam dersin;
    Çişim gelmese dersin,
    Uykum gelmese dersin;

    Ölsem desene!

    Orhan Veli Kanık


  • YAŞAMAK

    I

    Biliyorum,kolay değil yaşamak,
    Gönül verip türkü söylemek yar üstüne;
    Yıldız ışığında dolaşıp geceleri,
    Gündüzleri gün ışığında ısınmak;
    Şöyle bir fırsat bulup yarım gün,
    Yan gelebilmek Çamlıca tepesine...
    ____Bin türlü mavi akar Boğaz'dan____
    Her şeyi unutabilmek maviler içinde.

    II

    Biliyorum,kolay değil yaşamak;
    Ama işte
    Bir ölünün hala yatağı sıcak,
    Birinin saati işliyor kolunda.
    Yaşamak kolay değil ya kardeşler,
    Ölmek de değil;

    Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.



    Orhan Veli Kanık
  • YALNIZLIK ŞİİRİ


    Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
    Nasıl korku verir sessizlik insana;
    İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
    Nasıl koşar aynalara,
    Bir cana hasret,
    Bilmezler.



    AYRILIŞ

    Bakakalırım giden geminin ardından;
    Atamam kendimi denize,dünya güzel;
    Serde erkeklik var,ağlayamam.




    Orhan Veli Kanık
  • Sevdiğim insanlara
    Kızabilirdim,
    Eğer sevmek bana
    Mahzun durmayı
    Öğretmeseydi.


    Orhan Veli Kanık

  • adam yaşama sevinci içinde
    masaya anahtarlarını koydu
    bakır kaseye çiçekleri koydu
    sütünü yumurtasını koydu
    pencereden gelen ışığı koydu
    bisiklet sesini çıkrık sesini
    ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
    adam masaya
    aklında olup bitenleri koydu
    ne yapmak istiyordu hayatta
    işte onu koydu
    üç ker üç dokuz ederdi
    adam koydu masaya dokuzu
    pencere yanındaydı gökyüzü yanında
    uzandı masaya sonsuzu koydu
    bir bira içmek istiyordu kaç gündür
    masaya biranın dökülüşünü koydu
    uykusunu koydu uyanıklığını koydu
    tokluğunu açlığını koydu.

    masa da masaymış ha
    bana mısın demedi bu kadar yüke
    bir iki sallandu durdu
    adam ha babam koyuyordu.



    Edip Cansever
  • Sibernetik


    üç kere üç dokuz eder
    bilirsin
    birin karesi birdir
    kare kökü de
    bilirsin
    "mutlu aşk yoktur"
    bilirsin

    ama baharda ya da dışarda
    sonsuz göğün altında
    aşkın aşkla çarpımı
    nedendir bilinmez
    garip bir biçimde
    hep sonsuzdur



    Turgut UYAR

  • evin içinde bir oda, odada istanbul
    odanın içinde bir ayna, aynada istanbul

    adam sigarasını yaktı, bir istanbul dumanı
    kadın çantasını açtı, çantada istanbul

    çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm
    çekmeğe başladı, oltada istanbul

    bu ne biçim su, bu nasıl şehir
    şişede istanbul, masada istanbul

    yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık
    bir yanda o, bir yanda ben, ortada istanbul

    insan bir kere sevmeye görsün, anladım
    nereye gidersen git, orada istanbul.


    Ümit Yaşar Oğuzcan
  • beni düşünme dedindi ayrılırken
    düşünmüyorum ki
    düşüncem sende kalmış


    Fazıl Hüsnü Dağlarca


  • YERÇEKİMLİ KARANFİL

    biliyor musun az az yasiyorsun icimde
    oysa ki seninle guzel olmak var
    ornegin raki iciyoruz, icimize bir karanfil dusuyor gibi
    bir agac isliyor tikir tikir yanimizda
    midemdi aklimdi su kadarcik kaliyor.
    sen o karanfile egilimlisin, alip sana veriyorum iste
    sen de bir baskasina veriyorsun daha guzel
    o baskasi yok mu bir yanindakine veriyor
    derken karanfil elden ele.

    goruyorsun ya bir sevdayi buyutuyoruz seninle
    sana deginiyorum, sana isiniyorum, bu o degil
    bak nasil, beyaza keser gibisine yedi renk
    birlesiyoruz sessizce.


