Şimdi Ara

osmanlıda eğitim sistemi

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
23
Cevap
0
Favori
5.621
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • İlk Öğretim

    Osmanlıda ilk öğretim "Mektep" veya "mahalle mektebi" denilen ilkokullarda yapılırdı, öğrenim karma idi; fakat kız çocuklar ayrı sıralarda, erkek çocuklar ayrı sıralarda otururlardı. Hoca, nadiren kadındı ve "hoca hanım" denilirdi. İlkokulun gayesi, Türkçe okuyup yazmak, aritmetik, iyi yazı yazmak (hat), Kur'ân okuyabilmek, lüzumlu dîn ve Kur'ân bilgileri verebilmekti.

    Çocuk, 4 ilâ 6 yaşında mektebe verilirdi. İlk öğrenim genellikle 4 yıl olmakla beraber, 6 yaşından küçük verilenler ekseriya daha çok okurlardı.

    Osmanlı düzeninde, parasız ilk öğretim olduğunu iddia etmek kolay değildir. Hiç olmazsa varlıklı aileler için böyledir. Fakat yoksul çocuk, o zamanın sosyal şartları içinde, mutlaka bedava tahsil yapmakta, üstelik yiyip giyinmesi sağlanmakta, çok defa ailesi çok fakirse, ailesine de yardım edilmektedir.

    "Dârüttâlim", "muallimhane" gibi adlar verilen, padişah vakfı ilkokulları da vardı. Vakfın şartlarına göre buraya devam eden fakir çocuklara yiyecek, içecek, giyecek, ayrıca harçlık verilirdi. Böyle vakıf geliri olmayan mekteplerde fakir çocukların yiyip içmesi, elbise ve kitabı, aynı okulda çocuğu bulunan varlıklı ailelere aitti. Tabiî bu hususta hiçbir mecburiyet yoktu. Fakat varlıklı bir ailenin, çocuğunun mektep arkadaşı fakir çocuğun, ilk tahsilini üzerine almaması, görülmüş şey değildi.

    Bir çok ilkokulda mûsikî de öğretiliyor, istidat gösterenler ayrıca himaye ediliyordu. En büyük bestekârlardan olan ve kısaca "Dede Efendi" diye anılan Hammâmîzâde İsmail Dede, böyle ilkokul talebesi iken mûsikî eğitimine sokulmuştu. Meşhur bestekârlarımız arasında böyle birçok örnek daha vardır. En büyük şarkı bestekârı olan Hacı Ârif Bey de ilkokulda "keşfedilerek" mûsikî eğitimine tâbî tutulmuştur.

    Bazı ilkokullar da, Arapça ve Farsça öğretmekle meşhurdu.

    Bazı aileler, çocuklarını ilkokula bile vermez, sadece Kur'ân kurslarına gönderirlerdi. Bu kurslarda ilerleyenler, medresenin ilk basamaklarına girebiliyorlardı.

    Camiler, namaz saatleri dışında birer okul halindeydi. Osmanlı Türkiyesi'nde de bu durum, Cumhuriyet'e kadar devam etmiş ve medrese öğretimine çok katkıda bulunmuştur. Cami derslerinde çok değerli bilginler camilerde ders vermişlerdir.

    Selâtin camileri bu şekilde, birer yüksek dînî okul halindeydi. Küçük camilerde de daha aşağı derecede tedrisat yapılırdı. Medrese derslerinden çok daha büyük ölçüde, umuma açık derslerdi. Camide ders veren müderrise "ders-i âm" denilirdi. Ders-i âm Efendi, mevzuu kısaca takrir ettikten sonra sorular başlar, dersler sorulu cevaplı yürürdü. Binaenaleyh ders-i âmın çok uyanık ve bilgili olması lazımdı. Böyle olmayanlar tutunamazdı. Zira, her zaman için karşısına kendisinden bilgili biri çıkabilirdi. Onu susturması da kabil değildi. Zira serbest kürsü idi. Medresedeki müderrisin otoritesi ve softanın disiplini, bahis konusu edilemezdi. Cami dersleri sabah, öğle ve ikindi namazlarından sonra verilirdi. Sultan Abdülaziz'in şeyhulislâmı Turşucuzâde Ahmed Muhtar Efendi, böyle cami derslerinden yetişmiş, sonra imtihan vererek "İstanbul Rüûsu" denilen en yüksek diplomayı almıştı. Zira babası Ayasofya çarşısında Safranbolulu bir turşucu idi ve oğlunun medreseye devamına izin vermemişti, turşucu çıraklığı yapmasını istiyordu.

    Medreseler

    Orhan Gazi, 1330'da İznik ve daha sonra Bursa Medreseleri'ni kurdu. İlk ciddi orta öğretim ve müesseseleri bunlardır. Bursa Medresesi gittikçe gelişerek, Yıldırım Bayezid zamanında (1389-1402) tıb dahil, yüksek ilimler okutulan bir üniversite haline geldi.

    XVI. asrın ortalarında Süleymaniye Medresesi'nin açılması ile Türkiye, kesin şekilde, İslâm dünyasının en üstün eğitim veren müesseselerine sahip oldu.

