Şimdi Ara

Soma'daki felaket hakkında blog yazım?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
8
Cevap
0
Favori
1.057
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1

Soma'daki felaket hakkında blog yazım?


(En Son Oy Tarihi: 23.5.2014)
Giriş
Mesaj
  • http://ogulcankarayurt.blogcu.com/cok-olduk-be/19745172

    quote:

    Çok öldük be.
    3 gündür Soma olaylarıyla sarsıldık. Hiç kimse gündelik hayatını bir kere bırakamıyor, yaşamaya eskisi gibi devam ediyor, güldüğü de kahkaha attığı da oluyor elbet ama hava kararıp da etrafı karanlık sardığında, insan kendisiyle baş başa kaldığında Soma'yı hatırlıyor ve yutkunuyor. Madene giren madencileri, nasıl çaresizlikle öldüklerini düşünüyor, belki daha da kötüsü o madencilerin sevenlerini düşünüyor. Arkasında gözü yaşlı annelerini, babalarını, eşlerini ve çocuklarını, tüm ailelerini ve arkadaşlarını bıraktılar. Geleneksel ailelerde evde babanın çalıştığı, annenin ise 3-5 çocuğa baktığı düşünülürse tablonun vahimliği ortaya çıkıyor. Ölen madencilerin aileleri maddi ve manevi bir boşlukta kaldı, hiç bir gelir kaynakları olmadığı gibi manevi bakımdan da o kadar korunmasız hissediyorlar ki. Belki de o madende, sevdikleriyle ölmeyi elli bin defa tercih ederlerdi ama onlar son derece vahşi ve acımasız hayat ile baş başa kaldılar. Fakiri ezen, yoksulu hor gören, farklıyı dışlayan hayat ile. Sevdiklerinin naaşını aldılar, gömdüler, belki de en değer verdikleri insanı toprağın altına gömdüler.



    Olayın trajikliği bununla sınırlı da değil malesef.



    Böyle bir olay yaşandığında ortalama bir ülkede olanlar, sorumluların istifa etmesi ve yargılanması, devletin madencilerin aile ve yakınlarına her bakımdan sahip çıkması, bir yandan da tansiyonu düşürmek için elinden geleni yapmasıdır. Ama Türkiye, sıra dışı bir ülke olarak, güya otoriter bir cumhuriyet, ki bana göre sütlü bir diktatörya olarak yine bizleri şaşırtmadı.



    -Sorumluların istifa etmesini ve yargılanmasını bırak, sorumlular pişkin pişkin televizyonda açıklamalar yaptılar ve ellerini kollarını sallayarak yaşamaya devam ettiler. Bir kişiyi öldürmek yargı için suçtur ama yüzlerce madencinin ölümü yargıyı yeterince ilgilendirmiyor, katiller, parayı madencilerin hayatına tercih edenler ve bunlara baş sallayan tüm devlet kademesi hiç bir şey olmamış gibi aramızda dolaşıyor, hatta üste çıkıyor. Madenci yakınları bir kez daha kahroluyor.



    -Devlet madencilere kanunen nafaka ödemek dışında sahip çıkmadı, sahip çıkmayı bir kenara atalım iki çift güzel sözde dahi bulunmadı. Bakanlar felaketi iş kazası olarak geçiştirirken Başbakan 1900'lerin başındaki örnekleri göstererek "Bu olaylar gelişmiş ülkelerde de oluyor." diyerek bizimle adeta dalga geçti. Bunları söylerken 1900 ve 2014 arasında 114 yıl olduğunu, ve sanayi devrinden bilgi devrine geçtiğimizi yani teknolojik olarak çağ atladığımızı bilmeyecek kadar cahil ve geçmişten habersiz miydi yoksa yine bile bile gözümüzü boyamayı mı tercih etti, bilmiyoruz ama madenci yakınları bir kez daha kahroluyor.



