Şimdi Ara

Ateistim ama mutsuzum (keşke müslüman olsam) (4. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
101
Cevap
4
Favori
2.536
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
14 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Revv.0

    quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant

    quote:

    Orijinalden alıntı: Revv.0

    quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant


    quote:

    Orijinalden alıntı: YACHIRU

    Ölümden korkanlar için, aklıma Mark Twain'in düşündürücü sözü geldi. Şöyle ki;

    "Ölümden korkmuyorum. Doğmadan önce milyarlarca, milyarlarca yıl ölüydüm ve bundan en ufak bir rahatsızlık duymamıştım."

    Saçmalık. Gerçi şuan kendi bunun o kadar net farkındaki. Ancak bunun anlatmaya imkanı yok.

    Doğmadan önce sen bir ölü değildin. Bir hiçtin. Yoktun. Var olmak gibi bir talebin yoktu. Buna rağmen yaratıldın. Ancak küstah insanoğluna gel de anlat. Ancak şimdi gerçekten ölü. Rahatsızlık duyup duymadığını ise ilerde net olarak anlayacağız.

    sen her zaman vardın olmaya da devam edeceksin, yok olamazsın istesende



    Dostum tartışmanın bir anlamı yok ancak görüşüne katılmıyorum. Ben her zaman var değildim. Var olmamın bir başlangıcı var. Ezeli ve ebedi olan ancak Allah'tır.

    Allah dışında yaratılmış her mahlukatın bir başlangıcı vardır. Allah, cennet ve cehennemde yaşamın sonsuz olduğunu vaad ediyor. Demek ki varlığımızın bir başlangıcı var ancak sonu olmayacak. Fakat sonunun olmaması bizden kaynaklanan birşey değil, yaratıcının idaresi bu şekilde olduğundandır.

    Bilmiyorum durumu anlatabildim mi?

    benim görüşüm değil bilimin görüşü bu bilmem anlatabildim mi?

    Vaay bilim he.

    Sakın bunlar senin kendi öz sallamasyonların olmasın.

    Yok değilse kaynak ver bakalım bilim nasıl açıklıyor benim her zaman var olduğumu ve yok olamayacağımı.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant


    quote:

    Orijinalden alıntı: Revv.0

    quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant

    quote:

    Orijinalden alıntı: Revv.0

    quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant


    quote:

    Orijinalden alıntı: YACHIRU

    Ölümden korkanlar için, aklıma Mark Twain'in düşündürücü sözü geldi. Şöyle ki;

    "Ölümden korkmuyorum. Doğmadan önce milyarlarca, milyarlarca yıl ölüydüm ve bundan en ufak bir rahatsızlık duymamıştım."

    Saçmalık. Gerçi şuan kendi bunun o kadar net farkındaki. Ancak bunun anlatmaya imkanı yok.

    Doğmadan önce sen bir ölü değildin. Bir hiçtin. Yoktun. Var olmak gibi bir talebin yoktu. Buna rağmen yaratıldın. Ancak küstah insanoğluna gel de anlat. Ancak şimdi gerçekten ölü. Rahatsızlık duyup duymadığını ise ilerde net olarak anlayacağız.

    sen her zaman vardın olmaya da devam edeceksin, yok olamazsın istesende



    Dostum tartışmanın bir anlamı yok ancak görüşüne katılmıyorum. Ben her zaman var değildim. Var olmamın bir başlangıcı var. Ezeli ve ebedi olan ancak Allah'tır.

    Allah dışında yaratılmış her mahlukatın bir başlangıcı vardır. Allah, cennet ve cehennemde yaşamın sonsuz olduğunu vaad ediyor. Demek ki varlığımızın bir başlangıcı var ancak sonu olmayacak. Fakat sonunun olmaması bizden kaynaklanan birşey değil, yaratıcının idaresi bu şekilde olduğundandır.

    Bilmiyorum durumu anlatabildim mi?

    benim görüşüm değil bilimin görüşü bu bilmem anlatabildim mi?

    Vaay bilim he.

    Sakın bunlar senin kendi öz sallamasyonların olmasın.

    Yok değilse kaynak ver bakalım bilim nasıl açıklıyor benim her zaman var olduğumu ve yok olamayacağımı.



    her sey atomlardan yapılmstir

    feynmann six easy pieces sayfa 4

    bununla birlikte kendileri (atomlar) neredeyse sonsuza dek yasar

    davies , the fifth miracle sayfa 127


    evrende gordugun !! gibi her sey atomlardan olusuyor ve bu atomlar yok olmuyor bkz temrodinamik yasaları
    sadece degisiyor

    http://www.sanalokulumuz.com/insanlarda-ureme-buyume-gelisme/10221

    sende yoktan var olmadin gordugun gibi spermle yumurtanin birlesmesinden sonra dollenmenin olmasiyla suan bana yazabiliyorsun

    sperm yumurtaninda atomlardan olsutgunu soylemeye gerek yok sanırsam

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: 01001101

    quote:

    Orijinalden alıntı: GoekseLLo

    En temel düşünceye inersek bana göre en saçma kumarı oynuyorlar ateistler . Tamam haklı olsa birşey olmuyor haklılar ama haksızsa o kadar şeyler yanında kalmıyor zebaniler fena dürtecek diğer tarafta :D

    inanırken öyle geliyo hocam sende haklısın kendi açından. ben de hep senin gibi düşünürdüm hatta çok üzülürdüm sonsuza kadar yanacaklar diye. şimdi ise yüzüklerin efendisindeki sauron'un öldüğümde karşıma çıkıp: "DEEEEE!!!! İNANMIYODUN DEMİİ!!!! VARLIĞINI HİÇ Mİ SORGULAMADIN HERGELE! ATIN ŞUNU ATEŞ DAĞININ İÇİ LAV DOLU KUYULARINA HA HA HAAAA!" deme ihtimali ne ise, diğer dinlerin tehtitlerinin gerçekleşme ihtimali de o kadar geliyor bana. bilmem anlatabildim mi. sen öldüğünce Sauron'un karşına çıkmasından korkmuyosun, neden? çünkü inanmıyosun. ama inanıyor olsaydın, o zaman Sauron'a inanmayanlar için de kumar oynuyolar diye düşünecektin. olay biraz böyle ama dediğim gibi ben yazsam da anlatabilmem güç, çünkü tamamen inanç meselesi bu.

    ha bana sorsan ben de isterdim ki din olsun da ölmiyim. ama inanayım deyince inanılmıyo işte. içki dolu nehirlerde kaan kana içki içip hurilerle sonsuza kadar keyif yapmayı kim reddeder ki? :)

    Düşünce yapına hak verebilirim keza akıl akıldan üstündür denen birşey var hocam . Şimdi sarumana hiç girmeden eline bir kalem al ve deki bu kendi başına meydana gelemez falan demek isterdim de o kadar basit değil bu konular . sana göre basit olabilir belki ama benim için değil bu konular kıldan ince kılıçtan keskin .

    Sana birşey diyemem zamanında benim de aklımı kemiren sorular vardı ( Hicabi style ) . Bu soruların %30 yada 40 ını birilerine sorarak gidermiştim . Asıl can alıcı noktaları işin derinine inerek kitaplardan öğrenmiştim ama tarafsız olarak baktım . Semavi olanların hepsinin temeline indim hepsi birbirini tamamlar gibiydi.Daha derine indikçe aklımdaki kemirgen sorulardan kurtuldum . Pm atarsan detaylıca konuşmak isterim hocam




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Revv.0


    quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant


    quote:

    Orijinalden alıntı: Revv.0

    quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant

    quote:

    Orijinalden alıntı: Revv.0

    quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant


    quote:

    Orijinalden alıntı: YACHIRU

    Ölümden korkanlar için, aklıma Mark Twain'in düşündürücü sözü geldi. Şöyle ki;

    "Ölümden korkmuyorum. Doğmadan önce milyarlarca, milyarlarca yıl ölüydüm ve bundan en ufak bir rahatsızlık duymamıştım."

    Saçmalık. Gerçi şuan kendi bunun o kadar net farkındaki. Ancak bunun anlatmaya imkanı yok.

    Doğmadan önce sen bir ölü değildin. Bir hiçtin. Yoktun. Var olmak gibi bir talebin yoktu. Buna rağmen yaratıldın. Ancak küstah insanoğluna gel de anlat. Ancak şimdi gerçekten ölü. Rahatsızlık duyup duymadığını ise ilerde net olarak anlayacağız.

    sen her zaman vardın olmaya da devam edeceksin, yok olamazsın istesende



    Dostum tartışmanın bir anlamı yok ancak görüşüne katılmıyorum. Ben her zaman var değildim. Var olmamın bir başlangıcı var. Ezeli ve ebedi olan ancak Allah'tır.

    Allah dışında yaratılmış her mahlukatın bir başlangıcı vardır. Allah, cennet ve cehennemde yaşamın sonsuz olduğunu vaad ediyor. Demek ki varlığımızın bir başlangıcı var ancak sonu olmayacak. Fakat sonunun olmaması bizden kaynaklanan birşey değil, yaratıcının idaresi bu şekilde olduğundandır.

    Bilmiyorum durumu anlatabildim mi?

    benim görüşüm değil bilimin görüşü bu bilmem anlatabildim mi?

    Vaay bilim he.

    Sakın bunlar senin kendi öz sallamasyonların olmasın.

    Yok değilse kaynak ver bakalım bilim nasıl açıklıyor benim her zaman var olduğumu ve yok olamayacağımı.



    her sey atomlardan yapılmstir

    feynmann six easy pieces sayfa 4

    bununla birlikte kendileri (atomlar) neredeyse sonsuza dek yasar

    davies , the fifth miracle sayfa 127


    evrende gordugun !! gibi her sey atomlardan olusuyor ve bu atomlar yok olmuyor bkz temrodinamik yasaları
    sadece degisiyor

    http://www.sanalokulumuz.com/insanlarda-ureme-buyume-gelisme/10221

    sende yoktan var olmadin gordugun gibi spermle yumurtanin birlesmesinden sonra dollenmenin olmasiyla suan bana yazabiliyorsun

    sperm yumurtaninda atomlardan olsutgunu soylemeye gerek yok sanırsam

    Termodinamik yasaları dediğin enerjinin korunumu kanunudur.

    Atomların oluşturulamayacağını ve yokedilemeyeceğini 1803 yılında Dalton iddia etmiştir. Şuan bunun doğru olmadığını biliyoruz.

    Sonradan keşfedilen antimadde ile maddenin etkileşime girmesi sonucunda ikiside yok olur ve büyük bir enerji açığa çıkar.

    Yine yıldızlarda meydana gelen füzyon ve fisyon tepkimeleri ile atomlar parçalanabilir veya birleşebilir. Sayıları ve özellikleri değişir.

    Zaten sorun atomların sayısının değişip değişmemesi değil ki.

    Senin sen yapanın bedenindeki atomlar toplamı olduğunu mu sanıyorsun? Öyle olsa ölümü açıklamak mümkün olmazdı. Cesetteki atomlar aynen duruyor ancak can gidince et parçası yere yığılıveriyor. Demek ki bizi biz yapan başka birşey var.

    Senin bedenini oluşturan atomları, aynı şekilde bir köşeye yığsalar, insan olup ayağa kalkar mı dersin?

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant


    quote:

    Orijinalden alıntı: Revv.0


    quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant


    quote:

    Orijinalden alıntı: Revv.0

    quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant

    quote:

    Orijinalden alıntı: Revv.0

    quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant


    quote:

    Orijinalden alıntı: YACHIRU

    Ölümden korkanlar için, aklıma Mark Twain'in düşündürücü sözü geldi. Şöyle ki;

    "Ölümden korkmuyorum. Doğmadan önce milyarlarca, milyarlarca yıl ölüydüm ve bundan en ufak bir rahatsızlık duymamıştım."

    Saçmalık. Gerçi şuan kendi bunun o kadar net farkındaki. Ancak bunun anlatmaya imkanı yok.

    Doğmadan önce sen bir ölü değildin. Bir hiçtin. Yoktun. Var olmak gibi bir talebin yoktu. Buna rağmen yaratıldın. Ancak küstah insanoğluna gel de anlat. Ancak şimdi gerçekten ölü. Rahatsızlık duyup duymadığını ise ilerde net olarak anlayacağız.

    sen her zaman vardın olmaya da devam edeceksin, yok olamazsın istesende



    Dostum tartışmanın bir anlamı yok ancak görüşüne katılmıyorum. Ben her zaman var değildim. Var olmamın bir başlangıcı var. Ezeli ve ebedi olan ancak Allah'tır.

    Allah dışında yaratılmış her mahlukatın bir başlangıcı vardır. Allah, cennet ve cehennemde yaşamın sonsuz olduğunu vaad ediyor. Demek ki varlığımızın bir başlangıcı var ancak sonu olmayacak. Fakat sonunun olmaması bizden kaynaklanan birşey değil, yaratıcının idaresi bu şekilde olduğundandır.

    Bilmiyorum durumu anlatabildim mi?

    benim görüşüm değil bilimin görüşü bu bilmem anlatabildim mi?

    Vaay bilim he.

    Sakın bunlar senin kendi öz sallamasyonların olmasın.