    Sınıf usûlü yoktu. "Sofra" veya "talebe-i ulûm" denilen medreseli, kabiliyetine göre bir basamağı birkaç yılda da, birkaç ayda da bitirilebilirdi. 25 yaşında müderrisliğe çıkan kabiliyetler de az değildi. Her derece, o derecenin müderrisinin icazeti ile tamamlanırdı. Müderris, okuttuğu mevzuu öğrendiğine kanaat getirdiği softanın, bir üst dereceye başlamasına izin verirdi. Müderrisin dersi, umuma açıktı. Softa olmaya lüzum yoktu. İsteyen her vatandaş, gelip dinleyebilirdi. Büyük müderrislerin dersleri, bu yüzden çok kalabalık olurdu, medresede yapılamaz, avluya çıkılırdı.

    Okuyan softaya her türlü sosyal güvenlik sağlanmıştı. Bedava yer içer, yatıp kalkardı. Softanın yemeği ve yatacağı yerinden başka kitabı, mumu, odunu da sağlanmıştı. Fatih Medresesi'nde softaların yatıp kalkması için 300 oda vardı. Her odada 4 veya 5 softa yatıp kalkardı. Gündüz devam eden talebenin de aynı sayıda olduğu kabul edilirse, yalnız Fatih Üniversitesi'nde XVII. asır ortalarında 3000'e yakın talebenin bulunduğu anlaşılır. Süleymaniye Üniversitesi'nin kapasitesi ise, daha büyüktü. Fatih Üniversitesi'nin her odası için bir hizmetkâr vardı. Bu 300 hizmetkâr, temizlik, ısıtma gibi işlere bakardı. Müderrisler, softalardan ayrı bir salonda yemek yerlerdi. Medresenin 70 kubbeli muazzam bir mutfağı vardı. Mutfak, yalnız softalara değil, bütün fakirlere açıktı. (Evliyâ I, 314-5)

    Böyle muazzam teşkilatı olanlar yanında, mütevazı, bugünkü ortaokul seviyesinde medreseler de pek çoktu.

    Tarikatlardaki mürşid-mürid geleneği, ulemây-ı rüsûmu yetiştiren medrese öğreniminde de vardı. Hoca-talebe münasebetleri, bugünkü gibi değildi. Hoca, talebesine her bildiğini verebilmek için çok büyük gayret gösterir ve yetiştirdiği talebe ile iftihar ederdi.


    Medrese Dereceleri

    Klasik medrese dereceleri, XVI. Asır ortaları ile XIX. asır ortaları arasında 12'ye ayrılmıştı. (Sırasıyle ve alt basamaktan üst basamağa doğru):

    İbtidây-ı hâric, Hareket-i hâriç, İbtidây-ı dâhil, Hareket-i dâhil, Mûsıla-i Süleymâniyye, Havâmis-i Süleymâniyye, Süleymâniyye, Dârulhadîs.

    Son basamak, yüksek tahsilin üzerindeydi, bugünkü doktora öğrenimine tekabül ediyordu. Son dört basamakta yüksek öğrenim veren medreselerin "kibâr-ı müderrisin = büyük müderrisler" deniliyordu.

    Medrese öğreniminde esas, kitâb idi. Öğrenci, ilk basamaklarda, Arapça ve Türkçe klasik eserleri, tam manasıyla, dil ve mefhumun bütün incelikleriyle okuyup anlayabilecek şekilde yetiştirildi. Sonra bu klasik kitaplar, her kelimesi üzerinde uzun uzun durularak, adeta ezberlenerek, okunur, tefsir ve tahlil edilirdi. Metin, öğrenimin esası idi.

    İbtidây-ı hâriç derecesinde, öğrencinin ilkokulda veya hususî olarak öğrendiği bilgiler pekleştirilir, kaidelere oturtulurdu.

    Hareket-i hâriçde arapça gramer, hendese (geometri) ve daha ileri bir seviyede Kur'ân dersleri başlardı. Bu şekilde öğrenim devam ederdi. Yüksek kısma geçen softa tıb, riyâziyyât, hey'et (astronomi), göz hekimliği, hukuk (fıkh ve farâiz), kelâm ve felsefe, tefsir ve hadîs gibi branşlardan birini seçerek bu konularda yazılmış en üstün eserleri okur, imtihan vererek rüûs alırdı.


    ENDERUN MEKTEBİ

    Sarayda eğitim ve öğretim yapılan mektep. Osmanlı Devleti sivil memurlarının, devlet ileri gelenlerinin ve askerî görevlilerinin büyük bir bölümünü, yeniçeri ağalarını sadrazamını, defterdarını, kubbe vezirini beylerbeyini ve sancakbeylerini yetiştiren en önemli eğitim müessesesiydi.

    Devletin idaresi için gerekli mülkî ve idarî kadronun yetişmesine yönelikti. Devrin en meşhur ilim adamları sarayda toplanarak bu mektepte ders vermekle görevlendirilirdi.

