Şimdi Ara

TDK ve Sözde Dil Koruyucuları yüzünden Türkçe ölüyor (5. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
251
Cevap
12
Favori
8.758
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
64 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Ömerayhan


    quote:

    Orijinalden alıntı: S. Hawking


    quote:

    Orijinalden alıntı: nano6824

    Sıkıntı şurada ki İngilizler sadece kelime alırken biz direk kural da almışız. Örneğin Osmanlıca tamlamalar Türkçe'nin yapısına tamamen ters ve bu dilin yapısını bozuyor. O dediğiniz kelimeler ve tamlamalar atılmasa idi memlekette kimse kimseyi anlamayacaktı. Ki Osmanlıca yapay bir dildir kendi kendine oluşmuş değil. İki Osmanlıca konuşan birbirini anlayamıyordu bile.

    Ne kadar fark edemesek de Türkçe gittikçe güçleniyor. Halk ile aydının aynı dili kullanması Türkçe'nin gelişimini sağladı. Sanat ve edebiyat sadeleştirmiş Türkçe ile yapılmasa idi Türkçe halk arasında yitip gidecekti. Zaten Osmanlı zamanında bu dil nerdeyse hiç gelişmedi.

    Bu dil resmen bir hazine ve biz bunun daha yeni yeni farkına varıyoruz. Örneğin ikinci yeni şiiri.

    Diğer bir konu ise ingilizce ile Türkçe'nin dil ailesi çok farklı. İngiliz Fransız'dan kelime alırsa aynı aileden olduğu için dili bozmaz. Ama bizim dilimizin yapısı tamamen farklı. Yazım ve imla için kusura bakmayın halk otobüsünde mobilde yazdım.




    Osmanlıca yazı diliydi yalnız. Konuştukları dil Türkçeydi yine. Ayrıca yapay diller uzun süreli var olamaz, bknz. Esperanto

    Bana göre ise dil devrimine kadar Türkçe iyi kötü iş görüyordu. Ama şimdi çöpten ibaret. Mesela İngilizcede kızgınlığın karşılığı olarak aralarında küçük farklar olan ve yaygın kullanılan 10 kelime varsa Türkçe 2 tane vardır. Hislerimizi bile ifade etmek için yetersiz bir dil. Ne yazık ki ana dil olarak sahip olunacak en yetersiz dillerden biri.

    Atıyorum istanbulun fethi döneminden birisini getirelim karşına bakalım anlaşabiliyor musun ya da ne kadar anlaşıyorsun?

    "Osmanlıca yazı diliydi" bilgisi sendeki kalıp bir bilgi olmuş. Yazı dili evet ama yazmak için kelimeyi bilmen gerekiyor ennihayetinde. Bu kelimeler kullanılıyordu. Latin alfabesine geçiş ile birlikte çöpe atıldı. Bu yüzden kendimi bildim bileli okullarda müthiş bir şeymiş gibi anlatılmasına rağmen benim şahsi olarak tasvip etmediğim bir uygulamaydı.

    Öyle bir şey ki her alanda Türk milletini sığ bir millet haline getirdi.

    TDK ve Sözde Dil Koruyucuları yüzünden Türkçe ölüyor

    TDK ve Sözde Dil Koruyucuları yüzünden Türkçe ölüyor

    Atatürk'ün karnesi bi de bizim karneler..

    Durum içler acısı. Her şeyin seviyesi düşmüş.





    Aynısı İngilizce için de geçerli, bulabiliyorsanız orta çağda yazılmış orijinal bir metni okuyup anlamaya çalışın bir de günümüzdeki dili. Arada devasa bir fark olduğunu göreceksin. Diller de insanlar gibi canlıdır. Buna bağlı olarak değişimleri de kaçınılmazdır.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Gökbilge kullanıcısına yanıt
    Neden computer yerine bilgisayar diyorum? Çünkü computer söyleniş ve yazılış itibariyle pek Türkçeye girebilecek bir kelime değil. Ancak bana kalırsa bilgisayar da pek hoş bir Türkçeleştirme değil. Yine de bilgisayarın tutup belgegeçerin tutmamasının sebebi, hem computerın Türkçe'ye girmek için pek uygun olmaması hem de bilgisayarın belgegeçer kadar uydurma hissettirmemesidir diye düşünüyorum.

    Bir kelimenin birden fazla anlamının olması dilin zenginliğini nasıl gösteriyor anlatırsanız sevinirim. Zira bu cümleyi sizden önce de defalarca duydum ama hiç de katıldığım bir düşünce değil. Eğer o kelime, diğer dillerde birbirinden farklı birçok kelimenin yerine geçiyorsa ve alternatifi yoksa, bu pek tabi dilin zayıflığını gösterir. Bazı cümlelerde kelimenin hangi anlamla kullanıldığını ayırt etmekte zorlanırsınız, kelime tekrarları da çok sıklaşır. Daha önceden de söylediğim gibi, yabancı dillerdeki birçok cümle de anlatılabilirliğini yitirir.

    Eğer düşüncenizi kesin bir şekilde karşı tarafa aktarmak fazla kelime sarfetmenize sebep oluyorsa, yazdıklarınız insanlar tarafından kolayca yanlış anlaşılabiliyorsa, kilit noktada kullandığınız kelimelere alternatifiniz yoksa, bu dilin zayıf ve yetersiz olduğunu gösterir.

