Şimdi Ara

Evrim Çıkmazında:'Sudan karaya geçiş'

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
201
Cevap
1
Favori
6.482
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Ocak ayında elime geçmiş bir makale,Biyoloji son derece karman çorman bir daldır bunu hepimiz biliyoruz.İnançlarımızla bilimin ters düştüğü yerler oluyor.Aslında ters düşmüyor ama öyle hissediyoruz belki de.Neyse ayrı bir tartışma konusu çıkarmayalım.:)
    Artık neye inanacağımı şaşırmış durumdayım bende,evrim mantığa uygun gelsede makaleyi okursanız göreceksiniz,evrimin yalanlayan muhteşem delillerde sunuluyor.Çok uzun bir makale birazda eleştri ağırlıklı,daha objektif yazılsa daha güzel olurdu,okumayı seven ve bu konuya meraklı arkadaşlar için;



    quote:

    EVRİMCİLERİN SUDAN KARAYA GEÇİŞ İDDİASI
    BİR YALANDIR

    Darwinist yayın kuruluşları, geçtiğimiz günlerde Nature dergisinde tanımlanan bir fosili kayıp halka olarak tanıtmak için yeni bir propaganda furyası başlatmış durumda. Söz konusu fosil, 2004 yılında paleontologlar Neil Shubin ve Edward Daeschler tarafından Kanada'nın kutup bölgesinde bulunan bir balık fosili. Tiktaalik roseae olarak isimlendirilen fosilin yaşı yaklaşık 385 milyon yıl olarak tahmin ediliyor. Sudan karaya geçiş masallarına aday arayışındaki evrimciler, fosilin sahip olduğu "mozaik" özellikleri çarpıtarak bunun bir geçiş formu olduğu propagandasını yapıyorlar.
    Ancak sudan karaya geçiş iddiası, kara hayvanları ve balıklar arasındaki fizyolojik uçurumların, evrim teorisinin hayali mekanizmalarıyla kesinlikle aşılamaz oluşu sebebiyle bir hayalden ibarettir. Evrim teorisine körükörüne bağlılıktan ötürü savunulan ve hiçbir bilimsel kanıta dayanmayan bu masala son olarak Tiktaalik roseae'yi dahil etme çabaları da önyargılı ve zorlama yorumlara dayanmaktadır. Aşağıda, Darwinist medyanın Tiktaalik roseae propagandasında gizlediği gerçekler ortaya konmaktadır.

    Evrim Delili Olmayan Bir Mozaik Canlı: Tiktaalik Roseae

    Tiktaalik roseae'nin fosilleri iyi korunmuş üç örneğe dayanıyor. Boyu yaklaşık 3 metreyi bulan canlı, bazı mozaik özellikler sergiliyor. (Mozaik canlılar, farklı canlı gruplarına ait özellikleri barındıran canlılardır.) Bir balıkta olduğu gibi yüzgeç ve pullara sahip. Yassı yapıdaki kafatası, hareketli boynu ve nispeten güçlü yapıdaki kaburga yapısı ise kara canlılarında görülen özellikler. İsmi yerel Inuktikuk dilinde "iri, sığ-su balığı" anlamına gelen canlının göğüs yüzgeçlerinde kemikler de var. Evrimciler canlının mozaik özelliklerini kendilerine göre çarpıtıyor ve bunun balıklar ve kara canlıları arasında bir geçiş formu olduğunu öne sürüyorlar.
    Halbuki mozaik canlılar, evrim teorisinin gerektirdiği ara formlar olmaktan tamamen uzaktırlar. Örneğin günümüzde Avustralya'da yaşayan Platypus, memeli, sürüngen ve kuş özelliklerini aynı anda üzerinde taşıyan bir mozaik canlıdır ve evrim teorisi için hiçbir yönden delil olarak gösterilemez. Evrimcilerin, iddialarını desteklemek için bulmaları gereken canlılar "ara formlardır", mozaik canlılar değildir. Ara formlar, eksik, yarım, işlevini tam göremeyen organlara sahip olan canlılar olmalıdır. Oysa mozaik canlıların sahip oldukları organların her biri eksiksiz ve kusursuzdur. Yarı gelişmiş organları yoktur, başka canlılardan evrimleşmiş olabileceklerine kanıt gösterilebilecek fosil serilerinden yoksundurlar.
    Evrim teorisi rastlantısal mutasyonlara dayanan, yani tesadüfe dayalı bir sürecin yaşandığını varsaymaktadır. Bu iddiaya göre yeryüzünü dolduran milyonlarca canlı türü, sayısız rastlantısal mutasyonun isabet ettiği ve bu mutasyonlar sonucunda sakat kalmış, anormal yapılar geliştirmiş çok sayıda ara-form canlısından evrimleşmiş olmalıdır ve bunların fosillerinin bulunması gerekmektedir. Bir diğer deyişle fosil kayıtları, ucube olarak tabir edilebilecek canlıların kalıntılarıyla dolup taşıyor olmalıdır. Ancak bunun böyle olmadığı bilinmektedir. Türler ortaya çıktıkları zaman, belirleyici özellikleri tam gelişmiş olarak ve aniden ortaya çıkmakta, bunlar arasında ucube yaratıkların oluşturduğu hiçbir seri bulunmamaktadır. Oxford Üniversitesi Zoolojik Kolleksiyonlar Yöneticisi Tom Kemp, Fossils and Evolution (Fosiller ve Evrim) isimli 1999 basımı kitabında bu durumu şöyle kabul eder:
    Yeni canlı kategorileri hemen hemen tüm durumlarda fosil tabakalarında belirleyici karakteristikleri zaten mevcut olarak ve bilinen atasal grupları olmaksızın çıkar.(TS Kemp [Curator of Zoological Collections], Fossils and Evolution, Oxford University, Oxford Uni Press, s.246, 1999 )

