Şimdi Ara

Osmanlı Neden Çöktü?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
74
Cevap
0
Favori
1.677
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
3 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Rus Çarı Deli Petro ( Onlarda büyük) 1700lerde Rusya'da modernleşme hareketine baslıyor. Sakal bırakmayı bile yasaklıyor. O dönemin Rus Yeniçerileri ( geleneksel askerler) ve gericileri ayaklanıyor. Hepsini Moskova'nın önünde kurdugu ufak ancak modern ordusu ile yeniyor ve ardından kesip biçiyor, adeta imha ediyor. Ve Rusya'dan yenilik karsıtı herkesi kanlı biçimde bastırıp sindiriyor.


    Ardından Petro'nun modernleştirdiği Rusya canımıza okuyor önümüzdeki yüzyıllarda.


    Bizde 1620lerde 2. Osman ülkenin gerilediğini farkediyor. Modernleşme hareketine baslamak istiyor. Bunun sonunda gerici ve artık bozulmuş Yeniçeriler ayaklanıyorlar padişahı boğuyorlar. 1826'da 2. Mahmud ( Gavur Sultan olarak anılır, sarığı kaldırıp fesi getiren kişidir aynı zamanda) Yeniçerileri imha edip modernleşmeyi baslatana kadar Rusya'nın 126 yıl gerisinde kalıyoruz ve bunun bedelini çok ağır ödüyoruz koca imparatorluk dagılıp gidiyor gericiler sindirilmediği için.


    Aynı süreç Japonya'da da yasanıyor. Meiji restorasyonu samuraylar direniyor ve direnenlerin hepsi öldürülüyor böylece Japonya aydınlanması ve ardından Japon imparatorluğu ortaya çıkıyor.


    Deli Petro devlet içerisindeki gericleri bozguna uğratıp modernleşmeyi çok sert biçimde uyguluyor, bizde ise genç Osman gericilere karsı kaybediyor ve canından oluyor. Sonuç ise ortada...




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Periah -- 30 Nisan 2024; 18:15:12 >







  • Bu konuda herkesin düşüncesi vardır ve oldukça tartışılan bir konudur.Osmanlı döneminde dahi devletin neden geri kaldığı üzerine tartışmalar yapılmıştır.Yani Osmanlının gerilediğini ve çöküşe doğru sürüklendiğini Osmanlı devlet adamları ve aydınları da görüyor ve gidişatı durdurabilmek için politikalar üretiyorlardı.Kısacası Osmanlının çökmesi Osmanlı devri insanları içinde bir sürpriz değildi.Bu nedenle bende konu hakkında düşüncelerimi belirtmek istiyorum.

     

    1)Osmanlı'nın çok geniş sınırlara sahip olması ve içerisinde çok sayıda farklı milletin,kültürün ve inanışın bulunması Osmanlı'nın çökmesinin temel nedenlerinden biri olmuştur.Zira geniş sınırlara sahip olan bir imparatorluğu imar etmek ve geliştirmek muazzam ölçüde bir maddi güce ve yetişmiş insan gücüne ihtiyaç duyar..Osmanlının çok zengin olduğu dönemleri olmuştur ama ne yazık ki bu dönemlerde Osmanlı bu maddi gücünü imparatorluğu imar etmek,bilim ve sanat üretmek;farklı milletleri,kültürleri ve inanışları 'Osmanlı milleti' potası içerisinde eritmek yerine topraklarını daha da genişletmek için kullanmıştır.Mesela yanılmıyorsam Yavuz Sultan Selim Osmanlı tarihinde Osmanlı hazinesini en üst seviyede dolduran ilk ve tek Padişahtır.Yavuz'un Osmanlı'ya miras olarak bıraktığı zenginlik o dönem Avrupası için görülmemiş bir zenginlikti fakat bu zenginlik oğlu Kanuni Sultan Süleyman döneminde İmparatorluğun sınırlarını genişletmek için harcanmıştır.Zaten tarihçilerin Osmanlının duraklama dönemini Kanuni Sultan Süleyman'ın vefat tarihinden başlatması bundan kaynaklanır.Zira Yavuzdan miras kalan hazine Kanuni döneminde imparatorluğun sınırlarını genişletmek için maddi kaynak olarak harcanmıştır.Halbuki bu zenginlik İmparatorluğun sınırlarını genişletmek yerine İmparatorluğu imar etmek,bilim ve sanatı geliştirmek için kullanılabilir,genişleyen imparatorluğu sağlam temeller üzerine oturtmak için harcanabilirdi...Zira o dönem Avrupa tam olarak bunu yapıyordu.Bir yandan Osmanlıya karşı savunma savaşları yaparken (Kanuni o dönem Avrupa'nın içinde istediği yere ordusunu götürebiliyordu) bir yandan da coğrafi keşiflerden gelen hazinelerle rönesans ve reform hareketlerine 'kaynak' bulmuş oluyorlardı...Osmanlı ise bu evreye ancak 1699 Karlofça anlaşmasından sonra geçiş yapabildi.Yani 1699'da İmparatorluğu genişletmek yerine var olan imparatorluk sınırlarını korumaya ve Avrupa karşısında geri kalan imparatorluğu tekrar eski ihtişamına geri döndürebilmek için reformlara başlama politikasına yöneliş oldu ama bu yöneliş elbette geç ve eksik oldu...Osmanlı bu yönelişi 1699 yılından itibaren değil de Yavuz döneminde başlatabilseydi muhtemelen tarih başka yazılırdı.

     

    2)1699'dan sonra imparatorluk tekrar toparlanabilir ve eskiyen devlet düzeni güncellenebilir,toplum yeni koşullara göre en baştan yaratılabilirdi ancak buna Osmanlı'nın Avrupa'ya yönelik 'üstünlük' fikri engel oldu.Osmanlılar 'müslüman' olarak her şeyin en doğrusuna ve en güzeline sahip oldukları inancıyla 'gavur' ve 'düşman' olan Avrupa'dan öğrenebilecekleri hiçbir şeyin olmadığına inandılar.Avrupa sadece askeri teknolojide Osmanlı'nın ilerisine geçmişti.Bu nedenle sadece askeri teknolojileri Osmanlıya getirilmesi yeterliydi.Avrupa'da yaşanan rönesans ve reformun yarattığı fikir akımlarının,sanattaki gelişmelerin hiçbir önemi yoktu.Çünkü müslümanlar olarak zaten bunların en mükemmeline sahiplerdi.Bu konularda bir gerileme yaşandıysa bunun çözümü 'gavur' ve 'düşman' Avrupa'ya yönelmek değil dini değerlere ve geleneklere sıkı sıkıya bağlanmaktan geçiyordu.Özellikle 17. ve 18.yüzyıl'da devletin geri kalmasının nedenlerinin incelendiği layihalarda bu düşüncenin egemen olduğu görülür...Bu 'kibir' psikolojisinden çıkılamaması ve objektif şekilde Dünya'yı okuyamama imparatorluğun çöküşünü hızlandırdı diyebiliriz.

     

    3)Tabi bu noktada Uzak Doğuda yaşanılan gelişmelerede değinmek gerekiyor zira ancak bu yapıldığı vakit Osmanlı'nın geri kalışını ve çöküşünü anlamak tam olarak mümkün olur düşüncesindeyim.Zira bizim ülkemizde modernleşme tarihi sadece Osmanlı ile sınırlı tutuluyor.Genel tarih anlayışı 'Avrupa' ve 'Osmanlı' ile ‘gavur’ ve ‘müslüman’ tarihi üzerine kurulduğu için bir bütün olarak modernleşme tarihini ve Doğulu ulusların Batı karşısında gerilemesini anlamak mümkün olmuyor.Halbuki Osmanlının içine düştüğü gerileme süreci sadece Osmanlı'ya özel bir durum değildi.Avrupa'da gelişen rönesans ve reform hareketleri,coğrafi keşifler vs sadece Osmanlı'yı değil bir bütün olarak tüm Doğu'yu olumsuz olarak etkilemişti.Bunun nedeni müslümanlarda ve Osmanlılarda yer alan Avrupa’ya karşı duyulan 'kibir' ve ‘üstünlük’ duygusunun bir bütün olarak tüm Doğu uluslarında egemen olmasıydı.Bu nedenle bu konuya biraz fazlaca değinmek zorundayım.Özet olacak şekilde Çin,Japonya ve Kore modernleşme tarihlerini anlatmaya çalışacağım.Tabii bu konuda başka bilgileri ve fikri olan varsa düşüncelerini paylaşırsa sevinirim.

