|
Bildirim
|
bu konuda biraz bilgili sayılırım, espresso makinası almayı düşünenlere bir rehber olsun diye bilgilerimi paylaşmak üzere yaklaşık 2 saattir bir yazı yazıyordum ki yanlışlıkla sayfadan çıktım bütün yazdıklarım gitti
özetleyerek tekrar yazıyorum zira artık bu saatten sonra baştan yazmaya vaktim kalmadı; Espresso makinası almayı düşünenler öncelikle şu sorulara cevap vermeli; - makinayı niye alıyorsunuz; evde kahve makinası eksik olmasın diye mi, sabahları kahve içmeden ayılamadığınız için mi, starbucks ve türevi kahvecilerdeki lezzeti evde yakalamak için mi, yoksa kahve dünyasının derinliklerine kadar inip, bırakın starbucks lezzetini, bir kahve çekirdeğinden almayı hayal dahi etmeyeceğiniz lezzetleri keşfetmek için mi ? - Deneysel tadlardan mı hoşlanırsınız yoksa kullanım kolaylığından yana mı tercih kullanırsınız ? - Kahvenizi sade mi yoksa süt vb katkı maddeleriyle mi içiyorsunuz ? - Teknik bilgi, mühendislik, taminat, bakım modifikasyon konularına meraklı mısınız, elinizden bu işler gelir mi ? - Piyasada ev kullanıma yönelik, $70 lık makina da var, $7.000 lık da.. bu işe ayırmayı düşündüğünüz bütçe ne kadar ? Bu soruları aklımızda tutarak makine tiplerini tanıyım artı ve eksilerini değerlendirelim Not: buradaki makine tiplerinin hepsi sektörde popüler olan elektrik pompalı espresso makinaları için geçerlidir. Bunun haricinde marjinal başka espresso makinaları da vardır. (lever, stove top, air pump vs). bunları da merak eden olursa ayrıca inceleriz. 1. TAM OTOMATİKLER (SUPER-AUTOMATICS) BU cihazlar genelde elektronik olarak en gelişmiş modellerdir. Hemen tamamı bütünleşik çekirdek öğütücü içerir. yeni nesil pek çok model yine bütünleşik otomatik süt köpürtme fonsiyonuna sahiptir. Bu makinalar en az zahmet ile tatminkar kahve lezzeti yakalayabileceğiniz ve bütünleşik süt köpürtme fonksiyonu sayesinde yine zahmetsizce latter ve cappuccinolar yapabileceğiniz cihazlardır. en büyük avantajları da bu zahmetsizlik üzerine kurulurudur. çoğunda tek bir tuşa basarak 4-5 farklı içeceği ard arda hazırlamak mümkündür ( espresso, latte, cappuccino, lungo, ristretto vs). Bu cihazları kullanmak için kahve hazırlamaya yönelik teknik bilgi ihtiyacı minimumdur. cihaz kendisi gerekli miktarda çekirdeği öğütür, gerekli basıncı uygular, uygun miktarda suyu uygun sıcaklıkta ve sürede çekilmiş kahveden geçirir, size sadece arada sırada makinaya çekirdek/su/süt eklemek ve temizliğini yapmak kalır. Dezavantajlara gelirsek, bu sınıf cihazların ucuz olmadığı aşikar. tam otomatiklerin giriş seviyesi 1.000 usd civarında olup, high-end modeller 3.000 usd lere kadar çıkmaktadır. Bir başka dezavantaj, yukarıda gizli aslında, but tip makinalarda yakalayacağınız kahve lezzeti ancak tatminkar olacaktır. Daha somut olarak ifade etmek gerekirse, starbucksta içebileceğiniz kadar lezzetli olacaktır ancak. bunun sebepleri ise, kahvenin lezzetine katkı yapacak bütün değişkenlerin makina tarafından kontrol ediliyor olmasında gizli. bu makinaların fabrika