    Evrimcilerin Gizlediği Genel Tablo

    Evrimciler, fosillerin evrimi desteklediği gibi bir izlenim oluşturmaya çalışmaktadırlar. Oysa kayıp halka kavramı sadece evrim teorisinin ihtiyaçları doğrultusunda uydurulmuştur ve bunun gerçekte fosil kayıtlarında hiçbir karşılığı bulunmamaktadır. Türleri birbirine bağladığı iddia edilen halkaların fosillerinin kayıp olması, Darwin'den beri bilinen bir gerçektir. Paleontologlarca Darwin sonrası dönemde yürütülen kazı çalışmaları da evrim teorisine bir açmaz oluşturan bu durumu gidermemiş, tam aksine canlı grupları arasında kayıp halkaların yokluğunu daha da pekiştirmiştir.
    Rethinking Anthropology isimli kitabın yazarı E. R. Leach, Nature dergisindeki bir yazısında şunları yazmıştır:
    Fosil kayıtlarındaki eksik halkalar Darwin'i endişelendiriyordu. Bunların gelecekte bulunacağından emindi, ancak bu kayıp halkalar hala eksik ve eksik olarak kalmaya devam edecekler gibi görünüyor." (E.R. Leach; Nature, 293:19, 1981 )
    Bir dönemin en önde gelen paleontologlarından A. S. Romer ise aynı konuda şunları söylemiştir:
    "Bağlantılar, tam da [türler arasında geçiş gösterebilmek için] onlara en hararetli bir şekilde ihtiyaç duyduğumuz noktalarda bile kayıptırlar ve birçok bağlantının kayıp olmayı sürdürmesi kuvvetle muhtemeldir". (A.S. Romer, chapter in Genetics, Paleontology and Evolution (1963), p. 114.)
    Oklahoma Üniversitesi Jeoloji ve Jeofizik Bölümü'nden David B. Kitts de evrimin gerektirdiği ara formların yokluğunu şu sözlerle itiraf eder:
    "Evrim türler arasında ara geçiş formları gerektirir ancak paleontoloji bunları sağlamamıştır." (David B. Kitts (School of Geology and Geophysics, University of Oklahoma), "Paleontology and Evolutionary Theory," Evolution, Vol. 28, September 1974, sf. 467)
    Fosil kayıtlarının ortaya koyduğu tablo, yaratılışla tam uyumludur. Fosil kayıtları canlıların aniden ortaya çıktığını, değişmeden uzun süreler boyunca varlıklarını sürdürdüklerini ortaya koymaktadır. Bu gerçekler, Amerikalı paleontolog R. Wesson'ın, 1991'de yayınlanan Beyond Natural Selection adlı kitabında evrimin fosil çıkmazıyla ilgili yorumlarında açıkça görülebilmektedir:
    "Ne var ki, fosil kayıtlarındaki boşluklar gerçektir. Herhangi bir (evrimsel) soy oluşumunu gösterecek kayıtların yokluğu, son derece olgusaldır. Türler genellikle çok uzun zaman dilimleri boyunca sabit kalırlar. Türler ve özellikle cinsler hiç bir zaman yeni bir türe ya da cinse doğru evrim göstermezler. Bunun yerine, bir tür ya da cinsin bir diğeriyle yer değiştirdiği gözlenir. Değişim ise çoğunlukla anidir." (R. Wesson, Beyond Natural Selection, MIT Press, Cambridge, MA, 1991, s. 45 )
    Günümüzde ele geçirilmiş olan fosil türün sayısı 250.000'i aşkındır. Ve bunlar arasında araformlardan eser bulunmamaktadır. Evrimciler ise bu önemli gerçeği yok sayıp kayıp halka propagandasına girişmekle son derece akıl ve bilim dışı bir davranış sergilemektedirler.

