Şimdi Ara

Ateistim ama mutsuzum (keşke müslüman olsam) (5. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
101
Cevap
4
Favori
2.536
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
14 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • darwin zaten son derece dindar biri. adamın mesleği din adamlığı. eşi de öyle. adam doğal seçilimi bulduğunda sırf dini inanca aykırı bir durumu destekleyeceği için uzun yıllar bunu açıklamamış. gizlemiş. sadece bazı bilimsel otoritelere açıklamış ama gizli kalması konusunda ısrar etmiş.
    yıllar sonra başka bir bilim adamı daha (adını hatırlayamadım şimdi ama bi google araması ile adı bulunur kolayca) bunu bulunca bu sefer darwin'in aynı şeyi zaten bulduğunu bilen bilim otoriteleri mecburen bunu açıklıyolar ama darwin'in hakkını yememek için ilk darwin'in bulduğunu da söylüyolar. bu durum darwin gibi son derece dindar aileye ve çevreye sahip birinin başına da büyük dertle açıyo o dönemde.

    aslında bilim-din çatışması hep olmuş ve darwin bundan az etkilenenlerden. dine aykırı şey buldu diye yakılan bilim adamları var. işin en ilginci ise, dinlerin de evrim geçirmesi. zira, bugün herkesin kabul ettiği birçok şey zamanında ilk bulunduğunda dine aykırı diye alay edilmiş, ama bilim gerçeğin kendisi olduğu için, ölçülebilir olduğu için, mecburen zamanla dinler kendilerini adapte etmişler. bir zamanlar "yıldızlar cennetten gelen ışıklar değildir" ya da "dünya kainatın merkezinde değildir" diyenleri tesadüfçü ahmak ilan edip kakır kakır gülüyolardı. ama şu anda kimse bunu bilmiyor. çok değil en geç 50 yıl sonra tüm islam alemi: "evrim 1400 yıl önce kuran'da yazıyodu hala mı inanmıyosunuz?" diyecekler. çünkü islam alemi tamamen hristiyanlığın geçtiği adımları geçiyor. geçmişe bakarsanız bunu görürsünüz. şu anda da olan bu.

    yalnız şöyle bişey var hocam, evet hayret ediyoruz ama inanın bana aslında içinde bulunduğumuz devirin kıymetini bilmeyen insanlarız biz. aslında şu devirde öyle şeyler bulunmuş durum ki, insan okudukça jetonu düşüyor merak ettiği konularda. ben kitap okuma alışkanlığı olan biri değilim, dini reddettiğim zamanlar çok büyük merak oluştu bu konularda ve elimden geldiğince okumaya başladım. okudukça ufkum öyle açıldı ki, meğer tam cahilmişim dedim. ve şu ana kadar okuduklarım da kumsalda kum tanesi. yani aslında bizi hayrete düşürecek, düşüncelerimizi derinden etkileyecek birçok açıklama zaten yapılmış durumda, tek yapmamız gereken açıp okumak. ben okumaya çabalıyorum ama okuma alışkanlığı olmayınca hızlı okuyamıyorum ve yavaş ilerliyorum okuduğum kitpalarda. küçükken kitap okuma alışkanlığı vardı ama sonra bitti. keşke bitmeseymiş. baya körelmişim okuma konusunda.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 01001101 -- 29 Ekim 2015; 21:59:56 >
    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: 01001101

    darwin zaten son derece dindar biri. adamın mesleği din adamlığı. eşi de öyle. adam doğal seçilimi bulduğunda sırf dini inanca aykırı bir durumu destekleyeceği için uzun yıllar bunu açıklamamış. gizlemiş. sadece bazı bilimsel otoritelere açıklamış ama gizli kalması konusunda ısrar etmiş.
    yıllar sonra başka bir bilim adamı daha (adını hatırlayamadım şimdi ama bi google araması ile adı bulunur kolayca) bunu bulunca bu sefer darwin'in aynı şeyi zaten bulduğunu bilen bilim otoriteleri mecburen bunu açıklıyolar ama darwin'in hakkını yememek için ilk darwin'in bulduğunu da söylüyolar. bu durum darwin gibi son derece dindar aileye ve çevreye sahip birinin başına da büyük dertle açıyo o dönemde.

    aslında bilim-din çatışması hep olmuş ve darwin bundan az etkilenenlerden. dine aykırı şey buldu diye yakılan bilim adamları var. işin en ilginci ise, dinlerin de evrim geçirmesi. zira, bugün herkesin kabul ettiği birçok şey zamanında ilk bulunduğunda dine aykırı diye alay edilmiş, ama bilim gerçeğin kendisi olduğu için, ölçülebilir olduğu için, mecburen zamanla dinler kendilerini adapte etmişler. bir zamanlar "yıldızlar cennetten gelen ışıklar değildir" ya da "dünya kainatın merkezinde değildir" diyenleri tesadüfçü ahmak ilan edip kakır kakır gülüyolardı. ama şu anda kimse bunu bilmiyor. çok değil en geç 50 yıl sonra tüm islam alemi: "evrim 1400 yıl önce kuran'da yazıyodu hala mı inanmıyosunuz?" diyecekler. çünkü islam alemi tamamen hristiyanlığın geçtiği adımları geçiyor. geçmişe bakarsanız bunu görürsünüz. şu anda da olan bu.

    yalnız şöyle bişey var hocam, evet hayret ediyoruz ama inanın bana aslında içinde bulunduğumuz devirin kıymetini bilmeyen insanlarız biz. aslında şu devirde öyle şeyler bulunmuş durum ki, insan okudukça jetonu düşüyor merak ettiği konularda. ben kitap okuma alışkanlığı olan biri değilim, dini reddettiğim zamanlar çok büyük merak oluştu bu konularda ve elimden geldiğince okumaya başladım. okudukça ufkum öyle açıldı ki, meğer tam cahilmişim dedim. ve şu ana kadar okuduklarım da kumsalda kum tanesi. yani aslında bizi hayrete düşürecek, düşüncelerimizi derinden etkileyecek birçok açıklama zaten yapılmış durumda, tek yapmamız gereken açıp okumak. ben okumaya çabalıyorum ama okuma alışkanlığı olmayınca hızlı okuyamıyorum ve yavaş ilerliyorum okuduğum kitpalarda. küçükken kitap okuma alışkanlığı vardı ama sonra bitti. keşke bitmeseymiş. baya körelmişim okuma konusunda.

    Hocam aynen. Ben eskiden 150 sayfa filan okuyabiliyordum günde. şimdi beş sayfada tıkanıyorum uykum geliyor. Araştırmak iyidir. Ben bugüne kadar kendimi herşeye kapattım. Yeni yeni açılıyorum. Dine körü körüne bağlıydım. Sonradan zihnim açılmaya başladı. Beynimin çalıştığını hissediyorum. Darwin konusuna gelince bence o kendini aşan bir insan. İslamın hristiyanlığın aydınlanma çağındaki evrelerini yaşadığı doğru. Family guy adlı dizide paralel evrene geçiyor brianla stewie. stewiye soruyor brian burası neden bu kadar gelişmiş diye. Stewiede hristiyanlık diye bir din hiçbir zaman varolmadı. Bu yüzden insanlık bin yıl ileri gitti diyor. Yani insanları geride bırakan dinlerdir. Ama bu dinin olmadığını göstermez. Din gerçek olablilr.Tanrı gerçek olabilir ancak insanların yorumlama farkları nedeniyle bu kadar yanlış var. Mezhepler, tarikatlar, kafa kesmeler gibi.