ayarları en jenerik, ortalama tipteki kahve çekirdeklerine göre yapılır. halbuki kahve, içindeki lezzetleri çıkarmak konusunda çok hassasiyet ister ve farklı orijinden gelen çekirdekler farklı muamele isterler ( farklı su sıcaklığı, vs ). bu makinalarda bu tip hassas ayarları yapmak mümkün olmamakta. lezzetin tatminkar seviyesinde kalmasındaki bir başka sebep ise bütünleşik olarak gelen öğütücü ile alakalı. şu ana kadar hiç bahsetmedik ama hızlıca söyleyip geçeceğim, her kim ki en lezzetli kahvenin peşinden gitmek istiyor, espresso makinasını filan bırakıp öncelikle adam akıllı, parasının yettiği en iyi değirmeni alsın. bardaktaki içeceğin lezzetine en büyük etkiyi espresso makinası değil, kahve değirmeni yapar çünkü.. konuya geri dönelim, tam otomatiklerin içindeki öğütücüler, dizaynları gereği, mükemmel bir öğütme sağlayamazlar. bu yüzden kahvenin tadı en iyi ihtimalle tatminkar seviyede kalacaktır. son olarak, tam otomatik makinaların bir başka dezavantajı, çok hassas ve bozulmaya yatkın cihazlar olmalarıdır. bu sınıf makinalarda ne kadar high-end marka tercih ederseniz edin (örneğin jura) cihazın arıza çıkarması olasılığı oldukça yüksektir. bunda en büyük sebep bir çok şeyi bir arada yapmaya çalışıyor olmaları ve dışarıdan her ne kadar parlak kromajlı, çelik kasalı görünseler de, içlerindeki çalışan aksamın aslında plastikten mamul olmasıdır. üst üste fazla kullanım sevmezler, yağlı çekirdek sevmezler, sert su sevmezler vs vs. bu yüzden bu sınıfta bir cihaz tercihi yapacak olan kullanıcının mutlaka ama mutlaka satış sonrası (garanti, makam/onarım vs) koşulları göz önüne alarak tercih yapması gerekir. 2. OTOMATİKLER (AUTOMATICS) Bu sınıfın yarı-otomatiklerden tek farkı, pompayı çalıştıran düğmenin önceden programlanmış miktarda suyu kahveden geçirmesi ve sonra otomatik olarak durmasıdır. bunun haricindeki bütün özellikleri ve karakteristikleri yarı otomatikler ile aynıdır. Ve evet, merak eden varsa 7.000 dolarlık espresso makinası bu sınıftadır 3. YARI OTOMATİKLER (SEMI-AUTOMATICS) otomatikler ile beraber bütün karakteristiklerine beraber göz atacağız; Bu tip cihazlar, ciddi kahve meraklıları arasında en yaygın, en popüler olan cihazlardır. aynı zamanda en ucuza bulabileceğiniz espresso makinaları da bu sınıftadır. peki nasıl oluyor hem 70 dolarlık hem de 7.000 dolarlık makinalar aynı makine sınıfı içerisinde olabiliyorlar? bunun cevabı, bu sınıf makinanın da kendi içinde pek çok alt sınıflara ayrılmasıdır. (ve elbette üretim-malzeme kalitesi farkları). bu alt sınıflara bakalım; Tek Boylerliler (Single Boiler) Bu cihazlar sadece espresso yaparlar. ek süt köpürtme fonksiyonları (otomatik veya buhar çubuğu vasıtasıyla) yoktur. Genellikle en ucuz makinalar bu sınıfa aittir. ($70 başlangıç fiyatı bu sınıfa aittir). Bu sınıftaki makinalar pek çok farklı konuda o kadar ciddi dezavantajlara sahiptir ki, sırf dekor olsun diye alacak kişilere bile tavsiye etmem. doğru su sıcaklığına ulaşamazlar bu yüzden içeceklerin tadı çoğunlukla