Şimdi Ara

••••TÜRK ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ •••• (9. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
1.817
Cevap
16
Favori
434.118
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 7891011
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • yazdır ismini faydalan bu arşivden beleş sadece bir teşekkür ve takip yeterli
  •  ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••




    Göktürkler veya Kök-Türkler (Çince: 突厥 pinyin: Tūjué; 552 - 744), Orta Asya ve Çin'de yaşamış eski bir Türk toplumuydu. Göktürkler inanç ve düşünce yapılarına göre Göktanrı (Tanrı veya Tengri) tarafından devlet kurma görevinin kendilerine verildiğine inanmakta ve bu doğrultuda hareket etmektedirler. Bu yüzden kendilerini Göktürk olarak tanımlamışlardırlar. Türk adı ilk kez Göktürkler dönemine ait Orhun Yazıtları'nda geçmektedir.

    "Türk" adını siyasi olarak kullanılan ilk Türk devletidir. Devletin ilk önderi Bumin Kağan'dır. Bumin Kağan'ın kardeşi İstemi Yabgu ülkenin batı kanadını yönetti. Göktürkler komşuları olan Çin, Sasani (İran) ve Bizans İmparatorluğu ile askeri, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurdular. Doğu Göktürk Kağanlığı 630 yılında, Batı Göktürk Kağanlığı ise 659 yılında, Çin yönetimi altına girdiler.



    Göktürk Kağanlığı 552 - 745 yılına kadar varlığını sürdürdü. Çin'in Sien-pi kökenli Kuzey Zhou, Kuzey Qi, Sui ve Tang hanedanları ile uzun süre savaşmıştı.

    Kardeş kavgaları, iç savaşlar ve Çinliler ile olan uzun savaşlar yıkılmalarına neden oldu. Yine de Türk toplumu tarafından kurulmuş olan bu Kağanlık Asya tarihinde kalıcı izler bıraktı.

    * Göktürk Tarihi (552 - 745)
    * I. Göktürk Kağanlığı (552–581)
    * I. Göktürk Kağanlığı'nın Bölünmesi (581–603)
    * Doğu Göktürk Kağanlığı'nın Çöküşü (603–630)
    * Batı Göktürk Kağanlığı'nın Çöküşü (603–659)
    * II. Göktürk Kağanlığı (681–745)



    I. Göktürk Kağanlığı (Doğu-Batı Kağanlıkları


    Göktürk Kağınlığı, VI.yüzyılın ortasında, Asya'nın doğusunda Çin devletinin, batısında Sasani-İran devletinin sınırladığı İç Asya bozkırlarında, doğuda Avarlar, batıda Eftal / Ak Hunlar ile yapılan mücadeleler sonucunda ortaya çıktı. İlk Kağanları doğu kanadını yöneten Bumin Kağan, batı kanadını yöneten kardeşi İstemi Kağan'dır.

    İli derleyen ve bu nedenle İliğ Kağan diye de adlandırılan Bumin Kağan'ın ölümünden sonra yerine oğlu Ko-lo/Kara Kağan geçtiyse de iktidarı kısa sürdü. Bir yıl sonra Mukan Kağan devletin başına geçti. Mukan Moğol soylu Kitanları yenerek Doğu Göktürk Devleti'nin sınırlarını Büyük Okyanus'a kadar genişletti. Mukan'dan sonra tahta Ta-po/Taspar Kağan geçti. Ta-po Budizmi kabul eden ve Çin'i baskı altında tutan yönleriyle sivrildi.

    Doğuda bunlar olup biterken batıda sınırlarını Kırım'a kadar genişletmiş İstemi Kağan öldü. Yerine oğlu Tardu Kağan geçti. Tardu, 603 yılına kadar hükümdarlığını sürdürdü.

    Doğuda Ta-po'nun ölümü üzerine tahta çıkan To-lo-pien (ya da sonraki adıyla Apa Tarkan) toyda / kurultayda yapılan kengeş'te (müzakere) onaylanmadı. Yerine Ta-po'nun yeğeni Şa-po-lio / İşbara Kağan ilan edildi. Çin politikalarının da tesiriyle batı kağanı Tardu, To-lo-pien'i destekledi. İşbara'nın Apa'nın annesini öldürtmesi doğu ile batı arasındaki ilişkileri bir daha düzelmemek üzere bozdu; iki budun artık birbirlerine düşman hale geldi.

    Tardu'nun ölümünden sonra Batı Göktürkleri güçlerinin zayıfladığının bir göstergesi olan yabguluk ve şadlık adları altında Aşena ailesine mensup kişilerce yönetildikten sonra 630 yılında Çin egemenliğine girdi. Bundan sonra On Oklar adını alarak Türgiş boyunun önderliğindeki boylar federasyonu şeklinde yüzyılın sonuna kadar Çin hakimiyetinde kaldılar.

    Doğu Göktürk Kağanlığı ise, Şi-pi Kağan'nın 618'de ölümüne kadar benliklerini korudular. Ondan sonra görülen Hie-li / İliğ Kağan Çin'in başkentini kuşattı ise de tutsak alındı; esarette kederinden ölmesiyle I. Göktürk Kağanlığı tamamen yıkılmış oldu (630).

    Aynı tarihte Çin İmparatoru Tai-tsung kendisini Türklerin Gök Kağanı ilan ediyordu. Hakanlığa bağlı Türk ve yabancı boylar etrafa dağılmaya başladılar bir kısmı ise Çin'e sığındı. 50 yıl süren esaret hayatında Türk budununu toparlama çalışmaları ve Çin'e karşı başkaldırma hareketleri(isyanlar) eksik olmadı. Bunların en ünlüsü 639'da Gök-Türk prensi Kürşad'ın ihtilal denemesidir. Bu harekat dünyada ilk milliyetçi harekattır.