  • zaten böyle meseleleri dinin gerçek olup olmadığı merakından bağımsız olarak araştırmak gerek. zira şöyle bir durum var ki, ben kuran ve peygamber hayatını okumamış olsaydım, bu şekilde ateist biri bana ne anlatırsa anlatsın dinden zerre şüphe duymazdım. %1 bile şüphe duymazdım. çünkü, benim için din demek var oluş demekti. bu bana böyle öğretilmişti. birçok kişi için de böyledir. bu yüzdendir ki dinin kendisini okuyup şok olduğumda bi o kadar da kafam karışıktı. çünkü bir tarafta "var oluş" olarak gördüğüm ve kendisine inanmamayı "ahmaklık-tesadüfçülük" olarak görüdğüm bir din olgusu var. diğer yanda da şöyle bi gerçek var ki, dini okumuşum ve orada yazanları kabul edebilmem mümkün değil. bu kavram kargaşası bi süre sudan çıkmış balık moduna girmeme neden oldu. tabi sonra araştırdıkça şunu gördüm ki ben "din" kavramını zaten direk konsept olarak yanlış biliyomuşum. dini "var oluş" olarak gördüğüm için, ve var oluşu reddebilmek mümkün olmadığı için, ben de bu tarz ateist açıklamalarını okuyup dini asla sorgulamazdım o zamanlarki kafamla. bu yüzden kimseye bunları anlatıp da: "hadi şimdi dini reddet" demiyorum. demem de. çünkü karşımdaki kişi de büyük ihtimalle kendi beyninde "din" kavramı ile "var oluş" kavramını sıkı sıkıya birbirine eşleştirmiş biri olacak. bu eşleştirmenin yanlış olduğu: "bak kardeşim bu eşleştirme yanlış" denilerek anlatılacak birşey değil. belki benim gibi inandığı dini okuyup şok geçirmek bi ihtimal etkili olabilir.

    bu yüzden ben bu meseleleri dinden bağımsız konuşurum. inanan kişiyle de, inanmayan kişiyle de. amacım sohbet etmek. ama işte bazı kişilerle de konuşulmuyo, ne desen adam direk: "o öyle değil böyle çünkü benim dinim öyle diyo!" diye tepki veriyo. böyle tanıdıkalrım da var. ama öte yanda, dine inandığı halde bir ateist özgürlüğünde sohbet edebilen tanıdıklarım da az da olsa var. ben de böyle biriyle karşılaştığımda: "vay kardeşim senin dinden çıkma ihtimalin var gel sana dinin yalan olduğunu anlatayım.." moduna geçmiyorum asla. daha önce de söylediğim gibi, neye inanıldığı benim için önemsizdir. yeter ki inanç dayatılmasın. ve inandığı şey emrediyor diye topluma zararlı şey yapılmaya kalkılmasın.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: 01001101

    zaten böyle meseleleri dinin gerçek olup olmadığı merakından bağımsız olarak araştırmak gerek. zira şöyle bir durum var ki, ben kuran ve peygamber hayatını okumamış olsaydım, bu şekilde ateist biri bana ne anlatırsa anlatsın dinden zerre şüphe duymazdım. %1 bile şüphe duymazdım. çünkü, benim için din demek var oluş demekti. bu bana böyle öğretilmişti. birçok kişi için de böyledir. bu yüzdendir ki dinin kendisini okuyup şok olduğumda bi o kadar da kafam karışıktı. çünkü bir tarafta "var oluş" olarak gördüğüm ve kendisine inanmamayı "ahmaklık-tesadüfçülük" olarak görüdğüm bir din olgusu var. diğer yanda da şöyle bi gerçek var ki, dini okumuşum ve orada yazanları kabul edebilmem mümkün değil. bu kavram kargaşası bi süre sudan çıkmış balık moduna girmeme neden oldu. tabi sonra araştırdıkça şunu gördüm ki ben "din" kavramını zaten direk konsept olarak yanlış biliyomuşum. dini "var oluş" olarak gördüğüm için, ve var oluşu reddebilmek mümkün olmadığı için, ben de bu tarz ateist açıklamalarını okuyup dini asla sorgulamazdım o zamanlarki kafamla. bu yüzden kimseye bunları anlatıp da: "hadi şimdi dini reddet" demiyorum. demem de. çünkü karşımdaki kişi de büyük ihtimalle kendi beyninde "din" kavramı ile "var oluş" kavramını sıkı sıkıya birbirine eşleştirmiş biri olacak. bu eşleştirmenin yanlış olduğu: "bak kardeşim bu eşleştirme yanlış" denilerek anlatılacak birşey değil. belki benim gibi inandığı dini okuyup şok geçirmek bi ihtimal etkili olabilir.

    bu yüzden ben bu meseleleri dinden bağımsız konuşurum. inanan kişiyle de, inanmayan kişiyle de. amacım sohbet etmek. ama işte bazı kişilerle de konuşulmuyo, ne desen adam direk: "o öyle değil böyle çünkü benim dinim öyle diyo!" diye tepki veriyo. böyle tanıdıkalrım da var. ama öte yanda, dine inandığı halde bir ateist özgürlüğünde sohbet edebilen tanıdıklarım da az da olsa var. ben de böyle biriyle karşılaştığımda: "vay kardeşim senin dinden çıkma ihtimalin var gel sana dinin yalan olduğunu anlatayım.." moduna geçmiyorum asla. daha önce de söylediğim gibi, neye inanıldığı benim için önemsizdir. yeter ki inanç dayatılmasın. ve inandığı şey emrediyor diye topluma zararlı şey yapılmaya kalkılmasın.

    Çok güzel yazmışsın. Bence de yobaz olma zamanı değil. Geçen adamın birisi çıkmış mevlana sapkındır diyor. Livata yapıyor diyor. Arkadaşım gözünle gördün mü? Neymiş mesnevide cinsel hikayleer varmış. E varsa var bu onun kötü biri olduğunu göstermez. Bir kaç sene öncede yunus emrenin şu şiirini islama aykırı diye yasakladılar. "cennet cennet dedikleri, bir kaç köşkle bir kaç huri, isteyene ver sen anı bana seni gerek seni" bu şiirin ne gibi bir zararı olabilir. Tubitakhttp://www.milliyet.com.tr/tubitak-in-begenmedigi-proje-dunya/ekonomi/detay/1952111/default.htm böyle projeleri kabul etmiyor. Gitsin Allah diyen saksıya ödül versin. Okumuyoruz kardeşim, hiç okumuyoruz. Tamam sen okuyor musun diyeceksin ama ben bari okumak için çabalıyorum. Biraz konunu dışına çıktım ama düşüncelerim böyle. Geçen lisedeki edebiyat hocamla buluştuk. İslamdakilerin ÇOĞU diyor; kendisi gibi olmayanı öldürmeye ve dışlamaya çalışıyor. İslamı doğru anlayabilseydik. Klişe bir laf söyledim biliyorum ama doğru anlayabilseydik şu an da dünyanın en güçlü devleti biz olurduk. Örnek bililm adamlarımıza bak. İbn i sina, ibn i rüşd, erzurumlu ibrahim hakkı efendi hazretleri, ömer hayyam. Ama bunlar eskide kaldı. Zaten bunlarında üzerine iftiralar atılmadı mı? Geçen Aziz Sancar kanserle ilgili bir nobel ödülü aldı. Neden TÜrkiyede almadı. Çünkü elimizde tutamıyoruz bilim adamlarını. Konudan biraz saptım ama :D




  • konu konuyu açıyor. bahsettiğiniz durum aslında şu anda islam diye bir dinin var olmamasından kaynaklanıyor. yani bu benim tabirim tabi. bana göre islam diye bir din eskiden varmış, sonra kişilerin altında dallanmış. kitapta yazanlar muğlak olduğu için herkes bi yorum yapmış, herkes bi sonuç çıkarmış. birinin yorumu diğerinin %100 zıddı olmuş. biri allahı korku üzerine kurarken, diğeri sevgi üzerine kurmuş. islam adı altında birsürü farklı akım var ve çoğu birbirini kafir sayar. dünyaca ünlü oldukları için bahsettiğiniz islami bilginler mecburen şu anki sünni çevrede saygıyla karşılansalar da, yine de onların görüşleri sünni anlayışa aykırı olduğu için arka planda sevilmezler asla. sapkın olarak görülürler. ama işte bu açıkça dillendirilemiyo. islam kendi içinde bir kaos yaşıyor yani. ve bu yeni bir şey de değil, eski bir durum. hatta o kadar eski ki, bana göre bunun başlangıcı peygamberin öldüğü güne kadar gider.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: 01001101

    konu konuyu açıyor. bahsettiğiniz durum aslında şu anda islam diye bir dinin var olmamasından kaynaklanıyor. yani bu benim tabirim tabi. bana göre islam diye bir din eskiden varmış, sonra kişilerin altında dallanmış. kitapta yazanlar muğlak olduğu için herkes bi yorum yapmış, herkes bi sonuç çıkarmış. birinin yorumu diğerinin %100 zıddı olmuş. biri allahı korku üzerine kurarken, diğeri sevgi üzerine kurmuş. islam adı altında birsürü farklı akım var ve çoğu birbirini kafir sayar. dünyaca ünlü oldukları için bahsettiğiniz islami bilginler mecburen şu anki sünni çevrede saygıyla karşılansalar da, yine de onların görüşleri sünni anlayışa aykırı olduğu için arka planda sevilmezler asla. sapkın olarak görülürler. ama işte bu açıkça dillendirilemiyo. islam kendi içinde bir kaos yaşıyor yani. ve bu yeni bir şey de değil, eski bir durum. hatta o kadar eski ki, bana göre bunun başlangıcı peygamberin öldüğü güne kadar gider.