    Birden fazla anlamın dilin zenginliğini göstermesi nasıl olur söyleyeyim, karşılaştırdığınız dilde de sizde de aynı konu için 10 kelime vardır, ama sizin kelimeleriniz farklı kombinasyonlarla 40-50 farklı anlama geliyordur, öbür dildekiler 20 anlama anca geliyordur; o zaman dilim daha zengin dersiniz. Ama onlarda 10 bizde karşılık olarak 1 kelime varken, o 1 kelimeyi her şeye uydurmaya çalışırken buna zenginlik diyemeyiz.

    Neden edit yerine düzenleme yazmadım, çünkü forum ağzında edit'e alışmışım. Kısa ve hoş bir kelime. Türkçe'ye girebilecek bir kelime ayrıca. Büyük ünlü uyumuna bile uyuyor. Edit yazmasaydım bile düzenleme yazmazdım. Neden, çünkü bir fiilden türetilmiş ve gereksiz uzun görünüyor. Siz de Türkçeleştirilmiş kelimeler kullanayım derken, yazımınızı zayıflaştırıyorsunuz. Yazdıklarınız garip, tekrarlı ve anormal görünmeye başlıyor. Düzenleme sonrası dipçe yerine edit sonrası dipnot demek Türkçe'ye zarar mı verdi yoksa gayet de anlaşılır mı duruyor tartışılır.

    Bazı örnekleri tekrar vereceğim, Türkçeleştirme yolundan gidip, "kozmik" yerine "evrensel" dediğimizde, "evrensel olayların incelenmesi evrensel öncelikte bir iştir" cümlesinin ne kadar sığ ve eksik bir hal aldığını görebiliyorsunuz. "World", "Earth" ve "Dünya" örneklerini vermiştim. "Earth" bu gezegeni anlatmak için kullanılırken, "World" insanlık olarak bizim yuvamız olan, tanımlanabilecek en geniş alanı anlatıyor. Ama Türkçe'de "Dünya" kelimesine bütün bu anlamları sığdırmaya çalışıyoruz. Bunun yanında, "Earth" kelimesinin "toprak" anlamı da var ama neden sorun teşkil etmek yerine zenginlik katıyor, çünkü "toprak" anlamına gelen başka bir sürü kelime var. "Soil" daha çok maddesel olarak toprağı ifade etmek için kullanılırken, "land" geniş bir alan veya kara parçası anlamında, "ground" ise zemin anlamına yaklaşarak "toprak" kelimesinin kullanımını genişletiyorlar. Türkçe'de ise böyle örnekler çok daha az, kelimeleri gereğinden fazla tekrar etmek zorunda bırakılıyoruz, yeni kelimelere olan ihtiyacı ise, olan kelimelere fazla yüklenerek karşılamamızı bekliyorlar.




  • nano6824 kullanıcısına yanıt
    İngilizce dili bu konularda fazlasıyla şanslı bana kalırsa, çünkü diğer dillerden kelime alması çok rahat ve doğal gerçekleşiyor. Sadece aynı dil ailesinden değil, dünyanın her yerindeki dillerden eserler taşıyorlar dillerinde. Bundan da övünerek bahsediyorlar.
  • Araştırmışsın eline sağlık.
  • Yabancı kelime kullanmanın ne zararı var anlamıyorum. Böyle bir fobisi olanlar var, neymiş efendim 100 yıl sonra Türkçe kaybolacakmış. Sokakta herkes İngilizce, Almanca, Fransızca konuşmaya başladı ya, kaybolacak tabii. Ansiklopedi yerine bilgilik demekle hiçbir şey kurtulmaz. Ya da ansiklopedi kelimesini kullanarak kimse Türkçeye zarar vermez.

    'Özçekim' ne ya? Çok estetik(!) bir kelime. Böyle yapay şeyler üretmektense 'selfie' diyelim. Teknoloji, bilim, sanat, ekonomi vs. tüm bu şeyler İngilizce akıp giderken, Türkçecilik yapacaksak bir şeyler üretelim. Kelimeler değil, elle tutulur gözle görülür şeyler üretelim.
  • Sonuna kadar katılıyorum. Gerçi anladığım kadarıyla siz beni de karşı görmüşsünüz yabancı kelimelere. Bu konuda sözde dil koruyucularına seslenmek istedim. Yabancı kelimeleri ayıklamalarının sonu, o kelimelerin daha da fazlalaşıp geri gelmesiyle son bulacak demek istemiştim.

    Hala daha özçekim gibi kelimeleri savunanların olması üzüyor. Bence de selfie diyelim, güncel ve evrensel konularda İngilizceden kelime kullanmak zarar değil yarar getirir. Türk insanının bilimi ve iş dünyasını daha kolay anlamasını sağlar

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Dile getirilen görüşlerin bir kısmına katılmakla birlikte, diğerlerine katılmıyorum.

    Katıldığım hususlardan biri dil bekçiliğinin anlamsızlığı. Tarihte veya günümüzde (Bkz. “arena”) dil bekçiliğine soyunanlar çok oldu. Bu anlamsız ve beyhude bir çabadır. Özellikle farklı diller konuşan topluluklarla günümüzde bu denli iletişim ve etkileşim halindeyken gerçekten aptalca bir çabadır. Höt-zöt ile dili zapturapt altına alamazsınız ama kısmen de olsa onu yönlendirebilirsiniz. Buraya kadar size katılırım. Buradan sonrasında ise yollarımız ayrılıyor.