     

    Önce Çin’den başlamak istiyorum.Çin'de hüküm süren Qing Hanedanlığı (1644-1911) yükselen Avrupa gücüne ve medeniyetine karşı kayıtsız kalmış ve Avrupalıları küçümsemiş,Çin medeniyetinin tüm Dünya'da ki en üstün medeniyet olduğuna inanmıştı.Bu nedenle Avrupa'dan gelen fikir akımlarına,rönesans ve reform hareketlerine karşı oldukça kayıtsız kalmışlardı.Bu durum Çin'in bir sömürgesi durumunda olan Kore'de de kendini göstermişti.Kore'de hüküm süren Joseon hanedanlığı Dünya üzerinde Çinden başka büyük bir medeniyetin olabileceğini düşünmemiş ve Çin dışındaki tüm ulusları 'barbar' olarak nitelendirmişlerdi.Japonya'da da iktidarı elinde tutan samuraylar ve Tokugawa şogunluğuda Batılıları 'barbar' olarak nitelendirmiş ve coğrafi yakınlıktan ötürü Dünya üzerinde tek medeniyet olarak Çin medeniyetini tanımışlardı...Ancak bu durum 1800'lerde değişmeye başlar.Çinde hüküm süren Qing hanedanlığı ülkesinde artan Avrupa malı 'ucuz' sanayi ürünleri nedeniyle ekonomisinin bozulmaya başladığını görür ve bundan rahatsızlık duymaya başlar.Özellikle Avrupalıların özelde İngilizlerin Afyon ticaretiyle Çin ekonomisini iyice soyduklarını ve afyon ile Çinlileri zehirlediklerini farkederler.Bunun üzerine Qing hanedanlığı Avrupalıların Çin içindeki etkinliklerini engellemek ister ve Avrupalılara karşı tavır alır.Buna en sert tepkiyi afyon ticaretinden büyük kazançlar elde eden İngiltere gösterir ve 1839-1842 yılları arasında I.Afyon savaşı patlak verir...Bu savaşta Qing Hanedanlığı büyük bir yenilgi alarak İngilizlerin tüm ticari isteklerini yani imtiyaz taleplerini kabul etmek zorunda kalır..Bu yenilgi Çin gücünün Uzak Doğu'da sarsılmasına neden olur.Avrupalılar adım adım Çin'in birçok bölümünü kendilerine özel ticari merkezler kurarak sömürmeye başlar.Bu duruma daha fazla tahammül gösteremeyen Çinliler 1856'da bir İngiliz ticaret gemisine saldırırlar.İngiltere bunu savaş nedeni sayarak Çin'e karşı askeri harekata girişir.Bu harekatta Fransa'da İngiltere'nin yanında yer alır ve tarihe II.Afyon savaşı olarak geçen 1856-1860 savaşı yaşanır.Bu savaşıda Avrupalı güçler kazanır ve Qing Hanedanlığı Avrupa üstünlüğünü tamamen kabullenmek zorunda kalır.

     

    Bu yenilgiler Qing Hanedanlığında Batılılaşma fikrinin ortaya çıkmasına neden olur ve özellikle İmparator Tongzhi döneminde Batılılaşma yönünde adımlar atılmaya başlanır.Ancak İmparator Tongzhi hem küçük yaşta tahtta çıkmasından dolayı hem de hükümdarlığı genel olarak naip olan annesi İmparatoriçe Cixi yönetimi altında geçtiği için modernleşme adımları başarılı olamaz.İktidarı fiilen eline almasından (1873) çok kısa bir süre sonra ölmesinden dolayı (1875) Batılılaşma hareketleri tamamen durur.İmparator Tongzhi'nin erken yaşta vefat etmesinde modernleşme karşıtı olan annesinin parmağının olup olmadığı bugün dahi tartışma konusudur.Ondan sonra İmparatoriçe Cixi imparatorluk üzerindeki gücünü arttırmak için yine çocuk yaşta olan Guangxu’yu tahtta geçirir ve Guangxu iktidarı fiilen aldığı 1889'a kadar Batılılaşma yönünde istenilen düzeyde adımlar atılamaz.Bu yönde adımlar ancak Kore üzerinde egemenlik için Japonya ile girişilen mücadelenin 1894 savaşıyla kaybedilmesiyle atılmaya başlanır.İmparator Guangxu 1898'de 'Yüz Gün Reformları' adını verdiği bir reform programı ile ülkesini Batılılaştırmak ister ancak İmparatoriçe Cixi ve Batılılaşma reformlarından rahatsız olan devlet yöneticileri'nin sert tepkisi ile karşılaşır.İmparator Cixi reformlardan rahatsız olan ordu içerisindeki generallerinde desteğini alarak 1899'da darbe yapar ve İmparator Guangxu'yu ikidardan uzaklaştırır ancak tahttan indirmez.Bunun yerine saraya hapseder ve onun adına İmparatorluğu yönetmeye başlar.Böylece İmparator Guangxu'nun 1898'de başlattığı 'Yüz Gün Reformları' adı verilen Batılılaşma hareketleri hazin bir şekilde son bulur.Hatta bu dönemde Çin'de Batı karşıtlığı öyle üst seviyeye ulaşmıştır ki 1899'da Boxer ayaklanması meydana gelir ve Çin'de yer alan Avrupalılara ait çok sayıda ticaret merkezi,Kızılhaç merkezi,Batılı okullar ve kiliseler saldırıların hedefi olur.Yüzlerce Avrupalı öldürülür.Bunun üzerine Avrupalılar kendi aralarında ortak bir askeri güç meydana getirerek Çin'e müdahale ederler ve Boxer ayaklanması 1901 yılında kanlı şekilde bastırılır.İsyan bastırılırken Qing İmparatorluğunun başkenti Pekin dahi işgal edilir ve ‘Yasak Şehir’ adı verilen,hanedan ailesinin yaşadığı yer Avrupalı güçlere ait askerlerce yağmalanır.Bu isyanın bastırılmasıyla beraber Avrupalılar Çin üzerindeki sömürgeci çıkarlarını pekiştirme imkanı bulur.İmparatoriçe Cixi ise ancak bu yenilgiden sonra Avrupa üstünlüğünü kabul ederek Batılılaşma reformlarına izin verir ama iş işten geçmiştir.1908'de kendisinin hemen ölümünden bir gün önce İmparator Guangxu'nun öldüğünü ilan eder ve yeni İmparator olarak o dönem 3 yaşında olan Puyi'yi tahtta geçirir.Kendisininde 1908'de ölümüye beraber Qing hanedanlığı büyük bir kargaşaya sürüklenir ve 1911 yılında Çin'in Wuchang bölgesinde yer alan Çinli aydın ve düşünür Sun Yat Sen’in fikirlerinden etkilenen  'Yeni Ordu'nun isyan etmesiyle beraber Qing hanedanlığının devrilmesine ve Çin Cumhuriyeti'nin ilan edilmesine yol açacak olan Xinhai devriminin başlamasına neden olacak olan olaylar dizisi başlamış olur.

     

    Yani Qing hanedanlığını çöküşe götüren İmparatoriçe Cixi'nin 'içi boş' kibri ve yeniliklere kapalı tutumu neden olmuştur dersek abartmış olmayız.Gerçi İmparatoriçe Cixi imparatorluğun geri kaldığının farkındaydı ve İmparatorlukta reformlar yapılmasına karşı değildi.İmparatoriçe Cixi’nin anladığı reform şekli Çin medeniyetinin temellerini oluşturan antik öğretilere özellikle Konfüçyüsçü öğretiye ve geleneklere sıkı sıkıya bağlı kalmak,hanedanın İmparatorluk üzerindeki gücünü pekiştirmek ve İmparatorluğu Konfüçyüsçü değerler üzerinde reform etmekti…Bu aşırı muhafazakar tutumu ve Avrupa’dan yayılan fikir akımlarına ve Dünya görüşlerine karşı ilgisizlik Qing hanedanlığının sonunu getiren unsurlardan biri olmuştur diyebiliriz.

     

    Halbuki aynı dönem Japonyasına baktığımızda bambaşka bir atmosferin yaşandığını görürüz.Japonya bir ada ülkesi olmasına ve Avrupa’ya uzak olmasına rağmen Batılılaşmanın ‘şart’ olduğunu idrak eden belkide ilk ve tek Doğulu devlet oldu.Bunda şüphesiz binlerce yıl komşusu olduğu ve medeniyetin beşiği olarak değerlendirdiği Çin’in 19.yüzyılda Avrupalı ‘barbarlarca’ sömürgeleştirilmesinin yarattığı şok etkisi vardı.Özellikle Batılılar özelde Amerikalılar Çin’den sonra Japonya’yı da dış ticarete açmak istemişler ve bir Amerikalı Amiral komutasındaki küçük bir Amerikan deniz filosunu 1854’te Japonya’ya göndermişlerdi.Japonya’ya gelen Amerikan deniz filosunun başında Amiral Perry adında oldukça uzlaşmaz ve küstah birisi vardı.Amiral Perry Japonlara limanlarını Amerikan ticaret gemilerine açmalarını ve Amerika ile ticaret anlaşması imzalamalarını resmen dikte etmiştir.Eğer bu talepleri yerine getirilmez ise Amerika’ya karşı düşmanlık beslediklerini değerlendireceğini ve Japon limanlarına saldıracağını tehditinde bulunmuştur.O dönem Japonya’yı yöneten Tokugawa Şogunu Iesada, Qing hanedanlığının bile Avrupalılar karşısında direnemediğini göz önüne alarak Amiral Perry ile uzlaşmaya yanaştı ve Japonlar için oldukça adil olmayan Kanagava ticaret anlaşmasını imzalamaya mecbur kaldı.Ancak o dönem Japon İmparatoru olan Komei bu anlaşmaya şiddetle karşı çıktı ve Batılılara karşı mücadele edilmesi gerektiğini savundu.Bu gelişmeler Japonyanın iç dinamiklerini geriye dönülmez şekilde etkiledi ve değiştirdi.