ekşi olur. aksamlarının çoğu kalitesizdir bu yüzden bozulup kırılmaya yatkındır. vs vs. bunlar ancak hakikaten çok bilinçsiz tüketicilerin kandırılması için piyasada olan ürünlerdir desek yalan olmaz. Tek Boylerli Çift Kullanımlılar ( Single Boiler / Dual Use) Bu cihazlarda espresso yapımına ek olarak süt köpürtmeye olanak sağlayan bir buhar çubuğu vardır. Bu sınıfta da çok ucuz (ve kaçınılması gereken) makinalar bulunabileceği gibi (aşağı yukarı $100) , bazı isim yapmış markaların kaliteli ve nisbeten pahalı ürünleri de bulunabilir ( $500). Bu kaliteli modeller bir çok insanda kahve aşkının temellerini atan cihazlar olmuştur. böyle bir makineyle yeterli vakit geçiren birisi (iyi de bir değirmenin varlığı ile) tam otomatik makinenin verebileceği en iyi kahveden daha lezzetli kahveler hazırlayabilir. Bu sınıftaki cihazların dezavantajları ise, başlangıçta bir öğrenme süreci gerektirmesi ( tutarlı sonuçlar için kullanıcının bir rutin geliştirmesi gereklidir) , makinenin tam potansiyelini kullanabilmek için espresso hazırlanması konusunda belli başlı bazı teknik bilgilere sahip olunması gerekliliğidir. Ayrıca, bu makineler düzenli bakım ve temizlik isterler. kullanıcı gerektiğinde makinenin içini açıp müdahale edebilmeli, kireç çözücü, valf ayarları (valfli olan modeller için) vs yapabilmelidir. Bunları yapmak mecburi değil elbette, eğer çok gözünüz korkuyorsa bunları servise de yaptırabilirsiniz. Son olarak, tek boyler çift yönlü kullanımdan ötürü, espresso hazırlarken aynı anda süt köpürtemezsiniz. sütü ya öncesinde veya sonrasında köpürtmek durumundasınız, bu da zaman kaybı ve lezzette bazı eksilmelere yol açabilir. Isı Eşanjörlüler ( Heat Excanger / HX) tek boyler - çifte kullanımlı cihazlar için yazdığımız son dezavantaj, ısı eşanşörlü makinaların icadına ön ayak olmuştur. Dolayısı ile tek boylerli cihazlardan ayrıldığı en önemli nokta burasıdır. Isı eşanjörlü makinalarda da tek boyler vardır, fakat kahve çıkışına giden su borusu, öncelikle boylerin içinden geçer, bu şekilde su gerekli sıcaklığa ulaşarak kahveyle buluşur, bu sırada boylerin içindeki basınçlı sıcak su, süt köpürtmek için gerekli olan buharı sağlar. bu şekilde aynı anda hem süt köpürtebilir hem kahve hazırlayabilirsiniz. Bu sınıfta üretim kalitesi artık üst düzeydir. bir çok makinanın iç aksamı pirinç vb yüksek termal stabiliteye sahip malzemelerden üretilir. doğru ve özenli bakımla evladiyelik oldukları söylenebilir. (piyasada 1968 model faema kullanan insanlar var.). Bu cihazların biraz sonra anlatacağımız çift boylerli makinalara göre bir avantajı da, özellikle seyrek kullanımda boyler içindeki suyun bayatlama riski bulunmaması, ısı eşanjörü vasıtasıyla su tankından taze olarak çekilen suyun kahvenin tadına belirgin bir katkı yapmasıdır. Dezavantajlarına gelirsek, artık bu sınıfta $750 altına makina bulmak imkansızdır (hoş türkiyede bu sınıfta makine bulmak bile imkansız olabilir, aklıma Nuova Simonelli Oscar geliyor bir tek). Ayrıca bu sınıfta bir makinaya