    Öncelikte şunda anlaşalım: Dilin tamamı zaten uydurmadır. Bundan binlerce yıl önce tüm bu kelimeler zaten birileri tarafından uydurulmuş. Kültür gelişip derinleştikçe, insanlar yeni kavramlara, yeni durumlara yeni sözcükler uydurmaya devam etmişler. Ya kendileri uydurmuşlar ya da başka toplulukların uydurduğu kelimeleri alıp kullanmışlar. Bu nedenle TDK’nın çabasına “uydurma” deyip dudak bükmek sırıtan bir çelişkidir.

    İkincisi, TDK kimseye uydurduğu sözcükleri silah zoruyla kullandırtmıyor, kimseye kullanacaksınız baskısı yapmıyor. TDK güya dili yabancı kelime istilasından kurtarmak için bunu yapıyor ama son tahlilde ha kelime uydurmuşsun, ha başkasından alıp kullanmışsın aslında bir fark yoktur. Nihayetinde başkasından alıp kullandığın o kelime de uydurmadır. Evet, TDK meseleye benim bakış açımla bakmıyor elbette. Onun iddiası şu: Yabancı kelimeler çoğu kez Türkçe’nin ne gramer ne de ağız yapısına uyarlar. Öte yandan TDK uydurduğu kelimeleri, tüm bunları gözeterek uyduruyor. Onlara göre uydurdukları kelimeler yerlerine uyduruldukları yabancı kelimelerle kıyaslanmayacak kadar Türkçedirler. Geçmişte Nurullah Ataç ve daha adını şimdi hatırlayamadığım diğer bazı edebiyatçılar da eserlerinde böyle “kendi” uydurdukları sözcükleri kullanmışlar. Burada amaç TDK’nınki ile paralel: Türkçe gramer ve ses yapısına uymayan yabancı kelimeler kullanmak yerine diğer Türkçe kelimelerle uyumlu, onlarla gramatik ve semantik açıdan bütünlük arz eden kelimeler kullanmak.

    Ancak tüm bu çabalar uydurulan sözcüklerin toplumca benimsenmesi halinde izale edildikleri amaca hizmet etmiş olacaklar. Peki, TDK olsun diğer yazarlar olsun uydurdukları kelimeleri topluma zorla mı benimsetiyorlar? Elbette hayır. Örneğin TDK uyduruyor, bir bültenle veya benzeri bir araçla topluma uydurulan sözcükleri duyuruyor. Öncelikle yazarlar, akademisyenler, şairler ve gazeteciler gibi
    meslekleri doğrudan dille ilgili olanlardan bazıları bu sözcükleri alıp eserlerinde kullanıyor. Derken sözcük ahenkli ve uyumlu bulunursa, bu kesimler eliyle toplum tarafından da benimseniyor. Bu süreç zorlama değil gönüllülük esası üzerine kurulu. Bu nedenle TDK’yı ve diğer yazarları bunun için eleştirmek anlamsız. Kimse seni zorlamıyor kardeşim, istemezsen kullanmazsın olur biter. Ha, “ben kullanmıyorum, benden başkaları da kullanmasın” kafasında isen zaten faşistin önde gidenisin demektir ki, o zaman amacın üzüm yemek değil, bağcı dövmek olduğu kabak gibi ortaya çıkar. Üstelik bu da “dil zabitliğinin” bir başka ve çok daha tehlikeli bir türüdür (kişiye özel yazılmamıştır, bu kafadaki herkese hitaben yazılmıştır). Nihayetinde TDK olsun diğerleri eliyle olsun, uydurulan sözcüklerin sadece küçük bir kısmının toplum tarafından benimsendiği aşikardır. Bakın bir örnek vereyim: Nurullah Ataç bir sürü yeni sözcük uydurmuş. Toplumca benimsenenler ve benimsenmeyenlerin listesi aşağıdaki bağlantıda:
    https://www.msxlabs.org/forum/cevaplanmis/468443-nurullah-atacin-dilimize-kazandirdigi-sozcukler-nelerdir.html

    (Başka kaynaklardan da teyit etmek gerekir. Liste %100 doğru olmayabilir.)

    Sonuçta dil yolunu bulur. Yabancı dilden bir sözcük dilimize girmiş ve akabinde TDK vs. yerine bir uydurma kelime önermişse, toplum ikisinden birini ya da bazen ikisini birden benimser. Ya da ikisini de benimsemez, bizzat toplumun kendisi bir kelime uydurur. Nadiren hepsi birden olur (Avro/Öro/Yuro gibi).

    Sonuçta TDK uyduruyor da ne oluyor, toplum uydurulan kelimeyi benimsemezse zaten kullanmıyor. Hayli eskiden, 60-70’li yıllarda TDK’nın uydurduğu kelimeler okullarda devlet eliyle ders kitaplarına sokulurdu. Şimdilerde bu yapılmıyor ama görünen o ki mevcut iktidar Osmanlıcılık sevdasıyla ve dini saiklerle Batı dilleri yerine Arapça/Farsça kullanılsın istiyor. Bunu geçmişte olduğu gibi devlet eliyle yapmaya kalkarsa, o zamanki kafalardan hiç bir farkı kalmaz. Toplum mühendisliğinin yeşil renklisine tanık olmuş oluruz, tarihe de böyle not düşülür. Ama eskiler hiç olmazsa bu işi daha usturuplu yapıyordu, “arena” yerine “stadyum” kullanmaya kalkışmıyorlardı örneğin (haberi okuyunca gerçekten çok güldüm).

