Şimdi Ara

Turist kız bul , hayatını kurtar ! [okumak isteyen, zamanı olan dertdaşlara ...]

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
32
Cevap
1
Favori
2.722
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Turist kız bul hayatını kurtar

    Amerikalı kızı yanında gören ablası, ‘Bu kızı kandır evlen, hayatını kurtarırsın’ dedi. Haksız sayılmazdı. Üç yıllık üniversite hayatından geriye sadece İngilizcesi kalmıştı, bir de yenilmişlik duygusu.

    Üniversiteyi bırakıp Osmaniye’ye döndüğünde bütün arkadaşları, tek yönü göstermişti sıkıntılı günler geçiren Mustafa’ya. ‘Oğlum manyak mısın, İngilizce biliyorsun, git bunu turizm kapılarında değerlendir’ demişlerdi. Elbette garsonluk yapmasını kastetmiyorlardı.

    Kapadokya’da yaşayan bir arkadaşından gelen telefon daha fazla tartıp biçmekten, mahçup bir edayla başı önde sokaklarda dolaşmaktan kurtardı onu. ‘Turizm kapısı’ kendiliğinden açılmıştı önünde.

    Göreme’de bir pizza restoranı işletiyordu arkadaşı. Garson olarak işe başladı Mustafa. Turistlerle çabuk kaynaşıyor, kendini sevdiriyordu. Bilkent’te arkeoloji ve sanat tarihi okumuş olmasının da katkısı vardı bunda kuşkusuz.

    Yaz sonuna doğru restorana tek başına gelen Amerikalı siyah bir kızı gözüne kestirdi. Üniversiteyi bitirmesinin ödülü olarak, ailesi bir aylığına Avrupa turuna göndermişti onu. Türkiye’de bir hafta kalacaktı. Döndüğünde avukatlık stajına başlayacaktı.

    Mustafa, Göreme’den ayrılmasına bir gün kala cesaret etti ‘çıkma’ teklif etmeye. Corelia da ilgisiz değildi Mustafa’ya. Birlikte oldukları gecenin sabahında ayrılmak istemedi, ‘Sen benim ilk aşkımsın’ diyen Türk delikanlısından. Birlikte Ankara’ya gitmeyi önerdi.

    İki günlüğüne izin aldı Mustafa. Ankara’daki o iki günü otelde geçirdiler. Corelia, İstanbul’a gitme vakti gelip çattığında gözlerini Mustafa’nın gözlerine dikti; ‘Haydi benimle İstanbul’a gel.’

    Bu öneriyi de geri çevirmedi Mustafa, telefon etti restorana. Arkadaşı anlayışlıydı. ‘Güzel kızı bulmuşsun, keyfine bak’ dedi.

    Bir hafta sonra Corelia’yı İstanbul’dan yolcu edip işine dönecekti. Son geceye kadar da değişmedi bu plan. Ancak son gece Corelia, valizini hazırlarken gözyaşlarını tutamadı. Başını Mustafa’nın omuzundan kaldırdığında, ülkesine dönmekten vazgeçmişti. ‘Hayır gitmeyeceğim. Seninle Göreme’ye gelip, bir hafta daha kalacağım’ dedi. Göreme’ye döndüler.

    BENİM IRKIM KOLAY KOLAY BEYAZLA EVLENMEZ AMA

    Corelia, gündüzleri de ayrılmıyordu Mustafa’dan, restoranda servise yardım ediyordu. Akşam işten çıktıktan sonra kaldıkları pansiyon odasına dönüyorlardı.

    Mustafa, bir an bile yanından ayrılmasını istemiyordu onun. Tutkuya dönüşmüştü birliktelikleri. Bir gece Corelia, ‘Gel evlenelim’ dedi. Yanıt alamayınca ısrar etti:

    - Ben siyahım. Benim ırkım kolay kolay bir beyazla evlenmez. Ama ben seninle evleneceğim.

    Ankara’ya gidip, evlilik işlemlerini konsoloslukta yapabileceklerini söylüyordu. Evlendikten sonra Amerika’da ortak bir yaşam kurabilirlerdi! Mustafa için de iyi olacak, garsonluktan kurtulacaktı.