yatırım yapmak, onu yine min $500 seviyelerinde gezen bir değirmen ile eşleştirmedikçe çok mantıksızdır. (ferrari alıp tüp taktırmak hesabı) Yani toplamda yeni bir buzdolabı parası söz konusu. özellikle evli erkeklerin bu konuda eşlerini ikna etmekte güçlük yaşabileceklerini tahmin ediyorum Diğer bir olumsuzluk; bu cihazları tam kapasitesinde kullanmak için gerekli öğrenme süresi ve teknik bilgi, tek boylerli makinalara göre çok daha fazladır. Burada en önemli problem, düzensiz (seyrek) kullanımda, ısı eşanjörünün içinde bulunan, kahve çıkışına giden suyun, ideal sıcaklıktan uzaklaşabilmesidir. Eğer makinayı çok seyrek kullanıyorsanız, buradaki su çok ısınacak ve kahveyi acılaştıracaktır. bunu engellemek için pompayı çalıştırarak biraz boşa su akıtmak gereklidir, fakat bu sefer de fazla su akıtırsanız, ısı eşanjörü içindeki su boylerin içinde yeterli sıcaklığa ulaşamadan kahveyle temas edecek ve kahvenin tadını ekşitecektir. Fakat bir kez doğru noktaları yakalayıp buna uygun rutin geliştirebilirseniz, içilebilecek en iyi kahveleri bu makineler ile yapabilirsiniz. Çift Boylerliler ( Dual Boiler) Burada artık çok ciddi makinelerden söz ediyoruz, bunlar hem ebat olarak hem fiyat olarak hakikaten sadece prosumer diye tabir edilen profesyonel son kullanıcılara veya ticari ortamlara (bar, cafe vs) yönelik ürünler. Adı üzerinde, bu makinaların bünyesinde çift boyler bulunmakta, bir boyler süt köpürtme işlemi için buhar üretmekte, diğeri sadece kahve hazırlamakta kullanılmakta. Böylece hem ısı stabilitesini zahmetsizce korumak hem de aynı anda süt köpürterek kahve hazırlamak mümkün oluyor. Bu sınıfa ilişkin olumsuz yönler şöyle; bulunduğu ortamda düzenli ve devamlı bir kahve tüketimi yoksa, zaman içinde boylerlerin içinde bir ısınan bir soğuyan suyun tadı zamanla bozuluyor ve bu da hem kahvenin hem de sütün tadına etkiyor. bir başka dezavantaj, bu cihazlar (en azından çok yeni piyasaya çıkan bir iki model hariç) çok ağır, hantal makinalar. bunların koyacak uygun tezgah herkesin evinde mevcut değil. Fiyat konusu zaten başta dediğim gibi, (yine bir iki modeli tenzih edersek) bu sınıfta giriş fiyatı 2.500 dolar seviyelerinde. değirmeni basit tutsanız dahi, toplamda 3.000 dolar bugün ortalamanın oldukça üstünde bir led tv fiyatı. tabi böyle bir makinaya sahip olduktan sonra yanına alınacak aksesuarları hiç saymıyorum bile, çeşit çeşit portafilterlar, sepetler, tamperlar, knockboxlar temizlik kimyasalları vs vs.. bayağı ciddi bir yatırım söz konusu. Hala okuyan varsa, yazımı kahve hazırlama ve makina seçme üzerine naçizane fikirlerimle bitirmek istiyorum; - Kahve konusunda tutkusu/hevesi olanlara ama daha önceden makinası olmayanlara Krups XP4020 veya özellik olarak muadili olan cihazları öneririm. Bence yüzünü buruşturmadan içilebilecek espresso hazırlayacak cihazlar buradan başlıyor (bundan daha ucuz makina alıp ben de güzel espresso yapabiliyorum diyenler ya hakikaten güzel bir espresso içmemiştir veya cihazında pek çok farklı modifikasyona