    -Tansiyonu düşürmek mi? Devlet aksine tansiyonu arttırmak için elini ardına koymuyor, madenci yakınlarını polisin darp etmesi yetmezmiş gibi başbakan müşaviri sadece "İstifa et.", bakın argo bile değil, "İstifa et." diyen madenci yakınını polisler darp ederken tekmeliyor. Başbakan onu görevden almak yerine madenci yakınlarını tokatlıyor, "Yanımda yuh desene İsrail dölü." gibi medeni ve başbakana yakışır cevaplarla onun sırtını sıvazlıyor. Daha önceki bir maden felaketinde "Ölüm madencinin kaderinde var, madene inenler bunu bilip iniyor." da demişti, bu yüzden şaşırmıyoruz. Sevdiğini kaybetmiş madenci yakınları böyle bir psikolojik savaşın hedefi oluyor. Düşünsenize, protesto ettiği zaman karşısındaki kolluk kuvvetinin "Senin baban ölmüştür. Burada bağırmaya hakkın yok, git evde üzül." ithamıyla karşılaşıyor. Başka bir bakan da sanki olanlar gündelik hayattan bir parçaymış gibi "Fakirin kömürünü zengin mi çıkarsın!" diyor. Madenci yakınları bir kez daha kahroluyor.



    Daha 14 kişiden haber alınamıyorken, ölü sayısı 300'lere vurmuşken madeni işleten Soma Holding çıkıyor. Gayet sakinler, kaza oldu diyorlar, gazeteciler güvenlik odalarını soruyor. Güvenlik odaları madenlerde bulunan ve acil durumlarda madencilerin sığınabilecekleri, onları uzun süre oksijen, yiyecek, içecek olarak idare edebilecek odalardır ve maliyeti 250.000 $ kadardır. Güvenlik odası vardı ama kaldırdık diyorlar, sonra fikir değiştiriyorlar, yoktu ama olsaydı da ölürlerdi diyor, en sonunda biz tam güvenlik odalarını kuruyorduk bu olay oldu yani 3-4 ay olsa bu olay olsa kimse ölmezdi diyorlar. Madenci yakınları bir kez daha kahroluyor.





    Zaten yakınlarını kaybedenler, tüm bu yaşananlar ile iyice yıkılırken, biz olayı uzaktan izleyenler, olayla en ufak bir alakamız olmasa dahi ufak bir empati yapınca dehşete düşüyoruz. Bir yandan ölümler, diğer yandan tutumlar ağzımızı açık bırakıyor. Bir şey söyleyemiyoruz, derin bir nefes alıyoruz ve şaşkınlık ve dehşetten açılmış gözlerimizi ekranlara dikiyoruz. Gün içinde hayatlarımızı yaşıyoruz ama tek başımıza kaldığımızda hepimizin aklında gündelik problemlerimiz değil Soma var. Sabah kalkınca Soma'yı takip ediyoruz ve Soma'yı takip ederek yatıyoruz.



    Soma'da ben öldüm, benim yakınım öldü, ben tokat yedim, yumruk yedim, biber gazı yedim, tazyikli su yedim.

    Her okuduğum haberde, her izlediğim videoda bir parçam öldü. Sadece ben değil, hepimiz öldük. Müslüman, gayrimüslim, Galatasaraylı, Fenerbahçeli, milliyetçi, liberal, komünist, sosyalist, faşist, Türk, Kürt, Arnavut, Sünni, Şii, eşcinsel, transeksüel, heteroseksüel, kız, erkek, ayrılmadan ve bölünmeden öldük.



    Çok öldük be.



    Ne çok öldük.







  • quote:

    Orijinalden alıntı: The Peacemaker

    http://ogulcankarayurt.blogcu.com/cok-olduk-be/19745172

    quote:

    Çok öldük be.
    3 gündür Soma olaylarıyla sarsıldık. Hiç kimse gündelik hayatını bir kere bırakamıyor, yaşamaya eskisi gibi devam ediyor, güldüğü de kahkaha attığı da oluyor elbet ama hava kararıp da etrafı karanlık sardığında, insan kendisiyle baş başa kaldığında Soma'yı hatırlıyor ve yutkunuyor. Madene giren madencileri, nasıl çaresizlikle öldüklerini düşünüyor, belki daha da kötüsü o madencilerin sevenlerini düşünüyor. Arkasında gözü yaşlı annelerini, babalarını, eşlerini ve çocuklarını, tüm ailelerini ve arkadaşlarını bıraktılar. Geleneksel ailelerde evde babanın çalıştığı, annenin ise 3-5 çocuğa baktığı düşünülürse tablonun vahimliği ortaya çıkıyor. Ölen madencilerin aileleri maddi ve manevi bir boşlukta kaldı, hiç bir gelir kaynakları olmadığı gibi manevi bakımdan da o kadar korunmasız hissediyorlar ki. Belki de o madende, sevdikleriyle ölmeyi elli bin defa tercih ederlerdi ama onlar son derece vahşi ve acımasız hayat ile baş başa kaldılar. Fakiri ezen, yoksulu hor gören, farklıyı dışlayan hayat ile. Sevdiklerinin naaşını aldılar, gömdüler, belki de en değer verdikleri insanı toprağın altına gömdüler.