    İskelet Kalıntılarından Biyoloji Çıkarsama Yanılgısı

    Omurgalıların bedenleri fosilleştiği zaman, geriye çoğunlukla kemikleri dışında kalıntı bırakmazlar. Kemikler ise bir omurgalının biyolojisinin çok kısıtlı bir bölümünü, ancak %1 kadarı hakkında izler bırakır. Evrimciler, canlının fosil üzerindeki izlerini yorumlamaya başladıklarında, canlının biyolojisine dair verilerin çoğu yok olmuş durumdadır. Canlının yumuşak biyolojisi hakkında neredeyse hiçbir bilgiye sahip olmayan evrimciler, bu bilgisizliklerini önceden bir dogma olarak benimsedikleri evrim teorisine göre "doldururlar".
    Evrimcilerin sadece kemiklere bakarak balığın biyolojisi hakkında ortaya koydukları ara form iddiaları gerçekte belirsiz spekülasyonlar olmaktan öteye gidemez. Moleküler biyolog Michael Denton, Evrim: Kriz içinde bir teori başlıklı kitabında bu konuyu şöyle belirtir:
    ".. soyu tükenmiş grupların yumuşak biyolojileri herhangi bir kesinlik derecesinde asla bilinemez, o halde en ikna edici ara geçiş formunun durumu bile, belirsiz olmak durumundadır ." (Michael Denton, "Evolution: A Theory in Crisis", Burnett Books: London, 1985, p180 )
    Evrimciler için en ikna edici görünen ara geçiş formları dahi kendileri için sonradan büyük bir aldanışa dönüşebilmektedir. Bunun güzel bir örneği, Coelacanth olayıdır.

    Sansasyonel Haberler, Evrimcilerin Coelacanth Olayından Ders Almadığını Göstermektedir