    Mustafa, bu teklife çok sevindi ama kabul etmedi. Kendini evlenmeye hazır hissetmiyordu. Daha sonraki geceler Corelia’nın teklifini tekrarlaması Mustafa’nın fikrini değiştirmesini sağlayamadı. ‘Sen ülkene git. Tekrar döndüğünde belki evleniriz’ demekten öteye gitmedi yanıtları.

    Neden? Mustafa, tek sözcüklük bu soruyu sonradan binlerce kez soracaktı kendine. Corelia’yı seviyordu. Öyleyse neden kabul etmemişti teklifini? Yabancı bir ülkeyi, kendine çare olarak görmek istemiyor muydu? Evet, bu bir etkendi. Fakat galiba asıl neden korkuydu! Düpedüz korkmuştu o kadar ani biçimde Amerika’ya uçup gitmeye.

    Onu İstanbul otobüsüne bindirirken üzgündü Mustafa. Gözyaşlarını zor zaptediyordu. Corelia’nın gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Öperek uğurlarken, teselli etti; ‘Merak etme tekrar buluşacağız. Amerika’ya varınca beni ara.’

    Ertesi gün, akşama doğru telefon etti Corelia. Mustafa, Amerika’dan aradığını sanırken Corelia, ‘İstanbul’dayım’ dedi. Yine erteletmişti uçuş tarihini. Bir hafta daha kalmak üzere yine Göreme’ye geliyordu.

    Dünyalar Mustafa’nın oldu; ‘Allahım tekrar dönüyor bana.’ İşi bırakıp bütün zamanını onunla geçirmeye karar verdi. Sezon sonu geliyordu, bu kez işyerinden izin isteyemezdi.

    Corelia gelince birlikte geziye çıktılar. Mersin, Kızkalesi ve Adana’ya gittiler. Birkaç saatliğine de Osmaniye’ye uğradılar. Evde, annesi ve ablası vardı.

    Sevgilisi olarak tanıştırmadı onlarla Corelia’yı. Annesinden utandı. ‘Bu kızın rehberliğini yapıyorum’ dedi. Ama onlar Corelia’yı çok sevdiler.

    Ablası, işte o zaman söylemişti, ‘Bu kızı kandır evlen, hayatını kurtarırsın’ diye. Mustafa ise gülmüştü. ‘Gerçeği bilse herhalde dalga geçerdi benimle.’

    MEKTUPLAR SEYREKLEŞTİ AYDA BİR YAZIYORDU ARTIK

    Bir hafta sonra da gitmedi Corelia. Anamur ve Alanya’yı dolaştıktan sonra gitme vakti geldiğinde bir hafta daha uzattı tatilini. Gezmeye devam ettiler.

    Avukatlık stajına başlama tarihi gelip çatmıştı. Uçuş tarihini bir kez daha erteleme imkanı yoktu artık. Mutlu günlerin sonuna gelmişlerdi.

    Corelia gidince Mustafa, derin bir pişmanlık duygusu içine gömüldü. Onu özlüyor, ‘Ben neden evlenmedim?’ diye kızıyordu kendine. Telefon pahalı geliyordu. Haftada iki mektup gönderiyordu Amerika’ya.

    Corelia’dan da aynı hızla geliyordu yanıtlar. Birlikte oldukları günleri, yad ediyorlardı mektuplarında.

    Mustafa’nın hasretten başka sıkıntıları da vardı; parasızlık ve askerlik. Okul müdürü olan bir komşusunun yardımıyla vekil İngilizce öğretmenliği buldu. Mali sorununu böylece çözülmüştü.

    Ancak askerlik sorunu ertelenir gibi değildi. 26 yaşına gelmiş, tecil imkanı kalmamıştı. Askere gitmesi gerektiğini yazınca Corelia, ilk kez kızdı ona. ‘Ben iki sene nasıl beklerim?’ diyor, evlenmediği için suçluyordu Mustafa’yı.

    Nedense Mustafa, evlenmek için acele etmiyordu hala. Kaygılanmıyordu da. Corelia’nın aşkından, kendisini bırakmayacağından emindi.

    Ama askerlik sorununun gündeme gelişinden itibaren seyrekleşti mektuplar. Ayda bir kez yazıyordu artık. Eski coşku da yoktu Corelia’nın satırlarında.

