Şimdi Ara

Taşlar ve Sopalardan Nükleer ve İşlemciler Çağına

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
7
Cevap
1
Favori
654
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Hazırlayan kimse çok artistik bir çalışmaya imza atmış. Paylaşmak istedim:



    Fabdreamyoutube
    The Evolution of War : From Stones to Atoms 🔥#ai #aiart #animation #stablediffusion #war
    https://www.youtube.com/shorts/P-2x1ECB_C8?feature=share

    Burada ilginç olan aslında su katılmamış derecede realistik politik kuramlara uygun düşen bir insanlık tarihini veya evrimini göstermesi: Güç mücadelesi, savaşlar ve fetihlerle karakterize olan ve biçimleri evrilerek değişse bile çatışmaya dayalı özü asla değişmeyen bir insanlık "evrimi". Tarih gerçekten böyle midir? Belirli bir bakış açısından - bu videodaki gibi - öyle. Ama ya bu bakış daha derinden bir varoluşsal travmanın ürünüyse? İdeolojik veya ruhani maksatlarına karanlık materyalist bir dünyada asla erişememiş ama yine de erişmek için her şeyi yapmış, acı çekerek kanını dökmüş ve kan dökmüş, dört duvar arasında sıkışıp kalamayan ve bir yerlerde macera arayan bir türün o döngüsel hikayesinin en derin travması. Sonsuzluk ve sonsuzluğun bünyesinde her zaman varolduğu farz edilen engelleyici bir karşıt güç karşısında acı ama umut dolu bir çığlık. Evrimsel bir psikolojik tepki olarak okunabilir bu. İlk avcı ve toplayıcı insanların evrimine kadar gidebilir: Kaynaklar kıt ama dünya ve düşmanlar sonsuz. İnsan beyni öyle bir mimariye sahip olmalıydı ki, düşmanca bir çevre karşısında her zaman avantajlı olmaya çabalısın; bu yolda trajik bir biçimde kendini ziyan etse bile. Çok savunduğu şahsi davası ona ihanet etse bile. İlginç olan bu mücadeleci ve kavgacı evrimsel dünyayı sosyal düzenlemeler ve kurallarla "aşabilmemiz", daha doğrusu "evcilleştirebilmemiz". Arayış içerisindeki o özden travmatik varoluşumuzla artık savaş meydanları yerine daha çok borsalar, sosyal medya platformları, sınav sıraları üstünde bir savaş yürütmemiz. Ancak, eski Sovyet coğrafyası (bknz: Rusya-Ukrayna Savaşı) gibi birçok yerde halen mücadelenin cebre dayalı eski normları egemen duruma geçebiliyor. Bu konu hakkında siz ne düşünüyorsunuz?


    Evrimin ve realizmin insanı içine kapattığı nahoş hapishane sosyal ve ahlaki mühendislikle, farkındalık düzeyinin artırılmasıyla kırılabilir mi? Yoksa bilakis evrime ve realizme dair bu aydınlama süreci daha çok gayri ahlaki davranışlarını ve amansız bencilliklerini meşrulaştıracak sosyal Darwinist canavarlar yaratmaya mı yatkındır? Tarih bence bize ikisinin de mümkün olduğuna işaret ediyor. Birbirine dolanmış iki patika gibi. Adolf Hitler bunun bir kutbu, Carl Sagan tarzı karakterler, idealistler, bu çerçevede liberal demokrat kapitalist topluma inanan liberaller, komünizme canı gönülden inanan Marksistler öbür kutbu. İdealist iyimserliğimiz kesinlikle hakkının teslim edilmesi gereken üstün bilişsel ve mühendislik kabiliyetlerimizle, madde ve enerjiyi ve kendi düşünce ve hareketlerimizi manipüle edebilme yetimizle ilgili. Videonun sonunda dikkat ederseniz her şeyi sıfırlarcasına videoyu bitiren bir nükleer patlama anı var. Bu işte bir "breakthrough", diğer bir deyişle kırılım veya atılım anı. Nükleer silahların paradoksal biçimde savaşı önlediği ve topyekun dünya savaşını tedavülden kaldırdığı az çok biliniyor (dehşet dengesi ve karşılıklı garanti yıkım uyarınca). Ama nükleer bomba özünde bir silahtan başka bir şey de değildir.


    Dünya işte böyle garip bir yer. Sürekli irdelemek lazım, ki meselenin az çok derinine inebilelim.








  • Videonun sonunda
    Ayetler var ayetler diyen mumin kardesimiz olmadigi icin bastim dislayki..