    Hocam zaten o güne kadar gidiyor. Efendimiz sav. ölünce İslamın yeni lideri kim olacak tartışması çıkmıştı. Kimi Ömeri, kimi Ebu Bekirii Kimi Ali yi tuttu. as. Bence sorunlar her çağda aynı. İslamı değiştiren insanlar ve bilime karşı olmaları. Bir vezir rasathaneyi yıktırmış meleklerin eteklerinin altına bakıyorlar diye. İslam diye bir din gerçekten artık yok gibi bir şey oldu. 72 tane tarikata ayrılmış bir din ve hangisi doğru bilemiyoruz.Aynı kişiler Atatürkü de İslam gibi yok etmeye kalktılar. Örnek ben Atatürkçüyüm başörtüsüne karşıyım, yok ben Atatürkün izinden gidiyorum Atatürk olmasa şu an da namaz kılıyor olurduk gibi. Ama bilmiyorlar ki Atamız dinden hurafeleri uzaklaştırdı ve İslamı aslına döndürdü. Hocam vaktiniz varsa şu videoyu izleyin Atatürk hakkında çok güzel bilgiler var. Konuyla alakasız ama ben dün izledim çok hoşuma gitti .https://www.youtube.com/watch?v=Geu3a51I7uI ve kazım karebekirin anılarını anlattığı mustafa armağan adlı yazar denilen kişinin yazdığı. kızıl pençe kitabına bakın atamız hakkında çok kötü ithamlarda bulunulmuş. Gözümüzü açmalıyız




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant

    Yarım aklıyla internette orda burda birşeyler okuyan, iyice kafası karışıp çorba kıvamına gelince de en kolayı olan toptan reddetmeyi seçen, "yea bu dinler çoh saçme yea" diyen bir güruh türedi. İnsanın yapısı bu, iç yüzünü kavrayamadığı şeylerin saçma olduğunu düşünür. Cehaletin en tehlikelisi kendini bilge ve aydınlanmış sanan cahillerdir.

    Sorgulamak iyidir, nereden gelip nereye gittiğinizi sorgulayın, ama emin olun yeryüzünde bunları düşünebilen ilk insanlar sizler değilsiniz. Asla kibre kapılıp kendinizin dışındakilerin aptal koyun sürüsü olduğunu sanmayın. Yoksa kendi cehaletinizde boğulup gidersiniz. Benden size tavsiye.

    Tam olarak bu. Bende soyle ozetliyorum bu olayi:
    Genc uckurunun derdine dusuyor. Abdest almaya useniyor sonra diyor abdest almasam nolur buyukler isin rast gitmez diyordu aha isim rast gidiyor. Abdestsizde yasaniyormus. Zaten abdest neki diye sorgulamaya giriyor ve ilginctir arastirma yaptigi tek kaynak internetteki yalan yanlis yazilar. Sevki kirilmis abdest almaya namaz kilmaya usenen genc zaten alismis usenmeye inanmayada useniyor...

    Sonra basliyorlar yobaz gerici bilmem ne. (Abdnin tasra eyaletlerindeki hristiyanlardan yahudilerden haberleri yok. Adamlar birak interneti telefonu inancimiz zedelenmesin diye araba bile kullanmiyor.).

    Sonra daesin musluman olduguna inanmak istiyor kendini tatmin etmek icin

    Birde partiler ile inanci karistirdiysa yemede yaninda yat.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: cowboy_bebop

    https://www.youtube.com/watch?v=fyTIMK3jkmE

    not: müslüman değilim

    Şimdi şöyle bir soru soralım. Atatürk Müslüman değildi diyelim. Burada bizi kurtarmış olması mı önemli? Yoksa Müslüman olup olmaması mı? Tabi ki de bizi kurtarmış olması. Sen bir kuyuya düştün diyelim Allah korusun. Dünyanın en günahkar en kötü ve kafir kişisi gelse seni kurtaracam dese sen ona bırak istemem mi dersin yoksa hemen elini mi uzzatırsın. Bu mesele din meselesi değil vicdan meselesidir. Atamızın vicdanı el vermemiştir milletinin aşağılanmasına, köle olmasına bu yüzden de bizi kurtarmıştır. Ha Atatürk isterse puta tapsın, isterse ateşe tapsın o bizi ilgilendirmez. O Allahla onun arasında. Bizim atamız bizim gibi affedersinde salak değildi. Sorgulayan birisiydi. Hatta bir çok hikayeleri vardır. Mesela hocanın birisine gidip sormuş. Hocam bu üzümün kendisi helal, suyu niye haram diye? Hocada cevap vermiş sana karın nasıl helal kızın haramsa o da öyledir demiş. Atamız yani bu kadar keskin zekalı ve sorgulayan birisidir. Atam Müslüman olmayabilir ama bizi kurtarmış. Ve sorgulayan birisiymiş. Bizim gibi ak gezenler gibi, ya da Atatürkün arkasına saklanan malum partiler gibi koyunlaşmamış. Okumuş ve araştırmış. Diyelim ki Atatürk dışarıdan ateist gözüküyordu ama içten içe Müslüman yaşıyordu. Dİyelim ki son nefesinde şehadetle gitti. Ne değişir. Allah demiyor mu? Kalbini yarıp baktın mı benden daha iyi mi biliyorsun diye? Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: 01001101

    bu arada evrim canlılığın başlangıcıyla ilgilenen bir şey değildir, evrim doğal seçilim de değildir, bazı dinci hocalar evrimi bunlar olarak anlatıyolar ki milet evrimden doğusun, evrim sadece canlılığın tek hücreliden itibaren gelişerek var olmuş olmasıdır. bu kanıtlanmış bir şey, ve bu darwin den önce vardı. evirmi darwin de bulmadı. evrim %100 var ve kanıtlanmış durumda, gerçekten de canlılar her nasıl oldu ise tek hücreliden başlayarak var olmuşlar. gelişim ve birbirine dönüşüm de kanıtlı şekilde gerçek. ama, bu döbüşümler nasıl oldu? ya da ilk canlılık nasıl oldu. o kısmı farklı işte, ve o kısmı muallak. o kısmı hakkında teoriler var, doğal seçilim gibi. ama evrim denilen şey, yani canlılığın geçmişte tek hücreliden gelişip var olduğu, ölçülebilir olduğu için bilimseldir ve %100 gerçektir. dünya biliminde tartışılmaz. dünya dinleri de evrime itiraz etmezler, islam gibi bazı dinler dışında. islam dininden de birçok islam alimi artık evrimi kesin olarak kabul ettiklerini duyurdular ve onlar da türler arası geçiş ve abiyogenez (ilk canlının var oluşu) konularında tanrının devreye girdiğini iddia ediyolar. (normal bir durum çünkü bilinmezin olduğu yerde tanrı kavramı devreye girer)

    her neyse, sizin söylediğiniz mevzuyu genele yayabiliriz. yani bakın birçok konuda doğal seçilimi anlayabiliyorum, mesela bakterilerden ilaca karşı koyabilen hayatta kalıyor ve geometrik olarak çoğaldığı için bir sonraki seneye o ilaca karşı koyamayan bakteriler yok olmuş oluyorlar. bu durum bakteri adına bir ilerlemedir, ve doğal seçilimdir. bunu anlayabiliyorum. ancak, işi daha ilerlettiğimizde, nasıl oldu da böyle bi canlı meydana geldi? nasıl oldu da tek hücreli canlı: "hadi çoğalıp organ oluşturayım" dedi? hadi o da oldu diyelim, o zaman nasıl oldu böyle var oluşu sorulayan manyak bir yaratık meydana geldi.

    aslında mesela maymundan insana geçişi bile anlayabiliyorum, çünkü baktığında maymun insana çok ama çok benziyor. piyano çalabilen, mizahın dibine vuran bir canlıdan bahsediyoruz. hatta sadece maymuna gerek yok, diğer birçok hayvan bize çok benzer. minnacık hayvanlar depresyona girebilme özelliğine sahip. turnağım kadar hayvan benim gibi hapşuruyor. benim vücudumda yanlış yerden giden damar, minicik hayvanda da aynı şekilde yine yanlış yerden geçmiş ve evrim zaten bunların hepsini açıklıyor. o damarın neden öyle saçma şekilde dolandığını açıklıyor. gözde neden sinirlerin reseptörlerin önünde kalıp görüşü engellediğini ve bu saçmalığın neden minnacık hayvanda da insanda da olduğunu açıklıyor. açıklıyor açıklamsına ama, yine de, işi genele yaydığımızda, nasıl oldu da böyle düşünceye dalan manyak bir yaratık meydana geldi o kısmı gene hayret verici. yani sizin sorduğunuz soru işin bir yönü sadece. sadece inanç yönü. ben soruyu genele yayıyorum şahsen.