    Olayın trajikliği bununla sınırlı da değil malesef.



    Böyle bir olay yaşandığında ortalama bir ülkede olanlar, sorumluların istifa etmesi ve yargılanması, devletin madencilerin aile ve yakınlarına her bakımdan sahip çıkması, bir yandan da tansiyonu düşürmek için elinden geleni yapmasıdır. Ama Türkiye, sıra dışı bir ülke olarak, güya otoriter bir cumhuriyet, ki bana göre sütlü bir diktatörya olarak yine bizleri şaşırtmadı.



    -Sorumluların istifa etmesini ve yargılanmasını bırak, sorumlular pişkin pişkin televizyonda açıklamalar yaptılar ve ellerini kollarını sallayarak yaşamaya devam ettiler. Bir kişiyi öldürmek yargı için suçtur ama yüzlerce madencinin ölümü yargıyı yeterince ilgilendirmiyor, katiller, parayı madencilerin hayatına tercih edenler ve bunlara baş sallayan tüm devlet kademesi hiç bir şey olmamış gibi aramızda dolaşıyor, hatta üste çıkıyor. Madenci yakınları bir kez daha kahroluyor.



    -Devlet madencilere kanunen nafaka ödemek dışında sahip çıkmadı, sahip çıkmayı bir kenara atalım iki çift güzel sözde dahi bulunmadı. Bakanlar felaketi iş kazası olarak geçiştirirken Başbakan 1900'lerin başındaki örnekleri göstererek "Bu olaylar gelişmiş ülkelerde de oluyor." diyerek bizimle adeta dalga geçti. Bunları söylerken 1900 ve 2014 arasında 114 yıl olduğunu, ve sanayi devrinden bilgi devrine geçtiğimizi yani teknolojik olarak çağ atladığımızı bilmeyecek kadar cahil ve geçmişten habersiz miydi yoksa yine bile bile gözümüzü boyamayı mı tercih etti, bilmiyoruz ama madenci yakınları bir kez daha kahroluyor.



    -Tansiyonu düşürmek mi? Devlet aksine tansiyonu arttırmak için elini ardına koymuyor, madenci yakınlarını polisin darp etmesi yetmezmiş gibi başbakan müşaviri sadece "İstifa et.", bakın argo bile değil, "İstifa et." diyen madenci yakınını polisler darp ederken tekmeliyor. Başbakan onu görevden almak yerine madenci yakınlarını tokatlıyor, "Yanımda yuh desene İsrail dölü." gibi medeni ve başbakana yakışır cevaplarla onun sırtını sıvazlıyor. Daha önceki bir maden felaketinde "Ölüm madencinin kaderinde var, madene inenler bunu bilip iniyor." da demişti, bu yüzden şaşırmıyoruz. Sevdiğini kaybetmiş madenci yakınları böyle bir psikolojik savaşın hedefi oluyor. Düşünsenize, protesto ettiği zaman karşısındaki kolluk kuvvetinin "Senin baban ölmüştür. Burada bağırmaya hakkın yok, git evde üzül." ithamıyla karşılaşıyor. Başka bir bakan da sanki olanlar gündelik hayattan bir parçaymış gibi "Fakirin kömürünü zengin mi çıkarsın!" diyor. Madenci yakınları bir kez daha kahroluyor.



    Daha 14 kişiden haber alınamıyorken, ölü sayısı 300'lere vurmuşken madeni işleten Soma Holding çıkıyor. Gayet sakinler, kaza oldu diyorlar, gazeteciler güvenlik odalarını soruyor. Güvenlik odaları madenlerde bulunan ve acil durumlarda madencilerin sığınabilecekleri, onları uzun süre oksijen, yiyecek, içecek olarak idare edebilecek odalardır ve maliyeti 250.000 $ kadardır. Güvenlik odası vardı ama kaldırdık diyorlar, sonra fikir değiştiriyorlar, yoktu ama olsaydı da ölürlerdi diyor, en sonunda biz tam güvenlik odalarını kuruyorduk bu olay oldu yani 3-4 ay olsa bu olay olsa kimse ölmezdi diyorlar. Madenci yakınları bir kez daha kahroluyor.