    Yok değilse kaynak ver bakalım bilim nasıl açıklıyor benim her zaman var olduğumu ve yok olamayacağımı.



    her sey atomlardan yapılmstir

    feynmann six easy pieces sayfa 4

    bununla birlikte kendileri (atomlar) neredeyse sonsuza dek yasar

    davies , the fifth miracle sayfa 127


    evrende gordugun !! gibi her sey atomlardan olusuyor ve bu atomlar yok olmuyor bkz temrodinamik yasaları
    sadece degisiyor

    http://www.sanalokulumuz.com/insanlarda-ureme-buyume-gelisme/10221

    sende yoktan var olmadin gordugun gibi spermle yumurtanin birlesmesinden sonra dollenmenin olmasiyla suan bana yazabiliyorsun

    sperm yumurtaninda atomlardan olsutgunu soylemeye gerek yok sanırsam

    Termodinamik yasaları dediğin enerjinin korunumu kanunudur.

    Atomların oluşturulamayacağını ve yokedilemeyeceğini 1803 yılında Dalton iddia etmiştir. Şuan bunun doğru olmadığını biliyoruz.

    Sonradan keşfedilen antimadde ile maddenin etkileşime girmesi sonucunda ikiside yok olur ve büyük bir enerji açığa çıkar.

    Yine yıldızlarda meydana gelen füzyon ve fisyon tepkimeleri ile atomlar parçalanabilir veya birleşebilir. Sayıları ve özellikleri değişir.

    Zaten sorun atomların sayısının değişip değişmemesi değil ki.

    Senin sen yapanın bedenindeki atomlar toplamı olduğunu mu sanıyorsun? Öyle olsa ölümü açıklamak mümkün olmazdı. Cesetteki atomlar aynen duruyor ancak can gidince et parçası yere yığılıveriyor. Demek ki bizi biz yapan başka birşey var.

    Senin bedenini oluşturan atomları, aynı şekilde bir köşeye yığsalar, insan olup ayağa kalkar mı dersin?


    tamam enerjinin korunumu, bir sistemde enerji daima korunur evren bir sistem.

    kaynak verdiğim insanlardan biri richard feynmann

    atomlar derken kuarklar fermiyon .... antimadde ise başka parçacıklardan oluşmuş olay, açmak istemedim sonuçta her şey parçacıklardan oluşuyor

    senin mantığına göre klon diye bişeyde olmazdı



    bizi biz yapan ise diğer hayvanlara göre gelişmiş beynimiz

    https://youtu.be/tELZEPcgKkE?t=769


    kendini haklı çıkarma çabalarıyla bi yere varamazsın



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-E84249922 -- 28 Ekim 2015; 0:44:22 >




  • Allah -u akbaar, Allah-u akbaar.

    Yobazlar yine döktürmüş, adamlar cehaletin tam boyutundaki kafayı yaşıyor resmen.

    Yoktan var olma muhabbeti dönüşmüş. Hahaha.
    Annenle, baban o malum işi yapmasa eğer sen şuan forumda bişe birşeyler zırvalıyor olabilir miydin? Veya başka bir deyişle,sperm ve yumurta _atom vesaire vesaire...

    Bir Tanrı varsa eğer (ki bence yok,olma ihtimali de bir hayli az) seni yoktan var edemez. Öyle bir gücü yok gibi duruyor burdan. Ki ben tanrı olsam eğer dünya daha yaşanabilir ve iyi bir yer olurdu emin ol.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Tayyip erdogan in ateizme katkisi, Richard Dawkins'in 40 yillik calismalarindan daha fazla olmustur.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • din = coğrafi bi kumardır
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Revv.0

    quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant


    quote:

    Orijinalden alıntı: Revv.0


    quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant


    quote:

    Orijinalden alıntı: Revv.0

    quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant

    quote:

    Orijinalden alıntı: Revv.0

    quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant


    quote:

    Orijinalden alıntı: YACHIRU

    Ölümden korkanlar için, aklıma Mark Twain'in düşündürücü sözü geldi. Şöyle ki;

    "Ölümden korkmuyorum. Doğmadan önce milyarlarca, milyarlarca yıl ölüydüm ve bundan en ufak bir rahatsızlık duymamıştım."

    Saçmalık. Gerçi şuan kendi bunun o kadar net farkındaki. Ancak bunun anlatmaya imkanı yok.

    Doğmadan önce sen bir ölü değildin. Bir hiçtin. Yoktun. Var olmak gibi bir talebin yoktu. Buna rağmen yaratıldın. Ancak küstah insanoğluna gel de anlat. Ancak şimdi gerçekten ölü. Rahatsızlık duyup duymadığını ise ilerde net olarak anlayacağız.

    sen her zaman vardın olmaya da devam edeceksin, yok olamazsın istesende



    Dostum tartışmanın bir anlamı yok ancak görüşüne katılmıyorum. Ben her zaman var değildim. Var olmamın bir başlangıcı var. Ezeli ve ebedi olan ancak Allah'tır.

    Allah dışında yaratılmış her mahlukatın bir başlangıcı vardır. Allah, cennet ve cehennemde yaşamın sonsuz olduğunu vaad ediyor. Demek ki varlığımızın bir başlangıcı var ancak sonu olmayacak. Fakat sonunun olmaması bizden kaynaklanan birşey değil, yaratıcının idaresi bu şekilde olduğundandır.

    Bilmiyorum durumu anlatabildim mi?

    benim görüşüm değil bilimin görüşü bu bilmem anlatabildim mi?

    Vaay bilim he.

    Sakın bunlar senin kendi öz sallamasyonların olmasın.

    Yok değilse kaynak ver bakalım bilim nasıl açıklıyor benim her zaman var olduğumu ve yok olamayacağımı.



    her sey atomlardan yapılmstir

    feynmann six easy pieces sayfa 4

    bununla birlikte kendileri (atomlar) neredeyse sonsuza dek yasar

    davies , the fifth miracle sayfa 127


    evrende gordugun !! gibi her sey atomlardan olusuyor ve bu atomlar yok olmuyor bkz temrodinamik yasaları
    sadece degisiyor

    http://www.sanalokulumuz.com/insanlarda-ureme-buyume-gelisme/10221

    sende yoktan var olmadin gordugun gibi spermle yumurtanin birlesmesinden sonra dollenmenin olmasiyla suan bana yazabiliyorsun

    sperm yumurtaninda atomlardan olsutgunu soylemeye gerek yok sanırsam

    Termodinamik yasaları dediğin enerjinin korunumu kanunudur.

    Atomların oluşturulamayacağını ve yokedilemeyeceğini 1803 yılında Dalton iddia etmiştir. Şuan bunun doğru olmadığını biliyoruz.

    Sonradan keşfedilen antimadde ile maddenin etkileşime girmesi sonucunda ikiside yok olur ve büyük bir enerji açığa çıkar.

    Yine yıldızlarda meydana gelen füzyon ve fisyon tepkimeleri ile atomlar parçalanabilir veya birleşebilir. Sayıları ve özellikleri değişir.

    Zaten sorun atomların sayısının değişip değişmemesi değil ki.

    Senin sen yapanın bedenindeki atomlar toplamı olduğunu mu sanıyorsun? Öyle olsa ölümü açıklamak mümkün olmazdı. Cesetteki atomlar aynen duruyor ancak can gidince et parçası yere yığılıveriyor. Demek ki bizi biz yapan başka birşey var.

    Senin bedenini oluşturan atomları, aynı şekilde bir köşeye yığsalar, insan olup ayağa kalkar mı dersin?


    tamam enerjinin korunumu, bir sistemde enerji daima korunur evren bir sistem.

    kaynak verdiğim insanlardan biri richard feynmann

    atomlar derken kuarklar fermiyon .... antimadde ise başka parçacıklardan oluşmuş olay, açmak istemedim sonuçta her şey parçacıklardan oluşuyor

    senin mantığına göre klon diye bişeyde olmazdı



    bizi biz yapan ise diğer hayvanlara göre gelişmiş beynimiz

    https://youtu.be/tELZEPcgKkE?t=769


    kendini haklı çıkarma çabalarıyla bi yere varamazsın

    Kapalı sistemde korunan toplam enerjidir. Atomlar ve atom altı parçacıklarda devamlı bir dönüşüm ve sirkulasyon var.

    https://m.reddit.com/r/askscience/comments/2eu0gp/if_atoms_can_neither_be_created_nor_destroyed_how/

    Hoş senin dediğin gibi olsada farkeden birşey yok.

    Kopya koyun dolly'den bahsetmen komik olmuş. Dolly benim mantığımla çelişmiyor, o da doğarak dünyaya geldi sonuçta. Klonların tek özelliği genetik olarak ebeveynlerinin kopyası olması.

    Sana bir tüyo vereyim. Beni çürütebileceğin tek konu frankenstein gibi laboratuar ortamında toplanıp canlandırılan bir şey olurdu. Ama böyle birşey yok.

    Bizi biz yapan sadece gelişmiş beynimiz olsaydı, yunuslar ile oturup iki çift laf edebiliyor olmamız lazımdı. Bize yakın gelişmişlikte beyinleri var. Zaten yazdıklarımı okursan söylediklerim sadece insanla sınırlı değil.

    Bu et parçasını canlandıran ne? Asıl soru bu. Hayvan yada insan farketmiyor. Bir dakika önce canlı olan bir hayvan, can çıkınca olduğu yere yığılıyor. Atomlarında değişen birşey var mı? Yok. Peki farklı olan ne? Cesedi hareket ettiren o irade ne?

    Bu konuda biraz düşünce insan yada hayvanın, sadece bedenini oluşturan atomlar toplamı olmadığını anlayacaksın.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant


    quote:

    Orijinalden alıntı: Revv.0

    quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant


    quote:

    Orijinalden alıntı: Revv.0


    quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant


    quote:

    Orijinalden alıntı: Revv.0

    quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant

    quote:

    Orijinalden alıntı: Revv.0

    quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant


    quote:

    Orijinalden alıntı: YACHIRU

    Ölümden korkanlar için, aklıma Mark Twain'in düşündürücü sözü geldi. Şöyle ki;

    "Ölümden korkmuyorum. Doğmadan önce milyarlarca, milyarlarca yıl ölüydüm ve bundan en ufak bir rahatsızlık duymamıştım."

    Saçmalık. Gerçi şuan kendi bunun o kadar net farkındaki. Ancak bunun anlatmaya imkanı yok.

    Doğmadan önce sen bir ölü değildin. Bir hiçtin. Yoktun. Var olmak gibi bir talebin yoktu. Buna rağmen yaratıldın. Ancak küstah insanoğluna gel de anlat. Ancak şimdi gerçekten ölü. Rahatsızlık duyup duymadığını ise ilerde net olarak anlayacağız.

    sen her zaman vardın olmaya da devam edeceksin, yok olamazsın istesende



    Dostum tartışmanın bir anlamı yok ancak görüşüne katılmıyorum. Ben her zaman var değildim. Var olmamın bir başlangıcı var. Ezeli ve ebedi olan ancak Allah'tır.

    Allah dışında yaratılmış her mahlukatın bir başlangıcı vardır. Allah, cennet ve cehennemde yaşamın sonsuz olduğunu vaad ediyor. Demek ki varlığımızın bir başlangıcı var ancak sonu olmayacak. Fakat sonunun olmaması bizden kaynaklanan birşey değil, yaratıcının idaresi bu şekilde olduğundandır.

    Bilmiyorum durumu anlatabildim mi?

    benim görüşüm değil bilimin görüşü bu bilmem anlatabildim mi?

    Vaay bilim he.

    Sakın bunlar senin kendi öz sallamasyonların olmasın.

    Yok değilse kaynak ver bakalım bilim nasıl açıklıyor benim her zaman var olduğumu ve yok olamayacağımı.



    her sey atomlardan yapılmstir

    feynmann six easy pieces sayfa 4

    bununla birlikte kendileri (atomlar) neredeyse sonsuza dek yasar

    davies , the fifth miracle sayfa 127


    evrende gordugun !! gibi her sey atomlardan olusuyor ve bu atomlar yok olmuyor bkz temrodinamik yasaları
    sadece degisiyor

    http://www.sanalokulumuz.com/insanlarda-ureme-buyume-gelisme/10221

    sende yoktan var olmadin gordugun gibi spermle yumurtanin birlesmesinden sonra dollenmenin olmasiyla suan bana yazabiliyorsun

    sperm yumurtaninda atomlardan olsutgunu soylemeye gerek yok sanırsam

    Termodinamik yasaları dediğin enerjinin korunumu kanunudur.

    Atomların oluşturulamayacağını ve yokedilemeyeceğini 1803 yılında Dalton iddia etmiştir. Şuan bunun doğru olmadığını biliyoruz.

    Sonradan keşfedilen antimadde ile maddenin etkileşime girmesi sonucunda ikiside yok olur ve büyük bir enerji açığa çıkar.

    Yine yıldızlarda meydana gelen füzyon ve fisyon tepkimeleri ile atomlar parçalanabilir veya birleşebilir. Sayıları ve özellikleri değişir.

    Zaten sorun atomların sayısının değişip değişmemesi değil ki.

    Senin sen yapanın bedenindeki atomlar toplamı olduğunu mu sanıyorsun? Öyle olsa ölümü açıklamak mümkün olmazdı. Cesetteki atomlar aynen duruyor ancak can gidince et parçası yere yığılıveriyor. Demek ki bizi biz yapan başka birşey var.

