Hani derler ya ben sensiz yaşayamam diye.. İşte ben onlardan değilim. Ben sensiz de yaşarım.. Ama seninle bir başka yaşarım...
N.Hikmet Ran
DesertRose çok teşekkürler.
Rica ederim :)
Paylaşıma devam arkadaşlar...
Bu görünen ben değilim, ben ben dediğim nedir? Dilimle söz söyleyen, sözü söyleten midir? Baştan ayağa gömleksem, içimdeki ben midir? Sureti ben sanıp da, avlanma deli gönül !!!^^
HZ MEVLANA
Şu kavga bir bitse dersin, Acıkmasam dersin, Yorulmasam dersin; Çişim gelmese dersin, Uykum gelmese dersin;
Ölsem desene!
Orhan Veli Kanık
YAŞAMAK
I
Biliyorum,kolay değil yaşamak, Gönül verip türkü söylemek yar üstüne; Yıldız ışığında dolaşıp geceleri, Gündüzleri gün ışığında ısınmak; Şöyle bir fırsat bulup yarım gün, Yan gelebilmek Çamlıca tepesine... ____Bin türlü mavi akar Boğaz'dan____ Her şeyi unutabilmek maviler içinde.
II
Biliyorum,kolay değil yaşamak; Ama işte Bir ölünün hala yatağı sıcak, Birinin saati işliyor kolunda. Yaşamak kolay değil ya kardeşler, Ölmek de değil;
Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.
Orhan Veli Kanık
YALNIZLIK ŞİİRİ
Bilmezler yalnız yaşamayanlar, Nasıl korku verir sessizlik insana; İnsan nasıl konuşur kendisiyle; Nasıl koşar aynalara, Bir cana hasret, Bilmezler.
AYRILIŞ
Bakakalırım giden geminin ardından; Atamam kendimi denize,dünya güzel; Serde erkeklik var,ağlayamam.
Orhan Veli Kanık
Sevdiğim insanlara Kızabilirdim, Eğer sevmek bana Mahzun durmayı Öğretmeseydi.
Orhan Veli Kanık
adam yaşama sevinci içinde masaya anahtarlarını koydu bakır kaseye çiçekleri koydu sütünü yumurtasını koydu pencereden gelen ışığı koydu bisiklet sesini çıkrık sesini ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu adam masaya aklında olup bitenleri koydu ne yapmak istiyordu hayatta işte onu koydu üç ker üç dokuz ederdi adam koydu masaya dokuzu pencere yanındaydı gökyüzü yanında uzandı masaya sonsuzu koydu bir bira içmek istiyordu kaç gündür masaya biranın dökülüşünü koydu uykusunu koydu uyanıklığını koydu tokluğunu açlığını koydu.
masa da masaymış ha bana mısın demedi bu kadar yüke bir iki sallandu durdu adam ha babam koyuyordu.
Edip Cansever
Sibernetik
üç kere üç dokuz eder bilirsin birin karesi birdir kare kökü de bilirsin "mutlu aşk yoktur" bilirsin
ama baharda ya da dışarda sonsuz göğün altında aşkın aşkla çarpımı nedendir bilinmez garip bir biçimde hep sonsuzdur
Turgut UYAR
evin içinde bir oda, odada istanbul odanın içinde bir ayna, aynada istanbul
adam sigarasını yaktı, bir istanbul dumanı kadın çantasını açtı, çantada istanbul
çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm çekmeğe başladı, oltada istanbul
bu ne biçim su, bu nasıl şehir şişede istanbul, masada istanbul
yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık bir yanda o, bir yanda ben, ortada istanbul
insan bir kere sevmeye görsün, anladım nereye gidersen git, orada istanbul.
Ümit Yaşar Oğuzcan
beni düşünme dedindi ayrılırken düşünmüyorum ki düşüncem sende kalmış
Fazıl Hüsnü Dağlarca
YERÇEKİMLİ KARANFİL
biliyor musun az az yasiyorsun icimde oysa ki seninle guzel olmak var ornegin raki iciyoruz, icimize bir karanfil dusuyor gibi bir agac isliyor tikir tikir yanimizda midemdi aklimdi su kadarcik kaliyor. sen o karanfile egilimlisin, alip sana veriyorum iste sen de bir baskasina veriyorsun daha guzel o baskasi yok mu bir yanindakine veriyor derken karanfil elden ele.
goruyorsun ya bir sevdayi buyutuyoruz seninle sana deginiyorum, sana isiniyorum, bu o degil bak nasil, beyaza keser gibisine yedi renk birlesiyoruz sessizce.
