Şimdi Ara

Kafalardan Başlamalı - Ahmed Khan

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
1
Cevap
0
Favori
388
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, Meclis’te başörtüsü tartışmalarının yeniden alevlenmesi üzerine, "Devlet adına hizmet veren kamu kurumlarında hizmeti verenlerin dinsel sembol, simge, ifade takamayacakları çok açıktır. Hele hele yasama organında böyle bir manzaranın gerçekleşmesi olağan değildir, doğru değildir." dedi.

    Yıllardır bıkmadan usanmadan tartıştığımız ve üzerinde bir mutabakata varamadığımız kadim bir problemimizdir başörtüsü (türban). Burada, fakir kardeşiniz de, bir cenaha yaklaşıp lakırdı edecek değil. Yalnız, yukarıdaki ifadelerde vurgulanan “dinsel sembol ve simgeleri” biraz irdelemek isterim.

    Öncelikle Başkanvekili Engin Altay’ın sözünü ettiği maddeye bir bakmak gerek: "Devlet memurları siyasi partiye üye olamazlar, herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamazlar; görevlerini yerine getirirlerken dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep gibi ayırım yapamazlar; hiçbir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunamazlar ve bu eylemlere katılamazlar." Madde 7 - (Değişik: 12/5/1982 - 2670/2 md.)

    Enteresan bir durum var ortada. Maddede dinsel simge veya sembol diye bir ifade geçmiyor. Din ve mezhep gibi ayırım yapamazlar, diyor. Bir dine mensup olup, onun gereklerini yerine getirebileceğiniz laik bir ülkede hizmet vermekle yükümlü olduğunuz halka, tabii ki ayrım yapılamaz.

    Gelin, isterseniz bazılarının içten içe yanarak, söylemek istediklerine kulak verelim; “Memurların dini ayrım yapmaları yasak olduğundan herhangi bir dine girmeleri ve hele ki bir mezhebe bağlı olmaları kabul edilemez. Müslümansa beş vakit namaz kılması ve oruç tutup camiye gitmesi; Hıristiyansa Pazar günleri günah çıkartması ve kiliseye gitmesi; Yahudiyse sabah, öğle ve akşam ilahi söyleyip oruç tutması, sinagoga gitmesi, laik ve demokratik bir ülkede, vatandaşların kendilerine ayırım yapacaklarını düşüneceklerinden, mümkünse dinsiz olmaları tercih edilir, o da olmazsa “milli memur robot” üretimine başlanılmalı.”

    Absürt olarak da düşünebileceğiniz bu sözleri inanıyorum ki bazı, kendini laik ve inkılap tutkunu, ilericilik aşığı ve gericilik düşmanı gören kişiler birbirlerine aşk ve şevkle ifade ediyorlardır.

    Şimdi sadede geleyim. Dinsel simgeler ve semboller ayrımcılığa yol açıyor da siyasi bazı simgeler ve semboller ve hatta ifadeler, büyük bir kısmı müslüman olan bir ülkede ayrımcılığa sebep olmuyor mu?

    Mesela; diz üstü etek ve omzunun yarısı açık bir bluz giyen bir memurun karşısında anadolumuzun bir köyünden gelen, ayağında şalvar, başında yazması olan annem nasıl rahat eder? O memurun bakışı nasıl olur?

    İsterseniz bir cinsiyet değişikliğiyle devam edelim. Bir memurumuzun ayran veya çorba içerken pos bıyıklarını süzgeç olarak kullandığını düşünelim. Bu memurumuz her gün işyerine gelirken kullandığı arabasının arka camında Türk bayrağı ve ön camının köşesinde de küçük bir Atatürk portresi olsun ve ofisine girdiğinde fötr şapkasını masasının üstüne koysun. Bir gün karşısına ince bıyıklı, gömleği dışarıda, omzundaki küçük çantasının içindeki kırmızı kitapların göründüğü bir vatandaş çıksa memurumuzun tavrı ne olur ve hizmeti değişir mi, değişmez mi?

    Örnekleri çok da uzatmaya gerek yok. Millet olarak ayrımcılığı çok severiz. Dini olsun siyasi olsun, karşı tarafta görünür bir simge veya sembol olmasa bile konuşmalarından tanır ve etiketi konduruveririz. Hâlbuki harici görünüş bizi aldatmak için kullanılır çoğu zaman. İkinci dünya savaşında ki ajanların simge ve sembolleri kullanarak karşı tarafa verdikleri zararları bir düşünün. Hatta ülkemizde, o zaman ki Faşist Alman liderinin bıyığına özenip, nokta bıyık bırakmak siyasiler arasında moda olmuştu.

    İlk önce kafalardan başlanmalı değişime. İlk önce zihinlerden çıkmalı ayrımcılık. Bir tarafta başı örtülü bir bayan rahat gezerken diğer tarafta rahatça yürüyebilmeli mini etekli bir bayan. Olmayan “mahalle baskılarını” doğurmamalı toplum. Olan “mahalle hoşgörüsüne” emanet edilmeli insanlar. Batı, dışla değil içle, özle meşgul oldu. Şimdi ise batının hali ortada, batının hali ortada.

    Ne diyelim! “Güzel günler yakın” diyerek tesellimizi beyan edelim biz yine de.

    Ahmed Alp Han



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ahze23 -- 7 Eylül 2013; 13:51:49 >







  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.