    Bir sürü üçkağıtçı diyorlar ki:

    "Osmanlı, gittikleri ülkenin çocuklarını çalardı, getirirdi, okuldan geçirirdi, bunları adam ederdi."

    Hayır çalmazdı; buna gerek yoktu; çünkü adamlar Osmanlı adaletini gördükten sonra, kendi ülkelerinde de böyle insanlar yetişmesi için çocuklarını kendileri gelip teslim ediyorlardı; Osmanlı usullerine göre yetişsin çocukları diye ve Osmanlı kabul ediyordu bunları.

    Hangi milletten ve hangi dinden olursa olsun devşirmeler devlet merkezine getirildikten sonra, önce Divân-ı Hümayun'a sevk edilip hepsi padişah tarafından tek tek görülürdü. Daha sonra padişahın emriyle kapıağası, bu küçük çocukların zekâlarını ölçerek zekâsı üstün ve keskin olanları seçerdi. Seçilenler, enderûn mektebine talebe yetiştiren ve beş yerde bulunan orta dereceli saray mekteplerine yerleştirilirlerdi. (Galatasaray, Eski Saray , İbrahim Paşa Sarayı, İskender Çelebi Sarayı ve Edirne Sarayı)

    Hazırlık sarayları da denilen bu mekteplerin en önemli özelliği, içoğlanların daha mektepte iken iş ve memuriyet hayatına başlamasıydı. Talebeler böylece bir takım dersler yanında kabiliyetlerine göre çeşitli sanatlar öğreniyor ve mektebin genel eğitimine katılıyorlardı. Bu arada seçkin İslâm âlimleri tarafından eğitilip tam bir müslüman olarak yetişiyorlardı. Böylece edep, ahlâk, bilgi, iş, memuriyet ve stajı hep bir arada yürütüyorlardı.

    Dînî ilimler ile idarî ve askerî derslerin yanında, bedenî eğitimlerine de önem verilen içoğlanlar; ok atmak, mızrak kullanmak, cirit ve tomak oynamak ve binicilik gibi sporları da yaparlardı. Bundan dolayı kuvvetli, çevik ve her türlü zorluğa dayanıklı idiler.

    İçoğlanlarının oda denilen koğuşları, muntazam olup yiyecekleri de çok dikkatli hazırlanırdı. Her oda efradının isim ve künyesiyle, yevmiye mikdarını gösteren maaş defterleri vardı. Maaşları diğer ulûfeler gibi üç ayda bir verilir, elbise, ayakkabı, iç çamaşırı ve sair ihtiyaçları hep saray tarafından karşılanırdı. Çok büyük bir ihtimamla yetiştirilen bu çocuklar, tam bir itaat ve terbiyeye sahiplerdi.

    BÜYÜKLÜĞÜN SIRRI

    Osmanlı Devleti'nin Viyana'ya kadar ilerlemesinden çok korkup başarısının sebebini aradıkları halde bulamayan Avrupa'ya, İstanbul'daki İngiliz sefiri bu durumu anlatarak büyük bir sevinçle şu mealdeki şifreli mektubu yazıyordu: "Buldum buldum!.. Osmanlılar'ın zaferden zafere ulaşmalarının sebebini ve bunları durdurma çaresini buldum. Osmanlılar, aldıkları esirlere hiç kötülük yapmıyor, kardeş gibi davranıyorlar. Hangi milletten, hangi dinden olursa olsun, küçük çocukların zekâlarını ölçüyorlar. Keskin zekâlı çocuklar seçilerek, saray mektepleri ve sonra da Enderûn Mektebi'nde değerli öğretmenler tarafından okutuluyorlar. İslâm ahlâkı, fen, kültür dersleri verilerek, kuvvetli ve başarılı müslüman olarak yetiştiriliyorlar. Bunların arasından da Osmanlı ordularını zaferden zafere ulaştıran değerli kumandanlar, Sokullular ve Köprülüler gibi seçkin siyaset ve idare adamları çıkıyor. Osmanlı akınlarını durdurmak için bu mektepleri ve bunların kolları olan medreseleri yıkmak, Müslümanları ilim ve fende geri bırakmak lâzım."



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 555_53_78 -- 2 Mart 2006; 14:58:45 >







  • quote:

    BÜYÜKLÜĞÜN SIRRI

    Osmanlı Devleti'nin Viyana'ya kadar ilerlemesinden çok korkup başarısının sebebini aradıkları halde bulamayan Avrupa'ya, İstanbul'daki İngiliz sefiri bu durumu anlatarak büyük bir sevinçle şu mealdeki şifreli mektubu yazıyordu: "Buldum buldum!.. Osmanlılar'ın zaferden zafere ulaşmalarının sebebini ve bunları durdurma çaresini buldum. Osmanlılar, aldıkları esirlere hiç kötülük yapmıyor, kardeş gibi davranıyorlar. Hangi milletten, hangi dinden olursa olsun, küçük çocukların zekâlarını ölçüyorlar. Keskin zekâlı çocuklar seçilerek, saray mektepleri ve sonra da Enderûn Mektebi'nde değerli öğretmenler tarafından okutuluyorlar. İslâm ahlâkı, fen, kültür dersleri verilerek, kuvvetli ve başarılı müslüman olarak yetiştiriliyorlar. Bunların arasından da Osmanlı ordularını zaferden zafere ulaştıran değerli kumandanlar, Sokullular ve Köprülüler gibi seçkin siyaset ve idare adamları çıkıyor. Osmanlı akınlarını durdurmak için bu mektepleri ve bunların kolları olan medreseleri yıkmak, Müslümanları ilim ve fende geri bırakmak lâzım."


