Şimdi Ara

Tarih 3 Kasım 1996

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
10
Cevap
0
Favori
310
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Bir kamyonla çarpışan Mercedes marka otomobilin içinde hem devlet, hem polis hem de mafya bir aradaydı. Susurluk olayı hakkında bildiğiniz, bilmediğiniz, merak ettikleriniz ve daha herşey devlet mafya ilişkisi vb. konuları bu topic altında konuşabiliriz. Seviyeli bir tartışma ortamı olması dileğiyle...



  • ben tesadüf olmadığına inanıyorum. yani ordaki silahlar, kaza bir rastlantı değil.
  • bu meseleler bizi aşar abi...
  • Susurluk olayında ortaya çıkan üçlü ilişki, yani devlet, polis ve mafya ilişkisi olarak lanse edilen ilişki, oligarşinin kendi iktidarını koruyabilmek için her türlü yasadışı faaliyet içinde olacağını ve olduğunu açık biçimde sergilemiştir. Oligarşinin yasadışı örgütlenmeleri ve faaliyetlerine girmeden, Susurluk olayı sonrasında ortaya çıkan kimi gelişmelere de bakmakda yarar vardır.

    Bilindiği gibi, Susurlukta ölen Hüseyin Kocadağ, Necdet Menzir'in İstanbul Emniyet Müdürü olduğu dönemde Müdür Yardımcısıdır. Ayrıca, 1980 başlarından itibaren Urfa ve Diyarbakır bölgesinde görev yapmış ve Özel Harekat Timlerinin kuruluşunda bulunmuştur.

    Abdullah Çatlı, 1980 öncesinde Ülkü Ocakları Başkan Yardımcısıdır ve aynı dönemde Ülkü Ocakları Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'dur. Ülkü Ocakları, MHP denetimindeki tüm faşist milislerin görüntüsel örgütü durumunda olup, ülkenin her yanındaki faşist saldırıların yürütülmesinde yönetim görevi üstlenmiştir. MİT'in yönlendirmesi altında faaliyet yürüten ve binlerce yurtsever ve devrimciyi katleden faşist milislerin belli başlı her eyleminde Abdullah Çatlı yer almıştır. Basında iddia edildiği gibi, A. Çatlı, faşist milislerin katliamlarına doğrudan katılıp katılmamasının hiçbir değeri yoktur. Yine de kendisinin doğrudan yer aldığı bazı eylemler açığa çıkartılmıştır. Bunların en önemlisi Balgat katliamı olarak bilinen 7 TİP'linin katledilmesidir. Balgat katliamının gerçekleştiriliş tarzı, ogün için ülkemizde görülmemiş bir vahşet örneğidir. Bugün hiçbir basın organı bu katliamın yapılış tarzını yayınlamaya bile cesaret edememektedir. Bu da, Çatlı'nın "masum" gösterilmesi için uygun bir zemin oluşturmaktadır.

    Faşist Çatlı'ya ilişkin diğer bir olay da, 1980 sonrasında yurtdışına kaçması ve burada adı sıkca duyulan ve bilinen faşist katillerle birlikte faaliyet yürütmesidir. Bunlar arasında Oral Çelik, M. Ali Ağca gibi önemli faşist cinayetleri işleyenler bulunmaktadır. Aynı ilişkiler içersinde Alaaddin Çakıcı da yer almıştır. Bunların 1980 sonrasında MİT ile ilişkilerini sürdürdükleri ve ASALA'ya karşı eylemler gerçekleştirmek için görevlendirildikleri bizzat kendileri tarafından açıklanmıştır. Bu açıklamalarda öylesine cüret gösterilmiştir ki, ASALA yöneticilerinden Agop Agopyan'nın bizzat kendileri tarafından öldürüldüğünü söylemişlerdir. Böylece, "Ermeni terörünü" kendilerinin "durdurduğu" imajını yaratmak istemektedirler. Öte yandan Çatlı ve diğer faşist katiller, illegal faaliyetlerini Avrupa'da MİT'le bağlantılı olarak sürdürürken, M. Ali Ağca Papa'yı vurmuştur. Yıllarca süren her türlü araştırmaya rağmen, Ağca'nın neden Papa'yı vurduğu kamuoyuna açıklanmamıştır. Bilinen gerçekler ise, tüm bu ilişkilerin doğrudan MİT tarafından kontrol edildiği ve yönlendirildiğidir. Aynı şekilde Ağca'nın Abdi İpekçi'yi neden öldürdüğü de "sır" olarak bırakılmıştır.