    Coelacanth, evrimcilerin bir zamanlar -aynen Tiktaalik roseae isimli son fosilde olduğu gibi- sudan karaya geçişteki kayıp halka yakıştırmasını yaptığı bir balıktır. Evrimciler, bir zamanlar soyu tükenmiş zannedilen Coelacanth balığının 400 milyon yıllık fosillerini incelemiş fosildeki izlerden bazı evrimci çıkarımlar yapmışlardır. Örneğin balığın yüzgecindeki kemikli yapıların canlının denizin tabanında yürümesine yardımcı olan ayaklar olduğunu, ayrıca balığın ilkel bir akciğere sahip olduğunu öne sürmüşlerdir. Burada önemli bir nokta vardır: Tüm bu varsayımları, Coelacanth'ın yumuşak biyolojisi hakkında hiçbir bilgileri olmaksızın yapmışlardır.
    Canlının yumuşak dokusu hakkında bilgi olmaksızın evrimci hayaller üretmenin yanlışlığı ise 1938 yılında yapılan çok önemli bir bulgu sonrasında ortaya çıkmıştır. Coelacanth canlı ele geçirilmiş, önceden zannedildiği gibi soyu tükenmiş bir canlı olmadığı ortaya çıkmıştır. Üstelik balık sonraki yıllarda defalarca canlı olarak yakalanmıştır. Balığın hem anatomisini hem de doğal yaşam alanındaki hareket şeklini hemen incelemeye alan evrimciler, balığa atfettikleri kayıp halka varsayımlarında tümüyle yanıldıklarını görmüşlerdir. Sığ sularda ve deniz tabanında sürünerek hareket ettiğini varsaydıkları balığın aslında 180 metre gibi derinliklerde yaşayan bir dip balığı olduğunu, yüzgeçlerini ise asla deniz tabanına dokundurmadığını görmüşlerdir. Evrimleşmekte olan bir akciğer varsaydıkları yapının ise hava solumaya hiçbir şekilde katkıda bulunmayan bir yağ kesesi olduğu gerçeğiyle karşılaşmışlardır.
    Bir zamanlar ara form olarak evrimcilere çok ikna edici görünen Coelacanth'ın sıradan bir balık türü olduğunun anlaşılması, son fosille ilgili ara-form iddialarının da aslında belirsizlikler ve spekülasyonlar üzerine kurulu olduğunu açıkça göstermektedir. Çünkü son ara-form iddiası da soyu tükenmiş bir türün fosilleşmiş kalıntılarından yola çıkılarak yumuşak biyolojisine dair yapılan hayali yorumlamalara dayanmaktadır. Kısacası medyada estirilen furya, bilimsel olarak belirsiz olan verilerin evrimci hayaller doğrultusunda abartılmasından başka bir şeye dayanmamaktadır.

    Evrimcilerin Kayıp Halka Propagandasının Kendisi, İddiaları Aleyhinde Bir İşarettir

    Evrimci medya, kayıp halka olarak lanse edilen bir bulgu söz konusu olduğunda çok olağanüstü bir keşif yapılmış gibi bir hava uyandırmaktadır. Oysa bu, evrimin doğruluğu hakkındaki iddialarıyla çelişen bir tavırdır.
    Eğer evrim teorisi doğru olsaydı, jeolojik katmanlar ara form fosilleriyle dolu olur, ara form fosillerinin sayısı, yaşamış ve yaşamakta olan türlerin sayısından çok daha fazla olurdu. Böylece kayıp halkaların bulunması o denli sıradan bir olay olurdu ki, bunlar haber değeri dahi taşımazdı.
    Veya eğer evrim, evrimcilerin iddia ettiği gibi yerçekimi kadar iyi delillendirilmiş bir olgu olsaydı, kayıp halka bulgularını haber yapmak, havaya atılan bir taşın yere düştüğünü haber yapmak kadar saçma karşılanması gereken bir davranış olurdu. Örneğin gazetelerde "bugün de havaya bir taş attık ve o da gerçekten yere düştü" şeklinde bir haber görmeyi anlamsız karşılayacağımız gibi, "Paleontologlar yeni bir kayıp halka buldular" gibi haberleri de anlamsız karşılardık. Kısacası eğer evrim bir "gerçek" olsaydı, kayıp halka propagandasına zaten ihtiyaç kalmazdı.