    Milyonlarca yıllık süreçte geliştiği düşünülen bir olgunun %100 kanıtlanabilir ve ölçülebilir olmasını beklemek pek mantıklı görünmüyor. Aslına bakarsanız bunu kanıtlamanın imkanı yok. Bu nedenle evrim teorisi bir teori olarak kalacaktır.

    Öte yandan tek bir hücreden başlayarak tüm canlıların gelişmesi ise pek mümkün değil. Tek hücreli basit bir canlıdan, insan gibi gelişmiş komplike bir canlıya giden yolda binlerce (belki milyonlarca) olması gereken ara formun hayatta kalma olasılığı yok. Bu durumu şöyle açıklayayım; örneğin sindirim sistemini ele alalım. Bu sistemi oluşturan tüm yapılar ve organlar aynı anda sistem olarak tasarlanmamışsa fonksiyonunu yerine getiremeyecek demektir. Yani sindirim sisteminin tek bir hücreden geliştiğini varsayar isek, ara modellerin çalışmayacağını (en azından olması gerektiği gibi) görürüz. Çalışmayan sindirim sistemi ile insanın hayatta kalması ise mümkün olmayacaktır. Bu nedenle insanın bir bütün olarak tasarlanmış olması gerektir.

    Otomobil motorunda tek bir civatadan başlayarak gelişen modeller oluştursak, hangi tasarım modeli beklenildiği gibi çalışacaktır? Evet, son model. Aslında ara modellerin hiçbiri çalışmayacaktır, çünkü sistem tasarlanırken böyle bir dönüşüm öngörülmüş değildir.

    Aslında İslam ile evrimin çeliştiği nokta budur. Hiçbir canlı rastgele, bilinçsiz ve iradesiz olarak tesadüfen oluşmuş değildir. Tek hücrelisinden insanoğluna kadar tüm canlılar tasarlanmıştır. Bu bir dayatma değil, akılla bakan herkesin görebileceği bir olgudur.

    Demin ki otomobil örneğinden gidersek; evrim teorisi, ormanın ortasında bir Mercedes E250 bulduğu takdirde bunun tek bir civatadan tesadüfen gelişerek bu formu aldığını iddia eder. Düşünen insan için bu iddianın gülünçlüğü ve saçmalığı malumdur. Bu otomobili inceleyen herkes, bu makinanın insan kullanımına uygun olarak bilinçli bir şekilde tasarlandığını anlar. Otomobilin birbirini destekleyen sistemleri bu düşünceyi kuvvetlendirir. Aracının motorunun ve şanzımanın birbirine uyum içerisinde ve bir bütün olarak tasarlandığını, aksi taktirde birarada uyum içinde çalışamayacağını kavrar. Ve aracın güzelliğini ve teknolojisini takdir edip tasarımcısına hayranlık duyar.

    İnsanoğlunun da birarada uyum içerisinde çalışan mükemmel sistemleri, canlılığını sürdürmesine yarayacak tüm donanımı ile bilinçli olarak tasarlandığı apaçık ortadadır. Bunun aksini iddia etmek, bize verilen akla haksızlık etmek olur.

    Allah dileseydi tüm canlıları tek bir hücreden çoğalıp birbirine dönüşecek şekilde de yaratabilirdi. Ancak böyle takdir edilmediğini görüyoruz. Hatta insanoğlu annesinin rahminde, sperm ile döllenen tek bir yumurta hücresinin bölünüp çoğalması ile oluşuyor. Ancak tesadüfi ve bilinçsiz bir şekilde değil, tasarımına uygun biçimde. Tüm doğan memeliler ana rahminde belli bir program dahilinde oluşturuluyor. Aynı bir otomobilin fabrikada üretim hattından çıkması gibi düşünebiliriz bunu. Otomobili tasarlayan, onun üretimi için fabrikasındaki üretim hattını da tasarlıyor.

    Bugün bazı insanlar kendilerini anne-babasının yaptığını düşünüyor. Annenin karnında ne olup bittiğinden haberi var mı? Bütün sistem programına uygun olarak otomatik çalışıyor. Organlar belli bir düzen içerisinde oluşuyor, el kadar bir et parçasından minyatür insan meydana geliyor. 1,80 boyunda ve 100 kiloluk insandaki tüm sistemler, 1-2 kiloluk minicik bebekte aynen var. Bakın ilginç bir detay, insan ana rahminde suyun içerisinde büyüyüp gelişir, doğana kadar akciğerlerine hava girmez. Ancak dış dünyada soluk alıp verecek şekilde yaratılmıştır. Hava teneffüs edeceğini bilmeyen ve suda gelişen bir canlının, kendisinde akciğer oluşturabilmesi mümkün mü? Demek ki bu üretim hattını kontrol eden bir Yaratıcı var.

    Zaten siz de belirtmişsiniz; insanın bu düşünme, sorgulama yeteneği nereden geliyor? Nasıl böyle bilinçli bir tür olduk? Ve neden dünya üzerindeki tek bilinç sahibi tür biziz? Üstte bir arkadaş bunun hayvanlara göre gelişmiş beyinlerimiz olduğunu söylemişti. Ancak tek sebep bu olamaz, örneğin yunuslar insana benzer gelişmişlikte bir beyine sahipler. Hatta ortalama olarak, insandan 300 gr daha ağır beyinleri var. Biliyorsunuz beyinin büyüklüğü, zekanın gelişmişliği ile doğru orantılıdır. Çok zeki hayvanlar olsa da, insandan ne kadar uzak oldukları ortada.

    Evrim teorisine göre organizma gelişim yönünü ihtiyaçları doğrultusunda şekillendiriyorsa, akılsız olan yaratığın "benim zekaya ve bilince ihtiyacım var, kendimi evrimleştirmeliyim" şeklinde düşünerek hareket etmesi gerekir. Ancak bunun için yine "düşünebilmeye ve bilinç sahibi olmaya" ihtiyacı olacağından, zekaya ihtiyacı olduğunu bilecek zekaya sahip olmayan yaratığın kendini nasıl evrimleştireceği gene muamma olmuş oluyor.

    Bütün bu olgular üzerine biraz düşünmek, insanı herhangi bir dine inanmasa da insanın ve hayvanların tasarlanmış olduğuna; dolayısı ile bu tasarımı yapan bir Yaratıcının var olduğuna götürüyor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Vigilant -- 30 Ekim 2015; 6:19:35 >




  • Vigilant kullanıcısına yanıt
    evrim konusunu boşverin çünkü evrim var oluş ile alakalı olduğu için, ve bu konu da din üzerine olduğu için, evrime girmek istemiyorum şimdi. ki aslında benim de evrim hakkında daha çok okuyacağım şey var. tek söyleyebileceğim ise, okudukça daha çok anlıyor ve nedenini anlıyorum.


    var oluş yani sizin deyiminizle "yaratıcı" kavramına gelirsek, aslında bu konu üzerine çok kafa yorulup çok çeşitli senaryolar üretilebilecek bir mevzu. ama ne yazık ki insalık hep: "bizi var edip izleyen ve elinde 10 maddelik yasaklı eylemler listesi olan görünmez canlı" senaryosunu miras olarak aldığı için, mecburen bu "var oluş" konusunda çoğu kişi farklı bir senaryo üzerine kafa yormamayı tercih ediyor.


    benim mesela dinlere inanmayan biri olarak şöyle bir senaryo geldi aklım:


    şimdi; insanları rehin alan akıllı robotlar konusunun çok demode olduğunun farkındayım. ama senaryon ne yazık ki bu demode konu ile başlıyor. şöyle düşünelim, yıllar içerisinde isnan beyninin nöron yapısını bir şekilde alıp yapay sinir ağı olarak yazılımla çalıştırmayı becerdik diyelim. yani, bi nevi biyolojik olmayan beyinler yaptık ve robotlara koyduk varsayalım. ve enerjilerini de yıldızların yaydığı ışıklarla karşılayabiliyolar diyelim. bu robotlar artık ete-kemiğe bürünmüş olmadıklarından dolayı, var olmaları için ağaçlara-suya-doğaya da ihtiyaçları olmayacak. bunların kendilerini uyku moduna alıp başka galaksilere gittiklerini, gittikleri galaksilerdeki yıldızların ışık enerjilerini kullanarak oralarda tekrar faaliyete başladıklarını, kendi kendilerini kopyalayan fabrikalar kurul çoğaldıklarını, ve çoğaldıktan sonra orada da sabit durmayıp başka başka galaksilere yayıldıklarını düşünelim.