    ‘Neden sık yazmıyorsun?’ diye sorduğunda hep aynı yanıtı alıyordu Mustafa. ‘Sen Amerika’yı bilmezsin, insan arı gibi çalışır burada. Zamanım yok.’ İki yıl beklemek fikri Corelia’yı uzaklaştırmıştı Mustafa’dan. Açıkça söylemiyordu.

    Mustafa da zamanla alıştı onun yokluğuna. Mektupların seyrekleşmesini de doğal karşılamaya başladı. ‘Daha 26 yaşındayım, iki yıl çabuk geçer. Dönünce evlenirim’ diye düşünüyordu.

    DUYGULARIMI İDAM ETTİN SENİ ARTIK SEVMİYORUM

    İngilizce bilmesi askerde çok işine yaradı Mustafa’nın. Bosna-Hersek’e gönderilecek askeri birliğe seçildi. Sevindirici bir gelişmeydi bu. Orada bir yıl kalacak, ayda 800 dolar kazanacaktı. Savaşa girme tehlikesi de yoktu. Komutanlar, çatışmaya girmeyecekleri garantisi vermişlerdi.

    Annesi ve babası üzüldü oğullarının Bosna-Hersek’e gönderilmesine. Savaşta başına bir şey gelmesinden korkuyorlardı. Mustafa, savaşmaya gitmediklerini anlatıp, ikna edene kadar epey uğraştı.

    Gerçekten de Bosna’da, savaşın ortasında olmalarına rağmen hiçbir çatışmaya girmediler. Bir kere bile tetiğe basmadı Mustafa.

    Corelia ile mektuplaşmaya da devam ediyorlardı. Askerlik bitiminde evlenme konusunda anlaşmışlardı. Türkiye’ye dönüş vakti yaklaştıkça Corelia’ya kavuşmak için gün saymaya başladı Mustafa.

    Ancak dönüşüne bir ay kala aldığı mektupla yıkıldı. Corelia, hamileydi! İnamadı, o satırları bir daha okudu. Evet, öyle yazmıştı.

    Corelia, mektubunda başkasıyla ilişki kurduğunu açıkça yazmakla kalmıyor, bir de bunun için Mustafa’yı suçluyordu:

    - Benimle evlenmedin, iki yıl beklettin. Çocuk yapmak istemedin. Ben de çocuk sahibi olmak için başkasıyla ilişki kurdum.

    Peki Mustafa’dan ne ne istiyordu? Bu bir veda mektubu muydu? Yaşadıklarını anlattığı bölümü geçip, son satırları yeniden okudu:

    - Seni seviyorum, karnımdaki çocuğumu kabul et. Seninle evlenelim yine.

    Hangi yüzle böyle bir istekte bulunabildiğini anlayamadı Mustafa. Hem başkasından çocuk yapacak, hem de kendisiyle evlenecekti? Olacak iş değildi bu. Oturdu, nefret dolu bir mektup yazdı:

    - Duygularımı idam ettin. Seni artık hiç sevmiyorum.

    Bir ay kadar sonra Bosna’dan dönüp terhis olduğunda, hayata küsmüştü. Sevdiği kızla birlikte, Amerika hayalleri de uçup gitmişti.

    Günlerini, önünde boşalttığı bira bardakları, arabesk müzik dinleyerek geçirir oldu. İyice dağıtmıştı. Arkadaşları derdini dinleyip, destek olmaya çalışıyorlardı.

    Bu ruh halinden kurtulması için bir an önce çalışmaya başlaması, kendine yeni bir yaşam kurması gerekiyordu. Arkadaşları, yine ‘İngilizce biliyorsun git bunu turizm kapılarında değerlendir’ diyordu. İş bulamayınca arkadaşlarının tavsiyesine uyup, ‘turizm kapısı’na yöneldi yine.

    Kapadokya yerine Alanya’yı seçti bu kez. Bir otelde iş bulmuştu. Önce kasiyerlik yaptı, sonra barmenlik. Otelin restoranına geçtiğinde, başarılı bir garson olduğunu gören otel yönetimi kısa sürede şef yaptı onu.

    Aradan geçen üç yıl Mustafa’ya Corelia’yı unutturmuştu. Tanıştığı turist kızlarla gecelik ilişkiler yaşıyor, uzun süreli duygusal ilişkiden kaçınıyordu. Kışları Osmaniye’ye döndüğünde vekil öğretmenlik bulursa derslere giriyordu. Öğretmenliği çok seviyordu.