    II.Göktürk Kağanlığı (Kutluk Dönemi) [değiştir]
    Bizans İmparatorluğu, Emeviler ve II. Göktürk devleti
    Bizans İmparatorluğu, Emeviler ve II. Göktürk devleti

    681 yılında Aşena ailesinden Kutluk, Çin'in kuzeyine yerleşmiş Türk boylarını yeniden toparlamayı başardı. Çin, Kitan ve Dokuz Oğuzlar / Uygurlar ile yapılan savaşlar sonucunda Ötüken ormanında Göktürk Kağanlığı yeniden ihya edildi. Kutluk ili (devleti/ulusu) yeniden derlediği için İlteriş (ili derleyen) adını aldı. 692'de ölen İlteriş'in yerine kardeşi Kapgan/Kapağan (Günümüz Türkçe karşılığı kapan=alan=Fatih) kağan oldu. Devlet kurulalı beri kağanlık danışmanı olan Tonyukuk'un da bulunduğu Kitan'a Tatabilere, Basmıllara, Çiklere, Azlara, Bayırkulara, Türgişlere/On Oklara (Batı Göktürk budunu, Kitabelerde sürekli Türgiş Kağanı Türküm, budunum idi ifadeleri bununla ilgilidir), Kırgız ve Dokuz Oğuzlara yapılan seferlerle II. Göktürk Kağanlığı'nın sınırları Okyanus'tan Mâveraünnehir'deki Temir Kapığ/Demirkapı'ya kadar ulaştı. İpek Yolu'nun büyük bir kısmı denetim altına alınmış oldu.

    Kapgan'ın Bayırkuların kurduğu bir pusuda öldürülmesi üzerine Göktürk Kağanlığı'nın başına oğlu inel yada ünal geçti.Ancak kutlukun oğlu bilge inelin kağanlığını kabul etmedi.Boy begleri(beyleri) bilgeyi kağan ilan etti.İnel kabul etmese bile öldürüldü.Yeni kağan başa geçince kardeşine Kül Tigin ordunun komutanlığını verirken Tonyukuka vezirlik görevini verdi. Onun dönemi de amcası dönemindeki gibi devletin egemenliğindeki boyların başkaldırılarıyla geçti. Çin'in desteklediği Uygur-Karluk-Basmıl bağlaşmasının Ötüken'e yönelik sürekli saldırıları, İpek Yolu'nun kilit noktası olan Çungarya'nın Çin'in denetimine geçmesi ve batıda On Ok budununu hakimiyetine alan Türgişlerin gün geçtikçe güçlenmesi neticesinde II. Göktürk Kağanlığı çöküşe sürüklendi. Bilge Kağan'ın, danışmanı Tonyukuk'u ve küçük kardeşi Kül Tigin'i kaybetmesinden sonra zehirlenerek ölümü üzerine yerine geçen Tengri Kağan çocuk yaştaydı. Onun kağanlığına karşı gelen Ozmış da ülkeyi toparlayacak güçte değildi. Nihayet Uygurlar 745'te Ötüken'e girerek Göktürk Kağanlığına son verdiler.



    İdare Ve Ordu [değiştir]
    Yazıyı taşıyan en eski belge Kızıl şehrinde bulunuyor.
    Yazıyı taşıyan en eski belge Kızıl şehrinde bulunuyor.

    Devleti Kağan ünvanlı hükümdar yönetirdi. Kağan'da Bilgelik, Alplik ve Erdemlilik özellikleri aranırdı. İl denilen ülkeyi bilgili, kahraman, özü sözü doğru, erdemli devlet başkanı yönetirdi. Kağan'ın vazifeleri arasında savaş gücüyle devleti kurma ve düzene koyma, yeni alınan yerlere iskan, töre yani kanunları düzenlemek, halkı doyurup giydirmek vardır.Ülke geniş bölge teşkilatı gereğince Doğu ve Batı olmak üzere ikili devlet sistemine göre idâre edilirdi.

    Kağanın eşine Katun denirdi.Kağandan sonra gelen yüksek rütbe Yabguluktur'. Göktürkler, devlet idaresinin en soylu, tecrübeli Türk boylarının elinde kalmasına dikkat etmişlerdir.Önceleri sayısı bir olan Yabgu’ya, devlet genişledikçe ihtiyaç çoğalmış, Batı Türkistan gibi bölgelere de yenileri atanmıştır. Şehzadelere Tigin veya Tegin, Şad; eşlerine de Konçuy adı verilirdi. Tiginler, genel valilik, başkomutanlık gibi önemli memuriyetleri yaparlardı. Boy hükümdarına Kan (Han) denmektedir. Tarkan, Çur, Apa, Tudun, büyük memuriyetlerdendir. Göktürk ordusu, yükselme döneminde Asya’nın en güçlü askeri kuvvetiydi. Ordunun üçte ikisi süvari, biri de piyadeydi. Akınlarda ve savaşlarda süratli hareket etmek esastı. Gece ve gündüz sıkı yürüyüşle yol alan ve atlarına nöbetle binen Türk süvarisi, hiç ümit edilmedik anda, hiçbir haber alma şansı bırakmadan düşman ordusuna saldırırdı. Savaşta düşman asker miktarı yüzbinleri bulursa, Türk ordusu kırdırılmazdı. Bozkır taktiği ile ilk önce geri çekilinirdi. Merkez üssünden ayrılan düşman, vurkaç ve gerilla savaşı ile yıpratılıp, ani baskınla yok edilirdi.Göktürklerin bayrak ve tuğlarının tepesinde altından yapılmış kurt başlı heykel bulunurdu. Tuğ ile davul da bağımsızlık sembolleriydi. Göktürklerin başkenti Ötüken’dir. Burası Orhun Irmağı ile Selenge Irmağı'nın Tarim kolu arasında, ormanlar içinde bitki örtüsü ve suyu bol bir şehirdi. Ötüken’den başka Barshan, Çargelen-Çumgal, Çaldıvar, Atbaş, Şirdakbeg, Nanageldi, Fergana, Yassıkugart, Çikircik başlıca Göktürk şehirleridir.