    Tiktaalik roseae'nın yerleştirildiği evrim serileri sadece ön yargıya dayalıdır

    Bazı gazetelerde son fosilin Acanthostega ve Eusthenopteron fosilleri arasında bir ara geçiş formu gibi yerleştirildiği görülmektedir. Evrimciler bununla, sanki fosil kayıtları evrimsel geçişleri destekliyormuş da bunun delilleri gün geçtikçe daha da güçleniyormuş gibi bir izlenim uyandırmaya çalışmaktadırlar. Oysa bu seriler, sözkonusu canlıların birbirlerinden evrimleştiği iddiasına kanıt oluşturmamaktadır. Örneğin bir dizi tornavidanın ebat açısından dizilmesi bu tornavidaların birbirlerinden türediklerini göstermez.
    Gerçekte Eusthenopteron'dan Tiktaalik roseae'ye veya Tiktaalik roseae'den Acanthostega'ya uzanan hiçbir evrimsel soy bilinmemektedir. Bu canlılar milyonlarca yıllık zaman ve derin farklılıklara dayalı morfolojik uçurumlarla birbirlerinden ayrılmaktadır. Evrimciler Tiktaalik roseae'yi yerleştirdikleri serilerle sadece kendi önyargılarını ortaya koymaktadırlar. Ünlü bilim dergisi Nature'ın editörü ve aynı zamanda bir paleontolog olan Henry Gee, "kayıp halka"ların ve evrimsel serilerin önyargılara göre kurgulandığını şu sözlerle itiraf eder:
    Yeni fosil bulguları, bu önceden var olan hikayeye uydurulur. Sanki atalar-nesiller zinciri, bizim gerçekten düşünmemiz gereken bir amaçmış gibi biz bu yeni bulgulara 'kayıp halkalar' deriz; aslında gerçek farklıdır: bunlar insan önyargılarıyla uyumlu olmaları için şekillendirilen, gerçeğin ardından oluşturulan, tamamen insan icadı olan şeylerdir. Her fosil, bir başka fosille bilinebilir hiçbir bağı olmayan izole bir noktayı temsil eder ve bunların tümü büyük bir boşluk denizinde yüzüp durmaktadır. (Henry Gee, In Search Of Deep Time, Beyond the Fossil Record to a New Hıstory of Life, s. 32)

    Hayali ve dogmatik bir iddia: Sudan karaya geçiş masalı

    Evrim teorisi, canlılardaki değişimin rastlantısal mutasyonların ortaya çıkardığı farklılıklardan faydalı olanlarının seçilimine dayandığını öne sürmektedir. Ancak mutasyonların canlıların DNA'sına yeni genetik bilgi ekleyerek onları evrimleştirici hiçbir gücü olmadığı iyi bilinen bir gerçektir. Mutasyonlar canlıların DNA'sındaki genetik bilgiyi tahrip eder, onları sakat veya ölü bırakan etkiler ortaya çıkarır. Çünkü canlıların DNA'sı olağanüstü hassas bir dizilim sergilemektedir ve tesadüflere dayalı mutasyonların bu dizilim üzerindeki etkisi ancak yıkıcı olabilmektedir. Örneğin elektronik bir aletin kullanım kılavuzunun metninde yapılacak rastlantısal harf değişimleri onu bir romana dönüştürmeyecek, kılavuzdaki bilgiyi tahrip edecektir. Aynı şekilde mutasyonların da bir balığın DNA'sında, ona ağırlığını taşıyacak güçlü bir iskelet yapısı kazandırması, sıcaklığın düzenlenmesi ve suyun kullanımı için (böbrek gibi son derece kompleks bir organı kapsayan) sistemlerin inşa edilmesi, solungaçların akciğerlere dönüşmesi gibi senaryolar tümüyle imkansızdır.
    Açıktır ki eğer bir balık, solunum sistemi, boşaltım mekanizması, iskelet yapısı gibi farklı yönlerden çok hızlı bir biçimde değişim geçirmez ise, kaçınılmaz olarak ölecektir. Öyle bir mutasyon zinciri olmalıdır ki bu, balığa anında bir akciğer kazandırmalı, yüzgeçlerini ayaklara dönüştürmeli, ona bir böbrek eklemeli, derisini su tutacak bir yapıya sokmalıdır. Canlının yaşamı için böylesine önem arzeden sistemler ya kusursuzca aniden değişmelidir ya da hiç değişmemelidir. Tesadüflere dayalı ve amaçsız bir süreç olarak savunulan evrimde ise böyle bir değişim kesinlikle imkânsızdır. Akılcı düşünen herkes, konuyla ilgili tek açıklamanın, balıkların ve kara canlılarının ayrı ayrı yaratıldığını kabul etmekle mümkün olduğunu görebilecektir.
    Kısacası "denizden karaya geçiş" senaryosu tümüyle çıkmaz içindedir. Nitekim evrimci biyologların bu konuda ortaya koyabildikleri tutarlı bir fosil kanıtı da yoktur. Evrimci paleontolog Barbara J. Stahl, Vertebrate History: Problems in Evolution (Omurgalı Tarihi: Evrimin Sorunları) adlı kitabında şöyle yazar:
    "Bilinen balık türlerinin hiçbiri, karada yaşayan dört ayaklıların atası olarak belirlenememektedir. Bu balık türlerinin çoğu amfibiyenlerin ortaya çıkmasından sonra yaşamışlardır. Amfibiyenlerden önce gelen balıkların, dört ayaklılarda bulunan eklem ve omurgaların herhangi birisini geliştirdiklerine dair ise hiçbir delil yoktur." (Barbara J. Stahl. Vertebrate History: Problems in Evolution, Dover, 1985. s. 148)

