Şimdi Ara

Türkiye'deki Enflasyonist Anlayışın Eleştirisi (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
29
Cevap
0
Favori
1.374
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • Arkadaşlar konuyu bölecekseniz yalnız yazmayın. İnsan gibi hadi deyip cevap veriyorum ama moderasyonla ilgili meselelerinizi burada değil; özelden veya şikayet ve destek kanallarından halledin lütfen. Konuyu gereksiz dağıtan mesajlar kaldırılmıştır. Teşekkür ederim.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt

    Bütün bu sosyal yapıyı birbirine yapıştıran ve işlemesini saplayan şeyin yani bu evreni (ekonomi) birarada tutan karanlık maddenin "Güven" olduğunu düşündüğümüzde bence ahlak ve ekonomiyi birbirinden alakasız kavramlarmış gibi düşünmek doğru değil.


    Güven doğrudan burada bahsettiğiniz ( veya yazıda bahsedilen) ölçütleri etkileyen şey. ( Büyük oranda).


    Bir ekonomiye, yöneticilere, ülkeye, halka, insana olan güven arttıkça faizler düşer, masraflar düşer, sigorta primleri düşer, gecikmeler azalır, daha Büyk çaplı ekonomik yapılar oluşur. Güven azaldığında ise karşılıklı güvensizliğin yarattığı boşluğu daha çok para ve dolayısıyla daha çok emeği - ürünü kaba kuvvete bağlarsınız. O boşluğu zorlama yöntemlerle doldurmaya bunun için haraç ödemeye veya gerekmedikçe iş yapmamaya başlarsınız.


    Dolayısıyla ekonomi disiplini insanla çok fazla iç içedir dolayısıyla somut olgulardan etkilendiği kadar insanın iç dünyasından da etkilenir.


    Türkiye'nin burada bahsedilen enflasyon sorunu diğer arkadaşında belirttiği gibi aslında ekonomi disiplininin bakması gereken bir problem değildir. Ekonomi disiplini bu duruma ancak kıyısından, köşesinden bakabilir. Asıl bu soruna bakması gerekenler kolluk kuvvetleri ve mahkemelerdir. Çünkü burada ekonomiyi ilgilendiren bir fenomenden ziyade Türkiye'de artık alışkanlık haline gelmiş bir soygun yasanmıştır. Milyonlarca insanın parası gasp edilmiştir. Buda iktidardaki birkaç kişinin iki dudağının arasından çıkan sözlerle bilinçli şekilde yapılmıştır.


    Dolayısıyla Türkiye'nin enflasyon sorunu ekonomi disiplinini çözebileceği bir sorun değildir. Bir ahlak sorunudur. Türkye'de yüzyıllar boyunca kökleşmiş bir ahlaki erezyon vardır ve bu erezyon nüksettiği her defasında ekonomik atılımları sonuçsuz bırakmış, önünü kesmiştir.


    Not: Şunu unutmayın enflasyon nedeniyle belki koca bir halk fakirleşti ama birileri bedava kredilerle belki 10, belki 100 tane ev aldı, araba aldı. Trilyonluk krediler çekip halkın sırtından hemde yasal biçimde inanılmaz bir soygun gerçekleştirdi. Ülkenin yöneticileri, seçkinleri veya iktidara yakın olanlar kendi halklarına düşman bir ülkenin dahi yapmayacağı bir kötülük yaptılar ve Ege Cansen'in bahsettiği gibi kendi şahsi çıkarlarını toplumun aleyhine inanılmaz biçimde geliştirdiler. Aynı insan vucudunda bir kanser hücresinin yaptığı gibi.


    Bu arada toplumun diğer bir kesimi ise 44 yasında emekli olmak için ülke yöneticilerine şantaj yapıyordu.


    Not2: Söylediklerimi daha detaylı araştırmak isterseniz Daron Acemoğlu'nun Ulusların Düşüşü kitabında ahlaki erezyon un ekonomileri nasıl kadük bıraktığı çok güzel biçimde tüm dünyadan örneklerle açıklanır




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Periah -- 22 Kasım 2023; 6:7:14 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Periah kullanıcısına yanıt