    bu senaryonda insan kavramı çoook eski çağda kalmış olacak. üretilen robotlar insan diye bir şey bilmeyecekleri gibi, kendilerine anlatılsa da kafalarında kuramayacaklar.

    peki, bu robotlar biz nasıl var olduk diye düşünecek olurlarsa ne olur?

    demek istediğim, bu robotlardan biri çıkıp da: "anlayamadığımız bir varlık mutlaka bizi gözetleyip not veriyor olmalı yoksa nasıl olacaktık ki?" derse, bu yanlış bir fikir mi olur? cevap: evet. çünkü, o robotu insan var etti ve insan artık yok.


    bu hikaye ile anlatmaya çalıştığım konu bu, evet bir var oluş gerçeği var, ama bu gerçeğin nasıl olduğu konusunda biz hep kendimiz gibi, insan gibi şeyler hayal etmişiz. halbuki, çok çeşitli şeyler hayal edilebilir.


    kaldı ki, gerek evrim olsun, gerekse galaksi ile ilgili konularda olsun, bu konuları okudukça ve onlar hakkında daha çok bilgi sahibi oldukça şunu anlıyorum. gerçekten bir rasgelelik hakim evrene. bunu kabul edin diye demiyorum ama durum bu.

    tabi biz burda evrenin var oluşu üzerine bilinmez deyip duruyoruz, ama şunu da unutmamamız gerek. evrenin var oluşu günümüz doğa yasalarını ihlal etmeden olan bir şey. günümüzde biz bir cismin yoktan var olduğuna şahit olmuyoruz. ama, kuantum ölçeğine inince, aslıdna tüm her şeyin yoktan var olup tekrar yok olduğu gerçeğiyle karşılaşılıyor. evrenin de bir zamanlar kuantum ölçeğinde olduğu bilindiğine göre, aslında evrenin var oluşu günümüz doğa yasalarına da aykırı olmayan bir durum. biz bu bilimsel durumun farkında değiliz pek. ama, bu herkese öğretilse de, yine de bu kez de: "peki o zaman kuantum yasalarını kim yaptı" diyecekler. bunun sonu yok.



    ayrıca, yin var oluş kavramı ile ilgili şunu da söylemek gerek. belki size çok komik gelecek ama mantıken insanın oluşması için insandan daha mükemmel bir şeyin gelip insanı inşaa etmesi gereksiz. size komik görünen bu yargımı şöyle anlatayım. eğer karmaşık ve hayret verici bir şeyin var olması için ondan daha karmaşık ve daha hayret verici başka bir şeyin var olmasını %100 bir gereklilik olarak koyarsak, o zaman bu gereklilik kavramı sürekli bir üst kavram arayışını ortaya çıkarır.

    demek istediğim, aslında: "karmaşık bir yapının kendiliğinden yoktan var olması" olayını dindarlar da, ateistler de kabul ederler. aralarında tek bir fark vardır. dindarlar: "bu kainatın kendiliğinden var olma ihtimali %0, tanrının kendiliğinden var olma ihtimali %100" derler, ateistler ise: "kainattan daha mükemmel ve karmaşık olan şey %100 kendiliğinden var olabiliyor ise, kainatın kendiliğinden var olmasına engel ne?" derler. işin aslı, mantık gereği şöyle bi gerçek var ki, mutlaka ama mutlaka bir "baş nokta" koymak zorundasınız. o baş nokta evrenin başlangıcı mıdır, yoksa başka bir şey midir, bunu bilmiyoruz.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: S,W,A,T


    quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant

    Yarım aklıyla internette orda burda birşeyler okuyan, iyice kafası karışıp çorba kıvamına gelince de en kolayı olan toptan reddetmeyi seçen, "yea bu dinler çoh saçme yea" diyen bir güruh türedi. İnsanın yapısı bu, iç yüzünü kavrayamadığı şeylerin saçma olduğunu düşünür. Cehaletin en tehlikelisi kendini bilge ve aydınlanmış sanan cahillerdir.

    Sorgulamak iyidir, nereden gelip nereye gittiğinizi sorgulayın, ama emin olun yeryüzünde bunları düşünebilen ilk insanlar sizler değilsiniz. Asla kibre kapılıp kendinizin dışındakilerin aptal koyun sürüsü olduğunu sanmayın. Yoksa kendi cehaletinizde boğulup gidersiniz. Benden size tavsiye.


    ...Tam olarak bu. Bende soyle ozetliyorum bu olayi:
    Genc uckurunun derdine dusuyor. Abdest almaya useniyor sonra diyor abdest almasam nolur buyukler isin rast gitmez diyordu aha isim rast gidiyor. Abdestsizde yasaniyormus. Zaten abdest neki diye sorgulamaya giriyor ve ilginctir arastirma yaptigi tek kaynak internetteki yalan yanlis yazilar. Sevki kirilmis abdest almaya namaz kilmaya usenen genc zaten alismis usenmeye inanmayada useniyor...

    siz asabi ateistlerden bahsetmişsiniz.

    ateistler 4'e ayrılır:

    1- atarlı ateistler.
    2- asabi ateistler.
    3- mirasçı ateistler.
    4- uyanmış ateistler.

    atarlı ateistler marjinal görünüp kız tavlamak için ateist olduğunu iddia eden, genellikle forum köşelerinde dine inananlara hakaret eden, kafası jöleli ergenlerdir. asabi ateistler dinin baskı ve ritüellerinden bıkıp, daha fazla dayanamayıp kaçmış kişilerdir. mirasçı ateistler ailelerinden din ile ilgili bir şey öğrenmemiş ve dini hiç duymamış kişilerdir. (aslında bu koşul ilk iki ateist tipi için de gereklidir) uyanmış ateistler ise, dini öğrenmiş, yaşamış, ancak dini sorgulayıp yalan olduğunu görmüş kişlerdir.

    atarlı ateistler büyüdüklerinde ateist olduklarını söylemekten vazgeçebilirler. dikkat, tekrar dine inanabilirler demiyorum. çünkü atarlı ateistler zaten dini sorgulamış kişiler değiller. onlar sadece marjinal görünmek için ateistim dediler o kadar. asabi ateistler sinirleri geçtiğinde tekrar dine dönebilirler. mirasçı ateistler hayatlarında ilk defa din olgusu ile karşılaşıp dini öğrendiklerinde, eğer din hoşlarına giderse inanabilirler, bu gayet olasıdır. ancak, uyanmış bir ateistin tekrar dine inanması imkansızdır zira bu kişi zaten kafasında bazı ayrımları yapabilmiş kişidir ve bir insan bir kez kandığına bir daha kanmaz.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 01001101 -- 30 Ekim 2015; 17:08:04 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant


    quote:

    Orijinalden alıntı: 01001101

    quote:

    Orijinalden alıntı: erkurt02


    quote:

    Orijinalden alıntı: choyrn

    Kendiliğinden olduğunu kim söylemiş,bu dincilerin uydurması.Senin gibileri kandırmak için böyle şeyler söylerler.Birde bu düzen nasıl oldu bak çiçek böcek meselesi var
    o da senin cahilliğin aklını dincilerin cebine koymuşsun zira 3 gram bilimden psikolojiden haberin olsa böyle konuşmazdın

    Peki sayın prof. Evren nasıl oluşmuştur ve evren sonsuz mu? Bu soruların cevabını alabilir miyim?
    Evren oluşmadan önce ne vardı
    Bence bu soruların cevabı bir yaratıcıya işaret ve bu soruları insanlar asla algılayıp doğru bir sonuca ulaşayacak çünkü insan sınırlıdır

    hiç kuşkusuz ki evren bir şekilde var oldu ve evreni var eden şey her ne ise, bilinçli, asabi bi yaratık olabilir. ama dinler için değişen bir şey olmayacak.