    SEN BİR GARSONSUN KARİYERİN BİLE YOK

    Tam yaşamı belli bir düzene girmişti ki, Corelia’dan mektup geldi. Heyecanla açtı zarfı. ‘Seni seviyorum, beni affet’ diyordu Corelia. Çocuğuyla birlikte Türkiye’ye gelmek, görüşmek istiyordu.

    Mutlu oldu Mustafa. Birlikte oldukları güzel günler geldi gözünün önüne. Corelia’ya karşı içinde en ufak bir nefret kırıntısı kalmadığını farketti. Tam tersine özlemişti onu. ‘Gel, ben de özledim’ diye yazdı bu kez.

    Mustafa, Corelia ve 2.5 yaşındaki kızını Antalya havaalanında karşıladı. Birlikte bir otele yerleştiler. İlk gün eski günleri aratmayacak kadar mutluydular. Mustafa bu kez Corelia’yı ve Amerika hayalini yitirmek istemiyordu.

    Fakat ikinci günden itibaren tartışmaya başladılar. Corelia, ‘Ben büyük bir avukat oldum. Çok zenginim. Evlenip seni ABD’ye götüreceğim’ diyor, sonra da aşağılıyordu:

    - Peki sen kimsin? Sen bir garsonsun! Neden üniversiteyi bitirmedin? Sen Amerika’da nasıl yaşayacaksın, hiçbir kariyerin yok!

    Mustafa, ‘Amerika’ya gelirsem başarırım’ diyordu. Corelia dinlemedi onu, giderek sertleşti:

    - Sen hayatını kurtarmak, zengin olmak için gelmek istiyorsun benimle.

    Mustafa’nın bir cevabı yoktu bu sözlere. ‘Amerikan başına yıkılsın. Git ülkene’ diye bağırdı, kapıyı çekip çıkarken.

    Eve döndüğünde eski mektupları, fotoğrafları yırttı. ‘Bitti her şey, bütün duygularımı ikinci defa idam ettin Corelia’ diye söyleniyordu.

    Ertesi yaz Alanya’da eskisi gibi huzurlu değildi. İçinde bir şeyler kırılmıştı. Farklı bir hayata kucak açmaya hazır hissediyordu kendini. Önüne çıkan ilk fırsat, İsveçliydi. Christine’in kendisinden yedi yaş büyük olmasına aldırmadı; aşk değil ‘hayatını kurtarmak’tı evlenme nedeni.

    1999 Aralık ayından beri İsveç’te yaşıyor Mustafa.

    Mutlu mu? Bu soruyu kendine sormak istemiyor.

    OKURA PUSULA


    Duygusallık kalmadı

    Mustafa, öykünün kahramanının gerçek ismi. Ön isimlerin değiştirilmeden kullanılması onun isteğiydi. Onun gönderdiği metni, telefon konuşmalarının ardından kaleme aldım.

    ‘İsveç bana yaradı’ diyen Mustafa, bir catering firmasında çalışıyor ve teknik kursa devam ediyor. ‘Türkiye’deki duygusal ilişkiler yok artık’ diyor sorunca.. Corelia hala kapanmamış bir yara onun içinde.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guess Who -- 23 Mayıs 2010; 21:30:06 >







  • güzel hikaye( gerçek sanırım) keşke ilk başta evlenmeyi kabul etseydi. ben olsam direk kabul ederdim hele ki kızı seviosam hiç düşünmezdim
  • Vavvvv. Ben burdan şu sonucu çıkardım :

    -step 1 : ingilizce öğreniyom.
    -step 2 : Memleketimizin turistik yörelerine akıyorum.
    -step 3 : Milli geliri kişi başına 30000 dolardan yüksek bir ülkenin kızını sevgili edinip yurtdışına çıkıyorum.
  • Bu şekilde ülke dışına çıkan pekçok insan vardır eminim. Benim anlamadığım iki nokta var, birincisi neden yabancılar kendi insanlarını değil de yabancıları seçiyorlar, ikincisi yabancıyla evlenen birisi ailesine bu durumu nasıl kabul ettirebiliyor?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: osstation

    Bu şekilde ülke dışına çıkan pekçok insan vardır eminim. Benim anlamadığım iki nokta var, birincisi neden yabancılar kendi insanlarını değil de yabancıları seçiyorlar, ikincisi yabancıyla evlenen birisi ailesine bu durumu nasıl kabul ettirebiliyor?