    Üçüncüsü, dile hangi yolla girerse girsin, azami kelime girişi teşvik edilmelidir. Maalesef Türkçe kelime fakiri bir dil. İster TDK, ister edebiyatçılar, ister halkın kendisi eliyle girsin, isterse yabancı dillerden devşirilsin, dilimize çok sayıda sözcük girmelidir. Günümüzde - genel olarak - hukukun diliArapça, felsefenin dili Öztürkçe/Fransızca/Almanca, bilim ve teknolojinin dili ise İngilizcedir. Neden böyledir ayrı bir tartışma konusu ama bunu akılda tutmak gerek çünkü bu alanlarda başat bilgi ve kavram üretimini sen yapmıyorsan yapandan almak zorundasın. Bundan da gocunmamak gerekir. Adam uçağı icat etmiş, adına “plane/aircraft” demiş. Sen onu almayıp “uçak” kelimesini uydurmuşsun. Bu kelime o kadar benimsenmiş ki, uydurma olduğu artık kimsenin aklına gelmiyor bile (hatta uydurulduğu tarihte “tayyare” kelimesi dilde mevcutmuş ama halk tayyareyi değil uçak kelimesini kendine daha yakın bulmuş). Ama adam radyo icat etmiş, adına “radio” demiş (dikkat “radip” da uydurma bir kelimedir!). Sen yerine kelime uydurmamışsın ya da uyduramamışsın (belki de uydurdun tutmadı, bilmiyorum), halk “radio” kelimesini diline uydurup “radyo” yapmış, tepe tepe kullanıyor. Peki, tersi olsaydı, yani her iki kelimenin yerine uydurukları kullanılsaydı, ya da her iki kelime de aynen İngilizceden alınsaydı (radyo ve pileyn gibi) ne fark edecekti? Bence hiç bir şey fark etmeyecekti. O nedenle, TDK’nın kelime uydurma meselesi için yapılan bu gürültü bir kaşık suda fırtına koparmaya kalkışmaktan başka bir şey değildir. Ha bir de faşist eğilimlerin dışavurumudur çünkü TDK’yı engellesen bile aydın tayfasının kelime uydurmasının önüne geçemeyeceksin. Adam felsefe kitabı çevirirken (Bkz. Murat Belge) belki usturupluca belki de kafa-göz yararak kelime uydurmaya devam edecek. Nasıl engel olacaksın? İşi kitap yasaklamaya kadar vardıracak mısın?

    TDK’nın kelime uydurmasına karşı çıkmak anlamsız bir çabadır. Türkçenin asıl sorunu TDK’nın kelime uydurması değil, aksine yeterince uydurmuyor oluşudur. Son 200 yılda İngilizcede binlerce kelime uydurulmuştur. Bu uydurulan kelimelerin önemli bir kısmı da dilimize girmiş durumda (avatar, brunch, emoji, blog vb.). Elin uydurduğu kelimeye yol verip, TDK’nın uydurduğuna dur demek ne hazin bir çelişkidir!

    Sonuçta dil dediğiniz şeyin bizahiti kendisi baştan sona uydurmadır zaten. Bırak uydursunlar, kelime haznen ne kadar genişse, meramını karşındakine o kadar iyi ifade eder, aktarırsın. İletişimde iletişim aracının kendisi yüzünden iletilen mesajda “distorsiyon” kaçınılmazdır (iletişim teorisi). Dil ile iletilen mesajda, dil ne kadar zengin olursa distorsiyon da o kadar düşük olur (distorsiyonun Türkçesi ne sahi?).

    Bence Türkçenin asıl sorunu TDK’nın uydurduğu ya da batıdan dilimize giren kelimeler değil, toplumun giderek daha az okuması, dilbilgisi (gramer) - hadi noktalama diyelim - kurallarına giderek daha az riayet etmesidir. Bir diğer sorun da gençlerde görülen “yapay aksan” sorunudur. Bir dilin hakim bir aksanı vardır ve olmalıdır. Ancak bu sorunlar da “dil zabitliği” ile çözülemez.

    Dili rahat bırakalım. Dili rahat bırakmayanların en büyük hatası dil denilen mefhumu statik ve donuk bir araç sanmaları. Böyle düşünenleri çok değil, 500 yıl öncesine götürsek, oradaki Türklerle inanın anlaşamazlardı aynı dili kullandıkları halde! Dil statik bir yapı değildir. Bugün Türkçe sandığınız şeye 500 yıl önceki insanlar “bu başka bir dil” derlerdi! 500 yıl sonraki Türkçeye de siz “bu başka bir dil” diyeceksiniz. O nedenle boş işler bunlar, dili rahat bırakın, o kendi mecrasında akar. Zaten rahat bırakmasanız da akar!..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Torlak Kemal -- 29 Mayıs 2017; 20:24:51 >




  • Turkce tdk veya dil koruyuculari nedeniyle degil ozentiler, ingilizce konusunca "cool" oldugunu dusunenler sayesinde oluyor.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Jeopol kullanıcısına yanıt
    Ben o "cool" olduğunu düşünen tayfanın bile dile daha yararlı olduğunu düşünüyorum. En azından konunun başında yazdığım o kelimeler o tayfadan çıkmadı.