    cidden atalarımızda bizler için çok güzel örnekler var

    kimileri doğuya kimileri batıya hayran

    ben de atalarımıza hayranım




  • Ben gibi bir tarih fukarası için harika bilgiler.
    Çok etkileyici bir yazı ve geçmiş...

    Teşekkürler @555_
  • sanki büyükelçinin bulduğu yol hala takip ediliyor gibi ne dersiniz
    bizden dışarıya öğrenci gidiyor ama biz kendi vatanımızda süzgeçten geçiyoruz olumsuz bir süzgeç
    quote:

    Orjinalden alıntı: Deep Impact

    quote:

    BÜYÜKLÜĞÜN SIRRI

    Osmanlı Devleti'nin Viyana'ya kadar ilerlemesinden çok korkup başarısının sebebini aradıkları halde bulamayan Avrupa'ya, İstanbul'daki İngiliz sefiri bu durumu anlatarak büyük bir sevinçle şu mealdeki şifreli mektubu yazıyordu: "Buldum buldum!.. Osmanlılar'ın zaferden zafere ulaşmalarının sebebini ve bunları durdurma çaresini buldum. Osmanlılar, aldıkları esirlere hiç kötülük yapmıyor, kardeş gibi davranıyorlar. Hangi milletten, hangi dinden olursa olsun, küçük çocukların zekâlarını ölçüyorlar. Keskin zekâlı çocuklar seçilerek, saray mektepleri ve sonra da Enderûn Mektebi'nde değerli öğretmenler tarafından okutuluyorlar. İslâm ahlâkı, fen, kültür dersleri verilerek, kuvvetli ve başarılı müslüman olarak yetiştiriliyorlar. Bunların arasından da Osmanlı ordularını zaferden zafere ulaştıran değerli kumandanlar, Sokullular ve Köprülüler gibi seçkin siyaset ve idare adamları çıkıyor. Osmanlı akınlarını durdurmak için bu mektepleri ve bunların kolları olan medreseleri yıkmak, Müslümanları ilim ve fende geri bırakmak lâzım."


    cidden atalarımızda bizler için çok güzel örnekler var

    kimileri doğuya kimileri batıya hayran

    ben de atalarımıza hayranım




  • osmanlının torunu olmak gurur verici..
    acaba bu gün bu hallere düşmemizin ve hala da kötü bir durumda olmamızın nedeni bizim vefasızlığımızmı? tarihte geçmiş kuşakların vefasızlığımı?yoksa düşmanın husumeti mi?
  • quote:

    Orjinalden alıntı: driver

    osmanlının torunu olmak gurur verici..
    acaba bu gün bu hallere düşmemizin ve hala da kötü bir durumda olmamızın nedeni bizim vefasızlığımızmı? tarihte geçmiş kuşakların vefasızlığımı?yoksa düşmanın husumeti mi?



    Tabiki Osmanlı torunu olmak gurur verici ayrıca Türk olmak ve ayrıca Osmanlı torunu olmak daha guru verici bence

    Bence bunların vefasızlıkla ilgisi yok ama şöle yok ''Kendi düşen ağlamaz''ama biz bir ağlamaya başladık.Oturduk öle yere,ağlıyoruz!Kalkmak için az çaba gösteriyoruz bence...




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Mr.Lonely


    quote:

    Orjinalden alıntı: driver

    osmanlının torunu olmak gurur verici..
    acaba bu gün bu hallere düşmemizin ve hala da kötü bir durumda olmamızın nedeni bizim vefasızlığımızmı? tarihte geçmiş kuşakların vefasızlığımı?yoksa düşmanın husumeti mi?



    Tabiki Osmanlı torunu olmak gurur verici ayrıca Türk olmak ve ayrıca Osmanlı torunu olmak daha guru verici bence

    Bence bunların vefasızlıkla ilgisi yok ama şöle yok ''Kendi düşen ağlamaz''ama biz bir ağlamaya başladık.Oturduk öle yere,ağlıyoruz!Kalkmak için az çaba gösteriyoruz bence...

    vefasızlık derken bir el atmak anlamında söylemiştim zaten yani çalışmamak sadece seyretmek...