     

    Tokugawa Şogununun Amerikalılarla adil olmayan bir ticaret anlaşması imzalaması ve Japon limanlarını Batılılara açması Tokugawa şogunluğuna boyun eğen ancak ona karşı ayaklanmak için fırsat kollayan diğer Japon derebeylerini kışkırttı ve Tokugawa şogunluğuna karşı kuvvetli bir muhalefetin oluşmasına neden oldu.Bu Japon derebeyleri arasında ülkenin içine düştüğü bu zor durumdan ancak İmparatorun yönetimi doğrudan ele almasıyla kurtulacağı inancını pekiştirdi ve İmparatoru tekrar yönetime getirme konusunda harekete geçirdi.Bunun sonucunda Japonya’da Tokugawa şogunluğuna karşı Japon derebebeylerinin ‘İmparatorluk’ adına başlattığı bir iç savaş yaşanmaya başlandı.

     

    Tokugawa Şogunluğu iç savaş boyunca İmparatorluk adına ayaklanan Japon derebeylerine karşı bazen zafer kazandı bazense yenilgi yaşadı ancak iç savaşın kaderini Boshin savaşının sonucu belirledi.Bu savaşı Tokugawa şogunluğu kaybetti ve son Tokugawa şogunu Yoshinobu yenilgiyi kabul etti.Gerçi Tokugawa şogunluğunun hala daha savaşa devam edecek gücü vardı ancak Şogun Yoshinobu Japonya’nın etrafında aleyhine olacak şekilde gelişen ve güçlenen Avrupalılara karşı daha fazla kardeş kanının dökülmesinin Japonya’nın menfaatine olmayacağını ilan ederek şogunluktan çekildi.Böylece Japonya’da yüzyıllardır devam eden şogunluk yönetimi sona ermiş ve tüm güç İmparatorluk ailesine geçmiş oldu.İmparator Komei’nin 1867’de ölmesiyle yerine geçen oğlu Mutsuhito (Meiji) Yoshinobu’ya bir jest olarak ülkenin başkentini Tokugawa klanının yönetim merkezi olan Edo’ya (Tokyo) taşıdı ve Tokugawa klanına ait birçok kişiyi imparatorluk hizmetinde görevlendirdi.

     

    İmparator Meiji gerçek anlamda gücü eline aldıktan sonra karşısında Batılılaşma ve geleneksel yapıyı korumak şeklinde iki yol belirdi.İmparator Meijinin ve destekçilerinin tercihi ise ülkeyi hızlı şekilde Batılılaştırmaktan yana oldu ve 1869-1889 yılları arasını kaplayacak ‘Meiji Restorasyon’ dönemi başladı.Onların inancı Avrupalı güçleri ancak Batılılaşarak yani onların değerlerini Japon kültürüne entegre ederek ve onlara karşı kullanarak durdurulabileceği yönündeydi.Qing hanedanlığı geleneksel yapısını korumaya çalıştığı halde Avrupalıları durduramadığına göre kendilerininde geleneksel düşünce yapılarını ve kurumlarını korumalarının bir anlamı yoktu.Zira bu düşünce başarısız olmuştu.Ancak bu durum Japonya içindeki muhafazakar samuray ve Japon derebeylerini rahatsız etti.Bunun sonucunda İmparatorluk sarayına karşı Japonya içinde irili-ufaklı birçok samuray ve derebeyi isyanı patlak verdi ancak bu isyanlar yeni kurulan ve Prusya (Alman) askeri ekolüne göre eğitilen ve donatılan yeni İmpartorluk ordusu tarafından kolayca bastırıldı.Tabii bunda Japonların İmparator’a kayıtsız şartsız itaat etme kültürlerininde etkisi büyüktü.

     

    Meiji restorasyonu döneminde ülke genelinde hızlı bir sanayileşme hamlesi başladı ve Avrupa’dan çok sayıda iş adamı ve şirket ilk yıllarda Japonya’nın aleyhine olacak şekilde yapılan ticari anlaşmalarla Japonya’ya getirildi.Bu iş adamları ve şirketler Japonya’da ağır sanayinin kurulmasını sağladı ve bu iş adamları ile şirketlerin/fabrikaların içlerine becerikli Japonlar yerleştirildi ve bu Japonların sanayileşme ve şirketleşme konusunda tecrübe kazanmaları sağlandı.Aynı zamanda Amerika ve Avrupa’ya çok sayıda Japon öğrenci gönderildi ve yine Amerika ve Avrupa’dan çok sayıda profesör yüksek maaşlarla Japonya’ya çağrıldı.Amerikadan ve Avrupadan gelen bu eğitilmiş insan gücü Japonya’nın ilkokul,lise ve üniversite eğitim kurumlarını kurmada Japonlara yardımcı oldu.Amerika ve Avrupa’da okutulan müfredatlar incelendi ve Japonya’da yeni kurulan bu okullarda ve üniversitelerde Japonya’ya özgü olacak şekilde düzenlenerek okutulması sağlandı.Avrupa’nın edebiyat birikimine de ilgi duyuldu ve çok sayıda Batılı edebi eser Japoncaya çevrildi.Avrupa’da ki gazeteler ve dergilerde Japonya’da ortaya çıkmaya başladı ve ilk gazeteler basılmaya başlandı.Telgraf ve tren yollarının yapımına hız verilerek İmparatorluk sarayının tüm ülkeye egemen olması sağlandı.Okullarda batılı tarzda okul üniformalarının giyilmesi kabul edildi ve devlet memuriyetleri ile orduda Batılı tarzda elbiselerin giyilmesi zorunlu hale getirildi.Bunun yanında Avrupa’da yaygın olan tiyatro ve opera gibi sanat dallarınında Japonya’da olması için Avrupa’dan tiyatro ve opera grupları ülkeye getirildi ve Japon öğrencilerin bu sanat dallarına yönelmesi sağlandı. Zamanla Japonlar kendi tiyatrolarını ve operalarını da kurmaya başladı.Tüm bunlar yaşanırken geleneksel Japon sanat aktivitelerinde de gelişme ve serpilme gösterdi.Hatta 1889’da Meiji Restorasyonu sona erdiğinde Batılılaşmaya karşı kuvvetli bir muhafazakar tepki Japonya’da kendini gösterdi ancak bu muhafazakarlaşma eğilimi Batılılaşmayı tümden reddetmek yerine Batılı değerler içerisinde geleneksel Japon kültürünü eritme yönünde oldu.Hatta o dönem Japonya’da yaygın olan slogan yanılmıyorsam ‘Ev,aile ve arkadaşlar içinde Japon kültüründen ve ruhundan taviz verme;okul,iş,ordu ve devlet yönetiminde Batılı anlayışta ol’ şeklindeydi.Günümüzde dahi bu anlayışın Japon toplumunda egemen olduğunu görmek mümkündür.

     

    Meiji restorasyonu Japonya’yı 20 yıl gibi kısa bir sürede feodal-çiftçi bir ülke olmaktan çıkarıp tam anlamıyla sanayileşen ve modernleşen bir devlet haline getirdi.Öyle ki bu değişen Japonya 1894’te Kore’de Çin ile egemenlik mücadelesine girişmiş ve Çini yenerek Kore’yi ‘vassal’ ülkesi haline getirmeyi başarmıştır.Yine bu süreç içerisinde yani Japonya güçlendikçe ve Batılılaştıkça Batılılarla imzalanan ve Batılılara tanınan kapitülasyonlarda tek tek ortadan kaldırılmış ve Avrupalı devletlerle daha eşit şartlar altında karşılıklı ticaret anlaşmaları imzalanır olmuştur.Özellikle 1905 yılında Çin’in Mançurya eyaleti için Rusya ile girişilen mücadelede Japonların zafer kazanması Japonya’yı tartışmasız şekilde Avrupalı devletler seviyesine çıkarmıştır.Hatta bu zafer Osmanlı’da da büyük bir memnuniyetle karşılanmış ancak Rusya’nın tepkisinden çekinildiği için ‘resmi’ kutlamalar yapılamamıştır.Buna rağmen Japonya’nın kısa süre içerisinde Batılılaşması,modernleşmesi ve Batılı güçler seviyesine çıkması Osmanlı aydınlarının,askerlerinin ve devlet adamlarının da dikkatini çekmiştir.Hatta bu Japon başarısı Rusya içindeki modernleşme ve meşrutiyet taraftarı Rus devrimcilerinde dikkatini çekmişti.