    Tdk'nin hiçbir halta yaramayan ve kapatılması gereken bir kurum olduğunu düşünüyorum. Yaptıkları hareketler akla mantığa sığmıyor.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Sen dilinden utandigin icin o kelimelere sana yabanci geliyor.



    computer gunumuzde bilgisayar olarak cevrilseydi yine ayni tepkilerle karsimiza cikacaktiniz.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • "Olan kelimelerden türetmeler yapmak "

    Kesinlikle katiliyorum, yeni kelime bulmak cok mu zor ya da yasak mi ya?

    Bu arada herkes bilgisayar cok guzel demis de bilgisayar kadar sacma bir kelime daha yoktur ama Turkce'de vardir tabi. Bilgi saymak nedir lan, computer bilgi mi sayiyor durmadan? Alistiginiz icin size guzel geliyor sadece.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Zuko -- 29 Mayıs 2017; 21:6:20 >
  • Gök Gürültüsü kullanıcısına yanıt
    koca bir çüşşşş

    moğolcadan kelime alıp yalan yanlış uyarlayınca destek vermek mi oluyor
  • Öz türkçeye dönelim, yabancı kelimeleri atalım diyenler.

    Öz Türkçe de kaç tanecik kelime var bilseler. Şurada bir mesaj yazamazlar.
  • Türk Dil Kurumu gayet gerekli bir kurum bence, yaptığı şeylerin çoğunu taktir etmemekle birlikte bir kısmını da doğru buluyorum. Mesela zamanın birinde bir adam demiş ki artık komputer demeyelim, bilgisayar diyelim. Şimdi bunu biri ilk defa duysa, çok aptalca der tabi, bilgisayar ne ya der ama işte duya duya alıştık bir zaman sonra, şuan "Ay, ben bilgisayar demem, komputer dicem" diyen var mı, ben görmedim. Başka bir gerekliliğine gelelim. Sözcüğün kökü Türkçe olursa eğer o sözcüğün anlamını çok daha kolay çıkartırız. Örneğin Arapça kökenli bir sözcük olan ve ilk girinin de örneğinde olan "Aidat" sözcüğünü ele alalım, aidattan yeni bir sözcük yaratamayız ama "ödenti" ve "ödemek"in bağlantılı olduğunu biliriz. Her neyse, diğer olayı ele alalım, sözcüklerin saçma sapan gelmesi. E, size öyle geliyo bu aslında. Yani az gördüğünüz için öyle, tabi bazıları hep saçma olabilir. Mesela o abece örneği yabancı dillerde de var, alphabeth yerine ABC de dedikleri olur. Kaldı ki o sözcük de yunan alfabesinin ilk iki harfi olan alfa ve betadan gelmekte. Şimdi, dilin yaşayan bir şey olduğunu kabul etmemiz lazım bence, yani farkettiyseniz, Yunanca alfabenin ilk iki harfi olan alfabe tuhaf gelmezken, Latin alfabesinin ilk üç harfi olan abece tuhaf geliyor. Başka bir örneğe geçersek check up mesela, bu sözcük bildiğin kontrol etmek demek, yani tamam tümtanı saçma ama bunu duysaydık o bile saçma gelmezdi, zaten TDK falan da böyle bir şey dememiş, burada arkadaş durumu örnekleriyle abartmış zaten, edat ilgeç örneği de artık yani yuh, envanter döküm örneği de gayet yerinde, anlamadım, galiba envanterin Türkçede kullanılan anlamını bilmiyor yazan kişi, e ecnebi yabancı da çok mantıklı, ebeveyn ana baba da gayet iyi, brüt kesintisiz de olağan, aroma hoş kokuya bir şey demeyeceğim ama aroma Yunanca bir sözcük ve o dilde hoş koku anlamına geliyor. Her neyse, ben açıkcası Türkçede ikinci bir dil devrimi yapılmasını destekliyorum. Bu bize belki tuhaf gelecek ama muhtemelen gelecek nesil ve Türkçenin evrenselliği konusunda çok daha iyi olacak. Karışık yazmışım baya bir, düzenleyemedim de, neyse böyle olsun bu da artık.

    Özet: Başlığı açan arkadaş olayları abartmış. Dil yaşayan bir şeydir, zamanla değişir, bu değişimi Türkçeye yönlendirmek gerekir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi uft1919 -- 29 Mayıs 2017; 22:52:16 >




  • Örnek kelimeler yazmışsın da o zaman bilgisayar da çok saçma ama insanlar kullanıyor. Buradaki kelimler de sıkıntı yok. Sadece insanlar kullanmıyor, dizilerde, fimlerde vb. bu kelimeleri kullanmak lazım.

    Faks - belgeçer bence çok kötü değil.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Tarihçi

    Atatürk döneminde de, İnönü döneminde de, Menderes döneminde de Arapça ve Farsça kelimeler kullanılıyordu. İster açın Nutuk'u okuyun, ister meclis tutanaklarına bakın, ister dönemin mektuplarına bakın.