  • devletin kendi insan ihtiyacını da kendi özel kurduğu okullar vasıtası ile karşılaması çok önemli
    neye ihtiyaçları varsa ona göre insan yetiştiriyorlar böylece işi bilirlik tesadüflere kalmıyor
    oysa günümüzde başkabakan bile tesadüf neredeyse
    kimse başaracağını g erçekten bilmiyor oysa devle t şansa bırakılmaya en az tahammülü olan kuruluş
    özellikle de sömürge zihniyeti ne sahip bir çok devlet varken
  • Osmanlı da eğitim siteminin temeli din ve fen ilimlerini birlikte sunmaktı. ama gerileme dönemlerinde ve diğer kötü zamanlarında oldukça aksamaya başladı bu sistem..özellikle enderun mektebi ve sıbyan mekteplerinin işlevini tam olarak yapamaması buna zemin oluşturdu..
  • İ

    BÜYÜKLÜĞÜN SIRRI

    Osmanlı Devleti'nin Viyana'ya kadar ilerlemesinden çok korkup başarısının sebebini aradıkları halde bulamayan Avrupa'ya, İstanbul'daki İngiliz sefiri bu durumu anlatarak büyük bir sevinçle şu mealdeki şifreli mektubu yazıyordu: "Buldum buldum!.. Osmanlılar'ın zaferden zafere ulaşmalarının sebebini ve bunları durdurma çaresini buldum. Osmanlılar, aldıkları esirlere hiç kötülük yapmıyor, kardeş gibi davranıyorlar. Hangi milletten, hangi dinden olursa olsun, küçük çocukların zekâlarını ölçüyorlar. Keskin zekâlı çocuklar seçilerek, saray mektepleri ve sonra da Enderûn Mektebi'nde değerli öğretmenler tarafından okutuluyorlar. İslâm ahlâkı, fen, kültür dersleri verilerek, kuvvetli ve başarılı müslüman olarak yetiştiriliyorlar. Bunların arasından da Osmanlı ordularını zaferden zafere ulaştıran değerli kumandanlar, Sokullular ve Köprülüler gibi seçkin siyaset ve idare adamları çıkıyor. Osmanlı akınlarını durdurmak için bu mektepleri ve bunların kolları olan medreseleri yıkmak, Müslümanları ilim ve fende geri bırakmak lâzım."










    çok etkilendim geçmiş tarihimizde böylesine güzel izler bırakabilmiş olmak gurur verici..




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Deep Impact

    quote:

    BÜYÜKLÜĞÜN SIRRI

    Osmanlı Devleti'nin Viyana'ya kadar ilerlemesinden çok korkup başarısının sebebini aradıkları halde bulamayan Avrupa'ya, İstanbul'daki İngiliz sefiri bu durumu anlatarak büyük bir sevinçle şu mealdeki şifreli mektubu yazıyordu: "Buldum buldum!.. Osmanlılar'ın zaferden zafere ulaşmalarının sebebini ve bunları durdurma çaresini buldum. Osmanlılar, aldıkları esirlere hiç kötülük yapmıyor, kardeş gibi davranıyorlar. Hangi milletten, hangi dinden olursa olsun, küçük çocukların zekâlarını ölçüyorlar. Keskin zekâlı çocuklar seçilerek, saray mektepleri ve sonra da Enderûn Mektebi'nde değerli öğretmenler tarafından okutuluyorlar. İslâm ahlâkı, fen, kültür dersleri verilerek, kuvvetli ve başarılı müslüman olarak yetiştiriliyorlar. Bunların arasından da Osmanlı ordularını zaferden zafere ulaştıran değerli kumandanlar, Sokullular ve Köprülüler gibi seçkin siyaset ve idare adamları çıkıyor. Osmanlı akınlarını durdurmak için bu mektepleri ve bunların kolları olan medreseleri yıkmak, Müslümanları ilim ve fende geri bırakmak lâzım."


    cidden atalarımızda bizler için çok güzel örnekler var

    kimileri doğuya kimileri batıya hayran

    ben de atalarımıza hayranım


    Neye göre büyük Deep İmpact abi?

    Peygamberimiz insanlar tarafından büyük kabul edilmiş!Ama o kendini hiçbirşey olarak görmüş hep!

    Kim büyük olmuş şimdiye kadar bu dünyada?Zaten sonsuza doğru olan bir büyümek var sonsuzda nasıl büyük olabilirsin?sonu olmayan birşeyde büyük olmak!!!

    Bence böle birşeyde küçük olmak kabul edilebilir sadece:)

    Belkide küçüklüklerini bilip,bunun farkına varıp daha mantıklı davrandı bizim atalarımız ve küçüklük içinde büyüklük örneği gösterdiler bize

    Bizde Osmanlı çocuklarıyız onlara layık olmamız lazım...(Alakası yok ama ben 2.Abdülhamit Han hastaıyım çok örnek teşkilk ediyor bana)




  • çok etkileyici bi yazı gerçekten ellerine sağlık arkadasım
  • Osmanlı'ya tüm dünya hayran bize de öcü diye gösteriyorlar. Ne acaip bir durum anlamıyorum. ABD,Japonya ve birçok ülke Osmanlı nın kanunlarını örnek alarak devlet yapısını kurmuş. Biz ise batı hayranlığımızdan dolayı önümüze gelen ülkeden rastgele kanunlar almış uygulamışız.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: wolf07

    Osmanlı'ya tüm dünya hayran bize de öcü diye gösteriyorlar. Ne acaip bir durum anlamıyorum. ABD,Japonya ve birçok ülke Osmanlı nın kanunlarını örnek alarak devlet yapısını kurmuş. Biz ise batı hayranlığımızdan dolayı önümüze gelen ülkeden rastgele kanunlar almış uygulamışız.