    Senin bedenini oluşturan atomları, aynı şekilde bir köşeye yığsalar, insan olup ayağa kalkar mı dersin?


    tamam enerjinin korunumu, bir sistemde enerji daima korunur evren bir sistem.

    kaynak verdiğim insanlardan biri richard feynmann

    atomlar derken kuarklar fermiyon .... antimadde ise başka parçacıklardan oluşmuş olay, açmak istemedim sonuçta her şey parçacıklardan oluşuyor

    senin mantığına göre klon diye bişeyde olmazdı



    bizi biz yapan ise diğer hayvanlara göre gelişmiş beynimiz

    https://youtu.be/tELZEPcgKkE?t=769


    kendini haklı çıkarma çabalarıyla bi yere varamazsın

    Kapalı sistemde korunan toplam enerjidir. Atomlar ve atom altı parçacıklarda devamlı bir dönüşüm ve sirkulasyon var.

    https://m.reddit.com/r/askscience/comments/2eu0gp/if_atoms_can_neither_be_created_nor_destroyed_how/

    Hoş senin dediğin gibi olsada farkeden birşey yok.

    Kopya koyun dolly'den bahsetmen komik olmuş. Dolly benim mantığımla çelişmiyor, o da doğarak dünyaya geldi sonuçta. Klonların tek özelliği genetik olarak ebeveynlerinin kopyası olması.

    Sana bir tüyo vereyim. Beni çürütebileceğin tek konu frankenstein gibi laboratuar ortamında toplanıp canlandırılan bir şey olurdu. Ama böyle birşey yok.

    Bizi biz yapan sadece gelişmiş beynimiz olsaydı, yunuslar ile oturup iki çift laf edebiliyor olmamız lazımdı. Bize yakın gelişmişlikte beyinleri var. Zaten yazdıklarımı okursan söylediklerim sadece insanla sınırlı değil.

    Bu et parçasını canlandıran ne? Asıl soru bu. Hayvan yada insan farketmiyor. Bir dakika önce canlı olan bir hayvan, can çıkınca olduğu yere yığılıyor. Atomlarında değişen birşey var mı? Yok. Peki farklı olan ne? Cesedi hareket ettiren o irade ne?

    Bu konuda biraz düşünce insan yada hayvanın, sadece bedenini oluşturan atomlar toplamı olmadığını anlayacaksın.

    Hocam zorlama.Bu eşsiz düzenin yaratıcısı olduğuna inanmamak tam anlamıyla kerizlik.Bende sorguladım malum şüphelere düştüm,aklın erişemeyeceği muazzam bir sanat var ortada.Kur'anda yüzyıllar öncesinde söylenmiş Allah'u Tealanın kelamları daha bu yüzyılda ve önceki yüzyılda açığa çıkmakta.En basitinden Sirius (Kuranda Şira) Yıldızı.

    Allah bize sonsuz bir dünya vadediyor,o kadar ağır ve zor gelir ki emirlerine kurallarına uymamak insanoğlu bu dönemeçte inanca veya inançsızlığa yöneliyor işte.Şeytanın vesveselerini iliklerime kadar hissediyorum ve Allaha karşı çıkacağıma ona karşı çıkıyorum daha zahmetli olsada verdiği haz muazzam.Şeytanda baş kaldırıp kafir oldu bunlarda öyle. Ya vallaha yazık diyorum,insanoğlu çok nankör. Allah'a döndüreleceksiniz eyyyy çok bilmiş,bi iki sorgulama sualle bilim adamı kesilmiş mahlukatlar,acıyorum size




  • bir yaratıcı olabilir, kendi adıma hala sorguluyorum ama iş kesinlikle dine geldiğinde yalan diyemiyorum çünkü din insanın inanış tarzı olarak tanımlanabilir. Müslümanlık, hristiyanlık, putperestlik, şeytana tapmak. Benim için inanış tarzı olarak aralarında hiç fark yok. Sonuç olarak din mevcut olabilir yada yaratılabilir. İnsan inanırken, kendince ibadet ederken ne üzerinden bunu yaptığı çok önemli değil. Katletme, saçmalama tarzı şeylere örnek vererek akıllı olduğunu düşünen varlıklar mantıksız şeyler yazıp asabımı bozmasınlar.

    Gelelim benim gözümden dünyadaki dinlerin prestijine.

    Bir adada doğup bütün dinleri izleyerek görme imkanım olsa muhtemelen hiçbir dini seçmezdim ama en azından şuanki gözlemlediğim kadarıyla yağabileceğim yorumlar ;

    Seçeceğim ilk dini bilmem ama son din kesinlikle Müslümanlık olurdu. Para verip dünyaya dininizi kötületseniz bunu kesinlikle başaramazsınız ama müslüman insanlar Nasıl başarıyorsa bizi verdiğim örnekten çok daha fena şekilde kötü gösteriyorlar.

    Mesela islam huzur dini ama bana huzur içinde olan 1 tane islam ülkesi gösterirmisiniz ? Savaş, mezhep savaşı, canlı bombalar, teröristler, ölen çocuklar. Yinemi müslüman ülkesi arkadaş ? Her ülke ve dinde bunlar oluyor ama %90 ı müslüman. Kusura bakmayın ama Avrupalılara bizi hiçde saptırılmış olarak görmüyorlar. Bizzat olanı görüyorlar. Bizim gibi azılıkta kalan hümanist kişilerde bu adamlar arasında görünmeden kayboluyor.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: teyzen nevfik

    Ben şunu anlamıyorum:NEDEN MUSLUMANLARIN APTAL OLDUKLARINI,SORGULAMADIKLARINI,BOS YASADIKLARINI FALAN DUSUNUYIR ATEISTLER?

    Bir musluman olarak onlardan daha cok felsefi kaynak okudugumu,sorguladigimi,iq seviyemin mensa international uyesi olmami sagladigini yani dusuk olmadigini,iyi bir egitim almis aydin goruslu olarak tanimlanabilecek biri oldugumu ve yaptigim tum arastirmalarin inancimi pekistirdigini soylesem ne der bu ateistler?

    Niye bu genellemeyi yapiyorlar?

    dinlere inanmanın ya da inanmamanın zeka ile alakası yok. din inancı doğuştan, yani beynin kendisine verilen her şeyi gerçek olarak algıladığı dönemde enjekte ediliyo aileler tarafından. bu enjektenin dozuna ve inandırıldığı dinin normlarına göre değişen bi durumdur dinden kopmak ya da kopmamak.

    mesela ailesi tarafından din öğütleri ve korkutmaları ile büyümemiş kişiler genelde zaten dine inanmaya yönlendirilmedikleri için çok kolay bir şekilde dine inanmama moduna geçebiliyolar. ama benim gibi %100 din ekseninde büyümüş kişiler için bu süreç çok daha sancılı oluyor çünkü insanları dinde tutmak için uydurulmuş birçok mantıksız ama mantıklı gibi gösterilen şey bana doğuştan enjekte edilmişti. ben o mantıksızlıkları mantık olarak öğrendim ve onlar benim mantık eksenimi oluşturdu yıllarca.

    beni daha kuvvetli dozla eğitselerdi kopmayabilirdim. halen dine inanıyor olabilirdim.

    felsefik düşünceler kanıtlanabilir-ölçülebilir şeyler olmadıkları için felsefe yüzyıllardır tartışmadan başka pek bişey katmamıştır insanoğluna (ki zaten bu yüzden felsefenin görevi bişey katmak değil soru sormak denir bu yüzden) inanç ise felsefeden bile ayrı bi konumdadır. yukarıda da dediğim gibi inanç olayı her ne kadar mantıksal bir kavram olsa da mantık denilen şey de küçükken aşılanan düşüncelerle yoğrulduğu için inanç da kavramsal olarak mantık ekseninden farklı bi konuma geçmektedir. bu yüzden şu kadar okuyan şuna inanmaz, ya da bu kadar zeki olan buna inanır tarzı düşüncelerin hepsi yanlıştır.

    ayrıca ateizm dahil her görüşte inanç vardır. inanç olmadan bilim de yapılamaz çünkü bilimsel buluş yapmak için ilk önce kanıtlanamamış bir şeyi düşünüp, varlığına ihtimal vermek gereklidir. bu da bi nevi inanç denebilir. inanç hayatın içinde var olan bi şeydir bu yüzden. mesela bir ateist olarak ben kainatın var oluşu ile ilgili birçok senaryo üretebiliyorum beynimde. üretebilirim. bunlardan birini mantıklı görebilirim, ya da bu senaryolarımdan birini günümüz bilimindeki kainatın var oluşu ile iligli gelinen son noktaya uygun görüp onun gerçekliğine ihtimal verebilirim. bunlarda hiçbir sorun yok. yeter ki bunların kanıtlanmadığı sürece bir düşünceden ileri gidemeyeceğini unutup gerçeklikten kopmayayım. hele hele bir de bu inancımı kalkıp da diğer insanlara dayatmaya kalkarsam, o zaman ortaya din çıkar. yeni bi din üretmiş olurum. dinler ateistler tarafından bu yüzden eleştirilirler. kendi senaryolarına inanmayı dayattıkları için.

    bir ateist olarak böyle konularda mesaj yazdığımda çok sayıda özel mesaj geliyor dinin ya da tanrının gerçekliği ile ilgili. bu mesajlara sordukları soruların önemsiz olduğunu yazarak dönüş yapıyorum. önemli olan neye inandığımız değil, gerçekte ne yaptığımızdır. benim kafamda ürettiğim bir senaryoya inanıp inanmadığım önemsizdir. benim kafamda ürettiğim bir senaryoya kaç kişinin inanmış olduğu önemsizdir. bu kanıtsız ama olası senaryonar üzerine konuşmak masum bir şeydir, ama insanlığın ciddi bir kısmı benim kafamda ürettiğim senaryolara olan inanç üzerine tartışmaya vakit harcıyor olsaydı, o zaman önemsiz bir mesele uğruna insalık vaktini boşa harcıyor olacaktı. bu yüzden, benim için dine inanmak ya da inanmamak son derece önemsizdir. inanan inanmaya, inanamayan da inanmamaya devam etsin. yeter ki, asıl vakit harcadığımız şey, ölçülebilir şeyler olsun. yani, gerçek olsun. inana-inanmayan, herkes, bu tartışmaya artık son verip hepbirlikte buna vakit harcamalı diye düşünüyorum.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 01001101 -- 28 Ekim 2015; 18:20:27 >




  • bu noktada şöyle bir yorum yapılıyor:

    - bir otomobilin kalitesini anlamak için, otomobile çaylak bi sürücü bindirip, sonra da otomobil düzgüt gitmiyor derseniz size gülerler. o zaman siz sürücünün eksikliğine kanmış olursunuz.

    yani, islam'ı tartmak için günümüz islam ülkelerine değil islam'ın çıkış noktasına bakmak gerek deniliyor. katılıyorum. yani evet tüm islam ülkelerinin rezil bi durumda olması islam adına acı bir durum, ama yine de islam hakkında %100 fikir sahibi olmamızı sağlamaz.

    peki nereye bakacaz? peygambere? ve sahabelere? kuran'a? sanırım onlara bakmak gerek. ben de zamanında kuran meali, peygamber hayatını ve sahabelerin yaptıklarını okumaya başlamıştım. gördüğüm manzara karşısında ultraşok geçirdim çünkü doğuştan bana iyili-güzellik-sevgi diyarı olarak anlatılıp durulan kuran-peygamber hayatı-ilk islam devletleri aslında açıp okuduğunda 180 derece tersi idi. bu yüzden diyorum, dine inanmak sizin kendi normlarınıza da bağlı bir şey. kendi insaniyet anlayışınız ile asla kabullenmenizin mümkün olmadığı şeyleri orada görmek, o en güvendiğiniz, en "iyi" olarak öğrendiğiniz yerde görmek, sizi ister istemez ondan koparıyor tabiki. ama bu şeylr bir başkasının normlarına uyabilir. o zaman o adam iplemez, okusa da inanmaya devam eder. ben mesela okuyup şok olduğum şeyleri büyük bir korku ve şaşkınlıkla yakınlarıma söylediğimde: "olabilir o günün şartlarına göre oluyomuş islam alimleri öyle diyolar kurcalama o meseleleri" tarzı cevaplar almıştım ve bu cevapları aldıktan sonra şaşkınlığım bi o kadar katlanmıştı. artık sadece islam'dan değil, etrafımdaki yakınlarımdan da şüphe etmeye başlamıştım. işin en ilginç yanı ise, islam tarihi ve kuran ayetlerinin islam aleminde bilinmemesi. açıp okuduğunuzda karşınıza çıkan islam tarihi-kuran ile, günümüzdeki isşlam çevrelerinden dinlediğimiz islam tarihi-kuran %100 zıt. gerçekten çok ilginç bir durum. islam başlı başına ilginçliklerle dolu ama bu sadece islam'a özel değil. zira, hem yeni ahit hemdeeski ahit için aynı durum var. hatta en şiddetlisi eski ahit. insalık adına hepimizin günümüzde sahip olduğu genel düşüncelere en uzak, en vahşi kitap eski ahit. okudukça insanı şoke eden bi kitap. tabi günümüzden 3bin yıl öncesine dayanması da bunun nedenlerinden biri.