Edip Cansever
AN GELİR
an gelir paldır küldür yıkılır bulutlar gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet o eski heyecan ölür an gelir biter muhabbet çalgılar susar heves kalmaz şatârâbân ölür
şarabın gazabından kork çünkü fena kırmızıdır kan tutar / tutan ölür sokaklar kuşatılmış karakollar taranır yağmurda bir militan ölür
an gelir ömrünün hırsızıdır her ölen pişman ölür hep yanlış anlaşılmıştır hayalleri yasaklanmış an gelir şimşek yalar masmavi dehşetiyle siyaset meydanını direkler çatırdar yalnızlıktan sehpada pir sultan ölür
son umut kırılmıştır kaf dağı'nın ardındaki ne selam artık ne sabah kimseler bilmez nerdeler namlı masal sevdalıları evvel zaman içinde kalbur saman ölür kubbelerde uğuldar bâkî çeşmelerden akar sinan an gelir -lâ ilâhe illallah- kanunî süleyman ölür
görünmez bir mezarlıktır zaman şairler dolaşır saf saf tenhalarında şiir söyleyerek kim duysa / korkudan ölür -tahrip gücü yüksek- saatli bir bombadır patlar an gelir Attila ölür
Attila İLHAN
Sorarsan kimliğimi.. adım: KUL.. soyadım: OLMAK.. gayem; Sadece O'NU BULMAK..
Uzaklık deyip dert ettiğin nedir ki sevgili ?? Biz YARADAN'ı görmeden sevmedik mi ?? (Hz. MevLâna)
Yan!" diyorum içime! Sadece sen yan! Ve "Dayan!" diyorum gönlüme!.. " Herkes mutlu olsun! Sen dayan!.. AŞK Dediğin Ya Allah'tan Gelmeli... Ya Allah İçin Olmalı... Ya Da Allah'a ULAŞTIRMALI; YOKSA Yerle BİR Olmalı...(Hz.Mevlana)
quote:
Orijinalden alıntı: DesertRose
Gönlünde olanı benden gizleme ki Benim gönlümdeki de ortaya çıksın...
Mevlana
sözün güzelliğine bak.. Çok seviyorum ya Mevlana ve Şems-i TEbrizi'yi.. Sağolasın dost.
Leyla isteyen kişi Mecnun olmalı; Kendinden de, dünyasından da geçmeli. Sevenlerin sofrasına çağrılınca Ben körüm, ben dilsizim demeli...
ÖMER HAYYAM
Minareden Düşenin Parçası Bulunur, Bulunur da ; Gönülden düşenin parçası bulunmaz!
-Hz. MevLana-
Sis
sarmış yine ufuklarını bir inatçı duman, bir ak karanlıktır gittikçe artan. baskısı altında silinmiş gibi cisimler, bir tozlu yoğunluktan oluşmuş tüm resimler; birtozlu ve ürkünç yoğunluk ki bakışlar dikkatle giremez derinliğine, korkar! ama sana lâyık bu derin, karanlık örtü, lâyık bu örtünme sana, ey zulümler mülkü! ey zulümler alanı…evet, ey parlak sahne,
ey faciayı bezeyen şatafatlı sahne! ey şatafatın, gösterişin beşiği, mezarı; doğunun eski, çekici kraliçesi; ey kanlı sevgileri tiksinip titremeden zevke düşkün göğsünde besleyip büyüten; marmara’nın mavi kucağı içinde ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı kitle; ey köhne bizans, ey koca bunak büyücü, ey bin kocadan kalan el değmemiş dul, güzelliğinde henüz tazeliğin büyüsü var, hâlâ titrer üstüne gözleyen bakışlar. dışardan, uzaktan açılan gözlere süzgün, mavi gözlerinle ne şirin görünürsün! şirin, ama en kirli kadınlar gibi: dökülen gözyaşlarının duygusuz hepsine. kurulurken daha, bir hainlik eli yapına lânetin ağulu suyunu katmış sanki! hep ikiyüzlülüğün kiri dalgalanır zerrelerinde, bir parçacık temizlik bulamazsın içlerinde. hep ikiyüzlülük, kıskançlık kiri, çıkarcılık kiri;
yalnız bu…ve yalnız bunun yükselme umudu. milyonlar barındırdığın cesetler arasından kaç alın vardır çıkacak temiz ve parlak? örtün, evet, ey facia… örtün, evet, ey kent; örtün ve sonsuzca uyu, ey dünya orospusu!..
ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar; katil kuleler, haleli, zindanlı saraylar; ey anıların sağlam mezarı, ulu tapınak; ey kibirli sütunlar, bağlanmış birer dev gibi, geçmişleri geleceklere iletmekle görevli; ey dişleri düşmüş, sırıtan sur kafilesi; ey kubbeler, ey şanlı dua, dilek yapıları; ey doğruluğun sözlerini taşıyan minareler; ey çatısı çökük medreseler, mahkemecikler; ey servilerin kara gölgesinde birer yer sağlayabilmiş binlerce sabırlı dilenci; geçmişlere rahmet! yazılı mezar taşları; ey türbeler, ey her biri gürültülü bir anıyı uyandırarak sessiz soluksuz yatan atalar; ey çamurla tozun savaştığı eski sokaklar;
ey her açılan gediği bir olayı sayıklayan yıkıntılar, ey it kopuğun pusuya yattığı yerler, ey kapkara damlarıyla ayakta duran birer yas simgesi gibi sessiz, yıkık evler; ey her biri bir leyleğe, bir çaylağa yuva olan kaygılı ocaklar ki acılarla somurtmuş, yıllardan beri tütmek nedir... unutmuş, ey aç midelerin insanı sıkıştıran ağusuyla her alçaklığı yutan kurumuş ağızlar; ey doğanın bağışıyla en hazır ve nimetli bir yaradılışa kavuşmuşken aç, tembel ve kısır, her nimeti, her bağışı, tüm kurtuluş yollarını gökten dilenen, katlanıp alçalan... ikiyüzlü! ey köpeklerin sesi, ey konuşma onuruna kavuşmuş insandaki şu nankörlüğü lânetleyen bağırış; ey yararsız gözyaşı, ey ağulu gülüş, ey güçsüzlük ve acınma sözü, hınçlı bakış; ey efsanelerin çukuruna düşen anı: namus; ey yükselme kapısına çıkan yol: ayak öpme. ey silahlanmış korku, kötülüğün yüzünden öksüz, dul ağızların yakınması talihten; ey kişiye dokunmayan ve özgürlüğe yakın bir soluk alma hakkı veren yasa efsanesi; ey boş vaat, ey sonu gelmeyen kuyruklu yalan, ey mahkemelerden durmadan sürülen hak; ey kuruntu ve kuşkuyla duygusunu yitiren, vicdanlara kadar uzanan meraklı kulak; ey dinlenme korkusuyla kilitlenmiş ağızlar, ey tiksinilen, aşağılanan ulusal çabalar; ey kılıç ve kalem, ey iki siyasal mahkûm; ey erdem ve utancın payı, ey unutulan yüz; ey korku yüküyle iki büklüm gezmeye alışmış kodamanlarla kuyrukları, koca, ünlü toplam; ey önüne eğilmiş baş, alnı pak, ama iğrenç; ey taze kadın, ey onun ardından koşan genç; ey ayrılık acısı çeken ana, ey küskün eşler, ey kimsesiz, başıboş çocuklar... hele sizler, hele sizler... örtün, evet, ey facia... örtün, evet, ey kent; örtün ve sonsuzca uyu, ey dünya orospusu!..
sarmış yine âfâkını bir dûd-ı munannid, bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid. tazyîkının altında silinmiş gibi eşbâh, bir tozlu kesâfetten ibâret bütün elvâh; bir tozlu ve heybetli kesâfet ki nazarlar dikkatle nüfûz eyleyemez gavrine, korkar! lâkin sana lâyık bu derin sürte-i muzlim, lâyık bu tesettür sana, ey sahn-ı mezâlim! ey sahn-ı mezâlim…evet, ey sahne-i garrâ, ey sahne-i zî-şâ'şaa-i hâile-pîrâ! ey şa'şaanın, kevkebenin mehdi, mezârı şarkın ezelî hâkime-i câzibedârı; ey kanlı mahabbetleri bî-lerziş-i nefret perverde eden sîne-i meshûf-ı sefâhet; ey marmara'nın mâi der-âguuşu içinde ölmüş gibi dalgın uyuyan tûde-i zinde; ey köhne bizans, ey koca fertût-ı müsahhir, ey bin kocadan arta kalan bîve-i bâkir; hüsnünde henüz tâzeliğin sihri hüveydâ, hâlâ titrer üstüne enzâr-ı temâşâ. hâriçten, uzaktan açılan gözlere süzgün çeşmân-ı kebûdunla ne mûnis görünürsün! mûnis, fakat en kirli kadınlar gibi mûnis; üstünde coşan giryelerin hepsine bî-his. te'sîs olunurken daha, bir dest-i hıyânet bünyânına katmış gibi zehr-âbe-i lânet! hep levs-i riyâ, dalgalanır zerrelerinde, bir zerre-i safvet bulamazsın içerinde. hep levs-i riyâ, levs-i hased, levs-i teneffu'; yalnız bu… ve yalnız bunun ümmîd-i tereffu'. milyonla barındırdığın ecsâd arasından kaç nâsiye vardır çıkacak pâk u dirahşan?