    Sonuç: Evrimciler Hitler'den kalma demode propaganda yöntemleriyle bir yere varamayacaklarını görmelidirler

    Yukarıda gösterildiği gibi kayıp halka düşüncesi, fosil kayıtlarında hiçbir karşılığı bulunmayan, sadece evrim teorisinin ihtiyaçları yüzünden kullanılan bilimdışı bir kavramdır. Darwinist medyanın bu kavrama böylesine hararetle sarılmaları, bunu sadece kendi ideolojilerini halk arasında yaygınlaştırmak için başvurdukları bir yöntemdir. Evrimciler, tarihin en büyük bilim sahtekarlığı olan teorilerini yaygınlaştırmak için hiçbir bilimsel kanıt öne sürememektedirler. Bir zamanlar evrimin kanıtı olarak savunulan Coelacanth, Archaeopteryx ve at serileri gibi fosillerin birer birer gözden düşmesi karşısında evrimcilerin yapabildiği tek şey, kayıp halka yalanını sık sık ve yüksek sesle gündemde tutma çabasından ibarettir.
    Bu çaba tam da, Nazi lider Adolf Hitler'in "Eğer bir yalanı yeteri kadar uzun süre ve yeteri kadar yüksek sesle tekrarlarsanız, o artık bir doğru haline dönüşebilir" diyerek tanımladığı propaganda yöntemidir.

    Evrimciler, paleontoloji biliminin teorilerini çürüttüğünü kabullenmeli, bir yalandan ibaret olan kayıp halka masallarını ısrarla tekrarlamakla bu durumu değiştiremeyeceklerini görmelidirler.







  • Ah arkadaşım ah. Şu kaynakların birini de herhangi bir hakemli dergi ya da akademik olarak değerli bir yerden kopyalayıp yapıştırsanız olmaz mı? İlla ki HY ve alt kuruluşları mı sizin için referanstır?

    Eğer ki iyi niyetli olarak paylaştıysanız, bu görüşlerin herzaman varlığını sürdüreceğini, aksi halde zaten bir kesim tarafından beslenen birilerinin çeşme başında duramayacağını bilmeniz gerekir. Size tavsiyem, kafanız karışmasın. Gidin herhangi bir üniversiteye, uluslararası alanda çalışmaları yayımlanmış herhangi bir akademisyene sorun; öyle çok uzağa da gitmeyin, hemen kendi şehrinizde yer alan üniversiteye gidip sorun. Alacağınız cevabın üzerine eğer hala HY ve türevlerini ciddiye alıp okursanız, amacınız zaten Evrim Teorisi'ne inanmamak için açık kapı aramaktır.

    Ben bu konuda kafa yormuyorum. Yani Evrim Teorisi nedir, ne değildir gibi konular beni ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren şey, bazı insanların, geri kalanların duygularını sömürmek için bu tür şeyleri ortaya atması. Bugüne kadar bu forumda, hiç ilgilenmeme rağmen, HY ve türevlerinin sitelerinden alıntılanmış en az 10 tane makalenin aslında uydurma, çarpıtma ve okuyucuların meraksızlık ya da yabancı dil bilmeme fonksiyonlarından faydalanma içerdiğini kanıtladım. İsterseniz kaynağa tekrar dönün ve bilim insanı olarak tanıtılan insanların aslında kayakçık, turizmci ya da Hıristiyanlığın gerçek din olduğunu kanıtlamaya çalışan insanlar olduklarını görün. Ama bunları o sitede göremezsiniz. O sitede bu insanlar çok büyük ve saygın bilim insanları olarak tanıtılmaktadır, çünkü okuyucular araştırmamaktadır. Bu da zaten kullanılma safhasında en önemli faktör olarak karşımıza çıkıyor.

    Neyse, saat geç oldu ve benim de Evrim Teorisi'nden çok daha önemli işlerim var. Merak ediyorsanız, en yanlış yeri referans olarak alıyorsunuz demekten başka çarem yok.