    Göktürklerde karar, seçim, insan ve hayvan sayımı için ziyafetli devlet meclisi mahiyetinde Kengeş Meclisi toplanırlardı.

    Sanat Ve Edebiyat [değiştir]
    Göktürk İmparaturluğu Başkenti Ordu-Balık'da Kale hendek kalıntıları
    Göktürk İmparaturluğu Başkenti Ordu-Balık'da Kale hendek kalıntıları

    Orta Asya'da yapılan araştırma ve kazılarda Göktürkçe yazılı eserler bulunmuştur. Para, taş ve ağaç üzerine yazılan metinlerden, para ve taşlar üzerine yazılanlar günümüze kadar gelmiştir.İlk Türk abidelerinde yazılara altıncı yüzyılda rastlanmıştır. Bunlar kısa metinlerdir. Elde kalan Bengü Anıtları, Orhun Yazıtları veya 'Türük Bengü Taşları' da denen üç büyük yazıttır. Taşların üzeri oyulmak suretiyle yazılmıştır. Bu yazıtlar; Göktürk Kağan'ı Bilge Kağan, Kül Tigin ve Vezir Bilge Tonyukuk adlarına yazılıp, dikilmiştir. Yazıtlar kireç taşına yontularak yazıldığından zaman ve açık havanın tahribatına maruz kalıp, bozulmuştur. Bu yüzden bazı satırları ve birçok kelimeleri okunamaz durumdadır. Kül Tigin kitabesi, içlerinde en az tahribata uğrayanıdır.

    Orhun abidelerinin yazıldığı Göktürk alfabesi 38 harflidir.Türklerin milli alfabesi olan bu yazı sisteminde 4 sesli, 9 birleşik, 25 de sessiz harf bulunmaktadır.Kelimeler birbirinden iki noktayla ayrılır. Türklerin İslam dinini kabülünden önce yazılan Orhun abideleri, muhteva olarak Türk tarihi ve kültürü bakımından önemlidir. Abidelerde; Türklerin yabancıların siyasetine alet olduğu zamanlarda bozulduğu, devlet kademelerinde bilgili ve ehil olmayan kadronun iş başına getirildiği zaman idare mekanizmasının iyi çalışmayıp, ahalide hoşnutsuzluk görüldüğü, yabancı kültürünün Türk birliğini zedeleyip, şahsiyetini kaybettirdiği, hitabet sanatına uygun bir anlatımla verilmiştir.Türk milletinin en zor şartlarda bile içinden kuvvetli şahsiyetler çıkıp, ülkeyi kurtarıp, devleti yeniden kurup, güçlendirdiği anlatılan abidelerde, devlet tecrübesi yanında Türklüğün, istiklal fikrine yer verilmiştir.Ayrıca bu, kağanların millete hesap vermesidir.

    Bilge Kağan abidesinde bugünkü dille şöyle denmektedir:

    Türk Oğuz Beyleri, işitin! Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, ilini töreni kim bozabilir.

    Ey Türk Milleti! Kendine dön.Seni yükseltmiş Bilge Kağanı’na, hür ve müstakil ülkene karşı hata ettin, kötü duruma düşürdün.

    Milletin adı, sanı yok olmasın diye, Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım.Kardeşim Kül Tigin ve iki Şad ile ölesiyle bitesiye çalıştım...

    Bu kağanlık sadece Asya tarihini değil Türk siyasi tarihini ve aydınlatan anıtlar bıraktı, Orhun yazıtları. Göktürkler'in Göktanrı olarak adlandırılan bir inanca sahip oldukları tarih araştırmacıları tarafından dile getirilmektedir. Orhun yazıtları bu görüşü doğrulamaktadır. Müslüman olmadan önce tarihte ilk kez Türk adını devlet adı olarak kullanmış Göktürklerin dini Göktanrı diniydi.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Toyota SUPRA -- 10 Nisan 2008; 1:38:55 >




  • Uygurlar




    Uygurlar (Uygurca: ئۇيغۇر Uyghur, Çince: 维吾尔 / 維吾爾; pinyin: Wéiwú'ěr), çoğunluğu Çin Halk Cumhuriyeti'ne bağlı Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde yaşayan Müslüman Türk halkıdır. Dilleri Uygurca'dır ve Türk dilleri ailesinin bir üyesidir.

    Uygur halkı, Çin içerisinde kendi geleneklerini ve kültürlerini sürdüremediklerinden yakınmaktadır. Uygurlar, her ne kadar özerk bir cumhuriyete sahip olsalar da, Çin egemenliğine girdiklerinden beri yavaş yavaş asimile olmaktadırlar




    Uygur devleti, Kutluk Bilge Kül Kağan tarafından 744 yılında kurulmuştur. Başkentleri Karabalasagun'du. Uygurlar Minami dinine inanmaktaydılar. Uygurlar, din değiştiren ilk Türk devletidir. Göktanrı dininden, Mani dini'ne geçmişlerdir. Bu din, Hıristiyanlık ve Budizm karışımı bir dindir. Hayvani gıdalar yemeyi yasaklayan, savaşçılık duygusunu zayıflatan kurallar içerir. Bu yüzden, Türklerin yaşam tarzına uygun düşmemiş ve Uygurların zayıflamasına neden olmuştur.