gitmiştir, veya sonuçları modifiye edecek bir rutin geliştirmiştir. bu son iki ihtimal için çekilecek çilenin karşılığını aldıklarına inanmıyorum, sonuçta o kadar zahmete karşılık eldeki sonuç "içilebilir" espresso olacaktır daha fazlası değil). - Kahve konusunda tutkusu ve hevesinin yanına biraz tecrübe eklemiş olanlara (1-2 makine eskitenlere) ve kendini geliştirmek konusunda hırslı olanlara rancilio silvia modelini öneririm. Tek boyler çift kullanımlı, iç aksamı tamamen rancilio nun profesyonel cihazlarından alınma, taş gibi makina. - ilk defa espresso yapma işine gireceklere, bütçeleri ne kadar rahat olursa olsun HX makina tavsiye etmem. daha önceden makina kullanmamış olanlar için bu cihazların öğrenme süreci gerçekten uzun ve acılı olacaktır. heba olan bir sürü kahvenin ve vakit kaybının yarattığı hüsran sonucu makineyi kaldırıp bir kenara atabilirler 6 ay sonra.. - Kahve çekirdeğinin lezzetine etki eden en büyük faktör çekirdeğin tazeliğidir. tazelik kriterleri aşağı yukarı şöyledir. Hasat edildikten sonra (yeşil çekirdek olarak) 6 - 18 ay, kavrulduktan sonra 2-3 hafta, çekildikten sonra HEMEN. Bunlar çoğunlukla maksimum süreleri ifade eder. yani kavrulduktan sonra çekirdeklerinizin hava ve ışıktan doğru düzgün koruyamıyorsanız, tazeliği 2-3 hafta değil, 4-5 gün anca muhafaza ediyor olabilirler. Bu yüzden, evde kahve kavurmuyorsanız (ki başlangıçta tavsiye etmem) mutlaka kavrulma tarihini size net şekilde söyleyebilen yerlerden kahve alın (daha da iyisi, sizin siparişiniz üzerine kahveyi kavuran satıcılar var, bunlara yönelin). Kahvenizi, yapmadan hemen önce çekin. bu gerek espresso gerek türk kahvesi bütün kahveler için geçerli. unutmayın kahve en hızlı çekildikten sonra bayatlamaya başlar. - Makine ve aksamınızı her zaman en temiz şekilde kullanmaya gayret edin, zira kahve çok asitli, makinalar çok basınçlı.. sonuçta dünya para verip aldığınız makinaların bir süre sonra iş yapamaz hale geldiğini üzülere görebilirsiniz. ilgi çeken bir başlık olursa, diğer makine tipleri, özellikle değirmenler ve kahve terminolojisi üzerine de yazılar ekleyebilirim. herkese iyi forumlar |
Dostum siz birseyler anlatmaya çalışıyorsunuz ancak anlatma tarzınız o kadar itici ki İşin özü ön plana çıkmıyor. Nescafe ile çekirdek kahveyi (hangi makinada yapılırsa yapılsın) aynı kefeye koymanız sizin de bu işten pek anlamadığınızı gösteriyor.
|
Bu kadar teknik detay vermeniz durumu değiştirmiyor. Kimse burada delonghi en iyi kahveyi yapıyor demiyor. Ben cimbali ile yapılan espressoyu da içtim ve eğer cimbali 10 üzerinden 9luk espresso yapıyorsa delonghi 10 üzerinden 7lik yapıyor. Aradaki iki birim lezzet farkı sizin için çok önemliyse yatırırsınız 20bin TL'yi en baba makineyi alırsınız. Beko kullandım ve delonghi ile beko arasından en fazla 1 birim lezzet farkı var. Bu lezzet farkı için feragat ettiğiniz şey pratiklik ve zaman. Bekonun altına standart bir boy Mug bile sığmıyor. Yani bir latte yapmak için 2 ayrı bardak kullanmak zorundasınız.