    Güven her sistem veya her tür sosyal yapı için önemli, şüphesiz piyasa sistemleri için de ama her piyasa kapitalist piyasa olmadığı gibi kapitalistik - ki tüm modern ve gelişmiş - piyasalar kendi içlerinde güveni yıkabilecek bazı dinamiklere ve varsayımlara sahip. Bu da esasında kapitalizmin kriz kronikliği varsayımıyla ilişkili. Pek çok çağdaş krizin altında salt liberal veya neoliberal varsayımlara dayanarak - çoğunlukla para ve maliye politikası araçlarıyla edilmesi gerekirken - regüle edilmeyen kapitalist bir piyasanın sonunda kendi kendini çok ağır bir finans ve güven bunalımına sokması yatar. Nasıl ki eski Soğuk Savaş dünyasının merkezi kumanda sosyalizminin bir kıtlık krizi çıkarma veya durgunlaşma eğilimi varsa, kapitalizmin de bir finans krizi eğilimi var.


    Adam Smith'in aslında Zeus'un eli dediği malum "görünmez el", Zeus'tan ziyade şarapla kafayı bulup kolayca saçmalayabilecek Dionysos'un eli. İnsani zaaflar ve hırslarla gayet yanlış düğümler atabilecek bir el söz konusu. Bu da aslında en büyük güven bunalımlarından birisi demek: Tüm sisteme duyulan bir güvensizlik. Ama sistemin kurumsallığıyla uygulamada kişiye yansıyan "erdemleri" de ortada. O sebeple sistem komple çöpe atılmadı. İlave kurumlarla geliştirildi, kusurlarının düzeltilmesi için modifiye edildi. O sebeple güdümlendirilen bir kapitalizm veya regülasyonlu serbest piyasa anlayışı safkan liberal-kapitalist anlayışların önüne çıktı. Kur ve fiyat istikrarı için para ve maliye politikaları çerçevesinde regülasyon uygulamasına ve buna benzer her türden "doğruya" yönelik harekete ahlak diyebilirsin tabii ki veya diyebiliriz. Ancak, bu ahlaktan ziyade kurumlarla ilgili, ahlak da burada bir kurum sayılır. Hatta Daron Acemoğlu'nun bahsettiğin kitabının ana odağı veya temel argümanı hatırladığım kadarıyla münasip siyasi ve ekonomik kurumların nasıl toplumlara refah getirdiği, uygunsuz kurumların da nasıl sefil sömürü toplumları yarattığı ve yaratacağı. Bir yandan iktisadi faaliyetin piyasacı kapitalizmden daha başarılı bir kurumsallaşmasına sahip değiliz. O sebeple regüle de edilse insanların iktisadi sistem veya iktisadi faaliyette temel çerçeve olarak kurumlaşma tercihi kapitalizm. Sıkıntı bizi çevresel dönüşüme itip ekolojik bazda uygarlığımızın altını oyan, bu hayati mevzuyu yeterince kale almamamıza yol açan da aynı kapitalizm. Bunun aslında en büyük güven bunalımını yaratması beklenir. Ama insanlar doğada kendi aleyhlerinde yol açtıkları değişimi takmayacak kadar "düşük ahlaklı". İşlerine gelecek veya hoşlarına gidecek daha iyi bir kurumu icat edemedikleri için öyleler. Bu noktada farz ettiğimiz ahlaki çöküntü hali ve güven bir arada. İnsanlar yeterince bilinçli ve prensip sahibi olsaydı kısaca ahlaklı olsalardı muhtemelen sistemin yan etkilerini net biçimde görüp güven hislerini hızla kaybedeceklerdi. Ki aslında bir güven kaybı söz konusu. Ama çareyi nerede arıyoruz? İktisadi sistem değişikliğinde mi? Hayır. Yenilenebilir enerji kaynaklarında. Yeşil dönüşümde. Bunun için de kapitalizme ilave kurumlar ve uygulamalar hayata geçiriliyor. Kapitalizm esasında devasa bir sosyal kurum ve sözleşme olarak çevreyi düpedüz mahvetmesine rağmen lağvedilmiyor. İş aslında Acemoğlu'nun dediği gibi ahlaktan ziyade - ki ahlak da aslında bunun bir parçası veya unsuru - kurumlarda bitiyor.

    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • pskillercheto kullanıcısına yanıt

    öyle diyorsunuz ama çoğu arabicler bizdeki ciasalislamcıdan daha akıllı stratejiler yürütüyor.

    bae falan inanılmaz turistik yatırımlar yapıyor. dünya çapındaki zengin isimler bizi tercih etmezken bu ülkeleri ziyaret etmeyi tercih ediyor...

  • 
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.