    din kavramı ile var oluş kavramı, ya da yaratıcı kavramı tamamen bağımsız şeylerdir. kişiselleştirilmiş tanrı figürünü kabul etmek bir dini kabul edebilmek için yapılması gereken yüzlerce-binlerce kabullerden sadece biridir. yapılması gereken diğer kabuller arasında, sürüyle mitolojik hikaye (ne bileyim mesela orangutanların, fillerin falan gemide yüzdürülüp kurtarılması gibi) ya da geçmişte yaşadığı iddia edilen bazı kişilerin mağarada görünmez yaratıklarla konuştuğu, ya da selena dizisindeki gibi sihirler falan vardır. dinler sizden bunların hepsine inanmanızı ister.

    tanrı inancı bu yüzden din inancından bağımsızdır. bu dünyada kişiselleştirilmiş tanrı inancına sahip olup dinleri komik ve saçma gören çoook fazla insan yaşıyor.

    din ile tanrı inancı kavramının bağımsız olmasının yanında, var oluş kavramı üzerine yorum yapmakla din arasında zaten zerre alaka yoktur.


    aslında dine inananlar ile hiçbir dine inanmayanlar arasında da fark yok. çünkü dünyada yüzden fazla mitoloji ve o mitolojilere bağlı binlerce din var. siz bir mitolojiye inanırsınız, diğer hepsini reddedersiniz. neden reddersiniz? hı? neden? çünkü, götten uydurma olduğu için değil mi? e işte bu yüzden hiçbir mitolojiye inanmayan ile sizin aranızda neredeyse hiç fark yok. sizin kendinize sormanız gereken, neden insanın sudan geldiği iskandinav mitolojisi yalan da, neden insanın ağaçtan türediği doğa mitolojileri yalan da, sadece ve de sadece insanın hamur kıvamında toprağa şekil verilerek oluşturulduğu arap mitolojisi gerçek? cevap: siz o mitolojinin içinde doğdunuz ve anne-babanız ve diğer herkesten onun doğru olduğunu dinleyip durdunuz da ondan.

    Binlerce dinin var olması, tümünün toptan saçma ve uydurma olduğu sonucuna götürüyorsa seni, ciddi bir mantık hatası yapıyorsun demektir. Bu şekilde düşününce hemen herşeyin saçma olduğu sonucuna ulaşılabilir.

    Bunu bir örnekle açıklamaya çalışayım.

    İçinde 999 sahte inci olan bir kutu düşün. Bu kutuya bir gerçek inci koyalım. Kutunun içerisinden 15-20 inci alıp bunların tamamının sahte olduğunu gören kişi, bu kutunun tamamı sahte incilerle dolu diyebilir mi? Peki bunu derse gerçeği mi konuşmuş olur? Bu örnek üzerine biraz düşün bence. Ha gerçek inciyi kim nasıl tespit edecek diyeceksin? Alanında uzmanlaşmış, neye nasıl bakması gerektiğini bilen işin uzmanı anlayacaktır.

    Cevap çok güzel verilmiş




  • quote:

    Orijinalden alıntı: saveyourself

    quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant


    quote:

    Orijinalden alıntı: 01001101

    quote:

    Orijinalden alıntı: erkurt02


    quote:

    Orijinalden alıntı: choyrn

    Kendiliğinden olduğunu kim söylemiş,bu dincilerin uydurması.Senin gibileri kandırmak için böyle şeyler söylerler.Birde bu düzen nasıl oldu bak çiçek böcek meselesi var
    o da senin cahilliğin aklını dincilerin cebine koymuşsun zira 3 gram bilimden psikolojiden haberin olsa böyle konuşmazdın

    Peki sayın prof. Evren nasıl oluşmuştur ve evren sonsuz mu? Bu soruların cevabını alabilir miyim?
    Evren oluşmadan önce ne vardı
    Bence bu soruların cevabı bir yaratıcıya işaret ve bu soruları insanlar asla algılayıp doğru bir sonuca ulaşayacak çünkü insan sınırlıdır

    hiç kuşkusuz ki evren bir şekilde var oldu ve evreni var eden şey her ne ise, bilinçli, asabi bi yaratık olabilir. ama dinler için değişen bir şey olmayacak.

    din kavramı ile var oluş kavramı, ya da yaratıcı kavramı tamamen bağımsız şeylerdir. kişiselleştirilmiş tanrı figürünü kabul etmek bir dini kabul edebilmek için yapılması gereken yüzlerce-binlerce kabullerden sadece biridir. yapılması gereken diğer kabuller arasında, sürüyle mitolojik hikaye (ne bileyim mesela orangutanların, fillerin falan gemide yüzdürülüp kurtarılması gibi) ya da geçmişte yaşadığı iddia edilen bazı kişilerin mağarada görünmez yaratıklarla konuştuğu, ya da selena dizisindeki gibi sihirler falan vardır. dinler sizden bunların hepsine inanmanızı ister.

    tanrı inancı bu yüzden din inancından bağımsızdır. bu dünyada kişiselleştirilmiş tanrı inancına sahip olup dinleri komik ve saçma gören çoook fazla insan yaşıyor.

    din ile tanrı inancı kavramının bağımsız olmasının yanında, var oluş kavramı üzerine yorum yapmakla din arasında zaten zerre alaka yoktur.


    aslında dine inananlar ile hiçbir dine inanmayanlar arasında da fark yok. çünkü dünyada yüzden fazla mitoloji ve o mitolojilere bağlı binlerce din var. siz bir mitolojiye inanırsınız, diğer hepsini reddedersiniz. neden reddersiniz? hı? neden? çünkü, götten uydurma olduğu için değil mi? e işte bu yüzden hiçbir mitolojiye inanmayan ile sizin aranızda neredeyse hiç fark yok. sizin kendinize sormanız gereken, neden insanın sudan geldiği iskandinav mitolojisi yalan da, neden insanın ağaçtan türediği doğa mitolojileri yalan da, sadece ve de sadece insanın hamur kıvamında toprağa şekil verilerek oluşturulduğu arap mitolojisi gerçek? cevap: siz o mitolojinin içinde doğdunuz ve anne-babanız ve diğer herkesten onun doğru olduğunu dinleyip durdunuz da ondan.

    Binlerce dinin var olması, tümünün toptan saçma ve uydurma olduğu sonucuna götürüyorsa seni, ciddi bir mantık hatası yapıyorsun demektir. Bu şekilde düşününce hemen herşeyin saçma olduğu sonucuna ulaşılabilir.

    Bunu bir örnekle açıklamaya çalışayım.

    İçinde 999 sahte inci olan bir kutu düşün. Bu kutuya bir gerçek inci koyalım. Kutunun içerisinden 15-20 inci alıp bunların tamamının sahte olduğunu gören kişi, bu kutunun tamamı sahte incilerle dolu diyebilir mi? Peki bunu derse gerçeği mi konuşmuş olur? Bu örnek üzerine biraz düşün bence. Ha gerçek inciyi kim nasıl tespit edecek diyeceksin? Alanında uzmanlaşmış, neye nasıl bakması gerektiğini bilen işin uzmanı anlayacaktır.

    Cevap çok güzel verilmiş

    aslında teknik açıdan bu örnek de dinlerin durumunu açıklamıyor çünkü örnekte bir gerçek inci varlığı bilinen bir şey iken, dinlerde böyle bir bilgiye sahip değiliz.

    yine de güzel bir örnek çünkü bu örneğin veriliyor olması zaten ateist ile teist in aynı kafada olduğunu da gösteriyor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 01001101 -- 30 Ekim 2015; 9:13:59 >
    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • 01001101 kullanıcısına yanıt
    Aslında çok ilginç. Bende bu konularda okudukça, araştırdıkça ve daha çok bilgi sahibi oldukça (ki oldukça fazla araştırma yaptığımı söylemeliyim) kainat denen sistemin rastgele olamayacağına daha çok inanıyorum. İnancım pekişiyor ve berraklaşıyor. Bilmiyorum elbette bu herkes için bu şekilde olmaz.

    Mikro ve makro boyuta baktığım zaman herşeyin bir uyum içerisinde, tabiri caizse tek elden çıkmış olduğunu görüyorum. Minicik ancak mükemmel çalışan bir makina olan böceklere hayran oluyorum. Sonra onun bu dünyada kapladığı alanı, sonra dünyanın güneş sisteminde kapladığı alanı, sonra güneş sisteminin galakside kapladığı alanı düşünüyorum. Sonra milyonlarca galaksiden oluşan galaksi bulutlarının evrenin ne kadar küçük bir kısmını oluşturduğunu düşünüyorum. Ve bu başımı döndürüyor. Tekrar mikro boyuta inersek minicik böceğin miniminnacık iç organları; dolaşım, sindirim gibi onlarca sistemlerini düşünüyorum. Bu makina kendi enerjisini oluşturuyor, görebiliyor, uçabiliyor ve görünüşte tamamen otomatik çalışıyor. Çevresel verileri alarak bunu beyninde işliyor. Muhteşem bir tasarım olduğunu anlıyorum.