    İyi geceler dilerim...




  •  Evrim Çıkmazında:'Sudan karaya geçiş'
  • Defalarca forumda sağda-solda cevaplanmış olayların şizofrenik derlemesi! Evrim Teorisinin eleştirilerini gelişmiş ve uygar ülkelerde Biyologlar, Paleontologlar, Moleküler Biyologlar, Genetikçiler yaparlar. Maşallah Türkiye de raporlu deliler yapıyor!
  • quote:

    Orijinalden alıntı: neommy

    Defalarca forumda sağda-solda cevaplanmış olayların şizofrenik derlemesi! Evrim Teorisinin eleştirilerini gelişmiş ve uygar ülkelerde Biyologlar, Paleontologlar, Moleküler Biyologlar, Genetikçiler yaparlar. Maşallah Türkiye de raporlu deliler yapıyor!

  • hangi kaynakdan alıntısı bu....
  • Üstteki (makale diyemiyorum) yazıda geçiş formu kısmına kadar okudum, dindarlar, geçiş formu mu arıyorsunuz yada inanmıyorsunuz, aynaya bakın, hepimiz geçiş formuyuz...
  • quote:

    Orijinalden alıntı: TURK SITH

    Üstteki (makale diyemiyorum) yazıda geçiş formu kısmına kadar okudum, dindarlar, geçiş formu mu arıyorsunuz yada inanmıyorsunuz, aynaya bakın, hepimiz geçiş formuyuz...


    Şimdi senin bu yazdığının yukardaki metindeki tek farkı zıt görüşün.
  • hepsini geçtim de, bilimsel bir makalede "darvinistlerin yalanı" şeklinde pek bilimse(!) bir giriş yapmak ne zaman başladı acaba?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: YasinOMÜ


    quote:

    Orijinalden alıntı: TURK SITH

    Üstteki (makale diyemiyorum) yazıda geçiş formu kısmına kadar okudum, dindarlar, geçiş formu mu arıyorsunuz yada inanmıyorsunuz, aynaya bakın, hepimiz geçiş formuyuz...


    Şimdi senin bu yazdığının yukardaki metindeki tek farkı zıt görüşün.


    Hayır, ben fonksiyonlardan bahsediyorum, yukarıdaki yazı "matematik yoktur" diyor...

  • KB'de bu konu etrafında dönen en renkli-resimli tartışmayı sayın Ar_tryk vermiş yukarda zaten.
    Bu konular parça parça başka başlıklar altında da tartışıldı. Burada çok komik olan şey; " Michael Denton, "Evolution: A Theory in Crisis", Burnett Books: London, 1985, p180 ) kısmı.
    Bu kitabın yayınlandığı dönemde bir Evrim karşıtı olan yazar Michael Denton, şu anda bir Evrim taraftarı olarak Akademik kariyerini yapmakla meşgul. Eski görüşlerini de büyük ölçüde terketti! Ama kitabıyla temellerini attığı ( bu kitabıyla Akıllı Tasarımın fikir babası olarak bilinir! ) görüşe Din çevreleri balıklama atladılar ve onun artık savunmadığı görüşlerini şu anda bu çevreler canla başla savunuyorlar.
    Bu konuda daha önce forumdaki biryerlerde de bilgi vermiştim, ayrıca yazarın şu andaki görüşleride internetten araştırılarak bulunabilir.
    Yeni Zelanda da üniversite öğretim üyesi diye ilave ederken duraksıyorum, çünkü birileri " son depremin nedeni anlaşıldı " deyip konuyu kapatabilir!




  • quote:

    Orijinalden alıntı: neommy


    KB'de bu konu etrafında dönen en renkli-resimli tartışmayı sayın Ar_tryk vermiş yukarda zaten.
    Bu konular parça parça başka başlıklar altında da tartışıldı. Burada çok komik olan şey; " Michael Denton, "Evolution: A Theory in Crisis", Burnett Books: London, 1985, p180 ) kısmı.
    Bu kitabın yayınlandığı dönemde bir Evrim karşıtı olan yazar Michael Denton, şu anda bir Evrim taraftarı olarak Akademik kariyerini yapmakla meşgul. Eski görüşlerini de büyük ölçüde terketti! Ama kitabıyla temellerini attığı ( bu kitabıyla Akıllı Tasarımın fikir babası olarak bilinir! ) görüşe Din çevreleri balıklama atladılar ve onun artık savunmadığı görüşlerini şu anda bu çevreler canla başla savunuyorlar.
    Bu konuda daha önce forumdaki biryerlerde de bilgi vermiştim, ayrıca yazarın şu andaki görüşleride internetten araştırılarak bulunabilir.
    Yeni Zelanda da üniversite öğretim üyesi diye ilave ederken duraksıyorum, çünkü birileri " son depremin nedeni anlaşıldı " deyip konuyu kapatabilir!