    Uygurlar, Çin ile dostça ilişkiler kurmuş, ticareti geliştirmiştir. Böylece, köyler ve kasabalar gelişerek kalabalık şehirler haline gelmiştir ve bu nedenle ilk yerleşik hayata geçen Türk devleti, Uygur Devleti olmuştur. Bunun sonucunda tarım ve mimari gelişmiştir. Tahta harflerle matbaacılık yapan Uygurlar, kağıdı da kullanmışlardır. Bu sayede yeni bir alfabe oluşturmuşlardır. Bu alfabe 14 ila 18 harften oluşur. Uygurlar, kendi dinleri dışında diğer dinlere de hoşgörülü davranmıştır. Uygurlar, Mani dininin terimlerini Türkçe'ye çevirerek ulusal kimliklerini koruma uğraşısı içinde olduklarını göstermişlerdir.




    Özellikleri

    1. Tapınak yapımına önem verilmesi
    2. Karabalgasun Yazıtları'nın dikilmesi
    3. Mani dini'nin kabul edilmesi
    4. Yerleşik hayata geçilmesi




     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••




     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••




    Doğu Türkistan:

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Toyota SUPRA -- 10 Nisan 2008; 1:48:29 >




  • lütfen beni ekle osmanlının torunlarıyız dünyaya 500yıl hükmetmiş bir milletiz
  • hoşgeldin arkadaşım..
  • Ey İstanbul! Ya ben seni alacağım, ya sen beni...
  • 1071 Malazgirt Savaşı ve Anadolu'nun Fethi

    Malazgirt Savaşı 26 Ağustos 1071 tarihinde Alp Arslan tarafından yönetilen Selçuklular ile Bizans İmparatorluğu arasında gerçekleşmiş, Bizans İmparatorluğu'nun yenilgisi ve İmparator 4. Romen Diyojen'in esir düşmesiyle sona ermiştir.

    Yenilgiye rağmen, Bizanslılar'ın kayıpları göreceli olarak düşüktü. Ducas hiç kayıp vermeden kaçmıştı ve Diyojen'e karşı bir darbe girişiminde bulunmak için İstanbul'a hızla geri dönmüştü. Bryennius da kanadının bozguna uğramasına rağmen az adam kaybetmişti. Gece karanlığına kadar savaş olmadığı için, Alp Arslan kaçan Bizans ordusunun arkasından gitmedi, ki Bizans ordusunun çoğunu bu karar kurtardı. Öyle ki, Türkler Malazgirt'i bu noktada ele geçirmedi bile. Bizans ordusu yeniden gruplaştı ve Diyojen bir hafta sonrasında serbest bırakıldığında imparatorla Tosya'da birleştiler. Görünüşe bakılırsa en önemli kayıp imparatorun lüks arabası olmuştu.

    Yıllar ve asırlar sonra, Malazgirt'in Bizans İmparatorluğu için bir felaket olduğu düşünülmeye başlandı ve sonraki kaynaklar savaştaki asker sayılarını ve kayıpları abartılı bir şekilde göstermeye başladılar. Bizans tarihçileri sık sık geriye bakıp o günkü 'felaket' için yas tutar, imparatorluğun çöküşünün başlangıcı olarak Malazgirt Savaşı'nı gösterirlerdi. Halbuki, savaş, askeri açıdan, hemen gerçekleşen bir felaket değildi; çoğu birlik sağ kalmıştı ve birkaç ay içinde Balkanlar'da veya Anadolu'da savaşlara gönderilmişlerdi. Öte yandan, Bizanslılar'ın yenilgisi Selçuklular'a Bizanslılar'ın yenilemez ve ele geçirilemez olmadıklarını göstermişti. Andronicus Dukas'ın darbesi de imparatorluğu politik dengesizliğe sürüklemişti ve savaş sonrasında başlayan Türk göçlerine karşı direnişi organize etmek zorlaşmıştı.

    Birkaç yıl içinde neredeyse tüm Anadolu, Selçuklular tarafından ele geçirildi. 1075'de Selçuklu hanedanından Kutalmışoğlu Süleyman Şah İznik'i alarak başkent yapmış, 1081'de Çaka Bey'in müstakil kuvvetleri İzmir'i alarak ve hemen bir donanma inşa ederek, Ege Denizi'nde ve Çanakkale Boğazı'nda Bizans İmparatorluğu'nu tehdit etmeye başlamışlardı. Bu ilk Türk ilerleyişi 1095'teki Haçlı Seferi'ne kadar sürdü. Haçlı orduları karşısında Türkler Orta Anadolu'ya çekilerek Anadolu Selçuklu Devleti'ni kurdular ve Batı Anadolu Anadolu Beylikleri dönemine kadar sürecek şekilde yeniden Bizans denetimine geçti.

    Tarihçiler Bizanslılar'ın çöküşünün bu savaş sonrasında başladığı konusunda hemfikirdirler. Türkler için ise Malazgirt Savaşı 'Türkler'e Anadolu kapılarını açan savaş' olarak tarihe geçmiştir. Ayrıca Malazgirt Savaşı Haçlı Seferleri'nin temel nedenlerinden biri olarak görülür. Batı, Bizanslılar'ın doğudaki hristiyanlığı artık koruyamadığını bu savaş sonrasında anlamıştır.

    Bu savaş Türkler'in Anadolu'da yaşayış sürecini başlatmıştır.