    Elbette burada %100 ölçülebilir ve kanıtlanabilir bilgi ile bu mükemmel tasarım sonucuna ulaşılamayacağı iddia edilecektir. Ancak böyle bir bilgi var mıdır? Önce bunu sorgulamak gerek.

    Aslında insanoğlu, çevresindeki herşeyi ve kainatı 5 duyu organı ile algılıyor. Ve bu duyu organlarına çok umutsuzca güveniyor. Birşeyin gerçekliğine inanmak için gözleri ile görmek, elleri ile dokunmak istiyor. Aslında bunların hepsi beyine iletilen elektrik sinyalleri ile algılanıyor. Yani beynimizi bir kutuya yerleştirip aynı elektrik sinyallerini bir şekilde verebilirsek, bu beyin aynı objeye dokunup gördüğünü hisseder. Bu bilgileri öğrenince aslında gerçeklik diye algıladığımız şeylerin düşündüğümüz gibi olmadığını öğreniyoruz.

    Şuan dünyada birçok insan, matrix gibi küçük podlar içerisinde hareketsiz yaşadığımızı, dünyanın ise sanal gerçeklik olduğuna ciddi ciddi inanıyor.

    Demem o ki, dokunduğumuz şeyin gerçek olduğunu sanıyoruz, ancak aslında sadece bu yönde kuvvetli bir inacımız var. Ve bunu ispatlamak İMKANSIZ. Yani bildiğinizi sandığınız herşey bir tür inanca dönüşüyor.

    Aslında bu konulara çok girmek istemedim, bu şekilde düşünmeye alışık olmayan kişiler hemen "olur mu öyle saçmalık" moduna girmeye eğilimliler. Ancak siz demek istediğimi kavrayabilecek olgunluktasınız.

    Elbette kesin ve %100 doğru bilgi diye bir bilgiye sahip olamamamızdan ötürü, tüm bildiklerimiz kainatı nasıl algıladığımızın bir bütünü oluyor. Çok güvendiğimiz biliminde aslında böyle bir ortak algı toplamı olduğu ortaya çıkıyor.

    İnsanların çoğu din ve bilimin birbirine zıt olduklarını düşünür. Ancak gerçekte Yaratıcı bu evreni yaratırken değişmez genel geçer kanunlar oluşturmuştur. Biz sadece bu kanunların varlığını ve nasıl işlediğini keşfederek bunları formülize ediyoruz. Bilim denen şey kabaca budur. Elbette zaman içerisinde bu kanunlar hakkında daha çok bilgiye ulaştıkça, bu formüllerimizi güncelliyoruz. Örneğin yer çekimi kanunu. Belki ilerde bu kanunun nasıl işlediği ile ilgili daha çok şey öğrenince bu kanunu güncelleyeceğiz. Bilimin aslında insanlığın kainat ve nasıl işlediği konusundaki toplam birikimi olduğu düşünülebilir.

    Yani din ve bilim düşünce sistemimizin ayrılmaz bir parçası, dünyayı nasıl algıladığımıza yönelik inançlar toplamımızın yapıtaşları oluyorlar. Elbette burada bir müslüman, bunu İslam inancı etrafında şekillendirirken; ateist kendi düşünce sistemine göre bir inanç geliştiriyor. Ancak her ikisi de bir inanç sistemine sahipler. Ben yaptığım araştırmalar sonucu, aklıma tek uyan sistemin İslam inancı olduğuna karar verdim. Yani bir çoğunun kabul etmediği gibi, gayet bilinçli inanıyorum.

    Ayrıca Yaratıcı ve ölüm ile ilgili bazı yorumlar yapacağım ancak yazı çok uzun oldu, bir dahaki postta yazarım.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Vigilant -- 31 Ekim 2015; 5:46:20 >
    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • 2012 den beri ateistim, hic olmadigim kadar mutluyum

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Vigilant

    Aslında çok ilginç. Bende bu konularda okudukça, araştırdıkça ve daha çok bilgi sahibi oldukça (ki oldukça fazla araştırma yaptığımı söylemeliyim) kainat denen sistemin rastgele olamayacağına daha çok inanıyorum. İnancım pekişiyor ve berraklaşıyor. Bilmiyorum elbette bu herkes için bu şekilde olmaz.

    gözlemlenen şeye göre değişen bir durum. ben de "bu nasıl olur" dediğim çok şey görüyorum. ama öte yandan, bir gezegenlere baktığınızda, gezegenlerin nasıl oluştuğuna, neye göre hareket ettiklerine baktığınızda, şunu kesin olarak anlıyosunuz ki biri gelip de: "hadi sen şurda dön" deyip koymamış bunları. rasgelelikten kastım buydu ve bunun gibi de çok örnek var. ama, öte yanda, sizin dediğiniz gibi insanı hayrete düşüren de çok örnek var.

    bu iki tür örneği ben de yaşasam da, yaşadığım bu iki his arasındaki farklılığın nedenini anlıyorum. birincide "açıklanan" bir şey var, ve açıklama gerçekle uyumlu ve mantıklı olduğu için beynim onu kabul ediyor. diğerinde ise kelimenin tam anlamıyla açıklayamama durumu var. orda da beyin meraklanıyor ve hayret ediyor.



    dieğr değindiğiniz konu, beyin sinyalleri konusu, evet gerçek olabilecek bir durum. ama şöyle ki, eğer o durum gerçek ise, ve ben öyle bir kapsülde olduğumu asla anlayamıyosam, bu durum benim açımdan neyi değiştirir? bence: hiçbir şeyi değiştirmez.


    din ile bilim aslında zaten farklı kategorideler. mesela "din nedir" ya da "bilim nedir" diye sorulsa ne cevpa verirdik? mesela, elma nedir sorusunun cevabı: "elma bir meyvadır" şeklinde olur. ya da, sevgi nedir sorusunun cevabı: "sevgi bir histir" olacaktır. peki din ve bilim nedir? bunun cevabınn ne olduğunun farkında olursa din-bilim ilişkisini daha iyi anlarız. din bir "inanç" tır. bilim ise bir "yöntem" dir. dolayısıyla, birbirleri ile uzaktan yakından hiçbir olumlu ya da olumsuz alakaları yoktur. ama, ikisi de aynı şeyle ilgilendikleri için, mecburen çakışıyolar.

    bu biraz şuna benziyo. birçok kişi falcılara inanır ama falcıya inanan kişiler bile hasta olunca falcıya gidip kendi hastalığı hakkında bilgi verip reçete yazmasını istemez. ama, ortalıkta falcıdan reçete alıp ilaç almaya kalkan bir insan sürüsü olsaydı, falcılık ile tıp çakışırdı. tabiki gerçek yaşamda hasta olan teistler hangi ilacu kullanacaklarını açıp kutsal kitaplarından bakmıyolar, ve eczaneye gidip: "benim kutsal kitabımdaki şu ayetten bu ilacı kullanmam gerektiği sonucunu çıkardım, öyle ise bunu kullanmalıyım, ver bunu!" demiyolar. ama ilacı kutsal kitaptan bakan yoksa da, diğer birçok şeyi ordan bakıp: "kutsal kitapta yazıyosa böyledir" diyerek bilimsel yöntem ile elde edilmiş bilgiyi reddeden çok kişi var, ve geçmişte daha da çok kişi varmış. din ile bilim alakasız olsalar da, çakışmaları bu yüzden meydana geliyor.

    dine karşı olan ateistlerin karşı olma nedenleri de bu aslında. bazı dindarlar ateistlere soruyor: "din kanıtsız efsane diyosunuz, o zaman türklerin kurt destanları da kanıtsız destan, onlarla neden uğraşmıyosunuz da hep dinle uğraşmıyosunuz?" cevap: çünkü insanlar o destanların destan olduğunun farkında ve kimse hayatını o kanıtsız destanlara göre şekillendirip bi yandan da birbirini buna zorlamıyo da ondan. iyi ki de bunu yapan yok! iyi ki de kurt destanlarına inanmayanların öldükten sonda işkence çekeceğini iddia eden biri yok. yoksa bir de onlarla uğraşmak zorunda kalırdık.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 01001101 -- 30 Ekim 2015; 11:38:47 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: 01001101

    dieğr değindiğiniz konu, beyin sinyalleri konusu, evet gerçek olabilecek bir durum. ama şöyle ki, eğer o durum gerçek ise, ve ben öyle bir kapsülde olduğumu asla anlayamıyosam, bu durum benim açımdan neyi değiştirir? bence: hiçbir şeyi değiştirmez.