    aslında günümüzde birçok din reformcusu kutsal kitapları güne uyarlama çalışmalarındalar. hristiyanlarda zaten: "incili sembolik olarak anlamak gerek" düşüncesi çoktan hakim. hatta geçenlerde ingilizce çalışırken dünyanın en çok kullanılan sözlüklerinden birinde şöyle bir örnek cümleye rastlamıştım: "It is difficult for many people to accept a literal interpretation of the Bible" yani: "pek çok kişi için İncil'in kelimesi kelimesine çevirisini kabul etmek zordur." demiş. sözlüklerdeki örnek cümleler biliyosunuz günlük hayattan sıracan cümlelerdir. bu "incilin sembolik anlaşılması gerekliliği" hristiyanlara öyle işlemiş ki, hayatlarına öyle girmiş ki, artık sözlüklere bile girmiş zira islam aleminde de benzer çalışmalar çoktandır var. yahudileri saymıyorum çünkü onlar zaten eski ahit'i çoktan unutmuşlar. ciddiye almıyolar. onlarda din gelenek gibi olmuş.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 01001101 -- 28 Ekim 2015; 18:46:49 >




  • Hocam din diye bir olgunun olması tanrının varlığına başlı başına bir kanıttır. Eğer tanrı olmasaydı insanların inanmak gibi bir ihtiyaçları da olmazdı demekki tanrı var ki insanlar bir kuvvete muhtaç. İnsanın doğasında var inanç. Peki bu soruya cevap ver tanrı yoksa insanın içinden gelen bu inanma isteği nedir?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Mynamesiz

    Hocam din diye bir olgunun olması tanrının varlığına başlı başına bir kanıttır. Eğer tanrı olmasaydı insanların inanmak gibi bir ihtiyaçları da olmazdı demekki tanrı var ki insanlar bir kuvvete muhtaç. İnsanın doğasında var inanç. Peki bu soruya cevap ver tanrı yoksa insanın içinden gelen bu inanma isteği nedir?

    mesajınızı kime hitaben yazdınız bilmiyorum ama bana yazdıysanız cevap vereyim.

    öncelikle, "kanıt" olgusunu tanımlamanıza göre hayatta birçok şeyi yorumlamanız değişir.

    "tanrıya inanç ihtiyacı" kavramına gelirsek, ben şahsen "tanrı" sözcüğü özerinden konuşmamayı tercih ederim çünkü "tanrı" sözcüğünün ne olduğu belli değil, hangi kavramı kastettiği belli değil. yani dünya üzerindeki insanların bir kısmı "tanrı" derken "var oluş"u kastediyor, başka bir kısmı TV de film izler gibi bizi izleyen yaratığı kastediyor, diğer bir kısmı ateşli kuyusuyla kendine inanmayanları yakmayı beklerken bi yandan da sevmediği insanların kafasına yıldırm fırlatan sinirli yaratığı kastediyor, diğer bir kısmı ise "var olan her şey"i kastediyor. ki bu saydıklarım sadece bir kısmı. kısacası, "tanrı" sözcüğü farklı insanlarda farklı anlamları ifade ettiği için, bu sözcüğü kullanarak yapılacak tartışmalar da farklı insanlarda farklı anlaşılıyor ve tanrı sözcüğü kullanılarak yapılan tartışmalar boş birer laf salatasından öteye geçmiyor.

    bu yüzden siz "tanrı" derken neyi kastediyosunuz onu söylerseniz onun üzerine konuşabiliriz.

    aslında tabi siz bu soruyu sorarken büyük ihtimalle bir teist olarak soruyorsunuz(dur diye düşünüyorum). dinlerin çizdiği teist tanrı figürü genelde şöyledir; bizi yaratıp izleyen, elinde yapıldığında sinirlendiği 10 maddelik yasaklı eylem listesi olan, çok sinirlendiğinde deprem yapan ya da şimşek fırlatan, ve kendi istemediği eylemleri yaptığında sana işkence yapacak olan yaratık (yaratık derken yanlış anlaşılmasın, tepki verebilen, sinirlenebilen anlamında yaratık diyorum, çünkü cansız tanrı figürleri de mevcut başka fikir akımlarında ve teist tnarı figürlerini onlardan ayırmak için de yaratık demeyi uygun gördüm)

    aslında bu tarz bir tanrı konseptine inanma eğiliminde olup olmadığımız tartışılır. çünkü teist tanrı figürü bir ya da birkaç değil, çok sayıda özelliğe sahiptir. bana sorarsanız, günümüz insanının bu özelliklerin hepsine sahip bir kavrama (teist tanrı figürüne) topyekün inanma isteği yok içinde (yani tüm bu özelliklerin hepsine inanma isteği) bana sorarsanız, evet günümüz insanının bu özelliklerden bazılarına inanma eğilimi var, ve bu eğilim her ne kadar geçmişte bazı nedenlerle ortaya çıkmış olsa da, günümüz insanı açısından inanma eğiliminin asıl nedeni "bu inancı çocukluktan itibaren anne-babadan ve çevreden almaları"

    ancak günümüz insanını bi kenara koyup da geçmişte çok eski devirlerde yaşamış insanlara bakarsak belki bu bahsettiğim bazı özelliklere inanç isteğinin ilk nasıl ve neden ortaya çıktığını anlayabiliriz. sonuçta şu bi gerçek ki, ben şahsen günümüz insanının inanç eğiliminin çocukluktaki beyne olan fikir enjektesindne kaynaklandığını (en büyük nedeninin bu olduğunu) düşünsem de, yine de geçmişte bunun nasıl ortaya çıktığını halen izah etmiş olmuyorum.

    geçmişe gitmeden önce, nedir benim bahsettiğim "inanmaya eğilimli olmamıza neden olan şeyler" ilk aklıma gelenler:

    1- bilinmezlik.
    2- izah - yeri tespit edilemeyen canlılar.
    3- ölüm


    bilmemek gerçekten çok kötü bir şey. bilgi eksikliği tedirginlik verici de bir şeydir, örneğin gece yatarken koridordan olmadık bi ses duyarsanız, korkarsınız. çünkü; orda ne olduğu hakkında kesin bilgiye sahip olmadığınız bir şey oldu. ama, o sesi çıkaranın çocuğunuz olduğunu anlarsanız, korkunuz anında geçer.

    ilkel devirde ilkel insanın bilgisi o kadar azdı ki, neredeyse her şey onu korkutabiliyordu. bu çağlarda insan mecburen "izah" işlemine başvurdu. ve etrafında olup biten, bilmediği, ve kendisini korkutan şeyleri gözlemleyip izah etmeye çalıştı.

    ilk gözlemlediği şey: "olgu" idi, bir sürü şey oluyordu doğada. hayvan gelip saldırıyor, şimşek çakıp korkutuyordu. tüm bunların hepsi birer "olgu" idi. peki bu olguları ne yapıyordu? olgu yapabilme yeteneğine sahip şeylere "canlı" adını verdi ilkel insan. ama ilkel insan için canlılık kavramı bizim günümüzde anladığımızdan farklı idi. çünkü ilkel insan için sadece "eylemde bulunabilen şey" canlı idi. mesela aslan beni yiyebiliyor, o zaman aslan'ı canlı kategorisine aldı ilkel insanlar. ama, ağaç kıpırdamıyor. ağacın hareket ettiği görülmemiş. ağaç bir "olgu"ya sebebiyet vermiyor. ağaç'ı cansız statüsüne aldı ilkel insan, aynen taş'ı da cansız statüsüne aldığı gibi.

    yani ilkel insan için canlılık kavramı "hareket etmek" ile ayırd ediliyordu. hareket varsa canlı, hareket yoksa cansız. böylece "olgu"-"canlılık" arasında bir bağ kurdu insanlar.

    bu noktada bazı sorular ortaya çıktı, mesela hayvanlar tarafından yapılan saldırılarda "olgu"yu yapan şey belli idi. saldıran hayvan. ama, doğada korkunç birçok şey vardı, çok daha büyük, çok daha geniş çaplı, çok çok daha etkili şeyler. ve, ne yazık ki onları yapan canlı'nın ne olduğunu görememişti insanlar. nedir bu korkunç şeyler? deprem mesela. deprem bir "olgu" ve ilkel insan yerin sarsılması olgusunun ne tarafından yapıldığını görememişti. bu noktada, deprem gibi en büyük, en güçlü olguyu, doğal olarak en güçlü "canlı" yapabilir diye düşündüler. peki, neydi bu "en güçlü canlı" cevap: güneş.

    güneş, ilkel insanın şahit olduğu en büyük canlı idi. çünkü güneş de aynen aslan gibi fil gibi hareketli idi. ve aynen aslan gibi, fil gibi, güneşin de neden olduğu bir "olgu"su vardı. güneş ısıtıyordu. güneş geldiğinde ilkel insan ısınıyor, güneş battığında ilkel insan üşüyordu. güneş gittiğinde ilkel insan etrafı göremiyordu. demekki güneş canlı idi. ve en büyük, en geniş çaplı etkiye neden olduğu için de, en güçlü canlı güneş idi. dolayısıyla, deprem gibi diğer geniş çaplı etkileri de güneş dediği canlıya atfetti insanlar. bu nedenle ilk tapınmanın güneş ile başladığı zannedilir.

    o devirdeki insanlar için bir diğer izah da, korktuğu şeyi giderme idi. deprem gibi korkunç şeyleri güneş denilen "canlı yaratık" yapıyordu, peki güneş'e ne yaparsa onu deprem yapmaktan vazgeçirebilirdi ilkel insan? bu noktada şöyle bi kanıya varıldı, deprem zararlı korkunç bir şey olduğuna göre, bu bir ceza olmalı. demek ki, güneş bize kızmış. o zaman, kızgınlığını gidermeliyiz.

    bir yaratığın kızgınlığı nasıl giderilir? ona övgü yağdırılırsa, ona hediye verilirse kızgınlığı giderilebilir? o zaman, güneşe hediye vermeli. en değerli hediyeyi vermeli güneşe. peki, o devirdeki insanlar için en değerli hediye ne olabilir? cevap: av. insanlar için avladıkları hayvanlar çok değerli idi. bu yüzden, kendilerine deprem-yıldırım cezasını veren güneş'in kızgınlığını gidermek için ona en değerli hediyeyi, yani avladıkları hayvanları verdiler insanlar. ve ayrıca ona övgülerde bulundular.

    eğer bunlar gerçekten olduysa, o devirde biz o insanların arasında olsaydık, onlara: "hayır bence yanılıyoruz güneşin bunları yaptığına bi kanıt yok" deseydik, bize kahkahalarla gülerek: "peki bunları en büyük canlı olan güneş yapmıyosa ne yapıyo hadi açıkla bakalım" demeleri gayet olası idi.

    tüm bunlar, yaşanmış mıdır bilinmez. ama bi gerçek var ki, aslında bunlar halen yaşanıyor. biz insan olarak halen izah etmeye çabalıyoruz. ve yine izah edemediğimiz şeyleri: "insani" olarak düşünüyoruz. kafamızda "insani özelliklere sahip, sinirlenebilen, ceza verebilen" canlılar tasarlıyoruz.

    aslında bir ateist olarak benim kainatın var oluşu gibi konularda düşüncelere dalıp aklımdan masal gibi senaryolar üretmemle, bir teist'in tanrı inancı arasında bu yönüyle bi fark yok. tek fark, ben özgürce hayal ediyorum ve hayal ettiğim senaryoyu kimseye dayatmıyorum. teizm ise, benim söylediğim senaryoya inanacaksın ve çocuğuna dayatacaksın diyor.

    kısacası, siz ona "inanma ihtiyacı" dersiniz. ben "bilmediğini izah etme isteği ve merakı" derim. bence tek fark, bizim isimlendirmelerimiz.


    bir diğer inanç konusu ise, ölüm. ölümsüzlük bugün ateistler ve panteistler dışında neredeyse tüm dünya insanlarının inandığı bir şey. ölümsüzlüğe inanç konusunda içimizde bir istek var mıdır? ve varsa bu durum ölümsüzlüğün gerçek olduğunun delili midir? bence evet ölümsüz olduğumuza inanma eğilimimiz var. tabi buna "inanma eğilimi" mi denmeli yoksa "engelleyemediğini görmezlikten gelme" isteği mi denmeli orası tartışılır ama tartışılmayacak bir şey varsa, o da ölmeme ihtiyacımızın ölmeyeceğimize kanıt olmayacağıdır. tabi burda gene "kanıt" kavramını nasıl yorumladığınza göre durum değişir. ama bana göre bu bir kanıt dğeil.

    ayrıca bana sorarsan, öldükten sonra "Cube" filminin en sonundaki gibi beni bir suyun içinden kaldırmalarını, ölümden öncesini hatırlamayı, ve: "evet test sona erdi" demelerini, yani kısacası bu yaşamın bir deneyden ibaret olmasını ben de çok isterdim. ne yok olmaktan daha kötü olabilir ki? ama, yok olmak istememem, bu isteğimin gerçek olabileceğine ihtimal vermemi sağlamıyor. ne yazık ki, durum bu. konunun en başında da demiştim ya, ölümsüzlüğe inanmamak pek de öyle güzel bi şey değil :D



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 01001101 -- 29 Ekim 2015; 20:10:48 >
    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: 01001101

    quote:

    Orijinalden alıntı: Mynamesiz

    Hocam din diye bir olgunun olması tanrının varlığına başlı başına bir kanıttır. Eğer tanrı olmasaydı insanların inanmak gibi bir ihtiyaçları da olmazdı demekki tanrı var ki insanlar bir kuvvete muhtaç. İnsanın doğasında var inanç. Peki bu soruya cevap ver tanrı yoksa insanın içinden gelen bu inanma isteği nedir?

    mesajınızı kime hitaben yazdınız bilmiyorum ama bana yazdıysanız cevap vereyim.