  • Anadolu'nun Türkleşmesi

    Alp Arslan Anadoluyu fethetmekle görevlendirdiği Türkmen beylerine, ele geçirdikleri yerleri yurt olarak verdi. Bu beyliklerin çoğu da Alp Arslan'ın ordusunda görev almış bu Türkmen beylerince kuruldu. Bu beylikler, Büyük Selçuklu Devleti’ne bağlıydı, ama bağımsız yönetiliyordu. 13. yüzyılda Anadolu'nun büyük bölümüne egemen olan Anadolu Selçukluları bu beyliklerle zaman zaman çatışmış, birçoğunun topraklarını ele geçirmiştir. Bu beyliklerden Anadolu tarihine yön veren Artuklular, Danişmendliler ve Saltuklular ayrıca önem arz eder.
  • Türk'ün Manası

    Türk adına çeşitli kaynak ve araştırmalarda türlü manalar verilmiştir. Çin kaynakları Tu-küe (Türk)'ü miğfer olarak , İslam kaynakları ise ses benzetmesine dayanarak terkedilmiş,olgunlukçağı ve benzeri manalar vererek yeni anlamlar üretmiştir.
    XIX. asırda A. Vambery'nin ilmi izaha yakın olan fikrine göre ise Türk kelimesi "TÜREMEK"ten gelmektedir. Zira Gökalp bunu "TÜRELİ" yani kanun ve nizam sahibi olarak açıklamıştır.
    Ancak Türk sözünün cins isim olarak "GÜÇ-KUVVET" manasında olduğu, buradaki Türk kelimesinin milletin adı olan "Türk" kelimesi ile aynı olduğu A.V. Le Coq tarafından ileri sürülmüştür. Bu iddia Kök-Türk kitabelerinin çözücüsü olan V. Thomsen tarafından kabul edilmiş,aynı iddia G. Nemeth'in tetkikleri ile de ispat edilmiştir.
    Ayrıca Türk kelimesinin cins isim olarak "ALTAYLI" (Ceyhu ötesi Turanlı) kavimlerini ifade etmek üzere 420 yıllarına ait bir Pers metninde,daha sonradan 515 hadiseleri dolayısıyla "Türk-Hun"(Kudretli-Hun) tabirleride geçtiği bilinmektedir.
    İran kaynaklarında Türk sözü "Güzel İnsan" karşılığında kullanılırken, XI. yy'da Kaşkarlı Mahmut "Türk adının Türkler'e Tanrı tarafından verildiğini " belirterek,"Gençlik,kuvvet,kudret ve olgunluk çağı" demek olduğunu bir kez daha belirtmiştir. Tarihçiler ise Türk kelimesinin "Güçlü-Kuvvetli" anlamına geldiğini kabul etmektedirler



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ahmetkeskin -- 10 Nisan 2008; 16:58:31 >




  • TÜRK ADI

    Türk Milleti'nin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. "Türk" sözü tarihin en eski çağlarından beri kullanılıyordu ve belirli bir kavmin yada kavimler birliğinin adı olarak mevcuttu.
    Türkler'in köklü ve çok zengin bir tarihe ve kültüre sahip olması nedeniyle birçok bilim adamı "Türk" adının nereden geldiği hakkında araştırmalar yapmış, bu araştırmalar neticeside Türk adı ilk defa MÖ. XIV. yy'da "Tik" vveya "Tikler" adıyla geçmeye başlamıştır. Diğer bir görüşe göre ise Türk adı MÖ. XIV. yy'dan öncede varolduğudur. Zira Türk ırkının tarihi insanlığın tarihi kadar eskidir. Bu gerçeği kavmi ve milli mitolojilerde ve tarihi oluşumlarda izaheden eski kayıtlarda görmek mümkün olmaktadır.
    Türk ırkının çok eski olması nedeniyle Türk adının nerden geldiği hakkında birçok iddia ve görüşler ileriye sürmüşlerdir. Buna göre,

    -Heredotos'un doğıu kavimleri arasında zikrettiği TARGİTAB'lar.

    -İskit topraklarında doğdukları söylenen TYRKAE'ler

    -Tevratta adı geçen Togarma'lar.

    -Eski Hint kaynaklarında tesadüf edilen TURUKHA'lar veya THRAK'lar

    -Esiki Ön Asya çivili metinleride görülen TURUKKU'lar.

    -Çin Kaynaklarında MÖ. I.yy'da rol oynadıkları belirtilen TİK veya Dİ'ler
    Bizzat "Türk" adını taşıyab Türk kavimleri olarak gösterilmektedir.