    Aynı şekilde M. Ali Ağca'nın Papa'ya yönelik saldırısı, doğrudan MİT tarafından planlanmıştır. Öyle ki, MİT burada CİA'nın bir kuryesi olarak devreye girmiş ve saldırıyı gerçekleştirmeyi üstlenmiştir. Saldırının tüm hedefi, İtalya'da anti-komünist bir iktidarın işbaşına getirilmesidir. İtalyan Komünist Partisi'nin güçlendiği ve oy oranlarını artırdığı bir dönemde gerçekleştirilmiş olmasının yanında, Sovyetler Birliği'ne yönelik topyekün saldırının yeniden yükseltildiği Regan döneminde yapılması bu gerçeği açık biçimde ortaya koymaktadır. İtalya özgülüne uygun bir darbe planının bir parçası olan Papa suikasti, doğrudan doğruya Vatikan üst yönetimi ile üst düzey İtalyan yöneticilerinin içinde yer aldıkları P2 Mason Locası adı verilen bir örgütün girişimiyle bağlantılı olduğu açıkca kanıtlanmasına rağmen, kamuoyundan gizlenmiştir. (Kimi araştırmacılar NATO bünyesinde faaliyet gösteren ve doğrudan CIA'e bağlı Gladyo adlı örgütün açığa çıkartılmasıyla bu olayları birbirine bağlamaya yönelmişlerse de, kısa sürede bu yönden saptırılmışlardır.) Bu gizlemenin gerekçesi de, hıristiyanlar için kutsal olan bir kurumun, Papalığın "yıpratılmaması"dır. Bu gerekçeyle, tüm ilişkiler Avrupa'nın tüm emperyalist ülkelerinin çabalarıyla gizlenmiştir. (Bu darbe girişiminde yer alan kişiler, Avrupa'nın değişik kentlerinde "faili meçhul" bir biçimde öldürülmüşlerdir.)

    Ve Çatlı, son olarak 1990 başlarında ülkeye "getirtilmiş"tir. Birkaç yıl kendi ilişkileri içersinde bulunmuş ve 1993'den itibaren Sedat Bucak'la birlikte faaliyet göstermeye başlamıştır. Bu tarih, aynı zamanda, <b>T. Çiller hükümetinin "özel ordu" kurma kararını</b> verdiği tarihtir.

    İşte Susurluk olayı ile ortaya çıkan ilişkilerdeki kişilerinin durumu böylesine açıktır. Bunlar, polis örgütlenmesi içinde oluşturulmuş olan kontr-gerilla birimlerinin "ölüm mangaları"dır ve görüldüğü kadarıyla Sedat Bucak ve diğerleri bu "ölüm mangaları"nın fiili yöneticileri durumundadır. Sedat Bucak'a karşı hiçbir şey yapılamamasının nedeni, silahlı bir aşirete sahip olduğundan değil, bu "ölüm mangaları"nın fiili yöneticisi olmasından kaynaklanmaktadır.




  • arkadaş tartışmanın b.kunu çıkarma...
  • Bunlar gerçekler. İthamları beğenmediysen o ayrı...
  • herkesin inandığı kendi gerçekleri zaten. iş asıl gerçekleri bulmakta. bu kafayla da zor.
    ama bu yazıyı kimin yazdığı merak ettim doğrusu...
  • allam bozo falan hakkaten kırdınız
  • Böyle Topiclerin Fazla Ömrü Olmaz[locked]
  • Böyle Topiclerin Fazla Ömrü Olmaz[locked]
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.