Benim kızdığım nokta her yazınızda delonghiye çöp muamelesi yapmanız. Ben 3 ayrı delonghi yarı ve tam otomatik kullandım ve hepsinde de taze kahve ile çok güzel sonuçlar aldım. Delonghi makine ile beko makinenin yaptığı espressoyu yanyana koyup icirsem hangisinin hangisi olduğunu anlayacak adam sayısı 10 kişide en fazla 2 kişidir. Hele bu iki makine ile yapılan latteyi yanyana koysam ikisinin farkını ayıracak kişi 100 kişide 1 kişidir. O kişi de istediğini alsın tabi.ama sırf kağıt üzerinde teknik detaylarla insanların gözünü boyayıp arada çok fark var algısı oluşturmaya çalışmanız rahatsız edici. |
Aynı mesajı daha kaç defa atıcaksın ? 1 defa atmışsın yeter... Millet senin makinayı almadan başka bir şeyle ilgilenmesin mi ?
|
Dostum ben de 4-5 sene önce senin olduğun yerdeydim. Biraz anlatırsam sen de kim neyi neden öneriyor daha iyi anlarsın diye düşündüm.
Otomatik makine alacaktım, delonghi taktım kafaya , bir iki modeli de belirledim yarı otomatik, kullanıcıların deneyimini merak ettim ve başladım forumlarda araştırmaya. Burası o zaman çok hareketli değildi, 2 kullanıcı falandık delonghi alan , kahveler forum' a giriyordum, adamlar delonghi'nin D'sinden bahsetmiyorlardı. Kony açtım oraya , düzgün cevap bile gelmedi. Herkes tutturmuştu bir arçelik 3185 ( beko 2170) . Delonghi alacağına bunu al diyen falan oldu birkaç tane. Ben de aynı sizin gibi diyordum ki abartiyorlar. Neyse sonra bir tane delonghi 2600 aldım. Makina çok işimi gördü, oldukça pratikti. Aynı anda iki kişiye çok kolay espresso yapıyordum ki o zamanlar misafir fazla oluyordu , haftada 2 gün 15 kişiye kahve yaptığım oluyordu. Tabi delonghini buhar çubuğu oyuncak olduğu için süt köpürtme için ayrı alet almıştım(arzum latte , capresso diye orjinali bulunuyor hala) delonghi-arzum ikilisi ile gayet pratik iş çıkıyordu. Yalnız latte dışında pek birşey içmiyordum.daha sonra espresso keyfim biraz arttı ve bir tane beko 2170 buldum sıfır ve onu sipariş ettim. Makine geldi , büyük heyecanla ilk denemeyi yaptım, sonuç; büyük hayalkırıklığı! Çok zahmetli geldi, altına latte kupası bile sığmadı sonra bir de gürültüsü cabası! Ertesi gün iade ettim makineyi. Sonra delonghi 2600 ile devam. Bir süre sonra bir tane de ofise delonghi tam otomatik aldım. Bu sefer sütü de makine kendisi köpürtüyordu yani her şey tam otomatikti. Yalnız süt köpüğü yeterince sıcak olmuyordu ve Latte köpüğü kıvamında da olmuyordu. Ama pratik aletti , tek tuşla hazırlıyordu cappuccino'yu. Tabi sonrasında temizliği falan yine aynen yapmak gerekiyordu , pratiklik kısmı hazırlama kısmında elbette. Bu şekilde 2 yıl falan delonghileri kullandım. Derken bir yurtdışı seyahatimde popüler bir kahve dükkanında bir espresso içtim ve dondum kaldım resmen! Hayatında içtiğim en güzel espressoydu ve daha önce ictiklerime hiç benzemiyordu. Yağlı, aromalı, hafif koyu kıvamlı çok değişik ve eşsiz bir güzelliği vardı. "Ben bu tadı aramalıyım evde " dedim kendi kendime. Dönünce hemem manual makine arayışına girdim. Arçelik-beko eskisi kadar kolay bulunmuyordu. En