    Örnek gösterebilirmisiniz?yada bu konuda bilgisi olan biri örnek verebilirmi?




  • keske 4.murat hazarfen ahmet celebiyi istanbuldan göndermeseydi... olaya birde butterflay efektiyle düsünelim.

    düsününsene o yillarda bir kivilcimdir ahmet celebi...

    farz edelimki padisah bu bulusu izliyor ve hayran kaliyor, kendisini maddi ve manevi olarak destekleyecagini etraftakilerine ilan ediyor ve bu destek istanbulda herkes tarafindan duyuluyor. tabi hazarfen oturdugu mahallesine mutlu ve motive olmus olarak döndügünde artik kendisine özenilen bir kahramandir, kücük cocuklar ve merakli beyinler onun bu tarzini kendisine örnek alarak her alanda bir ilk olma yarisina giriyor ve bilim öyle bir sicrama yapiyorki fabrikalasma cagina giriliyor, petrolün önemi daha biz güclüyken fark ediliyor ve zaten o dönem elimizde olan bu cografya bizi sanayide bilimde ve teknikte öyle bir güclendiriyorki dünya müslüman türkün etkisiyle ve hayranligiyla bizim aktigimiz istikamete akiyor...

    ama böyle olmadi, olamadi....

    iste olumlu manada heryani tutusturabilecek kivilcimi bir hamlede söndürmek bu kadar olur... ve su an islam aleminin bulundugu aci durumun günahi tek bir hamlede bundan üc dört asir önce islenmis... aman allahim insan düsündükce deli oluyor, iste bu noktada mukadderat deyip kaliyoruz...
    bir kivilcim, bir umut yokmuu...

    UMUT ?!!!

    gökten kanatlari kirilmis ve bir alev topu gibi düsen bir yolcu ucaginin pilotunu düsünün.... o pilotun bile umut denen rahmetten bir payi ve nasibi vardir ve zerre kadar umuda kaplan gibi sarilmistir...
    ama artik bende o pilot kadar bile umut kalmadi desem kizmayin bana... burdaki umut olmak adina arkadaslar... bittik yaa...
    inaninki cografi konumumuz olmasaydi, yani soguk savas döneminden kalma rusya tehtidi olmasaydi bu bati bize fert fert türk olarak vücudumuzla hava boslugunda isgal ettigimiz yerin hesabini sorardi...

    ama neticede variz ve umutla umutsuzluk arasinda bekliyoruz...




  • quote:

    Orjinalden alıntı: mr.respekt

    keske 4.murat hazarfen ahmet celebiyi istanbuldan göndermeseydi... olaya birde butterflay efektiyle düsünelim.

    düsününsene o yillarda bir kivilcimdir ahmet celebi...

    farz edelimki padisah bu bulusu izliyor ve hayran kaliyor, kendisini maddi ve manevi olarak destekleyecagini etraftakilerine ilan ediyor ve bu destek istanbulda herkes tarafindan duyuluyor. tabi hazarfen oturdugu mahallesine mutlu ve motive olmus olarak döndügünde artik kendisine özenilen bir kahramandir, kücük cocuklar ve merakli beyinler onun bu tarzini kendisine örnek alarak her alanda bir ilk olma yarisina giriyor ve bilim öyle bir sicrama yapiyorki fabrikalasma cagina giriliyor, petrolün önemi daha biz güclüyken fark ediliyor ve zaten o dönem elimizde olan bu cografya bizi sanayide bilimde ve teknikte öyle bir güclendiriyorki dünya müslüman türkün etkisiyle ve hayranligiyla bizim aktigimiz istikamete akiyor...

    ama böyle olmadi, olamadi....

    iste olumlu manada heryani tutusturabilecek kivilcimi bir hamlede söndürmek bu kadar olur... ve su an islam aleminin bulundugu aci durumun günahi tek bir hamlede bundan üc dört asir önce islenmis... aman allahim insan düsündükce deli oluyor, iste bu noktada mukadderat deyip kaliyoruz...
    bir kivilcim, bir umut yokmuu...

    UMUT ?!!!

    gökten kanatlari kirilmis ve bir alev topu gibi düsen bir yolcu ucaginin pilotunu düsünün.... o pilotun bile umut denen rahmetten bir payi ve nasibi vardir ve zerre kadar umuda kaplan gibi sarilmistir...
    ama artik bende o pilot kadar bile umut kalmadi desem kizmayin bana... burdaki umut olmak adina arkadaslar... bittik yaa...
    inaninki cografi konumumuz olmasaydi, yani soguk savas döneminden kalma rusya tehtidi olmasaydi bu bati bize fert fert türk olarak vücudumuzla hava boslugunda isgal ettigimiz yerin hesabini sorardi...

    ama neticede variz ve umutla umutsuzluk arasinda bekliyoruz...