    İslam kaynaklarında yer alan İran menşeli "Zend - Avesta" rivayetleri ile İsrail menşeli "Tevrat" rivatetleride Nuh Peygamber'in torunu olan Yafes'in oğlu "Türk" ile İran rivayetlerideki Feridun'un oğlu "Türac" vveya "Tur"un soyu türk adını taşıyan ilk kavim olarak gösterilmek istenmiştir.
    "Avesta"da yer alan "Ebül Beşer"den (1) ,Cemil ve oğu Ferdiun'dan bahsedilmektedir. "Ferdidun ülkesi Salm, Irak ve Turak (Türk) ismindeki üç oğlu arasında pay etmiştir. Salma!a bugünkü İran ve havalisi, Irak'a bugünkü Irak ve havalisi ,Turak'a ise Orta Asya ve Çin havvalisi düşmüştür. Feridun ölünce Irak, Salm'a saldırarak İran ve havalisini almış,dahasonra Turak'a saldırmıştır.
    Irak, Turak'ı yenememiş, savaş bunların torunlarına uzanan dek senelerce sürmüştür. Sonunda Turak'ın torunu "Afrasyap"(2) Irak torunun "Muncihir"i mağlup ederek Ceyhun nehri sınır kabul edilen bir anlaşma yapmıştır. Bu tarihten sonra ceyhun nehri doğusunda "TURAN", batısına da "İRAN" denmiştir.
    Tevrat rivayetleride ise Nuh tufanından sonra Nuh peygamber dünyayı üç oğlu arasında pay etmiş.Yafes'e Orta Asya ve Çin ülkeleri düşmüş,Yafes ölürken tahtını sekiz oğullarından biri olan "TÜRK" e bırakmıştır.
    Görülmektedirki Hz. Adem devrina yakın zamanlarda Turak(Türk)'den İran-Turan savaşlarından ve Alp Er Tunga gibi büyük bir Türk Başbuğunndan ve Saka İmparatorluğu Kağa'nından bahsedilmektedir. Yukarıda mitoloji ve tarihi kayıtlar içerisinde yer alan "Türk" kelimeleriden ,Türk adının nekadar eski olduğu ortyaya çıkmaktadır.
    MÖ XIV. yy'da yer alna "Tik"ler ile dünyada mevcut olan medeniyetlerin en eskisi olan MÖ. VII. yy. da Orta Asya'da kurulan "Anav" medeniyeti de Türkler tarafından kurulmuştu. O halde Türkler MÖ. XIV. yy'da Tik'ler , MÖ. VII. yy'da Anavlar ,MÖ IV yy'da Sakalr ile tarih kayıtlarında yer almaktadır.
    Türk kelimesinin yazılı olarak kullanılması ilk defa MÖ 1328 yılında Çin tarihide "Tu-Kiu" şeklinde görülmektedir.
    MÖ. I yy'da Roma'lı yazarlardan biri olan Pompeius Meala'nın Azak Denizi kuzeyinde yaşayan halktan "Turcae" olarak bahsetmesi ile ilk defa yazılı olarak karşılaşıyoruz.
    Türk adının tarih sahnesine çıkışı MS VI yy'da kurulan Kök-Türk Devleti ile olmuştur. Orhun kitablerinde yer alan "Türk" adı daha çok "Türük" şeklide gösterilmektedir. Bundan dolayı Türk kelimesini Türk Devleti'nin ilk defa resmi olarak kullanılan siyasi teşekkülün Kök-Türk imparatorluğu olduğu bilinmektedir. Kök-Türkler'in ilk dönemlerinde Türk sözü bir devlet adı olarak kullanılmışken,sonrada Türk millietini ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır.
    MS. 585 yılında Çin İmparatoru'nun KÖK-TÜRK Kağanı İşbara'ya yazdığı mektupta"Büyük Türk Kağanı" diye hitap etmesi, İşbara Kağan'ın ise Çin İmparatoruna vverdiği cevabi mektupta "Türk Devleti'nin Tanrı tarafından kuruluşundan bu yana 50 yıl geçti" hitapları Türk adını resmileştirmiştir.
    Kök-Türk yazıtlarında Türk sözü daha çok "Türk Budun" şeklide geçmektedir. Türk Budun'un ise Türk Milleti olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla türk adı bu dönemlerde bir topluluğun veya kavmin isminden ziyade ,siyasi bir mensubiyeti belirleyen bir kelime olarak görülmektedir. Yani Türk soyuna mensup olan bütün boyları ve toplulukları ifade etmek üzere milli bir isim haline gelmiştir.




  • TÜRK BAYRAĞI KANUNU

    Kanun Numarası
    : 2893

    Kabul Tarihi
    : 22/9/1983

    Yayımlandığı R. Gazete
    : Tarih: 24/9/ 1983 Sayı : 18171

    Yayımlandığı Düstur
    : Tertip: 5 Cilt : 22 Sayfa : 599

    Amaç

    Madde 1 - Bu Kanunun amacı Türk Bayrağının şekli, yapımı ve korunması ile ilgili esas ve usulleri belirlemektir.

    Bayrağın Şekli ve Yapımı

    Madde 2 - Türk Bayrağı, bu Kanuna ekli cetvelde gösterilen şekil ve oranlarda olmak kaydıyla beyaz ay - yıldızlı albayraktır.
    Bayrak ile özel bayrakların (sembolik bayrak, özel işaret, flama, flandra ve fors) standartları, hangi kumaş ve maddelerden yapılacağı tüzükte gösterilir.
     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••


    Genişlik
    Dış ay merkezinin uçkurluktan mesafesi 1/2 G
    Ayın dış dairesi kutru 1/2 G
    Ayın iç, dış merkezleri arası 0,0625 G
    Ayın iç dairesinin kutru 0,4 G
    Yıldız dairesinin ayın iç dairesinden olan mesafesi 1/3 G
    Yıldız dairesi kutru 1/4 G
    Boy 1 1/2 G
    Uçkurluk genişliği 1/30 G

    Not: Bayrak genişliği ne olursa olsun (G) emsali değişmez.

    Bayrağın Çekilmesi ve İndirilmesi

    Madde 3 - Bayrak, kamu kurum ve kuruluşlarıyla yurt dışı temsilciliklerine ve kamu kuruluşlarıyla gerçek ve tüzelkişilerin deniz vasıtalarına çekilir. Yurt içinde ve yurt dışında yetkililerin araçlarına takılır.
    Bayrak çekilirken ve indirilirken tören yapılır. Bayrak törenlerinin gereken biçimde yapılmasından o mahaldeki yetkili amirler sorumludur.
    (Değişik : 14/7/1999 - 4409/1 md.) Kamu kurum ve kuruluşlarında Türk Bayrağı sürekli çekili kalır.
    (Değişik : 14/7/1999 - 4409/1 md.) Bayrağın; nerelerde daimi olarak çekilmeyeceği, hangi kapalı yerlere konulacağı, nerelere fon olarak takılacağı veya asılacağı, kamu kurum ve kuruluşlarından başka yerlerde ne zaman ve nasıl çekileceği, Türk Silahlı Kuvvetleri yüzer birliklerinde ve Türk Bandıralı ticaret gemilerinde Bayrak çekme ve indirme zamanları ile Bayrak çekilirken ve indirilirken yapılacak törene ilişkin hususlar, tüzükte gösterilir.