azından sıfırı. Kahveler forumdan takip ederek bir tane 2. El aldım. Bir de sözen el değirmeni aldım başlangıç için. Kahvemi zaten uzun zamandır kendim kavuruyordum , tazelik konusunda problemim yoktu yani. Ama lezzet konusunda beko ile beraber başka bir boyuta geçmeye başlamıştım. Öğrendikçe daha çok keyif alıyordum, daha iyi kahveler yapıyordum, daha iyi yaptıkça daha da merakım artıyordu. Daha sonra bir üst seviyeye geçme ihtiyacı duydum ve beko makinemi pid ( su ısı kontrolü) ve basınç kontrolü için dimmer gibi modifiyeler ile daha iyi bir makine haline getirdim. Öğütücü olarak da breville 400 öğütücü aldım. Artık daha tutarlı öğütüyordum ve daha tutarlı espresso'lar elde ediyordum. Breville çok daha az toz çıkardığı için de özellikle filitre kahve (v60) içimleri daha temiz hale gelmişti. Bu süreçte eski bir portafilitreyi tabansız bir portfilitre haline getirdim ve bu sayede her bir espresso yapımında hatalarımı daha rahat görüyordum kahvenin fincana akışı sırasında. Arçeliğin buhar çubuğu kendi ucuyla biraz yetersiz geldiği için yurtıdşından buna uygun Rancillo silvia uçu getirttim ve onu taktım. artık arçelik ile latte art yapabilecek kıvamda süt köpürtebiliyordum. 250 TL'lik arçelik yaklaşık 200TL'lik modifikasyonlar ile 2000-3000 TL bandınaki makinelerin yapabildiklerini yapar hale gelmişti böylece. Biraz latte art üzerine uğraştım ve 2 ayın sonunda başarı elde etmeye başladım. Pratik yapınca Arçelik ile bile güzel latte art yapılabildiğine bizzat yaşayarak şahit oldum. Tabii espresso kadar sevdiğim bir diğer kahve de filitre kahve. Genelde her gün 1 espresso 1 latte ve 1 filitre kahve içerim. tabi espresso'dan filitre kahveye geçmek için öğütücünün ayarını değiştirmek gerekiyor her sefer. bu espresso da öyle bir meret ki ayar bir tık yanlış olsa hata kabul etmiyor ; ya çok hızlı akıyor ya çok yavaş. bir süre sonra fark ediyorsunuz ki filitre kahve için ayrı öğütücü espresso için ayrı öğütücüye ihtiyacınız var aslında. bunun üzerine öğütücü konusunda uzun zamandır aklımda olan Comandante'ye yöndeldim ve bir tane edindim yurtıdışından getiren bir arkadaş sayesinde. Artık kahvelerde toz yok denilecek kadar aza inmişti ve her kahve birbirinin aynı olabiliyordu. Espressoda tutarlılık çok önemlidir , meraklısı en çok bunu sağlamaya çalışır , iyi bir öğütücü bu konuda makineden önemlidir. Comandante bu işi 5-6bin TL'lik öğütücülere eşdeğer düzeyde yapıyor ve el değirmeni olduğu için de 900TL civarına alınabiliyor. Dostum şimdi ben bu kadar şeyi sana niye anlattım , ona gelelim. Ben Delonghi 2600'ı hala kullanıyorum , özellikle misafir varsa çok rahat oluyor, misafirler de bayılıyor genelde bununla yapılan kahveye. ama ben artık bu makine ile yaptığım kahveden eskisi kadar keyif alamıyorum , çünkü gerçek espressoya damak alışınca bu makineden içtiklerim çok ortalama geliyor. Latte yine daha çok hataları örtüyor süt sayesinde. Kahve işi çok derinleşebiliyor zaman içerisinde , fotoğrafçılığa benzetiyorum ben biraz , o mükemmel kareyi bir kere çekince iyi bir makine