    Bu kadar umutsuz olma. Sonuçta Batı İslamın ve Osmanlının güçlü olduğu zamanlarda ulaştığı bilimsel gerçekleri kullanarak kendi bilim ve sanayisini bunun üzerine inşa etmiş. Bizdeki tembellik ve bağnazlık bizi yavaşlatırken onlar bunu fırsat bilip güçlenmişler. Sonra da bir hamleyle tüm Doğu'yu sömürgeleştirme veya yok etmeyi denedilerse de önce ATATÜRK ve silah arkadaşlarının gerçekleştirdiği kurtuluş savaşı, sonra da 2. Dünya savaşı ve Soğuk Savaş dönemleri ile dünya dengesinin değişmesi onları durdurdu. Eğer Arap ülkeleri petrolden elde ettikleri muazzam geliri aydınlanma yolunda harcasalardı ve birlik bütünlük içinde bilinçli hareket edebilselerdi ve İsrail Filistinde bukadar rahat hareket edebilir ne de ABD Irağı bu kadar rahat işgal edebilirdi. Zaten Irakta işgale bahane yaratacak bir Saddam faktörü de olmazdı.

    Yine de günümüzde bilgiye ulaşımın kolaylaşması ve internet paylaşımı sayesinde kitleleri kandırıp uyutmak zorlaştığı için (internette her türlü bilgi paylaşımı yapılabiliyor) dünya eskisi kadar kolay yönetilmiyor artık. Doğunun ulusları bu ve ekonomik kalkınma sayesinde kendi güçlerinin bilincine varmakta. Batı ise yüzyıldan fazla bir zamandır yürüttüğü sömürgeci anlayış sayesinde kendi ülkelerindeki halklarını aşırı konforda yaşatmanın bedelini bencilleşme, tembellik, ırkçılık ve nüfusun yaşlanması ile ödemekte. İki dünya savaşının ardından üretken nüfusun azalması sonucu az gelişmiş ülkelerden göçmekte olan insanlar ekonomi ve sanayii hatta siyaset makamlarını ele geçiriyorlar (Bkz. Almanyanın Türkleşmesi ve bunu durdurmak için Neo Nazilerin umutsuzca şiddete başvurmaları) Biz de onların zamanında yaptıkları gibi onların tekniğini alıp daha da geliştirip onlara karşı kullanacağız zamanı gelince bu kadar basit.

    2050 yılından sonra ekonomik büyüklük ve teknoloji dahil pek çok alanda Çin, Hindistan gibi ülkelerin Batıyı geçecekleri bizzat kendi gelecek-bilimcileri tarafından öngörüldü. ABD'nin ve İngilterenin şu anki çabaları da bana kendi açgözlü işgalleri sonucu yarattıkları "Kavimler Göçü" nü umutsuzlukla durdurmaya çalışan Roma imparatorluğunu hatırlatıyor (Ne kadar uzunsan o kadar yüksekten düşersin )



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Baytekin -- 22 Mart 2006; 17:25:18 >




  • ama bati istanbulun fethinden sonra ciddi manada gözünü acti, onun icin zaten yeni cagin baslangici oldu bu olay. bakin istanbulu fetheden temel unsur fatihin bilim adamlariyla beraber calisarak o devre göre olagan üstü sayilan havan toplaridir. ne türk olmamiz, ne kalabalik olmamiz, nede gökten gelen yardim ordular.. fen, fen, illede fen kaaaardesim.

    günümüzde dahi istanbulun fethi anlatilirken hep hamasi yönlere kaydirilmistir, aciyorum yaa hala uyuyoruz... bati evvelce papazlarina güvenerek constantinopolisin tanri tarafindan korunduguna inanirdi. bunun böyle olmadigini anladiklari gün düsünmeye, sorgulamaya, kli$eleri yikmaya ve kafada sabitlenmis köhne düsünceleri asmaya basladi, zaten onun icin yeni cag basladi deniyor anlatabiliyormuyum...

    zannetmeyinki bati osmanlidan aldi teknigi, yok öyle birsey arkadaslar ciddi düsünelim, bizde aslinda duraklama fatihin ölümünden sonra basladi, fatihten sonra feth edilen yerler o topun sayesinde olmustur, üstüne koyamadik...

    bir mimar sinanla 700 yillik bilim ve teknik imparatorlugu olunmaz... ayrica mimar sinanida elestiriyorum, niye kendi birikimlerinin ciddi bir üniversitesini kurmadi? evet cok degerli bir büyügümüz, kesinlikle kabul ediyorum ama bugün o eserleri gececek yapilari birak, taaaaaa o zaman yapilan yapilarin bile nasil yapildigini unutmussak ciddi bir arsiv ve bilim aktarma problemimiz var demektir...

    bati düsünme tarzini ve felsefesini olusturan degerleri osmanlidan degil agirlikli olarak endülüsten almistir, islam dünyasida yunan eserlerini arapcaya tercüme ederek gelistirmistir. yani medeniyet denen nesne aslinda hic bir milletin özel mali degil tam aksine gelise gelise milletten mittete aktarilan bir me$ale...