    Zaten yakınlarını kaybedenler, tüm bu yaşananlar ile iyice yıkılırken, biz olayı uzaktan izleyenler, olayla en ufak bir alakamız olmasa dahi ufak bir empati yapınca dehşete düşüyoruz. Bir yandan ölümler, diğer yandan tutumlar ağzımızı açık bırakıyor. Bir şey söyleyemiyoruz, derin bir nefes alıyoruz ve şaşkınlık ve dehşetten açılmış gözlerimizi ekranlara dikiyoruz. Gün içinde hayatlarımızı yaşıyoruz ama tek başımıza kaldığımızda hepimizin aklında gündelik problemlerimiz değil Soma var. Sabah kalkınca Soma'yı takip ediyoruz ve Soma'yı takip ederek yatıyoruz.



    Soma'da ben öldüm, benim yakınım öldü, ben tokat yedim, yumruk yedim, biber gazı yedim, tazyikli su yedim.

    Her okuduğum haberde, her izlediğim videoda bir parçam öldü. Sadece ben değil, hepimiz öldük. Müslüman, gayrimüslim, Galatasaraylı, Fenerbahçeli, milliyetçi, liberal, komünist, sosyalist, faşist, Türk, Kürt, Arnavut, Sünni, Şii, eşcinsel, transeksüel, heteroseksüel, kız, erkek, ayrılmadan ve bölünmeden öldük.



    Çok öldük be.



    Ne çok öldük.




    helal kocuma.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Ciddi kitap okuman lazim saka maka. ama sanirim gec kalmissin.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • bu olaydan prim yapmaya çalıştığını ve samimi olmadığını düşünüyorum.yazıdan bunu çıkardım
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Holy Templar

    bu olaydan prim yapmaya çalıştığını ve samimi olmadığını düşünüyorum.yazıdan bunu çıkardım

    yazının neresinden bunu çıkardığınızı söylerseniz sevinirim. yani bir insanın samimiyeti yazdığı yazının neresinden anlaşılır lütfen bizi aydınlatın.

    prim yapacağım bir kısım yok çünkü hit ilgimi çekmiyor sadece içimden geleni yazıyorum. okunma sayısı 50'yi bile geçmiyordur bundan çok eminim.

    saygılar.
  • Zorlama bir yazı olmuş. Her telden, her konuyu birbirine karıştırmışsın. Araya zorlama ve anlamının yeni araştırıldığını düşündüğüm bazı kelimeleri serpiştirmişsin. Paragraflara böldüğün kısımda bir önceki cümlede hitap ettiğin insana bir sonraki cümlede öncekinden farklı bir şekilde hitap ediyorsun. Üstteki arkadaşın da dediği gibi; bol bol kitap okuman lazım.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Magnussen

    Zorlama bir yazı olmuş. Her telden, her konuyu birbirine karıştırmışsın. Araya zorlama ve anlamının yeni araştırıldığını düşündüğüm bazı kelimeleri serpiştirmişsin. Paragraflara böldüğün kısımda bir önceki cümlede hitap ettiğin insana bir sonraki cümlede öncekinden farklı bir şekilde hitap ediyorsun. Üstteki arkadaşın da dediği gibi; bol bol kitap okuman lazım.

    hocam mesela nedir bu kelimeler?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: The Peacemaker

    quote:

    Orijinalden alıntı: Magnussen

    Zorlama bir yazı olmuş. Her telden, her konuyu birbirine karıştırmışsın. Araya zorlama ve anlamının yeni araştırıldığını düşündüğüm bazı kelimeleri serpiştirmişsin. Paragraflara böldüğün kısımda bir önceki cümlede hitap ettiğin insana bir sonraki cümlede öncekinden farklı bir şekilde hitap ediyorsun. Üstteki arkadaşın da dediği gibi; bol bol kitap okuman lazım.

    hocam mesela nedir bu kelimeler?

    Otoriter Cumhuriyet

    "Sütlü" diktatörya
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.