    Dil devrimi, dilde sadeleşme, Arapça ve Farsça kelimelerin kasıtlı olarak dilden atılması tarzı iddialar asılsızdır, saçmalığın daniskasıdır.



    Konuyu açan kişi de önce 'edit' kelimesini kullanmayı bırakmalı, ardından da şu an kelimesinin ayrı yazıldığını öğrenmelidir.

    Tanzimat döneminde dilde tasviyecilik olarak bir güruh tarafından başlatılan cumhuriyet döneminde öztürkçecilik olarak uygulanan bir süreç yok yani tarihte.Silin gitsin pragmatik tarih ne de olsa.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: moustapha129

    Mantıklıya birkaç misal alabilir miyim? Mesele arap hayranlığı değil, bu kelimelerin Türkçede olma sebebi menşeilerinin Kur'an olmasıdır. Zaten eski tahrifatın sebebi de bu?

    Tanrı, acun eski Türkçe olabilir, kabul ama kahir ekseriyeti doğrudur.

    Bu arada "better call saul" soul değil, soul ruh demek :D

    Saul veya soul her neyse konumuz o değil. Ayrıca misal değil örnek. Sizin yazdığınız şekilde söyleyince garip duruyor.

    Kuran yokken de Türkler bir Tanrıya inanırdı. Cennet (uçmağ) ve cehennem (tamu) inançları vardı. Yani sözcüklerin dilimizde olma sebebi Kuran değil, eski dönemde dinden dolayı Arapçaya ilgi. Hepsini tek tek yazamam baştan bir kaç tanesini kopyalayayım. Bu sözcükler gayet mantıklı.


    ACUN : KÂİNAT
    ACIMASIZ : MERHAMETSİZ, ZALİM
    ADAY : NAMZED
    AKLAMA : BERÂET ETTİRME, TEBRİYE
    AKTİF : FAAL
    AKTİVİTE : FAALİYET
    ALAN : SAHA
    ALAŞIM : HALİTA
    ALGI : İDRAK, ANLAMA
    ALGILAMAK: KAVRAMAK, İDRAK ETMEK
    ALINTI : İKTİBAS
    AMAÇ : GÂYE, MAKSAD
    ANDAÇ : HÂTIRA, YADİGÂR
    ANI : HÂTIRA
    ANIMSAMAK: HATIRLAMAK
    ANIT : ÂBİDE
    ANLAM : MÂNÂ, MEAL
    ANLATI : HİKÂYE, USLÛB
    ANLATIM : İFÂDE
    ANLIK : ZİHİN
    ARAÇ : VÂSITA
    AŞAMA : MERHALE
    ATAMAK : TÂYİN ETMEK
    ATANMAK : TÂYİN OLUNMAK
    ATILIM : HAMLE
    AVUNTU : TESELLİ
    AYDIN : MÜNEVVER
    AYIRIM : TEFRİK
    AYRINTI : TEFERRUAT
    AYRIŞIK : MUHTELİF, AYRI TÜRDEN
    BAĞIMLI : TÂBİ
    BAĞIMLILIK: TÂBİİYET, MUKAYYED
    BAĞIMSIZ : MÜSTAKİL
    BAĞIMSIZLIK: İSTİKLÂL, İSTİKLÂLİYET
    BAĞLAÇ : RABIT EDATI
    BAĞINTI : NİSBET, İZÂFET, MÜNÂSEBET
    BAĞINTILIK: İZÂFİYET
    BAĞLAM : DEMET, DESTE




  • Atmosfer: Havayuvarı nedir ya
  • quote:

    Orijinalden alıntı: KhaZiggs

    Artık çok daha global bir dünyada yaşıyoruz. Zaten dediğiniz noktaya ister istemez geldik. Bende Türkçede tam karşılığı olmayan kelimelerin olduğu gibi geçmesinden yanayım. Ki zaten artık öyle de oluyor. Ha biraz fazla b.kunu çıkarıyorlar İngilizce sevdası yüzünden ama olsun.

    Zamanında Arapça Farsça kelimeler geçerken ayağa kalkanlar şimdi globalleşen dünya bahanesiyle İngilizceye ses etmiyorlar. Ses verin ses dil elden gidiyor :) Tabi yersen.


    Bunu diyen adamın da "global" sözcüğünü kullanması bir o kadar ironik olmuş. İngilizce bilim ve teknoloji dili olduğundan, bizler de bu konularda epey geri kaldığımızdan haliyle İngilizce'den epey sözcük kapmışız ve kapmaya devam ediyoruz. Ama yaptığın genelleme yanlış ve alakasız: İngilizce'de de ayağa kalkan vardır. Ayrıca Fransızca'yı unutmuşsun. O dilden de çok sözcük aldık.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Torlak Kemal

    Dile getirilen görüşlerin bir kısmına katılmakla birlikte, diğerlerine katılmıyorum.

    Katıldığım hususlardan biri dil bekçiliğinin anlamsızlığı. Tarihte veya günümüzde (Bkz. “arena”) dil bekçiliğine soyunanlar çok oldu. Bu anlamsız ve beyhude bir çabadır. Özellikle farklı diller konuşan topluluklarla günümüzde bu denli iletişim ve etkileşim halindeyken gerçekten aptalca bir çabadır. Höt-zöt ile dili zapturapt altına alamazsınız ama kısmen de olsa onu yönlendirebilirsiniz. Buraya kadar size katılırım. Buradan sonrasında ise yollarımız ayrılıyor.