     

    Son olarak Meiji Restorasyonu sırasında Japonlar kara ordularını yani İmparatorluk ordusunu Prusya (Alman) ekolüne ve donanmalarını ise İngiliz donanması ekolüne göre kurmuşlardır.İlk Japon anayasası ve kanunları ise genellikle Prusya (Alman) anayasası temel alınarak hazırlanmış ve yayınlanmıştır.Ancak Meiji anayasasının en dikkat çekici yanı anayasada yer alan ‘Meiji’ andı bölümüdür.Bu bölümde restorasyonun amacı şöyle ifade edilir;’Geçmişin elim adetleri kaldırılacak ve doğanın adil kanunlarına uygun olarak her şey yeniden düzenlenecek’.Sadece bu ifade bile Meiji Restorasyonunun ruhunu açıklamada yeterlidir diye düşünüyorum.

     

    Kore’ye dönecek olursak Kore’de 1392-1910 yılları arasında Joseon hanedalığı hüküm sürmüştü.Joseon Krallığı kendisinden önceki diğer Kore krallıkları gibi tamamen Çin etkisinde kalan bir krallıktı.Ayrıca bu krallık Konfüçyüsçü değerler ve öğreti üzerine inşa edilmişti.Konfüçyüsçü öğreti özünde mükemmel devlet düzenini ve toplum yapısını kurmayı başardığını ileri sürerek her türlü farklı düşünceye kapalıydı.Ayrıca bu öğreti toplumu kesin hatlarıyla asiller,tüccarlar,köylüler ve köleler şeklinde ayırmıştı.Bu öğretiyi savunanların görüşüne göre Konfüçyüsçü düşünceden kopmak ya da yerine yeni bir sistem getirmek devletin,ordunun ve toplumun temellerini sarsmak anlamına geliyordu.Bu nedenle Joseon hanedanlığı içinde Konfüçyüsçü öğretiye ters fikir akımlarının yer almasına asla izin verilmezdi.Bu açıdan Joseon hanedanlığı günümüzdeki K.Kore’ye benzetebiliriz.Joseon Krallığına hiçbir yabancı sokulmadığı gibi hiçbir Kore vatandaşı’nın da ülke dışına çıkmasına izin dahi verilmiyordu.Yine Joseon krallığının içine Çinden gelecek eserler,sanat ve fikir akımları haricinde başka ülkelerin eserlerinin,sanatlarının ve fikir akımlarının girmesinede izin verilmiyordu.Bu katı tutum Joseon Krallığının çevresini ve değişen Dünya’yı tanımasına engel olmuştur diyebiliriz.

     

    Öte yandan Joseon Krallığıda tıpkı Qing ve Japonya’da olduğu gibi Batılı güçler tarafından dışarıya açılmaya zorlandı.Joseon Krallığını Batıya açmaya zorlayan ilk Batılı güç ise Fransa oldu.1863’te küçük yaşta tahtta çıkan Kral Gojong yerine ülkeyi babası Daewongun ‘naip’ olarak idare etmeye başlamıştı.Bu dönemde Joseon Krallığı içine Çin üzerinden Avrupalı Katolik misyoneler sızmış ve ‘gizlice’ hrıstiyanlığı yaymaya başlamışlardı.Bu durum Konfüçyüsçü öğretiyi sarsmaktaydı.Bunun nedeni Konfüçyüsçü öğretinin az öncede bahsettiğim üzere toplumu sınıflara göre düzenlemesi ve daha alt sınıfta olan insanlar için daha iyi bir yaşam fırsatı sunmamasıydı.Bu durum alt sınıf insanlar arasında hrıstiyanlığın yayılmasını kolaylaştırıyordu.Toplum içinde Konfüçyüsçü öğretiye ters bir topluluğun meydana geliyor olması Konfüçyüsçü alimleri ve asilleri ciddi oranda rahatsız ediyor ve bu durumun kendilerine tanınan ayrıcalıkların ortadan kaldırılmasına yol açacağından çekiniyorlardı.Bunun sonucunda ‘Naip’ Daewongun Joseon’a gizlice giren Avrupalı katolik misyonerlere ve hrıstiyanlığı kabul eden Korelilere karşı şiddet eylemlerine başladı.Yakalanan Avrupalı misyoneler ve hrıstiyan Koreliler idam edilmeye hatta hrıstiyanlığı kabul ettiği düşünülen köyler toptan yakılmaya ve içindekiler öldürülmeye başlandı.Bunun sonucunda Fransa Joseon’da öldürülen Avrupalı misyonerlerin intikamını almak için Kore’ye asker gönderdi ancak Fransız ordusu Kore’de başarılı olamadı ve geri çekildi.Böylece Batılıların Joseon’a ilk giriş denemeleri başarısız oldu.Daha sonra 1871’de ABD’ye ait bir donanma filosu Amiral Sherman yönetiminde Joseon’u dışarıya açmaya zorladı hatta bir dizi sıcak çatışmalar bile meydana geldi ancak Joseon Krallığı Amerikan donanmasının zorlamasına rağmen dışarıya açılmayı kabul etmedi.Amerikalılarda Kore’ye asker çıkarmayı çıkarlarına uygun bulmayarak Joseon’u kendi halinde bıraktılar.Böylece Joseon Krallığı bir süre daha içine kapanık kalmayı başardı.

     

     

    Bu arada biraz Joseon Krallığı içindeki siyasi atmosferede değinmek gerekiyor.Zira buna değinmeden Kore modernleşmesini anlamak pek mümkün olacağını düşünmüyorum.Önceden de bahsettiğim üzere ülkeyi ‘naip’ ünvanıyla Daewongun yönetiyordu.Naip Daewongun’un en önemli özelliği ise katı bir Konfüçyüsçü olmasıydı.Bu nedenle Krallığın geri kalmasının nedeni olarak Konfüçyüsçü öğretinin ve değerlerin yozlaştırılmasında görüyordu.Bunun çaresi olarakta Krallıkta Konfüçyüsçü değerler çerçevesinde reformlar yapılmasında görüyordu.Tıpkı Qing İmparatoriçesi Cixi gibi..Öte yandan ise Konfüçyüsçü öğreti dışında herhangi bir ‘yabancı’ fikir akımının,düşüncenin krallığa sızmasına tahammül göstermiyordu.Zaten naipliği süresince Avrupalı misyonerlere ve misyonerlerin etkisiyle hrıstiyan olan Korelilere yönelik şiddet eylemleri başlatmasının altında yatan neden buydu.Ona göre krallık ve toplum dışarıya tamamen kendisini kapatarak kendisini savunabilirdi.

     

    Öte yandan öğlu Kral Gojogn ile evli Kraliçe Min Japonya’da ki Meiji restorasyonundan etkilenerek Joseon Krallığının kurtuluşunu ve varlığını sürdürmesini dışarıya açılmakta görüyordu. Bu nedenle kayınbabası naip Daewongun ile siyasi bir rekabete girişmek zorunda kaldı ve bu rekabeti kazandı.1873’te Kraliçe Min ve destekçileri Kral Gojong’un artık yetişkin bir Kral olduğunu ileri sürerek Daewongun ‘naiplik’ yetkisini elinden aldılar ve saraydan gönderdiler.Kral Gojong ise karakter bakımından zayıf olmasından ötürü Krallığın asıl yöneticisi Kraliçe Min oldu.

     

    Bu dönemde ise Joseon Krallığını dışarıya açan asıl güç ise Meiji restorasyonu ile Batılılaşmaya başlayan Japonya oldu.1874’te bu sefer Japonya’ya ait donanma gemileri Kore’ye geldiler ve Kore limanlarının Japon ticaret gemilerine açılmasını talep ettiler.Joseon Krallığının bu talebi kabul etmemesi üzerine Japonlar Kore limanlarına saldırmış ve Kore’ye ait birkaç adaya asker çıkarmışlardır.Bunun üzerine Joseon Krallığının hamisi olan Qing Hanedanlığı Batılılarla başı zaten dertte olmasından ötürü bir de Japonya ile uğraşmak istemediği için Joseon Hanedanlığından Japonlarla anlaşmasını istemiş ve bunun üzerine Japonya’nın lehine olacak olan Gaghwa Adası anlaşması 1876’da imzalanmıştır.Böylece Joseon Krallığı yüzlerce yıl sonra Japonya tarafından dışarıya açılmış oluyordu.