ile , bütün diğer basit kameralar çöp geliyor insana. Eğer kahveyi çok derinleştirmeden ortalama civarlarında götürürüm diyorsan al bir yarı otomatik çok da fazla arkana bakmazsın. ama zaman içerisinde beklentiler yükseliyor ve o zaman yarı otomatikler çok yetersiz geliyor insana. Baştan manual espresso makinesi ile başlayıp işi öğrene öğrene tadını çıkartmak daha iyi bir seçenek olabilir. Saydığınız makineler arasında 1. ve 3. sırada olan Siemenes ve Delonghi'yi kullanmış biri olarak aslında her iki makineyi de çok tavsiye etmiyorum. Eğer yarı otomatik ile başlayacaksanız benim tavisyem biraz bitçe ayırıp Jura almanız , çünkü Jura kullandığım yarı otomatikler arasında açık ara en iyi olandı lezzet olarak .ama o da çok pahalı maalesef. Biraz uzun oldu ama bundan 4-5 yıl sonra benimle aynı noktada olabilecek arkadaşlara da biraz fikir vermesi açısından detaylı yazmaya çalıştım. umarım faydalı olur. Son olarak eklemek istediğim bir şey var ; en kötü makineyle de taze kahve kullandığınız sürece iyi kahveler elde edebilirsiniz ama dünyanın en baba makinesini de alsanız kahveniz bayatsa sonuç hüsran olur. Yani bana göre öncelik sıralaması şöyle olmalı ; Taze KAhve > İyi bir Öğütücü > İyi Bir makine. Kolay gelsin. |
Arkadaşlar hiç bir dayanağınız olmadan delonghi varken 1000 tl bile olsa siemens alınmaz demeniz çok komik. Yurtdışında makineleri karşılaştıran herşeyiyle testini yapan profesyonel kişiler var. Bizim forum sitelerinden ziyade oralara bakmanızı öneririm. Çünkü bizim ülkede genelde herkes kendi makinesini överek en iyi kahveyi içtiğini sanmakta. Delonghi kesinlikle çok iyi makineler yapıyor ama bu diğerlerinin kötü yada delonghiden daha kötü olduğu anlamına gelmez.
|
Dostum siz bu mesajı imza yapın Bence. Forumda başka mesajınız yok sanırım ,her mesajınız da aynı ön yargı " delonghi almayın " ! Aldık, yıllardır kullanıyorum, beko 2170 de kullandım, yine alacak olsam yine delonghi 2600 alırım. Körü körüne bir markayı savunmak da körü körüne eleştirmek de aynı seviyede cahillik bence.
|
Selam
Sut konusunu soyle soyliyim. Oncelikle bu bizim kulturumuzde olmayan bir icecek grubu. Bu nedenle bizlerin damak tadi 100 derecede kaynamis olan cay ve nescafe gibi urunlerdir. Espresso kulturu ise italyadan cikma olup dunyanin bir cok farkli yerinde farkli icecekler vardir. Simdi gelelim asil konuya... İdeal bir espressonun bardakta ki sicakli 80-85 derece İdeal sutunde 67,5 derece italyan standartinda sicakligi olmalidir. Cunku bu degerlerin uzerinde kahvede sutte yanar Bu nedenle almis oldugunuz kahve makinalari bu degerleri yakalamayi amaclar. Yani yaklasim 70-80 derecelerde iceceginiz bir cappucino guzeldir. Umarim anlatabilmisimdir olmasi gereken bize gore soguktur |
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi kasap34 -- 12 Eylül 2008; 18:39:46 > |
|
|
|
|
|
|
|
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi barsoy -- 9 Şubat 2009; 9:05:16 > |
|
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi barsoy -- 9 Şubat 2009; 19:07:51 > |
|
|
|
|
|
|
|
|