    din ile bilim aslında zaten farklı kategorideler. mesela "din nedir" ya da "bilim nedir" diye sorulsa ne cevpa verirdik? mesela, elma nedir sorusunun cevabı: "elma bir meyvadır" şeklinde olur. ya da, sevgi nedir sorusunun cevabı: "sevgi bir histir" olacaktır. peki din ve bilim nedir? bunun cevabınn ne olduğunun farkında olursa din-bilim ilişkisini daha iyi anlarız. din bir "inanç" tır. bilim ise bir "yöntem" dir. dolayısıyla, birbirleri ile uzaktan yakından hiçbir olumlu ya da olumsuz alakaları yoktur. ama, ikisi de aynı şeyle ilgilendikleri için, mecburen çakışıyolar.

    bu biraz şuna benziyo. birçok kişi falcılara inanır ama falcıya inanan kişiler bile hasta olunca falcıya gidip kendi hastalığı hakkında bilgi verip reçete yazmasını istemez. ama, ortalıkta falcıdan reçete alıp ilaç almaya kalkan bir insan sürüsü olsaydı, falcılık ile tıp çakışırdı. tabiki gerçek yaşamda hasta olan teistler hangi ilacu kullanacaklarını açıp kutsal kitaplarından bakmıyolar, ve eczaneye gidip: "benim kutsal kitabımdaki şu ayetten bu ilacı kullanmam gerektiği sonucunu çıkardım, öyle ise bunu kullanmalıyım, ver bunu!" demiyolar. ama ilacı kutsal kitaptan bakan yoksa da, diğer birçok şeyi ordan bakıp: "kutsal kitapta yazıyosa böyledir" diyerek bilimsel yöntem ile elde edilmiş bilgiyi reddeden çok kişi var, ve geçmişte daha da çok kişi varmış. din ile bilim alakasız olsalar da, çakışmaları bu yüzden meydana geliyor.

    dine karşı olan ateistlerin karşı olma nedenleri de bu aslında. bazı dindarlar ateistlere soruyor: "din kanıtsız efsane diyosunuz, o zaman türklerin kurt destanları da kanıtsız destan, onlarla neden uğraşmıyosunuz da hep dinle uğraşmıyosunuz?" cevap: çünkü insanlar o destanların destan olduğunun farkında ve kimse hayatını o kanıtsız destanlara göre şekillendirip bi yandan da birbirini buna zorlamıyo da ondan. iyi ki de bunu yapan yok! iyi ki de kurt destanlarına inanmayanların öldükten sonda işkence çekeceğini iddia eden biri yok. yoksa bir de onlarla uğraşmak zorunda kalırdık.

    İsterseniz matrix evreninde yaşadığımızı varsayalım. Kapsülde doğup aynı kapsülde ölüyor olduğumuzu bilmemiz neyi değiştirirdi? Aslında evreni algılama biçimimiz değişirdi. Zaten bizim tüm birikimimiz, tüm kazanımımız, evreni nasıl algıladığımızın bir toplamıdır. Konuyu açıklamak adına, önceki mesajımda bahsettiğim beyine suni yolla verilen elektrik sinyallerini düşünelim. Esasında çevremizi tamamen kuşatan uyaranlar vasıtasıyla devamlı bu sinyallerin bombardımanına tutuluyoruz. Bu uyarılardan bazılarını duyu organlarımızla algılayabiliyorken, bazılarını metafizik boyutta hissediyoruz. Sonuçta bunlar bizde deneyim oluşturuyor ve öğrenilmiş bir algılar bütününe sahip oluyoruz. Ve bu algıladıklarımız bir puzzle parçası gibi yerine oturdukça, büyük resim hakkında daha çok bilgiye sahip oluyoruz. Yaşlandıkça bu birikim çoğalıyor, ve kişinin yeteneği nispetinde etrafımızı daha bilinçli algılar hale geliyoruz.

    Elbette burada duyu organlarımızla algılayamadığımız ruh kavramı devreye giriyor. Mekaniksel olarak bedenin çalışma prensiblerini anlıyoruz, fakat bedeni oluşturan tüm hücrelerin ve organların, nasıl tek bir bilince hizmet edecek şekilde hareket ettiğini anlayamıyoruz. Düşünmeden, sadece refleks halinde bu bedeni kullanıyoruz, peki nasıl? Yukarda başka bir arkadaşa söylediğim gibi, ölüm olunca beden cansız olarak yere yığılıyor. Bazı durumlarda ölüm için belli bir fiziksel neden yokken, beden neden çalışmayı durduruyor. Burada anlıyoruz ki, insan ve hayvanları birer makine gibi görürsek, bu makineleri sevk ve idare eden müstakil birer bilinç var. Zaten bahsettiğim deneyimlerimiz, bu hayattan öğrendiklerimiz, yani bizi biz yapan tüm bilgiler aslında bu ruhta depolanıyor. Ve ölümden sonrasına bu beden kalmayacağı halde, ruh ile bu bilgiler taşınıyor.

    Ayrıca burada din denilen olgunun tanımını doğru yapmak gerekir. Din sanılanın aksine metafizik aleme ait bir inançlar toplamı değildir. Bence din; evreni nasıl algılamamız konusunda ve yaşamımızı nasıl şekillendirmemiz konusunda bize yol gösteren bir yaşam rehberidir. Bu anlamda hayatın her alanında vardır. Ateistlerin de aslında bir inanç sistematiği vardır, her ne kadar çoğu kabul etmesede. Bilim ise dediğiniz gibi bir "yöntem"dir. Bu çok doğru bir tanımlama olmuş.

    Verdiğiniz örneğe göre gidecek olursak, insan hastalandığında vücudunda sistematiği belirtilmiş programların işleyişinde bir kesinti veya aksaklık olmuş demektir. Elbette Kuran-ı Kerim'in ayetlerinde tek tek tüm hastalıkların tedavi yöntemi anlatılmayabilir, ancak insanoğlunun kendisi zaten Allah'ın bir ayetidir. Sadece yazı formunda olmayan bir ayettir. Önceki mesajımda belirttiğim gibi tasarımını yapan Yaratıcısının imzasını taşır, onun kanunlarına ve programlarına göre işlemektedir. Tıp bilimi ise, Allah'ın insanı yaratırken yaptığı programları ve yarattığı sistemleri öğrenmeye çalışır, bu sayede nasıl bir tedavi yöntemi uygulanacağına karar vermeye çalışır.

    Bunu aynı otomobil örneğine uygularsak, sizin sanayiye bozulan aracınızı tamire götürdüğünüzü varsayalım. Usta, bu marka ve model aracı daha önce tamir etmediyse eğer, kendince deneme yanılma yöntemi ile aracı keşfeder. Nasıl tasarlandığını ve sorunun nereden kaynaklandığını anlamaya çalışır. Sorunu tespit edince sorunlu parçayı nasıl sökeceğini yine kendisi keşfeder. Benzer araçlardaki deneyimlerinde faydalanarak bu aracı tamir eder. İşte tıp biliminin yaptığı tam anlamıyla budur.

    Bu şekilde düşününce aslında din ve bilimin çok alakasız olmadığı ortaya çıkıyor. Elbette zorlama ve dayatma ile ilgili söylediklerinize katılıyorum. Zorla olacak birşey değil inanç meselesi.

    Bu arada her ne kadar farklı düşünsek ve inansak da, anlattığınız şeyleri anlayabilecek birikimde olan insanlarla sohbet etmek gerçekten oldukça keyifli oluyor. Yani yabancıların tabiri ile "out of the box" düşünebilen insanlarla. Bundan dolayı kendim adına teşekkür ederim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Vigilant -- 31 Ekim 2015; 5:43:01 >




  • saveyourself S kullanıcısına yanıt
    Teşekkür ederim dostum.
  • Malesef belli bir kesimin düşünce tarzını doğru özetlemişsiniz. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlara karşı yapılabilecek pek birşey yok, mesnetsiz fikirlerini körü körüne savunurlar çünkü. İşte burada yobaz kelimesinin gerçek manası olan kişilerle karşılaşıyoruz, onlar tam aksini iddia etse bile.

    Daeş yada Işid'in müslümanları temsil ettiğini düşünmek ise gerçek müslümanlara büyük haksızlık olur. İslam'a şuan en büyük zararı bunlar veriyor.
  • 
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.