    Öncelikte şunda anlaşalım: Dilin tamamı zaten uydurmadır. Bundan binlerce yıl önce tüm bu kelimeler zaten birileri tarafından uydurulmuş. Kültür gelişip derinleştikçe, insanlar yeni kavramlara, yeni durumlara yeni sözcükler uydurmaya devam etmişler. Ya kendileri uydurmuşlar ya da başka toplulukların uydurduğu kelimeleri alıp kullanmışlar. Bu nedenle TDK’nın çabasına “uydurma” deyip dudak bükmek sırıtan bir çelişkidir.

    İkincisi, TDK kimseye uydurduğu sözcükleri silah zoruyla kullandırtmıyor, kimseye kullanacaksınız baskısı yapmıyor. TDK güya dili yabancı kelime istilasından kurtarmak için bunu yapıyor ama son tahlilde ha kelime uydurmuşsun, ha başkasından alıp kullanmışsın aslında bir fark yoktur. Nihayetinde başkasından alıp kullandığın o kelime de uydurmadır. Evet, TDK meseleye benim bakış açımla bakmıyor elbette. Onun iddiası şu: Yabancı kelimeler çoğu kez Türkçe’nin ne gramer ne de ağız yapısına uyarlar. Öte yandan TDK uydurduğu kelimeleri, tüm bunları gözeterek uyduruyor. Onlara göre uydurdukları kelimeler yerlerine uyduruldukları yabancı kelimelerle kıyaslanmayacak kadar Türkçedirler. Geçmişte Nurullah Ataç ve daha adını şimdi hatırlayamadığım diğer bazı edebiyatçılar da eserlerinde böyle “kendi” uydurdukları sözcükleri kullanmışlar. Burada amaç TDK’nınki ile paralel: Türkçe gramer ve ses yapısına uymayan yabancı kelimeler kullanmak yerine diğer Türkçe kelimelerle uyumlu, onlarla gramatik ve semantik açıdan bütünlük arz eden kelimeler kullanmak.

    Ancak tüm bu çabalar uydurulan sözcüklerin toplumca benimsenmesi halinde izale edildikleri amaca hizmet etmiş olacaklar. Peki, TDK olsun diğer yazarlar olsun uydurdukları kelimeleri topluma zorla mı benimsetiyorlar? Elbette hayır. Örneğin TDK uyduruyor, bir bültenle veya benzeri bir araçla topluma uydurulan sözcükleri duyuruyor. Öncelikle yazarlar, akademisyenler, şairler ve gazeteciler gibi
    meslekleri doğrudan dille ilgili olanlardan bazıları bu sözcükleri alıp eserlerinde kullanıyor. Derken sözcük ahenkli ve uyumlu bulunursa, bu kesimler eliyle toplum tarafından da benimseniyor. Bu süreç zorlama değil gönüllülük esası üzerine kurulu. Bu nedenle TDK’yı ve diğer yazarları bunun için eleştirmek anlamsız. Kimse seni zorlamıyor kardeşim, istemezsen kullanmazsın olur biter. Ha, “ben kullanmıyorum, benden başkaları da kullanmasın” kafasında isen zaten faşistin önde gidenisin demektir ki, o zaman amacın üzüm yemek değil, bağcı dövmek olduğu kabak gibi ortaya çıkar. Üstelik bu da “dil zabitliğinin” bir başka ve çok daha tehlikeli bir türüdür (kişiye özel yazılmamıştır, bu kafadaki herkese hitaben yazılmıştır). Nihayetinde TDK olsun diğerleri eliyle olsun, uydurulan sözcüklerin sadece küçük bir kısmının toplum tarafından benimsendiği aşikardır. Bakın bir örnek vereyim: Nurullah Ataç bir sürü yeni sözcük uydurmuş. Toplumca benimsenenler ve benimsenmeyenlerin listesi aşağıdaki bağlantıda:
    https://www.msxlabs.org/forum/cevaplanmis/468443-nurullah-atacin-dilimize-kazandirdigi-sozcukler-nelerdir.html

    (Başka kaynaklardan da teyit etmek gerekir. Liste %100 doğru olmayabilir.)

    Sonuçta dil yolunu bulur. Yabancı dilden bir sözcük dilimize girmiş ve akabinde TDK vs. yerine bir uydurma kelime önermişse, toplum ikisinden birini ya da bazen ikisini birden benimser. Ya da ikisini de benimsemez, bizzat toplumun kendisi bir kelime uydurur. Nadiren hepsi birden olur (Avro/Öro/Yuro gibi).

    Sonuçta TDK uyduruyor da ne oluyor, toplum uydurulan kelimeyi benimsemezse zaten kullanmıyor. Hayli eskiden, 60-70’li yıllarda TDK’nın uydurduğu kelimeler okullarda devlet eliyle ders kitaplarına sokulurdu. Şimdilerde bu yapılmıyor ama görünen o ki mevcut iktidar Osmanlıcılık sevdasıyla ve dini saiklerle Batı dilleri yerine Arapça/Farsça kullanılsın istiyor. Bunu geçmişte olduğu gibi devlet eliyle yapmaya kalkarsa, o zamanki kafalardan hiç bir farkı kalmaz. Toplum mühendisliğinin yeşil renklisine tanık olmuş oluruz, tarihe de böyle not düşülür. Ama eskiler hiç olmazsa bu işi daha usturuplu yapıyordu, “arena” yerine “stadyum” kullanmaya kalkışmıyorlardı örneğin (haberi okuyunca gerçekten çok güldüm).