    öncelikle, "kanıt" olgusunu tanımlamanıza göre hayatta birçok şeyi yorumlamanız değişir.

    "tanrıya inanç ihtiyacı" kavramına gelirsek, ben şahsen "tanrı" sözcüğü özerinden konuşmamayı tercih ederim çünkü "tanrı" sözcüğünün ne olduğu belli değil, hangi kavramı kastettiği belli değil. yani dünya üzerindeki insanların bir kısmı "tanrı" derken "var oluş"u kastediyor, başka bir kısmı TV de film izler gibi bizi izleyen yaratığı kastediyor, diğer bir kısmı ateşli kuyusuyla kendine inanmayanları yakmayı beklerken bi yandan da sevmediği insanların kafasına yıldırm fırlatan sinirli yaratığı kastediyor, diğer bir kısmı ise "var olan her şey"i kastediyor. ki bu saydıklarım sadece bir kısmı. kısacası, "tanrı" sözcüğü farklı insanlarda farklı anlamları ifade ettiği için, bu sözcüğü kullanarak yapılacak tartışmalar da farklı insanlarda farklı anlaşılıyor ve tanrı sözcüğü kullanılarak yapılan tartışmalar boş birer laf salatasından öteye geçmiyor.

    bu yüzden siz "tanrı" derken neyi kastediyosunuz onu söylerseniz onun üzerine konuşabiliriz.

    aslında tabi siz bu soruyu sorarken büyük ihtimalle bir teist olarak soruyorsunuz(dur diye düşünüyorum). dinlerin çizdiği teist tanrı figürü genelde şöyledir; bizi yaratıp izleyen, elinde yapıldığında sinirlendiği 10 maddelik yasaklı eylem listesi olan, çok sinirlendiğinde deprem yapan ya da şimşek fırlatan, ve kendi istemediği eylemleri yaptığında sana işkence yapacak olan yaratık (yaratık derken yanlış anlaşılmasın, tepki verebilen, sinirlenebilen anlamında yaratık diyorum, çünkü cansız tanrı figürleri de mevcut başka fikir akımlarında ve teist tnarı figürlerini onlardan ayırmak için de yaratık demeyi uygun gördüm)

    aslında bu tarz bir tanrı konseptine inanma eğiliminde olup olmadığımız tartışılır. çünkü teist tanrı figürü bir ya da birkaç değil, çok sayıda özelliğe sahiptir. bana sorarsanız, günümüz insanının bu özelliklerin hepsine sahip bir kavrama (teist tanrı figürüne) topyekün inanma isteği yok içinde (yani tüm bu özelliklerin hepsine inanma isteği) bana sorarsanız, evet günümüz insanının bu özelliklerden bazılarına inanma eğilimi var, ve bu eğilim her ne kadar geçmişte bazı nedenlerle ortaya çıkmış olsa da, günümüz insanı açısından inanma eğiliminin asıl nedeni "bu inancı çocukluktan itibaren anne-babadan ve çevreden almaları"

    ancak günümüz insanını bi kenara koyup da geçmişte çok eski devirlerde yaşamış insanlara bakarsak belki bu bahsettiğim bazı özelliklere inanç isteğinin ilk nasıl ve neden ortaya çıktığını anlayabiliriz. sonuçta şu bi gerçek ki, ben şahsen günümüz insanının inanç eğiliminin çocukluktaki beyne olan fikir enjektesindne kaynaklandığını (en büyük nedeninin bu olduğunu) düşünsem de, yine de geçmişte bunun nasıl ortaya çıktığını halen izah etmiş olmuyorum.

    geçmişe gitmeden önce, nedir benim bahsettiğim "inanmaya eğilimli olmamıza neden olan şeyler" ilk aklıma gelenler:

    1- bilinmezlik.
    2- izah - yeri tespit edilemeyen canlılar.
    3- ölüm


    bilmemek gerçekten çok kötü bir şey. bilgi eksikliği tedirginlik verici de bir şeydir, örneğin gece yatarken koridordan olmadık bi ses duyarsanız, korkarsınız. çünkü; orda ne olduğu hakkında kesin bilgiye sahip olmadığınız bir şey oldu. ama, o sesi çıkaranın çocuğunuz olduğunu anlarsanız, korkunuz anında geçer.

    ilkel devirde ilkel insanın bilgisi o kadar azdı ki, neredeyse her şey onu korkutabiliyordu. bu çağlarda insan mecburen "izah" işlemine başvurdu. ve etrafında olup biten, bilmediği, ve kendisini korkutan şeyleri gözlemleyip izah etmeye çalıştı.

    ilk gözlemlediği şey: "olgu" idi, bir sürü şey oluyordu doğada. hayvan gelip saldırıyor, şimşek çakıp korkutuyordu. tüm bunların hepsi birer "olgu" idi. peki bu olguları ne yapıyordu? olgu yapabilme yeteneğine sahip şeylere "canlı" adını verdi ilkel insan. ama ilkel insan için canlılık kavramı bizim günümüzde anladığımızdan farklı idi. çünkü ilkel insan için sadece "eylemde bulunabilen şey" canlı idi. mesela aslan beni yiyebiliyor, o zaman aslan'ı canlı kategorisine aldı ilkel insanlar. ama, ağaç kıpırdamıyor. ağacın hareket ettiği görülmemiş. ağaç bir "olgu"ya sebebiyet vermiyor. ağaç'ı cansız statüsüne aldı ilkel insan, aynen taş'ı da cansız statüsüne aldığı gibi.

    yani ilkel insan için canlılık kavramı "hareket etmek" ile ayırd ediliyordu. hareket varsa canlı, hareket yoksa cansız. böylece "olgu"-"canlılık" arasında bir bağ kurdu insanlar.

    bu noktada bazı sorular ortaya çıktı, mesela hayvanlar tarafından yapılan saldırılarda "olgu"yu yapan şey belli idi. saldıran hayvan. ama, doğada korkunç birçok şey vardı, çok daha büyük, çok daha geniş çaplı, çok çok daha etkili şeyler. ve, ne yazık ki onları yapan canlı'nın ne olduğunu görememişti insanlar. nedir bu korkunç şeyler? deprem mesela. deprem bir "olgu" ve ilkel insan yerin sarsılması olgusunun ne tarafından yapıldığını görememişti. bu noktada, deprem gibi en büyük, en güçlü olguyu, doğal olarak en güçlü "canlı" yapabilir diye düşündüler. peki, neydi bu "en güçlü canlı" cevap: güneş.

    güneş, ilkel insanın şahit olduğu en büyük canlı idi. çünkü güneş de aynen aslan gibi fil gibi hareketli idi. ve aynen aslan gibi, fil gibi, güneşin de neden olduğu bir "olgu"su vardı. güneş ısıtıyordu. güneş geldiğinde ilkel insan ısınıyor, güneş battığında ilkel insan üşüyordu. güneş gittiğinde ilkel insan etrafı göremiyordu. demekki güneş canlı idi. ve en büyük, en geniş çaplı etkiye neden olduğu için de, en güçlü canlı güneş idi. dolayısıyla, deprem gibi diğer geniş çaplı etkileri de güneş dediği canlıya atfetti insanlar. bu nedenle ilk tapınmanın güneş ile başladığı zannedilir.

    o devirdeki insanlar için bir diğer izah da, korktuğu şeyi giderme idi. deprem gibi korkunç şeyleri güneş denilen "canlı yaratık" yapıyordu, peki güneş'e ne yaparsa onu deprem yapmaktan vazgeçirebilirdi ilkel insan? bu noktada şöyle bi kanıya varıldı, deprem zararlı korkunç bir şey olduğuna göre, bu bir ceza olmalı. demek ki, güneş bize kızmış. o zaman, kızgınlığını gidermeliyiz.

    bir yaratığın kızgınlığı nasıl giderilir? ona övgü yağdırılırsa, ona hediye verilirse kızgınlığı giderilebilir? o zaman, güneşe hediye vermeli. en değerli hediyeyi vermeli güneşe. peki, o devirdeki insanlar için en değerli hediye ne olabilir? cevap: av. insanlar için avladıkları hayvanlar çok değerli idi. bu yüzden, kendilerine deprem-yıldırım cezasını veren güneş'in kızgınlığını gidermek için ona en değerli hediyeyi, yani avladıkları hayvanları verdiler insanlar. ve ayrıca ona övgülerde bulundular.

    eğer bunlar gerçekten olduysa, o devirde biz o insanların arasında olsaydık, onlara: "hayır bence yanılıyoruz güneşin bunları yaptığına bi kanıt yok" deseydik, bize kahkahalarla gülerek: "peki bunları en büyük canlı olan güneş yapmıyosa ne yapıyo hadi açıkla bakalım" demeleri gayet olası idi.

    tüm bunlar, yaşanmış mıdır bilinmez. ama bi gerçek var ki, aslında bunlar halen yaşanıyor. biz insan olarak halen izah etmeye çabalıyoruz. ve yine izah edemediğimiz şeyleri: "insani" olarak düşünüyoruz. kafamızda "insani özelliklere sahip, sinirlenebilen, ceza verebilen" canlılar tasarlıyoruz.

    aslında bir ateist olarak benim kainatın var oluşu gibi konularda düşüncelere dalıp aklımdan masal gibi senaryolar üretmemle, bir teist'in tanrı inancı arasında bu yönüyle bi fark yok. tek fark, ben özgürce hayal ediyorum ve hayal ettiğim senaryoyu kimseye dayatmıyorum. teizm ise, benim söylediğim senaryoya inanacaksın ve çocuğuna dayatacaksın diyor.

    kısacası, siz ona "inanma ihtiyacı" dersiniz. ben "bilmediğini izah etme isteği ve merakı" derim. bence tek fark, bizim isimlendirmelerimiz.


    bir diğer inanç konusu ise, ölüm. ölümsüzlük bugün ateistler ve panteistler dışında neredeyse tüm dünya insanlarının inandığı bir şey. ölümsüzlüğe inanç konusunda içimizde bir istek var mıdır? ve varsa bu durum ölümsüzlüğün gerçek olduğunun delili midir? bence evet ölümsüz olduğumuza inanma eğilimimiz var. tabi buna "inanma eğilimi" mi denmeli yoksa "engelleyemediğini görmezlikten gelme" isteği mi denmeli orası tartışılır ama tartışılmayacak bir şey varsa, o da ölmeme ihtiyacımızın ölmeyeceğimize kanıt olmayacağıdır. tabi burda gene "kanıt" kavramını nasıl yorumladığınza göre durum değişir. ama bana göre bu bir kanıt dğeil.

    ayrıca bana sorarsan, öldükten sonra "Cube" filminin en sonundaki gibi beni bir suyun içinden kaldırmalarını, ölümden öncesini hatırlamayı, ve: "evet test sona erdi" demelerini, yani kısacası bu yaşamın bir deneyden ibaret olmasını ben de çok isterdim. ne yok olmaktan daha kötü olabilir ki? ama, yok olmak istememem, bu isteğimin gerçek olabileceğine ihtimal vermemi sağlamıyor. ne yazık ki, durum bu. konunun en başında da demiştim ya, ölümsüzlüğe inanmamak pek de öyle güzel bi şey değil :D

    Öncelikle kapsamlı yorumunuz için teşekkür ederim. Hepsini okudum. Ölümden sonrası demişsiniz. Ben her zaman ölümden sonra yok olmayı hayal etmişimdir. Allah-Tanrının insanın başına açtığı bu işleri bir daha açmaması için. Çünkü Allah bizi cennetine sokabilir. Ya da bu test bitti diyebilir ama başımıza yeni bir dünya, yeni bir sınav, yeni bir testte çıkartabilir. Bu yüzden tamamen acısız bir biçimde yok olmak. Bilincimizin evrenin sonsuzluğunda yok olması harika olurdu.

    Tanrı derken aslında sizin bahsettiğiniz tanrı tanımlarından hepsini kastettim. Çünkü Allah mı? Yoksa bir odun parçası mı bizi yarattı bu meçhul? Tabi Allaha inanıyorum ve şirk koşmak için yazmadım bunu. Ama bizi kimin yarattığını bilmediğimiz için tüm tanrı tanımları aslında bizim tanrımızdır. Tanrı kullanmayı doğru bulmuyorum demişsiniz. Ha tanrı demişiz, ha Allah demişiz ikiside aynı kapıya çıkıyor. İkiside azap eden, bir iradesi olan, ve insanları sınava tabi tutan varlıktır.