    Madde 3 - Bayrak, kamu kurum ve kuruluşlarıyla yurt dışı temsilciliklerine ve kamu kuruluşlarıyla gerçek ve tüzelkişilerin deniz vasıtalarına çekilir. Yurt içinde ve yurt dışında yetkililerin araçlarına takılır.
    Bayrak çekilirken ve indirilirken tören yapılır. Bayrak törenlerinin gereken biçimde yapılmasından o mahaldeki yetkili amirler sorumludur.
    (Değişik : 14/7/1999 - 4409/1 md.) Kamu kurum ve kuruluşlarında Türk Bayrağı sürekli çekili kalır.
    (Değişik : 14/7/1999 - 4409/1 md.) Bayrağın; nerelerde daimi olarak çekilmeyeceği, hangi kapalı yerlere konulacağı, nerelere fon olarak takılacağı veya asılacağı, kamu kurum ve kuruluşlarından başka yerlerde ne zaman ve nasıl çekileceği, Türk Silahlı Kuvvetleri yüzer birliklerinde ve Türk Bandıralı ticaret gemilerinde Bayrak çekme ve indirme zamanları ile Bayrak çekilirken ve indirilirken yapılacak törene ilişkin hususlar, tüzükte gösterilir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ahmetkeskin -- 10 Nisan 2008; 17:06:45 >




  • Osmanlı Şeceresi


  • Size bir soru:
    4.Murat neden intihar etmiştir?

    (Lütlen kızmayın cevaplarınızı yazın)
  • İntihar etmedi diye biliyordum...

    27 yaşında vefat etmişdir.Ve bazı kaynaklara göre siroz hastalığından ve damla hastalığından öldüğü belirtilir.

    Bu arada bunun bir de esprisi vardır.İlk 3'e giremediği için intihar ettmiştir.
  • Benide eklermisin...Şimdiki gençliğimizin tarihi ile ilgilenmediğinden dolayı geleceğimizden kuşku duyuyordum neticede ileriki yıllarda ortaya bir soykırım vb. iddia atılsa kimse savunamayacak...Forumumuzda böyle faydalı konularında olduğunu görmekten dolayı çok mutlu oldum, konuyu açan arkadaşım çok teşekkürler...
  • ekLe Lütfen
  • Bu konu altta kalmayo haketmiyor! Yukarı!
  • quote:

    Orjinalden alıntı: axi-laz

    İntihar etmedi diye biliyordum...

    27 yaşında vefat etmişdir.Ve bazı kaynaklara göre siroz hastalığından ve damla hastalığından öldüğü belirtilir.

    Bu arada bunun bir de esprisi vardır.İlk 3'e giremediği için intihar ettmiştir.

    Doğru cevap
    4. Murat ilk 3'e giremediği için intahar etmiştir.
    (Şaka tabii)
  • quote:

    Orjinalden alıntı: THESHUCK

    Benide eklermisin...Şimdiki gençliğimizin tarihi ile ilgilenmediğinden dolayı geleceğimizden kuşku duyuyordum neticede ileriki yıllarda ortaya bir soykırım vb. iddia atılsa kimse savunamayacak...Forumumuzda böyle faydalı konularında olduğunu görmekten dolayı çok mutlu oldum, konuyu açan arkadaşım çok teşekkürler...




    bu konu magnum_1453 isimli arkadaşımızındı sildirdiler o yüzden ne olursa olsun tartışmaya girmiyoruz hoşgeldiniz
  • TURKISH BATH


     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••



     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••




    HAMAM KÜLTÜRÜ





    Türkler, tarihi asaletleri ile temiz bir millettir. Islâmiyet'i kabul etmeleri ve islâmiyetin temizlige ait hükümlerini büyük bir titizlikle uygulamalari neticesinde bilhassa, Istanbul'un fethinden sonra bu sehirde ve Devletin dört bir yaninda binlerce hamam yaptilar.Türkler'de îslâmiyyet'in emirlerinin geregi olarak her evde özel olarak hamam bulundugu gibi, meselâ onyedinci, yüzyilda, yalniz Istanbul'da 168 adet büyük çarsi hamami vardi.

    Tarihçiler ve arkeologların kaydettiği bilgilere göre Mezopotamya, Babil, Hindistan ve eski Mısır’da yıkanmak için bağımsız binalar yapılmış. Ancak büyük hacimli binalar inşa edilmesi, kendinden ısıtmalı bir sistemin bulunması ve sıcak suyunun akıyor olması Romalılar dönemine rastlıyor. Evleri ısıtmak için kullandıkları alttan ısıtmalı bir tür kalorifer yapısını yıkanma binalarına uyguluyorlar ve “Roma Hamamı” ortaya çıkıyor. Daha sonra Osmanlı kültürü ve mimarisinin etkisiyle geliştiği için “Türk Hamamı” olarak biliniyor ama yine de hamamın temeli konusunda Roma’nın büyük bir payı var.