     

    Joseon Krallığı Japonya’nın baskısıyla dışarıya açılmaya başlamasıyla beraber Krallık içerisinde Japonların nüfuzu artmaya başladı.Bu konuda ise kendilerine saraydan gönderilen eski ‘naip’ Daewongun ve takipçilerine destek veriyordu.Kraliçe Min ise Krallık içerisinde Japon nüfuzunu dengelemek amacıyla Krallığa Batılı güçlerin gelmesi yönünde politika takip ediyordu.Böylece Joseon Krallığının Japonyanın zorlamasıyla beraber dışarıya açılmasının ardından 1882’de Amerika,Almanya ve İngiltere ile;1884’te İtalya ve Rusya ile ve en son olarak 1886’da Fransa ile Joseon Krallığı çeşitli anlaşmalar yaparak Kore Avrupalı güçlere açılmış oldu.Joseon Krallığının Avrupalı bu güçlerle anlaşmalar yapması ve Kore içerisinde etkinliklerini arttırmalarına izin vermesinin altında yatan nedenlerden biri az öncede bahsettiğim üzere Japonya’nın Kore içerisindeki nüfuzunu kırmak ve Japonya’yı Batılı güçlerle karşı karşıya getirerek varlığını koruyabilmek politikasıydı..Kısacası Osmanlı’nın çok önceden benimsediği ‘denge politikası’ sisteminin bir benzerini kurmak istemişlerdi diyebiliriz.Özellikle Kraliçe Min Japonya’nın Kore üzerindeki emellerini engellemek için Rusya’nın Kore’de daha fazla nüfuz kazanmasını savunuyor ve bu yönde devlet politikasını etkilemeye çalışıyordu.

     

    1884 yılında ise Japon yanlısı (Eski naip Daewongunda desteğiyle) Koreli bir grup Joseon hükümetini darbeyle indirerek yerine Japon yanlısı bir hükümet kurmak amacıyla darbe girişiminde bulundu ancak bu darbe girişimi Qing hanedanlığının Kore’ye asker göndermesiyle bastırıldı ve bu esnada bir düzine Japon elçiliğinde görevli olan muhafızda öldürüldü.Kral Gojong ise Çin’e sığındı ve ülke yönetimi neredeyse tamamen Kraliçe Min’e geçti.Qing Hanedanlığının bu müdahalesi ve Japon muhafızların öldürülmesi Qing hanedanlığını ve Japonya’yı karşı karşıya getirsede taraflar 1885 yılında anlaşmaya vararak savaşı önledi.Bu anlaşmaya göre her iki tarafta Kore üzerinde karşılıklı olarak müdahale etme haklarından vazgeçecek ve Kore’de yaşanılan herhangi bir karışıklık durumunda asker gönderilmesi gerekiyorsa taraflar bu konuda birbirlerine bilgi vereceklerdi.Ancak 1894’te Kore’de Donghak adı verilen köyde büyük bir köylü ayaklanmasının çıkmasıyla durum gerginleşti.Joseon kuvvetleri bu isyanı bastırmakta başarısız olunca Joseon Kralı Gojong krallığın hamisi konumunda ki Qing hanedanlığından askeri yardım talebinde bulundu.Qing hanedanlığı ise Japonya’ya bilgi vermeden Kore’ye asker gönderdi.Japonya bu durumu 1885’te yapılan anlaşmaya aykırı olduğunu ilan ederek kendileride Kore’ye asker gönderdi ve kısa süre içerisinde Qing ve Japon birlikleri Kore toprakları üzerinde savaşa başladı.Bu savaş 1895’te Japonya’nın zaferiyle sonuçlandı ve Qing hanedanlığı ile yapılan Shimoneseki anlaşmasıyla Joseon Krallığı Qing hanedanlığının vassal devleti statüsünden çıkarak bağımsız oldu.Böylece Japonya Joseon Krallığı üzerinde daha fazla nüfuz ve güç elde etmeyi başardı.

     

    Japonlar,Kore üzerindeki egemenliklerini daha da güçlendirmek ve pekiştirmek için kendilerini engelleme yönünde politika takip eden Kraliçe Min’i ortadan kaldırmaya karar verdiler.Bu konuda eski naip Daewongun’da desteğini aldılar.Gerçi bu destek iddiası günümüzde Koreli tarihçiler arasında tartışma konusu olmaya devam eder.Bunun sonucunda Japonlar Seulde bulunan ve Japonlar tarafından eğitilen Kore ordusunun bir alayı olan Hullyeondae alayının katılımıyla Kraliçe Min’in bulunduğu sarayı bastılar.Baskın esnasında sarayda bulunn çok sayıda cariye ve kadın hizmetkar Kraliçe Min oldukları düşüncesiyle öldürüldü.Sonunda Kraliçe Min yakalandı ve o da öldürüldü.Böylece Joseon Krallığı içerisinde Japonya’ya direnebilecek siyasi bir güç ve odak kalmadı.Kraliçe Min’in öldürülmesi uluslararası siyasette büyük yankı getirdi.Naip Daewongun suikastten sorumlu tutulmak istensede ortada somut hiçbir delil bulunmadığı için ya da deliller ortadan kaldırıldığı için suikastten sorumlu tutulamadı.Ancak Kraliçe Min’in öldürülmesi halk nezdinde gözden düşmesine neden oldu ve 1898’de siyasetten uzaklamış şekilde eceliye öldü.Japonya ise suikastın sorumluluğunun altında ezildiği için suikastta karışan Japonyanın Kore büyükelçisi Miura Goro ve suikastta karışan Japonların yargılanması sözünü verdi ama tahmin edileceği üzere ne Miura Goro ne de bu subayların hiçbiri ciddi ölçüde ceza almadı.Kral Gojong ise Rus büyükelçiliğine sığındı ve 1896’ya kadar Krallığı bu elçilikte sığınmış vaziyette yönetmek zorunda kaldı.

     

    Kraliçe Min’in ortadan kaldırılmasıyla beraber Kore’de ki tüm modernleşme girişimlerinin başına Japonlar geçmeye başladı.Bunun sonucunda Kral Gojong ülkesini Japon boyundurluğundan kurtarabilme umuduyla 1897’de Joseon Krallığını ‘Kore İmparatorluğu’ olarak değiştirdi.Böylece ülkesini Japon İmparatorluğuna denk bir seviyeye çıkardığına inanıyordu.Dolayısıyla kendisine İmparator ünvanı vererek hem Qing hem de Japon İmparatoru ile aynı seviyeye yükseldiği mesajını uluslararası siyasete vermek amacındaydı.Zira bu durum Kore tarihinde bir ilkti.Kral Gojong’a kadar hiçbir Kore Kralı kendisine ‘İmparator’ ünvanı vermemiş ve ülkesini Çin gibi büyük güçlerin seviyesine çıkartmamıştı.Kral Gojong hem ülkesini hem de kendisini İmparatorluk seviyesine yükselterek olumsuz gidişatı değiştirebileceğini umdu ama bunda ne kadar başarılı olduğu tartışılır.

     

    Yine bu dönemde İmparator Gojong ülkesinde ‘Gwangmu  reformları’ adı verilen bir reform sürecini başlattı.Bu reform süreci büyük ölçüde Meiji Restorasyonundan esintiler taşıyordu.Bu reform hareketi ile Kore’de ki Konfüçyüsçü öğreti büyük ölçüde tasfiye edildi,Batılı tarzda kıyafetlerin giyilmesi kabul edildi,kölelik yasaklandı,Konfüçyüsçü öğretinin yerleştirdiği sınıflaşma ortadan kaldırıldı,Kral Sejong tarafından icat edilen Kore alfabesi ‘resmi’ alfabe olarak kabul edildi ve Çin harfleri terk edildi,İmparatorluk yönetimi Batılı devletler özellikle Japonya örnek alınarak yeni baştan düzenlendi,ordu ve donanma Batılı ordu ve donanmalar örnek alınarak yeni baştan kurulmaya başlandı,Batı tarzı eğitim veren okulların ve üniversitelerin açılması hedeflendi,basın ve yayında Batılı ülkeler örnek alındı vs… Ancak Gwangmu reformu her ne kadar Batılılaşmayı hedef almışsada bu reformların genel olarak danışmanları ve yöneticileri Japonlar oldu.Kısacası Gwangmu reformlarını ülkede yöneten güç Japonya olmuştur diyebiliriz.. Gwangmu reformları 1897-1907 yılları arasında 10 yıl sürdü.

     

    Son olarak bu reformlar esnasında bölgede büyük bir savaşın meydana geldiğini belirtmek gerekiyor.1905 yılında Japonya ve Rusya,Çin’in Mançurya bölgesi içinde savaşa girdiler.Bu savaşı Japonya’nın kazanmasıyla beraber Japonya Mançurya bölgesine girdiği gibi Kore üzerindeki nüfuzunu iyice pekiştirdi.1895’te Çinlileri yenen ardından 1905’te Rusları yenen Japonya,Kore’yi Japonya’ya ilhak etmek için önünde hiçbir engelin kalmadığını görerek,Kore’yi vassal devlet statüsünden çıkararak tamamen ilhak etmeye karar verdiler.İmparator Gojong bu duruma direnince 1907’de Japonlar tarafından tahttan indirildi ve yerine oğlu Sunjong çıkartıldı.İmparator Sunjong ise artan Japon baskılarına dayanamayarak 1910 yılında Kore’nin Japonya’ya ilhak edilmesini onaylayan anlamaşmayı kabul etmek zorunda kaldı ve Kore İmparatorluğu yıkıldı.