    Edip Cansever
  • AN GELİR

    an gelir
    paldır küldür yıkılır bulutlar
    gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
    o eski heyecan ölür
    an gelir biter muhabbet
    çalgılar susar heves kalmaz
    şatârâbân ölür

    şarabın gazabından kork
    çünkü fena kırmızıdır
    kan tutar / tutan ölür
    sokaklar kuşatılmış
    karakollar taranır
    yağmurda bir militan ölür

    an gelir
    ömrünün hırsızıdır
    her ölen pişman ölür
    hep yanlış anlaşılmıştır
    hayalleri yasaklanmış
    an gelir şimşek yalar
    masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
    direkler çatırdar yalnızlıktan
    sehpada pir sultan ölür

    son umut kırılmıştır
    kaf dağı'nın ardındaki
    ne selam artık ne sabah
    kimseler bilmez nerdeler
    namlı masal sevdalıları
    evvel zaman içinde
    kalbur saman ölür
    kubbelerde uğuldar bâkî
    çeşmelerden akar sinan
    an gelir
    -lâ ilâhe illallah-
    kanunî süleyman ölür

    görünmez bir mezarlıktır zaman
    şairler dolaşır saf saf
    tenhalarında şiir söyleyerek
    kim duysa / korkudan ölür
    -tahrip gücü yüksek-
    saatli bir bombadır patlar
    an gelir
    Attila ölür


    Attila İLHAN
  • Sorarsan kimliğimi.. adım: KUL.. soyadım: OLMAK.. gayem; Sadece O'NU BULMAK..


    Uzaklık deyip dert ettiğin nedir ki sevgili ?? Biz YARADAN'ı görmeden sevmedik mi ?? (Hz. MevLâna)


    Yan!" diyorum içime! Sadece sen yan!
    Ve "Dayan!" diyorum gönlüme!.. " Herkes mutlu olsun! Sen dayan!..
    AŞK Dediğin Ya Allah'tan Gelmeli...
    Ya Allah İçin Olmalı...
    Ya Da Allah'a ULAŞTIRMALI;
    YOKSA Yerle BİR Olmalı...(Hz.Mevlana)
  • quote:

    Orijinalden alıntı: DesertRose

    Gönlünde olanı benden gizleme ki
    Benim gönlümdeki de ortaya çıksın...


    Mevlana




    sözün güzelliğine bak.. Çok seviyorum ya Mevlana ve Şems-i TEbrizi'yi..
    Sağolasın do
    st.
  • Leyla isteyen kişi Mecnun olmalı;
    Kendinden de, dünyasından da geçmeli.
    Sevenlerin sofrasına çağrılınca
    Ben körüm, ben dilsizim demeli...

    ÖMER HAYYAM
  • Minareden Düşenin Parçası Bulunur, Bulunur da ; Gönülden düşenin parçası bulunmaz!

    -Hz. MevLana-


  • Sis

    sarmış yine ufuklarını bir inatçı duman,
    bir ak karanlıktır gittikçe artan.
    baskısı altında silinmiş gibi cisimler,
    bir tozlu yoğunluktan oluşmuş tüm resimler;
    birtozlu ve ürkünç yoğunluk ki bakışlar
    dikkatle giremez derinliğine, korkar!
    ama sana lâyık bu derin, karanlık örtü,
    lâyık bu örtünme sana, ey zulümler mülkü!
    ey zulümler alanı…evet, ey parlak sahne,