    michael behe değil miydi o ya?




  • @Demonchild;

    Değil, Michael Benton benim dediğim;http://en.wikipedia.org/wiki/Michael_Denton

    Ama Akıllı Tasarımın kurucusu Michael Behe'de aynı kötü yolun yolcusu, altta özellikle 2007'de yayınladığı son kitabında Evrim'in neredeyse tüm mekanizmalarını kabul etmiş;http://en.wikipedia.org/wiki/Michael_Behe " The Edge Of Evolution " kısmında, kitap eleştirisinde söylendiği kadarıyla.
    Boşuna dememiş LeVeL büyüğümüz " Aklın Yolu Birdir " diye!

    Ek: Wiki aslında ancak genel-geçer bilgi sağlayan bir yer gözümde, ama yukardaki verdiğim Michael Behe linkindeki " Dover davası" nda Evrim ve akıllı Tasarımın savunucuları ve kurucusu kötü kapışmışlar, bu kısım gerçekten çok ilginç Behe'nin meslektaşları önünde nasıl gerilediğini görmek açısından.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi neommy -- 7 Mart 2011; 0:24:20 >




  • Evrim teorisinde tesadüf var yok diye birbirinizi yalanladığınız yetmedi, artı evrimde kural vardır yoktur diye kendi aranızdaki çelişkiler bitti şimdi de karşı düşüncenin fikir babasını söylerken birbirinizle tartışmayın bari. Bırakın akıllı tasarımcıların evrimci olmasını da Dawkins e bir heyet gönderin KB den, kurtarın adamı akıllı tasarıma yönelmekten. Dawkins in Dünya da hayatın başlamasına aklı yatmayınca akıllı tasarımcıların uzaydan geldiklerini ve Dünyadaki hayatı başlatmış olabileceklerini söylemesini de unutmayın. Sizin için can sıkıcı olacak tabii.

    O linki aramaya zamanım yok. Videosu da vardı. Neyse evrim konularına takılmayı sevmiyorum. Siz devam edin.




  • ben bir soru sorabilir miyim kasten bu kısmı cok merak ettiğim için soruyorum ve arastrmadıgım için bilen vardır diye soruyorum
    evrimde canlılar bir nevi baskalasım geciriyor bu geçiş sırasında mesela insanda hiç kromozon sayılarında oynama olmus mu mesela ilk turler denizden yasayan canlılardı su andaki cesitliliğe göre olmus olması lazım bu konuda bilgisi olan var mı arastırmalarda böyle bir değişime uygun bir kanıt bulunmus mu

  • Şimdi kaçabilirim



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ar_tryk -- 7 Mart 2011; 1:34:56 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: hærun



    Tiktaalik canlısı

    bulunmuş bir kanıtmış

    e neden teori hala?

    madem kanıtı kanun olsun..

    neden hala teori?
  • teori kanıtlanmış hipotezlerdir.. "kanıtlanmış ve aksi kanıtlanamamıştır" .... daha sözcüklerin anlamlarını bilmeden atıp tutmayın bari. artı evrim günümüzde bir kuramdır. iş yaşamında olsun evrimsel tıp dalında olsun.... Harun yahya denilen şarlatanın sitesinden alıntılar yapmayın o adam bir bilim insanı değil. youtube'deki söyleşilerini izleyin binlercesini yüklemiş hepsinde saçmalıyor. kızlara askıntılık yapıyor.. %60 yobaz ve bağnaz bi ülkede evrimin anlaşılamaması çok normal. böyleleri sayesinde Türk milleti tarih sahnesinden bilim yoksunluğu nedeniyle yavaşça siliniyor...
  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.