    Hamam dilden edebiyata ve gündelik hayata kadar Osmanlı kültüründe ağırlıklı bir yer tutar. Kadınlar ve erkekler yıkanmak için hamama gider. Kadınların sosyalliği açısından önemlidir. Perşembe akşamları hamama gitmek, bayramlardan önce arife gecesi hamamların sabaha kadar açık olması –ki bu günümüzde de devam ediyor- gibi gelenekler var.Gelin hamamı, damat hamamı, kırk hamamı gibi adetler var.



    Türk hamamlari ve özellikleri:

    Türk hamamlari baslica üç kisma ayrilir. 1-Soyunma yerleri. 2- Yikanma yerleri. Yikanma yerleri de a) Sogukluk b) Hamam 3- Isitma yeri: Külhan.

    Soyunma Yerleri: Genis bir sofa ve bunun çevresinde bölmeli sekiler bulunur. Yikanan kimseler, bu sekilerde uzanip dinlenirler.

    Yikanma yerleri: Sogukluktan geçirilerek girilen hamam kismina denir. Burasi da bazi; bölümlere ayrilir. "Kurna basi denilen herkesin teker teker yikandigi yer, "halvet" adi verilen kapali ve yalniz basina yikanma hücreleri. Bir de üzerine uzanip ter dökülen "göbek tasi". Burasi, hamamin mermer kapli zemininden daha yüksek yapilmis ve çesitli geometrik sekillerde olabilen yerdir.

    Isitma yeriKülhan: Burasi hamamin altindadir. Orada ates yanar. Atesten çikan alev ve duman, mermer zeminin altindaki özel yollardan, duvar içlerinden geçer, "tüteklik" adi verilen bacadan çikar.

    - Tellak: Osmanlıca söylenişi “dellak”. “Del” yani “ovuşturmak, ovalamak” kökünden geliyor. Hamamda çalışan, kese ve masaj yapan kişilere “tellak” adı veriliyor.



    Külhandaki ocagin üzerinde sicak su kazani, onun da üzerinde soguk su deposu bulunur. Ocagin dip kismindaki birkaç kanal, hamamin yikanma yerinin ortasindaki göbek tasinin altina kadar uzanir. Ocakta yanan odunlarin tesirli alev ve dumanlari, bu kanallardan göbek tasinin altina gider. Bu tasin altindaki karanlik yer çok isindigindan buraya "cehennem" denir.

    Çarsi hamamlari, haftanin belli günlerinde kadinlara, baska günlerde erkeklere açiktir. "Çifte hamam" olanlar ise birbirine bitisik iki hamam olup, biri kadinlara, digeri erkeklere ayrilmistir. Bu hamamlar hergün açiktir.

    Türk hamamlarinin bir degisik tarafi da, buhar banyosu esasina dayanan "Fin hamami" oluslaridir. Finler, aslen Türk asillidirlar. Bugün dünya spor aleminde, çabuk terleyerek, çok kilo vermek için bu hamamlar biçilmis kaftandir. Bu bakimdan Türk hamamlarindan bütün sporcular faydalanmaktadirlar.

    Hamamlarin saglik bakimindan faydalari: Hamamlar, çok uzun müddet kalmamak sartiyla, sicak su ve sabunla yapilacak vücut temizligi için en iyi yikanma ve temizlenme yerleridir. Hamamda terleyen vücudun, yumusak bir bez, veya süngerle ovularak yikanmasi, vücutta kan dolasimini kolaylastirarak insana rahatlik verir. Vücudu sert keselerle ovmak, deride yara açabilir. Bundan sakinmak gerekir. Bir de hamamlarda yikananlarin adabi muaseret kaidelerine uymasi lâzimdir. Ayrica hamamlarda fazla kalmak, sicaktan soguga, soguktan sicaga zaman zaman çikmak ta vücuda zararli olabilir. Kalp ve dolasim sistemi bozuk olan tansiyonu yükselen kimselerin, bir de akciger veremine tutulmus olanlarin çok sicak suda yikanmalari tehlikelidir. Zira çok sicak suda uzun süre kalmak, beyne kan hücum etmesine, veremlilerde de akciger kanamasina sebep olur. Ayrica hamamdan sonra kendisini kollayamayip üsütenler de zatürre hastaligina yakalanirlar. Dikkat edene hamamlarin bir zarari olmadigi gibi faydasi çoktur.


    -Fatih Sultan Mehmet 19 adet “çarşı hamamı” yaptırmıştır

    - Evliya Çelebi 17. yy’da İstanbul’da 168 adet çarşı hamamı olduğunu kaydediyor.

    - İstanbul’da değişik tarihlerde 237 adet hamamın olduğunu belirtiliyor.

    -16. yy’da yaşamış Sadrazamlardan Rüstem Paşa 32 adet hamam yaptırmıştır.
    -Mimar Sinan 20 adet civarında çarşı ve konak hamamı yapmıştır




     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••



     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••




     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••



     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••




     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••



     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••



     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••



     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••



     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••



     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••




     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••



    Hamamı ikiye ayırmak gerekir: Erkek ve kadın hamamı... Osmanlı'da, genç kızlar nazardan korunsun diye, ellerinin sandal ağacı yağlarıyla ovulduğu gizli, sırlı bir alandır kadınlar hamamı. Erkekler hamamında ise ortam farklıdır. Burada, hamamın altında yanan ateşi tutan külhanbeylerinin ve tellakların sözü geçer. Şimdilerde turistik meze kıvamında sunulsa da, yüzyıllarca aşka, sabra, sırlara, şakalara ev sahipliği yapmıştır. Hamamlar aynı zamanda entrikaların, hırsın, dedikodunun, yani günahların da ev sahibidir


     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••



     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••




  • 
Sayfa: önceki 7891011
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.