     

    4)Uzak Doğu’da ki modernleşme hareketlerine bakıldığı vakit benzer tepkilerin,olayların ve gelişmelerinde Osmanlı’da yaşandığını rahatlıkla görebiliriz.Osmanlı’da önceden de bahsettiğim üzere uzun bir süre Avrupa’nın üstünlük kazandığını kabul etmedi ve tıpkı Qing ve Joseon hanedanlıkları gibi uzun bir süre geri kalmışlığı ‘geleneklerden’ ve ‘inanıştan’ kopmaya bağladı ve çareyi ‘geleneklere’ ve ‘inanışa’ sıkı sıkıya bağlanmakta gördü.1699 Karlofça anlaşmasıyla beraber ilk defa Avrupa’nın askeri alanda üstünlüğü kabul edildi ama diğer alanlarda da yani fikir,düşünce,sanat ve bilim üstünlüğününde kaybedildiği tüm 18.yüzyıl boyunca kabullenilemedi. 19.yüzyıla gelindiğine II.Mahmut ve Sultan Abdülmecid dönemlerinde Batılılaşma hareketleri güç kazansada bu hareketler hiçbir zaman Meiji Restorasyonun sağladığı büyük dönüşümü sağlayamadı zira bu hareketler ‘eski’ ve ‘yeni’ kurumları,’geleneksel’ ve ‘yeni’ kültür akımlarını aynı anda yürütmeyi hedefledi.Meiji Restorasyonunda ki gibi İmparatorluğu geri bırakan düşünceler,kurumlar ve gelenekler tasfiye edilmesi ve Avrupa’dan alınan kültürel,sanat,fikir akımları ile Osmanlı kültürü kaynaştırılamadı zira tüm modernleşme girişimlerine rağmen Avrupa’nın kültürel,sanat,fikir akımları bakımından çok ileriye gittiği gerçeği bir türlü kabul edilemedi.İşin daha olumsuz yanı ise 1876-1908 yılları arasında İmparatorluk II.Abdülhamid’in istibdatı altında yönetilmesi oldu.Qing İmparatoriçesi Cixi kadar olmasada II.Abdülhamid’in katı monarşi yanlısı tutumu ve kurtuluşu ümmetçilikte görmesi Osmanlı’nın Japonya’da yaşanılan Meiji Restorasyonu gibi bir modernleşme mucizesini yaşamasına mani oldu.Benzer durum Çarlık Rusyasında da yaşandı.Zaten bu nedenle 1905’te daha yeni Batılılaşan Japonlara karşı savaşı kaybetmişlerdi.

     

    5)Kısacası Osmanlıda tıpkı diğer Doğulu devletler olan Qing ve Joseon hanedanlıkları gibi Avrupa’nın coğrafi keşifler ve bu keşiflerin getirdiği zenginliklerle rönesans ve reform hareketlerini gerçekleştirdiğini;kültürel,sanat ve bilim alanında geleneksel yapılarını kırarak daha ileri gittikleri gerçeğini 'üstünlük' duygusundan dolayı göremedi.Bu 'üstünlük' duygusu Avrupa’ya karşı 19.yüzyıla kadar devam etti.Bu nedenle modernleşme hareketleri Avrupa ile komşu olmasına rağmen istenilen düzeyde büyük bir dönüşümü sağlayamadı.Bunun sonucunda da 20.yüzyılın başlarında çöktü.Tıpkı 1910,1911 ve 1917’de yıkılan Kore,Qing ve Çarlık İmparatorlukları gibi 1918’de Mondros ateşkesiyle çöktü ve 1922’de tamamen yıkıldı.Tabii bu süreçte Osmanlı sınırları içerisinde birbirinden farklı milletlerin ve inanışların olmasıda İmparatorluk içinde ortak bir 'milli ruhun' oluşmasını engelledi ve azınlıkların zaman içerisinde İmparatorluktan kopmasına neden oldu.Bu da Osmanlıyı zayıflatan ve çöküşe götüren önemli noktalardan biriydi. 

  • Adatürgh yüsünden dedeğmizhin mezzar daşhını ohuyamıyoh sen ne annadıyon tosdum?



    Osmanlı Neden Çöktü?
  • O gerekli hareketlerin bir kısmını Osmanlı da yapıyor 2. Mahmut zamanında yapıyor da çok geç kalıyor. Asıl Kanuni zamanında bile emareler vardı.


    O zaman bile belliydi farkın açılacağı ama tabi işte vizyon meselesi. Kanuniyi falan iyi uyutmuşlar zamanında. Kanuni bütün stratejisini Hristiyan birliğini parçalamak üzerine kurdu. Bu bir yere kadar etkili oldu ama sonra zaten batıda 2 tane büyük devlet peydah olunca (Avusturya-Macaristan ve Rusya) bütün imparatorluk cortladı. Takke düştü kel gözüktü. E doğuda İran'a da dişini geçiremedin zaten.


    Tarihte Rusya'nın bizi ezdiği kadar hiçbir büyük devlet bir büyük devleti bu kadar ezmemiştir. En son Rus ordusu İstanbul'a kadar girince İngilizlere yalvardık gel götümüzü kurtar diye.


    Bir de Osmanlı Batı'nın gelişmesinden olumsuz anlamda etkilenecek ilk ülke coğrafi konumu itibariyle. Ümit burnunun kesfi, batı ile sınır komşusu olması falan...


    Doğudaki Japonya'nın falan daha fazla zamanı vardı bize göre...





  • Alıntı

    metni:
    O dönemin Rus Yeniçeriler ( geleneksel askerler) ve gericleri ayaklanıyor.


    İsimleri Streltsiy*. Merak eden araştırabilir. Gerçekten birçok açıdan Osmanlı'daki Yeniçerilerin - Rusya'daki - muadilleridir.



    Osmanlı Neden Çöktü?


    Russie 1698 Révolte des Streltsy :Maquetland.com:: Le monde de la maquette

    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >




  • mechatengu kullanıcısına yanıt

    Doğru Japonya tanrının unuttuğu bir adaydı fakat biz Avrupa'nın burnunun dibindeydik. Ne gelişme olsa ilk yüzleşen geleneksel ulus biz oluyorduk, dolayısıyla en hızlı modernleşmesi gereken ülke bizdik daha doğrusu Rusya bizden önce davrandı ve en buyuk zararı verdi bize.


    1800lerde Osmanlı'nın yasamasının tek nedeni Avrupa' daki güç dengeleri idi yoksa devlet gercekten kötü durumdaydı.


    2. Mahmut gercek bir hükümdarı ve gercekten devletin en çok ihtiyaç duyduğu reformları yaptı ancak zamanımız kalmamıştı, dolayısıyla yetmedi - yetişmedi... 2 Mahmut çok düzgün bir padişah baska bir devirde gelseydi adı Fatih ile Yavuz ile vb anılabilirdi ancak halihazırda oldugu yerde kendiliğinden çökmek üzere olan bir devletin basına geldi ve Osmanlının ömrünü 80 yıl uzattı.


    Onun reformları Atatürk dönemi dönüşümünü temellerini attı, keşke daha erken basarabilseydik reformu.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Periah -- 30 Nisan 2024; 18:20:14 >




  • troller yüzünden

  • II. Mahmut yeniçerileri kaldırdığı için Kavalalı Mehmed Ali Paşa bizi yendi modernleşme felan yok sadece şekilcilik var, Osmanlının çökmesinin nedeni azıklıklardır sen devlet yönetimi olarak Türk'ü dışlarsan olacağı o..

  • Bu kadar büyük çoğrafyayı farklı milletlerden oluşan yerleri yönetmek kolay değil aynı şekilde Sovyetlerde dağıldı. Amerikada eyaletler bile bağımsızlık istiyor sen düşün.

  • DHTech D kullanıcısına yanıt

    Hiçbirşey anlamıyorsun.


    2. Mahmud döneminde Osmanlı gercek anlamda yıkılmak üzereydi. Devlet diye birşey yoktu. Tüm ülke basıbozuk ayanlar tarafından bölüşülmüş, Rusya kuzeyde kendince takılıyor İstanbul'u bugun mu alsam yarın mı alsam diyordu karsısında duracak hiçbir sey yoktu.


    10 bin rusun karsısında 100.000 basobosizuk asker çil yavrusu gibi dagılıtordu bizm ordu kahvahanede adam toplamış gibiydi.