örtün, evet, ey hâile… örtün, evet, ey şehr; örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!..
ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar; kaatil kuleler, kal'alı zindanlı saraylar; ey dahme-i mersûs-i havâtır, ulu ma'bed; ey gırre sütunlar ki birer dîv-i mukayyed, mâzîleri âtîlere nakletmeye me'mûr; ey dişleri düşmüş, sırıtan kaafile-i sûr; ey kubbeler, ey şanlı mebânî-i münâcât; ey doğruluğun mahmil-i ezkârı minârat; ey sakfı çökük medreseler, mahkemecikler; ey servilerin zıll-ı siyâhında birer yer te'mîn edebilmiş nice bin sâil-i sâbir; "geçmişlere rahmet!" diyen elvâh-ı mekaabir; ey türbeler, ey herbiri pür-velvele bir yâd iykâz ederek sâmit ü sâkin yatan ecdâd; ey ma'reke-i tîn ü gubâr eski sokaklar; ey her açılan rahnesi bir vak'a sayıklar vîrâneler, ey mekmen-i pür-hâb-ı eşirrâ; ey kapkara damlarla birer mâtem-i ber-pâ temsîl eden âsûde ve fersûde mesâkin; ey her biri bir leyleğe, bir çaylağa mavtın gam-dîde ocaklar ki merâretle somurtmuş, yıllarca zamandan beri, tütmek ne…unutmuş; ey mi'delerin zehr-i tekâzâsı önünde her zilleti bel'eyleyen efvâh-ı kadîde; ey fazl-ı tabîatle en âmâde ve mün'im bir fıtrata makrûn iken aç, âtıl ü âkim; her ni'meti, her fazlı, her esbâb-ı rehâyı gökten dilenen züll-i tevekkül ki.. mürâyi! ey savt-ı kilâb, ey şeref-i nutk ile mümtâz insanda şu nankörlüğü tel'in eden âvâz; ey girye-i bî-fâide, ey hande-i zehrîn; ey nâtıka-ı acz ü elem, nazra-i nefrîn; ey cevf-i esâtîre düşen hâtıra: nâmus; ey kıble-i ikbâle çıkan yol: reh-i pâ-bûs; ey havf-i müsellâh, ki hasârâtına râci' öksüz, dul ağızlardaki her şevke-i tâli'; ey şahsa masûniyyet ü hürriyyete makrûn bir hakk-ı teneffüs veren efsâne-i kaanûn; ey va'd-i muhâl, ey ebedî kizb-i muhakkak, ey mahkemelerden mütemâdî sürülen hak; ey savlet-i evhâm ile bî-tâb-ı tahassüs vicdanlara temdîd edilen gûş-ı tecessüs; ey bîm-i tecessüsle kilitlenmiş ağızlar; ey gayret-i milliye ki mebgûz u muhakkar; ey seyf ü kalem, ey iki mahkûm-ı siyâsî; ey behre-i fazl ü edeb, ey çehre-i mensî; ey bâr-ı hazerle iki kat gezmeye me'lûf; eşrâf ü tevâbi', koca bir unsûr-ı ma'rûf; ey re's-i fürûberde, ki akpak, fakat iğrenç; ey taze kadın, ey onu ta'kîbe koşan genç; ey mâder-i hicranzede, ey hemser-i muğber; ey kimsesiz, âvâre çocuklar… hele sizler, hele sizler…
örtün, evet, ey hâile… örtün, evet, ey şehr; örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!...
Eşrefoğlu al haberi Bahçe bizde gül bizdedir Biz de Mevla'nın kuluyuz Yetmiş iki dil bizdedir
Erlik midir eri yormak Irak yoldan haber sormak Cennetteki akan ırmak Coşkun akan sel bizdedir
Adem vardır cisme semiz Abdest alır olmaz temiz Hakk'ı dehleylemek nemiz Bilcümle vebal bizdedir
Arı vardır uçup gezer Teni tenden seçip gezer Canan bizden kaçıp gezer Arı biziz bal bizdedir
Kimi sofi kimi hacı Cümlemiz Hakk'a duacı Resul'ü Ekrem'in tacı Aba hırka şal bizdedir
Biz erenler gerçeğiyiz Has bahçenin çiçeğiyiz Hacı Bektaş köçeğiyiz Edep erkan yol bizdedir
Kuldur Hasan Dedem kuldur Manayı söyleyen dildir Elif Hakk'a doğru yoldur Cim ararsan dal bizdedir