    ey faciayı bezeyen şatafatlı sahne!
    ey şatafatın, gösterişin beşiği, mezarı;
    doğunun eski, çekici kraliçesi;
    ey kanlı sevgileri tiksinip titremeden
    zevke düşkün göğsünde besleyip büyüten;
    marmara’nın mavi kucağı içinde
    ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı kitle;
    ey köhne bizans, ey koca bunak büyücü,
    ey bin kocadan kalan el değmemiş dul,
    güzelliğinde henüz tazeliğin büyüsü var,
    hâlâ titrer üstüne gözleyen bakışlar.
    dışardan, uzaktan açılan gözlere süzgün,
    mavi gözlerinle ne şirin görünürsün!
    şirin, ama en kirli kadınlar gibi:
    dökülen gözyaşlarının duygusuz hepsine.
    kurulurken daha, bir hainlik eli
    yapına lânetin ağulu suyunu katmış sanki!
    hep ikiyüzlülüğün kiri dalgalanır zerrelerinde,
    bir parçacık temizlik bulamazsın içlerinde.
    hep ikiyüzlülük, kıskançlık kiri, çıkarcılık kiri;

    yalnız bu…ve yalnız bunun yükselme umudu.
    milyonlar barındırdığın cesetler arasından
    kaç alın vardır çıkacak temiz ve parlak?
    örtün, evet, ey facia… örtün, evet, ey kent;
    örtün ve sonsuzca uyu, ey dünya orospusu!..

    ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;
    katil kuleler, haleli, zindanlı saraylar;
    ey anıların sağlam mezarı, ulu tapınak;
    ey kibirli sütunlar, bağlanmış birer dev gibi,
    geçmişleri geleceklere iletmekle görevli;
    ey dişleri düşmüş, sırıtan sur kafilesi;
    ey kubbeler, ey şanlı dua, dilek yapıları;
    ey doğruluğun sözlerini taşıyan minareler;
    ey çatısı çökük medreseler, mahkemecikler;
    ey servilerin kara gölgesinde birer yer
    sağlayabilmiş binlerce sabırlı dilenci;
    geçmişlere rahmet! yazılı mezar taşları;
    ey türbeler, ey her biri gürültülü bir anıyı
    uyandırarak sessiz soluksuz yatan atalar;
    ey çamurla tozun savaştığı eski sokaklar;

    ey her açılan gediği bir olayı sayıklayan
    yıkıntılar, ey it kopuğun pusuya yattığı yerler,
    ey kapkara damlarıyla ayakta duran
    birer yas simgesi gibi sessiz, yıkık evler;
    ey her biri bir leyleğe, bir çaylağa yuva
    olan kaygılı ocaklar ki acılarla somurtmuş,
    yıllardan beri tütmek nedir... unutmuş,
    ey aç midelerin insanı sıkıştıran ağusuyla
    her alçaklığı yutan kurumuş ağızlar;
    ey doğanın bağışıyla en hazır ve nimetli
    bir yaradılışa kavuşmuşken aç, tembel ve kısır,
    her nimeti, her bağışı, tüm kurtuluş yollarını
    gökten dilenen, katlanıp alçalan... ikiyüzlü!
    ey köpeklerin sesi, ey konuşma onuruna kavuşmuş
    insandaki şu nankörlüğü lânetleyen bağırış;
    ey yararsız gözyaşı, ey ağulu gülüş,
    ey güçsüzlük ve acınma sözü, hınçlı bakış;
    ey efsanelerin çukuruna düşen anı: namus;
    ey yükselme kapısına çıkan yol: ayak öpme.
    ey silahlanmış korku, kötülüğün yüzünden
    öksüz, dul ağızların yakınması talihten;
    ey kişiye dokunmayan ve özgürlüğe yakın
    bir soluk alma hakkı veren yasa efsanesi;
    ey boş vaat, ey sonu gelmeyen kuyruklu yalan,
    ey mahkemelerden durmadan sürülen hak;
    ey kuruntu ve kuşkuyla duygusunu yitiren,
    vicdanlara kadar uzanan meraklı kulak;
    ey dinlenme korkusuyla kilitlenmiş ağızlar,
    ey tiksinilen, aşağılanan ulusal çabalar;
    ey kılıç ve kalem, ey iki siyasal mahkûm;
    ey erdem ve utancın payı, ey unutulan yüz;
    ey korku yüküyle iki büklüm gezmeye alışmış
    kodamanlarla kuyrukları, koca, ünlü toplam;
    ey önüne eğilmiş baş, alnı pak, ama iğrenç;
    ey taze kadın, ey onun ardından koşan genç;
    ey ayrılık acısı çeken ana, ey küskün eşler,
    ey kimsesiz, başıboş çocuklar... hele sizler,
    hele sizler...
    örtün, evet, ey facia... örtün, evet, ey kent;
    örtün ve sonsuzca uyu, ey dünya orospusu!..