    Herkes sözde devlete baglı görünüp devleti içeriden oynuyordu. Osmanlı'nın İstanbul dışında otoritesi kalmamıştı. Balkanlarda, Mısır' da, Filistn de valiler devletten habersiz İngilizler ile Fransız lar ile diplomatik görüşmeler yapıyordu. Hepsinin kendi ordusu vardı ve hatta Rusla Savası yorduk hiçbiri asker yollsmıyordu.


    İsyan bastıramıyorduk Mısır valisine söylüyordum Mısır valisi sana orasıda benim çocuklarına gecerse yardım gönderirim diyordu ve her yer babadan oğula gecen valilikler elindeydi.


    Osmanlı gercek anlamda fiili olarak yıkılmak üzereydi.


    Ruslar Eflak'da duruyordu ve Osmanlı onlar için hiçbir tehdit değildi. Rus general Moskova'ya mesaj yolluyordu emri verin 1 ay içerisinde İstanbul'u almış oluruz deniyordu. Hatta daha kötüsü Rus Çarı basına kendi oğlunun geçeceği Bizans'I bir kukla devlet olarak tekrar kurmayı düşünüyordu.


    2. Mahmud artık tam anlamıyla yıkılmak üzere olan devlette bütün bu sorunlara ilk defa müdahale eden gercekten basiretli bir padişahtı. Onun cabaları ile Osmanlı tekrar bir devlete benzedi, onun cabaları ile ayanların gücü kısmen kırıldı, onun cabaları ile bizde orduya benzer birsey ortaya çıktı. 2. Mahmut Osmanlı yı tekrar bir devlete benzetti.


    Osmanlının 4 kurucusundan birisdir. Osmanlı 4 defa yıkılmanın eşiğine gelmiştir.


    1. Osman devket kurucusu.

    Çelebi Mehmet Timur yenilgisi sonrası Osmanlı yı toparlayan hükümdar

    4. Murat adeta dagılmanın ve kendiliğinden çökmenin eşiğine gelmiş devleti bir terör dönemi ile tekrar birleştiren bi hükümdar.

    2. Mahmud yine tamamen dagılmak üzere olan fiziken ortadan kaldırılma tehdidi ile yüzleşen otoritesi tamamen ortadan kalkmış Osmanlı'da bir otorite tesis edip ülkeyi tekrar devlete benzer birşey dönüştüren ve imparatorluğun ömrünü 80 yıl uzatan son padişahtı.


    Ondan sonra ise Atatürk gelir. 2. Mahmud, 2. Abdülhamid den çok daha önemli bir padişahtır. 2. Abdülhamid varolanı ayakta tutmaya calışmış ancak Mahmud yokolmaya yüztutmuş devletin çöküşünü ertelemiştir. Evet Bozgunlar olmuştur ancak topyekun çöküşün önünü almıştır.


    Birisi 2. Mahmud ve ondan hemen öncesini okusa durumun vehametni görse bu adamın değerini anlar ancak biz tarihi tam olarak derinlemesine bilmiyoruz.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Periah -- 30 Nisan 2024; 19:8:48 >




  • Dogu atlantikten sömürge ve ticaret yapabilen ulkeler yani Portekiz ispanya fransa ingiltere çağı başladı sebep budur

    Dinle muhafazakarlikla falan aciklamanin bi anlami yok

    Bugun dunyanin en gelismis ülkeleri Arap ülkeleri yine dinci israil çok güçlü dünya dengeleri her zaman degisir bizim zamanimiz gecti bir daha da geleceğini sanmıyorum
  • quote:

    Orijinalden alıntı: mechatengu

    O gerekli hareketlerin bir kısmını Osmanlı da yapıyor 2. Mahmut zamanında yapıyor da çok geç kalıyor. Asıl Kanuni zamanında bile emareler vardı.


    O zaman bile belliydi farkın açılacağı ama tabi işte vizyon meselesi. Kanuniyi falan iyi uyutmuşlar zamanında. Kanuni bütün stratejisini Hristiyan birliğini parçalamak üzerine kurdu. Bu bir yere kadar etkili oldu ama sonra zaten batıda 2 tane büyük devlet peydah olunca (Avusturya-Macaristan ve Rusya) bütün imparatorluk cortladı. Takke düştü kel gözüktü. E doğuda İran'a da dişini geçiremedin zaten.


    Tarihte Rusya'nın bizi ezdiği kadar hiçbir büyük devlet bir büyük devleti bu kadar ezmemiştir. En son Rus ordusu İstanbul'a kadar girince İngilizlere yalvardık gel götümüzü kurtar diye.


    Bir de Osmanlı Batı'nın gelişmesinden olumsuz anlamda etkilenecek ilk ülke coğrafi konumu itibariyle. Ümit burnunun kesfi, batı ile sınır komşusu olması falan...


    Doğudaki Japonya'nın falan daha fazla zamanı vardı bize göre...

    12 tane savaşımız var 6 tanesinde yenilmişiz 5 galibiyet 1 beraberlik elde etmişiz o kadar da kötü değiliz en kötü durumumuzda bile düşmana karşı koymuşuz yenebilmişiz bizi güçten düşürmek için ellerinden geleni yaptılar hep en zayıf anımızda savaştan çıkıp terar savaşmak zorunda kaldık yoksa onlarda bizi yenecek kapasite yok 2. Mahmut'un yaptığı bir şey yok onun icraatları yüzünden ordu zayıfladı.





  • MusashimaruKoyo M kullanıcısına yanıt

    Sovyetler dağıldı ama gücünü koruyor biz çap'tan düştük büyük devlet olma özelliğimizi kaybettik :(

  • Yolsuzluk, rüşvet, halk sefalet içindeyken alem yapan padişahlar, poh pohlanmaktan bir tarafları arşa çıkmış azınlıklar.Unutmadan birde baltacı mehmet paşa var sağolsun tarihte görülmemiş bir aptallık yapmış onun sayesinde onca yapılan sefer masrafından dolayı avuçlarına tuz dökmüşler.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi UzmanAga -- 30 Nisan 2024; 19:16:35 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Periah

    Hiçbirşey anlamıyorsun.


    2. Mahmud döneminde Osmanlı gercek anlamda yıkılmak üzereydi. Devlet diye birşey yoktu. Tüm ülke basıbozuk ayanlar tarafından bölüşülmüş, Rusya kuzeyde kendince takılıyor İstanbul'u bugun mu alsam yarın mı alsam diyordu karsısında duracak hiçbir sey yoktu.


    10 bin rusun karsısında 100.000 basobosizuk asker çil yavrusu gibi dagılıtordu bizm ordu kahvahanede adam toplamış gibiydi.


    Herkes sözde devlete baglı görünüp devleti içeriden oynuyordu. Osmanlı'nın İstanbul dışında otoritesi kalmamıştı. Balkanlarda, Mısır' da, Filistn de valiler devletten habersiz İngilizler ile Fransız lar ile diplomatik görüşmeler yapıyordu. Hepsinin kendi ordusu vardı ve hatta Rusla Savası yorduk hiçbiri asker yollsmıyordu.


    İsyan bastıramıyorduk Mısır valisine söylüyordum Mısır valisi sana orasıda benim çocuklarına gecerse yardım gönderirim diyordu ve her yer babadan oğula gecen valilikler elindeydi.


    Osmanlı gercek anlamda fiili olarak yıkılmak üzereydi.


    Ruslar Eflak'da duruyordu ve Osmanlı onlar için hiçbir tehdit değildi. Rus general Moskova'ya mesaj yolluyordu emri verin 1 ay içerisinde İstanbul'u almış oluruz deniyordu. Hatta daha kötüsü Rus Çarı basına kendi oğlunun geçeceği Bizans'I bir kukla devlet olarak tekrar kurmayı düşünüyordu.


    2. Mahmud artık tam anlamıyla yıkılmak üzere olan devlette bütün bu sorunlara ilk defa müdahale eden gercekten basiretli bir padişahtı. Onun cabaları ile Osmanlı tekrar bir devlete benzedi, onun cabaları ile ayanların gücü kısmen kırıldı, onun cabaları ile bizde orduya benzer birsey ortaya çıktı. 2. Mahmut Osmanlı yı tekrar bir devlete benzetti.


    Osmanlının 4 kurucusundan birisdir. Osmanlı 4 defa yıkılmanın eşiğine gelmiştir.


    1. Osman devket kurucusu.

    Çelebi Mehmet Timur yenilgisi sonrası Osmanlı yı toparlayan hükümdar

    4. Murat adeta dagılmanın ve kendiliğinden çökmenin eşiğine gelmiş devleti bir terör dönemi ile tekrar birleştiren bi hükümdar.

    2. Mahmud yine tamamen dagılmak üzere olan fiziken ortadan kaldırılma tehdidi ile yüzleşen otoritesi tamamen ortadan kalkmış Osmanlı'da bir otorite tesis edip ülkeyi tekrar devlete benzer birşey dönüştüren ve imparatorluğun ömrünü 80 yıl uzatan son padişahtı.