    Benim beklediğim cevap "bu inancı çocukluktan itibaren anne-babaan ve çevreden almaları"ydı. Çok doğru bir cevap. Demekki insanlar başka insanların içine kendi fikirlerini ve kendi duygularını empoze edebilir. O zamansa inanmak iç güdü değil de bir düşünce biçimi olur bana göre. Çünkü iç güdüler doğuştan gelir. Ama şöyle bir soru ortaya çıkıyor. İlk inancı kim yarattı. İlk insandan önce insan olmadığı için. Birisi gelip bu inancı insanlara aşılaması gerek sizin dediğinize göre. Ama sanırım cevapta şu insanların güvenlik ihtiyaçları, ölümden sonra hayat, adalet, korkular gibi şeyler tanrı ve inanç kavramını ortaya çıkarıyor. Yani tanrı kavramına baktığımızda istisnasız tüm toplumlarda bir şeye tapıldığını görüyoruz. Birbiriyle iletişimi olmayan kültürlere baktığımızda hepsinde inanılacak bir put, ya da güneş ya da bir cisim türettiklerini görüyoruz. Örnek güneş varsa mısırda güneş tanrısı da vardır diyerekten bir tanrı ortaya çıkarıyorlar. Lafı çok dolaştırdım demek istediğim dinler, inançlar insanların kendi yarattıkları mitolojilerde olabilir. Ya da birbirinden iletişimsiz olan toplumlara Allahın-Tanrının gönderdiği gerçek ama sonradan insanların bidatlerine uygun bir biçimde değişime uğramış inançlarda olabilir. Yani belki de Allah herkese din gönderdi ancak insanlar o dini kedni keyiflerine göre uydurdular.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi İlaçBağımlısıErkekÇüküsü -- 29 Ekim 2015; 20:37:42 >




  • Müslüman:Marsta su var mı ? Allah bilir.
    Ateist: marsta su var mı ? (Milyon dolarlık harcama artı zeka ile suyu buldu.)

    Müslüman: içki içmek günah zina günah cennnete şarap içip huriler ile yaşıyacam.


    Müslüman kola içmez israile kurşun parası olur ama bunu boykot etmek için yahudi elması olan 2500 lük iphone ile boykotunu çeker.

    Devamını sayayım mı ?

    Ateist değilim.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Mynamesiz

    quote:

    Orijinalden alıntı: 01001101

    quote:

    Orijinalden alıntı: Mynamesiz

    Hocam din diye bir olgunun olması tanrının varlığına başlı başına bir kanıttır. Eğer tanrı olmasaydı insanların inanmak gibi bir ihtiyaçları da olmazdı demekki tanrı var ki insanlar bir kuvvete muhtaç. İnsanın doğasında var inanç. Peki bu soruya cevap ver tanrı yoksa insanın içinden gelen bu inanma isteği nedir?

    mesajınızı kime hitaben yazdınız bilmiyorum ama bana yazdıysanız cevap vereyim.

    öncelikle, "kanıt" olgusunu tanımlamanıza göre hayatta birçok şeyi yorumlamanız değişir.

    "tanrıya inanç ihtiyacı" kavramına gelirsek, ben şahsen "tanrı" sözcüğü özerinden konuşmamayı tercih ederim çünkü "tanrı" sözcüğünün ne olduğu belli değil, hangi kavramı kastettiği belli değil. yani dünya üzerindeki insanların bir kısmı "tanrı" derken "var oluş"u kastediyor, başka bir kısmı TV de film izler gibi bizi izleyen yaratığı kastediyor, diğer bir kısmı ateşli kuyusuyla kendine inanmayanları yakmayı beklerken bi yandan da sevmediği insanların kafasına yıldırm fırlatan sinirli yaratığı kastediyor, diğer bir kısmı ise "var olan her şey"i kastediyor. ki bu saydıklarım sadece bir kısmı. kısacası, "tanrı" sözcüğü farklı insanlarda farklı anlamları ifade ettiği için, bu sözcüğü kullanarak yapılacak tartışmalar da farklı insanlarda farklı anlaşılıyor ve tanrı sözcüğü kullanılarak yapılan tartışmalar boş birer laf salatasından öteye geçmiyor.

    bu yüzden siz "tanrı" derken neyi kastediyosunuz onu söylerseniz onun üzerine konuşabiliriz.

    aslında tabi siz bu soruyu sorarken büyük ihtimalle bir teist olarak soruyorsunuz(dur diye düşünüyorum). dinlerin çizdiği teist tanrı figürü genelde şöyledir; bizi yaratıp izleyen, elinde yapıldığında sinirlendiği 10 maddelik yasaklı eylem listesi olan, çok sinirlendiğinde deprem yapan ya da şimşek fırlatan, ve kendi istemediği eylemleri yaptığında sana işkence yapacak olan yaratık (yaratık derken yanlış anlaşılmasın, tepki verebilen, sinirlenebilen anlamında yaratık diyorum, çünkü cansız tanrı figürleri de mevcut başka fikir akımlarında ve teist tnarı figürlerini onlardan ayırmak için de yaratık demeyi uygun gördüm)

    aslında bu tarz bir tanrı konseptine inanma eğiliminde olup olmadığımız tartışılır. çünkü teist tanrı figürü bir ya da birkaç değil, çok sayıda özelliğe sahiptir. bana sorarsanız, günümüz insanının bu özelliklerin hepsine sahip bir kavrama (teist tanrı figürüne) topyekün inanma isteği yok içinde (yani tüm bu özelliklerin hepsine inanma isteği) bana sorarsanız, evet günümüz insanının bu özelliklerden bazılarına inanma eğilimi var, ve bu eğilim her ne kadar geçmişte bazı nedenlerle ortaya çıkmış olsa da, günümüz insanı açısından inanma eğiliminin asıl nedeni "bu inancı çocukluktan itibaren anne-babadan ve çevreden almaları"

    ancak günümüz insanını bi kenara koyup da geçmişte çok eski devirlerde yaşamış insanlara bakarsak belki bu bahsettiğim bazı özelliklere inanç isteğinin ilk nasıl ve neden ortaya çıktığını anlayabiliriz. sonuçta şu bi gerçek ki, ben şahsen günümüz insanının inanç eğiliminin çocukluktaki beyne olan fikir enjektesindne kaynaklandığını (en büyük nedeninin bu olduğunu) düşünsem de, yine de geçmişte bunun nasıl ortaya çıktığını halen izah etmiş olmuyorum.

    geçmişe gitmeden önce, nedir benim bahsettiğim "inanmaya eğilimli olmamıza neden olan şeyler" ilk aklıma gelenler:

    1- bilinmezlik.
    2- izah - yeri tespit edilemeyen canlılar.
    3- ölüm


    bilmemek gerçekten çok kötü bir şey. bilgi eksikliği tedirginlik verici de bir şeydir, örneğin gece yatarken koridordan olmadık bi ses duyarsanız, korkarsınız. çünkü; orda ne olduğu hakkında kesin bilgiye sahip olmadığınız bir şey oldu. ama, o sesi çıkaranın çocuğunuz olduğunu anlarsanız, korkunuz anında geçer.

    ilkel devirde ilkel insanın bilgisi o kadar azdı ki, neredeyse her şey onu korkutabiliyordu. bu çağlarda insan mecburen "izah" işlemine başvurdu. ve etrafında olup biten, bilmediği, ve kendisini korkutan şeyleri gözlemleyip izah etmeye çalıştı.

    ilk gözlemlediği şey: "olgu" idi, bir sürü şey oluyordu doğada. hayvan gelip saldırıyor, şimşek çakıp korkutuyordu. tüm bunların hepsi birer "olgu" idi. peki bu olguları ne yapıyordu? olgu yapabilme yeteneğine sahip şeylere "canlı" adını verdi ilkel insan. ama ilkel insan için canlılık kavramı bizim günümüzde anladığımızdan farklı idi. çünkü ilkel insan için sadece "eylemde bulunabilen şey" canlı idi. mesela aslan beni yiyebiliyor, o zaman aslan'ı canlı kategorisine aldı ilkel insanlar. ama, ağaç kıpırdamıyor. ağacın hareket ettiği görülmemiş. ağaç bir "olgu"ya sebebiyet vermiyor. ağaç'ı cansız statüsüne aldı ilkel insan, aynen taş'ı da cansız statüsüne aldığı gibi.

    yani ilkel insan için canlılık kavramı "hareket etmek" ile ayırd ediliyordu. hareket varsa canlı, hareket yoksa cansız. böylece "olgu"-"canlılık" arasında bir bağ kurdu insanlar.

    bu noktada bazı sorular ortaya çıktı, mesela hayvanlar tarafından yapılan saldırılarda "olgu"yu yapan şey belli idi. saldıran hayvan. ama, doğada korkunç birçok şey vardı, çok daha büyük, çok daha geniş çaplı, çok çok daha etkili şeyler. ve, ne yazık ki onları yapan canlı'nın ne olduğunu görememişti insanlar. nedir bu korkunç şeyler? deprem mesela. deprem bir "olgu" ve ilkel insan yerin sarsılması olgusunun ne tarafından yapıldığını görememişti. bu noktada, deprem gibi en büyük, en güçlü olguyu, doğal olarak en güçlü "canlı" yapabilir diye düşündüler. peki, neydi bu "en güçlü canlı" cevap: güneş.

    güneş, ilkel insanın şahit olduğu en büyük canlı idi. çünkü güneş de aynen aslan gibi fil gibi hareketli idi. ve aynen aslan gibi, fil gibi, güneşin de neden olduğu bir "olgu"su vardı. güneş ısıtıyordu. güneş geldiğinde ilkel insan ısınıyor, güneş battığında ilkel insan üşüyordu. güneş gittiğinde ilkel insan etrafı göremiyordu. demekki güneş canlı idi. ve en büyük, en geniş çaplı etkiye neden olduğu için de, en güçlü canlı güneş idi. dolayısıyla, deprem gibi diğer geniş çaplı etkileri de güneş dediği canlıya atfetti insanlar. bu nedenle ilk tapınmanın güneş ile başladığı zannedilir.

    o devirdeki insanlar için bir diğer izah da, korktuğu şeyi giderme idi. deprem gibi korkunç şeyleri güneş denilen "canlı yaratık" yapıyordu, peki güneş'e ne yaparsa onu deprem yapmaktan vazgeçirebilirdi ilkel insan? bu noktada şöyle bi kanıya varıldı, deprem zararlı korkunç bir şey olduğuna göre, bu bir ceza olmalı. demek ki, güneş bize kızmış. o zaman, kızgınlığını gidermeliyiz.

    bir yaratığın kızgınlığı nasıl giderilir? ona övgü yağdırılırsa, ona hediye verilirse kızgınlığı giderilebilir? o zaman, güneşe hediye vermeli. en değerli hediyeyi vermeli güneşe. peki, o devirdeki insanlar için en değerli hediye ne olabilir? cevap: av. insanlar için avladıkları hayvanlar çok değerli idi. bu yüzden, kendilerine deprem-yıldırım cezasını veren güneş'in kızgınlığını gidermek için ona en değerli hediyeyi, yani avladıkları hayvanları verdiler insanlar. ve ayrıca ona övgülerde bulundular.

    eğer bunlar gerçekten olduysa, o devirde biz o insanların arasında olsaydık, onlara: "hayır bence yanılıyoruz güneşin bunları yaptığına bi kanıt yok" deseydik, bize kahkahalarla gülerek: "peki bunları en büyük canlı olan güneş yapmıyosa ne yapıyo hadi açıkla bakalım" demeleri gayet olası idi.

    tüm bunlar, yaşanmış mıdır bilinmez. ama bi gerçek var ki, aslında bunlar halen yaşanıyor. biz insan olarak halen izah etmeye çabalıyoruz. ve yine izah edemediğimiz şeyleri: "insani" olarak düşünüyoruz. kafamızda "insani özelliklere sahip, sinirlenebilen, ceza verebilen" canlılar tasarlıyoruz.

    aslında bir ateist olarak benim kainatın var oluşu gibi konularda düşüncelere dalıp aklımdan masal gibi senaryolar üretmemle, bir teist'in tanrı inancı arasında bu yönüyle bi fark yok. tek fark, ben özgürce hayal ediyorum ve hayal ettiğim senaryoyu kimseye dayatmıyorum. teizm ise, benim söylediğim senaryoya inanacaksın ve çocuğuna dayatacaksın diyor.

    kısacası, siz ona "inanma ihtiyacı" dersiniz. ben "bilmediğini izah etme isteği ve merakı" derim. bence tek fark, bizim isimlendirmelerimiz.


    bir diğer inanç konusu ise, ölüm. ölümsüzlük bugün ateistler ve panteistler dışında neredeyse tüm dünya insanlarının inandığı bir şey. ölümsüzlüğe inanç konusunda içimizde bir istek var mıdır? ve varsa bu durum ölümsüzlüğün gerçek olduğunun delili midir? bence evet ölümsüz olduğumuza inanma eğilimimiz var. tabi buna "inanma eğilimi" mi denmeli yoksa "engelleyemediğini görmezlikten gelme" isteği mi denmeli orası tartışılır ama tartışılmayacak bir şey varsa, o da ölmeme ihtiyacımızın ölmeyeceğimize kanıt olmayacağıdır. tabi burda gene "kanıt" kavramını nasıl yorumladığınza göre durum değişir. ama bana göre bu bir kanıt dğeil.