    Nedeni Türk erkeğinin diğer ülkelerdeki erkeklerden daha anlayışlı daha kıskanç ve sevgisini daha belli eden bir erkek tipi olması. Yurt dışında "işini gör at" yaptıkları için asıl aşkı Türkiye'de bulabiliyor bazıları.
    Bu şekilde çok insan tanıdım. Emin ol gerçektende öyle
  • malın tekiymiş demekki.. kız sana evlenme teklif ediyor kızı sevdiğin halde reddediyorsun..
  • 3 yıllık kız arkadaşım avustralya vatandaşı. açıkçası hiç oraya gitmek gibi bir niyetim yok. burada öğretmenlik yapacağım, orada belki bir dönercide temizlik...

    buradaki hayatım oradakinden daha kolay olacak.

    hiç işin yoksa, züğürt geziyorsan zaten kaybedecek bir şeyim yok diye gidersin eğer gidiyorsan...
  • msnde bi kızla konuşuyorum lais diye brezilyalı çokta alımlı.. acabaa
  • quote:

    Orijinalden alıntı: XPHOS

    msnde bi kızla konuşuyorum lais diye brezilyalı çokta alımlı.. acabaa


    ı ıh yürümez heyecan yapma
  • quote:

    Orijinalden alıntı: furkito


    quote:

    Orijinalden alıntı: XPHOS

    msnde bi kızla konuşuyorum lais diye brezilyalı çokta alımlı.. acabaa


    ı ıh yürümez heyecan yapma

    olsun para çıkarsa giderim brezilyaya oOo :D
  • Ciddi yazıyorum Cool story bro
    ama o corellin yapmış mörspulukmustafa iyi yapmış başkasının çocuğunu kabul etmemekle
  • Güzel yazı olmuş, kimdir Mustafa siz misiniz, arada hislerini 1. şahıstanmış gibi yazıyorsunuz da?
  • hahah senin irkin siyahmi ?

    hangi irkmis mustafa negoroid veya semitic miymis ?


    Turkler sari , kizil ve beyaz irka mensuptur . Burdan mustafanin apachi oldugunu anliyabiliriz. Sana zaten yabanci kiz bile fazla mustafa. bide trip atiyorsun kiza ...
  • quote:

    Orijinalden alıntı: TheCompactDisk


    quote:

    Orijinalden alıntı: osstation

    Bu şekilde ülke dışına çıkan pekçok insan vardır eminim. Benim anlamadığım iki nokta var, birincisi neden yabancılar kendi insanlarını değil de yabancıları seçiyorlar, ikincisi yabancıyla evlenen birisi ailesine bu durumu nasıl kabul ettirebiliyor?

    Nedeni Türk erkeğinin diğer ülkelerdeki erkeklerden daha anlayışlı daha kıskanç ve sevgisini daha belli eden bir erkek tipi olması. Yurt dışında "işini gör at" yaptıkları için asıl aşkı Türkiye'de bulabiliyor bazıları.
    Bu şekilde çok insan tanıdım. Emin ol gerçektende öyle



    ben gecen yaz ingilteredeydim. yanimizda calisan kizin babasi arap , kucuk kiz kardesinin babasi turk , diger daha kucuk erkek kardesinin babasida baska bir turk. en kucugunun babasi ise polak.

    e hani nerde senin bu tabir ettigin turk erkegi ?

    ingiliz kizlari turk erkeklerine (yani oyle biliyorlar cogunu ) ucuz , satilik gozuyle bakiyorlar. ingilterede dukkanin onunde oturup dusunurken, yanima karsidan gecen bir bayan oturmustu . bana are you turkish or kurdish demisti. ben beyazim , ne gibi gorunuyorum dedigimde ( what i am lookin like) dedigimde turk olmasilin demisti. Kizin anlattigi , ayni calistigi yerde bir tane turkiyeden adam varmis , kiz bununla evlenmis o kisinin pasaport falan almasi icin . ama adam bunu dovuyormus , tecavuz etmis birakac kere. bende sormustum neden polisi aramadin falan. meger kizin hosuna gitmis. yani adamin asil kokenin sonradan ogrenmis, adam kurdmus .