    Ondan sonra ise Atatürk gelir. 2. Mahmud, 2. Abdülhamid den çok daha önemli bir padişahtır. 2. Abdülhamid varolanı ayakta tutmaya calışmış ancak Mahmud yokolmaya yüztutmuş devletin çöküşünü ertelemiştir. Evet Bozgunlar olmuştur ancak topyekun çöküşün önünü almıştır.


    Birisi 2. Mahmud ve ondan hemen öncesini okusa durumun vehametni görse bu adamın değerini anlar ancak biz tarihi tam olarak derinlemesine bilmiyoruz.

    Sen anlamıyorsun resmi tarihe inanma Osmanlı'nın adı bile gerçek değil II. Mahmut başarısızdır yeniçeri teşkilatını kaldırdığı için Ruslara yenildik bunu görmezden gelmen yanlış birisi feci şekilde ordusunu imha ediyor tabi kolay yenilirsin bu aynı kendi kalene gol atmak gibi bir şey Osmanlı "ed-devletü't-Türkiye"yi mısırda yıkılmasaydı hem başımıza bela olmazdı hem de her zaman mültefik olacağımız bir Türk devleti olurdu dünya tarihinin akışı değişirdi.


    Türk'ü savaştırıp azınlıkları askere almazsan olacağı o çöküş Fatih döneminde başlıyor Türkleri dışlıyorlar biz bu şekilde Selçuklu devletimizide kaybettik.





  • 1. Milliyetçilik, ulus devletçilik akımları yüzünden. Geçmişiyle bağını koparmayan İngilizler, İspanyollar gibileri yine tarihten gelen itibardan kaynaklı güçlerini korudular. Biz geçmişle bağımızı komple kopardık. Sömürgeci de olmadığımız için iyice zayıfladık.

    2. Modernleşmeyi sakala bıyığa indirgeyen yobazlar yüzünden. Belli ki sakal kesilince modernleştiğini zanneden yobaz anlayış halen yaşıyor. Güler misin ağlar mısın? Asıl yıkımı bu zihniyettekiler getirir çünkü işleri güçleri şekilciliktir. Hiçbir icraat yapmazlar sadece laf üretirler ve bütün odakları insanların tercihleridir. Herkes onlar gibi giyinip, onlar gibi yer içerse modern olunduğunu sanırlar. Entel dantel görüntü, bu sanat sepet tayfanın modernizm anlayışı için yeterlidir. Üstüne bu şekilcilikleri yüzünden şucu, bucu diye de milleti birbirine düşürerek bi ülkenin bütün enerjisini böyle hiçlikler uğruna harcatırlar.

    Ayrıca bugün bir askeri, siyasi gücün çıkıp "modernleşmek, ilericilik" adı altına çeşitli bahanelerle uzun saç yasağı ve herkesin subay traşı olma zorunluluğu getirdiğini düşünün. Bu sakal keserek devletin kalkındığını zanneden arkadaş bunu kabul eder mi?




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Sonic.Storm -- 30 Nisan 2024; 19:41:58 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: hamza5806

    Dogu atlantikten sömürge ve ticaret yapabilen ulkeler yani Portekiz ispanya fransa ingiltere çağı başladı sebep budur

    Dinle muhafazakarlikla falan aciklamanin bi anlami yok

    Bugun dunyanin en gelismis ülkeleri Arap ülkeleri yine dinci israil çok güçlü dünya dengeleri her zaman degisir bizim zamanimiz gecti bir daha da geleceğini sanmıyorum

    Tarihte yapdığımız gibi yeniden devlet kurmalıyız devletimizin dini "Tengricilik" olmalı cihangirlik idealı üzerine kurulmalı eski Türk hukuk kuralları uygulanmalı o zaman önümüzde kimse duramaz bunun için organize olmalıyız.

  • DHTech D kullanıcısına yanıt

    Tarüh ancak bu kadar yanlış biçimde okunabilir.


    Arkadasım Ruslara yapılan savasla bizim tarihimiz acısından kara lekedir. Asıl resmi tarh bize orada yasananlar tam olarak anlatmaz milli gurur gereği. Biz Ruslara karsı 3 kat 4 kat sayı üstünlüğüne ragmen bozguna uğruyoruz.


    Yeniçeri dediklerinin hiçbir işlevi yok. Modern savasta guruh toplamanın hiçbir işlevi yoktur önemli olan şey toplu manevrakar, silahların doğru kullanımı, disiplindir Osmanlı askerleri bunların hiçbirinden doğru düzgün haberdar değiller ve o yuzden ordu tam anlamıyla işlevsiz halde.


    Yeniçerileri kaldırmak zorunlu şöyle düşün iltihaplı bir yara var eğer o yaraya dokunmasan çok canın acımaz amincak Yavas Yavas zehirlenirsin ancak o yaraya dokunduğunda inanılmaz canın yanar ortalığa iltihap saçılır fakat iyileşmenin baska yolunda yoktur.


    Yeniçeriler hem savaalarda çok etkisiz hemde yerel halke karsı çok zulmediyorlar, her türlü pisliğe bulaşnışlar. Daha kötüsü ise Osmanlı'da devasa bir hayalet asker sorunu var. Yani yeniçeri askerlerinin maaş kartları piyasada satılıyor ve millet bu kağıtları alıp devletten maaş alıyorlar. Bu sorun aslaçözülemiyor tam olarak.


    Öte yandan yeniçeri yerel işletmeleri haraca bağlıyor, eğitim yapmıyor, modern teknikleri kabul etmiyor. Herkesin canını yakıyor.


    Biz çok ama çok geç kaldık ve 2. Mahmud dönemi yumurtanın bir yerimize dayandığı dönemdir. Orada Mahmud değilde yumuşak başlı, çekingen, sığ bir padişah olsaydı inan bana devlet yıkılabilirdi.


    Dediğim gibi yüzeysel okumayın detaylı okuyun gercek bir tarh kitabı bulun o zaman anlarsınız tarih lisede okuttukları gibi değil ancak bu iyi anlamda caepıtılır yani Osmanlı aslında baya cilslanır gercek haline nazaran.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Periah -- 30 Nisan 2024; 19:35:26 >




  • Gemi yapamadık gemi.
    Gemi.
    Gemi yapamadık.
    Okyanusa uygun gemi yapamadık.
    Gemi önemli.
    Gemi yapsaydık böyle olmazdı.
    Gemi yapamadık.
    Okyanus gemisi.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Sonic.Storm

    1. Milliyetçilik, ulus devletçilik akımları yüzünden. Geçmişiyle bağını koparmayan İngilizler, İspanyollar gibileri yine tarihten gelen itibardan kaynaklı güçlerini korudular. Biz geçmişle bağımızı komple kopardık. Sömürgeci de olmadığımız için iyice zayıfladık.

    2. Modernleşmeyi sakala bıyığa indirgeyen yobazlar yüzünden. Belli ki sakal kesilince modernleştiğini zanneden yobaz anlayış halen yaşıyor. Güler misin ağlar mısın? Asıl yıkımı bu zihniyettekiler getirir çünkü işleri güçleri şekilciliktir. Hiçbir icraat yapmazlar sadece laf üretirler ve bütün odakları insanların tercihleridir. Herkes onlar gibi giyinip, onlar gibi yer içerse modern olunduğunu sanırlar. Entel dantel görüntü, bu sanat sepet tayfanın modernizm anlayışı için yeterlidir. Üstüne bu şekilcilikleri yüzünden şucu, bucu diye de milleti birbirine düşürerek bi ülkenin bütün enerjisini böyle hiçlikler uğruna harcatırlar.

    Ayrıca bugün bir askeri, siyasi gücün çıkıp "modernleşmek, ilericilik" adı altına çeşitli bahanelerle uzun saç yasağı ve herkesin subay traşı olma zorunluluğu getirdiğini düşünün. Bu sakal keserek devletin kalkındığını zanneden arkadaş bunu kabul eder mi?

    Avrupalılar "Orhun Yazıtlarını" milliyetçilik akımının çok önceden beri var olduğuna delil olarak gösteriyorlar biz Selçuklu döneminden itibaren geçmişle bağımızı tamamen koparmışız dilimizi ve dinimizi kaybetmişiz diğer Türk devletleriyle savaş yapmamız doğru düzgün bir politika uygulayamamız bizi perişan etmiş devletleri kurmuşuz ama Türkler açısından iyi yönetememişiz Türk asker olurken azınlıklar hep zenginleşmiş rahat etmiş kendini geliştirmiş yetmemiş devleti yıkıp kendi devletini kurmak istemiş olay tamemen bu.. resmi tarih yalan anlatıyor sakın inanmayın gerçek çok farklı





  • 
Sayfa: 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.