    ayrıca bana sorarsan, öldükten sonra "Cube" filminin en sonundaki gibi beni bir suyun içinden kaldırmalarını, ölümden öncesini hatırlamayı, ve: "evet test sona erdi" demelerini, yani kısacası bu yaşamın bir deneyden ibaret olmasını ben de çok isterdim. ne yok olmaktan daha kötü olabilir ki? ama, yok olmak istememem, bu isteğimin gerçek olabileceğine ihtimal vermemi sağlamıyor. ne yazık ki, durum bu. konunun en başında da demiştim ya, ölümsüzlüğe inanmamak pek de öyle güzel bi şey değil :D

    ...
    Benim beklediğim cevap "bu inancı çocukluktan itibaren anne-babaan ve çevreden almaları"ydı. Çok doğru bir cevap. Demekki insanlar başka insanların içine kendi fikirlerini ve kendi duygularını empoze edebilir. O zamansa inanmak iç güdü değil de bir düşünce biçimi olur bana göre. Çünkü iç güdüler doğuştan gelir. Ama şöyle bir soru ortaya çıkıyor. İlk inancı kim yarattı. İlk insandan önce insan olmadığı için. Birisi gelip bu inancı insanlara aşılaması gerek sizin dediğinize göre...


    sorduğunuz soru aslında sadece inanç için değil diğer birçok konu için geçerlidir. mesela, evrim kanıtlanmış gerçek bir şey. yani gerçekten de tek hücreliden başlayıp bir geleşim var canlılığa baktığında.

    bu arada evrim canlılığın başlangıcıyla ilgilenen bir şey değildir, evrim doğal seçilim de değildir, bazı dinci hocalar evrimi bunlar olarak anlatıyolar ki milet evrimden doğusun, evrim sadece canlılığın tek hücreliden itibaren gelişerek var olmuş olmasıdır. bu kanıtlanmış bir şey, ve bu darwin den önce vardı. evirmi darwin de bulmadı. evrim %100 var ve kanıtlanmış durumda, gerçekten de canlılar her nasıl oldu ise tek hücreliden başlayarak var olmuşlar. gelişim ve birbirine dönüşüm de kanıtlı şekilde gerçek. ama, bu döbüşümler nasıl oldu? ya da ilk canlılık nasıl oldu. o kısmı farklı işte, ve o kısmı muallak. o kısmı hakkında teoriler var, doğal seçilim gibi. ama evrim denilen şey, yani canlılığın geçmişte tek hücreliden gelişip var olduğu, ölçülebilir olduğu için bilimseldir ve %100 gerçektir. dünya biliminde tartışılmaz. dünya dinleri de evrime itiraz etmezler, islam gibi bazı dinler dışında. islam dininden de birçok islam alimi artık evrimi kesin olarak kabul ettiklerini duyurdular ve onlar da türler arası geçiş ve abiyogenez (ilk canlının var oluşu) konularında tanrının devreye girdiğini iddia ediyolar. (normal bir durum çünkü bilinmezin olduğu yerde tanrı kavramı devreye girer)

    her neyse, sizin söylediğiniz mevzuyu genele yayabiliriz. yani bakın birçok konuda doğal seçilimi anlayabiliyorum, mesela bakterilerden ilaca karşı koyabilen hayatta kalıyor ve geometrik olarak çoğaldığı için bir sonraki seneye o ilaca karşı koyamayan bakteriler yok olmuş oluyorlar. bu durum bakteri adına bir ilerlemedir, ve doğal seçilimdir. bunu anlayabiliyorum. ancak, işi daha ilerlettiğimizde, nasıl oldu da böyle bi canlı meydana geldi? nasıl oldu da tek hücreli canlı: "hadi çoğalıp organ oluşturayım" dedi? hadi o da oldu diyelim, o zaman nasıl oldu böyle var oluşu sorulayan manyak bir yaratık meydana geldi.

    aslında mesela maymundan insana geçişi bile anlayabiliyorum, çünkü baktığında maymun insana çok ama çok benziyor. piyano çalabilen, mizahın dibine vuran bir canlıdan bahsediyoruz. hatta sadece maymuna gerek yok, diğer birçok hayvan bize çok benzer. minnacık hayvanlar depresyona girebilme özelliğine sahip. turnağım kadar hayvan benim gibi hapşuruyor. benim vücudumda yanlış yerden giden damar, minicik hayvanda da aynı şekilde yine yanlış yerden geçmiş ve evrim zaten bunların hepsini açıklıyor. o damarın neden öyle saçma şekilde dolandığını açıklıyor. gözde neden sinirlerin reseptörlerin önünde kalıp görüşü engellediğini ve bu saçmalığın neden minnacık hayvanda da insanda da olduğunu açıklıyor. açıklıyor açıklamsına ama, yine de, işi genele yaydığımızda, nasıl oldu da böyle düşünceye dalan manyak bir yaratık meydana geldi o kısmı gene hayret verici. yani sizin sorduğunuz soru işin bir yönü sadece. sadece inanç yönü. ben soruyu genele yayıyorum şahsen.
    quote:


    Tanrı derken aslında sizin bahsettiğiniz tanrı tanımlarından hepsini kastettim. Çünkü Allah mı? Yoksa bir odun parçası mı bizi yarattı bu meçhul? Tabi Allaha inanıyorum ve şirk koşmak için yazmadım bunu. Ama bizi kimin yarattığını bilmediğimiz için tüm tanrı tanımları aslında bizim tanrımızdır. Tanrı kullanmayı doğru bulmuyorum demişsiniz. Ha tanrı demişiz, ha Allah demişiz ikiside aynı kapıya çıkıyor. İkiside azap eden, bir iradesi olan, ve insanları sınava tabi tutan varlıktır.

    hepsinin sizin tanrınız olması mümkün değil çünkü hepsi birbirinden geceyle gündüz gibi farklı şeyler. siz ordaki tanımlamalara benim tanrım derseniz bir müslüman olarak dinden çıkarsınız.

    aslında sizin durumunuzu anlıyorum. çünkü dünya dinlerini biz kendimiz bulup, beğenip, inanmaya karar vermedik. sadece annemizden öğrendik. ve bize teist tanrısı kavramı her zaman "var oluş" olarak öğrettildi. bu yüzden birçok kişi aslında inanıyor olduğu şeyin tam olarak ne olduğunun farkında değil. bu islam'a özel bir durum da değil.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 01001101 -- 29 Ekim 2015; 21:30:34 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: 01001101

    quote:

    Orijinalden alıntı: Mynamesiz

    quote:

    Orijinalden alıntı: 01001101

    quote:

    Orijinalden alıntı: Mynamesiz

    Hocam din diye bir olgunun olması tanrının varlığına başlı başına bir kanıttır. Eğer tanrı olmasaydı insanların inanmak gibi bir ihtiyaçları da olmazdı demekki tanrı var ki insanlar bir kuvvete muhtaç. İnsanın doğasında var inanç. Peki bu soruya cevap ver tanrı yoksa insanın içinden gelen bu inanma isteği nedir?

    mesajınızı kime hitaben yazdınız bilmiyorum ama bana yazdıysanız cevap vereyim.

    öncelikle, "kanıt" olgusunu tanımlamanıza göre hayatta birçok şeyi yorumlamanız değişir.

    "tanrıya inanç ihtiyacı" kavramına gelirsek, ben şahsen "tanrı" sözcüğü özerinden konuşmamayı tercih ederim çünkü "tanrı" sözcüğünün ne olduğu belli değil, hangi kavramı kastettiği belli değil. yani dünya üzerindeki insanların bir kısmı "tanrı" derken "var oluş"u kastediyor, başka bir kısmı TV de film izler gibi bizi izleyen yaratığı kastediyor, diğer bir kısmı ateşli kuyusuyla kendine inanmayanları yakmayı beklerken bi yandan da sevmediği insanların kafasına yıldırm fırlatan sinirli yaratığı kastediyor, diğer bir kısmı ise "var olan her şey"i kastediyor. ki bu saydıklarım sadece bir kısmı. kısacası, "tanrı" sözcüğü farklı insanlarda farklı anlamları ifade ettiği için, bu sözcüğü kullanarak yapılacak tartışmalar da farklı insanlarda farklı anlaşılıyor ve tanrı sözcüğü kullanılarak yapılan tartışmalar boş birer laf salatasından öteye geçmiyor.

    bu yüzden siz "tanrı" derken neyi kastediyosunuz onu söylerseniz onun üzerine konuşabiliriz.

    aslında tabi siz bu soruyu sorarken büyük ihtimalle bir teist olarak soruyorsunuz(dur diye düşünüyorum). dinlerin çizdiği teist tanrı figürü genelde şöyledir; bizi yaratıp izleyen, elinde yapıldığında sinirlendiği 10 maddelik yasaklı eylem listesi olan, çok sinirlendiğinde deprem yapan ya da şimşek fırlatan, ve kendi istemediği eylemleri yaptığında sana işkence yapacak olan yaratık (yaratık derken yanlış anlaşılmasın, tepki verebilen, sinirlenebilen anlamında yaratık diyorum, çünkü cansız tanrı figürleri de mevcut başka fikir akımlarında ve teist tnarı figürlerini onlardan ayırmak için de yaratık demeyi uygun gördüm)

    aslında bu tarz bir tanrı konseptine inanma eğiliminde olup olmadığımız tartışılır. çünkü teist tanrı figürü bir ya da birkaç değil, çok sayıda özelliğe sahiptir. bana sorarsanız, günümüz insanının bu özelliklerin hepsine sahip bir kavrama (teist tanrı figürüne) topyekün inanma isteği yok içinde (yani tüm bu özelliklerin hepsine inanma isteği) bana sorarsanız, evet günümüz insanının bu özelliklerden bazılarına inanma eğilimi var, ve bu eğilim her ne kadar geçmişte bazı nedenlerle ortaya çıkmış olsa da, günümüz insanı açısından inanma eğiliminin asıl nedeni "bu inancı çocukluktan itibaren anne-babadan ve çevreden almaları"

    ancak günümüz insanını bi kenara koyup da geçmişte çok eski devirlerde yaşamış insanlara bakarsak belki bu bahsettiğim bazı özelliklere inanç isteğinin ilk nasıl ve neden ortaya çıktığını anlayabiliriz. sonuçta şu bi gerçek ki, ben şahsen günümüz insanının inanç eğiliminin çocukluktaki beyne olan fikir enjektesindne kaynaklandığını (en büyük nedeninin bu olduğunu) düşünsem de, yine de geçmişte bunun nasıl ortaya çıktığını halen izah etmiş olmuyorum.

    geçmişe gitmeden önce, nedir benim bahsettiğim "inanmaya eğilimli olmamıza neden olan şeyler" ilk aklıma gelenler:

    1- bilinmezlik.
    2- izah - yeri tespit edilemeyen canlılar.
    3- ölüm


    bilmemek gerçekten çok kötü bir şey. bilgi eksikliği tedirginlik verici de bir şeydir, örneğin gece yatarken koridordan olmadık bi ses duyarsanız, korkarsınız. çünkü; orda ne olduğu hakkında kesin bilgiye sahip olmadığınız bir şey oldu. ama, o sesi çıkaranın çocuğunuz olduğunu anlarsanız, korkunuz anında geçer.

    ilkel devirde ilkel insanın bilgisi o kadar azdı ki, neredeyse her şey onu korkutabiliyordu. bu çağlarda insan mecburen "izah" işlemine başvurdu. ve etrafında olup biten, bilmediği, ve kendisini korkutan şeyleri gözlemleyip izah etmeye çalıştı.

    ilk gözlemlediği şey: "olgu" idi, bir sürü şey oluyordu doğada. hayvan gelip saldırıyor, şimşek çakıp korkutuyordu. tüm bunların hepsi birer "olgu" idi. peki bu olguları ne yapıyordu? olgu yapabilme yeteneğine sahip şeylere "canlı" adını verdi ilkel insan. ama ilkel insan için canlılık kavramı bizim günümüzde anladığımızdan farklı idi. çünkü ilkel insan için sadece "eylemde bulunabilen şey" canlı idi. mesela aslan beni yiyebiliyor, o zaman aslan'ı canlı kategorisine aldı ilkel insanlar. ama, ağaç kıpırdamıyor. ağacın hareket ettiği görülmemiş. ağaç bir "olgu"ya sebebiyet vermiyor. ağaç'ı cansız statüsüne aldı ilkel insan, aynen taş'ı da cansız statüsüne aldığı gibi.

    yani ilkel insan için canlılık kavramı "hareket etmek" ile ayırd ediliyordu. hareket varsa canlı, hareket yoksa cansız. böylece "olgu"-"canlılık" arasında bir bağ kurdu insanlar.

    bu noktada bazı sorular ortaya çıktı, mesela hayvanlar tarafından yapılan saldırılarda "olgu"yu yapan şey belli idi. saldıran hayvan. ama, doğada korkunç birçok şey vardı, çok daha büyük, çok daha geniş çaplı, çok çok daha etkili şeyler. ve, ne yazık ki onları yapan canlı'nın ne olduğunu görememişti insanlar. nedir bu korkunç şeyler? deprem mesela. deprem bir "olgu" ve ilkel insan yerin sarsılması olgusunun ne tarafından yapıldığını görememişti. bu noktada, deprem gibi en büyük, en güçlü olguyu, doğal olarak en güçlü "canlı" yapabilir diye düşündüler. peki, neydi bu "en güçlü canlı" cevap: güneş.