    artik türkiye cercevesi icinde degil, bir semsiye gibi bütün dünyayi kaplayan bakis acisi ve ferasetiyle ne zaman düsünmeye basliyacagiz...

    gazinin bile suyunu cikardik yavv, adam bu millete sen türksün artik ingilizin fransizin yaninda kompleksini yen ve ilerle diye caliskandir, zekidir diye telkinlerde bulunmus ama biz onun ölümünden sonra bunda kaldik ve halada kaliyoruz...

    bakin kendisi diyor zaten bedenim fanidir diye fikirleri her alanda ilerleme, her alanda yarisma ve gecme fikri...

    kendisi kaldirmadimi türbelere gidip medet ummayi... tutmusuz en büyük türbeyi yapmisiz gaziye, tezatin bu kadari olur yani, arkadaslar atamiza icraatimizla en büyük hakareti yaptigimizin farkinda degiliz... vasiyetimi var dünyanin en büyük anitini yapip icine gömün ve bana sikayete gelin diye... bu ne anlayis ve bu nasil tersinden yobazlik... dincilere kizarken kendimizden utanmaliyiz... atatürkü anlayan ve anlatan ikinci bir atatürk ve ondan sonrada onu anlatacak ücüncüsü falan, ya böyle sey olmaz arkadaslar, orta yolu bulalim diyorum birbirimizle her kesimle barisalim diyorum neticede biziz, biriz ve bir topragimiz vatanimiz var...

    tutupta hic bir sey yapmayip "baska tutunacak dalimiz yok" bahanesiyle gazinin arkasina siginmak ve aydinlanma adina hicbirsey yapmamak inaninki cok cirkin bir manzara arz ediyor...

    milletce sahtekar olmaya zorlaniyoruz arkadaslar, bunun sebebi mustafa kemal atatürk degil, onun yolunu takip ettigini iddia eden tersinden yobazlar...

    inaniyorumki bu yaziyi okurken ici ciz ciz olanlar olacaktir, iste o ciz ciz taslasmis bir beynin kirilmasi icin inen tokmak darbeleridir... kapali gözler acilinca günes isigi ilk basta ciz diye yakar ama biraz sonra görmeye baslayinca vayy be bunlari düsünmeyim diye nasilda setler cekmisler kafama dersiniz...

    ne olur kizmayin bana arkadaslar, anlamaya calisin...

    ileriye, ileriye, herzaman ve durmadan ileriye...




  • quote:

    Orjinalden alıntı: mr.respekt
    bittik yaa...
    inaninki cografi konumumuz olmasaydi, yani soguk savas döneminden kalma rusya tehtidi olmasaydi bu bati bize fert fert türk olarak vücudumuzla hava boslugunda isgal ettigimiz yerin hesabini sorardi...


    Sizce bizlere ortaokuldan beri okutulan kitaplar Türkiye'nin konumunun avantaj olduğu hususunda doğru mu söylüyor.

    Biz Avrupa ile Asya'nın sınırındaki yeri işgal ediyor olmasaydık, Karadeniz'den Akdeniz'e gitmenin yolu bizden geçmeseydi, ortadoğuya giden yol üzerinde olmasaydık (gerçi Türkiye'yi de Ortadoğuda sanıyor ABD vatandaşları ya) belki de kimse bizimle bu kadar uğraşmayacaktı.

    Sizce bize yıllardır avantaj olarak anlatılan bu stratejik konumumuz gerçekten avantaj mı, yoksa tüm bu musibetlerle uğraşmamızın sebebi mi?




  • quote:

    Orjinalden alıntı: su*fi


    quote:

    Orjinalden alıntı: mr.respekt
    bittik yaa...
    inaninki cografi konumumuz olmasaydi, yani soguk savas döneminden kalma rusya tehtidi olmasaydi bu bati bize fert fert türk olarak vücudumuzla hava boslugunda isgal ettigimiz yerin hesabini sorardi...


    Sizce bizlere ortaokuldan beri okutulan kitaplar Türkiye'nin konumunun avantaj olduğu hususunda doğru mu söylüyor.

    Biz Avrupa ile Asya'nın sınırındaki yeri işgal ediyor olmasaydık, Karadeniz'den Akdeniz'e gitmenin yolu bizden geçmeseydi, ortadoğuya giden yol üzerinde olmasaydık (gerçi Türkiye'yi de Ortadoğuda sanıyor ABD vatandaşları ya) belki de kimse bizimle bu kadar uğraşmayacaktı.

    Sizce bize yıllardır avantaj olarak anlatılan bu stratejik konumumuz gerçekten avantaj mı, yoksa tüm bu musibetlerle uğraşmamızın sebebi mi?






    mr.respect in anlattığı yerde avantaj olup olmadığı değil doğal konumumuzun bize siper olması siyaseten...
    sizin kasettiğiniz daha farklı ,haklısınız belki bu kadar uğraşılmazdık ama bu yinede avantaj olmadığını göstermez.

    bu arada mr.respect oldukça orijinal ve tutarlı fikirler ...çok hoş..bakış açını takdir ettim...içimde cız cız etmedi desem yalan olur....




  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.