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • sething S kullanıcısına yanıt

    "Ayetler var ayetler" diyen o genç adam hayatın realist, anarşik, kötücül, zorba bir dünya şablonu olan Darü'l Harb'in küfründen ibaret olmadığını söyleyecektir. Mesele şu ki, Darü'l İslam'ın Darü'l Harb'i fetih ve ıslah projesi Darü'l İslam'ın belki de "üzüm üzüme baka baka kararır" misali Darü'l Harb'e teslimiyeti açmazında. Realizm geçmişten günümüze İslam alemini adeta esir almıştır, ne gibi, Şii-Sünni ana akım mezhep bölünmesi ve savaşları, mezhep içi geleneklere bölünmeler, şehzadeler ve hükümdarlar arası kavgalar, modern Ortadoğu jeopolitiği ve benzeriyle. Temel nedeni ise Müslümanların da diğer insanlar gibi insan olması ve evrimsel güvenlik krizini rekabete dayalı realist bir siyasi ve sosyal bağlam içerisinde aşmaya çalışmaları. Statü ve kaynakları optimal, en azından tatmin edici bir düzeyde elde etmenin ve muhafaza etmenin peşine düşmeleri. Bunun yanında tıpkı Batı gibi Müslümanlar da bir devlet düzeni ve Hobbes-sonrası güvenlikli bir sosyal sistem oturtabildiklerinde realizmi nötralize etmede başarılı olmuşlar; Batı'daki gibi devlet düzenleri ve sosyal sistemleri bozuldukça, ideolojik bölünmede radikalleştikçe realizme esir düşmüşler. Ne İslam geleneği ne de Batı geleneği realizmi tamamen aşabilmiş veya büsbütün kırabilmiş değildir. Bu belki de tartıştığım üzere realizmin evrimsel köktenliğiyle, statü gibi en kökten bir sosyal mefhumla arasındaki sıkı bağlantıyla ilgili. Durumunu iyileştirmen için zaten "gerçekçi olmalı" ve "mücadele etmelisindir". Gerçekten bir şeyleri kırıp döküp birileriyle savaşmasan da öyle. Ve şuna da kesinlikle hayır; ne Batı geleneği Thukidides'in Melos pasajından ibarettir, ne de İslam geleneği Muhammed'in Arap yarımadasında Mekke eliti ve çeşitli kabilerle yaptığı güç savaşından. İki gelenek de bilakis "might makes right" diyen realizmi kendi realizme karşıt idealizmleri doğrultusunda düstur edinip idealizmle realizme gayri ihtiyarı sürüklenir ama bunu itiraf etmek ya da tespit etmekte büyük bir zorluk yaşar. İşin özünün hakkını teslim etse bile yontar, işine geldiği biçimde gerekçelendirir. Rasyonalize eder. Darü'l İslam o sebeple bir anda savaştığı Darü'l Harb'e dönebilir. Ki bizatihi peygamberin vefatinden hemen sonra iktidar için birbirini yemeye başlayan Müslümanlarca çevrilmiştir de. İslam alemi asırlardır yer yer zaman zaman uygarlık dışı aktörlerin de katıldığı uygarlık içi bir savaşla yanmaktadır ve kan gölüne çevrilmektedir. Bu Batı kaynaklı değildir. İnsanlığın kendisi kadar eski bir örüntü dizisinin doğada bir benzerini üretmesinden ibarettir. Realist politik gelenek ve benzeri "çatışmacı teoriler" o sebeple inşacı veya kritik liberal ve Marksist geleneklerin aksine tarihi değişmez ve tekerrür eder biçimde modeller addedilir. Bilim ve teknoloji gelişir, fikirler, algılar ve kültür değişir yani tıpkı videodaki gibi kılıf değişir. Ancak meselenin en kökten ve insanın en yatkın olduğu iptidai ontolojik-sosyolojik realizm hali baki kalır. Hayat ister gerçek silahla, ister tamamen barışçıl biçimde kalemle veya söylemle olsun; optimal ya da tercih edilebilecek olan için mücadele edilen bir güç ve beka sorununa döner. Hele Türkiye'de, bilhassa da Müslüman aleminde.


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt

    Gercek bir dh li bu kadar uzun yazi okumaz.

    Arkadaslarim bana ozet getirirler.bastim dislayki.. 


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • sething S kullanıcısına yanıt

    Sething arkadaşıma katılıyorum.


    ayrıca evrimsel biyoloji-tarih-antropoloji okusanız, ya da vazgeçtim sadece evrimsel biyoloji okusanız dünyayı insanları gelişimi daha kolay anlarsınız.

  • avcılarınavcısı kullanıcısına yanıt

    dostum arada bir ses ver.eskileri görmek güzel.forum çoluk çocuğa kaldı iyice. 

  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.