    güneş, ilkel insanın şahit olduğu en büyük canlı idi. çünkü güneş de aynen aslan gibi fil gibi hareketli idi. ve aynen aslan gibi, fil gibi, güneşin de neden olduğu bir "olgu"su vardı. güneş ısıtıyordu. güneş geldiğinde ilkel insan ısınıyor, güneş battığında ilkel insan üşüyordu. güneş gittiğinde ilkel insan etrafı göremiyordu. demekki güneş canlı idi. ve en büyük, en geniş çaplı etkiye neden olduğu için de, en güçlü canlı güneş idi. dolayısıyla, deprem gibi diğer geniş çaplı etkileri de güneş dediği canlıya atfetti insanlar. bu nedenle ilk tapınmanın güneş ile başladığı zannedilir.

    o devirdeki insanlar için bir diğer izah da, korktuğu şeyi giderme idi. deprem gibi korkunç şeyleri güneş denilen "canlı yaratık" yapıyordu, peki güneş'e ne yaparsa onu deprem yapmaktan vazgeçirebilirdi ilkel insan? bu noktada şöyle bi kanıya varıldı, deprem zararlı korkunç bir şey olduğuna göre, bu bir ceza olmalı. demek ki, güneş bize kızmış. o zaman, kızgınlığını gidermeliyiz.

    bir yaratığın kızgınlığı nasıl giderilir? ona övgü yağdırılırsa, ona hediye verilirse kızgınlığı giderilebilir? o zaman, güneşe hediye vermeli. en değerli hediyeyi vermeli güneşe. peki, o devirdeki insanlar için en değerli hediye ne olabilir? cevap: av. insanlar için avladıkları hayvanlar çok değerli idi. bu yüzden, kendilerine deprem-yıldırım cezasını veren güneş'in kızgınlığını gidermek için ona en değerli hediyeyi, yani avladıkları hayvanları verdiler insanlar. ve ayrıca ona övgülerde bulundular.

    eğer bunlar gerçekten olduysa, o devirde biz o insanların arasında olsaydık, onlara: "hayır bence yanılıyoruz güneşin bunları yaptığına bi kanıt yok" deseydik, bize kahkahalarla gülerek: "peki bunları en büyük canlı olan güneş yapmıyosa ne yapıyo hadi açıkla bakalım" demeleri gayet olası idi.

    tüm bunlar, yaşanmış mıdır bilinmez. ama bi gerçek var ki, aslında bunlar halen yaşanıyor. biz insan olarak halen izah etmeye çabalıyoruz. ve yine izah edemediğimiz şeyleri: "insani" olarak düşünüyoruz. kafamızda "insani özelliklere sahip, sinirlenebilen, ceza verebilen" canlılar tasarlıyoruz.

    aslında bir ateist olarak benim kainatın var oluşu gibi konularda düşüncelere dalıp aklımdan masal gibi senaryolar üretmemle, bir teist'in tanrı inancı arasında bu yönüyle bi fark yok. tek fark, ben özgürce hayal ediyorum ve hayal ettiğim senaryoyu kimseye dayatmıyorum. teizm ise, benim söylediğim senaryoya inanacaksın ve çocuğuna dayatacaksın diyor.

    kısacası, siz ona "inanma ihtiyacı" dersiniz. ben "bilmediğini izah etme isteği ve merakı" derim. bence tek fark, bizim isimlendirmelerimiz.


    bir diğer inanç konusu ise, ölüm. ölümsüzlük bugün ateistler ve panteistler dışında neredeyse tüm dünya insanlarının inandığı bir şey. ölümsüzlüğe inanç konusunda içimizde bir istek var mıdır? ve varsa bu durum ölümsüzlüğün gerçek olduğunun delili midir? bence evet ölümsüz olduğumuza inanma eğilimimiz var. tabi buna "inanma eğilimi" mi denmeli yoksa "engelleyemediğini görmezlikten gelme" isteği mi denmeli orası tartışılır ama tartışılmayacak bir şey varsa, o da ölmeme ihtiyacımızın ölmeyeceğimize kanıt olmayacağıdır. tabi burda gene "kanıt" kavramını nasıl yorumladığınza göre durum değişir. ama bana göre bu bir kanıt dğeil.

    ayrıca bana sorarsan, öldükten sonra "Cube" filminin en sonundaki gibi beni bir suyun içinden kaldırmalarını, ölümden öncesini hatırlamayı, ve: "evet test sona erdi" demelerini, yani kısacası bu yaşamın bir deneyden ibaret olmasını ben de çok isterdim. ne yok olmaktan daha kötü olabilir ki? ama, yok olmak istememem, bu isteğimin gerçek olabileceğine ihtimal vermemi sağlamıyor. ne yazık ki, durum bu. konunun en başında da demiştim ya, ölümsüzlüğe inanmamak pek de öyle güzel bi şey değil :D

    ...
    Benim beklediğim cevap "bu inancı çocukluktan itibaren anne-babaan ve çevreden almaları"ydı. Çok doğru bir cevap. Demekki insanlar başka insanların içine kendi fikirlerini ve kendi duygularını empoze edebilir. O zamansa inanmak iç güdü değil de bir düşünce biçimi olur bana göre. Çünkü iç güdüler doğuştan gelir. Ama şöyle bir soru ortaya çıkıyor. İlk inancı kim yarattı. İlk insandan önce insan olmadığı için. Birisi gelip bu inancı insanlara aşılaması gerek sizin dediğinize göre...


    sorduğunuz soru aslında sadece inanç için değil diğer birçok konu için geçerlidir. mesela, evrim kanıtlanmış gerçek bir şey. yani gerçekten de tek hücreliden başlayıp bir geleşim var canlılığa baktığında.

    bu arada evrim canlılığın başlangıcıyla ilgilenen bir şey değildir, evrim doğal seçilim de değildir, bazı dinci hocalar evrimi bunlar olarak anlatıyolar ki milet evrimden doğusun, evrim sadece canlılığın tek hücreliden itibaren gelişerek var olmuş olmasıdır. bu kanıtlanmış bir şey, ve bu darwin den önce vardı. evirmi darwin de bulmadı. evrim %100 var ve kanıtlanmış durumda, gerçekten de canlılar her nasıl oldu ise tek hücreliden başlayarak var olmuşlar. gelişim ve birbirine dönüşüm de kanıtlı şekilde gerçek. ama, bu döbüşümler nasıl oldu? ya da ilk canlılık nasıl oldu. o kısmı farklı işte, ve o kısmı muallak. o kısmı hakkında teoriler var, doğal seçilim gibi. ama evrim denilen şey, yani canlılığın geçmişte tek hücreliden gelişip var olduğu, ölçülebilir olduğu için bilimseldir ve %100 gerçektir. dünya biliminde tartışılmaz. dünya dinleri de evrime itiraz etmezler, islam gibi bazı dinler dışında. islam dininden de birçok islam alimi artık evrimi kesin olarak kabul ettiklerini duyurdular ve onlar da türler arası geçiş ve abiyogenez (ilk canlının var oluşu) konularında tanrının devreye girdiğini iddia ediyolar. (normal bir durum çünkü bilinmezin olduğu yerde tanrı kavramı devreye girer)

    her neyse, sizin söylediğiniz mevzuyu genele yayabiliriz. yani bakın birçok konuda doğal seçilimi anlayabiliyorum, mesela bakterilerden ilaca karşı koyabilen hayatta kalıyor ve geometrik olarak çoğaldığı için bir sonraki seneye o ilaca karşı koyamayan bakteriler yok olmuş oluyorlar. bu durum bakteri adına bir ilerlemedir, ve doğal seçilimdir. bunu anlayabiliyorum. ancak, işi daha ilerlettiğimizde, nasıl oldu da böyle bi canlı meydana geldi? nasıl oldu da tek hücreli canlı: "hadi çoğalıp organ oluşturayım" dedi? hadi o da oldu diyelim, o zaman nasıl oldu böyle var oluşu sorulayan manyak bir yaratık meydana geldi.

    aslında mesela maymundan insana geçişi bile anlayabiliyorum, çünkü baktığında maymun insana çok ama çok benziyor. piyano çalabilen, mizahın dibine vuran bir canlıdan bahsediyoruz. hatta sadece maymuna gerek yok, diğer birçok hayvan bize çok benzer. minnacık hayvanlar depresyona girebilme özelliğine sahip. turnağım kadar hayvan benim gibi hapşuruyor. benim vücudumda yanlış yerden giden damar, minicik hayvanda da aynı şekilde yine yanlış yerden geçmiş ve evrim zaten bunların hepsini açıklıyor. o damarın neden öyle saçma şekilde dolandığını açıklıyor. gözde neden sinirlerin reseptörlerin önünde kalıp görüşü engellediğini ve bu saçmalığın neden minnacık hayvanda da insanda da olduğunu açıklıyor. açıklıyor açıklamsına ama, yine de, işi genele yaydığımızda, nasıl oldu da böyle düşünceye dalan manyak bir yaratık meydana geldi o kısmı gene hayret verici. yani sizin sorduğunuz soru işin bir yönü sadece. sadece inanç yönü. ben soruyu genele yayıyorum şahsen.
    quote:


    Tanrı derken aslında sizin bahsettiğiniz tanrı tanımlarından hepsini kastettim. Çünkü Allah mı? Yoksa bir odun parçası mı bizi yarattı bu meçhul? Tabi Allaha inanıyorum ve şirk koşmak için yazmadım bunu. Ama bizi kimin yarattığını bilmediğimiz için tüm tanrı tanımları aslında bizim tanrımızdır. Tanrı kullanmayı doğru bulmuyorum demişsiniz. Ha tanrı demişiz, ha Allah demişiz ikiside aynı kapıya çıkıyor. İkiside azap eden, bir iradesi olan, ve insanları sınava tabi tutan varlıktır.

    hepsinin sizin tanrınız olması mümkün değil çünkü hepsi birbirinden geceyle gündüz gibi farklı şeyler. siz ordaki tanımlamalara benim tanrım derseniz bir müslüman olarak dinden çıkarsınız.

    aslında sizin durumunuzu anlıyorum. çünkü dünya dinlerini biz kendimiz bulup, beğenip, inanmaya karar vermedik. sadece annemizden öğrendik. ve bize teist tanrısı kavramı her zaman "var oluş" olarak öğrettildi. bu yüzden birçok kişi aslında inanıyor olduğu şeyin tam olarak ne olduğunun farkında değil. bu islam'a özel bir durum da değil.

    Zaten hepimiz Allahtan gelmedik mi? Demekki Allahtan gelirken bile bir evrimleşme sürecimiz var. Yani büyük patlama oluyor. elemenler yayılıyor, bu elementler galaxileri oluşturuyor. Su buharı falan dünyayı oluşturuyor. sonra dünya yanan bir top gibi dönerken soğuyup katılaşıyor ve milyonlarca yıl sonra canlılar ortaya çıkıyor. Evrimi inkar edenin aklından şüphe duyarım. Saçma ama daha en baştan beridir evrim diye bir süreç vardı ve var olacak. Ama bu bizim maymundan geldiğimizi kanıtlamaz. Kuranın ve İslamın olmadığını da göstermez. İslam dini evrimi inkar etmiyor. Sadece maymundan gelmediğimizi söylemeye çalışıyor. Bu da kuranda yazan Adem Havva hz. kıssasına dayanıyor. Geçen kitle iletişim kuramları dersi hocamız evrime değindi ve doğada bir evrim var ama darwinin söylediği tarzda bir evrim mı var o tartışılır dedi. Çünkü bulgular hep bir şeylerin evrimleştiğini gösteriyor. Örnek hocam bize kuruk sokumu örneğini verdi. Ne işe yarıyor. Demekki önceden kuyruğumuz var dı ki sonradan yok oldu. Ya da yaratıcı bizi çok kötü trollüyor. Demek istediğim kuranda evrenin yaratılışı anlatılıyor di mi? İşte Allah altı günde yarattı gibi. Tabi bu altı gün bizim bildiğimiz altı gün değil. Çok farklı bir boyut ama bana mantıksız gelen şu sen evreni bir süreçte yaratıyorsun. Kullarına araştırmalarını söylüyorsun. araştırınca çıkan sonuçlara inanmamızı yasaklıyorsun. Bence darwin günahsız çünkü o sadece doğada gördüğü evrimi anlattı. Kendi fikrini savundu ve bu fikirler dünyada çığır açıcı keşiflerin bulunmasına neden oldu. Yine başa döndük. Ne kadar tartışırsak tartışalım hiçbir zaman sonuca ulaşamıyacağız. Biz iyisimi insanlığın iyiliği için çalışalım. Ama bu felsefi tartışmalarda bir yandan bizim deşarj olmamızı sağlıyor di mi?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: aacaba

    http://www.kuranmeali.org/15/hicr_suresi/2.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx

    müslüman olsaydım derken ölümden sonra yaşam ve iyi şeyler vaadeden bir inancı kastettiğini düşünüyorum eskiden müslüman olduğu için de müslüman demiş hristiyan olsaydı hristiyan olsaydım keşke diyecekti. yani keşke hala cahil kalsaydım ve doğru olmayan bir inançla daha huzurlu yaşasaydım demek istemiş bence.




  • 
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.