    sonra bir gun havana pub da takilirken , orada gordugum kiz vardi. biz yanimdaki dukkandan elemanlarla oturmus duruyordum. bu kiz ve arkadaslari gecerken bize laf attilar. muhabbet basladi iste. Kizin babasi turkmus. Turkce birkac kelime biliyordu , sordugumda "erhan seni cok seviyorum" demisti. erhanin ne oldugunu ve ne icin kizla takildigini ogrenmistim . he bide her tanistigim kiza turkum dedigimde "are you working in kebap house" repligini duymak sinirlerimiz bozmustu. sonucta ben unv ogrencisiydim , geszme ve takilma amacli ordaydim. bi yerden de parami kazaniyordum. ama orada turklere kebapci, donerci gozuyle bakilmasi cok kotu.

    bir gun almanin biriyle internetten tartisirken ben osmanli super guc falan derken , adamin bana gonderdigi video .Avrupada turklere bakis acisini gosterdi.
    bize araptan bozma millet ve donerci gozuyle bakmaktalar. adamlar haklilarda ...



    iste almanlar ile osmanli turkleri arasindaki farklar ...




  • quote:

    Orijinalden alıntı: löpçük

    3 yıllık kız arkadaşım avustralya vatandaşı. açıkçası hiç oraya gitmek gibi bir niyetim yok. burada öğretmenlik yapacağım, orada belki bir dönercide temizlik...

    buradaki hayatım oradakinden daha kolay olacak.

    hiç işin yoksa, züğürt geziyorsan zaten kaybedecek bir şeyim yok diye gidersin eğer gidiyorsan...


    Başka mesleklerde orada daha rahat yaşama imkanınıda var ama.

    Burda öğretmenlik yapacagıma orda hamburgercide çalışırım diyip giden insanlar var. Tatillerde memleketlerine geldiklerindede gayet mutlu gozukuyorlar (samimi olup olmadıklarını bilmem ama maddi durumları gayet iyi gözüküyor)
  • Güzel bir yazı gercekten
  • Mustafa hayat sana güzel birader , alayına pomping yapmışsın (şimdi isveçte )

    Yazıyı yazan arkadaş eline sağlık çok güzel akıcı olmuş
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Xreleave


    quote:

    Orijinalden alıntı: löpçük

    3 yıllık kız arkadaşım avustralya vatandaşı. açıkçası hiç oraya gitmek gibi bir niyetim yok. burada öğretmenlik yapacağım, orada belki bir dönercide temizlik...

    buradaki hayatım oradakinden daha kolay olacak.

    hiç işin yoksa, züğürt geziyorsan zaten kaybedecek bir şeyim yok diye gidersin eğer gidiyorsan...


    Başka mesleklerde orada daha rahat yaşama imkanınıda var ama.

    Burda öğretmenlik yapacagıma orda hamburgercide çalışırım diyip giden insanlar var. Tatillerde memleketlerine geldiklerindede gayet mutlu gozukuyorlar (samimi olup olmadıklarını bilmem ama maddi durumları gayet iyi gözüküyor)

    hadi maddi durumuda geçtim.. insan gibi yaşamak için bile gidlir..
    hayvan değil insan muamelesi var orlarda.. insanları kompleksli kişiliksiz değil tam bi kalite söz konusu..

    ha şöyle bi olayda var mümkün olduğunca türk olduğunu çaktırmamak gerekiyo artık tüm dünya türklerden tiksinmiş durumda




  • Konu güzel hikaye güzel yazım güzel senaryo güzel ... filmi cekilse tutar bence...

    sen sinema sektoruyle alakalı biri olmasın... ya yazarsın ya yönetmen ve de dh de konu açıp hikayenin tutup tutmayacagını gözlemliyorsun... Güzel Fikir...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi erco35coast -- 24 Mayıs 2010; 1:31:48 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Bluedevil86

    hahah senin irkin siyahmi ?

    hangi irkmis mustafa negoroid veya semitic miymis ?


    Turkler sari , kizil ve beyaz irka mensuptur . Burdan mustafanin apachi oldugunu anliyabiliriz. Sana zaten yabanci kiz bile fazla mustafa. bide trip atiyorsun kiza ...

    kiz siyahi ...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Wingsaber -- 24 Mayıs 2010; 1:39:58 >
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.