    tevfik fikret



    ---------------------------------------------------


    sarmış yine âfâkını bir dûd-ı munannid,
    bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid.
    tazyîkının altında silinmiş gibi eşbâh,
    bir tozlu kesâfetten ibâret bütün elvâh;
    bir tozlu ve heybetli kesâfet ki nazarlar
    dikkatle nüfûz eyleyemez gavrine, korkar!
    lâkin sana lâyık bu derin sürte-i muzlim,
    lâyık bu tesettür sana, ey sahn-ı mezâlim!
    ey sahn-ı mezâlim…evet, ey sahne-i garrâ,
    ey sahne-i zî-şâ'şaa-i hâile-pîrâ!
    ey şa'şaanın, kevkebenin mehdi, mezârı
    şarkın ezelî hâkime-i câzibedârı;
    ey kanlı mahabbetleri bî-lerziş-i nefret
    perverde eden sîne-i meshûf-ı sefâhet;
    ey marmara'nın mâi der-âguuşu içinde
    ölmüş gibi dalgın uyuyan tûde-i zinde;
    ey köhne bizans, ey koca fertût-ı müsahhir,
    ey bin kocadan arta kalan bîve-i bâkir;
    hüsnünde henüz tâzeliğin sihri hüveydâ,
    hâlâ titrer üstüne enzâr-ı temâşâ.
    hâriçten, uzaktan açılan gözlere süzgün
    çeşmân-ı kebûdunla ne mûnis görünürsün!
    mûnis, fakat en kirli kadınlar gibi mûnis;
    üstünde coşan giryelerin hepsine bî-his.
    te'sîs olunurken daha, bir dest-i hıyânet
    bünyânına katmış gibi zehr-âbe-i lânet!
    hep levs-i riyâ, dalgalanır zerrelerinde,
    bir zerre-i safvet bulamazsın içerinde.
    hep levs-i riyâ, levs-i hased, levs-i teneffu';
    yalnız bu… ve yalnız bunun ümmîd-i tereffu'.
    milyonla barındırdığın ecsâd arasından
    kaç nâsiye vardır çıkacak pâk u dirahşan?

    örtün, evet, ey hâile… örtün, evet, ey şehr;
    örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!..

    ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;
    kaatil kuleler, kal'alı zindanlı saraylar;
    ey dahme-i mersûs-i havâtır, ulu ma'bed;
    ey gırre sütunlar ki birer dîv-i mukayyed,
    mâzîleri âtîlere nakletmeye me'mûr;
    ey dişleri düşmüş, sırıtan kaafile-i sûr;
    ey kubbeler, ey şanlı mebânî-i münâcât;
    ey doğruluğun mahmil-i ezkârı minârat;
    ey sakfı çökük medreseler, mahkemecikler;
    ey servilerin zıll-ı siyâhında birer yer
    te'mîn edebilmiş nice bin sâil-i sâbir;
    "geçmişlere rahmet!" diyen elvâh-ı mekaabir;
    ey türbeler, ey herbiri pür-velvele bir yâd
    iykâz ederek sâmit ü sâkin yatan ecdâd;
    ey ma'reke-i tîn ü gubâr eski sokaklar;
    ey her açılan rahnesi bir vak'a sayıklar
    vîrâneler, ey mekmen-i pür-hâb-ı eşirrâ;
    ey kapkara damlarla birer mâtem-i ber-pâ
    temsîl eden âsûde ve fersûde mesâkin;
    ey her biri bir leyleğe, bir çaylağa mavtın
    gam-dîde ocaklar ki merâretle somurtmuş,
    yıllarca zamandan beri, tütmek ne…unutmuş;
    ey mi'delerin zehr-i tekâzâsı önünde
    her zilleti bel'eyleyen efvâh-ı kadîde;
    ey fazl-ı tabîatle en âmâde ve mün'im
    bir fıtrata makrûn iken aç, âtıl ü âkim;
    her ni'meti, her fazlı, her esbâb-ı rehâyı
    gökten dilenen züll-i tevekkül ki.. mürâyi!
    ey savt-ı kilâb, ey şeref-i nutk ile mümtâz
    insanda şu nankörlüğü tel'in eden âvâz;
    ey girye-i bî-fâide, ey hande-i zehrîn;
    ey nâtıka-ı acz ü elem, nazra-i nefrîn;
    ey cevf-i esâtîre düşen hâtıra: nâmus;
    ey kıble-i ikbâle çıkan yol: reh-i pâ-bûs;
    ey havf-i müsellâh, ki hasârâtına râci'
    öksüz, dul ağızlardaki her şevke-i tâli';
    ey şahsa masûniyyet ü hürriyyete makrûn
    bir hakk-ı teneffüs veren efsâne-i kaanûn;
    ey va'd-i muhâl, ey ebedî kizb-i muhakkak,
    ey mahkemelerden mütemâdî sürülen hak;
    ey savlet-i evhâm ile bî-tâb-ı tahassüs
    vicdanlara temdîd edilen gûş-ı tecessüs;
    ey bîm-i tecessüsle kilitlenmiş ağızlar;
    ey gayret-i milliye ki mebgûz u muhakkar;
    ey seyf ü kalem, ey iki mahkûm-ı siyâsî;
    ey behre-i fazl ü edeb, ey çehre-i mensî;
    ey bâr-ı hazerle iki kat gezmeye me'lûf;
    eşrâf ü tevâbi', koca bir unsûr-ı ma'rûf;
    ey re's-i fürûberde, ki akpak, fakat iğrenç;
    ey taze kadın, ey onu ta'kîbe koşan genç;
    ey mâder-i hicranzede, ey hemser-i muğber;
    ey kimsesiz, âvâre çocuklar… hele sizler,
    hele sizler…

    örtün, evet, ey hâile… örtün, evet, ey şehr;
    örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!...
  • Eşrefoğlu al haberi
    Bahçe bizde gül bizdedir
    Biz de Mevla'nın kuluyuz
    Yetmiş iki dil bizdedir

    Erlik midir eri yormak
    Irak yoldan haber sormak
    Cennetteki akan ırmak
    Coşkun akan sel bizdedir

    Adem vardır cisme semiz
    Abdest alır olmaz temiz
    Hakk'ı dehleylemek nemiz
    Bilcümle vebal bizdedir

    Arı vardır uçup gezer
    Teni tenden seçip gezer
    Canan bizden kaçıp gezer
    Arı biziz bal bizdedir

    Kimi sofi kimi hacı
    Cümlemiz Hakk'a duacı
    Resul'ü Ekrem'in tacı
    Aba hırka şal bizdedir

    Biz erenler gerçeğiyiz
    Has bahçenin çiçeğiyiz
    Hacı Bektaş köçeğiyiz
    Edep erkan yol bizdedir

    Kuldur Hasan Dedem kuldur
    Manayı söyleyen dildir
    Elif Hakk'a doğru yoldur
    Cim ararsan dal bizdedir
  • 
Sayfa: önceki 250251252253254
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.