    Üçüncüsü, dile hangi yolla girerse girsin, azami kelime girişi teşvik edilmelidir. Maalesef Türkçe kelime fakiri bir dil. İster TDK, ister edebiyatçılar, ister halkın kendisi eliyle girsin, isterse yabancı dillerden devşirilsin, dilimize çok sayıda sözcük girmelidir. Günümüzde - genel olarak - hukukun diliArapça, felsefenin dili Öztürkçe/Fransızca/Almanca, bilim ve teknolojinin dili ise İngilizcedir. Neden böyledir ayrı bir tartışma konusu ama bunu akılda tutmak gerek çünkü bu alanlarda başat bilgi ve kavram üretimini sen yapmıyorsan yapandan almak zorundasın. Bundan da gocunmamak gerekir. Adam uçağı icat etmiş, adına “plane/aircraft” demiş. Sen onu almayıp “uçak” kelimesini uydurmuşsun. Bu kelime o kadar benimsenmiş ki, uydurma olduğu artık kimsenin aklına gelmiyor bile (hatta uydurulduğu tarihte “tayyare” kelimesi dilde mevcutmuş ama halk tayyareyi değil uçak kelimesini kendine daha yakın bulmuş). Ama adam radyo icat etmiş, adına “radio” demiş (dikkat “radip” da uydurma bir kelimedir!). Sen yerine kelime uydurmamışsın ya da uyduramamışsın (belki de uydurdun tutmadı, bilmiyorum), halk “radio” kelimesini diline uydurup “radyo” yapmış, tepe tepe kullanıyor. Peki, tersi olsaydı, yani her iki kelimenin yerine uydurukları kullanılsaydı, ya da her iki kelime de aynen İngilizceden alınsaydı (radyo ve pileyn gibi) ne fark edecekti? Bence hiç bir şey fark etmeyecekti. O nedenle, TDK’nın kelime uydurma meselesi için yapılan bu gürültü bir kaşık suda fırtına koparmaya kalkışmaktan başka bir şey değildir. Ha bir de faşist eğilimlerin dışavurumudur çünkü TDK’yı engellesen bile aydın tayfasının kelime uydurmasının önüne geçemeyeceksin. Adam felsefe kitabı çevirirken (Bkz. Murat Belge) belki usturupluca belki de kafa-göz yararak kelime uydurmaya devam edecek. Nasıl engel olacaksın? İşi kitap yasaklamaya kadar vardıracak mısın?

    TDK’nın kelime uydurmasına karşı çıkmak anlamsız bir çabadır. Türkçenin asıl sorunu TDK’nın kelime uydurması değil, aksine yeterince uydurmuyor oluşudur. Son 200 yılda İngilizcede binlerce kelime uydurulmuştur. Bu uydurulan kelimelerin önemli bir kısmı da dilimize girmiş durumda (avatar, brunch, emoji, blog vb.). Elin uydurduğu kelimeye yol verip, TDK’nın uydurduğuna dur demek ne hazin bir çelişkidir!

    Sonuçta dil dediğiniz şeyin bizahiti kendisi baştan sona uydurmadır zaten. Bırak uydursunlar, kelime haznen ne kadar genişse, meramını karşındakine o kadar iyi ifade eder, aktarırsın. İletişimde iletişim aracının kendisi yüzünden iletilen mesajda “distorsiyon” kaçınılmazdır (iletişim teorisi). Dil ile iletilen mesajda, dil ne kadar zengin olursa distorsiyon da o kadar düşük olur (distorsiyonun Türkçesi ne sahi?).

    Bence Türkçenin asıl sorunu TDK’nın uydurduğu ya da batıdan dilimize giren kelimeler değil, toplumun giderek daha az okuması, dilbilgisi (gramer) - hadi noktalama diyelim - kurallarına giderek daha az riayet etmesidir. Bir diğer sorun da gençlerde görülen “yapay aksan” sorunudur. Bir dilin hakim bir aksanı vardır ve olmalıdır. Ancak bu sorunlar da “dil zabitliği” ile çözülemez.

    Dili rahat bırakalım. Dili rahat bırakmayanların en büyük hatası dil denilen mefhumu statik ve donuk bir araç sanmaları. Böyle düşünenleri çok değil, 500 yıl öncesine götürsek, oradaki Türklerle inanın anlaşamazlardı aynı dili kullandıkları halde! Dil statik bir yapı değildir. Bugün Türkçe sandığınız şeye 500 yıl önceki insanlar “bu başka bir dil” derlerdi! 500 yıl sonraki Türkçeye de siz “bu başka bir dil” diyeceksiniz. O nedenle boş işler bunlar, dili rahat bırakın, o kendi mecrasında akar. Zaten rahat bırakmasanız da akar!..

    "Arena" sözcüğünün yabancı görülüp de yerine "Stadyum" sözcüğünün dikte edilmesi komedi. Sanki Stadyum sözcüğü öz Türkçe.

    Ülkemizi yönetenler iyi bir fıkranın kahramanı olabilirler.




  • 
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.